İçeriğe geç

Adil Yargılanma Hakkı ve Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesi İhlali: Navalnyye v. Rusya Kararının Özet Çevirisi

by 07/12/2017

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 17 Ekim 2017 tarihinde yayımladığı Navalnyye v. Rusya kararında; ünlü bir Rus politik aktivist, muhalif lider, yolsuzluk karşıtı kampanya önderi ve blog yazarı ile girişimci olan iki kardeşin yürütülen yolsuzluk karşıtı kampanya sırasında çalıştığı şirketteki bir müşterinin şikayeti üzerine dolandırıcılık ve kara para aklama suçlarını işledikleri şüphesiyle Rusya Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri dayanak gösterilerek başlatılan soruşturma kapsamında 3.5 yıl hapis cezası ve para cezası ile cezalandırılmalarının Sözleşme’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ve Sözleşme’nin 7. maddesinde düzenlenen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini ihlal ettiğine karar verdi.  Yolsuzluk karşıtı kampanya yürüttüğü için daha önce ve sonra Rusya Devleti’nin hedefi haline gelen ilk başvurucunun bu cezaların Sözleşmesi’nin 18. maddesine aykırı olarak politik ve kamusal faaliyetlerini baltalamaya yönelik olduğunu öne sürerek 6. ve 7. maddeyle bağlantılı olarak 18. maddenin de ihlal edildiği iddiasını ise Mahkeme kabul edilemez buldu.

Bu karar, Mahkeme’nin İHAS’ın 6., 7. ve bu maddelerle bağlantılı olarak 18. maddeyi ele alışı bakımından önemli bir karar. Navalnyye kararından birkaç hafta sonra benzer ihlal iddialarını içeren Mammadov v. Azerbaycan (no. 2) kararı da çıktı. Mahkeme bir süredir Türkiye’den Türk Ceza Kanunu’nun 220. ve 314. maddeleri ile Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesinden hapis cezası alan bazı başvurucular adına yapılan başvurularda da Sözleşme’nin 6. ve 7. maddeleri altında Hükümet’ten savunma istiyor. Önümüzdeki günlerde ve yıllarda belli ki 6., 7. ve 18. maddeyi çok sık göreceğiz. O yüzden bu kararı özet şeklinde de olsa çevirmek istedik.

Aşağıda kararın stajyer avukat Serde Atalay tarafından yapılan özet çevirisini bulacaksınız. Kararın İngilizce yazılan ve 18. maddenin 6. ve 7. maddeyle bağlantılı olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin önemli muhalefet şerhleri içeren orijinal metnine buradan ulaşabilirsiniz. Bu özenli ve önemli çevirisi için Serde’ye bir kez daha teşekkür ederim.

Navalnyye v. Rusya, Başvuru No: 101/15, Karar Tarihi 17.10.2017

Başvurucular

Söz konusu kararın başvurucuları Rus vatandaşları Alexsey Anatolyevich Navalnyy (ilk başvurucu) ve Oleg Anatolyevich Navalnyy’dir (ikinci başvurucu). Başvurucuların iddiaları İHAS’ın 6. ve 7. maddelerinin ihlaline dayanmaktadır. İlk başvurucu Aleksey Navalnyy[1], ünlü bir Rus politik aktivist, muhalif lider, yolsuzluk karşıtı kampanya önderi ve blog yazarıdır. İkinci başvurucu Oleg Navalnyy ise ilk başvurucunun erkek kardeşi olup, bir girişimci ve aynı zamanda bir federal devlet teşebbüsü olan ve başvuruya konu olayda ismi sıkça geçen “Russian Post”un eski çalışanıdır. Karar tarihi itibarıyla ikinci başvurucu Rusya-Oryol’da bir ıslah kolonisinde 3,5 yıllık hapis cezasını çekmektedir.

Olayların Özeti

İkinci başvurucu Oleg Navalnyy’nin halen çalışanı olduğu dönemde Russian Post, unvanı MP olarak kısaltılacak bir limited şirketle ve RT olarak kısaltılacak bir telekomünikasyon şirketiyle 17 Ekim 2006’da bir sözleşme imzalamıştır. Bu sözleşmeye göre MP RT’nin telefon faturalarını basarak şirketin faturalarını Russian Post aracılığıyla müşterilerine ulaştırmayı taahhüt etmiş, bundan yaklaşık iki yıl sonra MP faturaları basım işini bir alt yükleniciye (“M-City”) bırakmıştır. 1 Şubat 2007’de yapılan ayrı bir sözleşme ile Russian Post MP’den elektronik cihaz kiralamış, MP de kiralanan cihazların paketlenmesi ve taşınması işini bir alt yüklenici şirkete devretmiştir. 3 Aralık 2007’de ise başvurucular ve ebeveynleri Kıbrıs kökenli bir limited şirketi devralmışlar, bundan yaklaşık iki yıl sonra başvurucuların devraldığı bu şirket GPA olarak anılan bir Rus limited şirketi kurmuştur. Başvurucuların hiçbiri bu şirkette resmi bir sıfatı haiz olmamakla birlikte ikinci başvurucunun şirketin faaliyetlerinde etkin olduğu anlaşılmaktadır.

16 Temmuz 2008’de Russian Post’un mail hizmetleri yöneticisi bir müşterilerine artık bu müşteriye ait parçaların belli bir noktadan teslim alınmayacağını bildirmiştir. Bunun üzerine müşteri şirketin yöneticisi, ikinci başvurucuya gerekli teslimata ilişkin olarak nereye başvurabileceğini sormuş ve ikinci başvurucu da onu GPA’ye yönlendirmiştir. Böylece ilgili müşteri ile GPA arasında sözleşme imzalanmış ve GPA teslimat işini iki farklı alt yüklenici aracılığıyla sürdürmeyi üstlenmiş, bu servisi 2012’ye kadar da sürdürmüştür.

7 Kasım 2008’de GPA, Russian Post için çalışan MP adına telefon faturalarına ilişkin lojistik hizmetleri (faturaların basılıp Russian Post’a iletilmesi dâhil) sağlamayı üstlenmiştir. GPA yine bu işi aralarında M-City’nin de olduğu on yedi farklı uzman alt yüklenici şirkete devretmiştir.

Tüm bunların yaşandığı süreçte ilk başvurucu Aleksey Navalnyy, yüksek mevki sahibi bazı kamu yetkililerine karşı geniş çaplı bir yolsuzluk karşıtı kampanya sürdürmüş, bu amaçla pek çok protesto düzenlemiştir. 2012’nin başında ise Rusya Federasyonu Soruşturma Komitesi (Komite) başkanı Mr. Bastrykin’in görevi dışındaki faaliyetlerini soruşturmaya başlamıştır. Bunun üzerine Komite Mr. Bastrykin’in direkt emriyle ilk başvurucu aleyhine İHAM nezdinde Navalnyy v. Ofitserov başvurusuna da konu olan bir yolsuzluk soruşturması (bundan böyle “Kirovles davası” olarak anılacaktır) açmış ve Mr. Bastrykin bir basın açıklamasıyla Mr. Navalnyy’nin hüküm giymesini sağlayacağına yemin etmiştir. Bu durum ilk başvurucuyu faaliyetlerini sürdürmekten alıkoymamıştır.

4 Aralık 2012’de ikinci başvurucunun yönlendirdiği Russian Post’un eski müşterisinin yöneticisi Komite’ye şikâyette bulunarak kimliği belirsiz kişilerin şirketini yanlış yönlendirdiğini ve şirketi sözleşme serbestisine aykırı şekilde GPA ile sözleşme imzalamaya ikna ettiğini beyan etmiştir. Yöneticinin iddiasına göre şirketin bu durumdan bir zarar görmüş olması muhtemeldir. Bunların yaşandığı dönemde ilk başvurucu ise muhalif faaliyetlerini sürdürerek halka düzenlediği çeşitli gösterilere katılması için çağrılarda bulunmuştur.

15 Aralık 2012’de Komite Kirovles davasından ayrılan belgeleri dayanak göstererek bir ceza soruşturması açma kararı almıştır. Soruşturma, başvurucular bakımından bahsi geçen müşteriye karşı dolandırıcılık ve yasadışı ticaretin aklanması şüphesiyle Ceza Kanununun ilgili maddeleri dayanak gösterilerek açılmıştır. Beş gün sonra başvurucular aleyhine, MP ve bahsi geçen müşteriye karşı işlendiği iddia edilen fiiller dayanak gösterilerek dolandırıcılık ve kara para aklama suçlamalarında bulunulmuştur.

Soruşturma sürecinde ikinci başvurucu müşterinin bazı çalışanlarının tanık olarak dinlenmesi talebinde bulunmuş, fakat talebi soruşturmacı tarafından reddedilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla söz konusu tanıkların ifadesi, soruşturma esnasında başvurucuların haberi olmadan ve başvuruculara tanıklarla yüzleşme fırsatı verilmeden alınmıştır.

18 Temmuz 2013’te ilk derece mahkemesi ilk başvurucu aleyhine Kirovles davasında büyük çaplı bir yolsuzluğu organize etmekten, -ertelenmek üzere- 5 yıl hapis cezasına hükmetmiştir. İHAM, hükmün İHAS’ın 6. maddesinin ihlali suretiyle verildiğine Navalnyy v. Ofitserov davasında hükmetmiş bulunmaktadır.

11 Şubat 2013’te bahsi geçen müşterinin finans sorumlusu soruşturmacıya sunduğu raporda şirketin GPA ile anlaşmasından ötürü herhangi bir zarara uğramadığını beyan etmiştir. Takip eden süreçte ilk başvurucunun ev hapsine hükmedilmiş ve bu önleyici tedbir 5 Ocak 2015’e kadar sürmüştür. Aynı dönemde, 2014 yılında, yerel mahkeme her iki başvurucu hakkındaki soruşturmadan kaynaklı ceza davasını görmeye başlamıştır.

Davanın görüldüğü süreçte başvurucuların lehlerine olacak çeşitli delillerin mahkemeye getirilmesi ve incelenmesi talepleri mahkemece reddedilmiştir. Yine mahkeme çeşitli tanıkların dinlenmesine yönelik taleplerin gereğini de yerine getirmemiş, iki tanığın ise sadece soruşturmada alınan ifadelerinin duruşmada okunmasına izin vermiştir. Mahkeme yargılamayı 14 Aralık 2014’te tamamlayarak, kararını 15 Ocak 2015’te açıklayacağını duyurmuştur. Ancak bilinmeyen bir sebeple 29 Aralık’ta başvurucular ve avukatlarına telefon edilerek ertesi gün mahkemede bulunmaları, kararın açıklanacağı söylenmiştir. Yalnızca bir kısmı açıklanan kararda, başvurucular dolandırıcılık ve kara para aklamadan suçlu bulunmuştur.  İlk başvurucu ertelenmek ve bu süreçte ev hapsinde tutulmak üzere 3,5 yıl hapis cezasına, ikinci başvurucu ise bir ıslah kolonisinde 3,5 yıl hapis cezasına ve her iki kardeş de para cezasına çarptırılarak ayrıca MP lehine tazminata hükmedilmiştir. Gerekçeli kararın açıklanması ise 12 Ocak’a ertelenmiştir. Başvurucular kararlar aleyhine arka arkaya istinaf talebinde bulunmuşlar, esasa ilişkin taleplerini ise gerekçeli kararın açıklanması ile sunabilmişlerdir.

Gerekçeli karara göre başvurucuların kurduğu GPA sahte bir şirket olup, asıl güdülen amaç bu şirket aracılığıyla MP ve Russian Post’un diğer müşterisine hizmet sunulmasıdır. İkinci başvurucu Russian Post’un eski çalışanı olmasından faydalanıp GPA’ye iş bağlamakla ve müşterileri GPA’in fiyatlandırma politikasına ilişkin olarak yanıltmakla, böylece müşterileri sözleşme serbestisinden mahrum bırakmakla suçlanmış; GPA’in ise alt yükleniciye verileceğini bile bile iş üstlendiği belirtilmiş ve yaptığı işlemlerden usulsüzce kar ettiği ifade edilmiştir. Başvurucular, GPA aracılığıyla bu kar oranlarını elde etmek için MP ve diğer müşteriyi dolandırmakla suçlanmışlardır. Elde edilen parayla GPA nezdinde yapılan diğer tüm harcamaların ise kara para aklama teşkil ettiği belirtilmiştir.

İzleyen süreçte Moskova Savcılığı başvurucular aleyhine verilen kararın “çok hafif” olduğu gerekçesiyle kararı temyiz etmiştir. Başvurucular ise istinaf sürecinde ilk duruşmalardaki ses kayıtlarının doğruluğuna itiraz etmişler, ancak itirazlarının çok az bir kısmı dikkate alınmıştır. Yine başvurucular altı tanığın dinlenmesi bakımından talepte bulunmuşlar fakat dikkate alınmamışlardır.  İstinaf mahkemesi para cezası ve tazminat kararlarını bozarak hükmü kısmen onamış, bunu müteakiben başvurucuların bulunduğu temyiz talebi ise reddedilmiştir.

Başvurucuların İhlal İddiaları

  1. Madde 7 Bakımından

Başvurucular, yürüttükleri faaliyetlerinin tümünün normal ticari faaliyetler olduğunu ve suç olarak nitelendirilemeyeceğini, bu tür faaliyetler için kovuşturulmalarının tamamıyla öngörülemez olduğunu ifade etmişlerdir. Yine hüküm giydikleri suçların Ceza Kanunundaki tanımlarına bakıldığında, isnat edilen fiillerin bu suçların unsurları ile bağdaşmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca diğer tarafların uğradığı herhangi bir zararın da ortaya konamadığını vurgulamışlardır.

Başvuruculara göre GPA iddia edilenin aksine sözleşmesel yükümlülüklerine tam olarak uymuştur. GPA’in alt yüklenicilere iş devretmesi ise tamamıyla hukuka uygun olup, bunu engelleyecek herhangi bir hukuki düzenleme söz konusu değildir. GPA’in taraf olduğu sözleşmeler yıllar içinde yenilenmiştir ki bu durum müşterilerinin GPA’den memnun olduğunun göstergesidir.

İlk başvurucu, aleyhine yöneltilen hiçbir suçlamanın ya da verilen hükmün GPA’in kurucu ortağı olarak tarafınca işlenmiş herhangi bir suça işaret etmediğini ve GPA’yi kurmakla yetinerek sonraki hiçbir faaliyetine iştirak etmediğini belirtmiştir.  Ayrıca Ceza Kanununun ilgili hükmü çerçevesinde başvurucular bir kara para aklama suçunun söz konusu olmadığını savunmuşlardır.

Bu nedenlerle başvurucular İHAS madde 7 hükmünün ihlali iddiasında bulunmuşlardır.

  1. Madde 6 Bakımından

Başvurucular yürütülen cezai takibatın keyfi ve haksız olduğunu, çekişmeli yargı ve silahların eşitliği ilkelerinin gözetilmediğini iddia etmişlerdir. Nitekim başvurucular delillere yönelik taleplerinin ya da itirazlarının dayanak gösterilmeksizin dikkate alınmadığını ya da reddedildiğini ifade etmişler, ayrıca yargılamanın sürdürülmesi sürecinde mahkemece yapılan çeşitli usulsüzlüklere de dikkat çekmişlerdir.

Başvurucular, hukuki bakımdan suç teşkil etmeyen fillerden ötürü yargılandıklarını ve haklarında verilen hükmün kamuya açık şekilde verilmesinin önüne geçildiğini, çünkü karar tarihinin öne çekilerek kararın sadece bir kısmının halkın ve basının katılımı olmadan açıklandığını ve gerekçeli kararın ise sonraya bırakıldığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla başvurucular adil ve kamuya açık şekilde yargılanma hakkından mahrum bırakıldıklarını iddia etmişlerdir. Ayrıca başvurucular, suçlamanın dolandırıcılıktan ticari dolandırıcılığa çevrildiğini karar açıklandığında öğrendiklerini ve bundan ötürü kendilerini yeterli şekilde savunma imkânından mahrum bırakıldıklarını belirtmişlerdir.

Bu nedenlerle başvurucular İHAS madde 6 §§ 1, 2 ve 3(d) hükmünün ihlali iddiasında bulunmuşlardır.

Mahkemenin Değerlendirmesi

  1. “Kanunsuz Ceza Olmaz” Hükmünün İhlali (İHAS m. 7)

İHAS madde 7’de düzenlenen “kanunsuz ceza olmaz” ilkesi, hukuk devleti ilkesinin temel bir unsuru olup, bu ilkenin amacına uygun şekilde keyfi kovuşturma ve mahkûmiyetlere karşı bir güvence oluşturacak şekilde anlaşılması gerekir. Buna göre bir ceza ancak bir kanunla ortaya konarak tanımlanabilir. Ceza hükümleri kişiler aleyhine geniş şekilde yorumlanamaz ve kıyasa elverişli değildir, dolayısıyla bir suçun kanunlarda çok açık bir şekilde tanımlanması zorunludur. Bireylerin hangi fiiller nedeniyle hangi suçtan hüküm giyeceklerini bilebilmeleri gerekir. Burada bahsi geçen kanunların ise İHAM’ın yerleşik içtihadı uyarınca ulaşılabilir ve öngörülebilir olması zorunludur. Bu prensipler, kanunların yoruma açık olduğu gerçeğini değiştirmez. Ancak yorum faaliyetinin suçun esasına uygun olarak ve öngörülebilir bir şekilde yürütülmesi gereklidir.

Başvuru bakımından İHAM’ın faaliyeti başvurucuların cezai sorumluluğunun belirlenmesini kapsamayıp yalnızca haklarında verilen hükmün İHAS madde 7 çerçevesinde ulaşılabilir ve öngörülebilir bir ceza hükmüne dayanıp dayanmadığını tayin etmekten ibarettir.

Başvurucuların yargılandığı süreçte yürürlükte olan kanuna göre ilk derece mahkemesi başvurucuların fiillerini önce “dolandırıcılık” şeklinde nitelemiş, daha sonra verdiği kararda bu nitelemeyi “ticari dolandırıcılık” olarak değiştirmiştir. Dikkat edilmesi gereken, dolandırıcılık, ticari dolandırıcılık ve hırsızlık fiillerinin kanun nezdinde farklı suçlara karşılık geldiğidir. Kanundaki ticari dolandırıcılık suçunun tanımı ve unsurlarına bakılırsa, ticari dolandırıcılık suçunun vücut bulması için gerekli olan “Russian Post aleyhine faaliyette bulunma kastı” süreç boyunca herhangi bir şekilde başvurucular bakımından incelenmiş olmayıp, yalnızca MP ve diğer müşterinin uğradığı sözde zarardan bahsedilmiştir. Bu çerçevede Mahkeme yerel mahkemelerin vardıkları sonuçların akla uygun bir hukuki analize dayanıp dayanmadığını ve yürütülen faaliyetlerin ticari dolandırıcılık olarak nitelendirilmesinin öngörülebilir olup olmadığını incelemelidir.

İlgili kanun hükmündeki tanıma göre ticari dolandırıcılık için “ticari alanda kasıtlı olarak sözleşmesel sorumluluklara aykırılık” teşkil eden bir fiilin işlenmesi gerekir. Buna göre ticari dolandırıcılığın tanımı genel dolandırıcılıktan ayrılmakta ve özel unsurlar barındırmaktadır. Somut olayda başvurucuların sözleşmesel sorumluluklarını ihlal ettikleri belirtilmekle beraber bu ihlallerin dayanağı açıklığa kavuşturulmuş değildir. Nitekim mevcut belgelere göre GPA’in sözleşmeleri ihlal ettiğine ilişkin bir iddia yoktur. Hatta aksine GPA’in faaliyetleri sözleşme hükümlerine tam olarak uygundur ve hiçbir taraf sözleşmelerin ifası noktasında aksi yönde bir iddiada bulunmamıştır. Ayrıca iç hukuka göre sözleşme ile üstlenilen edimlerin bir kısmının ifasının alt yüklenicilere bırakılmasına hukuken engel teşkil eden bir düzenleme bulunmamakta, hatta bu uygulamaya sektörde sıkça rastlanmaktadır. Benzer şekilde, ikinci başvurucu bakımından varılan aldatma/güveni kötüye kullanma hükümlerinin ilgili kanun hükmünün aşırı uç bir değerlendirmesinden doğan bir varsayıma dayandığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki GPA herhangi bir başka ticari işletme ile benzer amaçlar gütmüş ve benzer şekilde faaliyet göstermiştir, şirketin hükme konu suçların işlenmesi amacına matuf olduğu sonucuna varılmasını sağlayacak bir neden yoktur.

Dolayısıyla yerel mahkemelerin kararına esas alınan ceza hükmü başvurucuların aleyhine, aşırı geniş ve öngörülemez bir şekilde yorumlanmıştır. Böyle bir yorumun suçun esası ile bağdaşır bir yanı da yoktur. Bu nedenle, başvurucuların yürüttükleri olağan ticari faaliyetlerin dolandırıcılık veya ticari dolandırıcılık teşkil ettiğini ve bu faaliyetlerden kazanılan paranın kullanılmasının da kara para aklama suçuna vücut verdiğini öngörmeleri mümkün değildir.

Bu nedenlerle oybirliğiyle madde 7 bakımından ihlal bulunmuştur.

  1. Adil Yargılanma Hakkının İhlali (İHAS m.6)

Başvurucuların madde 6 ihlali iddiası, madde 7’ye ilişkin ihlal bulgusu ışığında incelenmelidir. İlk başvurucunun madde 6 ihlali iddiasının incelendiği Navalnyy v. Ofitserov davasındakine benzer bir değerlendirme, bu dava bakımından da geçerlidir.

İlk derece mahkemesi, başvurucuların faaliyetlerinin olağan ticari faaliyetlerin ötesine geçmediği yönündeki ısrarlı savunmasını hiçbir aşamada incelememiştir. Yine aynı şekilde mahkemeler hangi eylemlerin sözleşmesel yükümlülüklerin ihlali teşkil ettiğini belirtmiş değildir. Mahkemeler bu iddialar ve diğer iddialar bakımından düzgün bir inceleme yapmayarak sonuca ulaştığından, varılan sonuçlar keyfi ve açık şekilde akla aykırıdır.

Bundan da öte, yargılamanın sürdürülüş biçimi keyfi olup, sürecin adaletsizliği öyle bir boyuta ulaşmıştır ki yargılanmaya ilişkin diğer tüm koruyucu hükümler anlamsız bırakılmıştır.

Bu nedenlerle oybirliğiyle madde 6 § 1 bakımından ihlal bulunmuş, madde 6 §§ 1-3 bakımından öne sürülen diğer ihlal iddialarının incelenmesine ise gerek duyulmamıştır.

  1. Başvurucuların 18. Madde İhlali İddiası ve İddianın Reddi

Başvurucular aleyhlerine yürütülen cezai takibatın kendilerini adalete teslim etmek amacı gütmeyip, esasen ilk başvurucunun politik ve kamusal faaliyetlerini baltalamaya yönelik olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu iddia, Mahkeme’nin yerleşik içtihadı da uyarınca madde 6 ve madde 7’deki esasa ilişkin hak ihlali iddialarıyla bağlantısı içinde dile getirilmiştir. Mahkeme, çoğunluk oyuyla, madde 6 ve madde 7’nin madde 18 ile bağlantıları nezdinde incelenmeye uygun olmadığından bahisle söz konusu iddiayı konu bakımından kabul edilemez bularak reddetmiştir.

[1] Aleksey Navalnyy’nin İHAM nezdindeki diğer bireysel başvuruları: Navalnyy ve Yashin v. Rusya, Başvuru No: 76204/11, Karar Tarihi: 4.12.2014; Navalnyy ve Ofitserov v. Rusya, Başvuru Numaraları: 46632/13 ve 28671/14; Karar Tarihi: 23.2.2016; Navalnyy v. Rusya, Başvuru Numaraları: 29580/12, 36842/12, 11252/13, 12317/13, 43746/14, Karar Tarihi: 2.2.2017.

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: