Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, çeviri, barış için akademisyenler, Dunja Mijatovic, ifade özgürlüğü, popülizm, Serde Atalay, Türk Ceza Kanunu, terörizm, terörle mücadele kanunu
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri: “Terör-karşıtı yasal düzenlemelerin kötüye kullanılması, ifade özgürlüğünü tehdit ediyor”
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović, 4 Aralık 2018 tarihinde, insan hakları alanındaki çeşitli meselelere ilişkin olarak hazırladığı yorumlardan en sonuncusunu, terör-karşıtı yasal düzenlemelerin kötüye kullanılmasının ifade özgürlüğü üzerinde yarattığı olumsuz etkiye ilişkin hazırladı.
Komiser’in Avrupa’da bugün ifade özgürlüğüne yönelik en büyük tehditlerden biri olarak algılanan bu kötüye kullanma eğiliminin yaygınlaşmasına ilişkin gözlemlerini ve önerilerini paylaştığı açıklamasına buradan ulaşabilirsiniz.
Türkiye’ye de ayrı bir yer ayrılan açıklamayı, bazı bölümleri bire-bir çevirerek avukat Serde Atalay aktardı.
“Terör-karşıtı yasal düzenlemelerin kötüye kullanılması, ifade özgürlüğünü tehdit ediyor”
Avrupa’da rahatsız edici bir eğilim
Terörizmin insan haklarına ve demokrasiye yönelik ciddi bir tehdit olduğunun ve bu değerlerin korunması için terörizmin önlenmesinin ve terörist eylemlerin yaptırıma uğratılmasının öneminin vurgulandığı yazıda, bu amaç uğruna terörizm karşıtı yasal düzenlemelerin kötüye kullanılmasının ifade özgürlüğü bakımından yarattığı tehdit dile getirildi. Bu durumun Avrupa’da yaygınlaşma eğiliminde olduğu vurgulanarak, terör tehlikesinin eskiliğine ve bugüne kadar pek çok biçimde tezahür etmesine karşın devletlerin terörizm karşıtı politikalarını oluştururken geçmiş deneyimleri hala yeterince göz önünde bulundurmadığı vurgulandı. Özellikle de, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasının terörle mücadelede bir fayda göstermemesine rağmen, teröre verilen ani tepkilerle insan hakları üzerinde yaratılan olumsuz etkilerin dikkate alınmadığı belirtildi.
Değinilen bir diğer husus ise, terörle bağlantılı olarak yaratılan çeşitli suç tiplerindeki belirsizlik oldu. Bu bağlamda “terörizmin özendirilmesi”, “radikal eylemler”, terörizmi “övmek”, “yüceltmek”, “meşrulaştırmak” gibi eylemleri cezalandıran yasaların Avrupa Konseyi’ne üye devletlerde arttığı belirtilerek, bu suçların tanımlarındaki belirsizlikler ve geniş ifadeler nedeniyle terör-karşıtı yasal düzenlemelerin, hukuka uygun haberciliği ve eleştirileri kısıtlamakta ve susturmakta kullanılan tehlikeli birer araç haline gelmesinin ifade özgürlüğünü tehlikeye atabileceği ve gereksiz ve orantısız sınırlamaların önünü açabileceği vurgulandı.
Terörizm karşıtı yasaların kötüye kullanılmasındaki tehlike
Terörizm karşıtı yasaların kötüye kullanılmasının tehlikeliliği noktasında yazıda Türkiye’deki durum ayrı bir paragraf içerisinde ele alındı. Türkiye açısından yapılan bu gözlemlerin bire bir çevirisi şöyle:
“…Mesela seleflerim, Türk Ceza Kanunu’nun terörizme ilişkin bazı hükümleri ile Terörle Mücadele Kanunu’nun ülkede ifade özgürlüğüne yönelik en ciddi ihlallerin bazılarına neden olmaya devam ettiği Türkiye’deki terörizm karşıtı yasaların ifade özgürlüğünü bastırmadaki tehlikelerine, keyfiliğine ve kötüye kullanımına karşı defalarca uyarılarda bulunmuşlardı. Pek çok durumda ifade özgürlüğünün hukuka uygun şekilde kullanılmasının, özellikle terörist örgütle herhangi bir bağlantıya ilişkin başka bir somut delilin olmadığı ve herhangi bir şiddet çağrısının ya da savunuculuğunun olmadığı durumlarda, terörizm propagandası olarak suç haline getirildiğini veya terörist örgütlere üyeliğin delili olarak kullanıldığını bilhassa gözlemlemişlerdi. Örneğin, Türkiye’nin güneydoğu bölgesindeki şiddetin sona erdirilmesi çağrısında bulunan akademisyenler tarafından imzalanan bir bildirge, Türk mahkemeleri tarafından verilen pek çok terörizm bağlantılı mahkûmiyetle sonuçlanmaya devam etmektedir. Geçen sene yayımlanan, Türkiye’deki ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü ile ilgili bir Genelgede selefim, terörizm bağlantılı suçların ve sistematik olarak insan haklarına uygun olmayan bir şekilde yorumlanan “şiddeti teşvik” kavramının çok geniş şekilde kullanılması ile ilgili endişelerini bir kez daha dile getirmiştir.”
Kapsayıcı yafta riski
Türkiye ile ilgili bu kısmın dışında, Fransa, İspanya, Rusya ve İngiltere’de cereyan eden bazı olumsuz gelişmeler de Komiser’in tespitlerinde kendisine yer buldu. Bu bağlamda Fransa’da “terörizm savunuculuğu” suçunun düzenleniş şekli ile son yıllarda bu suç nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerindeki artışa değinildi. Yine bu suçun, son derece geniş bir yelpazede cezalandırmaya konu edildiğinden bahsedildi. Komiser, kapsayıcı bir yafta ile tanımlanan bu suç tipinin, suçun belirleyici unsuru olan “korku yayma ve terörü kışkırtma niyetiyle şiddet ve şiddet kullanma tehdidi” unsurunun varlığı dikkatlice araştırılmaksızın uygulanmasının, diğer şiddet özendirici veya sadece şoke edici, rahatsızlık verici ya da politik açıdan utanç verici söylemlerin de bu suç kapsamında değerlendirilmesi gibi bir tehlike yaratma potansiyeli olduğu uyarısında bulundu.
Açık kavramların yokluğu
Bir başka örnek ise, özellikle yasal düzenlemelerdeki belirsiz ve geniş ifadeler bağlamında İspanya oldu. Son dönemde bazı Twitter kullanıcıları ile rap müzisyenlerinin kışkırtıcı söylemleri ile şarkı sözleri nedeniyle terörizmi yüceltmek suçundan mahkûm edilmesinin yarattığı tepkiye dikkat çekilerek, İspanya Ceza Kanunu’nda söz konusu mahkûmiyetlerin temelini oluşturan düzenlemelerin genişliği ve belirsizliği vurgulandı. Bahse konu İspanya Ceza Kanunu madde 578’in 2015’ten beri artan oranda kullanımına ve bunun ifade özgürlüğü üzerinde yarattığı olumsuz etkiye dikkat çekildi.
Rusya Federasyonu da son yıllarda terörizm karşıtı ve radikalizm karşıtı yasal düzenlemelerin ifade özgürlüğünü etkilediği bir diğer ülke olarak Komiser tarafından dile getirildi. Venedik Komisyonu’nun, Rus kanunlarındaki radikal eylemlerle mücadeleye ilişkin düzenlemelerin geniş ve belirsiz olduğuna ve dolayısıyla uygulamada sağladığı çok geniş takdir yetkisi nedeniyle keyfiliği doğurduğuna ilişkin Haziran 2012 tespitleri hatırlatılarak, o günden bugüne kanunun kapsamının daha da genişlediği ifade edildi. Rusya’daki Yüksek Mahkeme’nin verileri ile sivil toplumun dile getirdiği endişeler ışığında, ifade edilen görüşlerin terörist ya da radikal ögeler barındırdığı gerekçesiyle yaptırıma maruz kalma oranının arttığının görüldüğü belirtildi. Bununla birlikte Yüksek Mahkeme tarafından kabul edilen 20 Eylül 2018 tarihli “Radikal Nitelikli Suçlara İlişkin Ceza Davalarındaki Yargı Pratiği” adlı değişiklikle cezai sorumluluğunun daraltılmasının ve bir eylemin suç olarak nitelendirilmesi için aranan koşullarının artmasının doğru yönde atılmış olumlu bir adım olduğu da dile getirildi.
Ulusal güvenlik gerekçesiyle ifadelerin suç haline getirildiği bir diğer ülke örneği olarak İngiltere de verildi. Komiser, Terörizmle Mücadele ve Sınır Güvenliği Yasası’nın diğer özgürlüklerle birlikte medya özgürlüğü üzerinde yaratacağı olumsuz etkiye ilişkin endişelerin medya özgürlüğü savunucuları tarafından Avrupa Konseyi nezdinde dile getirildiğini hatırlattı. Nitekim Komiser tarafından açıklandığı üzere bu Yasa’ya göre terörist bir saik dahi olmaksızın, terörizme faydalı olabileceği düşünülen bir çevrimiçi içeriği izlemek suç sayılıyor ki bu, araştırmacı gazeteciler ile akademisyenlerin çalışmalarını ciddi şekilde engelleyebilecek bir hüküm. Yine aynı çerçevede BM Özel Raportörü’nün de Yasa’yı orantısız biçimde geniş ve müdahale edici olması nedeniyle eleştirdiği hatırlatıldı.
Belirsiz ve geniş tanımlamaların yarattığı tehlikeye ilişkin ülke bazlı bu örneklerin yanı sıra Komiser ayrıca terörle mücadele amaçlı yasal düzenlemelerin terörist ya da radikal eylemlerin hemen arkasından bir şok, kızgınlık, olağanüstü hal psikolojisi gibi ani tepkilerle, söz konusu yasaların insan hakları güvenceleri üzerinde yaratacağı etki makul şekilde tartışılmadan kabul edildiğini vurguladı. Bu durumun, halka devletin terörle mücadelede etkin ve güçlü olduğu imajını verme kaygısı güden politik ya da “popülist” denebilecek gerekçelerle kötüye kullanımın önünü açma potansiyeline sahip olduğu uyarısında bulundu. Son olarak da meşru politik tartışmaların önünün bu şekilde kesilmesinin esasında teröristlerin lehine olduğunu, zira bu politikaların toplumlarda bir korku atmosferi yaratmaya yaradığını ifade etti.
Başka bir yaklaşım gerekli: ifade özgürlüğünü korumak
Komiser, devletlerin terörle mücadele önlemlerini belirlerken mevcut insan hakları standartlarına uymaları gerektiğini ve bu önlemlerin Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Madde 19 ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 10’a uygun olması gerektiğini belirtti. Yine terörizm ilintili suç tipleri tanımlanırken kullanılan geniş ve belirsiz ifadeler ile ilgili olarak BM İnsan Hakları Komitesi’nin 34 Numaralı Genel Yorumu, Bakanlar Komitesi’nin 2007 Rehberi ile 2015 ve 2016 tarihli İfade Özgürlüğü ve Çatışma Durumlarına Müdahaleye İlişkin Ortak Deklarasyonlar gibi çeşitli uluslararası enstrümanlar hatırlatıldı. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadına göre, (Association Ekin v. Fransa, Belek ve Velioğlu v. Türkiye) şiddeti teşvik etmeyen ya da şiddeti teşvik amacı güder biçimde yorumlanması mümkün olmayan görüşlerin, ifade özgürlüğü kapsamında korunduğunun vurgulandığı da belirtildi.
Komiser’in yorum yazısının son bölümünde ise, terör karşıtı yasaların ifade özgürlüğünü kısıtlama amacıyla kötüye kullanımının önlenmesi için atılabilecek dört adıma yer verildi. Bu bölüm, aşağıda aynen çevrilmiştir:
Terörist-karşıtı yasaların ifade özgürlüğünü kısıtlama amacıyla kötüye kullanımının önlenmesi için dört adım
Terörizm insanların hayatına gerçek ve ciddi bir risk teşkil etmektedir ve insan hakları ve demokrasi için bir tehdittir. Bu nedenle devletler toplumu teröristlere karşı koruma ve terörist aktiviteleri etkili şekilde önleme ve cezalandırma görevine sahiptir. Ancak bu görev, terörizme karşı mücadelede insan haklarını gözetme yükümlülüğü ile dengelenmektedir. Bu zor dengeyi sağlamak için birkaç adıma ihtiyaç vardır:
- İlgili ulusal hukuk, medya aktörleri ile diğerlerinin, koşullar çerçevesinde makul ölçüde, belli bir eylemin doğurabileceği sonuçları yeterli açıklıkla öngörebilmesini sağlayacak şekilde formüle edilmelidir. Dolayısıyla mevcut yasal düzenlemeler gözden geçirilmeli ve kullanılan kavramlar açıkça tanımlanmalıdır.
- İfade özgürlüğüne yönelik herhangi bir kısıtlama ulusal güvenliği korumak açısından kesin şekilde gerekli ve güdülen amaçla orantılı olmalıdır. Terör karşıtı yasal düzenlemeler sadece, mutlaka ve doğrudan korku yayma ya da terörü kışkırtma saikiyle şiddet kullanımını ya da tehdidini kapsayan içerik ya da eylemler açısından uygulanmalıdır. Başka türlü içerik ya da eylemler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 10 paragraf 2’de tanımlandığı üzere ifade özgürlüğünün kullanılmasının barındırdığı görevler ve sorumluluklar bağlamında ele alınmalıdır.
- Terör karşıtı yasalar ve güvenlik yasaları, medyanın kamu yararını ilgilendiren bilgileri yayma ve insanların bu bilgiye erişme hakkına haksız yere müdahale etmemelidir.
- İfade ettiği meşru eleştiriler nedeniyle hapsedilen herkes serbest bırakılmalı ve bu nitelikteki söylemleri nedeniyle mahkûmiyet alanların sicilleri temizlenmelidir.
İfade özgürlüğüne yönelik sınırlamaların terörizmle mücadelede etkili bir araç olabileceği görüşü, açıkça şiddeti teşvik etmeyen içerik dâhil olmak üzere terörist propaganda, terörizmin yüceltilmesi ya da terörizm savunuculuğu gibi kavramların son derece geniş şekilde uygulanması ile sonuçlanmaktadır. İnsan haklarını zayıflatmak, demokratik toplumlarımızın ilkelerinden ve değerlerinden ödün verilerek hiçbir şekilde ortadan kaldırılamayacak olan terörizmin tam olarak güttüğü amaçlardan biri olduğundan, söz konusu yanlış anlayış bertaraf edilmelidir. Bilakis, özgür bir toplum ancak özgür ifade ve düşüncelerin karşılıklı değişimi ile gelişeceğinden, çoğulcu ve demokratik tartışmalar azami önemi haizdir.
From → Haberler, İnsan hakları