İçeriğe geç

Avrupa Birliği, Türkiye İlerleme Raporu’nu yayımladı.

by 10/11/2015

avrupa-birliği11998 yılından bu yana yayımlanan Avrupa Birliği İlerleme Raporu, bu yıl çıkış tarihi üç kez ertelenerek sonunda bugün yayımlandı. 92 sayfadan oluşan ve İngilizce yazılan raporun tamamına buradan, basın özetine ise buradan ulaşabilirsiniz. Önceki yıllara ait ilerleme raporları için ise şu adrese bakabilirsiniz.

Her ne kadar ilerleme raporu balıkçılıktan taşımacılığa kadar pek çok konuyu kapsamlı bir şekilde ele alsa da, ben hem blogla ilgili olduğu hem de raporun genelinde en çok eleştiri alan bölümler bu bölümler olduğu için sadece demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları ile ilgili bölümlerini aşağıda kısaca özetlemeye çalışacağım.

Demokrasi

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinin incelendiği bu bölümde, seçim süresince yaşananlar değerlendiriliyor. Başkanlık sistemine geçiş ihtimali ve barış sürecinin etkisiyle şekillendiği söylenen süreçte, parti binalarına ve milletvekili adaylarına yapılan saldırılar, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP lehine kampanya yürütmesi, medyanın yoğun baskı altında tutulmasının otosansüre yol açan etkileri, RTÜK ve YSK’nin şeffaflığı ve bağımsızlığı ile ilgili sorunlar eleştiriliyor.

Hukuk Devleti

Raporun bu bölümü, 2007-2013 yılları arasında yapılan değişikliklere ve atılan önemli adımlara rağmen bu yıl bu alanda bir gelişme olmadığını not düşerek başlıyor. Hakim ve savcılar üzerinde siyasi bir baskının olduğu, yolsuzluk operasyonu kapsamında başlatılan sınırlı soruşturmaların engellendiği, bu soruşturmalar kapsamında yargılanan kişilere önemli bazı ayrıcalıklar tanındığı vurgulanıyor. Özellikle iç güvenlik yasasının, İHAM’dan çıkacak ihlallerin önlenmesi amacıyla çıkartılan yasalara aykırı olduğu ve ifade özgürlüğü ve medya üzerindeki baskıların en önemli sorunlardan biri olduğu tekrarlanıyor.

Rapora göre, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsızlığı için hala önemli bir sorun. “Paralel yapı” adı altında bazı hakim ve savcıların başka illere atanmaları, haklarında dava açılması ve görevden alınmaları konusunda eleştiri ve endişeler var.

Temel Haklar

2012 yılında başlayan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla birlikte, AYM’ye yapılan bireysel başvuru sayısı Temmuz itibarıyla 43.000’e yaklaşmış durumda. Bu başvuruların neredeyse 21.000’i sadece 2014 yılında yapıldı. 10.000’in üzerinde başvuru kabul edilemez bulundu.

Eylül 2014’ten bu yana, İHAM, yaşam hakkı, işkence yasağı, adil yargılanma hakkı, özel hayata saygı hakkı, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ve özgürlük ve güvenlik hakkı başta olmak üzere, 92 davada Türkiye’nin İHAS’ı ihlal ettiğine karar verdi. İHAM kararlarının uygulanması için çalışmalar devam etse de Türkiye’nin İHAS’a Ek 4., 7., 12. ve 16. Protokolleri ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalaması gerekiyor.

Mart ayında kabul edilen iç güvenlik yasası ile güvenlik güçlerine özellikle ifade özgürlüğünün ve toplantı/gösteri hakkının kullanıldığı alanlarda arama, el koyma, gözaltına alma ve silah kullanma ile ilgili pek çok yetki verildiğinden ve terörle mücadele adı altında uygulanan yasaların İHAM kararları ve Avrupa Birliği düzenlemeleri ile uyumlu olmadığı belirtiliyor.

Her ne kadar işkence ve kötü muamelenin önlenmesine karşı gelişmeler olsa da, problem hala devam ediyor. Polislerin göstericilere aşırı güç kullandığına ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin devam ettiğine dair çok sayıda şikayet olduğu söyleniyor. 90’larda yaşanan hak ihlallerine ilişkin, özellikle zorla kaybedilen kişilerle ilgili soruşturma ve davalarda hala gelişme yok. İnsan Hakları Kurumu ise hala etkili şekilde çalışmıyor.

Cezaevlerinde sosyal hizmetler çalışanı, psikolog, sosyolog vb sayısının arttırılmasına ve 2.045 cezaevi çalışanının Avrupa Konseyi ve insan hakları mekanizmaları üzerine eğitim almasına rağmen, cezaevlerinde özellikle aşırı kalabalık ve çocuklara yönelik ihlaller devam ediyor.

Din ve vicdan özgürlüğünün genel olarak korunduğu görülüyor. Ancak İHAM’ın cemevlerine, zorunlu din derslerine, nüfus cüzdanlarındaki din hanesine ve ibadethanelere ilişkin verdiği çok sayıda karar hala hayata geçirilmiş değil. Bu alanda çeşitli düzenlemelerin Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde yapılması gerekiyor. Ayrıca, Türkiye’nin vicdani ret hakkını hala tanımayan tek Avrupa Konseyi üyesi devlet olduğu da hatırlatılıyor.

İfade özgürlüğü, raporun geneline bakıldığında raporda kendine en çok yer bulan sorun. AGİT’e göre, Türkiye’de çoğu terörle mücadele kapsamında yargılanan ya da hüküm giyen 20’yi aşkın tutuklu gazeteci var. Medya üzerindeki yoğun baskılar ve artan yayın yasakları nedeniyle çok sayıda gazeteci gözaltına alınıyor, yargılanıyor, otosansüre zorlanıyor. Rapora göre bu baskılardan sadece gazeteciler değil, sosyal medya kullanıcıları da zarar görüyor.

Mart 2015’te yeniden değiştirilen İnternet Yasası’yla mahkeme kararı olmaksızın ya da kamu düzeni ya da güvenlik gibi geniş/belirsiz kavramlara dayanılarak yasaklanan internet sitelerinin sayısında artış var. Bu değişikliklerin Avrupa standartlarına uygun olduğundan söz edilemeyeceği ısrarla belirtiliyor.

Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları için Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması gerekiyor, 2014’te 397 kişi için istenen bu izin, 2015’in sadece ilk altı ayında 962 kişi için istenmiş. Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği iddiasıyla soruşturma açılanlar arasında çocuklar da var, bunlardan bazıları kısa süre de olsa tutuklandığı hatırlatılıyor.

TİB, artarak internet sitelerini engelleme kararı vermeye devam ediyor. Ancak hala bu konuda yayımlanmış resmi bir istatistik yok. STK’ler tarafından yayımlanan raporlara göre 80.000’e yakın internet sitesi erişime engellenmiş durumda, üstelik bunların yalnızca %5’i mahkeme kararına dayanıyor. Temmuz 2015’te TİB, terör örgütü propagandası yapıldığı iddiasıyla Twitter ve Youtube’u bir kez daha kapatmıştı.

Toplantı ve gösteri hakkı konusunda hükümetin hoşgörüsüzlüğü devam ediyor. Yetkililerin HDP parti binalarına ve basın kuruluşları binalarına yapılan saldırılara karşı engelleyici bir tutum içine girmedikleri görülüyor. Ayrıca, acil durumlarda tıbbi destek sağlanmasına yönelik kısıtlamaların devam ettiğine yönelik eleştiriler var.

Örgütlenme özgürlüğüne yönelik eleştiriler devam ediyor. Milli güvenlik, ahlak ve Türk aile yapısı gerekçe gösterilerek insan hakları, LGBT hakları ve Kürt sorunu üzerine çalışan en az yedi insan hakları örgütünün kapatılma tehdidiyle karşı karşıya bırakıldığı belirtiliyor.

Ayrımcılık yasağı ile ilgili acilen Avrupa standartları ile uyumlu, içerisinde etnik köken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği başlıklarının da olduğu bir yasal düzenleme yapılması gerektiğinden bahsediliyor. Hala nefret suçlarıyla ilgili bir veritabanının olmaması, günlük hayatta ve iş hayatında kişilerin hala etnik kökenleri, cinsel yönelimleri, cinsiyetleri ve dini inançları nedeniyle ayrımcılığa maruz bırakılması eleştiriliyor. Yapılan akademik bir araştırmaya göre, Türkiye’deki her üç LGBT bireyden biri iş hayatında (iş bulma, maaş ve çalışma koşulları açısından) ayrımcılığa maruz kalıyor.

Her ne kadar başta jandarma olmak üzere yetkililer bu alanda eğitim alsa da, kadın – erkek eşitliği hala yerinde sayıyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, kadına yönelik şiddet artarak devam ediyor. Çocukların zorla evlendirilmeye devam edildiği, şiddete maruz kalan kadınların hala çok azının resmi makamlara başvurarak şikayetçi oldukları,  mahkemelerin özellikle cinsel saldırı suçlarında ‘rıza’ ve ‘haksız tahrik’ gibi gerekçelerle ceza indirimine gittikleri vurgulanıyor. Her ilerleme raporunda olduğu gibi, bu alanda istatistik ve verilerin resmi olarak tutulmaması, adli tıp raporlarındaki gecikmeler, genç kızların eğitime devam edememesi, kreş ve kadın sığınma evlerinin sayısı ve niteliği eleştirilmeye devam ediliyor. Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele için çıkardığı yasa (İstanbul Sözleşmesi) bağlamında siyasetçilerin ve hükümetin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakla ve kadın-erkek eşitliğine zarar verecek açıklamalar yapmamakla yükümlü oldukları hatırlatılıyor.

Haziran seçimlerinde mecliste yer alan kadın milletvekili sayısının 79’dan 98’e çıktığı, fakat Kasım seçimleriyle sayının yeniden 82’ye düştüğü, şuan parlamentodaki 550 koltuğun %15’inin kadınlara ait olduğu, 81 valinin yalnızca 3’ünün, 30 belediye başkanının yalnızca 3’ünün kadın olduğu belirtiliyor ve  kadınların siyasette ve karar alma mekanizmalarında daha fazla yer alması gerektiği vurgulanıyor.

Çocuk hakları konusunda Türkiye olabilecek en kötü noktada. Çocuk işçiliği ve tutuklu/hükümlü çocuklar üzerinde önemle durulmuş. 2014-2015 yıllarında eyleme katılan 300’e yakın çocuğun gözaltına alındığı ya da tutuklandığı ve çocukların bazı durumlarda yetişkin mahkemelerinde yargılandığı söyleniyor.

LGBT bireylerin haklarının ihlal edilmesi, hala çok ciddi bir sorun. Özellikle translara yönelik nefret söylemi ve nefret cinayetleri ve bu kişilerin keyfi olarak para cezası ödemeye, polis şiddetine ve ev baskınlara maruz bırakılması derin endişe yaratıyor. Haziran ayında İstanbul’da yapılan Onur Yürüyüşü’ne polisin aşırı güç kullanarak saldırmasına da bu başlık altında yer verilmiş.

Mültecilerle ilgili olan başlık, rapor boyunca olumlu olarak bahsedilen ender alanlardan biri. Türkiye, yaklaşık 2 milyonu Suriye’den olmak üzere, 2.2 milyon mülteci ile dünya’da en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Suriyeli mültecilerin geçici olarak sağlık, iş, çeviri ve eğitim hizmetlerinden yararlandıkları ancak hala yasal düzenleme bakımından sorunlar olduğu belirtiliyor.

From → İnsan hakları

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: