İHAM, 24 Mayıs 2018 tarihinde yayımladığı Roj TV v. Danimarka kararında, Roj TV’nin kapatılmasına ilişkin başvuruyu 2006-2010 yılları arasındaki yayınlarda PKK’ye yönelik örgüt propagandası yapıldığı ve bu yayınların İHAS’ın 17. maddesinde düzenlenen ‘hakları kötüye kullanma yasağı’ uyarınca ifade özgürlüğü kapsamında sayılamayacağını söyleyerek kabul edilemez buldu. Bildiğim kadarıyla, 10. maddede korunan ifade özgürlüğü davalarında daha önce nefret söylemi ve soykırım inkarı durumunda kullanılan 17. madde, ilk kez PKK propagandasıyla ilgili kullanıldı. Bu nedenle kararın basın özetinin çevirisini yayımlamak istedi. Çeviriyi İrem Şanlı yaptı.
Roj TV A/S v. Danimarka, [Kabul Edilemezlik Kararı], Başvuru No: 24683/14 , Karar Tarihi: 17.04.2018 – Kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Başvurucu
Başvurucu Roj TV A/S, Danimarkalı bir şirket ve televizyon kanalıdır.
“Mesopotamia Broadcast” adlı Danimarkalı şirket, başvurucu dahil birkaç televizyon kanalının lisansına sahiptir. Başvurucu şirketi ve televizyon kanalını da işletmektedir. 9 Aralık 2003 tarihinde başvurucu şirketin işletmekte olduğu kanal Roj TV A/S, Danimarka Radyo ve Televizyon Kurulu’ndan lisans alarak Danimarka’dan uydu yoluyla Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya Kürtçe yayınlar yapmaya başlamıştır.
Olayların Özeti
2006 ve 2007 yıllarında Türkiye’deki kamu otoriteleri Danimarka Radyo ve Televizyon Kurulu’na, başvurucu kanalın Avrupa Birliği tarafından da terör örgütü olarak tasnif edilen PKK’yi desteklediklerine ilişkin şikayetlerde bulunmuşlardır. Danimarka Radyo ve Televizyon Kurulu, ilgili kanalın eylemlerinin Danimarka hukukuna göre herhangi bir ihlal oluşturmadığına dair 3 Mayıs 2007 ve 23 Nisan 2008 tarihlerinde karara varmıştır. Komite, başvurucu şirketin ırk, cinsiyet, din, milliyet gibi temellerle nefret söyleminde bulunmadığını, kanalın yalnızca görüş bildirdiği ve bilgi paylaştığını, yayınlanan fotoğrafların ise Türkiye’deki ve Kürt bölgesindeki gerçek şiddeti yansıttığını gözlemlemiştir.
2008 yılında Alman kamu otoriteleri Mesopotamia Broadcast’ın Almanya’daki tüm yayınlarını “uluslararası anlayış” prensipleri ile ters düştüğü nesebiyle yasaklamıştır. Alman Federal Anayasa Mahkemesi, başvurucu şirketin televizyon programlarından bazılarını gözlemleyerek bu programların açıkça PKK’nin yararına yapıldığını ve askeri ve şiddet içerikli yaklaşımlar barındırdığını belirtmiştir. Aynı zamanda yayımlanan bu programların Türkiye’deki; ayrıca özellikle Almanya’da yaşayan Türkler ve Kürtler arasındaki tansiyonu yükseltmede rol oynadığı görüşünü belirtmiştir. Başvurucu ise, yayım aktivitelerinin denetlemeye yalnızca Danimarka otoritelerinin yetkin olduğunu ileri sürmüştür. 22 Eylül 2011 tarihinde Avrupa Birliği Adalet Divanı özetle ön kararında konu hakkında karar vermeye yetkili otoritenin milli mahkemeler olduğunu belirtmiştir.
28 Eylül 2010 tarihindeki iddianamenin ardından başvurucu şirket ve onun bağlı olduğu şirket Danimarka Ceza Kanunu’nun 114, 114a, 114b, 114c ve 114d maddeleriyle düşünüldüğünde 2006-2010 tarihinde programlanan yayınların PKK eylemlerini teşvik ettiğine karar vermiştir.
İlk derece mahkemesinde başvurucunun temsilcileri ve 12 tanık dinlenmiştir. Maddi deliller başvurucu şirketten ve başvurucu şirkete bağlı olan şirket olan ROJ TV’nin bulunduğu Belçika’daki adresten araştırılarak mahkemeye sunulmuştur. Danimarka İstihbarat Servisi Terör Analiz Merkezi (CTA) 1 Temmuz 2011’de PKK ve bu örgüte bağlı olan kişiler hakkında bir rapor sunmuştur. Yerel mahkeme davada, 23 Eylül 2006, 23 Ekim 2007 tarihlerindeki ve 7 Şubat 2008’den 10 Eylül 2010 tarihine kadar olan yayınlar dahil olmak üzere yaklaşık 15 saatlik seçilmiş programları incelemiştir.
10 Ocak 2012 tarihinde, 190 sayfalık bir karar yayımlanarak Danimarka Ceza Yasası’nın 114, 114a, 114b, 114c ve 114d maddelerinin ihlal edildiğine karar verilerek başvurucu şirket 40 günlük ceza olan 65.000 Danimarka Kron’u (DKK) ve toplamda 2.600.000 DKK para cezasına mahkum edilmiştir.
Mahkeme PKK’nin Avrupa Birliği’nin, Kanada’nın, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avusturalya’nın ve Birleşik Krallık’ın listelerinde terör örgütlerinden biri olarak görüldüğünü belirtmiştir. PKK’nin eylemlerinin, Ceza Yasası’nın 114. Maddesini ihlal etmiş olabileceğini belirtmiştir. Kanalda Türk yetkililerinin ve PKK’nin arasındaki çatışmanın yayına aktarılmasında kullanılan kaynakların başlıcalarının PKK’nin eylemleri ya da destekleyicilerin telefon konuşmaları gibi PKK tarafından bildirilen konuşmaların olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda yayının tek bir dille sınırlı olması ve Öcalan’a dair tutuklama kararına “uluslararası komplo” nitelendirilmesi yapılması gibi örnekler nedeniyle kanalın yanlı yayın yapmış olduğu kararına varılmıştır.
Temyiz sonucunda özetle Yüksek Mahkeme, davanın bağımsız bir basın aktivitesi değil; aksine PKK’nin terör operasyonlarının övülmesi olduğu kanısına varmıştır. Bu nedenle, İHAS tarafından korunan ifade özgürlüğü hakkının olaya uygulanamayacağı kararı verilmiştir.
Yargılamanın uzaması ve başvurucu şirketin olay süresinceki net cirosu göz önüne alınarak verilen ceza miktarı Yüksek Mahkeme tarafından artırılmıştır.
Bu esnada 19 Ağustos 2013’te ilgili başvurucu şirket iflasını ilan etmiştir.
Başvurucunun İhlal İddiaları
Başvurucu, Danimarka otoriteleri tarafından verilen cezanın Sözleşme’nin 10. maddesi tarafından korunan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmektedir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
1) İHAS’ın 10. Maddesinde Korunan İfade Özgürlüğü Bakımından
Mahkeme öncelikle Danimarka Ceza Yasaları’nın sözleşmeye ilişkin yerindelik denetimini yapılmayacağını, yalnızca başvurucu şirket aleyhine verilen cezanın ifade özgürlüğüne ihlal oluşturup oluşturmadığının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ardından içtihattan örnekler verilerek ifade özgürlüğünün bazı durumlarda cezalandırılmayı engellemeyeceğine işaret etmiştir.
Mahkeme somut olayda Danimarka yerel mahkemesinin ve yüksek mahkemenin kararlarını inceleyerek, ilgili kararlar verilirken delillerin dikkatli değerlendirilip değerlendirilmediğine dair denetim yapmıştır. Bu cihetle başvurucunun dahil olduğu davada yerel mahkemeler tarafından verilmiş kararların konuya ilişkin gerçekleri açığa çıkarmada kabul edilebilir bir değerlendirme yapmadığını gösterir herhangi bir bulguya rastlanmadığını bildirmiştir.
Mahkeme, özellikle Zana v. Türkiye davasında PKK’yi destekleyen söylemlerden dolayı cezalandırılan başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğini ve ilgili Zana v. Türkiye davasının görüldüğü zaman diliminde de PKK’nin bir terör örgütü olduğunu ifade etmektedir.
Tüm bu nedenlerle incelemeye 17. madde bakımından devam edilmiştir.
2) İHAS’ın 17. Maddesinde Düzenlenen “Hakların Kötüye Kullanılması Yasağı” Bakımından
Mahkeme, 17. Maddenin yalnızca istisnai ve sıradışı durumlarda uygulandığını belirtmiştir. Somut olayda mahkeme, yerel mahkemenin bulgularına önemli ağırlık vererek eylemlere ve örgütün müdahalelerine yönelik tek taraflı olarak kışkırtıcı haber yapma, gerillaya/örgüte katılıma teşvik, gerilla ve örgüt üyelerini kahramanlaştıran davranışların sempati bildirisinden başka şekilde düşünülemeyeceği kanaatine varmıştır.
2006 ve 2010 yılları arasında başvurucu şirketin PKK’den önemli ölçüde maddi yardım aldığı gerçeğinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulamıştır.
Bu bulguların yerel mahkemeler tarafından kapsamlı olarak incelendiğini, ikincil olarak ise ilgili televizyon yayınlarının geniş bir kitleye yayılmış olması, üçüncü olarak ise modern Avrupa toplumlarında terörizmin veya terörizme ilişkin ifadelerin kullanılmasının şiddet kullanımını meşrulaştırdığına dikkat çekerek, tüm bu eylemlerin 17. maddede düzenlenen hakkın kötüye kullanımı yasağına aykırılık oluşturması nedeniyle 10. maddede düzenlenen ifade özgürlüğünü hakkının somut olayda uygulanamayacağına karar vermiştir.
Sonuç olarak sözleşme tarafından korunan ifade özgürlüğü hakkının başvurucu şirket tarafından saptırılarak kullanılmasına teşebbüs edildiğini ve sözleşmenin amacının sözleşmeye açıkça ters düşen eylemler bakımından sınır teşkil ettiğini belirtmiştir. Dolayısıyla Mahkeme, Sözleşme’nin 17. maddesi sebebiyle başvurucu şirketin 10. maddenin korumasından yararlanamayacağına karar vermiştir.
Tüm bu nedenlerle Mahkeme, başvuru hakkında oybirliği ile kabul edilemezlik kararı vermiştir.
Nasıl paylaşmak istersiniz?:
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
Trackbacks & Pingbacks