İçeriğe geç

Ekim ve Kasım 2018 – İHAM Kararları Bülteni

by 10/12/2018

Merhaba,

İşlerin yoğunluğundan bir süredir bülten çıkartamıyorduk, önce Ekim ve Kasım ayında İHAM tarafından yayımlanan 32’si Türkiye’ye karşı 51 İHAM kararının özet çevirilerinden oluşan bülteni yayına açıyoruz, daha sonra AYM kararlarından oluşan bülteni ayrıca paylaşacağız. 

Kadın hukuk fakültesi öğrencileriyle hazırladığımız bu bültende İHAM karar çevirilerini Serde Atalay, Ayşenur Keskiner, Esin Bozovalı, Gözde Gurbet Engin, İlkay Nadir, İrem Şanlı ve Elifsu Erdem ile birlikte yaptık. Ayrıca Polat Yamaner ve Devrim Kılıçer’in çevirilerine de yer verdik. 

Önümüzdeki ay görüşmek üzere.

Yaşam Hakkı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü

Tsakoyevy ve Rusya Başvurusu, Başvuru no. 16397/07, Karar tarihi: 02.10.2018

Başvurucular Dzhamal Tsakoyevy ve Zukhra Tsakoyevy’in oğulları olan ve “Yarmuk” adlı yasadışı silahlı bir grubun üyesi olduğundan şüphelenilerek devlet yetkililerinin gözetiminde olan, bu sebeple birkaç defa yasadışı biçimde gözaltına alınıp kötü muameleye maruz kalıp sorgulanan fakat sonrasında serbest bırakılan Rasul Tsakoyevy’in 27 Eylül 2004’te çalıştığı yere giderken arkadaşlarını arayarak UBOP (İçişleri Bakanlığı Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı) tarafından takip edildiğini söylemesi ve sonrasında telefonuna ulaşılamaması, bu süreçte arkadaşlarının da UBOP tarafından sorgulanıp geri bırakılması, ailesinin Rasul’u sormak için UBOP ofisine gitmesi ve oradaki bir memur tarafından oğullarının yakında bırakılacağının söylenmesi buna rağmen oğullarının eve dönmemesi, 29 Eylül 2004’te Rasul’un yaşadığı bölgenin yakınındaki bir benzin istasyonunda 2 kişi tarafından bulunarak eve getirilmesi, getirildiğinde çok ağır biçimde dövülmüş ve bitkin durumda olması ve ailesi tarafından hemen hastaneye götürülmesi, bu süreçte ailesine; 27 Eylül günü maskeli ve kamuflajlı üzerinde SOBR (hızlı cevap birimi) şeritleri taşıyan polisler tarafından durdurulduğunu, başına torba geçirilerek bir arabaya bindirildiğini, bir binaya gelince başındaki torbanın çıkarıldığını, daha önce defalarca sorgulandığı için bu binanın UBOP’a ait olduğunu bildiğini, 3 gün boyunca UBOP’un başındaki kişi olan K’nın emrindeki görevliler tarafından yasadışı silahlı grubun üyesi olduğuna dair yazılı bir itiraf imzalaması için işkenceye maruz kaldığını, kendisine yiyecek yada su verilmediğini, UBOP görevlileri tarafından lastik coplarla dövüldüğünü, yüz-baş-boyun ve omuzlarında sigara söndürüldüğünü, tırnaklarının altına iğne batırıldığını, kendisini hasta eden bir su ve farklı ilaçlar verildiğini, elektro şok ile işkence yapıldığını, kendisini kontrole gelen doktorun omuzunda hala izleri olan iğneleri yaptığını, 29 Eylül günü köyün 2 km yakınında bir çöplüğe atıldığını, kendisinin benzin istasyonuna kadar yürüdüğünü ve orada 2 kişi tarafından bulunduğunu anlatması, sonrasında hastanede ölmesi, ölüm raporuna göre ölüm sebebinin böbrek yetmezliği, künt cisme bağlı çoklu travma ve kemik kırıkları, göğüs ve ekstremitelerde geniş morluklar olduğunun anlaşılması, bölge halkı tarafından bu olayın protesto edilmesi ve yetkililer tarafından faillerin yargılanacağına dair söz verilmesi, Khasanya sakinlerinin etkili soruşturma yürütülmesi için dilekçe toplayarak savcılığa göndermesi fakat bu girişimlerin sonuçsuz kalması – Yaşam hakkının esastan ve usulden ihlali [Mahkeme Rasul’un herhangi bir yasal dayanağı olmadan gözaltına alınması ve üstelik bunun reddedilmesi üzerine Sözleşmenin 5. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca Sözleşmenin 2. ve 3. maddesiyle bağlantılı olarak 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.]

Bilinmiş v. Türkiye, Başvuru no. 28009/10, Karar tarihi: 23.10.2018

4 Eylül 2008 tarihinde dünyaya gelen ikiz bebeklerinden birinin 13 Eylül 2008 tarihinde hastanedeki enfeksiyon sonucu hayatını kaybetmesi, o dönem aralarında başvurucunun bebekleri de dahil olmak üzere 12 bebeğin hayatını kaybetmesine rağmen kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

Hakim Aka v. Türkiye, Başvuru no. 62077/08, Karar tarihi: 06.11.2018

19 Kasım 2007 tarihinde okula gitmek için evden çıkan ancak eve gelmeyen oğulları Aykan’ın cenazesini 23 Kasım’da, Aykut’un cenazesini ise 30 Kasım’da denizde bulan babanın iki çocuğunun da ceplerinin taşlı dolu olduğu, çocuklarının bayramda Arapça bir mesaj aldığını ve bir kağıda ‘ölüp şehit olacağım’ yazdıkları iddiasında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

Asma v. Türkiye, Başvuru no. 47933/09, Karar tarihi: 20.11.2018

Evlerinin yanından yüksek gerilim hattı geçen başvurucunun evinin yanında izin alınmadan başlatılan çalışma sonucu çıkan yangında 15 yaşında kızının hayatını kaybetmesi ve Kasım 2002’de savcının Eyüp belediye başkanı için soruşturma izni isteğini reddetmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

İşkence Yasağı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü

Işık ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 31714/10, Karar tarihi: 09.10.2018

Hakkari’de 6 Aralık 2009’da Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto eyleminde gözaltına alınan ve kötü muamele nedeniyle yüzlerinde ve vücutlarında yaralanmalar olduğunu iddia eden çocukların şikayetlerine karşı çocuklara 4 yıl hapis cezası verilirken polis ve doktorlar hakkında takipsizlik kararı verilmesi – etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

A.K. v. Türkiye, Başvuru no. 27607/11, Karar tarihi: 09.10.2018

Mayıs 2000’de alkollü bir yemekte tanışan ve daha sonra birlikte eve giden başvurucunun B.B. isimli kişinin kadehine ilaç koyduğunu görünce müdahale etmesi, B.B.’nin başvurucunun boynuna bıçak tutması ve görgü tanıklarının elinde bıçakla evden çıkan çıplak bir erkek gördüklerini söylemeleri – İnsanlıkdışı muamele yasağının ihlali

Güngör v. Türkiye, Başvuru no. 24451/12, Karar tarihi: 23.10.2018

Gözaltına alındığını öğrendikleri yakınlarının akıbetini sormak için karakola giden başvurucuların 10-15 gün iş göremez raporu alacak şekilde kötü muameleye maruz kaldıkları, polislerin ise başvurucuların sloganlar atarak hakaret ve tehdit ettikleri iddiası – 3. maddenin ihlali

O.R. ve L.R. v. Moldova, Başvuru no. 24129/11, Karar tarihi: 30.10.2018

Moldova’da 2009 yılındaki genel seçimlerde yolsuzluk yapıldığı iddiası ile yüzlerce gencin katıldığı protestolara düzenlenen geniş çaplı soruşturma kapsamında yakalanan ve 6 gün boyunca gözaltında kalan iki kadın başvurucunun; tutuldukları polis merkezinde diğer tutuklularla birlikte bekletilirken yan odalardan çığlık seslerinin gelmesi, başvurucuların bekletilirken yüzlerini duvara dönmeye zorlanmaları ve yanlarındaki kişiye bakmaları durumunda kafalarını duvara çarpacak şekilde kafalarına vurulması, gözaltı odasında oldukları süre boyunca kendilerine yemek verilmemesi, başvuruculardan birinin çocuğundan haber almak için evini araması talebinin reddedilmesi, ifade tutanakları imzalandıktan sonra polis merkezinden çıkmadan önce çıplak aramaya ve diğer polisler izler ve gülerken mekik çekmeye zorlanmalarının kötü muamele oluşturduğu ve başvurucuların bu olaylardan sonra korkudan haftalarca evlerinden çıkamadıkları gerekçesi ile yaptıkları şikayet üzerine hakkında soruşturma açılan 3 polisten 2 sine başvuruculara psikolojik şiddet  uyguladıkları gerekçesiyle verilen hapis cezasının 5 senelik görevden uzaklaştırma cezasına çevrilmesi fakat diğer eşlik eden üçüncü polise karşı başlatılan soruşturmanın o polisin davranışlarının işkence oluşturmayacağı ve bunun yetki aşımı oluştursa da yetki aşımına karşı verilecek idari prosedür için zamanaşımı söz konusu olduğu gerekçesiyle hakkındaki suçlamaların düşürülmesi karşısında başvurucuların yaptığı itirazın reddedilmesi ve ayrıca verilen karara rağmen diğer 3 polisin de görevlerinden uzaklaştırılmamaları – 3. Maddenin ihlali, Mahkeme 2 polis  hakkında verilen hapis cezasının uzaklaştırma cezasına çevrilmesinin polislerin uyguladıkları psikolojik işkenceye kıyasla yeterli olmadığını vurgulayarak ve ayrıca uzaklaştırma kararının hiçbir zaman uygulanmamasının ve üçüncü polise karşı etkili bir soruşturma yürütülmemesinin işkence yasağını ihlal ettiğine karar vermiştir.

A.T. v. Estonya, Başvuru no. 23183/15, Karar tarihi: 13.11.2018

Hakkında nitelikli adam öldürme suçundan müebbet hapis cezası verilen ve hapishanede kaldığı sürece birçok kez hapishane görevlileri ile kavga ettiği ve  narkotik madde bulundurduğu gerekçesiyle hakkında hapishane yönetimi tarafından birçok kez yaptırımlar uygulanan ve kendisine zarar verme eğilimi olduğu tespit edilen 2008 yılından beri tutuklu Estonya vatandaşı başvurucunun; 2010 ve 2011 yıllarında hapishane dışındaki devlet hastanesi kontrollerine götürüldüğünde hapishane yönetimi tarafından uygulanan güvenlik tebirlerinden  el ve ayaklarına kelepçe takılması, kendi kıyafetlerini giymesine izin verilmemesi ve doktor ile görüşmesi ve muayenesi sırasında görevlilerin başvurucunun doktoru ile konuşmalarını duyacakları bir mesafede durarak beklemeleri, ayrıca 2012 yılında başvurucunun yeni doğan hasta bebeğini hastanede ziyaret ettiği sırada yine güvenlik tedbiri olarak el ve ayaklarına kelepçe takılması, kendi kıyafetlerini giymesine izin verilmemesi, 6 kişilik güvenlik konvoyunun kendisine silahlarla eşlik etmesi, başvurucunun bebeğe dokunmasına izin verilmemesi, yalnızca bebeğini 10 dakika göreceği bir zamanda hastaneye götürülmesi ve görevlilerin başvurucunun bebeğinin doktoru ile yaptığı konuşmayı duyacak mesafede beklemelerinin kötü muamele yasağına aykırılık oluşturması ve aile ve özel hayatın gizliliğinin ihlali oluşturması sebebiyle Tartu İdare Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun 2010 ve 2011  yılı hastane ziyaretlerinde uygulanan güvenlik tebdirlerinin yasa ile düzenlendiği ve orantılı oldukları gerekçesiyle fakat kızını ziyaret ettiği sırada uygulanan yaptırımlara karşı açıklama yapılmadan reddedilmesi üzerine karara itiraz etmesi, itiraz mahkemesi tarafından itirazının reddedilirken yine kızını hastanede ziyareti konusuna değinilmemesi ve bu karara karşı başvurucunun yüksek mahkemeye yaptığı başvurunun da reddedilmesi –  Mahkeme başvurucunun hastaneye tedaviye götürüldüğü sırada uygulanan güvenlik önlemlerinin Sözleşme’nin 3. Maddesinde düzenlenen işkence yasağını ve 8. Maddesinde düzenlenen aile ve özel hayatın gizliliğinin korunması maddelerini güvenlik önlemlerinin kamu güvenliği ve diğer kişilerin hak ve özgürlüklerini korumak açısından gerekli olduğu sebebiyle ihlal etmediğine fakat kızını hastanede ziyaret ettiği sırada uygulanan yaptırımlara karşı ettiği itirazın mahkemeler tarafından değerlendirilmeden reddedilmesinin 8. Maddenin ihlalini oluşturduğuna karar vererek 1.500 euro’luk manevi tazminata hükmetmiştir.

Konstantinopoulos ve Diğerleri v. Yunanistan, Başvuru No: 29543/15 30984/15, Karar Tarihi: 22.11.2018 

Yunan, Arnavut ve Bulgar vatandaşları olan başvurucuların 13 Nisan 2013’te tutuklu bulundukları Grevena Cezaevi’ndeki koğuşlarda olası bir isyan veya firar hakkında edinilen bilgi sebebiyle önceden bilgi verilmeksizin, savcının katılımı ve özel terörle mücadele ekibine mensup polislerin yardımıyla cezaevi görevlileri tarafından yapılan arama sonucunda cezaevi doktoru tarafından incelenen 28 tutukluda nedeni belirlenemeyen çürük ve bereler tespit edilmesi, birkaç gün sonra bir grup tutuklunun özel terörle mücadele ekibine mensup polisler tarafından 31 tutukluya haddinden fazla şok cihazı uygulandığı, vurulduğu, bu tutukluların sözlü olarak suiistimal edildiği ve cezaevinin spor salonunda elleri ve dizleri üzerinde emeklemeye, çıplak kalacak şekilde soyunmaya ve duvara dönük biçimde durmaya bir süre için zorlanmaları, herhangi bir disiplin suçunun işlenmediği sonucuna ulaşılan bir ön soruşturmanın açılması, Kasım 2014’te savcı ile ceza mahkemesinin ceza kovuşturması için yeterli delil olmadığına karar vermesi, temyiz mahkemesinin ise Aralık 2014’te davayı düşürmesi- Mahkeme başvuruculardan 11 tanesinin yaralarının 13 Nisan 2013’te yapılan arama esnasında gerçekleştiğine kanaat getirmiş ve bu yaraların 3. Maddenin ihlali için gerekli yoğunluk eşiğine eriştiğini ve ayrıca başvurucuların işkenceye değil kötü muameleye uğradıklarına hükmetmiştir. Dolayısıyla bu 11 başvurucu için Sözleşme’nin 3. Maddesinin esastan ihlal edildiğine karar vermiştir. Ayrıca kötü muamele suçlamalarına ilişkin Yunan otoriteleri tarafından yürütülen soruşturmanın ayrıntılı, hızlı ve bağımsız olmadığını belirterek Sözleşme’nin 3. Maddesi’nin usulden ihlal edildiğine karar vermiştir.

 Kılıcı v. Türkiye, Başvuru no. 32738/11, Karar tarihi: 27.11.2018

Tüm Bel-Sen üyesi başvurucunun Mart 2009’da Dünya 5. Su Forumu sırasında suyun özelleştirilmesine karşı Haliç’te eylem yaparken polisler tarafından plastik mermiyle yaralanmasına karşı takipsizlik kararı verilmesi – İnsanlıkdışı muamele yasağının ihlali

Alkaya v. Türkiye, Başvuru no. 70932/10, Karar tarihi: 27.11.2018

9 Nisan 2003 tarihinde gözaltına alınan ve gözaltında dövüldüğü, hakaret edildiği, tehdit edildiği, klima önünde bekletildiği iddiasında bulunan başvurucunun şikayetinde polislerin beraat etmesi – Kötü muamele yasağının ihlali

Özgürlük ve Güvenlik Hakkı

Krivolapov ve Ukrayna Başvurusu, Başvuru no. 5406/07, Karar tarihi: 02.10.2018

Başvurucu Igor Aleksandrovich Krivolapov, Kramatorsk polisinin genel başkan yardımcısı olarak sorumluluğu üzerinden atabilmek adına Temmuz 2001’de yerel bir gazeteciyi öldürmekle suçlanan bir kişi hakkında davayı tahrif ettiği (suçu üstlenmesi için birisini bulması konusunda eski bir mahkûmla anlaştığı) bu süreçte anlaştığı kişinin kayboluşu ve suçu üstlenen kişinin de beklenmedik biçimde kalp durması sebebiyle ölmesi sonucunda zehirlenmiş olma ihtimaline binaen başvurucu hakkındaki dosyaların birleştirilmesi ve Şubat 2004’te tutuklu yargılama sürecinin başlaması, tutukluluk sürecinin birden fazla defa uzatılması, iç hukukta tutukluluk süreci en fazla 18 ay iken başvurucunun Şubat 2009’da bazı suçlardan beraat ettiği diğer suçlar açısından ise içeride kaldığı sürenin mahsup edilmesi sebebiyle serbest bırakılması, dolayısıyla 18 ayı aşan kısım açısından (10 Ağustos 2005’ten 19 Şubat 2009’a kadar) hukuksuz ve keyfi biçimde tutuklu kalmış olması sebebiyle Sözleşmenin 5. maddesi 1. fıkrasının (haksız tutukluluk) ihlal edildiği iddiası, başka bir suçlamayla Ocak 2012’te tekrar tutuklanıp Ocak 2013’te zamanaşımı sebebiyle serbest bırakılması ile ilgili tutukluluk süresinin aşırı derecede uzun olması ve tutukluluk için makul gerekçelerin bulunmaması nedeniyle Sözleşmenin 5. maddesi 1. ve 3. fıkrasının ihlal edildiği iddiası, başvuranın tutuklulukla ilgili tazminat hakkının bulunmaması sebebiyle Sözleşmenin 5. maddesi 5. fıkrasının ihlal edildiği iddiası, tutukluluk süresince maddi koşulların -cezaevi koşulları- kötü olması ve tıbbi bakımın sağlanmamış olması sebebiyle Sözleşmenin 3. maddesinin (kötü muamele yasağı) ihlal edildiği iddiası, aleyhindeki yargılamanın uzun sürmesinin Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasını (makul sürede yargılanma hakkı) ve kamu görevlilerinin henüz yargılama devam ederken medyada yer alarak suçlu olduğunu öne sürmelerinin Sözleşmenin 6. maddesi 2. fıkrasını (masumiyet karinesi) ihlal ettiği iddiası- 5. maddenin 1., 3. ve 5. fıkralarının ihlali [Mahkeme makul sürede yargılanma hakkıyla ilgili kriterleri (davanın karmaşıklığı ve başvuru sahibinin ve ilgili makamın davranışları) yinelemiş ve bu kriterler açısından davanın karmaşıklığını kabul etmekle birlikte 9 yıllık yargılama sürecinin ilgili makamların davranışlarıyla birlikte değerlendirildiğinde Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasını ihlal ettiğine karar vermiştir. Mahkeme devlet görevlilerinin medya önünde yaptıkları beyanların halkı başvuranın suçlu olduğuna inandırması ve başvurucuyu yargı makamları tarafından önyargılı bir değerlendirmeye maruz bırakması sebebiyle Sözleşmenin 6. maddesinin 2. fıkrasını ihlal ettiğine karar vermiştir.]

S., V. ve A. v. Danimarka (Büyük Daire), Başvuru no’ları 35553/12, 36678/12 ve 36711/12, Karar tarihi: 22.10.2018

Başvurucuların Danimarka-İsveç futbol maçını izlemek için taraftar olarak maç günü Kopenhag’ta bulunmaları, bu sırada polisin holiganlık faaliyetlerini engellemek amacıyla maç günü Kopenhag çevresinde geniş güvenlik almaya başlaması, bu nedenle başvurucuların şiddet olaylarının engellenmesi gerekçesi ile maç günü polis tarafından önleyici olarak göz altına alınmaları, başvurucuların gözaltına alınmaları nedeniyle ilgili gözaltının hukuksuz olduğu ve yasal göz altı süresi olan 6 saati aştığını belirtmeleri ile Sözleşme’nin 5. maddesinin ihlal edildiği iddiaları – Mahkeme, Sözleşme’nin 5. maddesi gereğince bireylerin fiziksel özgürlüklerinin keyfi ve/veya hukuksuz olarak kısıtlanmaması gerektiğini vurgulayarak, her ne kadar Mahkeme’nin keyfilik konusunda uluslararası bir tanımı olmasa da münferit olay bakımından değerlendirme yapıldığında Danimarka yasalarına göre de herhangi bir suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla bireyin 6 saat boyunca önleyici olarak gözaltında tutulabileceğinden ilgili gözaltının yasal dayanağı olduğuna, ayrıca polisin önlemeye çalıştığı holiganlık faaliyetinin ciddi önem teşkil ettiği ve kamusal güvenliği sağlamaya yönelik olması nedeniyle hukuka uygun olduğuna, başvurucuların tehlikenin ortadan kalkması ile salıverilmeleri nedeniyle de yerel otoritenin bireylerin özgürlük hakkı ile holiganizmin önlenmesi arasında dengeyi kurduğuna karar vererek ihlal bulmadı.

Avcı ve Dereli v. Türkiye, Başvuru no. 2553/09, Karar tarihi: 23.10.2009

28-29 Ekim 2005’te örgüt üyeliğinden gözaltına alınan, 31 Ekim’de tutuklanan, 23 Aralık’ta iddianameleri hazırlanan, 26 Aralık’ta ve 13 Ekim 2008 tarihinde tutuk devam kararı verilen, 23 Aralık 2009’da 4 yıl 1 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırılan başvurucuların cezasının 24 Mart 2011 tarihinde Yargıtay tarafından onanması – 6 aydan uzun süre hakim karşısına çıkmama, savcı görüşünün tebliğ edilmemesi ve tazminat ödenmemesi nedeniyle 5/4 ve 5/5 ihlali

Adil Yargılanma Hakkı

Mutu ve Pechstein v. İsviçre, Başvuru no. 40575/10 ve 67474/10, Karar tarihi: 02.10.2018

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 2 Ekim 2018 tarihinde yayımladığı Mutu ve Pechstein v. İsviçre kararında profesyonel atletlerin Spor Tahkim Mahkemesi’nin (CAS) önüne getirdiği davalara konu adli süreçlerin hukuka uygunluğuna ilişkin bir değerlendirmede bulunmuş ve başvurucuların CAS’ın tarafsızlıktan ve bağımsızlıktan yoksun olduğu iddiasına ilişkin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının (adil yargılanma hakkı) ihlal edilmediğine; ikinci başvurucu için (Pechstein) CAS önündeki duruşmaların aleni olmaması sebebiyle, 6. maddenin 1. fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Kararın Polat Yamaner tarafından yapılan özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz. 

Göktaş v. Türkiye, Başvuru no. 71447/11, Karar tarihi: 09.10.2018

Evli olan başvurucuların çocuklarının doğumunda doktor hatası nedeniyle sakat kalmasına karşı 100.000 TL’lik tazminat davası açmaları, bilirkişinin 194.000 TL’lik zarar tespit etmesi ancak baştaki miktarı değiştirmelerine izin verilmemesi – 6. maddenin ihlali

Murat Akın v. Türkiye, Başvuru no. 40865/05, Karar tarihi: 09.10.2018

Thiam v. Fransa, Başvuru No: 80018/12, Karar Tarihi: 18.10.2018

Eylül 2008’de Société Générale Bankası’nın, o zamanın devlet başkanı Nicolas Sarkozy’nin hesabında gerçekleşen bazı hareketler hakkında yaptığı şikayet üzerine, bazı bilinmeyen kişilere karşı, sahtecilik, sahte evrak basma ve dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunması, Ekim 2008’de savcının bir organize suç örgütü bünyesinde dolandırıcılıkla ilgili olarak soruşturma başlatması ve Nicolas Sarkozy’nin müşteki olarak yargılamaya katılması, Haziran 2009’da başvurucu ve diğer altı kişinin üçüncü kişilere ait olan banka bilgilerini kullanarak telefon hattı, cep telefonu ve abonelik ödemeleri ele geçirdikleri suçlamasıyla ceza mahkemesi önüne çıkarılması, ceza mahkemesi önünde başvurucunun Nicolas Sarkozy’nin yargılamaya müşteki olarak katılma talebinin kabul edilemez olduğu iddiası, Temmuz 2009’da başvurucunun hakkındaki suçlamalardan bir sene hapis cezasına mahkum edilmesi, Nicolas Sarkozy’nin katılma talebinin mahkemeye erişim hakkı bağlamında kabul edilebilir bulunması fakat zararının karşılanması talebi hakkındaki kararın ertelenmesi, Ocak 2010’da temyiz mahkemesinin başvurucu hakkında sekiz ay hapis cezasına ve başvurucunun Nicolas Sarkozy’e tazminat ödemesine hükmetmesi, başvurucunun itiraz etmesi ve yüksek mahkemeye Ceza Usul Kanunu’nun ilgili hükmünün uygulanmasının kuvvetler ayrılığı ilkesi, savunma hakları ve adil yargılanma hakkı bakımından anayasaya aykırı olduğuna dair itirazda bulunması fakat Kasım 2010’da yüksek mahkemenin bu itirazı reddetmesi ve Haziran 2012’de devlet başkanının görevi süresince mağdur sıfatı ile davaya katılma hakkını kullanmaya muktedir olduğunu belirtmesi- Mahkeme Sözleşme’nin 6. Maddesi bakımından yerel mahkemelerin bağımsız olmadığına hükmedecek bir sebep olmadığına karar vermiştir dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir.

Mehmet Duman v. Türkiye, Başvuru no. 38740/09, Karar tarihi: 23.10.2018

1994 yılının Eylül ayında Hizbullah üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan, 22 gün işkence gördüğünü iddia ederek gözaltında kalan başvurucuya avukat yokluğunda verdiği ifadesine dayanılarak müebbet hapis cezası verilmesi – Adil yargılanma hakkının ihlali

Kurşun v. Türkiye, Başvuru no. 22677/10, Karar tarihi: 30.10. 2018

3 Mayıs 2004’te Batman’daki Toptancılar Sitesi’nde bilirkişi raporlarında kaynağı tespit edilemeyen bir yağ sızıntısı sebebiyle meydana gelerek ölüm ve yaralanmalara sebep olan patlamada mülkü zarar gören başvurucu Mazhar Kurşun’un Tüpraş’a karşı açtığı tazminat davasında mahkemenin zamanaşımının başladığı tarih olarak mülkte oluşan zararın öğrenildiği tarihi esas alarak başvurucunun 818 sayılı Borçlar Kanunu madde 60’ta öngörülen 1 yıllık zamanaşımı içinde başvuru yaptığını kabul etmesi fakat 2008’de Temyiz mahkemesi zamanaşımının patlamanın meydana geldiği gün işlemeye başladığı yorumuyla başvurucunun talebini 1 yıllık zamanaşımını aştığı gerekçesiyle reddetmesi – İHAM, temyiz mahkemesinin zamanaşımının patlama anında başladığı yorumunu öngörülebilir ve makul bulmamış ve başvurucu tarafından benzer davalarda temyiz mahkemesinin zamanaşımı usullerini daha yumuşak yorumladığını ortaya koyulduğunu saptamış, ayrıca, temyiz mahkemesinin, ‘Mazhar Kurşun’un patlamanın gerçekleştiği gün patlamaya kimin sebep olduğunu bilmesi gerektiği’ yönündeki saptamasını başvurucuya yönelik ağır bir külfet olarak nitelendirmiş ve sonuç olarak başvurucunun Sözleşme’nin 6. maddesi ile korunan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Mondragon ve Diğerleri v. İspanya, Başvuru no. 4184/15, Karar tarihi: 06.11.2018

ETA örgütü üyesi başvurucunun yargılandığı davada mahkeme başkanının sorduğu sorunun hakimin diğer ETA üyelerinin yargılandığı benzer diğer davalarda da tarafsızlığına gölge düşürdüğüne karar verdi. Mart 2010’da ilk başvurucu Mondragon’un üç hakimden oluşan bir heyet tarafından ‘terörizmi teşvik etme’ suçundan iki yıl hapis cezasıyla cezalandırıldığı yargılamada mahkeme başkanı, başvurucuya, “ETA’nın şiddet eylemlerini kınayıp kınamadığını” sormuş, başvurucunun cevap vermeyi reddetmesinin ardından “cevap vermeyeceğinizi biliyordum” demiştir. Başvurucu, hakimin tarafsız olmadığını ileri sürmüştür. İlk başvurucu Mondragon gibi ETA üyesi olduğu iddia edilen diğer beş başvurucu hakkında da farklı suçlardan davalar açılmış, bu dava da birinci başvurucuya ceza veren heyetin olduğu mahkemede görülmüştür. Diğer başvurucular da, ilk başvurucuya ceza veren heyetin kendilerine karşı da tarafsız olamayacağı görüşündedir. İHAM, bu başvuruda başvurucuların tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı bağlamında adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Kararın tamamının Devrim Kılıçer tarafından yapılan çevirisini buradan okuyabilirsiniz. 

Şimşek v. Türkiye, Başvuru no. 48719/08, Karar tarihi: 13.11.2018

22 ve 23 Kasım 2002’de emniyet, savcı ve hakim karşısında avukat yokluğunda alınan ifadesine dayanılarak Hizbullah üyesi olduğu iddiasıyla başvurucuya müebbet hapis cezası verilmesi – Adil yargılanma hakkı ihlali

Dırama v. Türkiye, Başvuru no. 20797/07, Karar tarihi: 13.11.2018

Başvurucunun ödenmemiş yoksulluk nafakasına ilişkin eski eşine karşı başlattığı icra takibi üzerine eski eşinin icra mahkemesine yaptığı itiraz ile görülmeye başlayan davada, ödemelerin incelenmesi için atanan bilirkişinin raporunun mahkeme huzurunda okunduğu sondan bir önceki duruşmaya başvurucunun avukatının başka bir duruşması olması sebebiyle katılamayıp mazeretli sayılması, karar duruşmasına ilişkin tebligatın ise başvurucuya ve avukatına duruşmadan 1 hafta kadar sonra ulaşması sebebiyle başvurucunun ve avukatının duruşmaya katılamamaları ve aleyhlerine olan bilirkişi raporuna itiraz edememeleri üzerine başvurucunun yaptığı itirazın ve Yargıtay başvurusunun eksik değerlendirme ile reddedilmesi – adil yargılanma hakkının ihlali, Mahkeme silahların eşitliği ilkesi gereği iki tarafın da duruşmada bulunma ve bilirkişi raporuna itiraz etme şansına sahip olması gerektiğini vurgulamış, geç ulaşan tebligattan sonra hala başvurucunun avukatının itiraz süresinin olmasına rağmen bu yolun avukatın düzgün savunma yapması için pratik ve etkili bir yol olmadığını vurgulamıştır.

Mikail Tüzün v. Türkiye, Başvuru no. 42507/06, Karar tarihi: 27.11.2018

1995 yılında görevi sırasında trafik polisinin çarptığı başvurucunun trafik kazası sonucu açtığı davada 25.000 TL maddi-manevi tazminat talep etmesi, bilirkişinin 157.000 TL’lik zarar bulmasına rağmen Mahkeme’nin 25.000 TL’lik tazminata hükmetmesi – 6. maddenin ihlali

Soytemiz v. Türkiye, Başvuru no. 57837/09, Karar tarihi: 27.11.2018

17 Mart 2004’te Türkiye Devrimci Partisi’ne yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla gözaltına alınan başvurucunun kendi seçtiği avukatıyla girdiği ifadede avukatının kendisine sessiz kalma ve bu sorulara cevap vermeme hakkı olduğunu söylemesi üzerine avukatın odadan dışarı çıkartılması ve artık avukatlığını yapmaktan yasaklanması, başvurucunun avukatı dışarı çıkartıldıktan sonra aleyhine ifade imzalamaya zorlanması ve avukat yokluğunda 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılması – Adil yargılanma hakkının ihlali

Urat v. Türkiye, Başvuru no. 53561/09, Karar tarihi: 27.11.2018

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı

Leotsakos v. Yunanistan, Başvuru No: 30958/13, Karar Tarihi: 04.10.2018

Yunanistan, Atina’da avukatlık yapan başvurucu Petros Leotsakos’un avukatlık ofisinin, 2010 Temmuzunda savcılığın emriyle kara para aklama ve hâkimlere rüşvet suçu işlediğinden şüphelenen şahıslara ilişkin bir ceza soruşturması kapsamında aranması, aramanın Mr. Leotsakos hazır bulunmaksızın yapılarak tam 12 gün sürmesi ve arama esnasında yalnızca hiçbir hukuk bilgisi olmayan bir komşunun (tanık sıfatıyla) ve vekil savcının hazır bulunmaları, arama sonrasında bir bilgisayara ve müvekkillerin davaları ile vergi yükümlülüklerine yönelik bilgiler de içeren yüzlerce belgeye el konulması, toplamda 372 sayfaya varan on iki adet el koyma raporunun hazırlanması, Mayıs 2012’de Mr. Leotsakos dâhil birkaç kişi aleyhine kovuşturmaya geçilmesi, akabinde başvurucunun mahkemeye başvurarak ofisinde yapılan arama ve el koymanın hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesini ve el konulan tüm eşya ve belgelerinin kendisine iade edilmesini talep etmesi, talebinde diğer hususlarla birlikte özellikle de avukat-müvekkil gizliliğine dayanması, bu başvurusunun dayanaksız görülerek reddedilmesi ve savcının da bu karar aleyhine temyize başvurmayı reddetmesi – İHAM, başvurucunun avukat sıfatı da göz önünde bulundurulduğunda, yapılan arama ve el koymanın yürütülüş usulü itibariyle gözlenen eksikliklerin, demokratik bir toplumda kişilerin özel yaşamına saygı hakkının gereği gözetildiğinde, olayda güdülen meşru amaçların yerine getirilmesi bakımından orantılı olmadığına ve dolayısıyla İHAS madde 8’in ihlal edildiğine karar vermiştir.

Pojatina v. Hırvatistan, Başvuru No: 18568/12, Karar Tarihi: 4.10.2018

Hırvatistan’da yaşayan başvurucunun ilk üç çocuğunu hastanede dünyaya getirdikten sonra Şubat 2012’de doğacak dördüncü çocuğunu evde doğurmak istemesi ve evde doğum için Hırvatistan Ebeler Odası’na  profesyonel yardımcı almak adına başvurması, kurumdan aldığı cevapta  evde doğum için özel ebe atanmasının mümkün olmaması, her ne kadar Ebelik Kanunu’na göre ebelerin bu özel uygulamaları yapması mümkün görünse de genel yasa olan Sağlık Yasası’nda  böyle bir imkanın tanınmaması nedeniyle ret cevabı alması ve mektuba  Sağlık Bakanlığı’nın Ebeler Odası’nın internet sitesinde de yayınlanan “ evde doğum için ebe atanması uygulamasının ebelerin eğitimi ve acil durumda sağlık birimine ulaşım gibi olanaklar sağlanamadığından evde doğumun olası komplikasyonlar bakımından anne ve çocuk güvenliği açısından sakıncalı olabileceğine ilişkin” duyurusunun eklenmesi üzerine başvurucunun yurtdışından getirttiği ebe ile evde doğum yapması ve doğum sonrasında bir pediyatri doktorunun ve jinekolojistin kendisini muayene etmeyi reddetmesi üzerine Sözleşme’nin 8. Maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması-   Başvurucunun doğumu nasıl yapacağına ilişkin kararının bu şekilde kısıtlanmasının anne ve bebeğin sağlığını, doğum sırasında ve doğum sonrasında oluşacak sağlık problemlerinden korumak gibi meşru bir amaç dahilinde yapıldığı gerekçesiyle Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Elvan Alkan v. Türkiye, Başvuru no. 43185/11, Karar tarihi: 23.10.2018

Ağrı’da 2000 yılında dispanserde 7 yaşındayken 75 mg Voltaren iğnesi yapıldıktan sonra %28 engelli hale gelen başvurucunun açtığı tazminat davasının reddedilmesi – 8. maddenin ihlali

Erkan Birol Kaya v. Türkiye, Başvuru no. 38331/06, Karar tarihi: 23.10.2018

19 Temmuz 1998’de trafik kazası sonrası geçirdiği ameliyattan sonra sol bacağı ampute edilmek zorunda kalınan başvurucunun tazminat talebinin reddedilmesi – 8. maddenin ihlali

Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, Başvuru no. 1759/08, Karar tarihi: 30.10.2018

Dönemin başbakanı danışmanlığında kurulan Danışman Kurulu bünyesinde 2004 yılında azınlık hakları ve kültürel haklarla ilgili yayımladıkları rapor nedeniyle basında ve kamuoyunda ‘ajan’, ‘hain’, ‘gerekirse kan dökülecek’, ‘bunları dövmek lazım’ gibi çok sayıda hakarete, tehdide ve nefret söylemine maruz kalan akademisyen başvurucuların ilgili köşe yazarlarına açtıkları dört davanın yerel mahkemeler tarafından başvurucuların eleştirileri hoş görmek zorunda oldukları, bunun ifade özgürlüğü olduğu gerekçesiyle reddedilmesi – Başvurucuların maruz kaldığı hakaret ve tehditlerin başvurucularda korku, endişe ve fikirlerini savunmaktan vazgeçme gibi etkiler yaratabileceği, şiddete teşvik edebileceği ve neden ifade özgürlüğü altında korunması gereken ifadeler olduğunun gerekçelendirilememesi nedeniyle 8. maddenin ihlali.

Erduran ve EM Export Dış Tic. A.Ş. v. Türkiye, Başvuru no. 25707/05 ve 28614/06, Karar tarihi: 20.11.2018

Devletin sahip olduğu Türkiye Demir Çelik İşletmeleri ile yaptığı bir sözleşmede çıkan uyuşmazlık sonucu başvurucunun dosya henüz Yargıtay aşamasındayken icra prosedürlerini başlatarak karşı taraftan yüksek meblağlı ödeme alması fakat vergilendirmeye ilişkin bazı belgelerin eksikliği ve dövizden elde edilen karın doğru şekilde yansıtılmaması konularında usulsüzlükler olduğu iddiası ile başvurucunun başkanı olduğu şirkete karşı Vergi Denetlemeleri Bürosu Başkanlığı tarafından vergi soruşturması başlatılması, soruşturma kapsamında müfettişlerin şirkete ilk ziyaretlerinde şirketi verilen adreste bulamayıp şirketi ticaret siciline kayıtlı olmayan başka bir adreste tespit etmesi, başvurucunun istenen belgeleri müfettişlere göstermek üzere hazırlamak için 15 günlük süre istemesi fakat 15 gün içinde tüm istenen belgeleri hazırlamaması üzerine, başvurucunun belgeleri sakladığı öne sürülerek şirkette arama yapılmasına ilişkin mahkeme kararı çıkarılması ve ilgili belgelerin alıkonarak şirket dışında vergi müfettişliğinde incelenmesinin; belgelerin şirketin kendi yerinde incelenmesi gerektiğini düzenleyen kanuna aykırı olduğu, aramanın mahkeme kararında belirtilen sürenin dışında yapıldığı, arama sırasında bazı belgelerin kaybolduğu ve haklarında hukuka aykırı vergi cezaları kesildiği iddiası ile mahkemeye cezalarda düzeltme yapılması talep ederek yaptığı başvurunun reddedilmesi –  Mahkeme başvurucunun şikayetlerini gerçekçi bulmayarak 8. Madddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

İfade Özgürlüğü

Gül v. Türkiye, Başvuru no. 14619/12, Karar tarihi: 09.10.2018

Sosyalist Demokrasi Partisi üyesi olan başvurucuya 21 Mart 2007 tarihinde Adana’da katıldığı Nevruz’da PKK ve güvenlik güçleri arasındaki çatışmasızlığa uyulması, genel af ilan edilmesi, Başbakan Öcalan’a ‘sayın’ diyebilirken, başka insanların bu yüzden ceza almaması, Öcalan’ın tecritten çıkartılması gibi istemler içeren ve ‘Kürt sorununu çözmek için ateş etmeyin, konuşun’ diye biten bir konuşma yapması nedeniyle örgüt propagandası suçundan 10 ay hapis cezası verilmesi – ifade özgürlüğü ihlali

Aydemir ve Karavil v. Türkiye, Başvuru no. 16624/12, Karar tarihi: 09.10.2018

Eylül 2005’te “Ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistanlı sayın Abdullah Öcalan’ı siyasi irade olarak görüyor ve kabul ediyorum” diyen bir bildiri imzaladığı için başvurucuya örgüt propagandası suçundan 3 yıl ertelemeli hapis cezası verilmesi – ifade özgürlüğü ihlali

Aktan v. Türkiye, Başvuru no. 41839/09, Karar tarihi: 09.10.2018

Editörlüğünü yaptığı gazetenin 15 Kasım 2006 tarihli sayısında yer alan iki haberde ‘Kürt halk önderi Öcalan’ dendiği için başvurucuya suçu ve suçluyu övme suçundan 900 TL para cezası verilmesi – 10. maddenin ihlali

E.S. v. Avusturya, Başvuru no. 38450/12, Karar tarihi: 25.10.2018

Ocak 2008 tarihinde halka açık bir davette “İslam Üzerine Temel Bilgiler” başlıklı seminerler vermiş olan başvurucunun verdiği seminerler esnasında İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed’e yönelik “pedofili” yorumunda bulunması sonucunda hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla ifadesinin alınması, başvurucunun yerel mahkeme tarafından fikirlerinden ötürü olmamakla birlikte İslam dini tarafından saygın kabul edilen bir peygambere yönelik halka açık olarak yapılan yorumların halkın bir kesiminde infial yaratabileceği gerekçesiyle ilgili fiile yönelik cezalandırılması, başvurucunun ise demokratik toplumlarda fikirlerin ne kadar rahatsız edici olursa olsun özgürce ifade edilebileceğini ifade etmesi, bu nedenle ilgili cezalandırma nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası – Mahkeme, yerel mahkemenin başvurucunun ifade özgürlüğü ile Avusturya içerisindeki dinsel barışın sağlanması arasındaki dengeyi sağladığını vurgulayarak 10. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Halkın Kurtuluşu Partisi v. Türkiye, Başvuru no. 47847/09, Karar tarihi: 13.11.2018

4 Haziran 2008, 27 Temmuz 2009, 2 Ekim 2009, 5 Mart 2010 tarihlerinde üzerinde partinin adının ve logosunun bulunduğu afişler astıkları gerekçesiyle partiye 5326 sayılı Kanun’un 42. maddesi uyarınca 1.000, 900, 500 ve 500 TL para cezası verilmesi – 10. maddenin ihlali

Toranzo Gomez ve İspanya Başvurusu, Başvuru no. 26922/14, Karar tarihi: 20.11.2018

Başvurucu Toranzo Gomez’in Seville’deki Casas Viejas Sosyal Merkezi’ni işgal eden aktivist bir grubun üyesi olması, ilk derece mahkemesinin işgalcilerin 29 Kasım 2007’de binayı tahliye etmelerine hükmetmesi, tahliyeyi protesto amacıyla başvuran ve R. D. P. isimli bir diğer işgalcinin kendilerini serbest bırakamayacak biçimde kendilerini odanın zeminine bağlamaları, iki polis memurunun bir ipi bellerine ve bileklerine bağlayarak onları etkisiz hale getirmeleri, etkisiz hale getirme tekniğinin sebep olduğu acıdan dolayı protestoyu sonlandırma kararı almaları, başvurucunun 1 Aralık 2007’de polis ve itfaiyenin kullandıkları teknik ile ilgili bir basın konferansında yer alarak; “fiziksel ve psikolojik işkence gördüğünü, ulusal polisin fiziksel işkence yaptığı ve bunun itfaiyeciler tarafından gözlemlendiğini, ismini verdiği itfaiyecilerin kendileri işkence görürken fotoğraf çekerek alay ettiklerini ve psikolojik işkence her ne kadar iz bırakmasa da yoğun bir acıya neden olduğunu belirtmesi, ayrıntılarıyla fiziksel işkenceyi anlatması, bu fiziksel işkencenin kendilerine protestoyu sonlandırmaları için yapıldığını, kendisini gaz, uyku serumu ve fareleri salmakla tehdit ettiklerini” belirtmesi, başvurucuya karşı iftira ve hakaret suçlarından soruşturma açılması, yargıcın itfaiye ve polisler tarafından yapılan müdahaleyi orantılı bulması, polislerin yaptığı müdahalenin İspanya yasal mevzuatında tanımlı işkence suçunun bütün unsurlarını içermediğini belirtmesi ve başvurucunun iftira suçundan ceza alması- Mahkeme başvurucunun ifadelerinin bağlam içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, somut olaydaki açıklamaların polislerin özel hayatlarına değil bir kamu makamı olarak davranışlarına dair olduğunu ve başvurucunun kamu güçlerinin kullandıkları yöntemleri derinlemesine açıklamak dışında olandan farklı bir şey söylemediğini belirtmiştir. Mahkeme başvurucu tarafından defalarca kullanılan “işkence” kelimesinin İspanya Ceza Kanunu’nda belirtilen yasal tanımına tam olarak riayet edilerek kullanılması gerektiği düşüncesinin, ortalama bir vatandaş açısından ifade özgürlüğünün orantısız biçimde kısıtlanması olduğunu ve verilen cezanın başvurucuyu kamu otoritelerini eleştirmesinde “caydırıcı etki” yaratacağını belirterek Sözleşme’nin 10. Maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Günana ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 70934/10, Karar tarihi: 20.11.2018

Örgütsel bilgiler içerdiği iddiasıyla başvurucuların el yazılı dökümanlarına cezaevi yetkilileri tarafından el konulması – 10. maddenin ihlali (Günana için ayrıca adil yargılanma hakkının ihlaline karar verildi.)

Talu v. Türkiye, Başvuru no. 63465/12, Karar tarihi: 27.11.2018

O dönem Sabah gazetesinde köşe yazarı olan Umur Talu’nun 14 Şubat 2008 tarihinde savcı RHB’yle ilgili ‘vahşet şakası’ başlıklı yazısında ‘katillerle el ele’ ifadesi nedeniyle hakkında açılan hakaret davasında 15.000 TL tazminat ödemeye mahkum edilmesi – 10. maddenin ihlali

Gürbüz v. Türkiye, Başvuru no. 41982/10, Karar tarihi: 27.11.2018

Başvurucu ve başkanı olduğu STK’nin yaptıkları açıklamada devletin güneydoğuda yaşayan yurttaşların evini yakarak onları zorla göçe zorladığı, hayvanları öldürdüğü gibi ithamların yer alması nedeniyle haklarında halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan açılan davada 10 ay ertelemeli hapis cezası ile cezalandırılmaları – İfade özgürlüğünün ihlali

Toplantı, Gösteri ve Dernek Kurma Özgürlüğü

Alaçatay ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 14299/05, Karar tarihi: 23.10.2018

İçel Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği başkanı ve üyesi olan başvurucuların tutuklu ve hükümlülerin hikayelerine, şiirlerine yer veren, Öcalan için af ve ölüm cezasına karşı kampanyalar düzenledikleri ve yaptıkları konuşmalar ile katıldıkları açlık grevleri nedeniyle 26 Eylül 2008 tarihinde Dernek’in kapatılması için dava açıklaması ve başvurucuların yasadışı eylemleri gerekçesiyle 11 Kasım 2008 tarihinde derneğin kapatılması – Dernek kurma özgürlüğünün ihlali

Erdoğan ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 15520/06, Karar tarihi: 13.11.2018

KESK’e bağlı Eğitim-Sen ve Trabzon Tarım Orman Sen üyesi olan başvurucuların 24 Nisan 2005’te eğitimin özelleştirilmesi, iş güvencesi, bilimsel, demokratik ve laik eğitim ihtiyacı için basın açıklaması yaptıkları için 100 TL para cezası almaları – 11. maddenin ihlali

Ognevenko v. Rusya, Başvuru No: 44873/09, Karar Tarihi: 20.11.2018

Makinist olarak çalışan başvurucunun üyesi olduğu Demiryolu İşçileri Sendikası’nın genel ücret artırımı ve uzun süreli hizmet ikramiyesi için Rusya Demiryolu ile müzakereye girmesi, müzakerelerden sonuç çıkmayınca sendikanın 25 Nisan 2008’de 28 Nisan’da başlamak üzere grev ilan etmesi üzerine başvurucunun da greve katılması ve işe gelerek çalışmamasından sonra iki farklı davranışıyla (üzerine atfedilen ilk ihlal iddiası grevle alakalı olmayıp grev tarihinden bir sene kadar önce treni platformdan elli metre sonra durdurması üzerine uyarı alması, ikinci ihlal ise grev süresince iş görme edimini yerine getirmemesi) disiplin kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle işten çıkarılması üzerine yerel mahkemede açtığı davada mahkemenin iş görme ediminin yerine getirilmemesi nedeniyle işten çıkarmanın yasaya uygunluğuna karar vermesi ve başvurucunun Sözleşme’nin 11. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması- Mahkeme, dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün mutlak olmadığına ve kanunla öngörülmüş olma, demokratik bir toplulukta zaruri olma ve meşru bir amaç içerme koşulları sağlandığında hak üzerinde kısıtlama yapılabileceğini ancak bu konuda titizlikle inceleme yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme öncelikle, sendikal hakka müdahalenin sadece sözleşmede sayılan dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün yasaklanması ve kısıtlanması ile sınırlı olmayıp bu haklar kullanıldıktan sonra alınan cezai tedbirler ve disiplin tedbirlerini de içerdiğini belirtmiştir. Hükümetin, grev hakkının kamusal menfaat gerekçesiyle bazı iş kolları için sınırlanabileceğini ve Demiryolu Yasası’nda öngörüldüğü üzere trenlerin sirkülasyonu, yol değiştirme, yolcu hizmetleri ile ilgisi olan işçilerin grev haklarının sınırlanabileceğini belirtmesi üzerine Mahkeme, her ne kadar bu tanıma hangi işleri yapan işçilerin gireceği tek tek sayılmasa da başvurucunun makinistlik görevi sayılanlarla doğrudan ilgili olduğundan hakkın sınırlanmasının yasayla öngörülmüş olma niteliğini taşıdığını belirtmiştir. Hükümet’in sınırlamanın meşru amacının ülkenin savunması, devlet güvenliği, kamusal sağlık ve insanların yaşamı ve ülke ekonomisinin kötüleşmesini engellemek olduğu iddiası üzerine Mahkeme, grevin bunlara zarar verip vermediği ile ilgili herhangi bir geçerli ve yeterli kant sunulmadığını üstelik her grevin ekonomik anlamda az da olsa gerilemeye sebep olacağını fakat bunun “zorunlu toplumsal gereklilik” oluşturarak sendikal hakları kısıtlamak için bir sebep teşkil etmediğini ayrıca uluslararası örgütlerin de belirttiği üzere demiryolu hizmetinin temel bir servis olmadığı ve bu alandaki aksamaların sağlık ve güvenliğe zarar veremeyeceğini belirtmiştir. Söz konusu sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelerken, alınan tedbirin meşru amaçla orantılı olup olmadığının saptanması gerektiğini vurgulayan Mahkeme, söz konusu hizmet, temel hizmetlerden biri olsa dahi grevi o alandaki işçilerin tamamı için sınırlamanın orantılı olmadığını, onun yerine ILO’nun da belirttiği gibi uzlaşma veya grev sırasında asgari hizmet belirlemesi gibi yollara gidilmesi gerektiğini belirtmiştir. Üstelik grevin sendika tarafından önceden duyurulmuş olması, başvurucu grev günü işe geldiğinde kendi görevinin çoktan başka bir işçiye verilmiş olması ve işverenin grevin yasal olmadığı hakkında grev zamanında herhangi bir itirazda bulunmamış olması da grev hakkının sınırlandırılmasını haklı göstermemektedir. Son olarak, bu gibi cezai uygulamaların tüm sendika üyeleri üstünde sendikal haklarını kullanma konusunda “soğutucu etkiye” sahip olduğunu ve üyelerin, mesleki menfaatlerini gözetmek adına grevlere katılıp sendikal haklarını kullanmaktan imtina etmelerine sebep olacağını belirten Mahkeme, tüm bu sayılan sebeplerle Sözleşme’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Ayrımcılık Yasağı

Lingurar ve Diğerleri v. Romanya, Başvuru No: 5886/15, Karar Tarihi: 16.10.2018

2005 yılında polisin artan sayıda hırsızlık şikayeti alması üzerine başlattığı soruşturmada kapsamında başvurucuların mensubu olduğu Pata Rat isimli Roman etnik grubu topluluğuna 5 Kasım 2005’te düzenlenen operasyon neticesinde bazı çalınan objeleri eline geçirmesi ve iki kişiyi tutuklaması üzerine elde edilen delillerin şüphelilerin bu toplulukta yaşadığına işaret etmesi nedeniyle 8 Kasım 2005’te topluluğa büyük bir operasyonun düzenlenmesi, başvurucuların evlerini terk etmeyi kabul etmemesi ve bunun üzerine zorla dışarı çıkarılmaları, 21 Aralık 2005’te başvurucuların bu operasyonlardaki tüm polislere karşı sözlü şiddet, saldırı, tehdit ile görevlerini kötüye kullanmaları ve ateş ile tahrip suçlamalarıyla şikayette bulunması, 22 Ekim 2008’de temyiz mahkemesinin tüm suçlamalar ile ilgili yargılamaya son vermesi ve bunun 7 Nisan 2009’da kesinleşmesi, başvurucuların yüksek mahkemeye itirazda bulunması üzerine ön soruşturmadaki belli adımların, operasyona dahil olan jandarma mensupları açısından bağımsız olma gerekliliklerini sağlayamayan askeri savcılar tarafından yürütülmesi sebebiyle dosyanın savcılığa geri gönderilmesi, savcılığın bazı talep edilen soruşturmaya ilişkin usulleri tekrar gerçekleştirmesi fakat sonra soruşturmaya son vermesi, 9 Mayıs 2012’de temyiz mahkemesinin yüksek mahkeme tarafından talep edilen tüm soruşturmaya ilişkin usullerin gerçekleştirilmemesi sebebiyle dosyayı savcılığa geri göndermesi, 27 Haziran 2013’te savcılığın söz konusu polis ve jandarma mensupları ile ilgili olarak cevap verecek herhangi bir sorun olmadığını belirtmesi, bu karar üzerine başvurucuların temyiz mahkemesine şikayette bulunması, 5 Haziran 2014 tarihli son karar ile temyiz mahkemesinin şikayeti kabul etmeyerek yargılamanın sonlandırılması kararını onaması- Mahkeme başvuruculara uygulanan kuvvetin gerekliliğine dair soruşturmanın olmaması ve başvuruculardan birinin suçlamalarına yönelik soruşturmanın sekiz yıl sürmesi sebebiyle Romanya otoritelerinin Sözleşme’nin 3. Maddesi altında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğine hükmetmiştir. (Sözleşme’nin 3. Maddesi’nin hem esas hem de usulden ihlali.) Mahkeme ayrıca ayrımcılık yasağını 3. Madde ile birlikte incelemiş ve Romanya otoritelerinin 14. Madde altında 8 Kasım 2005’te gerçekleştirilen polis operasyonunun ırkçı motifle yapılıp yapılmadığının araştırılması için gerekli önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek 3. Madde ile birlikte incelenen 14. Madde’nin usulden ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Alekseyev ve Diğerleri v. Rusya, Başvuru no. 14988/09, Karar tarihi: 27.11.2018

7 başvurucudan gelen 51 başvurunun birleştirildiği başvuruda, Rusya tarafından LGBT bireylerce yapılan her toplanma girişiminde yerel makamlar tarafından toplanmanın yerinin ve zamanının reddedilmesi ve akabinde başvurucular tarafından yapılan itirazların her birinde reddedilmesi ve bu ret kararlarının her seferinde yapılması planlanan toplanma için belirlenen tarihten sonra açıklanması – Hükümet tarafından ileri sürülen karşıt gösterilerin sebep olabileceği toplumsal kargaşa riskinin, LGBT etkinliklerini yasaklamak için yeterli olmaması ve yetkililerin yaşanabilecek kargaşadan kaçınmak için yeterli çabayı göstermemeleri nedeniyle toplantı gösteri hakkının ve LGBT etkinliklerine izin vermekten kaçınılmasına sebep olan temel motivasyonun ise ‘ahlaken uygunsuz bulma’ olarak ortaya konması ve nitekim Moskova Belediye Başkanı’nın, kişisel olarak LGBT toplanmalarına karşı olduğunu kamuya açık ifadeler kullanarak doğrulaması nedeniyle toplanı gösteri hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlali [Mahkeme bu başvuruda ayrıca, yetkili makamların yapılması planlanan etkinlikler için planlanan tarihten önce itirazları karara bağlayamamış olmasını etkili başvuru yolu olmamasına eşdeğer görüp, bu sebeple 13. maddenin de ihlal edildiği sonucuna vardı.]

18. Madde

Navalnyy v. Rusya, Başvuru no: 29580/12 ve dört diğerleri, Karar tarihi: 15.11.2018

Rusya’nın muhalif lideri Navalnyy’nin 2012 – 2014 yılları arasında katıldığı kamusal eylemler sırasında yedi kez yakalanıp gözaltına alınması ve hakkında idari hüküm kurulması nedeniyle yaptığı başvurularda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 2 Şubat 2017 tarihinde kararını açıklamış, yapılan itiraz sonucu başvuru Büyük Daire’nin önüne gelmişti. Mahkeme, yakalamaların siyasi saikle yapıldığı bahsiyle, Navalnyy’nin 18. Madde kapsamındaki şikayetinin davanın “esaslı unsurlarından biri”ni teşkil ettiğine hükmetmiştir. Özellikle iki yakalamayı dikkate alarak, Mahkeme yakalamaların esasen politik çoğulculuk ortamını baskı altına alma amacını taşıdığına ve 5. ve 11. Madde paralelinde 18. Maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu, Mahkeme’nin 11. Madde paralelinde değerlendirdiği ve ihlal bulduğu ilk 18. Madde başvurusudur. Mahkeme ek olarak Avrupa Sözleşmesi 46. Madde (kararların bağlayıcılığı ve infazı) kapsamında, Rusya’da barışçıl gösteri yürüyüşü hakkının güvence altına alınması amacıyla önlemler alması için Hükümet’e tavsiyede bulunmuştur. Kararın Polat Yamaner tarafından yapılan özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz. 

Mülkiyet Hakkı

Barkanov ve Rusya Başvurusu, Başvuru no. 45825/11, Karar tarihi: 16.10.2018

Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) tarafından Rusya vatandaşı başvurucu Vitaliy Dmitriyevich Barkanov’un hileli yollarla helikopter edindiği ve bunları yasadışı yollarla sattığından şüphelenilmesi üzerine helikopterin olduğu hangarın denetlenmesi ve kapının mühürlenmesi, memurların helikopterin navigasyon sertifikası ve kayıt sertifikasının aslı ve diğer dokümanların kopyalarına el koyması, 15 gün sonra mührün kaldırılarak helikopterin güvenliği için bir personele kişisel sorumluluk verilmesi, başvurucuya karşı cezai soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilmesi için dosyanın İç İşleri Bakanlığına sevk edilmesi, başvurucu hakkında cezai soruşturma açılmamasına karar verilmesi, 2010 yılında başvurucunun helikopterinin bazı parçalarının çalındığına dair şikâyette bulunması ve bu soruşturmanın 2016 da zamanaşımı sebebiyle sonlanması, başvurucunun cezai ve idari yargılama süreçlerinin başlaması için çeşitli girişimlerde bulunması fakat sonuç alamaması – Mahkeme, helikopterin Sözleşmenin 1. Protokolü’nün 1. Maddesi açısından “mülk” olduğunun kabulüyle birlikte yetkililerin mülkiyet hakkına müdahale ettiğini belirtmiştir. Mahkeme mühürler kaldırıldıktan sonra dahi hangarın korunması için sorumluluğun bir üçüncü kişide olduğunun yerel mahkemelerin kararlarıyla doğrulandığını ve böyle olmasa dahi helikoptere ait belgeler yetkililerin elindeyken helikopterin serbestçe kullanılamayacağını belirtmiştir. Mahkeme, hangarın mühürlenmesi, sonrasında helikopterin güvenliği için sorumluluğun bir üçüncü kişiye süresiz olarak bırakılması ve herhangi bir cezai süreç başlatılmamasına rağmen helikoptere ait sertifikaların yıllarca elde tutulmasını kanuni dayanaktan yoksun bulmuş dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Musa Tarhan v. Türkiye, Başvuru no. 12055/17, Karar tarihi: 23.10.2018

Devlet Şu İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Konya’daki arsasının kamulaştırılmasına karar verilen başvurucu ile idarenin kamulaştırma bedeli üzerinde anlaşmaya varamaması üzerine idarenin Hadim Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda mahkemenin idarenin teklif ettiği bedelden daha yüksek fakat başvurucunun talep ettiğinden daha düşük bir bedel ile mülkiyetin idareye geçmesine ve her iki tarafın da kamulaştırma işlemleri için gerekli olan 1.500 TL değerindeki avukatlık vekalet ücretleri ödemesine ilişkin karar vermesi üzerine başvurucunun hükmedilen bedelin yeterli olmaması ve bir de kendisine karşı tarafın avukatlık vekalet ücretini ödemesine ilişkin verilen kararın mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun reddedilmesi – Mülkiyetin korunmasının ihlali

Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı

Serazin v. Hırvatistan, Başvuru no. 19120/15, Karar tarihi: 08.11.2018

Zagreb’de yaşayan başvurucu hakkında Dinamo Zagreb maçında düzeni bozarak holiganlık yaptığı gerekçesiyle 2012 yılı Ağustos ayında Zagrep Hafif Suçlar Mahkemesi, “Spor Maçlarında Düzensizliği Önleme Yasası” madde 32’ye dayanarak 25 günlük hapis ve Dinamo Zagreb maçlarından 1 senelik uzaklaştırılma cezası ve maç günleri ilgili maçlardan 2 saat önce ve sonra polis merkezine giderek bildirimde bulunma yükümlülüğüne karar vermiştir. Bu olaydan sonra başvurucunun 2 sene boyunca Hırvatistan içinde ve Paris, Bosna gibi Hırvatistan dışındaki illerde de defalarca kez maçlarda düzeni bozmak ve polise saldırmak gibi sebeplerle yakalanması üzerine polis talebi ile aynı Hafif Suçlar Mahkemesi tarafından ilgili yasanın 34. Maddesine dayanılarak 2014 yılında başvurucunun tüm Dinamo Zagreb ve Hırvatistan milli takımı maçlarından uzaklaştırma, 1 sene boyunca polise bildirimde bulunma yükümlülüğü ve seyahat belgelerine sınırlandırma getirme cezaları verilmesine karşılık başvurucunun halihazırda aynı suçtan 2012 yılında cezalandırıldığı ve 2014 yılında belirlenen yaptırımın aynı suçtan iki kez cezalandırma yasağına aykırı olduğu gerekçesiyle üst mahkemeye yaptığı itirazın Yüksek Mahkeme’nin 2012 yılında verilen 1 senelik uzaklaştırma cezasının bir yaptırım, 2014 yılında verilen cezanın ise holiganlık yapan kişiyi cezalandırmak yerine, kamu düzenini gerekçesi ile seyircilerin maça güvenli şekilde katılımlarını ve spor maçlarının güvenliğini sağlamak amacıyla başvurucunun eski davranışlarına bağlı olarak verilen önleyici bir tedbir olduğu değerlendirmesi ile itirazı reddetmesi – Mahkeme başvurucunun aynı suçtan iki kez yargılanmamaya ilişkin 7. Protokol 4. Madde’den yaptığı başvuruda, ne bis in idem ilkesinin yalnızca cezai yaptırımlara ve cezalara karşı uygulanabileceğini, olaydaki yaptırımın ceza olup olmadığına karar vermek için ilk olarak yaptırımın ulusal hukuktaki yerine bakılması, ikinci olarak suç ve yaptırımın türünün incelenmesi ve üçüncü olarak ise yaptırım uygulan kişi açısından doğurduğu risklerin araştırılması olarak özetlenebilecek Engel kriterlerine (Engel and Others v. the Netherlands, 8 June 1976, § 82, Series A no. 22) göre 2014 yılında karar verilen yaptırımın ne bis in idem ilkesi açısından ceza olmadığı gerekçesi ile başvuruyu oybirliği ile kabul edilemez bulmuştur.

 

 

 

From → Haberler

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: