Avrupa Konseyi’nden İnsan Hakları Savunucuları ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Baskılara Karşı Korunması İçin İki Yeni Rapor
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi, 6 Haziran 2018 tarihinde Avrupa Konseyi Üyesi Devletlerde İnsan Hakları Savunucularının Korunması ve 7 Haziran 2018 tarihinde Avrupa Konseyi Üyesi Devletlerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Faaliyetlerine Uygulanan Yeni Kısıtlamalar başlıklı iki yeni raporu ve tavsiye kararları kabul etti.
12 Aralık 2017 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi, oybirliği ile, avukatların ve avukatlık mesleğinin korunması için hazırlanan taslak raporu da kabul etmişti.
Türkiye’deki mevcut duruma da geniş yer ayrılan raporların özetlerine ve kabul edilen tavsiye kararların çevirilerine aşağıdan ulaşabilirsiniz. Çevirileri Polat Yamaner hazırladı.
Avrupa Konseyi Üyesi Devletlerde İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Rapor ve Parlamenterler Meclisi Tasarısı
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi; raportörlüğü Litvanya’dan Egidijus Vareiskis tarafından yapılan Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının korunmasına dair raporu 6 Haziran 2018 tarihinde kabul etmiştir. Söz konusu rapor, öncelikle 26 Haziran 2018 tarihinde 2133 sayılı tavsiye kararın ve aynı tarihte Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen 2225 sayılı 6 maddelik tasarının temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının mevcut durumunu ve tabi oldukları hukuki statüyü ayrıntılı şekilde ele alan raporun temel noktalarına değinilecek ve ardından 2225 sayılı Parlamenter Meclisi tasarısının çevirisi aktarılacaktır.
Raporun Hazırlanmasında Takip Edilen Usul ve Konuya İlişkin Temel Unsurlar
22 Nisan 2016 tarihinde Parlamenterler Meclisi Bürosu, “Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının korunması” başlıklı tasarı önergesini Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi’ne sevk etmiştir. Komite; 21 Haziran 2016’da Fransa’dan Yves Pozzo di Borgo’yu raportör olarak atamış, ardından görev süresinin dolumu sebebiyle 12 Aralık 2017 tarihinde Borgo’nun yerine Litvanya’dan Egidijus Vareiskis raportör olarak atanmıştır. Raporun hazırlanmasına ilişkin olarak çeşitli uluslararası organların temsilcileriyle komite bünyesinde müzakerelerde bulunulmuştur. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, Avrupa Konseyi Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı Başkanı Anna Rurka ve Uluslararası Gençlik İnsan Hakları Hareketi kurulu üyesi Konstantin Baranov 23 Ocak 2018 tarihli komite oturumuna katılım göstermişlerdir. İlk oturumu takiben yapılan 14 Mart ve 25 Nisan tarihli komite oturumlarında; İnsan Hakları Savunucularının Korunması Gözlemevi, İnsan Hakları Uluslararası Federasyonu ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri ile, insan hakları savunucularına ilişkin Birleşmiş Milletler özel raportörü konuya ilişkin görüşlerini beyan etmişlerdir.
Komite ve Meclis 2006 yılından bu yana insan hakları savunucularına ilişkin durumu gözlemlemektedir. Konuya ilişkin olarak komite bünyesinde daha önceden üç ayrı rapor hazırlanmış ve Meclis tarafından üç adet tasarı ve iki adet tavsiye karar hâlihazırda kabul edilmiştir. Daha önceki raporlarda da değinildiği üzere, insan hakları savunucuları ‘barışçıl ve yasal yollar vasıtasıyla insan haklarını korumak ve geliştirmek için çalışan bireyler ya da gruplar’ olarak tanımlanmaktadır. Savunucuların avukat, gazeteci, sivil toplum kuruluşu ya da başka statülerden kişi ya da gruplar olabileceği yapılan tanımlamalarda özel olarak belirtilmiştir. 9 Haziran 1998 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Beyanname, “herkesin bireysel olarak veya başkalarıyla birlikte ulusal ve uluslararası düzeyde insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasını ve gerçekleştirilmesini geliştirme hakkı [olduğunu]” ilk kez özel olarak tanımıştır. Oturumlara katılım gösteren Birleşmiş Milletler özel raportörünün belirttiği üzere, insan hakları savunucusu tanımı avukatları, gazetecileri, sivil toplum aktivistlerini, bloggerları ve kamu yararına gizli bilgileri açıklayan kişileri (whistleblower) kapsayacak şekilde yorumlanmalıdır. Konuya ilişkin olarak Avrupa Konseyi düzeyinde, İnsan Hakları Savnucularının Korunması ve Eylemlerinin Desteklenmesine İlişkin Avrupa Konseyi Beyannamesi 6 Şubat 2008 tarihinde kabul edilmiştir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, temel insan hakları mekanizmalarında tanınan din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin, başkalarının haklarını koruma hakkına temel oluşturduğu raporda ayrıca belirtilmiştir.
Konuya ilişkin olarak Komite bünyesinde hazırlanan önceki raporlarda; belirli Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının fiziksel ve psikolojik şiddete uğradığı, keyfi tutuklamalara, yargısal ve idari tacize ve karalama kampanyalarına maruz bırakıldığı ve hatta suikast ve kaçırılma mağduru oldukları belirtilmiştir. Azınlık hakları, yolsuzluk ve cezasızlıkla mücadele gibi hassas konularda faaliyet gösteren savunucuların devlet yetkilileri ve medya tarafından hedef gösterildiği raporlarda ayrıca kaygıyla belirtilmiştir. Ayrıca, belirli insan hakları savunucularının öldürülmesi üzerine kamu yetkilileri tarafından etkili bir soruşturma yapılmadığı ifade edilmiştir.
Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen tasarılarda, insan hakları savunucularının korunmasının hükümetlerin öncelikli sorumluluğu olduğu açıkça ortaya konulmuştur. Devlet dışı aktörlerin savunucuları yıldırma amaçlı eylemlerinden ve bu eylemler üzerine caydırıcı önlemler alınmamasından ötürü belirli durumlarda devletlerin ayrıca sorumlu olabileceği ifade edilmiştir. Parlamenterler Meclisi, savunucular için elverişli koşullar sağlanması ve savunuculara uygulanan her tür caydırma ve misilleme pratiğinin derhal sona erdirilmesi yönünde üye devletlere çağrıda bulunmuştur.
Raporda Ele Alınan Durum
Komite bünyesinde hazırlanan 2015 tarihli son rapordan bu yana Avrupa çapında insan hakları savunucularının ivmeli bir şekilde tehdit altında olduğu görülmektedir. Protect Defenders’ın verilerine göre 2017 yılında dünya çapında 738 adet ihlal kaydedilmiş olup bunların 117’si Avrupa ve Orta Asya bölgesine aittir. İhlallerin iki tanesi ölüm ve altı tanesi fiziksel şiddet içermekte olup, söz konusu veriler yalnızca ihbar edilenlerle sınırlıdır. 2018 yılı içinde kaydedilen 41 olay bulunmaktadır. (26 Nisan 2018 itibariyle) Komite müzakereleri esnasında, insan hakları savunucularına ilişkin Birleşmiş Milletler özel raportörü her yıl kendisine ortalama dört bin şikâyet ulaştığını ifade etmiştir.
Bahsedilen olumsuz eğilimler raporun devamında Azerbaycan, Rusya ve Türkiye özelinde seçilen örneklerle detaylı olarak irdelenmiş ve diğer belirli Avrupa Konseyi üyesi devletlerindeki duruma kısaca değinilmiştir.
Türkiye ile ilgili olarak kısımda ilk olarak 2016 yılında yaşanan darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü halin 7. kez uzatıldığına ve yargısal, idari, akademik ve medya kadrolarından büyük ölçeklerde açığa alınmalar olduğuna dikkat çekilmiştir. Birçok insan hakları savunucusunun tacize ve fiziksel şiddet tehdidine uğradığı, tutuklandığı ve hapsedildiği kaydedilmiştir. 2156 (2016) numaralı tasarı ile Türkiye’nin demokratik kurumlarının denetlenmesine ilişkin bir süreç başlatılmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi’nin 1 Ocak ile 31 Aralık 2017 tarihlerini kapsayan raporuna göre yaklaşık 300 gazeteci ve 570 avukat teröre ilişkin isnatlarla tutuklanmışlardır. 380 “barış” akademisyeni, ülkenin güneydoğusunda yaşanan şiddet olaylarına karşı bir bildirgeyi imzalamaları sebebiyle açığa alınmışlardır. 1480 avukat bir şekilde soruşturma geçirmiş, 79’u uzun süreli hapis cezasına çarptırılmıştır. Hükümet eliyle, içlerinde insan haklarını koruma ve insancıl yardım amaçlı olan ya da avukatlar tarafından kurulan 1719 STK kapatılmıştır. Rapor ülkede insan hakları rejiminin olağanüstü hal sebebiyle kötüye gittiğini ifade etmektedir.
Rapor devamında, Türkiye’de farklı alanlarda faaliyet gösteren avukatların, gazetecilerin, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi STK’lerin temsilcilerinin geçirmiş olduğu ya da hâlihazırda devam eden cezai süreçlerine yer vermektedir. Çeşitlenen örnekler söz konusu süreçlerin izole olaylar olmadığını ve Türkiye’de insan hakları savunucularına karşı artan bir baskı, cezalandırma ve susturma ortamı olduğuna işaret etmektedir.
Raporun son kısmında Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi’nin Türkiye temsilcisi Mustafa Yeneroğlu’nun raporun Türkiye’ye ilişkin kısmına katılmadığını ifade eden ayrık görüşü bulunmaktadır.
26 Haziran 2018 Tarihinde Kabul Edilen 2225 (2018) Numaralı Tasarı
- Parlamenterler Meclisi; Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının durumuna ilişkin 1660 (2009) ve 1891 (2012) numaralı tasarılarını ve Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının korunması ve güçlendirilmesine ilişkin 2095 (2016) numaralı tasarıyı ve 2085 (2016) numaralı tavsiye kararı tasdikler. Meclis, insan hakları savunucularının temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesine yönelik paha biçilmez çabasını takdir etmektedir. İnsan hakları savunucuları “başkalarının hakları için çalışan kişidir.” Savunucular; avukat, gazeteci, sivil toplum kuruluşu üyesi ya da hangi statüden olduğu fark etmeksizin, barışçıl ve yasal yollardan insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışan bireyler ya da gruplardır.
- Yaklaşık 20 yıl önce, 9 Aralık 1998’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Kuruluşların, Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumlulukları Üzerine Beyannameyi (Birlemiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunması Beyannamesi) kabul etmiştir. Ayrıca, 6 Şubat 2008’de Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Savunucularının Korunmasısın Arttırılması ve Eylemlerinin Desteklenmesine İlişkin Beyannameyi kabul etmiştir. Her iki belge de insan hakları savunucularının korunmasının ve geliştirilmesinin devletlerin öncelikli ve başat sorumluluğu olduğunu tasdiklemektedir.
- Meclis, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin çoğunda insan hakları savunucularının çalışmalarını özgürce gerçekleştirebildiğini ve eylemlerini geliştirebilmek için elverişli şartların bulunduğunu kaydeder. Bununla birlikte Meclis, son yıllarda insan hakları savunucularına karşı misilleme pratikleri sayısında artış olduğuna işaret eder. STK tesciline ve fonlanmasına ilişkin yeni ve kısıtlayıcı hukuki düzenlemeler yürürlüğe girmiştir. İnsan hakları savunucularının birçoğu yargısal, idari ya da vergilendirmeye dair tacize, karalama kampanyalarına maruz kalmış; savunucular hakkında genellikle ve sözde, terör eylemlerine ya da milli güvenliğe ilişkin olarak içeriği belirsiz cezai soruşturmalar yürütülmüştür. Savunucuların bazıları tehdit edilmiş, fiziksel saldırıya uğramış, keyfi olarak tutuklanmış, gözaltına alınmış ya da hapsedilmiştir. Diğerleri suikasta uğramıştır. Sonuç olarak insan hakları savunucularının eylemleri gittikçe daha da kısıtlanmış ve güvensiz bir hal almıştır.
- Meclis, bu gelişmeleri kınamaktadır ve genellikle kendi güvenliklerini ve hayatlarını riske atarak; en korunmasız ve baskı altındaki gruplar dahil olmak üzere (göçmenler, mülteciler ve azınlık mensupları – ulusal, dini ya da cinsel) başkalarının haklarının korunması ve geliştirilmesi adına çalışan ve cezasızlık ve yolsuzlukla mücadele eden insan hakları savunucularına desteğini bir kez daha yineler. Meclis, özel olarak insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen; cinayetler, kaçırılmalar ve işkence dahil olmak üzere, en ciddi saldırıların hala etkili şekilde soruşturulmamasını kaygıyla karşılamaktadır.
- Meclis, bu sebeplerle üye devletlere şu çağrılarda bulunmaktadır:
5.1 insan hakları savunucularının; özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü dahil olmak üzere temel hak ve özgürlüklerine saygı duyulması;
5.2 insan hakları savunucularına karşı caydırıcı ve misilleme amacı taşıyan her tür eylemden kaçınılması ve savunucuların devlet dışı aktörlerden gelecek taciz ve saldırılara karşı korunması;
5.3 insan hakları savunucularının, özellikle işleriyle ilgili olan hak ihlallerine dair etkili yerel başvuru imkanlarına erişimlerinin sağlanması;
5.4 İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde insan hakları savunucularının ve avukatların haklarına ilişkin görülen davalarda, kesin ihlal durumlarında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 39. maddesi kapsamında dostane çözüm önerisinin daha aktif şekilde önerilmesi;
5.5 özellikle suikastlar, fiziki saldırılar ve tehditler başta olmak üzere; insan hakları savunucularına karşı caydırıcı ve misilleme amacı güden her tür eyleme karşı etkili soruşturma yürütülmesi;
5.6 özellikle hukuki düzenlemelerin uluslararası insan hakları standartlarına getirilmesi, insan hakları savunucularına ve diğer sivil toplum aktivistlerine karşı karalama kampanyalarından kaçınılması ve devlet dışı aktörler tarafından bu kampanyalar düzenlendiğinde sıkı şekilde kınanması yolları aracılığıyla; insan hakları savunucuları aktiviteleri için elverişli bir ortam sağlanması;
5.7 insan hakları savunucularının kamusal hayata katılımının teşvik edilmesi ve temel hak ve özgürlüklere ve insan hakları savunucularına ilişkin yasal düzenlemelerin taslak aşamalarında savunuculara başvurulmasının sağlanması;
5.8 insan hakları savunucularının çevrimiçi ve diğer türden iletişimlerine keyfi gözetimden kaçınılması;
5.9 kendi ülkelerinde risk altında bulunan insan hakları savunucularına; acil vize, oturma ya da iltica izni verilmesi ve gerektiğinde geçici sığınak sağlanması;
5.10 insan hakları savunucularına karşı bireysel olarak zulüm ve misilleme pratiklerini ele alabilmek adına Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği ile tam anlamıyla işbirliği yapılması;
5.11 İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Birlemiş Milletler Beyannamesi’nin ve İnsan Hakları Savunucularının Korunmasısın Arttırılması ve Eylemlerinin Desteklenmesine İlişkin Bakanlar Komitesi Beyannamesi’nin kabulünden doğan yükümlülükler uyarınca insan hakları savunucularının korunmasına ilişkin yeterliliğin somut ölçütler sonucunda elde edilen sonuçlar ile yeterliliğinin değerlendirilmesi.
- Meclis, Almanya’dan Buldestag gibi bireysel parlamenterlerin insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen tehdit, caydırma ve zulüm pratikleriyle bizzat ilgilenmesini konu alan parlamento inisiyatiflerini memnuniyetle karşılar ve destekler.
Avrupa Konseyi üyesi devletlerde STK faaliyetlerine uygulanan yeni kısıtlamalar
Lüksemburg’dan Yves Cruchten’in raportörlüğünü yapmış olduğu “Avrupa Konseyi üyesi devletlerde STK faaliyetlerine uygulanan yeni kısıtlamalar” başlıklı rapor, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi tarafından 7 Haziran 2018’de kabul edilmiş ve aynı başlığı taşıyan 2134 (2018) numaralı tavsiye karara ve 2226 (2018) sayılı tasarıya esas oluşturmuştur. Bu yazıda öncelikle raporun temel noktaları özetlenecek ardından anılan tasarının çevirisi paylaşılacaktır.
Raporun Hazırlanma Usulü ve Değinilen Temel Noktalar
Parlamenterler Meclisi, 2096 (2016) sayılı “Avrupa’da STK faaliyetlerine uygulanan uygunsuz kısıtlamalar nasıl önlenebilir?” başlıklı tasarı Meclis tarafından 28 Ocak 2016’da kabul edilmiş olup tasarının 8. maddesinde “Avrupa Konseyi çapında sivil toplumun kırılgan durumunun farkında olunduğu” belirtilmiş ve “toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne dair izlemelerin ivedi şekilde başlamasının acil bir ihtiyaç olduğu” ifade edilmiştir. Meclis Bürosu’nun 22 Nisan 2016 tarihli kararı uyarınca mesele Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi’ne sevk edilmiştir. 21 Haziran 2016 tarihinde yapılan toplantıda, Sırbistan’dan Aleksandra Djurović konuya ilişkin raportör olarak atanmış, ardından görev süresinin dolumu sebebiyle 13 Kasım 2017’de Lüksemburg’dan Yves Cruchten raportör olarak atanmıştır. 12 Aralık 2017’de yapılan toplantıda komite, Yves Cruchten’i Türkiye’ye keşif ziyareti yapabilmesi yönünde yetkilendirmiştir. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, Avrupa Konseyi Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı Başkanı Anna Rurka ve Uluslararası Gençlik İnsan Hakları Hareketi kurulu üyesi Konstantin Baranov; 23 Ocak 2018’de düzenlenen komite toplantısına katılım göstermişlerdir. 5 ve 6 Nisan 2018 tarihlerinde raportör Yves Cruchten Ankara’ya keşif ziyaretinde bulunmuştur.
Rapor, daha önceden 2096 (2016) numaralı tasarıda belirtilen; STK’lerin açık ve demokratik sivil toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu, insan hakları mücadelesine, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesine esaslı katkılarda bulunduğunu tekrar etmiştir. STK’lerin hukuki düzeyde korunmasına ilişkin olarak, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 11. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü ile 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün STK faaliyetlerinin esasını teşkil ettiği ve söz konusu hakların kısıtlanmasının ancak Sözleşme’de belirtilen sebepler doğrultusunda ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadı uyarınca uygulamakta olduğu üçlü test şartlarının (kanunilik, meşru amaç ve demokratik toplum düzeninde gereklilik) karşılanmasına bağlı olduğu hatırlatılmıştır. Mahkeme’nin birçok başvuruda STK’lerin demokratik toplum düzeninin “bekçi köpeği” rolünü oynadığını belirttiği ifade edilmiştir. Anayasal düzende ya da devlet düzeninde değişiklik talep eden STK’lerin ve politik partilerin kapatılması ya da resmi kaydının yapılmamasına ilişkin başvurularda Mahkeme’nin, söz konusu taleplerin demokratik toplumun temel değerleriyle bağdaştığı müddetçe ileri sürülebileceğine ve bu taleplerin tek başına ve kendiliğinden toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne yapılan müdahaleyi meşrulaştırmayacağına hükmettiği aktarılmıştır.
Avrupa Konseyi’nin dinamik bir sivil toplumun varlığını tamamen desteklediği ve Bakanlar Komitesi’nin yapısal, kalıcı kurumlarından biri olan Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı aracılığıyla 1970’lerden bu yana STK’lerle ile işbirliği yaptığı belirtilmiştir. Günümüzde 400’ü aşkın STK, Bakanlar Komitesi’nde katılımcı statüsündedir. Avrupa’da sivil toplum kuruluşlarının hukuki statüsü hakkında CM/Rec(2007)14 sayılı Bakanlar Komitesi tavsiye kararında; sivil toplum kuruluşları “temelde kar amacı gütmeden ve kurucularının ya da üyelerinin amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren, politik parti olmayan, gönüllü organ ya da organizasyonlar” şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu tavsiye karar STK’lere dair hukuki düzenlemelerin ne şekilde ele alınabileceğini ayrıntılı şekilde dile getirmektedir.
Meclis tarafından kabul edilen geçmiş tarihli raporlarda; Azerbaycan, Rusya, Macaristan ve Türkiye özellikle üzerinde durulan örnekler olmak üzere, genel anlamıyla Avrupa Konseyi üyesi devletlerde STK’ler üzerinde artan bir baskı ortamı olduğu kaydedilmiştir. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland’ın 2007 tarihli ve “Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı devlet. Popülizm- Avrupa’da denge fren mekanizmaları ne kadar güçlü?” başlıklı raporunda durumu şu şekilde belirtmiştir: “STK’ler; oluşumları, aktiviteleri ve fonlamaya ilişkin mevzularda karşılarına çıkarılan hukuki ve idari engeller yüzünden faaliyet göstermekten alıkonulmaktadır. Bu engeller özellikle fazlasıyla külfetli ve uzun süren tescil prosedürleri, ölçüsüz idari gereklilikler ve yabancı fonlama başta olmak üzere mali kaynaklara ulaşamama şeklinde kendini göstermektedir. Son zamanlarda belirli ülkelerde ötekileştirme, karalama kampanyaları ve yargısal, idari ve mali taciz temelinde STK’lerin faaliyet gösterecekleri özgür alanın daraldığı görülmektedir.” Benzer kaygılar Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, Avrupa Konseyi Gençlik Danışma Konseyi, Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı ve Birleşmiş Milletler organları tarafından değişik zamanlarda ifade edilmiştir.
Raporun devamında konuya ilişkin yazılan geçmiş tarihli raporlara benzer şekilde; Azerbaycan, Rusya, Macaristan ve Türkiye özelinde durum ayrıntısıyla irdelenmiş, sonrasında birkaç diğer Avrupa Konseyi üyesi devletteki durum kısaca değerlendirilmiştir.
Türkiye’ye ayrılan kısımda, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü halin 7. kez uzatıldığına ve hükümetin edindiği olağanüstü yetkilere dayanarak çıkarttığı kanun hükmünde kararnamelerin; yargıda, savcılık makamlarında, akademide, polis ve askeriyede geniş açığa alınmalara sebebiyet verdiği; televizyon, gazete ve diğer medya organlarının kapatıldığı aktarılmıştır. Meclis ve Birleşmiş Milletler bünyesinde hazırlanan diğer raporlara referansla, durumun demokrasi, insan hakları ve sivil toplum için kaygı uyandırdığı belirtilmiştir. Mevzunun irdelenmesi adına Yves Cruchten, Türkiye’ye gerçekleştirdiği keşif ziyareti sırasında milletvekilleriyle, Obdusmanlık temsilcisiyle, Adalet ve İçişleri Bakanlığı’ndan kamu yetkilileriyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlileri ve çok sayıda STK ve sendika temsilcisi ile görüşmelerde bulunmuştur.
667 sayılı KHK ile “örgütle iltisak ya da irtibatı bulunması” gerekçesiyle, hiçbir tazmin imkânı olmaksızın, 1125 derneğin ve 104 vakfın kapatıldığı, sonrasında kolaylaştırılan idari süreçlerle daha fazla sayıda oluşumun kapatıldığı ve Parlamenterler Meclisi’nin söz konusu uygulamaların; kapsamı, ayırt etmeksizin gerçekleşmesi ve kalıcı etkileri bakımından ölçüsüz olarak değerlendirdiği aktarılmıştır. Söz konusu kapatmaların Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu aracılığıyla başvuru yoluna açık olduğu ancak, 28 Şubat 2018 itibariyle 107 076 adet başvuru alan komisyonun yalnızca 100 başvuruda başvurucular lehine karar verdiği kaydedilmiştir. Türkiye’de yaklaşık 113 000 dernek ve 7000 dernek olduğu kaydedilmiş olup kapatılan oluşumların sayısı İnsan Hakları Ortak Platformu’nun verilerine göre 20 Mart 2018 itibariyle 1419 olduğu ifade edilmektedir. Kapatma işlemlerin çoğuna itiraz edilmediği, yalnızca 150 civarında işlemin OHAL Komisyonu’na götürüldüğü ve Ombudsmanlığa hiçbir başvuru gitmediği raporda yer almıştır. Venedik Komisyonu tavsiye kararına göre, 667 sayılı KHK ve devamındaki kapatma işlemleri İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 11. maddesinde düzenlenen toplantı ve örgütlenme hakkı ile Ek Protokol No.1’in 1. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturmakta ve “örgütle irtibat” sebebinin muğlak ve delile dayalı zeminden yoksun olduğu aktarılmıştır. Raporun devamında; Uluslararası Af Örgütü, Türk Tabipler Birliği, İnsan Hakları Derneği, Kaos GL ve Pembe Hayat gibi LGBTİ+ dernekleri, temsilcilerine ve üyelerine uygulanan yaptırımlar ve bizzat oluşumların faaliyetlerine getirilen kısıtlamalar anlatılmaktadır. Raporda; neredeyse bütün STK temsilcilerinin sivil toplumun daralan alanından yakındığı ve kadın ve çocuk hakları ile Güneydoğu’daki insancıl meseleler üzerine eğilen oluşumlar ve insan hakları alanında çalışan avukat grupları başta olmak üzere, STK temsilcileri ve üyeleri aleyhine uzun soluklu mali denetimlerin, kimi zaman cezai soruşturmaların başlatıldığı aktarılmıştır. Temel sebep olarak barışçıl protestoda bulunma ya da sosyal medyada eleştirel paylaşımlarda bulunma gerekçesiyle birçok aktivistin tutuklandığı ya da aktivistlere yurtdışına çıkış yasağı uygulandığı belirtilmiştir. Rapor kapsamında görüşülen temsilcilere göre OHAL şartlarında kendileri için etkili bir başvuru yolu bulunmamakta, OHAL yetkileri uyarınca açığa alınan kişilerin sivil ölüme terk edilmekte ve ifade özgürlüğü ölçüsüz şekilde baskı altında alınmaktadır.
Raporun sonuç kısmında Avrupa Konseyi üyesi devletler çapında son iki yıldır STK faaliyetlerine dair geniş bir baskı ortamı olduğu, hukuki vasıtalar aracılığıyla STK’lerin ya bizzat kapatıldığı ya da fonlama, tescilleme gibi STK’ler için kritik hususların oldukça güç duruma getirildiği, milli güvenlik ve terörle mücadele adı altında uygulanan yaptırımların demokratik topluma ve ayrıca sunulan amaçların bizzat kendisine zarar verdiği ifade edilmiştir.
27 Haziran 2018 Tarihinde Kabul Edilen 2226 (2018) Numaralı Tasarı
- Parlamenterler Meclisi, “Avrupa’da STK faaliyetlerine uygulanan uygunsuz kısıtlamalar nasıl önlenebilir?” başlıklı 2096 (2016) numaralı tasarıyı ve 2086 (2016) numaralı tavsiye kararı; Avrupa Konseyi üyesi devletlerde insan hakları savunucularının durumu üzerine oluşturulan 1660 (2009), 1891 (2012) ve 2095 (2016) numaralı tasarıları ve 2095 (2016) numaralı tavsiye kararı; ve kamu yararına gizli bilgileri açıklayan kişilerin (whistleblower) korunmasına ilişkin 2060 (2015) numaralı tasarıyı, 2073 (2015) numaralı tavsiye kararı, 1729 (2010) numaralı tasarıyı ve 1916 (2010) numaralı tavsiye kararı yeniden tasdikler.
- Meclis; özellikle kamusal farkındalığının arttırılması, kamusal hayata katılım, şeffaflığın ve kamu otoritelerinin hesap verilebilirliğinin korunması, kültürel hayat ve demokratik toplumlarda sosyal refahın korunması açılarından önem arz eden STK’lerin; demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının tam anlamıyla gerçekleşmesi ve geliştirilmesi anlamında önemini tekrar eder. Faaliyetleri, insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü Avrupa Konseyi üyesi devletlerde güçlendiren bütün STK’ler Meclis tarafından takdirle karşılanmaktadır.
- Meclis; birbirinden ayrılamaz şekilde bağlı ve sivil toplumun işlerliği açısından elzem olan toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün hiçbir ayrım gözetilmeksizin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin bağlayıcı etkisinden kaynaklanarak Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından garanti altına alınacağını hatırlatır. Anılan hakların kısıtlanması; “kanunla öngörülmüş olma”, “demokratik toplumda gereklilik” ve güdülen meşru amaçla orantılı olma şartlarıyla uyum içinde olmalıdır.
- Son yıllarda bazı Avrupa Konseyi üyesi devletlerde, özellikle insan hakları alanında faaliyet gösteren STK’ler açısından, sivil toplum için tanınan alanın gittikçe daralmakta olmakta Meclis tarafından kaygıyla kaydedilmektedir. Bu daralma; STK tescili ve fonlanmasına ilişkin kısıtlayıcı hukuki düzenlemeler, idari taciz, belirli grupları hedef alan karalama kampanyaları ve STK liderleri ve aktivistlerine yönelik tehdit ve caydırma pratikleri temelinde ilerlemektedir.
- Meclis; Azerbaycan’daki demokratik kurumlar üzerine yazılan 2184 (2017) numaralı tasarıyı, “Azerbaycan’ın Avrupa Konseyi Başkanlığı: insan haklarına saygı prensibi nasıl denetlenebilir?”[P2] başlıklı 2185 (2017) numaralı tasarıyı tekrar tasdikler ve Azerbaycan’da STK faaliyetlerine tanınanacak elverişli ortam eksikliğini ve Azerbaycan’daki sivil toplum aktivistlerine uygulanan misilleme pratiklerini kınar. Meclis, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihadı ve Hukuk Yoluyla Demokrasi Avrupa Komisyonu (Venedik Komisyonu) tavsiye kararları doğrultusunda STK’lere ilişkin mevzuatında değişikliğe gitmesi yönünde Azerbaycan’a çağrıda bulunur. (Tavsiye Karar No. 636/2011 ve No.787/2014).
- “Macaristan’da telaşlandırıcı gelişmeler: sivil toplumu kısıtlayan STK yasa tasarısı ve European Central University’nin kapanma olasılığı” başlıklı, 2162 (2017) numaralı tasarıyı anarak; Meclis, ‘yurtdışından destek alan organizasyonların şeffaflığına ilişkin kanun’un yürürlüğe girmesini kaygıyla karşılar ve Venedik Komisyonu tavsiye kararlarıyla uyum içinde olmayan bu düzenlemeleri yürürlükten kaldırması yönünde Macaristan’a çağrıda bulunur. (Tavsiye Karar No. 889/2017) Meclis, ayrıca mülteci ve göçmen hakları alanında faaliyet gösteren STK’lerin ve aktivistlerin özgürlüklerini kısıtlayan “Stop-Soros” torba yasasının Macaristan Parlamentosu tarafından kabulünü endişe verice bulmaktadır. Meclis; Venedik Komisyonu tavsiye kararı ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na bağlı olan Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu’nun (AGİT/DKİHB) 22 Haziran 2018’de kabul edilen tavsiye kararı doğrultusunda, söz konusu düzenlemelerin gözden geçirilmesi yönünde Macaristan’a çağrıda bulunur.
- Meclis; Rusya’da bulunan ve yabancı fon desteği alan düzinelerce yerel STK’nin kapatılmasına ve Rusya’daki yerel STK’leri destekleyen başlıca uluslararası yabancı fon kuruluşlarının faaliyetlerinin sona erdirilmesine sebebiyet veren; sözde “yabancı ajan kanunu” ve “istenmeyen kuruluşlar kanunu”un icrasından ötürü kaygılıdır. Meclis, Rusya Federasyonu mevzuatının Venedik Komisyonu tavsiye kararları No. 716/2013, 717/2013 ve 814/2015 doğrultusunda değiştirilmesine ilişkin çağrısını tekrarlar.
- Türkiye’de demokratik kurumların işlevi üzerine 2156 (2017) numaralı tasarıyı ve “Olağanüstü hal: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Madde 15 kapsamında orantılılık mevzusu” başlıklı 2209 (2018) numaralı tasarıyı hatırlayarak; Meclis, olağanüstü hal önlemleri temelinde çok sayıda derneğin ve vakfın kapatılmasını (yaklaşık 1600) özellikle endişe verici bulmaktadır. Meclis; olağanüstü halin mümkün olan en kısa sürede kaldırılması, kesin kapatılma kararlarına karşı STK’lere etkili başvuru imkanlarının sağlanması ve toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların gerekliliği ve ölçülülüğü üzerine İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihadı ve Venedik Komisyonu tavsiye kararları ışığında (Tavsiye Karar No.865/2016) tekrar değerlendirme yapılması yönünde Türkiye’ye çağrıda bulunmaktadır.
- Meclis; yakın zamanda teklife sunulan ve STK’lere ek mali raporlama zorunluluğu getiren yasa tasarısının, Venedik Komisyonu ve AGİT/DKİHB kararları uyarınca (sırasıyla bkz. Tavsiye Karar No. 914/2017 ve 912/2018) tadil edilmediği ve geniş kamuoyu katılımı sağlanmadığı müddetçe reddedilmesine ilişkin Romanya ve Ukrayna’ya çağrıda bulunmaktadır. Meclis ayrıca; 23 Mart 2017’de kabul edilen Kanun No.1975-VIII uyarınca, yolsuzlukla mücadele eden aktivistlerin e-beyan’da bulunmalarına ilişkin şartın mümkün olan en kısa sürede yürürlükten kaldırılmasına ilişkin Ukrayna’ya çağrıda bulunmaktadır.
- Meclis, bütün üye devletlere şu çağrılarda bulunmaktadır:
10.1 Avrupa’daki sivil toplum örgütlerinin hukuki statüsüne dair CM/Rec(2007)14 numaralı Bakanlar Komitesi tavsiye kararının tam anlamıyla uygulanması;
10.2 STK’lerin serbest ve bağımsız faaliyetlerine engel teşkil eden mevzuatın gözden geçirilmesi ve yürürlükten kaldırılması ya da değiştirilmesi ve söz konusu mevzuatın toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne ilişkin uluslararası insan hakları belgeleri ile (Ortak Venedik Komisyonu- Örgütlenme ve Barışçıl Toplantı Hakkına İlişkin AGİT/DKİHB Kılavuz İlkeleri dahil olmak üzere) Avrupa Konseyi’nden ve özellikle Venedik Komisyonu ile Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı’nın STK hukuku üzerine Uzman Konseyi’nden faydalanarak uyum içinde olması;
10.3 STK faaliyetlerine ilişkin mali yükümlülükleri gereksiz ve orantısız şekilde kısıtlayan yeni hukuki düzenlemelerin kabul edilmesinden kaçınılması;
10.4 STK’lerin yerel ya da yabancı olduğuna bakılmaksızın, hiçbir ayrımcılık ya da usulsüz engellemeye maruz kalmadan şeffaf fonlama arama, teslim alma ve kullanma haklarının garanti altına alınması;
10.5 STK’leri doğrudan ilgilendiren ve insan haklarının korunması gibi kamusal önem arz eden diğer konulara ilişkin hukuki düzenlemelerin hazırlanış aşamasında, STK’lerin müzakere sürecine etkili katılımının sağlanması;
10.6 özellikle herhangi bir taciz (yargısal, idari ya da vergilere ilişkin), olumsuz kamusal söylem, karalama kampanyaları ya da sivil toplum aktivistlerini caydırıcı herhangi bir pratik olmaksızın, sivil toplum için elverişli bir ortam sağlanması;
10.7 halihazırda yapılmamış ise, Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarının Hukuki Kişiliğinin Tanınmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin imzalanması ve kabul edilmesi;
- Parlamenterler Meclisi, birçok Avrupa Konseyi üyesi devlette sivil toplum için daralmakta olan alanın farkında olarak, meselenin çözümü konusunda kararlıdır.
Trackbacks & Pingbacks