İHAM: Gösteri sırasında Kral’ın resmini yakan kişiye Kral’a hakaret suçundan hapis cezası verilmesi, ifade özgürlüğü ihlali.

İHAM, 13 mart 2018 tarihinde verdiği Stern Taulats ve Roura Capellera v. İspanya kararında, iki İspanyol vatandaşı başvurucunun İspanya Kralı’nın Eylül 2007’de Girona’ya yaptığı resmi ziyaret esnasında gerçekleşen gösterilerde Kral ve Kraliçe’nin bir fotoğrafını yakmaları sebebiyle mahkumiyetlerinden kaynaklanan davada başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
Türkiye’de hemen her gün en az bir kişinin Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklandığı ve hapis cezası aldığı bir dönemde, İHAM’ın bu kararı cumhurbaşkanına hakaret suçu diye ayrı bir suç olamayacağını ve ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin bu suçtan hapis cezası ile cezalandırılmalarının Sözleşme’ye aykırı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. İHAM’ın cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilgili içtihatlarına AİHMİZ tarafından hazırlanan Artun ve Güvener v. Türkiye Kararı İzleme Raporu‘ndan daha detaylı şekilde ulaşabilirsiniz.
Biz de Mahkeme’den çıkan bu güncel kararı özetleyerek Türkçe’ye çevirmek istedik. Mahkeme tarafından paylaşılan İngilizce basın özetini Ayşe Nur Keskiner Türkçe’ye çevirdi.
Fransızca yazılan kararın tamamını buradan, Mahkeme’nin paylaştığı İngilizce basın özetini buradan, özet çeviriyi aşağıdan okuyabilirsiniz.
Stern Taulats ve Roura Capellera v. İspanya, Başvuru no: 51168/15, Karar tarihi: 13.03.2018
Başvurucular
İspanyol vatandaşı olan iki başvurucudan ilki Enric Stern Taulats 1988 doğumludur ve Girona’da yaşamaktadır. İkinci başvurucu Jaume Roura Capellera ise 1977 doğumludur ve Banyoles’te yaşamaktadır.
Olayların Özeti
Başvurucular Eylül 2007’de Kral’ın Girona’ya yaptığı resmi ziyaret esnasında gerçekleşen gösterilerde Kral ve Kraliçe’nin baş aşağı yerleştirildikleri büyük bir fotoğrafı yakmışlardır. Bunun sonucunda haklarında, Kral’a hakaretten dolayı 15 ay hapis cezasına hükmedilmiştir. Hakim sonrasında bu cezayı her bir başvurucu için 2,700 Euro olacak şekilde ve ödemedikleri takdirde hapis cezasını çekmeleri koşuluyla para cezasına çevirmiş ve bu hüküm 5 Aralık 2008’de İspanya’nın Ulusal Mahkeme’si tarafından onanmıştır. Hüküm kesinleştiğinde başvurucular para cezasını ödemişlerdir. Fakat aynı zamanda İspanya Anayasa Mahkemesi’ne amparo* başvurusunda bulunmuşlardır. Bu başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesi başvurucuların mahkumiyetlerine sebebiyet veren hareketin ifade özgürlüğünün kapsamının dışında kaldığını ve başvurucuların halkı Kral’a ve krallığa karşı kin ve düşmanlığa tahrikten suçlu olduklarını belirtmiştir.
*Temel hak ve özgürlüklerin korunması için İspanya Anayasa Mahkemesi’ne ikincil nitelikte yapılan bireysel başvuru usulü
Başvurucuların İddiası
Başvurucular Sözleşme’nin 10. maddesine dayanarak, Kral’a hakaretten suçlu bulundukları hükmün ifade özgürlüğüne haksız bir müdahale teşkil ettiğinden yakınmaktadır. Aynı şekilde, müdahalenin, Sözleşme’nin 10. maddesi ile birlikte okunan Sözleşme’nin 9. maddesinde düzenlenen düşünce özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.
Mahkeme’nin Kararı
Mahkeme, başvurucuların mahkumiyetinin ifade özgürlüğüne müdahale niteliğinde olduğunu ve bu müdahalenin kanuna dayandığını belirtmiş ve başkalarının itibarının veya haklarının korunması meşru amacını izlediğini kabul etmiştir. Fakat Mahkeme, müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususunda şunları kaydetmiştir:
İlk olarak, başvurucuların eylemi kişisel olmaktan ziyade monarşi kurumunun ve özellikle de krallığın siyasi eleştirisi niteliğindedir. “Sahnelenmiş olay”, Katalonya’nın bağımsızlığı, devletin monarşik yapısı ve İspanyol ulusunun sembolü olarak Kral’ın eleştirilmesi gibi kamuyu ilgilendiren hususlar üzerinde yapılan tartışmaların parçası olmuştur. İspanya Kralı’nın şahsına hakaret etme ve onu kötülemeye dayanan kişisel bir saldırı değil, başvuruculara göre Katalonya’yı işgal eden devlet güçlerinin başı ve devletin başı olan Kral’ın neyi temsil ettiğinin kınanmasıdır. Dolayısıyla başvurucuların eylemleri siyasi eleştiri veya muhalefet niteliğinde olup, monarşi kurumunu reddi durumlarının ifadesine karşılık gelmektedir.
İkinci olarak, Anayasa Mahkemesi başvurucuların ifade biçimlerinin (ateş kullanmak ve baş aşağı çevrilmiş Kral ve Kraliçe’nin büyük fotoğrafı) ifade özgürlüğü kapsamından çıkıp nefret söylemi ve şiddete tahrik teşkil ettiğini düşünmek suretiyle, başvurucuların siyasi eleştiri yapma yolunu sorgulamıştır. Mahkeme, başvurucuların İspanya Devleti’ni ve devletin monarşik yapısını eleştirmeleriyle açıkça bağlantılı olarak sembolik araçları kullandıkları görüşündedir. Kral’ın resmi devlet güçlerinin başı olarak Kral’ı temsil etmektedir; ateş kullanılması ve fotoğrafın baş aşağı çevrilmesi radikal bir reddetme veya karşı çıkma ifadesidir ve bu iki araç siyasi bir eleştirinin gösterilmesidir; fotoğrafın büyüklüğüyle ise kamuya açık alan olan meydanda gerçekleştirilen söz konusu eylemin görünürlüğünü sağlama amaçlanmaktadır. Bu nedenle başvurucuların eylemi medyanın dikkatini çekmek için sahnelenen ve önemli bir mesajı ifade özgürlüğü kapsamında iletmek için sadece izin verilen belirli bir ölçüde provokasyon içeren bir eylemdir.
Üçüncü olarak, başvurucuların amacı kimseyi Kral’a karşı şiddet eylemleri uygulanması yönünde kışkırtmak olmamıştır. Hatta bu biçimde bir eylem tatminsizliğin ve karşı çıkmanın sembolik bir ifadesi olarak yorumlanmalıdır. “Sahnelenmiş olay” resim yakılmasını içermesine rağmen kamuyu ilgilendiren bir husus olan monarşi kurumu üzerindeki tartışmada bir düşünceyi ifade etmenin yoludur. Mahkeme bu bağlamda ifade özgürlüğünün; kırıcı, şok edici, rahatsız edici bilgi ve düşünceleri de içinde barındırdığını ve bunların, yokluklarında demokratik toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirlilik olgularının gerekliliği olduğunu belirtmektedir.
Dördüncü olarak, Mahkeme söz konusu eylemin halkı şiddete ve kine teşvik olarak makul olarak nitelendirilebileceğine ikna olmamıştır. Mevcut davada şiddete tahrik, eylemde kullanılan araçların birlikte incelenmesi ile ortaya konulamayacağı gibi hiçbir şiddet eylemine veya kargaşaya sebep olmayan eylemin sonuçlarına bağlanamaz. Hatta olaylar hiçbir şekilde nefret söylemi oluşturacak şekilde nitelendirilemez ve Sözleşme’nin 17. maddesinde düzenlenen ‘hakların kötüye kullanılması yasağı’ bu dava ile ilişkilendirilemez.
Son olarak, başvuruculara uygulanan ceza (para cezasının ödenmemesi halinde uygulanacak olan hapis cezası) ne izlenen meşru amaç ile orantılı ne de demokratik toplumda gerekli bir müdahale teşkil etmektedir.
Mahkeme dolayısıyla Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir ve aynı olaylar sebebiyle 9. madde altında yapılan şikayetin ayrıca değerlendirilmesini gereksiz görmüştür.