Mart 2019 – İHAM Kararları Bülteni
Merhaba,
Mart ayında çıkan önemli bazı İHAM kararlarının yer aldığı bülten hazır. Kadın hukuk fakültesi öğrencileriyle hazırladığımız bu bültende İHAM karar çevirilerini Serde Atalay, Esin Bozovalı, Gözde Gurbet Engin, İlkay Nadir, İrem Şanlı ile birlikte yaptık.
Uzan v. Türkiye ve yine başka devletlere karşı verilen bazı kararların özet çevirilerini ayrı post olarak önümüzdeki günlerde yayımlayacağız, o yüzden bu bültende yer almıyorlar.
Önümüzdeki ay görüşmek üzere.
Yaşam Hakkı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü
Yılmaz v. Türkiye, Başvuru no. 1792/12, Karar tarihi: 05.03.2019
12 Nisan 2006 tarihinde 28 yıl 9 ay hapis cezası alan, Sincan cezaevine götürülen başvurucunun kardeşinin kalp rahatsızlığı, paranoya ve anksiyete nedeniyle 2006 yılında 9, 2007 yılında 20, 2008 yılında 18, 2009 yılında 34, 2010 yılında 33, 2011 yılında 12 kez muayene edilmesi, 9 Mart 2011 tarihinde hastaneye kaldırılan ve 23 Mart 2011’de kanser teşhisi konduktan sonra 16 Mayıs – 2 Haziran tarihleri arasında hastanede yatan ve 2 Haziran’da hayatını kaybeden kardeşinin ciddi sağlık sorunlarına rağmen tahliye taleplerinin reddedilmesi – Yaşam hakkı ihlal edilmemiştir.
İşkence, İnsanlık Dışı Muamele ve Kötü Muamele Yasağı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü
E. B. v. Romanya, Başvuru no. 49089/10, Karar tarihi: 19.03.2019
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 19 Mart 2019 tarihinde verdiği E. B. v. Romanya kararı ile kadına yönelik şiddet ve cinsel suçlarla ilgili içtihadına bir yenisini daha ekledi. Zihinsel engelli bir kadının tecavüze uğradığı iddiasının Romanya makamları tarafından etkili şekilde soruşturulup cezalandırılmadığına ilişkin dava, aslında tecavüz davalarında sık sık karşılaştığımız yaklaşımlara karşı Mahkeme’nin değerlendirmelerini içeriyor. Başvurucunun faili şikayet etmek amacıyla gittiği karakolda şikayetçi olmaması ve daha sonra şikayetini çekmesi için bizzat polisler tarafından uyarılması, tecavüz mağduru bir kadının sahip olduğu hakların hatırlatılmaması, rapor alması gerektiği ya da avukatla temsil edilebileceği söylenmeden eve gönderilmeye çalışılması, olay anında bıçakla tehdit edilmesi nedeniyle ve sonrasında fail tarafından bulunacağı korkusuyla yoğun bir stres ve travma yaşayan başvurucunun şikayetlerinin dikkate alınmaması ve hem savcılık tarafından hem de mahkeme tarafından ‘rızası vardı’ ve ‘direnmedi’ denilerek davanın sonuçlandırılması…
Mahkeme, hem Romanya yasalarına hem de kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla çıkarılan Avrupa Konseyi sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı kabul etti ve Sözleşme’nin 3. maddesi ile 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Kararın özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz.
Petukhov ve Ukrayna Başvurusu (No.2), Başvuru no. 41216/13, Karar tarihi: 12.03.2019
İHAM, 12 Mart 2019 tarihinde verdiği Petukhov v. Ukrayna (no. 2) kararında tükerbüloz hastası ve müebbet hapis cezası alan başvurucunun serbest kalma ve gözden geçirme olasılıkları olmadan ve hastalığı geri dönülemez noktaya gelmesine karşın Temmuz 2010’da cezaevi hastanesine transferinden beri yetkililerin başvurucunun sağlığını korumak için alması gereken pozitif önlemleri almadan cezaevinde tutulmasını, Sözleşme’nin 3. maddesinde düzenlenen insanlıkdışı muamele yasağına aykırı buldu. Kararın özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz.
Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
Rüstamzade v. Azerbaycan, Başvuru no. 38239/16, Karar tarihi: 07.03.2019
2011 yılında kurulan Özgür Gençlik grubunun kurucularından olan ve aynı zamanda sivil toplum aktivisti olan başvurucunun 2013’te Azerbaycan askerlerinin hayatlarını kaybetmeleri sebebiyle Bakü’de düzenlenen eylemlere katılması, eylemlerin barışçıl olmasına rağmen polisin göstericilerden bir kısmını gözaltına alması, bu gösteriler esnasında birtakım kişiler tarafından dönemin modası olan “Harlem Shake” dansının Bakü’de yapılarak YouTube’a konması, başvurucunun ilgili dansı sergilememekle birlikte yalnızca dans edenleri izlemesi, bu videonun bir televizyon kanalı tarafından eleştirilerek videoda bulunan kişilerin uyuşturucu kullanıcısı anarşist ve NIDA adlı gruba üye oldukları iddiasının ortaya atılması, Mart 2013’te bu iddialarla birlikte bir sivil toplum örgütü olan NIDA üyelerine patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulundurulması suçlamaları ile ceza davası açılması, başvurucunun bu süreçte tanık sıfatıyla iki kez sorguya alınması, ardından Nisan 2013’te ise kendisine Azerbaycan Devlet Petrol Akademisi önünde yapılan gösterilerde bulunduğu için tutuklanması, aynı gün Nasimi Yerel Mahkemesi tarafından başvurucunun suçlu bulunması, salıverilmesinin ardından Mayıs 2013’te bir grup ile birlikte gerçekleştirilen holiganizm suçlamasıyla tekrar tutuklanması, aynı zamanda ceza yargılaması devam ederken mahkemenin başvurucunun tutuklu kalması gerektiği kararı, ilgili karara başvurucunun itiraz etmesi, itirazların reddedilerek başvurucunun bu süreçte tutuklu kalması, ardından tutukluluk süresinin uzatılmasına karar verilmesi, başvurucunun ise bu süreçte verilen tutuklama ve tutuklamanın uzatılması kararlarının herhangi bir hukuki dayanağı olmaması sebebiyle İHAS’ın 5. maddesini ihlal teşkil edeceği iddiası – Mahkeme ise ilgili videoda yapılan dans bakımından yerel mahkemenin başvurucuya suç isnat etmesi ve mahkum etmesinin yasal dayanağının hiç açık olmadığı tespiti, aynı zamanda savcılık organının da suç isnadının sebebini açıklamakta yetersiz kaldığı tespiti, tüm bu nedenlerle başvurucunun tutukluluğunun hukuka uygun olmadığı kararı – Özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali
O.S.A. ve diğerleri v. Yunanistan, Başvuru no. 39065/16, Karar tarihi: 21.03.2019
Yunanistan’da bulunan Sakız Adası’na düzensiz geçiş yaptıktan sonra yakalanarak Vial Kabul Merkezi’ne konulan dört Afgan başvurucunun haklarında verilen tutulma (idari gözetim), sınır dışı kararlarının ve idari gözetim süresinin maksimum 6 ay olacak şekilde uzatılması kararlarının başvurucuların Yalnızca Farsça dilini anlaması ve konuşmasına rağmen Yunanca dilinde tebliğ edilmesi ve kararlarda karara itiraz edilecek mahkemenin açıkça belirtilmemesi, ayrıca başvurucuların sığınma başvurusunda bulunmak istemeleri üzerine 1 ay daha kabul merkezinde tutulduktan sonra haklarında verilen sınır dışı kararının sığınma başvurusu sonuçlanana kadar durdurulmasına ve kendilerine geçici koruma kimliği verilerek, Sakız Adası’nı terk etmeleri yasağı ile birlikte serbest kalmalarına karar verilmesi; Tebliğ edilen kararların dilini anlamayan ve bir avukata erişimleri olmayan başvurucular, idari gözetim amacıyla tutulmalarına ilişkin karara itiraz etmek üzere mahkemeye başvurmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle 5. maddenin 4. fıkrasında düzenlenen tutulma işleminin yasaya uygunluğunun denetlenmesi amacıyla mahkemeye başvurma haklarının ve yakalanma sebeplerinin kendilerine Farsça ve açıkça anlatılmadığından dolayı 5. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen tutulma nedeninin bildirim yükümlülüğünün ve tutulmalarının keyfiliği sebebiyle 5. maddenin 1. fıkrasının ihlal edildiği gerekçeleri ile ayrıca başvurucuların tutuldukları kabul merkezindeki koşulların kötülüğü sebebiyle insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye maruz kaldıklarını iddia ederek 3. maddenin ihlal edildiği sebebiyle Mahkeme’ye başvurmuştur – Mahkeme yalnızca Farsça dilini anlayan başvuruculara sınır dışı kararlarının Yunanca tebliğ edilmesinin ve bir avukat tarafından temsil edilmeyen başvurucuların kabul merkezlerinde dağıtılan broşürlerden hangi idare mahkemesine başvuracakları gibi detayları anlayamayacaklarını ve kabul merkezinde tutulanların STK ya da adli yardım avukatlarına erişimlerinin net olmadığını vurgulayarak tutulmaya karşı mahkemeye başvuru haklarının yani 5. maddenin 4. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. [Mahkeme, J.R. ve diğerleri v. Yunanistan (22696/16) kararında olduğu gibi bu olayda da idari gözetim uygulamasının keyfi olmayarak sözleşme ile uyumlu olduğuna ve başvurucuların sığınma başvurusunda bulunmak istediklerini beyan ettikten 1 ay sonra geçici koruma kimlik belgeleri ile serbest bırakıldıklarını belirterek 5. maddenin 1. fıkrasından ihlal oluşmadığına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, başvurucuların kaldıkları Vial Kabul Merkezi’nin gündüz dışarı çıkıp akşam gelmeye elverişli olan yarı açık bir merkez olması ve yalnızca 1 ay süre ile kalmalarının insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamelenin seviyelerine ulaşmayacağını belirterek 3. Maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir.]
Adil Yargılanma Hakkı
Abdullahyev v. Azerbaycan, Başvuru no: 6005/08, Karar tarihi: 07.03.2019
Başvurucunun eski parlamento üyesinin Mart 2007’de Meclis’te Bakanlar Kurulu’nu eleştirdiği konuşması sırasında parlamentodaki diğer bir vekille önce sözlü sonra fiziksel kavgaya karışmasının ardından gözaltına alınması ve mecliste dokunulmazlığının kaldırılması ve 2 yıl hapis cezası ile sonuçlanan yargılama sırasında; tüm televizyon kanallarında da yayınlanan olaya ilişkin video görüntülerinin sadece karşı tarafın mahkemeye sunduğu kadarının değil tamamının tekrar irdelendiği takdirde kışkırtıcı sözlü beyanlarda bulunan ve fiziksel saldırıyı başlatan tarafın diğer vekil olduğunun anlaşılacağını tekrar tekrar belirtmesine rağmen yerel mahkemenin video ve bu istek konusunda sessiz kalması – Mahkeme, adil yargılama sırasında silahların eşitliği ilkesine dikkat çektikten sonra yerel mahkemenin yargılama sürecini etkileyecek önemli bir delil niteliğinde olan kavga görüntüleri içeren videonun başvurucunun istemine rağmen haklı bir sebep göstermeksizin incelenmemesinin Sözleşme’nin 6. Maddesi bakımından ihlal oluşturduğunu belirtmiştir. [Söz konusu başvuruda başvurucu ayrıca tutuklanmadan önceki bel fıtığı probleminin tutuklu yargılandığı sırada daha kötüye gittiği yönünde yerel otoritelerden kendisine tıbbi müdahalenin yapılmasını tekrar tekrar talep etmesine rağmen açlık grevine başlayıncaya değin dikkate alınmadığını iddia etmiş, Mahkeme ayrıca, tıbbı kayıtlar uyarınca başvurucunun yargılama sürecinde makul aralıklarla tıbbi kontrolden geçtiği ve bu kayıtlarda sağlık durumunun kötüleştiğine dair bir kayıt bulunmadığı ve başvurucunun yerel otoritelerin kendisine tıbbi yardım sağlamadığına ilişkin esaslı deliller ortaya koymadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine dair iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir.]
Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda, Başvuru No: 26374/18, Karar Tarihi: 12.03.2019
İzlanda’da yeni kurulan istinaf mahkemesine hakim olarak atanmak üzere başvuru yapan 37 kişi arasında olan fakat liyakate göre seçilen ilk 15 kişilik listede yer almayan A.E.’nin Adalet Bakanı tarafından hakim olarak atanmasıyla ilgili başvuruda İHAM, A.E.’nin İstinaf Mahkemesi hâkimi olarak atanmasına giden sürecin, İzlanda Yüksek Mahkemesi tarafından verilen kararlarla doğrulanan usule yönelik ihlallerin mahiyeti de dikkate alındığında, o dönemde yürürlükte olan hukuk kurallarının alenen ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Mahkeme, sürecin, yürütmenin kanunsuz şekilde takdir yetkisini kullandığı ve bu hususun, Parlamentonun yürütme ile yasama kolları arasında uygun bir denge kurmaya çalışan yasal çerçevenin hilafında hareket etmesiyle pekiştiği bir nitelik teşkil ettiğini tespit etmiştir. Sonuç itibarıyla süreç, demokratik bir toplumda yargının kamuda oluşturması gereken güvenin aleyhine işlemiş ve hukukun üstünlüğünün temel ilkelerinden olan, bir mahkemenin yasayla kurulmuş olması gereği kuralının özünü ihlal etmiştir. Kararın özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz.
Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesi
Drelingas v. Litvanya, Başvuru no: 28859/16, Karar tarihi: 12.03.2019
Sovyet Güvenlik Güçleri-Devlet Güvenlik Komitesi (KGB, önceki MGB) üyesi üst düzey subay olan başvurucunun 1956 yılında Litvanya’daki Sovyet müdahalesine karşı kurulan Litvanya Özgürlük Mücadelesi Hareketi’nde (LLKS) üst düzey komutan (A.R Vanagas) ve eşi (B.M Vanda) iki partizanın tutulması operasyonunda görev alması, yakalandıktan sonra iki partizanın ciddi kötü muameleye maruz kalmaları, A.R Vanagas’ın idam edilmesi ve B.M Vanda’nın 8 sene boyunca Sırbistan’daki hapishane kampında tutulması ve sonrasında sınır dışı edilmesi, Litvanya bağımsızlığını kazandıktan sonra 2014’te başvurucunun soykırım suçundan yargılanması, başvurucunun operasyonu şahsi olarak yönlendirmediği ve parti üyelerini bizzat tutuklayıp onlara bizzat ceza vermediğini belirtmesi, yerel mahkemede Sovyet işgaline karşı silahlı mücadelede içerisinde bulunan A.R Vangas ve B.M Vanda’nın tutuklandığı önceden planlanmış operasyonun amacının “ayrı ulusal-etnik-politik grubu yok etmek” amacı olması sebebiyle zamanaşımın da söz konusu olmadığı soykırım suçundan hüküm giymesi üzerine temyize gitmesi, yüksek mahkemenin iki partizanın farklı etnik gruba dahil olduğunu ve bu nedenle suçun Soykırım Sözleşmesi’ne girmesi gerektiğinin altını çizmesi bunun yanı sıra, Soykırım Sözleşmesi’nde olmayan fakat yerel yasadaki (Litvanya özgürlüğünü geri kazandıktan sonra oluşturulan yeni kod) kanuni tipte bulunan “farklı politik gruba” uygulanan soykırım nedeniyle hüküm giydiğinin vurgulanması üzerine başvurucunun geriye dönük olarak yargılandığı iddiasıyla ve Sözleşme’nin 7. Maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle İHAM’ a başvurması – Mahkeme, öncelikle başvurucunun iki parti üyesinin tutuklanması ve sonrasındaki işkence, idam, kampta alıkonulma ve sınır dışı edilme sürecinde kişisel olarak bir karar almadığı ve bunları bizzat yerine getirmediği savunmasını askerlerin dahi insan haklarını ihlal eden emirlere tümüyle itaat etmediği başvurucunun üst düzey subay olması nedeniyle tutuklanan parti üyelerinin başına neler geleceğini bilmemesinin mümkün olmadığı gerekçeleriyle reddetmiştir. Daha sonra, soykırım suçundan mahkumiyetinin Sözleşme’nin 7. maddesinin ihlalini teşkil edebilmesi için maddedeki şartları sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, Mahkeme, iç hukuk kurallarında açıklık sağlanıp sağlanmadığına bakarken, Yüksek Mahkeme’nin iç hukuk kurallarına göre parti üyelerinin Litvanya Özgürlük Hareketi için önemini detaylıca irdelediğini ve bu bağlamda iki parti üyesinin de Litvanya ulusu için ulusal kimliği ve kültürü korumada oynadıkları önemli rolü vurgulayıp hem Soykırım Sözleşmesi hem yerel ceza kanunu bağlamında “ayrı ulusal ve etnik grubu” korumak adına hareket ettiklerini bu nedenle de olayın kanuni tipe uygun olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak, sayılan nedenlerle başvurucunun soykırım suçundan mahkumiyetinin öngörülebileceğini ve Sözleşme’nin 7. Maddesinin ihlal edilmediğini belirtmiştir.
İfade Özgürlüğü
Uçar v. Türkiye, Başvuru no. 53319/10, Karar tarihi: 05.03.2019
Çukurova Üniversitesi’nde öğrenciyken Adana Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde 12 Haziran 2002 tarihinde hazırlanan iddianameyle hakkında örgüte yardım ve yataklık suçundan dava açılan başvurucuya üniversitede Kürtçe dersi verilmesi talepli dilekçe sundukları için arkadaşlarının tutuklanmasını protesto ederken ‘çok yaşa lider Apo’, ‘yaşasın devrimci demokratik gençlik’ ‘imralı’ya bin selam’ sloganları atmaları nedeniyle örgüt propagandası suçundan 10 ay hapis cezası verilmesi ve verilen cezanın ertelenmesi – İfade özgürlüğünün ihlali
Ali Gürbüz v. Türkiye, Başvuru no. 52497/08, Karar tarihi: 12.03.2019
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 12 Mart 2019 tarihinde gazeteciler ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanan pek çok kişi için oldukça önemli bir karar yayımladı. Açıkça şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermediği sürece, yalnızca Türk hukukuna göre terörist kabul edilen terör örgütü yöneticileri ve üyeleri tarafından yapılan açıklamalara yer verdikleri için gazetecilerin, sonunda beraat etseler dahi, haklarında açılan çok sayıda davayla ve uzun yıllar boyunca ceza tehdidi altında yaşamalarının oto-sansüre ve bir çeşit tacize neden olacağını, böylece kamusal tartışmaların yürütülmesi üzerinde caydırıcı bir etki doğuracağını söyleyen İHAM, bu davalarda Terörle Mücadele Kanunu’nun içerik ve bağlam bakımından hiçbir inceleme yapılmadan otomatik olarak kullanılmasını ifade özgürlüğüne aykırı buldu. Kararın çevirisini buradan okuyabilirsiniz.
Mart ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 57031/10, Karar tarihi: 19.03.2019
Temmuz 2004’te MLKP üyeliğinden açılan davada Şubat 2007’de örgüt propagandası suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası alan başvurucuların evlerine düzenlenen operasyonda çıkan MLKP yayını olduğu söylenen Atılım ve Özgür Gençlik dergisinin okuru olmak, eylem ve toplantılara katılmak, MLKP lehine slogan atmak, bayrak, pankart taşımakla suçlanması – Mahkeme, yerel mahkemenin ve Yargıtay’ın başvurucuların şiddete, silah teşvik edip etmediğini, nefret söylemi olup olmadığını incelemeden ve herhangi bir somut gerekçe göstermeden ceza vermesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Ayrımcılık Yasağı
Quilichini v. Fransa, Başvuru No: 38299/15, Karar Tarihi: 14.03.2019
Evlilik dışı birliktelik sonucu dünyaya gelen başvurucu Séverine Quilichini’nin, kendisini yasal olarak tanıyan babası G.Q.’nun 1992’de ölümünden sonra terekenin paylaşımı esnasında evlilik dışı doğmuş olması nedeniyle o dönemde yürürlükte olan Fransız Medeni Kanunu hükümleri uyarınca evlilik birliği içerisinde doğmuş diğer iki muristen daha az bir miras payına hak kazanması, o dönemde payların belirlenmesini düzenleyen noterin düzenlediği tutanağın söz konusu paylaşımların gelecekteki muhtemel yasa değişiklikleri dahi dikkate alınmaksızın nihai olduğunu belirtmesi, 2001 yılında Fransız Medeni Kanunundaki evlilik dışı çocukların miras hakkının evlilik birliği içinde doğanlardan az olacağını öngören hükmün değiştirilmesi ve söz konusu ayrımcılığın kaldırılması, başvurucunun baba tarafından dedesinin vefat etmesi üzerine dedesine ait bir arazinin paylaşımı sırasında 1992’deki ilk noter tutanağındaki yukarıda sözü geçen şerh gerekçe gösterilerek başvurucuya yine eski Medeni Kanun hükmü uyarınca birlikte muris olduğu üvey kardeşlerinden daha az bir pay verilmesi, başvurucunun 2011’de söz konusu tutanağın güncellenmesi talebiyle açtığı davanın ilk derece mahkemesinde kabul edilmesi ancak istinaf mahkemesi tarafından bozulan kararın kesinleşmesi, bunu müteakip başvurucunun Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a başvurması – Mahkeme, mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Mülkiyet Hakkı
Yavaş ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 36366/06, Karar tarihi: 05.03.2019
1963 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Ankara Sigorta’da uzun yıllar çalışan ve Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici bir maddesi uyarınca bu şirketin kendi sağlık ve emekli sandığına bağlı olan ve sandık yönetmeliği uyarınca söz konusu kanunda belirtilen tavan ücretin iki katı aidat ödeyen ve aynı yönetmelik gereğince, emekliliklerinde maaşlarına ek yapılması hakkına sahip olan başvurucuların, Ankara Sigorta’nın hissedarlarından Etibank’ın payının 1990 yılında %85’e çıkartılıp şirketin bu bankaya bağlanmasının ardından, özelleştirme kapsamında söz konusu hisselerin Polis Bakım ve Yardım Sandığı ve Özelleştirme İdaresi’ne satılması ve 2001’de Ankara Sigorta Genel Kurulu bütçe açığı nedeniyle maaşların ve diğer faydaların Sosyal Sigortalar Kanunu’na uygun şekilde sağlanması kararı almasıyla birlikte başvurucuların emekli maaşlarının “uyarlama” yoluyla (bazılarını neredeyse yarısına kadar) düşürülmesi – Mahkeme, Bakanlar Kurulu’nun kararının sandığın daha fazla zarar etmesini olabildiğince engellemek ve başvurucuların maaş almaya devam etmesini sağlamaya yönelik olduğunu, söz konusu uyarlamanın nedenden yoksun veya orantısız olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Zülfikari ve Pekcan v. Türkiye, Başvuru no. 6372/05, Karar tarihi: 19.03.2019
21 Aralık 1999’da TMSF’ye devredilen Yaşarbank’ta hisse sahibi olan başvurucuların hisse karşılıklarını alamamaları – Müdahalenin kanuni bir dayanağı bulunmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali