İHAM’ın Ognevenko v. Rusya kararının çevirisi: Demiryolu işçisinin greve katıldığı için işten atılması, greve katılma hakkının ihlalidir.
Rus Demiryolları’nda lokomotif makinisti olarak görev yapan başvurucunun 28 Nisan 2008 günü sendikası tarafından düzenlenen greve katılması ve işe gelmekle birlikte, iş yapmayı reddetmesi nedeniyle işten atılmasıyla ilgili başvuruda İHAM, greve katılma hakkının ihlal edildiğine karar vererek Sözleşme’nin 11. maddesinden ihlal bulmuştu. Ognevenko v. Rusya kararını, avukat Serde Atalay, neredeyse bire bir şekilde çevirdi.
Ognevenko v. Rusya, Başvuru No: 44873/09, Karar Tarihi: 20.11.2018, Kararın aslı
Başvurucu: Aleksey Anatolyevich Ognevenko.
Olayların Özeti
Başvurucu Aleksey Anatolyevich Ognevenko, başvuruya konu olaylar öncesinde Moskova bölgesindeki Rus Demiryolları’nda çalışan bir lokomotif makinistidir. Aynı zamanda demiryolu işçilerinin sendikalarından biri olan Rosprofzhel’in (“sendika”) üyesidir.
7 Nisan 2008 tarihinde sendika, ilgili personel için genel bir ücret artışı ve uzun vadeli hizmet prim ödemeleri elde etmek amacıyla Rus Demiryolları ile pazarlığa başlamış, ancak görüşmeler olumsuz sonuçlanmıştır. Bunun üzerine sendika bir grev örgütlemeye karar vermiştir. 25 Nisan 2008’de sendika komitesi, iki Moskova banliyösündeki işkollarında çalışan Rus Demiryolları personelinin 28 Nisan 2008 sabah saat 4 itibariyle greve katılmasına karar vermiştir. Taraflarca bu konuda bir beyanda bulunulmasa da, sendika komitesinin kararında grev süresince sağlanmasına devam edilecek olan asgari hizmetlere yer verilmiştir.
Rus Demiryolları, grevin yasadışı ilan edilmesi istemiyle mahkemeye başvurmamıştır. 28 Nisan 2008 günü başvurucu greve katılmış, işe gelmekle birlikte görevlerini ifa etmeyi reddetmiştir. Grev, başvurucunun çalıştığı işkolunda trenlerin dolaşımında gecikmelere neden olmuştur.
9 Temmuz 2008’de başvurucu disiplin kurallarının iki kez ihlali gerekçesiyle işten çıkarılmıştır. Başvurucuya isnat edilen ilk ihlalin başvurucunun sendikal faaliyetleriyle bir ilgisi olmayıp, ihlal gerekçesi bir sene önce başvurucunun treni platformun 50 m ilerisinde durdurması nedeniyle kınanmasıyla ilgilidir. İkinci İhlal ise başvurucunun 28 Nisan 2008 tarihli grev esnasında görevlerini ifa etmeyi reddetmesine ilişkindir.
Başvurucu sendikası tarafından organize edilmiş olan greve katılması nedeniyle işten çıkarılmasına ilişkin olarak mahkemeye başvurmuştur. 19 Ağustos 2008’de başvurucunun davası Moskova bölge mahkemesinde görülmüştür. Mahkeme başvurucunun profesyonel görevlerini tekrarlayan şekilde ifa etmemesi nedeniyle işten çıkarılmasını hukuka uygun bulmuştur. Başvurucunun greve katılmasıyla ilgili olarak ise mahkeme demiryolu faaliyetlerine ilişkin iç hukuk düzenlemelerine dayanarak trenlerin dolaşımından, manevrasından ve yolculara hizmetten sorumlu demiryolu personelinin greve gitmesinin yasak olduğunu, bu yasakların amacının ise demiryollarının güvenliğini sağlamak olduğunu ve demiryolu işçilerinin endüstrinin diğer işkollarındaki işçilerden daha sıkı disiplin kurallarına tabi olduklarını belirtmiştir. Mahkemeye göre başvurucu bir lokomotif sürücüsü olduğundan başvurucunun işi trenlerin dolaşımı, manevrası ve yolculara hizmet tedariki ile doğrudan bağlantılıdır. Bölge mahkemesi bu itibarla başvurucunun greve katılmaktan yasaklı olduğuna hükmetmiştir. 29 Nisan 2008 tarihinde Moskova Bölgelerarası Ulaşım Savcılığı Ofisi (“Moscow Interregional Transport Prosecutor’s Office”) tarafından düzenlenen bir belgeye dayanan mahkeme ek olarak grevin “vatandaşların haklarının ve hukuki menfaatlerinin ağır ihlali sonucu işyerlerine ve eğitim kurumlarına, sağlık hizmeti sağlayan tıbbi tesislere, uzun mesafe trenlerine, otobüslere ve uçuşlarına gecikmeleri” ile sonuçlanan, iptal edilen ya da geciken trenlere sebebiyet verdiğini vurgulamıştır. Yine mahkemeye göre grev ayrıca “insanların, güvenliklerini doğrudan tehdit eder şekilde, demiryolu platformlarında kitleler halinde toplanmalarına” neden olmuştur.
Yukarıda belirtilen gerekçeler ve başvurucunun önceki kural ihlali nedeniyle işten çıkarmanın haklı olduğuna karar verilmiştir. Bölge mahkemesi, greve ilişkin olarak önceden bildirim yapılıp yapılmadığını ya da 28 Nisan 2008 tarihli grevin hukukiliği ile ilgili başka bir hususu tartışmamıştır. Başvurucunun temyizi sonrasında Moskova şehir mahkemesi, 29 Ocak 2009 tarihli kararıyla, 19 Ağustos 2008 tarihli bölge mahkemesi kararını onamıştır.
Başvurucunun İddiaları
(a) Müdahalenin varlığı
Başvurucu, greve katılması nedeniyle işten çıkarılmasının Sözleşme’nin 11. maddesi ile koruma altına alınan haklarına bir müdahale teşkil ettiğini iddia etmiştir (bkz. Karaçay v. Türkiye, no. 6615/03, § 28, 27 Mart 2007; Enerji Yapı-Yol Sen v. Türkiye, no. 68959/01, § 24, 21 Nisan 2009).
Başvurucuya göre Devlet, başvurucunun Sözleşme’nin 11. maddesi ile korunan haklarından etkili şekilde yararlanmasını garanti etmeye yönelik pozitif bir yükümlülüğe sahiptir (bkz. Wilson, National Union of Journalists ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, no.lar: 20338/96 ve 2 diğer karar, §41, ECHR 2002-V; Gustafsson v. İsveç, 25 Nisan 1996, § 45, Reports of Judgments and Decisions 1996-I). Başvurucu özellikle, demiryolu çalışanlarının grev hakkının etkin şekilde icrasını düzenleyen gerekli yasal düzenlemeyi hayata geçirmenin ulusal makamların birincil yükümlülüğü olduğunu dikkate almıştır. Ancak başvurucuya göre Parlamento, ilgili yasal mevzuat uyarınca, greve katılmaktan yasaklı olan demiryolu çalışanı kategorilerini açıkça listeleyen bir federal yasa çıkarmakta başarısız olmuştur.
(b) Belli demiryolu çalışanı kategorileri için grev hakkının yasaklanmasının Sözleşme’nin 11. maddesine aykırı olduğu
Başvurucu, Mahkeme’nin, sendikal faaliyette bulunan sendika üyelerinin mesleki menfaatlerinin Taraf Devletlerin ifasına ve geliştirilmesine izin vermekle ve bunu mümkün kılmakla yükümlü olduğu sendikal faaliyetle korunması hakkının Sözleşme tarafından korunduğuna hükmettiğini tekrarlamıştır – örneğin bkz. National Union of Belgian Police v. Belçika, 27 Ekim 1975, § 39, Series A no. 19. Ancak madde 11 her Devlet’e bu amacı gerçekleştirmeye yönelik araçların tayini konusunda bir serbesti tanımıştır. Grev hakkının tanınması şüphesiz ki bu araçların en önemlilerinden biridir, ancak başka araçlar da mevcuttur. Sözleşme’nin 11. maddesinde açıkça öngörülmeyen böylesi bir hak, belli durumlarda bu hakkın uygulanmasını sınırlayıcı bazı iç hukuk düzenlemelerine tabi olabilir (Schmidt ve Dahlström v. İsveç, 6 Şubat 1976, § 36, Series A no.21).
Başvurucu, belli demiryolu çalışanı kategorilerinin greve katılmaktan yasaklı olmasının Sözleşme’nin 11. maddesi ile uyumlu olmadığı görüşündedir. Başvurucuya göre grev hakkı sınırlanabilir, ancak tamamen yasaklanamaz. Bundan da öte, Sözleşme m. 11 § 2 ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme m. 8 § 1 (a) ve (d) ile § 2 uyarınca böylesi sınırlamaların “yasayla öngörülmesi”, “meşru bir amaç” gütmesi ve “demokratik bir toplumda gerekli olması” gereklidir. Başvurucuya göre hiçbir federal yasa hangi demiryolu çalışanı kategorilerinin yapacakları grevin yasak ve hukuka aykırı olduğunu özel olarak belirtmemiştir. Her halükarda, başvurucu, demiryolu çalışanlarının ve lokomotif makinistlerinin grev hakkının istisnasız bir yasaklamaya varacak ölçüde sınırlanamayacağı iddiasındadır (Hirst v. Birleşik Krallık (no. 2) [BD], no. 74025/01, § 82, ECHR 2005-IX). Başvurucu Rus mahkemelerinin kendi davasının münferit koşullarını, örneğin görevlerinin spesifik mahiyetini (örneğin bkz. Demir ve Baykara v. Türkiye [BD], bo. 34503/97, § 107, 12 Kasım 2008), greve katılmasının gerçekten demiryolu trafiğini etkileyip etkilemediğini ve yerinin greve katılmayan diğer işçiler tarafından doldurulup doldurulamayacağını incelemesi gerektiğini belirtmiştir.
(c) Müdahalenin yasayla öngörülmediği ve meşru amaç gütmediği
Başvurucu Mahkeme’nin Enerji Yapı-Yol Sen kararında (§ 26) ortaya koyduğu prensiplere atıfla madde 11’de öngörülen haklarına yönelik müdahalenin yasayla öngörülmediğini savunmuştur. Özellikle de Rus Anayasasının ilgili hükmüne göre, anayasal haklar anayasal rejimi veya ahlakı, sağlığı ya da başkalarının haklarını ve menfaatlerini korumak için gerekli olan ölçüde ancak federal yasayla sınırlanabilir. Grev hakkı Rus Anayasasının 37. maddesinde düzenlenen anayasal bir hakken, hiçbir federal yasa, grevden yasaklı olan demiryolu çalışanı kategorilerinin tam bir listesini öngörmüş değildir. Böyle bir federal yasa mevcut olmadığına göre, başvurucu dâhil lokomotif makinistlerinin greve katılmaları nedeniyle maruz kalacakları herhangi bir yaptırım ya da cezanın hiçbir yasal dayanağı yoktur ve bunlar keyfidir.
Bundan da öte başvurucu, hükümetin iddialarının aksine 28 Nisan 2008 tarihli grevin Rus iş kanunu hükümlerine uygun olarak organize edildiğini savunmuştur. Zira söz konusu grev ilgili hükümlere uygun olarak ülkenin savunmasını ve Devlet’in güvenliğini ya da halkın yaşamını ve sağlığını tehdit etmiş değildir. Hükümetin iddialarının aksine, düzenli tren dolaşımını ve belli kişilerin menfaatlerini etkileyen haller, ülkenin savunmasını ve Devlet’in güvenliğini ya da halkın yaşamını ve sağlığını tehdit etmez ve dolayısıyla da belli demiryolu çalışanı kategorilerinin grev hakkına yönelik bir yasaklamayı meşru kılmaz. Başvurucuya göre Rus makamları genel olarak lokomotif makinistlerinin grev yapmasının ya da özel olarak 28 Nisan 2008 tarihli grevin ülkenin savunmasını ve Devlet’in güvenliğini ya da halkın yaşamını ve sağlığını tehdit ettiğine yönelik somut bir delil gösterebilmiş değildir. Ayrıca 28 Nisan tarihli greve ilişkin olarak başvurucu, grevin sabah 4’te başladığını, kendisinin işyerine saat 10.30’da ulaştığını ve bu saatte greve katılan lokomotif makinistlerinin yerinin çoktan yedek makinistlerle doldurulmuş olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla trafik kontrolörleri başvurucunun yerini diğer işçilerle doldurma imkânına sahip olduğundan, başvurucu, greve katılımının demiryolu trafiğini etkilemediğine inanmaktadır.
Başvurucu ayrıca işverenin grevin hukuka aykırılığını mahkemeler nezdinde öne sürebilecekken bunu yapmadığını vurgulamıştır. Sonuç olarak ise başvurucu, grevin ve kendisinin bu greve katılımının hukuka uygun olduğunu ve nihayetinde işten çıkarılmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini savunmuştur. Ülkenin savunmasının, Devlet güvenliğinin veya halkın yaşamının ve sağlığının tehdit edildiğinin herhangi bir delille ispat edilememesi nedeniyle başvurucu ayrıca grev hakkına yönelik sınırlamanın meşru bir amacı olmadığı görüşündedir.
(d) Müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
Başvurucu, demokratik bir toplumda gereklilik testinin, Mahkeme’nin şikâyetçi olunan müdahalenin “zorunlu bir toplumsal ihtiyaca” karşılık gelip gelmediğini, güdülen meşru amaçla orantılı olup olmadığını ve ulusal makamlarca müdahaleyi meşrulaştırmak için sunulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını kararlaştırmasını gerekli kıldığını tekrarlamıştır (örneğin bkz. Federation of Offshore Workers’ Trade Unions and Others v. Norveç (dec.), no. 38190/97, ECHR 2002-VI). Başvurucu işten çıkarılmasının, yasal bir greve katılması ile orantılı olmadığı görüşündedir. Ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi (ILO Committee of Freedom of Association “CFA”) içtihatlarına dayanarak kimsenin greve katılması nedeniyle cezalandırılmaması gerektiğini belirtmiştir.
Sonuç olarak başvurucu, hukuka uygun bir greve katılması nedeniyle işten çıkarılmasının Sözleşme’nin 11. maddesini ihlal ettiğini öne sürmüştür.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
Genel ilkeler
Mahkeme, Madde 11 § 1’in örgütlenme özgürlüğünün özel bir veçhesi olarak sendikal özgürlüğü de barındırdığını tekrarlar.
Madde 11 § 1’deki “[birinin] çıkarlarını korumak amacıyla” ifadesi gereksiz yere kullanılmış değildir ve sendikal faaliyette bulunan sendika üyelerinin mesleki menfaatlerinin Taraf Devletlerin ifasına ve geliştirilmesine izin vermekle ve bunu mümkün kılmakla yükümlü olduğu sendikal faaliyetle korunması hakkı Sözleşme tarafından korunur. Dolayısıyla bir sendika, üyelerinin menfaatlerinin korunması için çabalama ve sendika üyeleri de menfaatlerinin korunması için sendikanın sesinin duyulması hakkına sahiptir. Sendika hakkının bir diğer önemli parçası ise işverenle toplu pazarlık hakkıdır[1].
Sözleşme’nin 11. maddesi sendikalara ve sendika üyelerine yönelik belli bir davranış şeklini garanti altına almaz ve her bir Devlet’e, sendikaların üyelerinin mesleki menfaatlerini koruma özgürlüğünü koruyacak araçları tayin etme serbestisi tanır. Şüphesiz ki grev hakkının tanınması bu araçların en önemlilerinden biridir.
Mahkeme birkaç kez grevin 11. madde kapsamında korunduğunu belirtmiştir (bkz. National Union of Rail, Maritime and Transport Workers v. Birleşik Krallık, no. 31045/10, § 84, ECHR 2014 ve oradaki atıflar).
Grev hakkı mutlak değildir ve ulusal hukuk uyarınca belli durumlarda bu hakkın icrasını sınırlayacak ya da belli koşullara bağlayacak düzenlemelere tabi olabilir.
Madde 11 § 2 herhangi bir meslek grubunu kapsamı dışında tutmamaktadır. En fazla, ulusal makamlar, belli çalışanları nezdinde “hukuki sınırlamalar” öngörme imkânına sahiptir. Ancak, madde 11 § 2’de zikredilen üç grup (yani silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri ve devlet idaresi mensupları) açısından öngörülen sınırlamalar dar yorumlanmalıdır; yalnızca inandırıcı ve zorlayıcı nedenler bu grupların örgütlenme özgürlüğüne yönelik sınırlamaları meşru kılabilir. Dolayısıyla bu sınırlamalar sadece “[hakkı] kullanma” ile sınırlı olmalıdır ve örgütlenme hakkının özünü ihlal etmemelidir.
Genel ilkelerin somut olaya uygulanması
(a) Bir müdahale olup olmadığı
Sözleşme’nin 11. maddesi ile korunan haklara yönelik bir müdahalenin varlığı konusunda taraflar arasında ihtilaf yoktur.
Yukarıda da belirtildiği üzere grev hakkı, bir sendikanın işçilerin menfaatlerini korumak için sesini duyurmak ve toplu pazarlık yapmak amacıyla kullanabileceği araçlardan biridir ve grev, Sözleşme’nin 11. maddesinde şüphesiz korunmaktadır. Bundan da öte maddenin 2. paragrafındaki “sınırlama” ifadesi Sözleşmedeki hakların yasaklanması ve inkârı ile sınırlı olmayıp, ayrıca bu hakların kullanılması sonrasında uygulanan, disiplin yaptırımları gibi cezalandırıcı önlemleri de içerir.
Somut olayda başvurucu sendikası tarafından organize edilen bir greve katılmış ve bu nedenle disiplin yaptırımına tabi kılınarak nihayetinde işten çıkarılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun Sözleşme’nin 11. maddesindeki haklarına bir müdahale söz konusudur.
(b) Müdahalenin haklı kılınıp kılınmadığı
Sözleşme’nin 11 § 2. maddesi uyarınca örgütlenme özgürlüğüne yönelik, grev hakkının yasaklanması gibi sınırlamalar, “yasa ile öngörülmüş” olmalı, bir ya da daha fazla meşru amaç gütmeli ve bu amaçların gerçekleştirilmesi için “demokratik bir toplumda gerekli” olmalıdır.
(i) “Yasa ile öngörülmüş” olma ve meşru amaç
Mahkeme başvurucunun, demiryolu çalışanlarının grev hakkını düzenleyen Rus yasalarına yönelik eleştirisini not eder. Özellikle de, Demiryolu Kanununun ilgili hükmü grevden yasaklı olan mesleklerin bir listesinden söz etse de, böylesi bir liste henüz kabul edilmiş değildir ve bu husus Hükümet tarafından da kabul edilmiştir. Ancak Mahkeme, 2003 tarihli bu Demiryolu Kanunu’nun, söz konusu liste kabul edilene kadar 1995 tarihli eski Demiryolu Kanunundaki ilgili düzenlemenin yürürlükte kalacağını düzenlediğini de not eder; bu itibarla yasal düzenlemede bir boşluk olduğu söylenemeyecektir. Başvurucunun davasını incelerken ulusal mahkemeler bu hükümlerin ikisine de atıf yaparak söz konusu hükümleri “trenlerin dolaşımına, manevraya ve yolculara hizmet tedariki ile kamusal demiryollarındaki nakliyat servislerine ilişkin” tüm mesleklerin grevden yasaklı olduğu şeklinde yorumlamıştır. Mahkeme, söz konusu hükümlerin başka şekilde yorumlandığını gösterir başka herhangi bir delille karşılaşmış değildir.
Ulusal mahkemelerin, lokomotif makinisti olarak başvurucunun mesleğinin “trenlerin dolaşımına, manevraya ve yolculara hizmet tedariki ile kamusal demiryollarındaki nakliyat servislerine ilişkin” aktiviteler kategorisi kapsamında bulunduğuna yönelik yorumu mantık dışı ya da keyfi görünmemektedir. Başvurucunun kendisi de bu Mahkeme ya da ulusal makamlar nezdinde bunun aksi yönde bir iddiada bulunmamıştır. Bu nedenle Mahkeme müdahalenin “yasa ile öngörüldüğü” sonucuna varmıştır.
Mahkeme, başvurucunun, belli demiryolu çalışanı kategorileri açısından öngörülen grev hakkına yönelik istisnasız bir yasağın meşru bir amaç gütmediği savunmasını not etmekle birlikte, her halükarda müdahalenin aşağıdaki gerekçelerle “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” görüşünde olduğundan, Hükümet’in iddia ettiği gibi meşru bir amaç güttüğünü varsayacaktır.
(ii) “Demokratik bir toplumda gereklilik”
Demokratik bir toplumda gerekli olma testi, Mahkeme’nin, şikâyetçi olunan müdahalenin “zorunlu bir toplumsal ihtiyaca” karşılık gelip gelmediğini araştırmasını gerekli kılmaktadır. Böylesi bir “ihtiyacın” var olup olmadığını ve bunun üstesinden gelmek için hangi önlemlerin benimsenmesi gerektiğini tayin ederken Devletler ancak sınırlı bir takdir hakkına sahiptir ki bu takdir hakkı hukuku ve hukukun uygulanmasına yönelik –bağımsız mahkemelerce verilenler dâhil- kararları kapsamına alan titiz Avrupa denetimiyle çok yakın bir ilişki içindedir.
Mahkeme şikâyetçi olunan müdahaleyi davanın bütünlüğü içerisinde incelemeli ve müdahalenin “güdülen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve ulusal makamlarca müdahaleyi haklı kılmak için sunulan nedenlerin “ilgili ve yeterli” olup olmadığını kararlaştırmalıdır. Bunu yaparken Mahkeme ulusal makamların, Sözleşme’nin ilgili hükümlerinde kendisine yer bulan ilkelere uygun standartları uyguladığı ve kararlarını ilgili olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayandırdığı konusunda ikna olmalıdır.
Mahkeme son olarak başvurucuya karşı alınan önlemlerin, belli demiryolu çalışanı kategorilerine grev hakkının yasa ile yasaklanmasından kaynaklandığını gözlemlemektedir. Mahkeme, genel bir önlemin orantılılığını belirlemek için, önlemin gerekliliğine ilişkin yasama ve yargı denetiminin kalitesi ve genel bir önlemin gevşetilmesi halinde kötüye kullanılması riskini de gözeterek, öncelikle bunun kaynağındaki yasama tercihlerini değerlendirmesi gerektiğini tekrar eder. Bunu yaparken Mahkeme genel önlemin, uygulamadaki etkisi bakımından aydınlatıcı olan ve dolayısıyla önlemin orantılılığı bakımından temel önem arz eden, başvurucuların somut davalarındaki uygulanışını dikkate alacaktır. Kural olarak, genel önlem için sunulan genel gerekçeler ne kadar ikna ediciyse, Mahkeme bu önlemin belli bir davadaki etkisine o ölçüde daha az önem addedecektir.
Sözleşme’nin 11. maddesinin koruması altındaki grev hakkı, örgütlenme özgürlüğünün ve sendika kurma hakkının önemli bir boyutudur ve sendikanın sesini duyurması ve toplu pazarlık yapması açısından da önemlidir. Mahkeme bu tespitlerin ilgili uluslararası belgelerle de desteklendiğini gözlemlemektedir. Grev hakkı ILO’nun denetleyici organlarınca örgütlenme özgürlüğünün vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olarak nitelenmiştir. Aynı şekilde, grev hakkı Avrupa Sosyal Şartı tarafından da tanınmıştır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi de grev hakkının önemini tekrarlamıştır.
“Zorunlu bir toplumsal ihtiyacın” varlığına gelince, Hükümet genel olarak demiryolu ulaşımının asli bir hizmet olduğunu ve belli demiryolu çalışanı kategorilerinin, eğer grev ülkenin savunmasını, Devlet’in güvenliğini ya da halkın yaşamı ile sağlığını tehdit edecekse grev yapmaktan yasaklanabileceğini iddia etmiştir. Demiryolu taşımacılığının ekonomiyi canlandırma ve halkın diğer menfaatleri konusunda oynadığı asli rol düşünüldüğünde Hükümet’e göre bu menfaatleri olumsuz etkileyen herhangi bir durum belli demiryolu çalışanı kategorilerine yönelik bir grev yasağını haklı kılmaktadır. Özellikle 28 Nisan 2008 tarihli greve değinen Hükümet, yolcular ile nakliyatın gidecekleri yere varışlarındaki gecikmelere ve insanların tren platformlarındaki tehlikeli toplanmasına değinmiştir.
Mahkeme ilk olarak belli demiryolu çalışanı kategorilerini, asli bir hizmet sağladıkları gerekçesiyle grevden yasaklamak gerektiği iddiasını inceleyecektir. Mahkeme, gerçekten de, “silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri ve devlet idaresi mensupları” durumunda olduğu gibi halka asli hizmetler sağlayan çalışanlar bakımından grev hakkına sınırlamalar getirilebileceği konusunda bariz bir uluslararası görüş birliği olduğunu not eder. Ancak ne ILO ne de Avrupa Sosyal Haklar Komitesi (European Committee of Social Rights, “ECSR”) genel olarak ulaşımı, özel olarak da demiryolu ulaşımını, kesilmesi nüfusun (bir kısmının) yaşamını ya da sağlığını tehdit edecek asli bir hizmet olarak nitelendirmektedir. Mahkeme hem ILO’nun hem ECSR’nin demiryolu çalışanlarının grev hakkını yasaklayan Rus yasalarını eleştirdiğini özellikle belirtir. Mahkeme’nin asli hizmet kavramının tanımına ve bu hususta demiryolu taşımacılığının konumuna yönelik yerleşik bir uluslararası yaklaşımı reddetmesi için bir neden yoktur.
İkinci olarak, demiryolu ulaşımının asli bir hizmet olduğu varsayılsa bile, belli demiryolu çalışanı kategorileri açısından grev hakkını tamamen yasaklamak gibi ciddi sınırlamalar yine Devlet’in bunların gerekliliğini haklı kılmaya yönelik somut deliller sunmasını gerektirir. Demiryolu ulaşımında çalışmanın durdurulmasının olumsuz ekonomik sonuçlar doğurabileceği açık olsa da, Mahkeme bunun belli demiryolu çalışanı kategorilerinin grev hakkının tamamen yasaklanmasını haklı çıkarmak için yeterli olduğuna katılmamaktadır; zira her türlü grev belli ekonomik kayıplara neden olur ancak bundan, söz konusu zarar riski nedeniyle herhangi bir grevin yasaklanabileceği sonucuna varılamaz. ILO da olumsuz ekonomik sonuçları grev hakkına yönelik tam bir yasaklamayı haklı çıkarmak bakımından yeterli bir neden olarak görmemektedir.
Son olarak, 28 Nisan 2008 grevinin münferit koşullarına gelince, Hükümet yolcuların ve nakliyatın gecikmeli ulaşımı nedeniyle sebep olunduğu iddia edilen herhangi bir zararı temellendirebilmiş değildir. Aksine Mahkeme, yukarıda da atıf yapılan, davalı Hükümet’in petrol sondaj platformlarında 36 saattir devam eden bir grevi durdurma kararını haklı gösteren son derece kapsamlı beyanlarda bulunduğu Federation of Offshore Workers’ Trade Union ve Diğerleri davasını hatırlatır. Bu davada davalı Hükümet devlet teşebbüsleri ve özel şirketler için tahmini gelir kaybını göstermiş ve vergi tahsilatı ve Devlet’in finansal taahhütleri bakımından öngörülen olumsuz etkileri ortaya koymuştur. Ayrıca Norveç’in gaz ve petrol arzına yönelik uluslararası sözleşmeleri ihlali edeceği gerekçesine dayanmıştır. Son olarak, atıf yapılan bu kararda Mahkeme uzun bir iş durdurmasının teknik teçhizat ve nihayetinde sağlık, güvenlik ve çevre bakımından doğuracağı riskleri dikkate almıştır. Bu davada ise bu nevi herhangi bir bilgi Mahkeme’ye sunulmuş değildir. İnsanların tren platformlarında toplanması konusunda ise benzer şekilde, Mahkeme’ye, yolcuların tren platformlarına erişiminin grev nedeniyle Rus Demiryolları’nın kontrolü dışında olduğuna dair herhangi bir delil sunulmuş değildir.
Demiryolu işçilerinin grev hakkı yasağına ve başvurucunun bunun sonucunda işten çıkarılmasına yönelik olarak ulusal makamların karar alma süreci incelenecek olursa; Mahkeme Hükümet’in belli demiryolu çalışanı kategorileri bakımından öngörülen grev yasağına yönelik olarak federal yasa koyucu tarafından yapılmış, genel politik tercihleri açıklayıcı herhangi bir bilgi (örneğin, yasama geçmişi ya da meclis görüşmeleri gibi) sağlamadığını gözlemlemektedir. Hükümet ayrıca söz konusu yasağın kaldırılması halinde ortaya çıkabilecek kötüye kullanma riskini değerlendirdiğine yönelik bir şey de sunmamıştır.
Aynı şekilde Hükümet, belli demiryolu çalışanı kategorileri bakımından grev yasağı yerine geçebilecek çeşitli alternatifleri değerlendirdiğini gösterir bir bilgi de sunabilmiş değildir. Örneğin ILO, Devletlere, grevleri yasaklamak yerine, greve katılanların grev süresince belli asgari hizmetlerin sağlanmasını garanti etmelerini gerekli kılmasını önermektedir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, somut olayda başvurucunun sendikası, taleplerinin reddedilmesini müteakip greve çıkmıştır. Hükümet uzlaşma, arabuluculuk veya benzeri başka herhangi bir aracın, üyelerinin menfaatlerini koruyabilmesi için sendika yönünden erişilebilir olduğunu öne sürmemiştir.
Bundan da öte, başvurucunun sendikası Rus Demiryollarını grev konusunda önceden haberdar etmiş ve 28 Nisan 2008 günü asgari hizmetleri tedarik etmiştir. Hükümet bu gerçeğe veya sunulan hizmetlerin yeterliliğine itiraz etmemiştir.
Yapılan grev ulusal bir mahkeme tarafından ya da bağımsız bir otorite tarafından hukuka aykırı ilan edilmiş değildir. Bu greve katılmakla başvurucu örgütlenme özgürlüğünü kullanmıştır. Ancak, belli demiryolu çalışanı kategorilerine yönelik bir grev yasağına dayanmakla işveren Rus Demiryolları, başvurucunun grev süresince yokluğunu hukuka aykırı görmüş ve başvurucuyu işe ilişkin görevlerini defaten yerine getirmediği gerekçesiyle işten çıkarmıştır.
Başvurucu işten çıkarılmasına ulusal makamlar nezdinde itiraz ettiğinde, bu makamlar incelemelerini ilgili Rus yasalarına şekli olarak uygunlukla sınırlamış ve nihayetinde başvurucunun örgütlenme özgürlüğü ile yarışan kamusal menfaatler arasında bir denge kurmamıştır.
Mahkeme başvurucunun greve katılmasının disiplin kurallarının ihlali olarak nitelendirildiğini görmekle, bu ihlalin en ağır ceza olan işten çıkarılma ile sonuçlandığını gözlemlemiştir. Mahkeme daha önce de bu nevi yaptırımların, mesleki menfaatlerini korumak için grev gibi endüstriyel eylemlere katılan sendika üyeleri üzerinde kaçınılmaz olarak bir “caydırıcı etki” yarattığı sonucuna varmıştır.
Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun, sendikası tarafından düzenlenen ve başvurucu bakımından kendisinin grevden yasaklı bir lokomotif makinisti olması nedeniyle iş görme borcuna aykırılık teşkil eden bir greve katılması nedeniyle işten çıkarılmasının, başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne yönelik orantısız bir sınırlama teşkil ettiği sonucuna varmıştır.
Bu nedenle Sözleşme’nin 11. maddesi ihlal edilmiştir.
[Başvurucunun, işten çıkarılmasına ilişkin davayı gören mahkemenin grevi hukuka aykırı ilan etme bakımından yetkili olmadığı ve dolayısıyla davasının “yasayla kurulmuş bir mahkeme” tarafından görülmediği iddiasıyla öne sürdüğü m. 6 (adil yargılanma hakkı) ihlali iddiası, Mahkeme tarafından açıkça dayanaktan yoksun bulunarak reddedilmiştir.]
[Yargıç Dedov tarafından karara karşı altı sayfalık bir muhalif görüş şerhi yazılmıştır.]
[1] Mahkeme’nin toplu pazarlık hakkının sendikal hakların bir parçası olarak m. 11 kapsamına girdiğini ortaya koyduğu önemli kararı, Demir ve Baykara v. Türkiye kararıdır.