Aralık 2018 – AYM ve İHAM Kararları Bülteni
Merhaba,
8 Anayasa Mahkemesi, 6’sı Türkiye’ye karşı 17 İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararının özetlerinin yer aldığı, 2018 yılının son bülteni hazır.
Kadın hukuk fakültesi öğrencileriyle hazırladığımız bu bültende İHAM karar çevirilerini Serde Atalay, Ayşenur Keskiner, Esin Bozovalı, Gözde Gurbet Engin, İlkay Nadir, İrem Şanlı ile birlikte yaptık. Ayrıca Polat Yamaner’in çevirisine de yer verdik.
Önümüzdeki ay görüşmek üzere.
AYM Kararları
Yaşam Hakkı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü
5 Aralık 2018
Burcu ve Yücel Demirkaya başvurusu, Başvuru no. 2015/1232, Karar tarihi: 30.10.2018
22 Temmuz 2004’te İstanbul-Ankara seferini yapan trenin Pamukova’da raydan çıkması sonucu hayatını kaybeden başvurucunun annesinin ölümüne karşı başlatılan soruşturmanın makul süratle sonuçlandırılmaması – 2004’te meydana gelen kazada soruşturmada 2 ayda tamamlanmış, 2008’de ilk cezalar verilmiş ancak ilk bozma kararının 2 yıl 6 ay, ikinci bozma kararının temyiz sürecinin 2 yıl sürmesi ve yargılamanın henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle soruşturmanın makul süratle yürütüldüğü söylenemez, bu nedenle yaşam hakkının usuli boyutunun ihlali
7 Aralık 2018
Berivan Tedik Yeşiltepe ve Diğerleri başvurusu, Başvuru no. 2015/17206, Karar tarihi: 31.10.2018
10 Aralık 2015’te Ankara Tren Garı’nda meydana gelen patlamada hayatını kaybeden başvurucu yakınlarının ölümüne dair başlatılan soruşturmada kısıtlama kararı alınmasına karşı yapılan itirazın reddedilmesi – Soruşturma kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek kapatılmadığı ve dava Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ettiği için kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma sürecine yakınların etkin katılamadıkları iddiası açıkça dayanaktan yoksun bulundu.
Peter Wirth başvurusu, Başvuru no. 2015/3379, Karar tarihi: 14.11.2018
8 Temmuz 2004’te Fatih’te kaldığı otelin karşısındaki binanın çatısına çıkarak intihar eden başvurucunun oğlunun intiharında kolluk ve itfaiye görevlilerinin intiharı önlemede gerekli önleleri almadığı iddiasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi – Tazminat davası açılmadığı için kabul edilemezlik kararı
Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
13 Aralık 2018
Mehmet Sedek Zengin başvurusu, Başvuru no. 2015/819, Karar tarihi: 22.11.2018
8 Aralık 2014 tarihinde avukat yokluğunda kasten yaralama suçundan tutuklanan başvurucunun tutuk itirazının gerekçe olmadan reddedilmesi – Başvurucunun müdafii yardımından yararlandırılmadan tutuklandığı iddiası CMK madde 141’e göre tazminat yoluna gidilmediği için hukuk yolları tüketilmediğinden kabul edilemez bulundu. [Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası ise CMK’nin 100. maddesinin 3. fıkrasına dayanılarak verilen tutuklama kararı keyfi ve orantısız olmadığı için açıkça dayanaktan yoksun bulundu.]
İfade Özgürlüğü
4 Aralık 2018
IPS İletişim Vakfı başvurusu, Başvuru no. 2015/14758, Karar tarihi: 30.10.2018
Bianet’te 30 Ağustos 2006 tarihinde yayımlanan ‘Sıcak İş İlikileri Değil Taciz’ başlıklı habere haberde bahsi geçen havayolu şirketi müdürü tarafından kişilik hakları ihlal edildiği gerekçesiyle erişimin engellettirilmesi – İfade ve basın özgürlüğünün ihlali
5 Aralık 2018
Hulusi Özkan başvurusu, Başvuru no. 2015/18638, Karar tarihi: 15.11.2018
Polis memuru olan başvurucuya Facebook’ta polisler tarafından oluşturulan bir sayfada paylaşılan ‘Emniyet-Sen Başkanı’na Mobbing’ başlıklı yazıya ‘eyyy rütbeli zevat size de ölüm var bize de. bunun hesabını orada Allah zaten soracak burada da Emniyet-Sen’ yorumu yaptığı için Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü İl Polis Disiplin Kurulu tarafından kınama cezası verilmesi – İfade özgürlüğünün ihlali
Toplantı ve Gösteri Düzenleme ve Dernek Kurma Özgürlüğü
7 Aralık 2018
Sevinç Hocaoğulları başvurusu, Başvuru no. 2015/271, Karar tarihi: 15.11.2018
13 Mayıs 2014’te Soma’da meydana gelen maden kazasını protesto etmek için 14 Mayıs 2014’te Ankara’da yapılan eyleme polisin müdahale etmesini protesto için 15 Mayıs 2014’te Ankara’da eylem yapan başvurucunun kendisine saldıran polisler hakkında kasten yaralama, görevi kötüye kullanma gibi suçlardan suç duyurusunda bulunması ve savcılığın 15 Eylül 2014’te polisin zor kullanma yetkisinde sınırın aşılmadığına karar vererek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi – 34. maddenin ihlali
Eğitim Hakkı
11 Aralık 2018
Sara Akgül başvurusu, Başvuru no. 2015/269, Karar tarihi: 22.11.2018
2000 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümüne kayıt yaptıran, 2000-2005 yılları arasında MEB bursu alan başvurucunun 3. sınıftayken polisler tarafından başörtüsünü çıkartarak derslere ve sınavlara girmeye zorlanması nedeniyle devamsızlık yaptığı gerekçesiyle üniversiteden atılması, bu nedenle 4. sınıfa kayıt yaptıramaması ve MEB bursunu geri ödemek zorunda kalması – Eğitim hakkının ihlali [Mahkeme bu başvuruda ayrıca din ve vicdan özgürlüğünün de ihlal edildiğine karar verdi.]
İHAM Kararları
Yaşam Hakkı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü
Nihat Soylu v. Türkiye, Başvuru no: 48532/11, Karar tarihi: 11.12.2018
22 Haziran 1999’da okulda üzerine direk düşen oğlunun dispanserde muayene edildikten sonra eve gönderilmesi, evde kötüleşince Sinop’taki Atatürk Hastanesi’ne, oradan SSK Hastanesi’ne, oradan Samsun’daki SSK Hastanesi’ne, son olarak da 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesi’ne nakledilmesi ve ertesi gün hayatını kaybetmesi üzerine açılan davanın 21 Mayıs 2007’de zamanaşımından düşürülmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali
Tülay Yıldız v. Türkiye, Başvuru no: 61772/12, Karar tarihi: 11.12.2018
17 Şubat 1997’de Siyami Ersek Hastanesi’nde kalp ameliyatı olan, 19 Şubat’ta taburcu olduktan iki gün sonra kanama nedeniyle yeniden hastaneye kaldırılan ve 14 Nisan 1997’de hayatını kaybeden başvurucunun annesinin ölümüne karşı hastane ve doktorlar aleyhine soruşturma başlatılmasına izin verilmemesi, tazminat davasının ise zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali
Hasan Köse v. Türkiye, Başvuru no: 15014/11, Karar tarihi: 18.12.2018
Ocak 2007’de kardeşi ile birlikte işe giderken polisler tarafından arabaları durdurulan ve kardeşinin polislerin kimliğini sormasına sinirlenen polisler tarafından göz yaşartıcı gaz sıkılan ve üç el ateş ile vurulan başvurucunun engelli hale gelmesi ve polislere verilen 5 ay hapis cezasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması – Yaşam hakkı ihlali [Mahkeme bu başvuruda, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımına karşı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sonucu yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlali bulunan davaları hatırlatarak, Sözleşme’nin 46. maddesi altında Türkiye’ye polis şiddetinin cezasız kalmaması için gerekli önlemlerin alınması konusunda yükümlülük yüklemiştir.]
İşkence Yasağı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü
M.A. ve diğerleri v. Litvanya, Başvuru no. 59793/17, Karar tarihi: 11.12.2018
Çeçenistan’da yaşayan 7 kişilik Rusya vatandaşı olan 5 çocuklu aileden baba M.A.’nın Rusya devletinin muhbir olma talebini defalarca kez reddetmesi üzerine Çeçenistan’da işkenceye uğraması sebebiyle 2017 Nisan’ında Belarus’ta sığınma başvurusunda bulunmak üzere Çeçenistan’ı terk edip Polonya’ya gitmeleri ve orada yaşadıkları sorunlar sebebiyle Litvanya sınırına giderek üç ayrı zamanda sığınma başvurusunda bulunmaları üzerine; ilk başvuruda geçerli vizeleri veya oturma izinleri olmadığı gerekçesiyle ülkeye girişlerinin engellenmesi, başvurularını sözlü olarak dile getirdikleri halde sığınma başvurusu işlemlerinin yürütülmeden reddedilmesi ve bu karar ilişkin 14 gün içinde itiraz edebileceklerine ilişkin kendilerine Litvanca ve İngilizce bilgilendirme yapılması üzerine başvurucuların belgelere imza yerine Çeçen dilinde sığınma anlamına gelen “azul” yazmaları ve aynı gün mahkemeye başvurmadan Belarus’a dönmeleri sonrası Mayıs 2017’de ikinci kez Litvanya sınırında farklı bir sınır kapısından giriş yapmayı denemeleri ve yine vize ve oturma izinleri olmadığı gerekçesiyle girişlerinin reddedilip bu kez kendilerine Rusça açıklama yapılması ve imzaları alınarak kararın bildirilmesi ve ailenin yine mahkemeye başvurmadan Belarus’a geri dönmesi ve üçüncü ve son olarak 11 gün sonra ailenin yeniden farklı bir sınır kapısından Litvanya’ya bu kez yazılı bir şekilde sığınma başvurusunda bulunmaları fakat sığınma işlemlerinin başlatılması yerine 1 gece idari gözetimde tutulup Belarus’a geri gönderilmeleri ve sonrasında Belarus’ta kalma sürelerinin dolması sebebiyle Belarus tarafından Rusya’ya gönderilmeleri sonucu baba M.A.’nın Rusya’da gözaltına alınması, Ocak 2018’de anne ve çocukların Polonya’ya gidip sığınma başvurusunda bulunmayı başararak sığınmacı kabul merkezine alınmaları ve babanın da onlara Mart 2018’de kendi başvurusunu yaparak katılabilmesinin ardından başvurucuların Litvanya’nın kendilerini halihazırda işkence gördükleri ve gelecekte de görme ihtimalleri olan Çeçenistan’a kendilerini geri gönderme ihtimali yüksek olan Belarus’a göndermesinin işkence yasağını ihlal ettiği ve sığınma başvurularının reddi kararına ilişkin başvurabilecekleri etkili bir yol olmamasının etkili başvuru haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle İHAM’a başvurmaları – Mahkeme Litvanya devletinin tarafların sığınma başvurusunda bulunmak istediklerini belirtmedikleri iddiasını başvurucuların üç başvuruda da herhangi bir yanıltıcı beyana başvurmadan tutarlı bir tavırda oldukları, başvurucuların ilk başvurularının reddi üzerine aldıkları belgelere imza yerine sığınma anlamına gelen “azul” ifadesini yazmalarının sığınma başvurusunda bulunmalarına ilişkin yeterli bir delil olduğu, Litvanya hukukunda da uluslararası hukukta da sığınmacılık başvurusu yapılması için özel bir biçim şartı düzenlenmediği ve böyle bir şartın aranmaması gerekerek sözlü başvurunun yeterli olduğu, devletlerin sığınma başvuruları sırasında sınıra hızlı bir şekilde sığınmacılara tercüman desteği sağlayarak sığınma taleplerinin alınıp detaylı inceleme yapılması gerektiği ve Litvanya’nın bu yükümlülüğünü yerine getirmediği ve ayrıca başvurucuların üçüncü başvurularında Rusça hazırlanmış bir dilekçe ve deliller ile sığınma taleplerini açıkça öne sürdükleri nedenleri ile reddederek, Litvanya’nın başvurucuların sözleşmeye taraf olmayan ve Çeçen sığınmacılar için güvenli olmadığı uluslararası kamuoyunda kurumlar tarafından raporlar ile de belgelenen Belarus’a göndermesinin ve oradan başvurucuların Çeçenistan’a gönderilmeleri durumunun ve Çeçenistan’da uğramaları olası işkence ya da insanlık dışı muamelenin araştırılmamasının uluslararası gelenek hukukunun temel ilkelerinden non-refoulment (geri göndermeme yasağı) na aykırılık oluşturarak 3. Maddeyi ihlal ettiğine ve başvurucular sığınma taleplerinin reddine ilişkin itiraz yoluna gitmemelerine rağmen itirazın Belarus’a gönderilmelerini direk durdurucu bir etkisi olmaması nedeniyle zaten bu başvuru yolunun etkili bir başvuru yolu olmadığı gerekçesiyle 13. Maddenin ihlal edildiğine karar vererek tazminata hükmetmiştir. – Karşı oy: Başvurucuların sınır kapısına geldikleri 3 farklı olayda da sığınma talebinde mi bulundukları yoksa sadece ülkeye giriş talebinde mi bulundukları konusunun net olmadığı ve Litvanya hukukunda bu iki durumun farklı değerlendirilerek yalnızca ülkeye giriş yapmak için gelen bir yabancının ilgili belgeleri olmadığı gerekçesiyle ülkeye girişinin engellenebileceği, başvurucuların ülkeye ilk giriş denemelerinde girişlerinin reddedildiğine dair verilen belgedeki imza bölümüne yazdıkları “azul” kelimesinin sınır görevlileri tarafından imza ve soyadı gibi anlaşılmış sayılabileceği ve sığınma talebi olarak sayılamayacağı, başvurucuların ülkeye girişlerinin reddine ilişkin verilen karara karşın itiraz etmemelerinin onları sığınmacıdan çok herhangi bir ülkeye girmeye çalışan yabancı olabileceklerini gösterdiği, yazılı dilekçede sunulan sığınma başvurusunda dahil başvurucuların geri-gönderilmeleri durumunda kötü muameleye uğrayacaklarına dair yeterli beyan ve kanıt sunamamış olmaları gerekçeleriyle 3. ve 13. Maddenin ihlal edilmediğine dair üç hakim tarafından görüş sunulmuştur. (Ailenin Polonya’da yaptıkları sığınma başvurularına ilişkin dosya 42902/17 başvuru numarası ile görülmektedir.)
Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
Rodionov v. Rusya, Başvuru No. 9106/09, Karar Tarihi: 11.12.2018
1970 doğumlu Rus vatandaşı olan başvurucunun organize bir çetenin üyesi olarak uyuşturucu ticareti yaptığı şüphesiyle başvurucunun telefonunun dinlenmesi üzerine 15 Ağustos 2006’da Federal Uyuşturucu Kontrol Ajansı (FSKN) yetkilileri tarafından aracında olduğu esnada durdurulması akabinde kelepçelenmesi ve sorgulanması, aracının aranması ve başvurucunun arama yapıldığına dair kaydı imzalaması üzerine FSKN binasına götürülmesi ve 16 Ağustos 2006’da sabaha karşı 4’ten 5’e kadar sorgulanması aynı gün öğleden sonra 2.45’te polis nezaretine alındığına dair kaydın başvurucuya verilmesi akabinde suçlanması ve gözaltına alınması, başvurucunun yakalanmasının ardından polis nezaretine alınmasına kadar geçen süreçte avukat isteme, susma ve aleyhine delil vermeme haklarına dair bilgilendirilmemesi, 17 Ağustos 2006’da Dzerzhinsky Bölge Mahkemesi’nin başvurucunun St. Petersburg’daki bir tutukevine yerleştirilmek üzere tutuklanmasına dair kararı, 13 Ekim, 28 Kasım, 28 Aralık 2006 ve 29 Ocak 2007 tarihli mahkeme kararlarıyla soruşturma esnasında başvurucunun yargılama öncesi tutukluluğunun uzatılması, başvurucunun bu kararlara itiraz etmemesi, 1 Mart 2007’de Kirovski Bölge Mahkemesi’nin başvurucu hakkındaki suçlamaların ağırlığı nedeniyle tutukluluğunun devamına dair verdiği kararın ardından aynı gerekçeyle en son 24 Haziran 2008’de olmak üzere defalarca tutukluluğun devamına karar vermesi, başvurucunun bu kararlara itiraz etmemesi, 6 Ağustos 2008’de soruşturmanın kendisi aleyhine delil sunmayı bitirmiş olması gerekçesiyle başvurucunun bölge mahkemesine serbest bırakılması için talepte bulunması fakat 18 Eylül 2008 tarihli karar ile bölge mahkemesinin bu talebi reddi,13 Ekim 2008’de on iki yıl hapis cezasına mahkûm edilmesi – Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. ve 4. fıkralarının ihlali [Mahkeme, başvurucunun tutuklu bulunduğu cezaevinde kaldığı koğuşta kişi başına düşen alanın çok az olması, sıcak su bulunmaması, tuvaletlerin yaşam alanından ayrı olmaması, havalandırma sisteminin kötü olması, güneş ışığının içeri girmesini engelleyecek şekilde mazgallar olması, mahkûmların ve tutukluların haftada sadece bir defalığa mahsus olmak üzere 15 dakika boyunca duş alabilmeleri ve sadece çok dar bir alanda açık havada yürüyebilmeleri gibi kötü koşullardan yakınması, ayrıca başvurucunun duruşma için mahkemeye götürülmesi esnasında tutulduğu hücrede tuvalet veya su bulunmaması ve duruşma esnasında metal bir kafese yerleştirilmesi nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru yolu hakkının ihlal edildiğine; Haziran 2009’da mahkumların haberleşmelerinin denetlenmesi kapsamında cezaevi görevlilerinin başvurucunun yakınları tarafından kendisine gönderilmiş olan gazetelere ve dergilere el konulması ve başvurucunun hücresinde bulundurduğu bir radyoya el konulması nedeniyle Sözleşme’nin 8. ve 10. maddesinde korunan özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine; başvurucunun 12 Aralık 2008’de Strasbourg’a Mahkeme’ye gönderdiği bir şikayet formunun alındığına dair Mahkeme’nin 16 Şubat 2009 tarihli teyit mektubunun 13 Mart 2009’da cezaevi görevlileri tarafından açılması nedeniyle 34. maddede düzenlenen bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.]
Eren ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no: 11395/08, Karar tarihi: 11.12.2018
23 Ağustos 2007’de örgüt üyeliğinden gözaltına alınan, CMK’nin 153. maddesine göre dosyaya kısıtlama kararı verilen, 26 Ağustos’ta emniyette ve savcılıkta ifade verip aynı gün tutuklanan, 31 Ağustos’ta tutuk itirazı yapan ve itirazı aynı gün kendisine bildirilmeyen savcı görüşüne dayanılarak reddedilen başvurucuların 27 Aralık 2007, 18 Nisan 2008, 22 Temmuz 2008, 20 Kasım 2008, 19 Mart 2009 ve 16 Temmuz 2009 tarihli duruşmalarda tutuk halinin devamına karar verilmesi ve 24 Kasım 2009, 30 Mart 2010 ve 24 Mayıs 2012 tarihinde tahliye olan kadar tutuk hallerinin devam ettirilmesi – Savcı görüşünün kendilerine ya da avukatlarına tebliğ edilmemesi nedeniyle ve 26 Ağustos 2007 tarihinden 18 Nisan 2008 tarihine kadar hakim karşısına çıkamamaları nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının ihlali [Mahkeme bu başvuruda ayrıca Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasının da ihlaline karar vermiş, ancak başvurucuların uzun tutukluluk nedeniyle 5. maddeni 3. fıkrasının ihlal edildiği iddialarını CMK’nin 141. maddesi uyarınca tahliye olduktan sonra tazminat yoluna gitmedikleri için iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.]
Taşpınar v. Türkiye, Başvuru no: 33683/08, Karar tarihi: 11.12.2018
28 Ağustos 2007 tarihinde tutuklanan, 3 Eylül 2007’de tutuk itirazı yapan, 18 Eylül’de itirazı reddedilen başvurucunun 30 Ekim 2008’de ilk duruşmasına çıkması – 14 ay boyunca hakim karşısına çıkamamış olması nedeniyle 5. maddenin 4. fıkrasının ihlali
Adil Yargılanma Hakkı
B.I. v. Türkiye, Başvuru no: 18308/10, Karar tarihi: 11.12.2018
Mayıs 2006’da Kayseri’de zorunlu askerlik hizmetinde üç aylık komando eğitimine başlayan başvurucunun Ağustos 2006’da hemoroid rahatsızlığının artması nedeniyle hastaneye kaldırılıp 1 Eylül 2006’da ameliyat olası, hastalık izni alan, bu sırada durumu yine kötüleşince 2 kez hastaneye kaldırılan başvurucunun Savunma Bakanlığı’na açtığı tazminat davasının Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesi – Askeri Mahkemesi’nin tarafsız ve bağımsız mahkeme olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali
Murtazaliyeva v. Rusya [BD], Başvuru No. 36658/05, Karar Tarihi: 18.12.2018
Paris’te ikamet etmekte olan 1983 doğumlu Rus vatandaşı başvurucunun Eylül 2003’te Çeçenistan’dan Moskova’ya gelmesi üzerine bir sigorta şirketinde çalışmaya başlaması ve Ekim 2003’te gittiği camide din değiştirerek Müslüman olmuş iki genç Rus kadın ile tanışması, Aralık 2003’te başvurucunun iki polis memuru tarafından sokakta kimlik kontrolü için durdurulması üzerine kimliğinin doğrulanması amacıyla karakola götürülerek gözaltına alınması, Moskova polis teşkilatının organize suçlar bölümünden Çeçen polis memurunun müdahalesinin ardından serbest bırakılması, gözaltında bulunduğu esnada izinsiz işe gitmemesi sebebiyle işvereni tarafından işten çıkarılan başvurucunun Şubat 2004’te aynı polis memurunun yardımı sayesinde eski işine geri dönmesi ve bu polis memurunun aynı zamanda başvurucuyu camide tanıştığı iki kadınla ev arkadaşı olduğu, polis teşkilatına ait olan bir lojmanda bulunan ve gizlenmiş görüntüleme ve dinleme cihazlarıyla donatılmış daireye yerleştirmesi, başvurucu hakkındaki Çeçen direniş hareketi ile ilişkili olarak terörist bir grupla bağlantısı olduğuna dair şüphe nedeniyle Moskova Mahkemesi’nin bir kararıyla polise 5 Şubat 2004’ten 4 Mart 2004’e kadar daireye gizli gözetleme ve dinleme cihazlarının yerleştirilmesi için yetki vermesi, 4 Mart 2004 akşamı başvurucunun kimlik kontrolü için sokakta polis tarafından durdurulması ve karakola götürülmesi üzerine iki tanığın huzurunda aranan çantasında patlayıcı madde içerdiği tespit edilen iki paketin bulunması nedeniyle başvurucunun tutuklanması ve hakkında ceza soruşturması açılması, başvurucunun suçlamaları reddetmesi, başvurucunun evinin aranması ve bir alışveriş merkezinde terörist saldırı gerçekleştirmek üzere plan yaptığını gösteren delillerin ele geçirilmesi, Ocak 2005’te başvurucunun patlayıcı taşıma ve başkalarını terör için kışkırtma suçlarından dokuz senelik hapis cezasına mahkûm edilmesi, Bu mahkûmiyetin tanık beyanlarına, başvurucunun evinde ele geçirilen delillere ve polisin başvurucunun evinde kaydettiği gözetleme kayıtları dökümlerine dayanması, Başvurucunun teknik sebeplerden ötürü görüntülendiği videolardaki konuşmaların kaydı ile dökümü arasındaki farklılıkları tespit etmeye kabil olamaması ve başta kendisine yardım eden ve aleyhine tanıklık eden Çeçen polis memurunun ve başvurucunun çantasının aranması esnasında orada bulunan iki tanığın kendisi tarafından sorgulanmak üzere mahkeme huzuruna çağrılması taleplerinin reddedilmesi hususlarını ileri sürerek mahkûmiyet kararını temyiz etmesi, Mart 2005’te Yüksek Mahkeme’nin başvurucunun cezasını sekiz yıl altı ay hapis cezasına indirilmesi suretiyle mahkûmiyet kararını onaması- Mahkeme başvurucunun yargılama esnasında video kayıtlarını görememesi hakkındaki şikâyeti özelinde, başvurucunun bu kayıtların dökümlerini ses kayıtlarıyla karşılaştırarak doğruluğunu tespit edebilme imkânına sahip olması gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ve savunma hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Başvurucunun çantasının aranması esnasında hazır bulunan tanıkların mahkeme önüne çağrılması talebinin reddi hakkındaki şikâyetini değerlendirirken ise Mahkeme tanıkların incelenmesi hususundaki içtihadını göz önünde bulundurarak eski içtihadını toparlamış ve üç ayaklı bir test geliştirmiştir. Bu teste göre ilk olarak savunmanın yaptığı tanıkları inceleme talebinin yeterli olarak gerekçelendirilmiş olması ve bu talebin suçlamanın konusuyla ilgili olması gerekmektedir. İkinci olarak yerel mahkemeler tanık ifadesinin alakasını göz önünde bulundurmalı ve eğer tanığın yargılama esnasında incelenmemesine dair bir karar verecekse bunun için yeterli gerekçe sağlamalıdır. Üçüncü olarak yerel mahkemelerin bir tanığı incelememe kararının yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını etkilememesi gerekmektedir. Mevcut davaya konu yargılamada, Mahkeme savunmanın bu iki tanığın incelenmesinin başvurucunun davasına somut olarak nasıl bir faydası dokunacağını açıklayan nedenleri veya talebi için yeterli somut gerekçeleri sunamadığını, Yüksek Mahkeme’nin başvurucunun tanıkların çağrılması talebini reddederken yeterli gerekçe sunduğunu, tanıkların çağrılması talebinin reddinin başvurucunun mahkûmiyetinin başkaca delillere de dayanması ve savunmanın iddia makamının tanıklarıyla yüzleştirilmiş olması nedeniyle yargılamanın bir bütün olarak adilliğini etkilemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve tanıkların incelenmesi hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Mahkeme başvurucunun Çeçen polis memurunun mahkeme huzuruna çağrılmaması ile ilgili şikayetini ise başvurucu etkin bir şekilde bu polis memurunu sorgulama hakkını ileri sürebilmiş olduğu için açıkça dayanaktan yoksun bulmuş ve bu şikayetin kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir.
Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı
Cabucak v. Almanya, Başvuru no. 18706/16, Karar tarihi: 20.12.2018
1980 yılında Almanya’da doğan ve 1996’da daimi oturma izni alarak Almanya’da yaşayan, 1996 ve 2010 yılları arası birçok defa uyuşturucu ile ilgili suçlardan hakkında soruşturma açılan ve 2010 yılında 4 yıllık hapis cezası verilen Türkiye vatandaşı başvurucu hakkında, öncelikle 2002 yılında uyuşturucuya ilişkin soruşturmalar sebebiyle idare tarafından Türkiye’ye gönderilmesi konusunda verilen kararın henüz terapi görmediği ve oturma hakkı olduğu gerekçesiyle 2005 yılında idare mahkemesi tarafından bozulması; fakat 2008 yılında benzer sebeplerle yeniden idare tarafından Türkiye’ye gönderilmesine ilişkin verilen karara karşı başvurucunun ettiği itirazın idare mahkemesince uyuşturucuya ilişkin suç işlemeye devam ettiği, çevreye tehlike arz ettiği ve yeniden suç işleme ihtimali olduğu gerekçeleriyle ayrıca başvurucunun Alman vatandaşı bir kızı olduğu halde kızıyla doğumundan sonra birkaç ay dışında beraber yaşamadığı, yakın bir ilişkileri olmadığı sebepleriyle bu durumun gönderilmesine sakınca oluşturmayacağı ve başvurucunun Almanya’ya entegre olamadığı gerekçeleriyle reddedilmesi ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurusunun da reddedilmesi, başvurucunun 2015 yılında geçerli bir pasaportu olmadığı gerekçesiyle Türkiye’ye sınır dışı edilmesi kararının yerine getirilememesi üzerine başvurucunun sığınma başvurusunda bulunarak geçici oturum izni alması sonrasında Türkiye’ye gönderilme kararının kızıyla olan ilişkisine zarar vereceği, Türkiye’ye gönderilmesinin babasının annesini öldürmesinden dolayı yaşadığı travmayı artıracağı ve Türkiye’de etkili bir psikolojik tedavi göremeyeceği ve aile ve özel hayatına saygı hakkını ihlal ettiği sebebiyle İHAM’ a başvurması – Mahkeme başvurucunun Türkiye’ye gönderilmesinin kızıyla olan ilişkisine müdahale oluşturacağını kabulle birlikte başvurucunun 1996-2010 yılları arasında ciddi suçlar işlediği ve bu suçları işlemeye 2002’de verilen ilk gönderilme kararından sonra da devam ettiği, başvurucunun terapi görmesinin ve ikincil eğitimine devam etmesinin suç işleme riskini ortadan kaldırmadığı, Almanya’da doğan başvurucunun Almanya ile güçlü bir bağı olmasına karşın meslek eğitimi olmaması gibi eksikler sebebiyle yeterince entegre olamadığı ve Türkiye’ye yalnızca iki kez gitmiş olmasına rağmen Türkiye’de de bağlarının olduğu kanaatine varılarak, başvurucunun gönderilmesi kararının suçun önlenmesi ve kamu düzeni açısından gerekli sayılabileceği ve devletlerin sınırları içerisinde bulunan yabancıları kontrol hakkında egemenlik yetkilerinin olduğu gerekçeleri ile 8. Maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
İfade Özgürlüğü
Magyar Jeti Zrt v. Macaristan, Başvuru no. 11257/16, Karar tarihi: 04.12.2018
Dava, başvurucu şirketin Youtube’da bulunan bir röportaja yönlendiren hyperlink (köprü bağlantı linki) eklemesi ve sonradan bağlantının kişilik haklarını ihlal eden içerik muhteva ettiğinin anlaşılması üzerine sorumlu bulunmasına dayanmaktadır. Mahkeme, internetin sorunsuz işletilmesi yönünden hyperlinklerin önemini özellikle vurgulamış ve hyperlink kullanımını geleneksel yayıncılık yöntemlerinden ayırmıştır. Kararın özet çevirisine buradan ulaşabilirsiniz.
Ayrımcılık Yasağı
Lakatošová ve Lakatoš V. Slovakya, Başvuru No:655/16, Karar Tarihi: 11.12.2018
16 Haziran 2012’de bir polis memurunun yasadışı şekilde iktisap ettiği silahla başvurucuların mülküne izinsiz girerek aile üyelerinin üzerine ateş açması sonucu aileden üç kişinin ölümüne neden olması ve başvurucuların da ağır yaralanması sonucu açılan ceza davasında polis memuruna niçin o eve girdiği sorulduğunda “Romanlarla ilgili bir şey yapması gerektiğini düşündüğünü ve başka bir evde daha çok Roman olsaydı o eve gireceğini, son zamanlarda kamudaki asayişin bozulmasının sebebinin Romanlar olduğunu ve polis memuru olarak kamu düzenini sağlayamamasından ötürü kendini yetersiz hissettiği için radikal bir çözüm olarak olayı gerçekleştirdiğini” belirtmesi, başvurucuların avukatının kovuşturma sırasında yapılan uzman görüşünün objektif olmadığını belirtmesi ve klinik psikologlara polis memurunun ırkçı saikiyle ilgili soru yöneltmek istemesi üzerine mahkemenin buna izin vermemesi, başvurucuların avukatlarının olaydaki ırkçı saikin araştırılması için tekrar uzman görüşü alınmasını istemesi üzerine mahkemenin bu isteği reddi, suçun arkasındaki ırkçı motivasyonla ilgili etkili kovuşturma yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 2. ve 14. maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle İHAM’a başvurulması- Mahkeme, soruşturma sırasında polis memurunun Romanlar hakkındaki ifadelerinin dikkate alınmadığını, tanıklardan bir kişinin daha önce başvurucunun ailesinden birinin hırsızlık iddiasıyla tutuklanması sırasında polis memurunun ona tokat attığı hakkındaki ifadesinin başvurucuların ailesi ve polis memuru arasında daha önceden gelen bir çatışma olup olmadığı bağlamında değerlendirilmediğini, uzman görüşünde tokat olayının polis memurunun “Romanlar nedeniyle kamu düzeninin bozulması” konusundaki öfkesinin artmasına neden olmuş olabileceği ifadesinin irdelenmediğini, mahkemelerin ırkçı saik iddiaları doğrultusunda yapması gerekenin aksine başvurucuların avukatlarının isteği doğrultusunda kovuşturmayı genişletmediğini, titizlikle olayda herhangi bir ırkçılık durumunun olup olmadığı konusunda araştırma yapmadığını ve delilleri değerlendirmediğini, Slovak Hukuk Sistemi’ne göre soruşturmayı yürütebilecek tek kişi olan Savcı’nın iddialara karşın iddianamede ırkçı saikle ilgili bir yüklemede bulunmadığını ve toplanan delilleri sorgulamada yetersiz kaldığını belirtmiş ve ırkçı şiddet iddiaları üzerine kovuşturmanın titizlikle ilerlemesi gerektiğini eklemiştir. Mahkeme, tüm bu nedenlerle Sözleşme’nin 2. ve 14. maddelerinin yani yaşam hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Molla Sali v. Yunanistan [BD], Başvuru No: 20452/14, Karar Tarihi: 19.12.2018
Eşinin vefatı üzerine başvurucu Chatitze Molla Sali’nin, eşinin yasaya uygun şekilde kendisine bıraktığı malvarlığını 2010 yılında usulünce devralması, işlemler tamamlanmadan önce eşzamanlı olarak başvurucunun eşinin iki kız kardeşinin Sevr ve Lozan Antlaşması uyarınca Yunanistan’daki Müslüman tebaaya şeri hukuk kurallarının uygulanacağı gerekçesiyle vasiyetin geçerliliğine itiraz ederek miras üzerinde hak iddia etmeleri, ilk derece mahkemesinin, Sözleşme’nin ve Anayasa’nın uygun yorumu uyarınca eşitlik prensibine de dayanarak, söz konusu hükümlerin ve şeri hukukun Yunan Müslümanları özgür iradeleriyle miras bırakma hakkından mahrum bırakamayacağını belirterek talebi reddetmesi, kız kardeşlerin kararı istinafa götürmeleri ancak istinaf talebinin de benzer gerekçelerle reddedilmesi, bunun üzerine başvurulan temyizde temyiz mahkemesinin, dayanağını Atina Anlaşması’ndan alan, müftülüğün yetkisine ve İslam hukukunun uygulanacağı hususlara ilişkin iç hukuktaki kurallar uyarınca vasiyetnamenin geçersiz olduğuna hükmederek dosyayı istinafa geri göndermesi, akabinde istinaf mahkemesinin önceki kararını bozması ve temyiz mahkemesinin kararı doğrultusunda yeniden hüküm tesis etmesi, başvurucunun davanın sonucunu değiştirebilecek temel bir hususun yeterince incelenmediği ve uygulanabilir hukukun yanlış yorumlandığı gerekçeleriyle yeniden temyize başvurması ancak temyiz isteminin reddi, bu itibarla kararın kesinleşmesi ve başvurucunun mülkünün ¾’ünden mahrum bırakılması, eşzamanlı olarak kız kardeşlerin başvurucunun vasiyetinin İstanbul’daki gayrimenkullere ilişkin bölümünün iptali için de İstanbul asliye hukuk mahkemesinde dava açmaları ancak işbu kararın verilme tarihi itibariyle henüz bu mahkeme nezdindeki duruşmanın gerçekleşmemiş olması, başvurucunun İHAS madde 6 § 1’in (adil yargılanma hakkı) tek başına ve madde 14 (ayrımcılık yasağı) ile bağlantılı olarak, ayrıca Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol madde 1’in (mülkiyet hakkı) ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması – Mahkeme kendi hukuki nitelendirmesini yaparak başvuruyu ayrımcılık temelinden incelemiş ve mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Mülkiyet Hakkı
Casa di Cura Valle Fiorita S.r.l. ve İtalya Başvurusu, Başvuru no. 67944/13, Karar tarihi: 13.12.2018
Başvurucu Casa di Cura Valle Fiorita S.r.l.’in kanuni merkezi Roma’da bulunan bir şirket olması, 6 Aralık 2012’de yaklaşık 100 kişinin başvurucu şirkete ait yaklaşık 8.000 m2’lik alana kurulu ve 1971 – 2011 yılları arasında klinik olarak kullanımda olan fakat klinikle yapılan sözleşmenin bitmesi üzerine boş durumda olan binaya zorla girmeleri ve binayı işgal etmeleri, başvurucu şirketin mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla cumhuriyet savcısına şikayette bulunarak binanın tahliyesini talep etmesi, başvurucunun 2012- 2013 yılları arasında şikayetini 11 defa yinelemesi, 9 Ağustos 2013’te soruşturma hakiminin binaya geçici olarak el konulması ve tahliye kararı vermesi, bu sırada kar amaçlı küçük bir grup tarafından organize edilen konut hakkı savunma hareketinin bir eylemi olarak binayı işgal eden 150 kişinin taşınmaz üzerinde bazı değişiklikler ve özellikle de girişi engellemek için çit yapmaları, savcının tahliye işlemleri için önce kolluk kuvvetlerini daha sonra ise vali tarafından denetlenen Kamu Düzeni ve Güvenliği Komitesi’ni görevlendirmesi, başvurucunun Mart 2015’te idari makamlara başvurup mahkeme tarafından verilen kararın yerine getirilmesini istemesi fakat başarısız olması, başvurucunun Lazio İdare Mahkemesi’ne başvurup idari makamların çözümlerinin yetersiz olduğundan şikayet etmesi, bu süreçte Roma Bölge Mahkemesi tarafından başvurucuya 2013 – 2014 yılları için yaklaşık 30,000 euro elektrik faturası bedelinin bildirilmesi, ayrıca Roma Belediye’sine göre başvurucunun mülkü işgal edilmiş olsa dahi gayrimenkul vergisine tabi olmaya devam etmesi, 30 Mart 2016’da Roma valisinin tahliyeyi gerçekleştirebilmek için belediyeden işgalcileri yerleştirebilecek alternatif bir konut bulunmasını talep etmesi- Mahkeme sosyal hassasiyetler ve kamu düzeninin gereksinimlerinin verilen kararın icrasını zorlaştırabileceğini kabul etmekle birlikte soruşturma hakiminin binanın tahliyesi kararından sonra 5 yılı aşkın bir sürenin geçmiş olmasına rağmen otoritelerin hareketsiz kalmasının ve işgalciler tarafından kullanıldığı açık olan elektrik faturası açısından makul bir sürenin sonunda etkili bir çözümün bulunmamasının Sözleşmenin 1 No’lu Protokolü’ nün 1. Maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. [Mahkeme yargı kararının icrasının da Sözleşmenin 6. Maddesi 1. Fıkrası bağlamında mahkemeye erişim hakkının bir parçası olduğunu belirtmiştir. Kamu düzenine dair problemlerin çözümü açısından mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin bir süre ertelenebileceğini fakat bu durumun çok istisnai koşullarda, kesin olarak gerekli görüldüğünde ve makul kabul edilebilecek bir süre için olduğunda haklı görülebileceğinin altını çizmiştir. Dolayısıyla Roma Belediyesi’nin kaynak eksikliği yüzünden işgalcilere konut sağlayamamış olması mahkeme kararına uymamak için kabul edilebilir bir gerekçe değildir. Mahkeme bu davada ayrıca ulusal makamların nihai ve uygulanabilir bir yargı kararına uymak için gereken önlemleri 5 yıldan fazla süre boyunca almamış olmasını Sözleşmenin 6. Maddesi’nin 1. Fıkrasında düzenlenen mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.]
Seyahat Özgürlüğü
Mursaliyev ve Diğerleri v. Azerbaycan, Başvuru No: 66650/13 ve 10 diğer başvuru, Karar Tarihi: 13.12.2018
2012 ile 2016 arasında farklı tarihlerde başvurucuların, yalnızca tanık sıfatını haiz oldukları süregiden bazı ceza soruşturmaları kapsamında, herhangi bir yargı kararı dahi olmaksızın soruşturma makamları tarafından aleyhlerine yurtdışına çıkış yasağı konulduğunu öğrenmeleri, bunun üzerine gerek idari yargıda gerekse adli yargıda mahkemeler nezdinde söz konusu yasakların iç hukukta bir dayanaktan yoksun olması nedeniyle hukuka aykırılığını öne sürmeleri ancak bir başvuru haricinde tüm bu başvuruların esasa girilmeksizin yetkisizlik gerekçesiyle reddedilmesi, esasın incelendiği dosyada ise bölge mahkemesinin savcılığın yurtdışı yasağı işlemini hukuka uygun bulması, ilgili başvurucunun karara karşı istinafa gitmesi ancak istinaf mahkemesinin de bölge mahkemesiyle aynı gerekçeyle talebi reddetmesi ve kararın kesinleşmesi, başvurucuların seyahat özgürlüklerinin ihlal edildiği gerekçesiyle İHAM’a başvurmaları – Mahkeme aynı konuya ilişkin on başvuruyu birleştirme kararı alarak tüm başvurucular açısından Sözleşme’ye Ek 4. No.lu Protokol’ün 2. maddesinde düzenlenen seyahat özgürlüğünün ihlal edildiğine, bir başvurucu haricinde yine tümü yönünden İHAS’ın 13. maddesinde düzenlenen etkili başvuru yolu hakkının ihlal edildiğine karar vermiş, bazı başvurucuların öne sürdüğünün aksine 34. maddede düzenlenen bireysel başvuru hakkından ihlal bulmamış ve bir başvurudaki 8. madde şikâyetini ise incelemeye gerek görmemiştir.