İçeriğe geç

Ocak – Şubat 2019 – İHAM Kararları Bülteni

by 14/03/2019

Merhaba,

Ocak ve Şubat ayında çıkan 22’si Türkiye’ye karşı 41 İnsan hakları Avrupa Mahkemesi kararının yer aldığı bülten hazır.

Kadın hukuk fakültesi öğrencileriyle hazırladığımız bu bültende İHAM karar çevirilerini Serde Atalay, Ayşenur Keskiner, Esin Bozovalı, Gözde Gurbet Engin, İlkay Nadir, İrem Şanlı ve Elifsu Erdem ile birlikte yaptık. Ayrıca Polat Yamaner’in çevirisine de yer verdik. 

Önümüzdeki ay görüşmek üzere.

Yaşam Hakkı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü

Öney v. Türkiye, Başvuru no. 49092/12, Karar tarihi: 15.01.2019

Mayıs 2002’de bademcik ameliyatı olduktan sonra ağrı ve ani kalp durması yaşayan başvurucunun kızlarının bilinci kapalı halde yoğun bakıma alınması ve çeşitli hastanelere sevk edilmesi, Eylül 2002’de hayatını kaybettikten sonra doktorlar hakkında açılan ceza davasının Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

Algül ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 59864/12, Karar tarihi: 05.02.2019

28 Eylül 2005’te Şanlıurfa’da zorunlu askerlik hizmetini yaparken molozların altında bulunan ve yaraları sebebiyle hayatını kaybeden yakınlarının ölümüne ilişkin başlatılan soruşturmada 2 Temmuz 2012’de Diyarbakır askeri savcılığı tarafından takipsizlik kararı verilmesi, sonrasında yeniden açılan soruşturmanın yine askeri savcılık tarafından kapatılması ve bu karara yapılan itirazın askeri mahkeme tarafından 13 Ağustos 2005’te reddedilmesi – Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlali

İşkence Yasağı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü

Akman v. Türkiye, Başvuru no. 16931/13, Karar tarihi: 15.01.2019

14 Ağustos 2011’de katıldığı eylemde polise molotof kokteyli attığı iddiasıyla gözaltına alınan, yakalama sırasında vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar olan başvurucunun yakalama sırasında ve karakolda terörle mücadele şubesinde kötü muameleye, tecavüz tehdidine, hakarete ve baskıya maruz kaldığı iddiasıyla yaptığı şikayetin olay yerindeki 40 polisin dinlenmesinin ardından zor kullanma yetkisinin aşılmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararıyla sonuçlandırılması – Kötü muamele yasağının ihlali

Ilgiz Khalikov v. Rusya, Başvuru no. 48724/15, Karar tarihi: 15.01.2019

En fazla yedi tutuklunun binebileceği nakil aracına yakıttan tasarruf sağlanması amacıyla aralarında o sırada hastaneye götürülmekte olan başvurucunun da olduğu dokuz kişinin bindirilmesi ve nakil sırasında bazı mahkumların kaçma girişiminde bulunması üzerine memurlarca silah kullanılarak engellenmesi sırasında başvurucunun bacağından ağır şekilde yaralanması – Mahkeme tarafından yetkililer, tutukluların güvenliğini gözardı ederek nakil düzenlemelerini ihlal etmeleri sebebiyle sorumlu bulunmuş, ayrıca kazaya dair etkili soruşturma yükümlülüğü ön incelemenin ertelenmesi, soruşturmanın kısıtlı bir kapsamda tutulması ve soruşturmanın bir türlü ceza soruşturması halini getirilmemesi sebepleriyle yerine getirilmemiştir. Bu nedenle insanlıkdışı muamele yasağının usul ve esastan ihlal edildiğine karar vermiştir.

Gjini v. Sırbistan, Başvuru no. 1128/16, Karar tarihi: 15.01.2019

2008 yılında Sırbistan Hırvatistan sınırı geçişinde 10 Euro değerinde sahte çek kullandığı şüphesi ile hakkında soruşturma başlatılan ve serbest bırakılması için ödemesi gereken 6.000 Euro değerindeki tazminatı ödeyemediği için 31 gün boyunca Sırbistan’da Sremska Mitrovica  tutuklu kalan Hırvatistan vatandaşı başvurucunun, Sırbistan’da hapishanede kaldığı süre boyunca hapishane koşullarının insan onuru ile bağdaşmayacak şekilde kötü olduğu, aynı hücrede kaldığı 4 tutuklu  tarafından defalarca ırkçı sebepler ile cinsel saldırı, eziyet ve devamlı fiziksel şiddete uğraması, görevlilerinin durumu bildikleri halde müdahalede bulunmamaları ve başvurucunun ölüm ile tehdit edilerek şikayet etmesinin engellenmesi, avukatının görüşmelerde başvurucunun ruh hali ve hareketlerindeki değişikliği fark ederek hapishane görevlilerine durumu bildirmesi sonucu hücresinin değiştirilmesi ile kötü muamelenin son bulması, soruşturma konusu çekin sahte olmadığı anlaşılarak başvurucunun serbest bırakılması ve fakat başvurucunun hapishanede uğradığı şiddet sebebiyle travma sonrası stres bozukluğu yaşaması – Madde 3 ihlali, Mahkeme bu maddenin düzenlediği pozitif ve negatif yükümlülükler kapsamında, devletlerin yalnızca direk kendi davranışlarından değil ayrıca kendi yetki alanları içerisindeki insanların uğradıkları ya da uğrayabilecekleri kötü muameleden de sorumlu oldukları için kötü muameleye karşı başvurulabilecek makul mekanizmaları içeren etkili koruma yolları oluşturmak ile yükümlü olduklarını vurgulayarak, bu dosyada yetkililerin başvurucunun uğradığı kötü muamele hakkında hiçbir resmi şikayette bulunmadığına dair savunmasına karşılık, Sremska Mitrovica Hapishanesi hakkında başvurucunun kaldığı dönemden önce ve sonra çok sayıda hapishane içi tutuklu şiddetinin saptandığına ve hapishane yönetiminin yahut devletin bu konuda hiçbir adım atmadığına dair Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi raporuna atıfla hapishane görevlilerinin başvurucunun uğradığı şiddeti fark etmek, müdahale etmek ve hapishanede güven ortamı ve insan onuruna yaraşır bir ortam oluşturmak yükümlülüklerinde başarısız olduklarına, başvurucunun uğradığı şiddetin kazınan kaşlarından ve uğradığı fiziksel şiddetin görünür olmasından dolayı hapishane yetkilileri tarafından bilinecek durumda olduğu ve zaten kendi yetki alanlarında olduğu için bilmek zorunda oldukları göz önüne alındığında başvurucunun şikayette bulunmamasının görevlilerin konuyu savcılığa taşıyarak etkili soruşturma başlatılması yükümlülüklerine engel olmayacağından etkili soruşturmanın yapılmadığını belirterek işkence yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. – Kararda başvurucunun yaşadıklarının kötü muamele değil işkence olarak tanımlanması ile verilen manevi tazminatın daha yüksek olması gerektiği, başvurucunun uğradığı cinsel saldırıya ilişkin rapor sunamamasına rağmen olayın makul şüpheyi geçen karakterde olduğu ve kararda saldırıların ırkçı temeli olduğuna dair değerlendirme yapılmadığı gerekçeleri ile iki hakim karşı oy kullanmıştır.

X ve Diğerleri v. Bulgaristan, Başvuru No. 22457/16, Karar Tarihi: 17.01.2019

Bulgaristan’da bir yetimhaneye yerleştirilmiş olan başvurucuların (12 yaşında bir erkek çocuk, 9 ve 10 yaşlarında iki kız çocuk olmak üzere üç kardeş) Haziran 2012’de İtalyan bir çift tarafından evlat edinilmesinden birkaç ay sonra evlat edinen ebeveynlerinin çeşitli İtalyan yetkililerine ve basınına çocuklarının Bulgaristan’daki yetimhanede kaldıkları esnada cinsel istismara maruz bırakıldıklarına dair beyanlarda bulunması, Ocak 2013’te İtalyan basınında çıkan haber üzerine durumdan haberdar olan Bulgaristan’daki Milli Çocuk Sıhhati Ajansı’nın söz konusu yetimhanenin teftişini emretmesi ve savcılığı bilgilendirmesi, aynı yıl polis tarafından bu kapsamda yürütülen soruşturmanın ve çocuk sıhhati yetkililerinin yaptığı başka bir teftişin ardından savcılığın herhangi bir suç işlendiğine dair hiçbir kanıt olmaması nedeniyle soruşturmaya devam etmemesi, Ocak 2014’te İtalya Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak Bulgar yetkililerine başvurması üzerine ilave bir soruşturmanın daha başlatılması- Mahkeme Bulgar yetkilileri tarafından yürütülen soruşturmanın etkililiği bakımından ve devletin başvurucuları korumak üzere tedbir alması yükümlülüğü bakımından inceleme yaparak Sözleşme’nin 3. Maddesi ve 8. Maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.

Başar v. Türkiye, Başvuru no. 10015/10, Karar tarihi: 22.01.2019

Ebru Dinçer v. Türkiye, Başvuru no. 43347/09, Karar tarihi: 29.01.2019

19 Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi’nde yapılan Hayata Dönüş Operasyonu’nda yüzünde ve vücudunda ikinci derece yanıklar oluşmasına rağmen aradan geçen 18 yılda yargı sürecinin hala devam ettirilmesi ve Dinçer’in koğuşundaki yangına neyin sebep olduğunun halen açığa çıkarılamamış olması – 3. maddenin ihlali

Boltan v. Türkiye, Başvuru no. 33056/16, Karar tarihi: 12.02.2019

2012’de askerlerin üzerine bomba atarken yaralanıp kolunu ve sol gözünü kaybeden ve 2014 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan başvurucunun Şubat 2015’te engeli nedeniyle cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve tek kişilik hücreden koğuşa geçirilmesi talebinin başkalarının yardımına ihtiyaç duyduğunu gösteren iki sağlık raporuna rağmen reddedilmesi ve Anayasa Mahkemesi başvurusunun zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunması – Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının tahliye umudu olmaması nedeniyle 3. maddenin ihlali (cezaevi koşullarından ihlal yok.)

Özgürlük ve Güvenlik Hakkı

Kılıçaslan v. Türkiye, Başvuru no. 6593/08, Karar tarihi: 15.01.2019

29 Kasım 2004 tarihinde örgüt üyeliğinden gözaltına alınan, 3 Aralık 2004’te sorguya sevk edilen ve tutuklanan, 7 Aralık 2004’te hakkında iddianame hazırlanan ve 14 Mart 2006’da 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılan başvurucunun yargıtay’ın bozma kararından sonra 19 Temmuz 2007 tarihinde verilen tutuk halinin devamı kararına 25 Temmuz 2007 tarihinde yaptığı itirazın 7 Ağustos 2007 tarihinde reddedilmesi – Savcı görüşünün başvurucuya ve avukatına tebliğ edilmemesi nedeniyle 5. maddenin 4. ve 5. fıkralarının ihlali

Ruşen Bayar v. Türkiye, Başvuru no. 25253/08, Karar tarihi: 19.02.2019

PKK üyesi olduğu iddiasıyla Kasım 2003te tutuklanan başvurucunun Aralık 2004’te başlayan davasında bütün suçlamaları reddetmesine karşın Şubat 2009’da suçlu bulunana kadar tutuklu yargılanması – Uzun tutukluluk, savcı görüşünün başvurucuya ve avukatına tebliğ edilmemesi nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin 3., 4. ve 5. fıkralarının ihlali (Mahkeme bu başvuruda uzun yargılama ve emniyette ifade verirken avukat yokluğunda ifade verilmesi nedeniyle 6. maddenin 1. fıkrası ile 3. fıkrasının c bendinden de ihlal buldu.)

H.A. ve diğerleri v. Yunanistan, Başvuru no. 19951/16, Karar tarihi: 28.02.2019

Yaşları 14-17 arası değişen Suriye, Irak ve Cezayir uyruklu 9 refakatsiz sığınmacı çocuğun düzensiz olarak Yunanistan’a girmeleri ve kolluk birimleri tarafından yakalanmaları üzerine 21 ile 33 gün arası değişen sürelerde farklı polis karakollarında “koruma” amacı ile dışarı yürüyüş için dahi çıkmalarına izin verilmeden çok kalabalık ve soğuk hücrelerde, yerde kirli çarşaflar ile yatmak zorunda bırakılarak ve kalitesiz yemekler verilerek tutulmaları, ardından bir yerel sivil toplum kuruluşu tarafından yönetilen ve çocuk dostu alana sahip Diavata Kabul Merkezi’ne gönderilmeleri ve sonrasında çocuk merkezlerine transfer edilmeleri, ayrıca bir karakoldaki 2 çocuğun kolluk tarafından şiddete uğraması ve birinin kolunun kırılması üzerine başvurucuların karakol koşullarının ve uğradıkları şiddetin kötü muamele oluşturarak işkence yasağını ihlal ettiği, bununla ilgili olarak etkili başvuru haklarını engellediği ve başvurucuların özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiği gerekçeleri ile İHAM’a başvurmaları – 3. Maddenin ihlali, Mahkeme çocukların karakollarda tutuldukları süre boyunca yürüyüş veya fiziksel egzersiz için dışarı çıkarılmamalarının ve karakolda televizyon, radyo gibi dış dünya ile iletişimlerini sağlayacak herhangi bir aygıtın bulunmamasının tutulanları yalnız ve dış dünyadan izole hissettirerek özellikle çocuklarda fiziksel ve zihinsel olarak hasar bırakacak nitelikte olduğunu 26.09.2017 tarhili İşkeneceyi Önleme Komitesinin (CPT) raporundaki refakatsiz çocukların koruma amacı ile psikolojik ya da sosyal destek verilmeden günlerce kapatılmalarının kabul edilemez olduğu ibaresine atıf yaparak ve karakoldaki kalabalık, pislik gibi fiziksel koşulları da belirterek 3. Maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir, Makeme Diavata Kabul Merkezi’ne ilişkin, merkezde çocukların giriş çıkış izinlerinin ve çocuk dostu alanın olması, çocukların kaldığı süre boyunca Yunanistan’a düzensiz geçişin çok artmasına rağmen merkez koşullarının ihlal oluşturacak sınırı aşmaması ve UNHCR raporunda da merkeze yönelik bir eleştiri olmaması ayrıca bir karakolda kolluk tarafından şiddet gördüğünü iddia eden 2 çocuğun şiddete ilişkin yeterli ve gerçekçi delil sunamaması sebepleri ile bu konulardan 3. Maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. – 13. Maddenin ihlali, Mahkeme Yunanistan iç hukukunda bulunan koruma amacıyla tutulanların savcılığa başvurmaları düzenlemesinin ne gözaltı koşullarının denetlenmesi ne de tutulanların kabul merkezlerine transferleri açısından etkili bir yol olmadığı, gözaltı süresinin ne kadar uzun olacağının başvuruculara açıkça belirtilmediği bu sebeple kişilerin makul sürenin aşıldığı gerekçesiyle savcıya başvuramadıklarının, ayrıca karakoldaki koşullar sebebiyle savcıya yapılan başvurunun savcının 3 tanık ile görüşme yaptıktan sonra takip etmemesinin işkence yasağı ile ilişkili olarak başvurucuların etkili başvuru hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. – 5. Maddenin 1. Ve 4. Fıkrasının ihlali, Mahkeme refakatsiz çocukların sınır karakollarında koruma amacı ile süresi belirtilmeden tutulmalarının hürriyeti tahdit oluşturacağını belirterek 1. Fıkranın ihlal edildiğine, karakolda tutuldukları süre boyunca vasileri olan savcının, başvurucu çocukları kendileri için gerekli başvuruları yapabilecek bir avukat ile görüştürmemesi ve karakolda tutuldukları süre boyunca başvuruculara gözaltında ya da tutuklu sıfatı verilmeyerek tutulmanın sonlandırılması için mahkemeye başvurularının engellemesinin 4. fıkrayı ihlal ettiğine karar vermiştir. 

Mammadov ve Diğerleri v. Azerbaycan, Başvuru no. 35432/07, Karar tarihi: 21.02.2019

Azeri bir akademisyenin; 2007’de gözaltına alınması, 24 saat boyunca keyfi şekilde gözaltında tutulması, ardından ne ailesi ne de avukatı tarafından bilinen bir mahalde 15 günlük idari gözetim cezasına çarptırılması ile ilgili şikâyetlerine ilişkindir. Başvurucu bu süreçte kötü muameleye maruz kaldığı ve yüksek tansiyon, prostat ve hipertiroid hastalıkları için tıbbi destekten yoksun bırakıldığını iddia etmektedir. Başvurucu, vatan hainliği suçundan ötürü 10 yıllık hapis cezasına çarptırıldığı mahkûmiyet hükmü açıklanıncaya kadar bir yılı aşkın süredir makul gerekçe gösterilmeksizin tutuklu kaldığına ilişkin ayrıca şikayetçi olmuştur. Başvurucu tutukluluğu sırasında 2009 yılında kalp krizi sonucunda ölmüştür. Kararın özet çevirisi için tıktık.

Adil Yargılanma Hakkı

Basa v. Türkiye, Başvuru no. 18740/05, Karar tarihi: 15.01.2019

Sonbahar Erdem v. Türkiye, Başvuru no. 38872/11, Karar tarihi: 15.01.2019

Sosyalist Barikat dergisinin Şubat 2003 sayısında içinde “ … gece binaya tek başına girecek ve el bombası atacak kadar korkusuz ve cesur yoldaşımız, girdiği çatışmada şehit düşmeden önce yoldaşlarını korumak için” gibi cümleler geçen yazı ve Haziran 2003 sayısında içinde “teslim olmasını söyleyenlere ateş açarak cevap verdi, bir devrim savaşçısına yakışır bir davranışlar devrim bayrağını tutarak ölümsüzleşti” gibi cümleler geçen yazı nedeniyle suçu ve suçluyu övme suçundan başvurucunun ceza alması – (2000 TL altı adli para cezalarının temyiz edilememesi nedeniyle) Adil yargılanma hakkının ihlali (Mahkeme bu başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun buldu.)

Rivera Vazquez ve Calleja Delsordo v. İsviçre, Başvuru No. 65048/13, Karar Tarihi: 22.01.2019

Meksika vatandaşları olup Teksas, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan başvurucuların 18 Nisan 2008 ve 24 Temmuz 2009’da yaklaşık 320 metre karelik bir ev için sırasıyla yıllık 96.000 ve 72.000 İsviçre frankı kira bedeli öngören kira sözleşmeleri yapmaları üzerine kiraya verenin kanun tarafından öngörülen ve başlangıçtaki kiraların belirlenmesi için verilen resmi belgeyi başvuruculara vermemesi,  1 Eylül 2010’da kira ve kiralama konularında yetkili olan Cenevre Uzlaştırma Komisyonu’na kiraya verenin başvurucuların tahliye edilmesi hususundaki talebi üzerine uzlaşma sağlanamadan konunun yargıya intikal etmesi, 27 Ekim 2010’da Cenevre Kiracılar Birliği tarafından sağlanan bir avukat aracılığıyla temsil edilen başvurucuların başlangıçtaki kiranın belirlenmesi amacıyla dava açmaları, yerel mahkemenin davayı reddetmesi üzerine başvurucuların karara itirazı, üst derece mahkemesinin başvurucuların kiraya verenin başlangıçtaki kirayı bildiren resmi evrakı vermemesini şikâyet ederek aslında haklarını kötüye kullandıkları gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını onaması, 15 Aralık 2012’de başvurucuların kiralanan evi boşaltmaları, 21 Ocak 2013’te aynı avukatla temsil edilmek üzere başvurucuların Federal Mahkeme’ye temyiz başvurusunda bulunmaları, 26 Şubat 2013’te Federal Mahkeme’nin çıkar çatışması nedeniyle başvurucuların avukatının müvekkillerini geçerli biçimde temsil etme gücünü haiz olmadığına ve bu nedenle başvurucular lehinde avukatları için vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğine dair kararı ve usul ekonomisi gereği başvuruculara bu hususta itiraz etme imkânının tanınmaması –  Adil yargılanma hakkının ihlali

Stirmanov v. Rusya, Başvuru No. 31816/08, Karar Tarihi: 29.01.2019

26 Nisan 2005’te bir kamu iktisadi teşekkülünün müdürünün, aynı kurumun uyuşmazlık çözümü bölümünün başkanı olan başvurucunun 28 Mayıs 2003’te vadesinde ödenmemiş maaşlarla ilgili verdiği bir kararla uygulaması gereken usule aykırı olarak yetkilerini aştığı gerekçesiyle başvurucu hakkında savcıya suç duyurusunda bulunması, 4 Ağustos 2005’te suçun zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle savcının soruşturmaya yer olmadığına karar vermesi, 11 Ekim 2005’te yerel mahkemenin zamanaşımı hükümlerinin ancak hakkında soruşturma yapılacak kişinin mutabakatıyla uygulanabileceği gerekçesiyle savcının kararını iptal etmesi, 24 Kasım 2005’te savcının kendisi aleyhine konuşmayı reddeden ve soruşturmanın zamanaşımı sebebiyle devam ettirilmemesine mutabık olmayan başvurucuyu sorgulaması üzerine 28 Kasım 2005’te savcının tekrardan soruşturma başlatmayı reddetmesi ve başvurucunun bu karara itirazı, yerel mahkemenin ise savcının bu kararını 16 Mart 2006’da bozması, 24 Nisan 2006’da savcının soruşturma başlatmayı reddettiği yeni bir karar vermesi fakat bu kararın başvurucuya bildirilmemesi, başvurucunun bu karardan ancak Aralık 2007’de haberinin olması üzerine bu kararın kendisine neden bildirilmediği ile ilgili yazılı sorusuna cevaben savcının kanunun ön inceleme usulünün bir sonucu olarak verilen soruşturmaya yer olmadığı kararının soruşturulacak kişiye bildirilmesi gerekliliğini öngörmediği hakkında 10 Ocak 2008’de başvurucuyu bilgilendirmesi,  başvurucunun tekrardan savcının soruşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına karşı yerel mahkemelere başvurması ve bu başvurusunun reddedilmesi üzerine başvurucunun yargılama usulü dışında bir usulle suçlu bulunduğu ve savunma haklarını kullanma imkânı olmadığı gerekçesiyle temyiz başvurusu yapması fakat bu başvurusunun da bölge mahkemesi tarafından reddedilmesi-  Mahkeme, savcının verdiği 24 Nisan 2006 tarihli kararda kullanılan ifadelerin yalnızca şüpheyi belirten bir açıklamanın da ötesinde başvurucunun suçlu olduğuna delalet edecek şekilde dile getirilmiş olması sebebiyle masumiyet karinesinin ihlaline hükmetmiştir.

Maslarova v. Bulgaristan, Karar No: 26966/10, Karar Tarihi: 31.01.2019

Bulgaristan’da Ağustos 2008’de bir dernek tarafından eski bir tıp merkezinin yenilenmesine yönelik usulsüzlüklerle alakalı olarak savcılığa yapılan şikâyet sonrasında, izleyen sene içinde savcılığın kimliği bilinmeyen kişiler bakımından görevi kötüye kullanma ve kamu fonunu zimmete geçirme suçlarından soruşturma başlatması, bundan üç ay sonra Ms. Maslarova’nın resmi olarak suçlanabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle savcılığın meclise başvurması, başvurunun ertesi günü Ms. Maslarova’nın kendisi aleyhindeki cezai takibata rıza göstermesi ve aynı gün içinde konunun basında kendisine yer bulması, özellikle savcılık sözcüsünün cezai takibat hakkında bir basın toplantısı düzenlemesi ve toplantıda yaptığı açıklamaların birçok medya kuruluşunda ve ulusal bir radyo yayınında kendine yer bulması, Şubat 2010’da başvurucunun kendisi ve iki iştirakçisi lehine yüklü miktarda kamu fonunu zimmete geçirmek ile suçlanması, ertesi gün bir gazetede başbakanın Ms. Maslarova aleyhine suçlamaların ispatlanacağından emin olduğunu, çünkü her şeyin açık olduğunu söylediğini belirten bir makale yayımlanması, bunu izleyen ay içerisinde başka bir gazetede, aynı zamanda önceki hükümetin harcamalarına yönelik bir ad hoc meclis araştırma komisyonunun başkan yardımcı olan bir meclis üyesiyle yapılan röportajda söz konusu üyenin başvurucu yönünden söz konusu olan durumun, yürütmenin kıdemli bir üyesi tarafından işlenen tipik bir yolsuzluk ve kamu alım sözleşmelerine ilişkin hukuka aykırılık olduğunu ifade etmesi, Mart 2018 itibariyle cezai sürecin hala devam etmesi, İHAS m. 6 § 2 ve m. 13 uyarınca başvurucunun savcının, savcılık sözcüsünün, başbakanın ve bahsi geçen meclis üyesinin kendisinin masumiyet karinesini ihlal ettiği ve bu yöndeki şikâyetini taşıyabileceği herhangi bir ulusal makam olmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması – Mahkeme, savcının dokunulmazlığın kaldırılması talebinin ilk etapta resmi kanallarla ve usulüne uygun yapılmış olması nedeniyle savcı yönünden başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun bulmuş; gazetede yayımlanan başbakanın açıklamaları bakımından, açıklamaların aynen aktarılmaması nedeniyle muhabirin haberi aktarma şeklinin başbakana isnat edilemeyeceğini belirterek bu yönden de başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun bulmuş; savcılık sözcüsü ile meclis üyesinin açıklamalarının ise safi bilgi vermek amacının ötesine geçerek başvurunun İHAS m. 6 § 2’de düzenlenen masumiyet karinesini ihlal ettiğine; ayrıca başvurucu bakımından giderim imkânı tanıyan etkili bir iç hukuk yolu bulunmaması nedeniyle İHAS m. 13’te düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı

Khadija Ismayilova v. Azerbaycan, Başvuru no. 65286/13 ve 57270/14, Karar tarihi: 10.01.2019

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 10 Ocak 2019 tarihinde verdiği Khadija Ismayilova v. Azerbaycan kararında muhalif bir gazetecinin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tehdit edilmesinin ardından evine gizli kamera yerleştirilerek erkek arkadaşıyla olan görüntülerinin kamuya sızdırılmasının Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkını ve yine Sözleşme’nin 10. maddesiyle korunan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. Özet çevirisi için burada

Wunderlich v. Almanya, Başvuru no. 18925/15, Karar tarihi: 10.01.2019

Başvurucular Petra ve Dirk Wunderlich çiftinin, ebeveynleri olduğu dört çocuğa evde eğitim vermeyi uygun görerek, devlet okulu sistemini ve zorunlu okula devamlılığı reddetmesi nedeniyle haklarında yasal para cezaları hükmedilmesine ve cezai soruşturma başlatılmasına rağmen ısrarla çocukları okula göndermeyi kabul etmemeleri üzerine mahkeme kararı ile çocukların zor kullanılarak aile evinden üç hafta süre ile alınıp yetiştirme yurduna verilmeleri ve çocuğun ikamet adresini belirleme hakkının ebeveynlerden alınıp Gençlik Dairesi’ne verilerek tedip hakkının kısıtlanması – Mahkeme, okula devamlılığa zorlanmasının, çocukların sosyal hayattan izole edilmelerinin engellenmesinin ve çocukların topluma entegre edilmelerinin beraber düşünüldüğünde çocuğun yararına olduğunu, bunun tedip hakkının kısıtlanması için ilgili ve yeterli bir sebep olduğunu, ayrıca Dirk Wunderlich’in çocuklardan ‘ebeveynlerin mülkü’ olarak bahsetmesini de dikkate alarak ailedeki ‘simbiyotik’ sistemin çocuklar için tehlikeli olduğunu saptayarak özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Kanal v. Türkiye, Başvuru no. 55703/12, Karar tarihi: 15.01.2019

Prostat kanseri nedeniyle prostat ameliyatı olan başvurucunun ameliyat sırasında meydana gelen tıbbi ihmal nedeniyle ameliyat sonrası idrarını yapmakta zorlanması – Özel hayata saygı hakkının ihlali

X v. Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti Başvurusu, Başvuru no: 29683/16, Karar tarihi: 17.01.2019

Başvurucu X’in 1987 doğumlu, Skopje’de yaşayan ve kendisini erkek olarak tanımlayan bir trans olması, doğduğu zaman nüfus kayıtlarının cinsiyet hanesine kadın olarak kayıtlı olması ve açıkça bir kadın ismine sahip olması, Makedonya’da bu konuya dair uygun bir tedavi olmadığı için Belgrad’da uzman bir klinikteki psikolog ve seksologlar tarafından transseksüellik ile ilgili bir takım incelemeler yapılmış olması ve trans olduğuna dair teşhis konulması, başvurucunun testosteron seviyesinin artırılması için hormon tedavisine başlanmış olması, 7 Haziran 2011’de başvurucunun isim ve soy isim değiştirmek için yaptığı başvurunun kabul edilmesi fakat 10 haneli ve kişinin cinsiyetini de gösteren kimlik numarasının değiştirilmemiş olması ve dolayısıyla başvurucunun kimlik numarasına göre hala kadın olarak gözükmesi, 5 Temmuz 2011 de başvurucunun cinsiyet hanesi ve kimlik numarasının değişmesi için başvuruda bulunması fakat başvurunun Adalet Bakanlığı tarafından başvurucunun cinsiyet değiştirdiğini gösteren resmi bir belge olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi, başvurucunun bu karara; “yaşadığı ülkede bu konuda herhangi bir yasal düzenleme olmadığı, trans yapıda olduğuna dair bir teşhisin olduğu dolayısıyla bu durumun yasal olarak cinsiyetinin tanınması için yeterli olduğu, cinsiyet kimliğinin tanınması için cinsiyet geçiş ameliyatının gerekli olmasının başvurucuyu belki de istenmeyen bir tıbbi müdahaleye ve sterilasyona maruz bırakarak haklarını ihlal edeceği” gerekçeleriyle itiraz etmesi, 23 Şubat 2013’te İdare Mahkemesi’nin Bakanlığın kararını; başvurucuya gerekli ve yeterli kanıtları sunması için bir zaman sınırı belirtmemiş olması, kararının yeterli biçimde gerekçelendirilmemiş olması ve ilgili kanunlarda cinsiyet değişikliği konusunda herhangi bir şart bulunmadığı sadece idari makamların uyması gereken talimatlar içerdiğini belirterek reddetmesi, Haziran 2013’te başvurucunun çift mastektomi (meme aldırma) operasyonu geçirmesi ve hormon tedavilerinin devam etmesi, bu süreçte yetkililerin Adli Tıp Enstitüsü’ne başvurucunun durumunu incelemesi ve cinsiyetini belirtir bir belge vermesi konusunda talimat vermesi, Adli Tıp Enstitüsü’nün kişi operasyon geçirmemiş olmasına rağmen günlük yaşamını etkileyen biçimde yeni cinsiyetinin özelliklerini gösterdiği dolayısıyla yasal düzenleme olmamasına rağmen bu durumun dikkate alınarak yeni cinsiyetini içerir bir belge düzenlenmesi gerektiğini belirtmesi, Bakanlığın başvuruyu yeniden “gerçek bir cinsiyet değişimi kanıtının olmaması” gerekçesiyle reddetmesi, Temmuz 2018’de Devlet Komisyonu’nun  (bu tarz konularda ikinci inceleme mercii) kararı onaması, başvurucunun 2012-2016 yılları arasında yaşanan süreçten psikolojik olarak olumsuz etkilendiğine dair raporlar sunmuş olması, İdare Mahkemesi önünde sürecin hala devam ediyor olması – Mahkeme, hükümetin yargılamanın hala devam ettiği dolayısıyla iç hukuk yollarının henüz tüketilmediği iddiasını, yerel yargılamaların aşırı uzun sürüyor olmasının başvuru sahiplerinin iç hukuk yollarını tüketmesini engelleyecek özel bir durum oluşturabileceği gerekçesiyle kabul etmemiştir. Mahkeme bu dava özelinde yargılamanın 7 yıldan fazla süredir devam ettiğini fakat henüz bir sonuç alınamadığını, başvurucunun sunmuş olduğu raporlardan da anlaşılacağı üzere bu durumun başvurucunun ruh sağlığı açısından olumsuz etkilerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, hükümetin 6 aylık süreye uyulmadığı iddialarını ise yerel yargılama hala devam ettiğinden net bir karar tarihi olamayacağı, dolayısıyla sürenin kişinin ilk defa durumun farkına vardığı ya da farkına varmasının gerektiği andan itibaren başlayacağını belirterek başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur. Mahkeme cinsiyet kimliğinin de kişinin kimliğinin bir parçası olduğunu dolayısıyla İHAS’ın 8. Maddesi kapsamında korunduğunu ve her birey gibi transların da cinsiyet geçiş ameliyatı olsun olmasın cinsiyet kimliklerinin tanınmasını isteme hakkı olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, daha önce birçok içtihadında, 8. Maddenin temel amacının, bireyleri kamu makamları tarafından keyfi müdahaleye karşı korumak olduğunu ve devletlere 8. Maddede korunan haklara etkili bir şekilde saygı gösterilmesini sağlamak için bazı pozitif yükümlülükler getirebileceğini belirtmiştir. Bu yükümlülük, özel hayata saygı hakkını korumanın etkili ve erişilebilir bir yolunun sağlanması da dâhil olmak üzere özel önlemlerin alınmasını içerebilir. Mahkeme başvurucunun cinsiyetinin yasal olarak tanınması için düzenleyici bir çerçevenin eksik olduğu ve böyle bir tanınmanın ancak tam bir cinsiyet geçiş ameliyatıyla mümkün olabildiği iddiasıyla ilgilenmiş ve Devletin, etkili ve erişilebilir bir prosedür ortaya koyma konusundaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğine ve dolayısıyla Sözleşme’nin 8. Maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Taşkaya ve Ersoy v. Türkiye, Başvuru no. 72068/10, Karar tarihi: 22.01.2019

5 Haziran 2006’da Azerbaycan Başkonsolosu hakkında onun mücevherini çaldığı, kendisine tehdit ve hakaret ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduktan sonra Temmuz’da Hürriyet’te bu konuda üç yazı çıkan, Ağustos’ta delil yetersizliğinden takipsizlik verilmesine rağmen Eylül’de konsolosun görevden alınmasının akabinde 19 Eylül 2006 tarihli Sabah gazetesinde hakkında ‘konsolosun işten atılmasına sebep olan taşkaya’ diye haber çıkan başvurucunun tekzip gönderdikten sonra gazeteye açtığı davanın reddedilmesi – İhlal yok.

Cordella ve Diğerleri v. İtalya, Başvuru No: 54414/13 ve 54264/15, Karar Tarihi: 24.01.2019

Taranto ve civarı bölgelerde yaşayan toplam 180 başvurucuyu ilgilendiren söz konusu başvuruda; Ilva’nın İtalya, Taranto’da yerleşik ve Avrupa’nın en büyük endüstriyel çelik imalathane tesislerinden biri olan tesisinin sebep olduğu emisyonların çevreye ve yerel nüfusun sağlığına olan ciddi olumsuz etkilerinin birtakım bilimsel raporlara konu olması ve 1990’da Bakanlar Konseyi’nin Taranto dâhil  “yüksek çevresel risk” altındaki belediyeleri teşhis ederek İtalyan Çevre Bakanlığı’ndan söz konusu bölgeleri temizlemek için bir arındırma planı hazırlamasını talep etmesi, 2012 sonu itibarıyla Hükümet’in bu talep doğrultusunda Ilva şirketinin faaliyetlerini de ilgilendiren birtakım belgeleri kabul etmesi ve Bakanlar Konseyi Başkanının 29 Eylül 2017 tarihli bir kararnamesiyle bu çevresel planların uygulanması için son tarihin Ağustos 2023’e uzatılması, bu kararnamenin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle açılan bir davada Apulia bölgesi ile Taranto belediyesinin, son tarihin uzatılmasının çevre ve halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri konusunda idare mahkemesine beyanda bulunması ve ayrıca anayasa aykırılık iddiasını gündeme getirmesi, işbu karar tarihi itibariyle idare mahkemesindeki sürecin hala devam etmesi; eş zamanlı olarak Ilva yönetimine karşı ciddi çevresel zarar, yiyecek kaynaklarının zehirlenmesi, iş kazalarının önlenememesi, kamu malına zarar, kirleticilerin emisyonu ve hava kirliliğine neden olunması nedeniyle birden fazla cezai sürecin başlatılması, bunlardan bazılarının mahkumiyetle sonuçlanması, ek olarak temyiz mahkemesinin Taranto’daki Ilva fabrikasının yönetiminin hava kirliliğinden, tehlikeli maddelerin boşaltılmasından ve partiküllerin emisyonundan sorumlu olduğuna karar vermesi ve özellikle 2003 ve 2004’te yerel yönetimlerle yapılan anlaşmalara rağmen partikül üretiminin sürdüğünü vurgulaması; 31 Mart 2011 tarihli kararında Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın İtalya’nın kirliliğin önlenmesine ve kontrolüne ilişkin 2008/1 EC sayılı Direktif uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmediğine hükmetmesi, 16 Ekim 2014’te İtalya’ya karşı başlatılan ihlal prosedürü bağlamında Avrupa Komisyonu’nun İtalyan makamlarından gözlenen ciddi kirlilik problemlerini gidermesini talep ettiği bir gerekçeli görüş beyan etmesi ve İtalya’nın çelik imalatının Endüstriyel Emisyonlar Direktifi ile uyumlu olmasını garanti etme yükümlülüğünü ihlal ettiğini vurgulaması, Ilva fabrikasının neden olduğu kirliliğe karşı gerekli önlemlerin alınmadığını ve etkili bir başvuru imkanlarının da olmadığını öne süren başvurucuların İHAS m. 2 ve m. 13 ihlali iddiasıyla İHAM’a başvurmaları, ayrıca 52264/15 sayılı başvurunun başvurucularının pilot karar prosedürü başlatılmasını talep etmeleri – Mahkeme, Ilva fabrikasının emisyonlarından etkilenmeyen bölgelerde yaşayan 19 başvurucunun mağdur statüsü olmadığına, diğer başvurucuların m. 2 altındaki şikayetlerinin tümünü ise m. 8 kapsamında incelemeye karar vererek, başvurucuların esenliklerini ve özel hayatlarını etkileyebilecek olan ağır çevresel kirlilikten korunma yönündeki menfaatleriyle toplumun genel menfaatlerinin dengelenmediği gerekçesiyle m. 8’in ihlal edildiğine, ayrıca Ilva fabrikasının neden olduğu zehirli emisyonlardan etkilenen alanların arındırılması için gerekli önlemlerin alınmasını garanti edebilecek bir mekanizmanın bulunmaması nedeniyle m. 13’ün ihlal edildiğine hükmetmiş, arındırma faaliyetlerinin önemini vurgulayarak öngörülen çevresel planın uygulanması gerektiğini belirtmekle birlikte kararların icrasının esasen Bakanlar Komitesi’nin görevi olduğunu hatırlatarak pilot karar prosedürü başlatılmasını gerekli görmemiştir.

Catt v. Birleşik Krallık, Başvuru No: 43514/15, Karar Tarihi: 24.01.2019

 Barış aktivisti olarak bilinmekle birlikte İngiltere’de bu nedenle çeşitli eylemlere katılmış olan ve hakkında herhangi bir suç soruşturması bulunmayan başvurucunun Mart 2010 tarihinde 1998 Veri Koruma Yasası kapsamında kendisiyle ilgili polis veritabanında bulunan bilgilerin kendisiyle paylaşılması amacıyla talepte bulunması, yetkililerin Mart 2005-Ekim 2009 tarihleri arasında başvurucuya ait 66 veri girdisini başvurucu ile paylaşması, bu verilerin çoğunluğunun başvurucunun 2005’te Smash EDO adlı grup tarafından yapılan Brighton’daki silah ticaretine ilişkin katıldığı eylemlere ait bilgilerden oluşması, kalanının ise başvurucunun kendi politik görüşüne ilişkin katıldığı eylemler ve diğer barışçıl eylemlerden oluşması, polisin bu bilgileri “ülke içi ekstremizm” araştırmaları kapsamında sakladığını bildirmesi, verilerin aynı zamanda başka bireylere ait ve kendi isminin bahsedildiği raporları da barındırıyor olması, ve bu girdilerde başvurucuya ait isim, bulunduğu gösterinin ismi, doğum tarihi, adres ve başvurucunun dış görünüş bilgilerinin bulunması, Ağustos 2010 tarihinde başvurucu Catt’in yetkililerden kendisine ait veri girdilerinin silinmesini talep etmesi, ancak yetkili mercinin ilgili talebi reddetmesi, ardından başvurucunun yargısal denetime başvurarak İHAS 8/2 kapsamında verilerin bulundurulmasının gerekli olmadığını iddia etmesi, yüksek mahkeme tarafından Mart 2015’te oylama ile verilen kararda ilgili veri halihazırda kamusal alanda elde edildiğinden ve hassas veya mahrem içerik barındırmadığından polis veritabanında bulundurulmasının orantılı bir müdahale olduğu kanaatini bildirmesi – Mahkeme, öncelikle “ülke içi ekstremizm” kavramının açıklıktan yoksun olmasına ilişkin görüşlerini bildirmiş, ilgili verinin bulundurulmasının meşru bir amaca hizmet edip etmediği konusunu tartışmıştır. Smash EDO eylemlerinin şiddet içerikli ve potansiyel bir suç şüphesi barındırdığını kabulü ile birlikte bu eylem dışında başvurucu ile ilgili elde edilen bilgilerin başvurucunun politik görüşüne dair kişisel bilgi içerdiğini ve ilgili bilgilerin de koruma altında olması gerektiğini, aynı zamanda başvurucunun yaşının da göz önünde bulundurularak herhangi bir tehdit içermediğini vurgulayarak, ilgili verilerin korunmasına ilişkin zaman sınırlamasının bulunmayışı nedeniyle bireyi korumada yetersiz olduğunu belirtmiş ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Beghal v. Birleşik Krallık, Başvuru no. 4755/16, Karar tarihi: 28.02.2019

Birleşik Krallık’ta yaşayan ve Fransa vatandaşı olan başvurucunun Fransa’da eşini ziyaretten dönüşü esnasında havaalanında Terörle Mücadele Kanunu kapsamında durdurulması, yetkililer tarafından kendisinin göz altında ya da tutuklu olmadığının ancak terörist eylem gerçekleştirme hazırlığında olduğu şüphesiyle kendisiyle konuşmaları gerektiği bilgisinin verilmesi, başvurucuya kendisi ve ailesiyle ilgili sorular sorulması, başvurucunun kendisine yöneltilen sorulara avukatı geldikten sonra cevap vereceğini söylemesi ve avukatı gelene kadar hiçbir soruyu cevaplamaması, başvurucunun ardından 3 farklı suçlama ile yargılanması ve sonuç olarak Leicester Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen davada “Terörle Mücadele Kanunu’nda belirtilen görevi kendi isteğiyle yerine getirmemek” ile suçlanarak şartlı olarak salıverilmesi, başvurucunun verilen kararı temyiz ederek İHAS’ın 5. 6. ve 8. maddeleri bakımından haklarının ihlal edildiğini iddia etmesi, özellikle 5. ve 8. maddeler bakımından müdahalede hukuka uygunluk şartının bulunmadığını iddia etmesi, temyiz mahkemesinin ve Yüksek Mahkeme’nin kullanılan yetkinin ve verilen kararın ilgili maddeler bakımından hukuka uygun olduğu ve ihlal oluşturmadığı kararının ardından başvurucunun İHAM’a başvurması – 8. maddenin ihlali [6. madde şikayetinden ihlal bulunmamış, 5. madde şikayeti ise ayrıca incelenmeye gerek görülmemiştir.]

İfade Özgürlüğü

Karatekin v. Türkiye, Başvuru no. 21807/08, Karar tarihi: 15.01.2019

17 Şubat 1999 tarihinde Diyarbakır Demokrasi Platformu sekreteri olan başvurucuya Demokrasi Platformu olarak Öcalan’ın yakalanıp tutuklanmasının ardından Öcalan’ın yaşam ve işkenceye maruz kalmama hakkına saygı duyulması, siyasi parti üyelerine, sivil toplum kuruluşlarına, insan hakları savunucularına, sivil hakla yönelik uluslararası standartlara aykırı köy boşaltmaların, köy yakmalarının, gözaltında kayıpların sona erdirilmesi için Hükümet’e çağrı yapan faks göndermesi nedeniyle hakkında disiplin soruşturması başlatılması ve çalıştığı bankadaki görevine son verilmesi – İfade özgürlüğünün ihlali

Alınak v. Türkiye, Başvuru no. 50868/08, Karar tarihi: 15.01.2019

Kars belediye başkanına bazı park ve sokaklara anılarını yaşatmak için daha önce hüküm giymiş bazı kişilerinin adlarının verilmesi talebiyle mail atan ve TV programında Öcalan’ın adaletsizliğe maruz kaldığı, cezaevinde insanlıkdışı koşullarda tutulduğunu söyleyen başvurucuya her iki davada Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesinden para cezası verilmesi, cezayı ödemeyen başvurucunun 25’er gün hapis yatması – İfade özgürlüğünün ihlali (2000 TL’nin altında kalan para cezalarının temyiz edilememesi nedeniyle ayrıca adil yargılanma hakkı ihlali)

Çiftçi v. Türkiye, Başvuru no. 47871/09, Karar tarihi: 15.01.2019

Devlet okulunda öğretmen ve sendika başkanı olan başvurucunun telefonla bağlandığı televizyon programında Kürtçe’nin okullarda ders olarak okutulması gerektiğini söylemesi nedeniyle öğretmenlikten atılması, itirazlarının “Kürtçe ders talebinin siyasi bir konu olduğu, sendikaları ilgilendirmediği, bir devlet okulu öğretmeni olarak izin almadan bu açıklamaları yaparak örgütün kanalında ülkenin bütünlüğünü tehlikeye attığı” gerekçesiyle reddedilmesi – 10. maddenin ihlali

Baydemir v. Türkiye, Başvuru no. 47884/10, Karar tarihi: 15.01.2019

Dönemin Diyarbakır belediye başkanı olan Baydemir’e 29 Mart 2006’da güvenlik güçleri tarafından öldürülen 14 örgüt üyesinin cenazesi için düzenlenen eylemlerde kitleyi sakinleştirmeye çalışsa da yaptığı ‘bizim inancımıza göre yas üç gün sürer, bu üç gün boyunca ailelerin acılarını paylaşalım, bunun sadece onların değil hepimizin acısı olduğunu gösterelim’ konuşması nedeniyle suçu ve suçluyu övme suçundan para cezası verilmesi – İfade özgürlüğü ihlali

Mătăsaru v. Moldova, Başvuru no. 69714/16, Karar tarihi: 15.01.2019

Kendisi de polis şiddeti mağduru olan ve polisler, hakimler ve savcılar tarafından işlenen yolsuzluk suçlarına karşı çeşitli eylemler düzenleyen başvurucunun 29 Ocak 2013 tarihinde yolsuzluğa ve siyasetçilerin güdümü altındaki savcılara dikkat çekmek amacıyla Başsavcılık önünde düzenlediği tek kişilik eylemde yüzlerinde üst düzey siyasetçilerin fotoğrafının olduğu erekte olmuş bir penis ve vajina heykeli kullanması nedeniyle hakkında holiganlık suçundan 2 yıl hapis cezası verilmesi ve cezanın 3 yıl süreyle ertelenmesi – Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını demokratik bir toplumda gerekli bulmamış, verilen cezanın, başkalarının itibarına karşılık ifade özgürlüğü hakkı arasında kurulması gereken dengenin ötesinde bir yaptırım olduğunu saptamıştır. Ayrıca Mahkeme, ertelenmiş de olsa, söz konusu eyleme karşılık verilen hapis cezasının çok ağır bir yaptırım olduğunu ve ifade özgürlüğü hakkının öznesi olan diğer kişiler üzerinde ‘caydırıcı etki’ doğurabileceğini, ifadelerin açığa vurulmasını engelleyebileceğini belirterek 10. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Cangı v. Türkiye, Başvuru no. 24973/15, Karar tarihi: 29.01.2019

Antik kent Allianoi’nin 2011’de yapımı başlayan Yortanlı Barajı’yla sular altında kalmasını önlemek için kurulan Allianoi İnisiyatifi üyesi başvurucunun Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından 26 Ocak 2010’da düzenlenen toplantının kayıtlarının kendilerine verilmesi için yaptığı bilgi edinme başvurusunun ve Anayasa Mahkemesi başvurusunun reddedilmesi – İfade özgürlüğünün ihlali

Özbay v. Türkiye, Başvuru no. 62610/12, Karar tarihi: 12.02.2019

10 Şubat 2005 tarihli Yeni Odak dergisinde çıkan “Devrim şehitleri ölümsüzdür” başlıklı yazıda geçen “polisle girilen silahlı çatışmada hayatını kaybedenlerin anısına”, “devrim şehitleri ölümsüzdür, akyazı bitmez, direniş sürer, faşizme karşı direniş, oligarşiye karşı direniş, yaşasın direniş” gibi cümle ve sloganlar nedeniyle ve 4 Mayıs 2006 tarihli “mücadelemizde yaşatacağız” başlıklı yazı nedeniyle ilk yazı için örgüt propagandası suçundan 5 ay hapis ve 367 TL para cezası, diğer yazı için 1 ay 7 gün hapis cezası alan başvurucuya, daha sonra 9 Mart 2006 tarihli Kızıldere’yle ilgili yazısında suçu ve suçluyu övdüğü gerekçesiyle 740 TL para cezası verilmesi – İfade özgürlüğü ihlali (2000 TL altı para cezalarındaki temyiz yasağı nedeniyle 6. maddenin de ihlal edildiğine karar verildi.)

Pais Pires de Lima v. Portekiz, Basvuru No: 70465/12, Karar Tarihi: 12.02.2019

2017’de ölümünden önce Lizbon’da avukatlık yapmakta olan başvurucunun savunma avukatı olarak bulunduğu bir davanın ardından yolsuzluk ve sahtekârlık ihbarıyla 1 Mart 2007’de bir hakimin tarafsız olmadığına dair Yüksek Yargı Kurulu’na şikâyette bulunması fakat şikâyetinin değerlendirilmemesi üzerine bu hakimin başvurucuya karşı Lizbon Mahkemesi’nde tazminat davası açması ve başvurucunun hakime 50.000 Euro ödemesine hükmedilmesi, Başvurucunun bu karara itiraz etmesi ve bir üst mahkemenin itirazı kabul ederek davayı tekrardan görülmek üzere ilk derece mahkemesine yollaması üzerine tekrardan görülen davada 22 Nisan 2010’da verilen karar ile yine başvurucunun ayni miktarda tazminat ödemesine hükmedilmesi ve başvurucunun hakim hakkındaki yolsuzluk ve tarafsız olmama suçlamalarının reddi, her iki tarafın da bu karara itiraz etmesi ve başvurucunun itirazı kabul edilmezken hakimin itirazı kapsamındaki talebinin ise tazminat bedeli 100.000 Euro’ya çıkarılmak üzere kabul edilmesi, başvurucunun bu karara itirazı ile Yüksek Mahkeme’nin tazminat miktarını 50.000 Euro’ya indirmesi, 14 Nisan 2009’da Baro’nun meslek kurallarına göre başvurucunun hakimi kendisi hakkında Yüksek Yargı Kurulu’na şikâyette bulunacağını bildirme yükümlülüğünü ihlal etmesi sebebiyle başvurucuya Baro tarafından kınama cezasının uygulanması- Mahkeme başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığını belirterek İHAS’ın 10. Maddesinin ihlaline hükmetmiştir.

Williamson v. Almanya, Başvuru No:64496/17, Karar Tarihi: 31.01.2019

İngiliz başpsikopos ve Saint Pius X Deneği’nin kurucu üyesi başvurucunun İsveç televizyon programı için Almanya’da derneğin seminerinden sonra röportaj vermesi, röportajda Nazi Rejimi’nde gaz odalarında Yahudilerin öldürüldüğünün doğru olmadığını söylemesi, röportajın kanalda ve Youtube kanalında yayınlandıktan sonra, Almanya’da gazetelerde ve televizyon kanallarında hızla yayılması üzerine başvurucunun röportajın kaldırılması için başvuruda bulunması, bu sırada başvurucu aleyhine açılan ceza davasında nefret suçuna teşvik gerekçesiyle para ceza cezasına hüküm verilmesi, hükmün Bölge Mahkemesi’nde ilgili olguların ileri sürülmediği gerekçesiyle bozulmasından sonra temyizde başvurucunun Nazi Rejimi sırasında toplama kamplarında gaz odalarının olmadığının ileri sürülmesinin  soykırımın inkarını teşkil ettiğini, bu röportajın büyük bir grup tarafından izlenebileceğinin başvurucu tarafından öngörülebileceği ve özellikle Almanya’da kamu barışının bozulmasına yol açacağı gerekçeleriyle suçlu bulunması üzerine başvurucunun Alman Mahkemeleri karşısında cezai sorumluluğu olmadığı ve röportajın yayılmasına ilişkin rızası olmadığını da belirterek Sözleşme’nin 10. Maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması – Mahkeme, Temyiz Mahkemesi’nin başvurucunun Yahudilere karşı işlenen soykırımın inkarını ve küçümsemesinin Yahudi mağdurların onurunu kırdığını ve Almanya’daki kamu barışını ciddi şekilde bozabileceği tespitlerine katıldıktan sonra bu olayda, röportajın Almanya’da gerçekleşmesi nedeniyle başvurucunun ifadelerinin cezai sorumluluk teşkil ettiğini ve röportajın program tarafından yayılmamasına ilişkin herhangi bir anlaşmaya varılmadığını vurgulamıştır.  Mahkeme ayrıca, ilgili ve yeterli sebepleri kararına ekleyen yerel makamların, takdir marjlarını aşmadıklarını ve verilen cezanın yumuşak olduğunu tespit etmiştir. Son olarak, Mahkeme, ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, sürdürülen meşru amaç ile orantılı ve “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunun altını çizmiş, başvuru açıkça dayanaktan yoksun olduğundan şikayetin kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Toplantı ve Gösteri Düzenleme, Dernek Kurma Özgürlüğü

Altınkaynak ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 12541/06, Karar tarihi: 15.01.2019

Türkiye’de yaşayan Yedinci Gün Adventistleri’nin dini ihtiyaçları için Eylül 2004’te Türkiye Yedinci Gün Adventistleri Vakfı’nın kurulması için yapılan başvurunun “kanunların spesifik bir cemaati ilgilendiren bir konuda vakıf kurulmasına izin vermediği” gerekçesiyle mahkeme tarafından reddedilmesi – 11. maddenin ihlali

Ayrımcılık Yasağı

Ecis v. Litvanya, Başvuru no. 1287/09, Karar tarihi: 10.01.2019

Hürriyeti tahdit, nitelikli gasp ve insan öldürme suçlarını işlediği gerekçesiyle 20 senelik hapis cezası alarak bir süre yüksek güvenlikli kapalı cezaevinde kaldıktan sonra orta derece güvenlikli kapalı cezaevinde kalmaya başlayan başvurucunun, babasının cenazesine katılma talebinin yalnızca yarı kapalı cezaevinde kalan mahpusların cezaevinden dışarı çıkabilecekleri gerekçesiyle reddedilmesinin ve halihazırda bireysel değerlendirilme yapılmadan erkeklerin kaçma şüphesi, hapishane çalışanlarının güvenlikleri ve kamu güvenliği açısından tehlike oluşturmaya daha yatkın oldukları kabulü ile Litvanya yasalarına göre aynı ciddi suçları işleyen kadınların yarı kapalı cezaevine konularak gerekli durumlarda hapishaneden çıkışlarına izin verilmesinin ayrımcılık oluşturduğu iddiası ile Adalet Bakanlığı ve ombudsmana yaptığı başvurularının her iki cinsiyetin de zaten kısıtlı bulunduğu, erkeklerin hapishane çalışanları ve toplum açısından tehlike oluşturmaya daha yatkın oldukları, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı üç başvurunun da şikayette yapılan gerekçelendirmelerin özellikle neden kadın ve erkeklerin durumlarının aynı şekilde değerlendirilmesi açısından yetersiz olduğu gerekçeleriyle reddedilmesi üzerine ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiası – ayrımcılık yasağının ihlali, Mahkeme erkekler için oluşturulan bu farklı düzenlemenin objektif ve makul bir sebebe dayanmadığı ve başvurucunun babasının cenazesine katılma talebinin yalnızca cinsiyetine ve erkeklerin kadınlardan daha tehlikeli olduğu çıkarımına dayanıp bireysel risk değerlendirmesi yapılmadan reddedilmesinin İHAS m.8 aile ve özel hayatına saygı hakkı ile bağlantılı şekilde ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine karar vermiştir.

Mülkiyet Hakkı

Zeki Kaya v. Türkiye, Başvuru no. 22388/07, Karar tarihi: 12.02.2019

Mayıs 1998’de Uludağ Üniversitesi’nin devlet hastanesinde ameliyat olduktan sonra sol gözünde görme kaybı yaşayan başvurucunun ameliyatı yapan doktor hakkında yaptığı suç duyurusunda 2001 yılında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi, 1998 yılında açtığı tazminat davasında ise tazminat davasının çok uzun sürmesi nedeniyle tazminatın değer kaybettiği iddiası – Mülkiyet hakkının ihlali

Ali Demir v. Türkiye, Başvuru No. 47167/11, Karar Tarihi: 12.02.2019

1955 doğumlu ve Adana’da oturmakta olan başvurucunun işlettiği, içinde bir benzin istasyonu ve restoran da bulunan otoyol kenarında bir dinlenme alanının; üzerinde bulunduğu 9561 metre karelik orman bölgesi teşkil eden ve Hazine’ye ait olan arazi üzerinde imar izni bulunmadan yapıldığı iddiası, 23 Ocak 2001’de yol yapılacak olması sebebiyle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bu arazinin bir kısmını kamulaştırması ve bu kapsamda başvurucuya kamulaştırılan yapılar için 183.000 Türk Lirası verilmesi, başvurucunun ise yazılı bir gözlemle bu kamulaştırma bedelini araziyi ve kamulaştırılmayan kısımdaki yapıların bedelini kapsamadığını belirtmesi ve 18 Temmuz 2005’te kamulaştırılmayan kısımda kalan ve kullanılamaz hale gelen yapıların da bedelinin ödenmesi ve diğer zararlarının karşılanması talebiyle dava açması, 2 Temmuz 2007’de başvurucuya 200.000 Türk Lirası ödenmesine karar verilmesi, 14 Ağustos 2007’de Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bu kararı temyiz etmesi üzerine 28 Ocak 2008’de Yargıtay’ın bozma kararı, 25 Haziran 2008’de ilk derece mahkemesinin bozma kararına uyması, başvurucunun bu kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay’ın 3 Mayıs 2010’da ilk derece mahkemesinin kararını onaması- Mülkiyet hakkının ihlali

Çataltepe v. Türkiye, Başvuru No. 51292/07, Karar Tarihi: 19.02.2019

1949 doğumlu ve Ankara’da oturmakta olan başvurucunun başka iki kişiyle beraber maliki olduğu Balgat Ankara’da bulunan taşınmazın 1146 metre karelik 5 numaralı parselinin 28 Mayıs 1998’de şehir planlaması sebebiyle 84 metre karelik (yeni 5 numaralı parsel) ve 1062 metre karelik (10 numaralı parsel) olmak üzere iki ayrı parsele bölünmesi, 1995’te ise başvurucu ve diğer iki malikin, maliklerden birinin kimliğinin ve adresinin tespitinin mümkün olmaması sebebiyle ortaklığın giderilmesi davası açması, 1999’da ilk derece mahkemesinin ortaklığın giderilmesine ve arsanın satılmasına hükmetmesi ve 2001’de İcra Müdürlüğü tarafından yapılan bu satış sonucunda başvurucunun iki arsa payı daha satın alması, arsa paylarının Ocak 2002’de tapuya tescil edilmesi, Aralık 2002’de Hazine’nin başvurucunun adına tescil edilmiş tapu kaydının iptalini talep etmesi, Mayıs 2004’te Yerel Mahkeme’nin Hazine’nin talebini reddetmesi fakat bu kararın Yargıtay tarafından bozulması ve 30 Haziran 2005’te Yerel Mahkeme’nin başvurucu adına tescil edilmiş arsa paylarının tapu kaydının iptaline hükmetmesi, başvurucunun temyizine rağmen 2007’de Yargıtay’ın temyiz talebini reddi, 2009’da başvurucunun arsa paylarının Hazine tarafından özel bir şirkete satılması- Mülkiyet hakkının ihlali

Eğitim Hakkı

Dupin v. Fransa, Başvuru No: 2282/17, Karar Tarihi: 24.01.2019

Başvurucunun, 2002 yılında doğan otizmli çocuğu için 2009 yılında Engelli Kişilerin Hakları ve Bağımsızlığı Komisyonu’na okul entegrasyonu sınıfı için başvurması ve komisyonun başvuruyu çocuğun özel eğitim ve sağlık ihtiyaçları için bir kuruma sevkini önererek reddi, başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine mahkemenin somut olayda çocuğun örgün eğitim veren okula katılımının zor olduğuna karar vermesi ve daha sonra otizmli çocuğun örgün eğitim veren okula alımının ancak çocuğun durumuna göre mümkün olabileceğini belirtmesi üzerine başvurucunun Sözleşme’nin 1 numaralı Ek Protoklü’nün 2 ve buna bağlı olarak 14 ve 1. maddelerinin ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması- Mahkeme, yerel otoritelerin çocuğun maluliyetine uygun metotlarla özel sağlık ve eğitim ihtiyaçları için bir kurumda özel bir çevrede eğitim almasını uygun görmesinin, çocuğun örgün eğitim veren okulda okuduğu süre boyunca diğer öğrenciler gibi kolayca yazamadığı, iletişim kuramadığı ve okuyamadığı gerekçesiyle zorlandığı ve bu nedenle bu okul için asgari yeterlilikleri sağlamadığı ve yerel otoritelerin çocuğa özel eğitimin daha uygun olduğuna karar vermesinin elverişli olduğu gerekçeleriyle 1 numaralı Ek Protokol’ün 2. Maddesinin açıkça ihlal edildiği konusundaki iddiaların dayanaktan yoksun olması, yerel otoritelerin otizmli çocuk için gerekli tedbirleri almakta yetersiz kaldığı konusundaki iddianın temellendirmekte yetersiz kalınması ve iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedenleriyle de diğer hükümlerin ihlali hakkındaki şikayeti kabul edilemez bulmuştur.

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: