İHAM, Ethem Sarısülük’ün ailesinin başvurusunu iç hukuk yolları tüketilmediği için kabul edilemez buldu
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), Gezi direnişi sırasında 14 Haziran 2013 tarihinde polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün ailesinin yaptığı başvuruyu iç hukuk yolları tüketilmediği kabul edilemez buldu.
Kabul edilemezlik kararı, Gezi direnişi sırasında ve sonrasında görsel ve yazılı basın aracılığıyla “iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek yok” diye açıklamalar yapan kişiler için de cevap niteliğinde olmuştur sanırım. Zira, İHAM içtihadına göre iç hukuk yollarının etkinliğine dair duyulan şüphe, başvurucuyu iç hukuk yollarını tüketme şartından muaf tutmaz. (bkz. Epözdemir v. Türkiye)
Fransızca yazılan Sarısülük c. Turquie kabul edilemezlik kararı buradan okunabilir.
İhlal İddiaları
Başvurucular, yetkililerin protesto eylemlerine karşı meşru olmayan müdahalelerinin “baskı ve despotizme karşı direnme” haklarına saldırı olduğunu, bunun da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. ve toplantı ve gösteri hakkını düzenleyen 11. maddelerinin ihlal ettiğini iddia etti.
Başvurucular ayrıca, soruşturma yürüten yetkililerin, bilirkişilerin ve mahkemelerin tarafsız olmadığını, olay yeri görüntülerinden de anlaşıldığı üzere olayın bir kaza değil cinayet olduğunu, yürütülen sürecin sonuçlarını beklemeye ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmaya gerek olmadığını, çünkü bu yolların açıkça etkisiz olduğunu söyleyerek İHAS’ın 2. (yaşam hakkı), 3. (işkence yasağı), 6. (adil yargılanma hakkı), 8. (özel hayata saygı hakkı), 9. (din ve vicdan özgürlüğü) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdü.
Başvurunun özeti
İstanbul’da Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nın yıkılması ve yerine alışveriş merkezi yapılması planına karşı 27 Mayıs 2013 tarihinde parka çadır kurarak barışçıl bir eylem başlatıldı. 30 Mayıs sabah 05.00 sularında polisin çadır kuranlara saldırması ile başlayan protestolar, tüm ülkeye hızla yayıldı.
Başvurucuların yakını olan Ethem Sarısülük de bu protestolara 1 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da katıldı ve aynı gün polisin ateş açması nedeniyle başına bir kurşun isabet etti. 14 Haziran 2013 günü hastanede hayatını kaybetti ve ölüm nedeni olarak başına saplanan mermi gösterildi.
Soruşturma hemen başlatıldı. Olay günü kullanılan silah, kullanılmayan mermiler ve silahı kullanan polis memurunun bilgileri savcıya verildi. Savcı, 24 Haziran 2013 günü, polis memurunun olay günü ve saatinde orada olduğunu, protesto eylemine katılan kişilerin polis memuruna taş attıklarını, memurun da kendini atılan bu taşlara karşı korumak istediğini söyleyerek otopsi raporu, balistik inceleme, tanık ve bilirkişi beyanları, olay yeri görüntüleri doğrultusunda polis memurunun “meşru müdafaada sınırın aşılması suretiyle ölüme neden olmak” suçundan tutuklanmasını istedi.
Hakim aynı gün, polis memurunun tutuklanması talebini reddetti. Polis memurunun adli kontrol hükümleri uyarınca haftada bir gün evinin bulunduğu yerdeki karakola giderek imza atmasına ve yurt dışına çıkış yasağı getirilmesine karar verdi.
Sarısülük ailesinin avukatları, duruşmalarda polis memurunun olmamasının, Urfa’da görev yapmaya devam ettiği için ifadesinin tele-konferans yöntemiyle alınmasının, takma bıyık ve peruk takarak kimliğini gizlemesinin polisin teşhis edilmesini zorlaştırdığını söyleyerek şikayette bulundu. Bütün şikayetleri reddedildi.
Savcının ve heyette bulunan bir üyenin duruşma sırasında uyuduğunu gösteren fotoğrafların paylaşılması medyada geniş yer buldu. Davaya bakan 6. Ağır Ceza Mahkemesi, davadan çekildiğini açıkladı. Heyet, kanun gereği, dosyayı bir üst mahkeme olan 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. 13 Aralık 2013 tarihinde 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin davadan çekilme talebini reddetti ve dosyayı geri gönderdi. Bunun üzerine 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderdi ve Adalet Bakanlığı’nın çekilme kararının reddine karşı olağanüstü temyiz yoluna başvurmasını istedi.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
Mahkeme değerlendirmesine, Sözleşme’yle getirilen koruma mekanizmalarının ikincil rolünü vurgulamakla başlıyor. Mahkeme, taraf devletlerin Sözleşme’yle düzenlenen ve korunan hak ve özgürlüklere ve Sözleşme’de belirtilen yükümlülüklerine uygun hareket edip etmediklerini gözlemler, taraf devletlerin yerine geçmez. İç hukuk yollarının tüketilmesi, bu koruma mekanizması için önemli bir rol oynar. Taraf devletlerden, devletlere kendi hukuk sistemleri önünde var olan durumu düzeltme fırsatı verilmeden önce, devletlerin uluslararası bir organ önünde eylemlerinin hesabını vermesi beklenemez. Mahkeme’ye bir taraf devlete karşı şikayette bulunmadan önce öncelikle o ülkenin hukuk sisteminde belirtilen iç hukuk yollarının tüketilmesi zorunluluğu vardır.
Bazı olaylar/başvurular için soruşturmanın süresi İHAS’ın 2. maddesi kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebilir. Ancak söz konusu başvuru bakımından Ethem Sarısülük’ün ölümüne sebep olan olayların başladığı 1 Haziran 2013’ten bu yana yürütülen soruşturmanın ve geçen sürenin bu aşamada etkisiz olduğu söylenemez.
Ayrıca Mahkeme, Hasan Uzun v. Türkiye kararına atıf yaparak başvurucuların Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak iç hukuk yollarını tüketmelerini engelleyecek herhangi bir gerekçe göremediğinin de altını çizmektedir. İHAM, yine de, iç hukuk yollarının hem süre hem de içerik olarak başarısız olması durumunda, süre şartına da dikkat etmek suretiyle, İHAM’a yeniden başvuru yapılabileceğini belirtmektedir.
Bu sebeplerle İHAM, İHAS’ın 35. maddesinde düzenlenen kabul edilebilirlik kriterleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmemesi sebebiyle başvuruyu oy birliği ile kabul edilemez buldu.