
Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan eylemler nedeniyle bir süreden beri blog’la ilgilenemiyorum. Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini engellemek isteyen direnişçilere uygulanan orantısız polis şiddeti (bakınız: fotoğraf), vatandaşların bir süredir yoğun şekilde hissettiği “ben ne dersem o” siyasetine ve yaşam tarzına müdahale/muhafazakarlaştırma hareketine tepkisine dönüştü ve toplum tam anlamıyla patladı. Türkiye’de bireyler -benim bildiğim- ilk defa bu çapta bir eylemle özgürlükleri için sokaklarda direndi. Çoğu ilk defa eyleme katılan ve hiçbir yasal veya yasadışı örgüte mensup olmayan bu kitle, Türkiye’deki temel hak ve özgürlükler bilincinin oturmaya başladığının kanıtı kanımca. Artık hak ve özgürlüklerimizi “birilerinin” savunmasını beklemiyoruz ve önemlerinin bilincindeyiz. O yüzden, özgürlüklerimizi savunmak için güçlü bir direnç gösterdik ve göstermeye devam edeceğiz.
Geldiğimiz noktada ise konu tekrar Gezi Parkı’na indirgendi ve Park’ın yerine Topçu Kışlası’na benzer bir yapının yeniden yapılıp yapılamayacağı konusunda “referandum” yapılmasının değerlendirildiği açıklandı. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 1982 Anayasası’na göre Türkiye’de referandum yalnızca anayasa değişikliklerinde mümkün. O da, TBMM üyelerinin 3/5 ila 2/3 arasında evet oyu alan tasarılar için zorunlu, 2/3’ten daha fazla oy alan tasarılar içinse Cumhurbaşkanı’nın isteği doğrultusunda ihtiyarî şekilde. Dolayısıyla Park’ın yıkılıp yıkılmaması oylaması bir referandum değil. Olsa olsa 5215 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesindeki “Belediye, belde sakinlerinin belediye hizmetleriyle ilgili görüş ve düşüncelerini tespit etmek amacıyla kamuoyu yoklaması ve araştırması yapabilir.” ibaresine dayanan anket benzeri bir araştırma yapılabilir. Ancak bunun hukuksal bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Fakat elbette iktidar “hukuken bağlamasa da siyaseten bağlayıcı olacağını temin ederim” diyerek sonuca saygı göstereceğini açıklayabilir.
Bir diğer önemli konu da, olacaksa, “referandum”un nasıl yapılacağı. Eğer 2010 anayasa değişikliği referandumundaki gibi demokratik referandumun bütün ilkeleri ihlal edilecekse almayalım, hiç gerek yok. Referandumların nasıl düzgün yapılacağına dair Avrupa Konseyi bünyesinde çalışan Venedik Komisyonu’nun hazırlamış olduğu “
Referandumlar için İyi Uygulama Kodu“na uyulması tartışmaların sona ermesi için son derece önemli. Ve özellikle de sorulacak soru son derece açık, net ve tek bir konuya ilişkin olmalı. Birden çok ve birbirinden farklı konuyu tek bir oyla oylatarak kabul edilmeyecek düzenlemeleri bile kabul “ettirtmek” anlamını taşıyan ve yurtdışında “logrolling” olarak geçen, benim Türkçe’ye siyasal muvazaa olarak çevirdiğim yola tekrar başvurulursa, toplumsal tepki azaltılmaz, fakat artabilir. 2010’daki anayasa değişikliği referandumu sırasında yazdığım
referandumlarda konunun tekliği ilkesiyle ilgili makale, yapılması halinde, Gezi “referandumu” için de geçerli. Okumanız ve yaymanız beni mutlu eder.
Gezi Parkı İstanbul ve İstanbullular için son derece önemli bir park. Zira o bölgedeki son yeşil alanlardan biri. Ancak Türkiye’nin tehdit altındaki diğer yeşil alanlarına baktığınızda oldukça da küçük. Yeni hazırlanan ve TBMM’de görüşülmesi an meselesi olan Orman Kanunu Tasarısı’nda öyle bir madde var ki, Gezi Parkı’nın onbinlerce katı sayıda ağacın katledilmesine yol açabilir.
Tam adı Orman Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı olan ve
ORMAN KANUNU TASARISI (1) linkinde bulabileceğiniz Tasarı’nın 24. maddesiyle 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un ek 10. maddesinde yapılması planlanan değişiklik bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerlerin Bakanlar Kurulunca tespit edilen usul ve esaslara göre hayatı etkileyen doğal afete maruz kalan veya 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a göre riskli alanlarda yaşayanların iskanlarını temin, iyileştirme, tasfiye ve yenileme amacıyla yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere Orman Genel Müdürlüğü’nce orman sınırları dışına çıkartılmasını düzenlenmekte.
Söz konusu düzenlemede bir ormanlık alanın orman olarak muhafaza edilmesinde hiçbir yarar görülmediğini ortaya koyacak bilim ve fen etüdlerinin nasıl yapılacağına dair herhangi bir ibare olmaması önemli bir eksiklik. Zira orman sınırları dışına çıkartılacak söz konusu alan, tasarıda belirtildiği üzere, halen bir ormanlık alan. Bir ormanlık alanın orman olarak muhafaza edilmesinde hiçbir yarar görülmemesi nasıl bilimsel ve fennî yöntemlerle kanıtlanabilir ki? Ormanlık alan, sırf varlığıyla muhafaza edilmeye değer değil midir?.
Bundan ayrı olarak, bilindiği üzere, yürütme ikinci el bir düzenleme yetkisine sahiptir. Yürütme organları kanunlar çerçevesinde hareket etmekle mükelleftir. Ancak bunun için yasama organı olan TBMM’nin düzenlediği kanunların müphem olmayan, olabildiğince kesin bir düzenleme yapması gerekir. Aksi takdirde yürütme organlarına sınırları belli olmayan bir düzenleme alanı tesis edilmiş olur ki bu da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 7. maddesinde yasaklanan yasama yetkisinin devri anlamını taşır. Bu doğrultuda, Tasarı’nın 24. maddesinde ormanlık alanların yeni yerleşim yerlerine dönüştürülmesinin usul ve esaslarının belirlenmesi işinin tümden ve hiçbir çerçevelendirmeye tâbi tutulmadan Bakanlar Kurulu’na bırakılması yasama yetkisinin devridir ve açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Tasarı’nın 24. maddesiyle Bakanlar Kurulu’na, Türkiye’nin herhangi bir bölgesindeki bir orman alanını, deprem riski taşıyan bir alanda yaşayanları iskan edeceği bir şehre dönüştürme konusunda sınırsız bir yetki verilmektedir. Bir başka deyişle, eğer Bakanlar Kurulu herhangi bir bölgeyi “deprem riski taşıyan alan” olarak sınıflarsa, oradaki insanları evlerinden çıkartarak ormanın ortasında kurulacak bir TOKİ sitesine tahliye edebilecektir. Bu durumun, Tasarı’nın gerekçesinde belirtilen “orman alanlarının devamlılığı” ilkesiyle bağdaşmadığı çok açıktır.
Bu nedenle, Tasarı’nın, ormanlık alanların, tamamen Yürütme organının keyfiyeti doğrultusunda iskana açılmasına yol açacak 24. maddesinin Tasarı’dan tamamıyla çıkartılması gerektiği görüşündeyim.
Nasıl paylaşmak istersiniz?:
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili