İHAM’ın Vazagashvili ve Shanava v. Gürcistan kararının özet çevirisi: Polis operasyonunda hayatını kaybeden kişinin ölümünün etkili soruşturulması yükümlülüğü
İHAM, 18 Temmuz’da yayınladığı Vazagashvili ve Shanava v. Gürcistan kararında, 2006 senesinde üst düzey polis memurlarının da içinde bulunduğu İçişleri Bakanlığı’na bağlı polis birimi tarafından düzenlenen, biri Başvurucunun oğlu olan iki kişinin öldürüldüğü ve operasyonun başındaki polis memurunun kişisel kin ve husumetle hareket ettiği olayda Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine ve Başvurucunun 34. madde kapsamında mağdur statüsünün sürdüğüne karar verdi.
Özellikle güvenlik güçlerinden kaynaklanan ölüm olaylarında izlenmesi gereken soruşturma yükümlülükleri, suçla orantılı şekilde verilecek cezalar ve faillere yönelik yaptırımlar konusunda önem taşıyan bu kararı İlkay Nadir özetleyerek çevirdi.
Vazagashvili ve Shanava v. Gürcistan, Başvuru No: 5037/07, Karar Tarihi: 18.07.2019
Olayların Özeti
2 Mayıs 2006’da Birinci Başvurucu (Mr. Vazagashvili) ve eşi İkinci Başvurucu (Ms Shanava’nun oğlu (Z.V) ve arkadaşı (A.Kh) Tiblis Caddesi’nde arabalarında seyir halindeyken polis operasyonu esnasında öldürülmüşlerdir ve ölüm sonrası adli tıp raporuna göre; yaralanmaların ciddiyeti nedeniyle tam olarak kaç merminin Z.V ve A.Kh’nin vücuduna isabet ettiği saptanamamaktadır. Arabadaki üçüncü kişi (Mr. B.P) ciddi şekilde yaralanmış fakat hayatta kalmıştır. İçlerinde İçişleri Bakanlığı Kriminal Polis Birimi üst düzey yetkililerinin de bulunduğu en az elli polis memuru ve silahlı çevik kuvvet tarafından gerçekleştirilen operasyon Kriminal Polis Birimi Müdür Yardımcısı (I.P) tarafından yönetilmiştir.
Aynı gün, Kriminal Büro, Başvurucunun oğlu ve arabadaki diğer yolcular hakkında ateşli silah taşımacılığı, hırsızlığa teşebbüs ve kanuna aykırı zilyetlik suçları isnadıyla dava açmıştır. Soruşturma, Kriminal Büro’nun yukarıda bahsi geçen operasyonda da görev alan üst düzey yetkilisi tarafından yönetilmiştir. Olay yeri incelemesi de dahil olmak üzere, tüm soruşturma ön hazırlığı bu dava çerçevesinde gerçekleştirilmiş ve Tiblis Cumhuriyet Savcısı polislerin eylemlerinin hukukiliğini soruştururken; Başvurucunun oğluna karşı operasyondan sonra açılan dava çerçevesinde toplanan bu delillere dayanmıştır.
Aynı gün Kriminal Büro Müdürü, bir basın toplantısı düzenleyerek “anonim polis muhbirinden edinilen bilgi” doğrultusunda Başvurucunun oğlu ve arabadaki diğer iki yolcunun tefeci dükkanını soyduğunu ve başka bir hırsızlık planları olduğunu öğrendiği için planlı bir şekilde operasyon düzenlendiğini belirtmiştir. Bu toplantı sırasında öncelikle karşı taraftan ateş açıldığını ve polislerin de buna karşılık vermek durumunda kaldığını vurgulamıştır.
5 Mayıs’ta polisin operasyon sırasında aşırı güç kullanımı iddiasıyla savcılık tarafından açılan soruşturmada, dayanılan deliller çoğunlukla İçişleri Bakanlığı Birimi tarafından toplanan deliller olmuştur. Başvuru sahipleri soruşturmanın başından beri derinlemesine ve tarafsız olarak yürütülmediğini belirtmiş, soruşturmayı yürüten savcılık yetkililerinin polislerin Başvurucunun oğlunu kasti olarak öldürdüğü yönündeki tanık beyanlarını göz önünde bulundurmadıklarını, Başvuru sahipleri kovuşturmaya etkili bir şekilde katılımına müsaade etmediklerini ve kanıtların polis tarafından kurgulandığını iddia etmişlerdir. İkinci Başvurucunun davada mağdur olarak kabul edilme isteği haftalarca sürüncemede bırakılıp reddedildikten sonra sonunda kabul edilmiştir. Sonrasında dava dosyasından adli tıp raporu gibi kanıtların örneklerinin alınmasına müsaade edilmemiştir.
Dava dosyasından anlaşıldığı üzere, savcılık sadece iki görgü tanığının beyanlarının sorgulamıştır ve bu tanık beyanlarına göre ateşi açan taraf polis olup karşı taraftan da herhangi bir karşılık verilmemiştir, dahası Z.V ve arkadaşlarının içinde bulduğu araç refüje çarpıp durduktan sonra dahi polis ateş etmeye devam etmiştir. Savcılık bu iki tanığın beyanlarının operasyonda görev alan polis memurlarının beyanlarıyla tamamen zıt durumda olduğu için güvenilir olmadığına karar vermiştir. Balistik raporlarına göre Z.V’nin kullandığı aracın camından polislerin bulunduğu tarafa doğru ateş açılmıştır. Sonrasında savcılık İkinci Başvurucunun mağdur statüsünü kabul ettiği kararını bozmuştur ve ertesi gün polis memurlarının beyanları ile balistik raporu sonuçlarına dayanarak polislerin silahlarını sadece karşı taraftan açılan ateşe karşılık vermek için kullandığına karar vermiş ve 2007 senesinde dosyayı kapatmıştır. İkinci Başvurucu mağdur statüsünden yoksun bırakıldığından karara itiraz edememiştir. 2009’da Savunma Ofisi, Başsavcılığa daha önce yürütülen soruşturmada polisin güç kullanımının aşırı olup olmadığı ile ilgili saptamada yetersiz kalınması nedeniyle dosyanın yeniden açılması için istemde bulunmuş ve ateşin öncelikle hangi taraftan açıldığı gibi önemli konuların aydınlatılması gerektiğini belirtmiştir, Başsavcılık bu istemi cevapsız bırakmıştır.
Ocak 2012’de soruşturma tekrar açılmış, 2006’daki operasyona katılan polis memurlarından biri operasyonun başındaki üst düzey yetkili tarafından (I.P) kendilerine polis aracına ateş açmak ve daha sonra bunun operasyon sırasında Başvurucunun oğlunun ve arkadaşlarının içinde bulunduğu araçtan açıldığını iddia etmek üzere kullanılacağı hususunda emir verildiğini belirtmiştir. Aynı zamanda, operasyondan hemen sonra düzenlenen bir olay yeri raporuna göre; polis aracındaki kurşun deliklerinin, Z.V ve arkadaşlarının içinde bulunduğu aracın olduğu taraftan gelmesinin mümkün olmadığını duyduğunu belirtmiştir.
Bu sırada operasyonda Z.V’nin bulunduğu araçta olan üçüncü yolcuya (B.P) ilk kez ulaşılabilmiş ve bu kişi, yazılı ifadesinde araçta kırmızı ışıkta durdukları sırada kendilerine doğru bir sivil polisin geldiğini ve herhangi bir ihtarda bulunmadan doğrudan araca doğru silah doğrulttuğunu ve sonrasında ateş açtığını, bu sırada arkadaşı Z.V’nin başka yöne doğru manevra yaptığını ve refüje çarparak durduğunu ifade etmiştir. Dahası, araç durduktan sonra dahi, polislerin kendilerine ateş açmaya devam ettiğini, kendilerinin ise polislere hiç ateş etmediğini hatta yanlarında silah dahi bulunmadığını belirtmiştir.
Kasım 2012’de Başvuru sahipleri daha önce de beyanda bulunan görgü tanığı ifadelerine ulaşmış ve görgü tanıkları tekrar Z.V’nin aracı refüje çarptıktan sonra silahlı kişilerin araca doğru ateş ettiğini, bir dakika süren bu eylemden sonra yerden kovanları topladıklarını doğrulamıştır. 2013’te, 2006 senesindeki polis operasyonunda da görev alan bir polis memuru, bir basın toplantısında, operasyonu yürüten I.P’nin, Z.V’nin sürdüğü araçta bulunan A.Kh’ye kişisel bir husumet beslediğini ve operasyonu da bu nedenle düzenlediğini iddia etmiştir. 2013’te Birinci Başvurucu basın toplantısı düzenleyerek operasyon sırasında oğlunun ölümüne sebebiyet veren 5 üst düzey polis memurunun ismini direkt olarak vermiş ve söz konusu kişiler cezalandırılana kadar bu işin peşini bırakmayacağını iddia etmiştir.
Yeniden açılan soruşturma devam ederken Başvuru sahipleri mağdur sıfatını kazanmak üzere tekrar tekrar istemde bulunmuş, dava dosyasını görmek istemiş, araba için adli incelemenin tekrarlanmasını ve tanık beyanlarının tekrar alınmasını talep etmiştir ve fakat bu istekler kabul edilmemiştir. Başvuru sahipleri bu sırada İçişleri Bakanı ile görüşmüş ve operasyonda oğlunun ölümüne sebebiyet veren polis memurlarından birinin hala üst düzey bir görevde olmasını şikayet etmiştir. Bakan, bahsi geçen polis memurunun Başvurucunun oğluna ateş etmediği beyan ettiğini dolayısıyla görevden alınmasını gerektirecek bir durum olmadığı cevabını vermiş ve olayda adı geçen diğer polislerin görevden uzaklaştırıldığına dikkat çekmiştir.
Soruşturma dosyası 5 polisin nitelikli adam öldürme, görevi kötüye kullanma, kanıtları kurgulayarak adaleti yanıltma ve haksız yakalama suçları ile yargılanması talebiyle mahkemeye sevk edilmiştir.
Yerel mahkeme, tüm adli tıp raporunun yenilenmesini istemiş, olay yeri incelemesi talep etmiş ve diğer tüm kanıtları yeniden değerlendirmiş ve şu sonuçlara varmıştır:
Nisan 2006’da, İçişleri Bakanlığı Özel Soruşturma Birimi, başvuru konusu olayda adı geçen operasyonun başındaki I.P’nin kardeşi L.P’yi A.Kh (Z.V ile arabada bulunan ve 2006 Mayıs’taki operasyonda öldürülen diğer kişi) tarafından polise verilen bilgiye dayanarak uyuşturucu ticareti sebebiyle tutuklamıştır. A.Kh, L.P’nin düzenli müşterilerinden biridir ve L.P’nin İçişleri Bakanlığı tarafından başka operasyonlar sırasında ele geçirilen uyuşturucu maddeleri ele geçirerek satıcılık yaptığına dair söylentiler yaymaktadır. Özel Soruşturma Bürosu’nun I.P’nin başında olduğu büro ile ihtilaflı olduğu ve L.P’ye karşı yürütülen operasyonun da I.P’nin otoritesini sarsma konusunda kullanıldığı polis memurları tarafından tasdiklenmiştir.
I.P, kardeşinin tutuklanmasına sebebiyet veren A.Kh’den intikam almak için söz konusu kişilerin tefeci dükkanını soyacağına dair bir bilgi edindiğini söylemiş ve 20’den fazla silahlı polis ile operasyon yürütmek için izin almıştır. Bu bağlamda, A.Kh’nin hukuksuz bir şekilde telefon konuşmalarını ele geçirmiş ve operasyon günü arkadaşlarıyla buluşmak için nerede olacağı bilgisine ulaşmıştır. Ve izleme ekibinin de verdiği bilgiye dayanarak araba ile şehrin en kalabalık meydanlarından birinde bulunan metro istasyonuna doğru gittiğini öğrenmiştir ve Z.V ve arkadaşları burada pusuya düşürülmüştür. Polis memurlarından biri kırmızı ışıkta arabaya yaklaşmış ve arabadakilere ateş açmıştır. Sonrasında Z.V arabayla manevra yapmış ve refüje çarparak durmuş, kazadan sonra operasyondaki polis memurlarından biri (G.T) sürücü tarafından arabaya yaklaşarak Z.V ve A.Kh’nin kafalarına doğru iki el ateş etmiştir ve adli tıp raporuna göre yolcular G.T’nin iki el ateş açmasından önce hayattadır. Bunun yanısıra, üçüncü yolcunun vücuduna on beşten fazla mermi isabet etmiş ve fakat o hayatta kalmıştır.
Yerel mahkeme, operasyondan önce anonim bir muhbirden edinilen bilgiye göre Z.V, A.Kh, ve B.T tarafından gerçekleştirilecek planlı hırsızlık iddiasının, operasyon sonrasında delil toplamak, polislerin yanlışlarını kapatmak ve olay yerini kendi kontrolleri dahilinde değiştirebilmek için ortaya atıldığını belirtmiştir. Bunu yanı sıra, operasyonun başındaki I.P, operasyona götürülen polis aracını daha önceden kurşun darbesi alarak zarar görmüş araçlar arasından seçmiş ve polis memuruna aracı operasyon bittikten sonra doğrudan Z.V’nin sürdüğü aracın arkasına çekmesini söylemiştir, bu da polis aracını kullanan memurun bizzat kendisi tarafından doğrulanmıştır.
Dahası, görgü tanıkları ve operasyondan görev alan polis memurları Z.V’nin kullandığı araçtan hiçbir zaman ateş açılmadığını belirtmişlerdir ve bu daha sonra balistik raporlarıyla da doğrulanmıştır. I.P operasyondonda Z.V’nin aracının bulunduğu taraftan ateş açılmış gibi gösterebilmek için polis memuru arkadaşlarından birine kendisini hafifçe yaralamasını emretmiş ve o da bu isteğe uymuştur. Operasyondan bittikten sonra ise I.P, Z.V’nin aracına dört farklı ateşli silah yerleştirmesini emretmiştir. Balistik raporlarına göre bu silahlardan herhangi bir şekilde ateş açılmamıştır. Son olarak, I.P’nin hırsızlık yapılacağına dair bilgi aldığını belirttiği muhbirin, I.P tarafından sözde hırsızlık olayında mağdur olduğunu beyan edeceği sözünü aldıktan sonra şartlı tahliye ile serbest bırakıldığı belirtilmiştir.
Yerel Mahkeme, bu delillere dayanarak, I.P’nin başında bulunduğu operasyonun kişisel kine ve husumete dayandığını ve makul şüphe olmaksızın operasyon yürütüldüğünü, Z.V ve A.Kh’nin arabaları kaza yaptıktan sonra G.T isimli polis memurunun silahından çıkan kurşunlarla öldürüldüğünü belirtmiştir. Operasyonun kalabalık bir meydanda gerçekleştirilmesinden ötürü, halka zarar gelmesi olasılığının olduğu, herhangi bir ihtarda bulunulmadan Z.V ve A.Kh’ye ateş açıldığı ve karşı taraftan bir direnç olmamasına karşın (olmuş olsaydı dahi en az beş farklı polisin otomatik tüfeklerlerle geniş hazneli şarjörleri boşalıncaya kadar ateş edildiğinden) orantısız güç kullanıldığını vurgulamıştır. Bunun yanı sıra, I.P mahkeme önünde gerçekleri çarpıtmıştır. Tüm bu nedenlerle beş polis memuru hapis cezasına çarptırılmış ve daha sonra polis memurlarının senelerce devlete ve halka hizmet ettiğini göz önünde bulundurarak cezaları düşürülmüştür. Daha sonra, iki taraf da üst mahkemeye başvurmuş ve Başvuru sahipleri, devlet görevlilerinin devlet gücünü kullanarak işledikleri bu suçlara rağmen soruşturma ve kovuşturma sırasında yargılamanın gerekli özeni göstererek yapılmadığını beyan etmiştir. Üst mahkeme ise verilen cezaların yeterli olduğunu belirterek başvuruları reddetmiştir.
Haziran 2015’te ise, Birinci Başvurucu, oğlu Z.V’yi ziyaret ettiği sırada mezara gömülü bombayla öldürülmüştür. Suikastla alakalı olarak polis memuru G.S tutuklanmıştır. Mahkeme, Z.V ve arkadaşının öldürüldüğü operasyonun ülkede polis şiddetinin somutlaştığı en çok ses getiren vakalardan biri olduğunu ve Birinci Başvurucunun, bu gibi polis şiddeti içeren olayları aydınlatmak için kurduğu sivil toplum kuruluşunun da desteğiyle yıllarca kamunun gözü önünde adalet aradığını vurgulamıştır. Ayrıca, ulusal gazetede, G.S’nin de içinde bulunduğu polis memurlarının isimlerini açık bir şekilde yayınlamış ve üst düzey devlet yetkilileriyle birçok görüşme yapmıştır. Mahkeme, G.S’nin elektronik aletlerinde yapılan incelemede, onun Başvuru sahiplerinin hareketlerini sürekli olarak izlediğini ve yayınlanan gazete yazısından haberdar olduğunu saptamıştır. Bundan başka, G.S’nin patlayıcı materyaller üzerinde uzmanlığı bulunduğu ve Başvurucu çiftin yaşadığı muhitteki polis memuru arkadaşından oğullarının mezarını hangi zaman dilimlerinde ziyaret ettiğini öğrendiği ortaya çıkarılmıştır. Olay yeri incelemesinde G.S’nin DNA’sına rastlanmış, G.S’nin arabasının altındaysa mezar yerindeki toprağa ait örneklere rastlanmıştır. Suikasttan birkaç gün önce ve birkaç gün sonra G.S ve I.P’nin iletişime geçtiği ve G.S’nin suikasta ilişkin dosyadaki gelişmeleri takip ettiği görülmüştür. Tüm bu nedenlerle, G.S’nin Başvuru sahiplerine kendi isimlerini kamu önünde yayınlamayla ilintili olarak ortaya çıkan kişisel husumeti dolayısıyla suikastı gerçekleştirdiği belirtilmiştir ve G.S hapis cezasına çarptırılmıştır.
Başvurucu Vazagashvili ve Shanava’nın Şikayetleri
İkinci Başvurucu, Birinci Başvurucu eşinin ölümünden sonra yargılamada onu da temsil etmek istediğini belirtmiştir.
Başvurucu, yapılan ilk soruşturmanın tarafsızlık ve bağımsızlık koşullarını sağlamadığı, soruşturmaya ilişkin tedbirlerinin operasyonda oğlunun ölümüne sebebiyet veren polislerin bizzat kendisi tarafından alındığı, oğlunun içinde bulunduğu arabanın içinden ateş açılmaması veya polislerin cinayet maksadıyla harekt etmesi gibi önemli delillerin gözardı edildiği, kendilerinin dava incelemesinde mağdur statülerinin tanınmadığı dolayısıyla inceleme sırasında usuli ve maddi haklarını kullanamadıkları, yargılamanın haksız yere uzatıldığı iddialarıyla Sözleşme’nin 2. maddesinin usuli öğesinin ihlal edildiği gerekçesiyle İHAM’a başvurmuştur.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
2. Madde
Mahkeme, öncelikle, İkinci Başvurucunun Birinci Başvurucu adına yargılamaya devam etmesinde meşru bir yarar görerek bu isteği kabul etmiştir. Esası incelerken, Mahkeme, birinci olarak soruşturmanın ilk safhasında alınan tedbirlerin bizzat soruşturmayla yakından ilgili olan operasyonu yürüten polisler tarafından alındığını ve bunun da incelemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile bağdaşmadığını belirtmiştir. İkinci olarak, Başvuru sahiplerinin mağdur statülerinin kabul edilmemesinin, soruşturulmanın kapatılması kararına itiraz hakkı da dahil olmak üzere soruşturma süresince birçok haktan mahrum bırakılmalarına sebep olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme, ayrıca Z.V’nin sürdüğü araçtan polislere doğru hiç ateş açılmadığına dair iki tanık beyanının soruşturma kapsamında göz önünde bulundurulmamasının, muhakeme sürecinde gerekli özenin gösterilmediğinin göstergesi olduğunu; ilk açılan soruşturmada iddia makamının incelemesinin nesnellik, ve derinlikli inceleme; sonradan açılan soruşturma bakımından ise bütünlük koşullarının sağlamadığını beyan etmiştir.
Yeniden açılan dava sonrasında polis memurlarından ikisine temel olarak 16 yıl ceza verildikten sonra hafifletici sebeplerle cezaların 12 yıla indirilmesi bağlamında cezaların Başvurucunun 22 yaşındaki oğlunun ölümü dikkate alındığında yetersiz olduğunu ve özellikle görevi kötüye kullanma, adaleti yanıltma gibi olgular da düşünüldüğünde indirim uygulanmasının elverişli olmadığını, cezaların Başvurucunun oğlunun öldürülmesinden dokuz yıl sonra gelmesi nedeniyle geciken adaletin aslında inkar edilen adalet olduğunu ve yargılama sonucunun bu anlamda tesiri olmadığını belirtmiştir. Kolluk gücünü kullanarak Z.V ve arkadaşının öldürülmesine rağmen yeniden açılan soruşturmada dahi yargılama titiz bir biçimde yürütülmediği ve yapılan indirimler nedeniyle gelecekte kamu görevlilerinin benzer suçları işlemesini engellemede caydırıcılığı ortadan kaldıracağı defeaatle vurgunlanmıştır. Bundan başka, daha önce polislerin usulsüz güç kullandıklarına dair maddi delil olmasına rağmen, yerel otoritenin dosyayı mahkemeye taşıması üç yıl sürmüştür. Z.V’nin babası Başvurucunun 2015’te suçlamaların isnat edildiği polislerden biri tarafından öldürülmesinin 2006 senesindeki başvuruya konu olan olaya ışık tuttuğunun altı çizilmiştir. Çünkü suikasta uğrayan Başvurucu, iddia makamının sorumluluklarını yerine getirmemesi ve gerekli özeni göstermemesi nedeniyle soruşturmayı aydınlatmak için delil toplamaya çalışarak hayatını tehlikeye atmıştır. Başvuru sahiplerinin mağdur statüsünden mahrum bırakılmaya devam edilmesi nedeniyle, gerekli usuli haklardan yararlanamamalarına ve suçluların cezalandırılmasının geciktirilmesine sebebiyet verilmesinden ötürü, yeni açılan soruşturma sonucunda her ne kadar beş polise ceza verilmiş de olsa, bunun elverişli bir tazmin olarak görülemeyeceği belirtilmiştir.
Dahası, Mahkeme, devlet görevlileri tarafından hukuksuz olarak işlenen adam öldürme ve görevi kötüye kullanma gibi suçlarda yerel otoritelerin herhangi bir şekilde hoşgörülü davrandığı izleniminin kamuda güvensizliğe yol açabileceğini, bu nedenle Mahkeme, verilen ceza ve işlenilen suç arasında orantısızlık varsa müdahale etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, emniyet yetkililerinin de içinde bulunduğu cezalandırma gerektiren bu gibi olaylarda hukuki indirim ve af gibi uygulamaların yersiz olduğunu; Devlet’in bu durumlarda yasaları uygularken daha sert ve sıkı davranması gerektiğini beyan etmiştir ve polis memurlarına verilen cezalara indirim uygulanmasını eleştirmiştir. Ceza alan polis memurlarından ikisinin diğer üç polis memuru gibi emniyet teşkilatından süresiz olarak men edilmemesinin, 12 yıllık hapis cezalarının infazından sonra göreve dönebilecekleri anlamına geldiğini ve emniyet teşkilatındaki görevlerine dönüşlerinin tamamen uygunsuz olduğunu üstelik bunun kamu tarafından yanlış sinyaller olarak algılanabileceğini ve liyakatsiz bir durum olduğunu beyan etmiştir. Sayılan tüm bu nedenlerle, Mahkeme, Başvuru sahiplerinin Sözleşme’nin 34. maddesi bağlamında mağdur statülerinin devam ettiğine ve 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Diğer Maddeler
Her iki başvuru sahibi, Sözleşme’nin 6. ve 13. Maddeleri uyarınca etkili bir soruşturmanın bulunmadığına ilişkin şikayetlerini yinelemiştir. Ayrıca, herhangi bir dayanak olmadan Sözleşme’nin, 7 ve 14. maddddeleri ve 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. İkinci Başvurucu ayrıca, dava dosyasından adli tıp raporu örneğini almasına izin verilmediğini beyan etmişir. Mahkeme, başvurunun ortaya koyduğu temel hukuki soruları incelediğini ve ayrı bir karar vermeye gerek olmadığı sonucuna varmıştır.
Adil Tazmin
Mahkeme, 50.000 Euro manevi tazminata hükmetmiştir.
Trackbacks & Pingbacks