İHAM’ın E.B. v. Romanya kararının özet çevirisi: “Tecavüze uğrayan zihinsel engelli kadının şikayetlerinin “tecavüze direnmediği” gerekçesiyle soruşturulmaması İstanbul Sözleşmesi’ne ve İHAS’a aykırıdır.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 19 Mart 2019 tarihinde verdiği E. B. v. Romanya kararı ile kadına yönelik şiddet ve cinsel suçlarla ilgili içtihadına bir yenisini daha ekledi. Zihinsel engelli bir kadının tecavüze uğradığı iddiasının Romanya makamları tarafından etkili şekilde soruşturulup cezalandırılmadığına ilişkin dava, aslında tecavüz davalarında sık sık karşılaştığımız yaklaşımlara karşı Mahkeme’nin değerlendirmelerini içeriyor. Başvurucunun faili şikayet etmek amacıyla gittiği karakolda şikayetçi olmaması ve daha sonra şikayetini çekmesi için bizzat polisler tarafından uyarılması, tecavüz mağduru bir kadının sahip olduğu hakların hatırlatılmaması, rapor alması gerektiği ya da avukatla temsil edilebileceği söylenmeden eve gönderilmeye çalışılması, olay anında bıçakla tehdit edilmesi nedeniyle ve sonrasında fail tarafından bulunacağı korkusuyla yoğun bir stres ve travma yaşayan başvurucunun şikayetlerinin dikkate alınmaması ve hem savcılık tarafından hem de mahkeme tarafından ‘rızası vardı’ ve ‘direnmedi’ denilerek davanın sonuçlandırılması…
Ne yazık ki hepimizin aşina olduğu bu süreci Mahkeme, hem Romanya yasalarına hem de kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla çıkarılan Avrupa Konseyi sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı kabul etti ve Sözleşme’nin 3. maddesi ile 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti.
Bu nedenle, kararı özet olarak çevirmek istedim. Aşağıdan okuyabilirsiniz.
E. B. v. Romanya, Başvuru no. 49089/10, Karar tarihi: 19.03.209, Kararın tamamı.
Olayların Özeti
Başvurucu E. B., 1973 doğumlu bir Romanya vatandaşıdır ve Mica’da yaşamaktadır.
20 Mayıs 2008 tarihinde akşam 7 sularında işten eve döndüğü sırada tanımadığı bir adam tarafından durdurulan ve para karşılığında oral seks yapmaya ve üstünü çıkartmaya zorlandığını iddia eden başvurucu, evde eşinin onu beklediğini söyleyerek adamı reddetmiştir. Sağ kolunu ve boynunu sıkarak mezarlık yakınına doğru sürüklenen, bıçakla tehdit edilen ve şoka giren başvurucu, adamın tecavüzüne uğramış ve kimseye söylememesi için uyarılmıştır.
Doğruca polis merkezine giden başvurucu, daha önce karakolda görev yapan bir polis tarafından şikayetçi olmaması için uyarılmıştır. Karakolun apalı olduğunu görünce eve dönen, duş alan ve durumu eşine ve ailesine anlatan başvurucu, ertesi gün karakola gitmiş ve şikayetçi olmuştur. Polis, tecavüz ettiğini inkar eden adamın – T.F.S.’nin ifadesini almıştır. Cinsel ilişki teklif ettiğini kabul eden T.F.S., başvurucunun rıza göstererek kendisiyle birlikte olduğunu ama eşinin bu durumu öğrenmesinden korktuğunu söylediğini iddia etmiştir. Adli sicil kaydına göre, T.F.S. daha önce tecavüz suçundan ceza almıştır.
İlerleyen günlerde inceleme için Adli Tıp Merkezi’ne giden başvurucuya sağ kolunda yaralar olduğunu ve genital bölgede tecavüzden kaynaklanan belirli bir zarar olmadığını ortaya koyan bir rapor verilmiştir.
Haziran ayında başvurucu yeniden karakola giderek şikayetçi olmuştur. 20 Mayıs’ta olanları tekrar detaylı şekilde anlatan başvurucu, o anda şoka girdiğini, hayatı için endişe ettiğini ve bu nedenle herhangi bir şekilde tepki veremediğini ya da direnemediğini belirtmiş ve o günden beri stres altında olduğunu, evden çıkmaktan ve şikayetçi olduğu için failin kendisini bulmasından korktuğunu söyleyerek kendisi ve ailesi için koruma talebinde bulunmuştur. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında polis, tekrar ifadesini almak üzere T.F.S.’nin evine gitmiş ancak evde bulamamıştır.
2009 yılının Ocak ayında savcılık, T.F.S.’nin eyleminin suç teşkil etmediğine karar vererek soruşturma açmayı reddetmiştir. Gerekçe olarak ise, başvurucu E.B.’nin tecavüze uğramadan önce yardım istememesi, adli tıp raporunda genital bölgede hasar olduğuna dair bir bulgunun olmaması ve koldaki yaraların ne zaman olduğunun belli olmaması gösterilmiştir.
Şubat ayında başvurucu, soruşturma açılmaması yönündeki karara karşı başsavcılığa başvurmuş ve T.F.S.’nin tehditleri nedeniyle emirlerine uymak zorunda kaldığını ve polislerin bir mağdur olarak sahip olduğu haklar konusunda kendisini bilgilendirmediğini anlatmıştır. Olay günü karakola gittiğinde şikayetini çekmesi yönünde tembih edildiğini, şikayetçi olduktan sonra hakları konusunda bilgilendirilmediğini, adli tıp kurumuna giderek rapor alması gerektiğini bile 112 acil servisi arayarak öğrendiğini, daha sonra karakola giden eşinin de şikayeti geri çekmesi için uyarıldığını anlatmıştır.
Başsavcılık başvurucunun şikayetini reddetmiş fakat Mahkeme, Mayıs ayında dosyanın savcılığa geri gönderilmesine ve soruşturmada bazı adımların atılmasına karar vermiştir. Mahkeme’ye göre, başvurucunun rızaya dayalı olarak cinsel ilişkiye girdiğini destekleyen bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca, genital bölgede hasar olmaması, tehdit edildiği iddiasıyla örtüşmektedir.
Dosya savcılığa geri gönderilmiştir ancak 2011 yılının Şubat ayında Mahkeme, başvurucunun şikayetini reddetmiştir. Mahkeme’ye göre adli tıp raporu başvurucunun iddialarını çürütmektedir ve başvurucu T.F.S.’nin suçlu olduğunu iddia ediyorsa, bunu kanıtlayacak tanıklar getirmelidir. Mahkeme ayrıca, başvurucu ile T.F.S.’nin yüzleştirilmesine gerek olmadığına ve başvurucunun mahkeme masraflarını ödemesine karar vermiştir.
Başvurucunun İhlal İddiaları
Başvurucu, 11 Ağustos 2010 tarihinde İHAM’a başvurmuştur. Romanya makamlarının tecavüz iddiasını soruşturmakta ve cinsel saldırıya karşı etkili bir yasal koruma sağlama görevini yerine getirmekte yetersiz kaldığını, bu nedenle Sözleşme’nin insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele yasağını düzenleyen 3. maddesinin, adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin ve etkili başvuru yolu hakkını düzenleyen 13. maddesinin ihlal edildiğini ileri süren başvurucuya göre, yetkililer tecavüz mağduru olan ve avukat ya da hukuki destekten yoksun olan başvurucuyu koruyamamış ve yargılama sürecinde kişisel bütünlüğünü ihlal ederek travma yaşamasına neden olmuştur.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
Sözleşme’nin 3. ve 8. Maddelerinin İhlali
Mahkeme, başvurucunun ihlal iddialarına yönelik nitelendirmesiyle bağlı olmadığını, bu nedenle şikayetlerini Sözleşme’nin 3. maddesi ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını düzenleyen Sözleşme’nin 8. maddesi altında inceleyeceğini belirtmiştir.
Mahkeme, daha önce I.C. v. Romanya ve M.C. v. Bulgaristan kararlarında belirlediği ilkeleri tekrar ederek, taraf devletlerin Sözleşme’nin 3. ve 8. maddeleri altında cinsel suçları etkili bir şekilde araştırma ve soruşturmakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır. Bu yükümlülük, fiziksel direnç gösterilmemesi hali de dahil olmak üzere, her türlü rıza dışı cinsel eylemin soruşturulması ve cezalandırılmasın içermektedir.
Başvurucu E.B.’nin davasında yetkililerin görevi, cinsel ilişkinin rızaya dayalı olup olmadığını belirlemektir. Böyle durumlar, olayın taraflarının güvenilirliğini ortaya çıkaracak şekilde kişilerin ifadesinin alınması, hatta bazen bir psikoloğun değerlendirmesinin dikkate alınması gibi somut olayın koşullarının incelenmesini ve tarafların beyanlarının güvenilirliğinin konuya duyarlı bir şekilde değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Ancak söz konusu başvuruda bunlar yapılmamıştır. Mahkeme, başvurucunun IQ’sunun düşük olduğunu bu nedenle daha hassas/kırılgan olduğunu ve yetkililerin bu yüzden daha özenli olması gerektiğini kaydetmiştir. Bu bağlamda, başvurucunun tecavüze maruz kalmasının ortaya konulması ve buna karşı yapılacak şikayet mekanizmaları, ilgili ceza yasalarının uygulanması ve başvurucunun uygun yasal yollara erişimi için hayatidir. Gerçekten de Mahkeme, başvurucu gibi zihinsel engeli olan/hassas bir durumda olan kişilerin ya da çocukların cinsel saldırıya maruz kalmalarına karşı yapacakları şikayetlerin etkili şekilde soruşturulmaması ya da uygun yargısal karşılığın verilmemesi, cezasızlığa neden olmaktadır ki bu da Sözleşme’nin 3. maddesine öngörülen pozitif yükümlülüklerin ihlali anlamına gelebilecektir.
Başvurucunun rızasının olup olmadığı konusu da, bu davanın merkezindedir. Buna rağmen ne savcılar ne de mahkeme, başvurucunun kişisel durumunu, olayın akşam ve mezarlık yanında gerçekleşmesi gibi meydana geliş koşullarını dikkate almıştır.
Dahası, savcıların ve mahkemelerin kararlarına bakıldığında, kararların başvurucu E.B.’nin yardım istememiş olmasına ve tecavüzden kaynaklanan yaralarının olmamasına dayandığı görülmektedir. Fakat, Romanya Ceza Kanunu, mağdurların fiziksel olarak direnme şartından bahsetmemektedir. Temel konu, ‘alıkoyma/zorlama’ ya da ‘iradesini açıklama kapasitesinin eksikliği’ gibi ifadelerin nasıl yorumlandığıdır.
Mahkeme’ye göre, yetkililer, başvurucu E.B.’nin direnmediği noktasına o kadar fazla ağırlık vermiştir ki, başvurucunun özel durumunu ya da sonrasında hakları konusunda bilgilendirilmemesi nedeniyle çektiği acıyı görmezden gelmiştir.
Mahkeme, Avrupa Konseyi’nin Kadına Yönelik Şiddeti Önleme ve Mücadele Etme amacıyla hazırladığı İstanbul Sözleşmesi’ne atıf yaparak, İstanbul Sözleşmesi’nin devletleri, mağdurların haklarını ve menfaatlerini korumakla yükümlü kıldığını hatırlatmıştır.
Mahkeme’ye göre, yetkililer E.B.’nin fiziksel bütünlüğünü koruma ve tecavüz ve cinsel istismarın her türünün cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir ceza hukuku sistemi oluşturma konusunda sınıfta kalmıştır.
Tüm bu nedenlerle, E.B.’nin davasında izlenen bu yaklaşım, kadınlara yönelik şiddete karşı mağdurların korunmasıyla ilgili hazırlanan ulusal yasaların çerçevesine ve uluslararası yasal standartlara aykırıdır ve Sözleşme’nin 3. ve 8. maddeleri ihlal edilmiştir.
Adil Tazmin
Mahkeme, Romanya yetkililerinin başvurucunun tecavüz iddialarını etkili şekilde soruşturmaması ve tecavüz mağduru olan başvurucunun haklarının korunması için gerekli adımları atmaması nedeniyle başvurucunun yaşadığı stres ve psikolojik travma nedeniyle başvurucuya 12.000 Euro manevi tazminat ve 1.400 Euro mahkeme masrafı ödenmesine karar verdi.
Trackbacks & Pingbacks