İçeriğe geç

Ağustos ve Eylül 2019 – İHAM Kararları Bülteni

by 02/10/2019

Merhaba,

Adli tatil nedeniyle görece az sayıda İHAM kararıyla – Ağustos ve Eylül aylarında verilen 3’ü Türkiye’ye karşı 12 önemli İHAM kararının yer aldığı bülten hazır. Kadın hukuk fakültesi öğrencileriyle hazırladığımız bu bültende İHAM karar çevirilerini Serde Atalay, İdil Özcan, Gözde Gurbet Engin, İlkay Nadir, Esin Bozovalı ile birlikte yaptık. 

Yaşam Hakkı ve etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü

Olewnik-Cieplińska ve Olewnik v. Polonya Başvurusu, Başvuru no. 20147/15, Karar tarihi: 05.09.2019

Başvurucular Danuta Olewnik-Cieplińska ve Włodzimierz Olewnik’in sırasıyla 1974 ve 1949 doğumlu, Drobin’de yaşayan Polonya vatandaşları olması, başvuruculardan birisinin kardeşi diğerinin oğlu olan Krzysztof Olewnik’in 27 Ekim 2001 tarihinde 25 yaşındayken kendi evinden kaçırılmış olması, kaçıranların başvurucularla iletişime geçip fidye istemiş ve sonrasında birçok kez telefon, SMS, sesli mesaj ve mağdurun el yazısıyla yazılmış mektuplarla başvuruculara mağdurun zarar görebileceği veya öldürülebileceğine dair mesajlar iletmiş olmaları, 2006 yılında kaçıran kişinin itirafta bulunması ve Krzysztof Olewnik’in mezarının yerini göstermesi, mağdurun kaçırıldığı bu iki yıllık süre içerisinde boynundan ve bacağından duvara zincirlenmiş, uyuşturulmuş, dövülmüş ve kötü beslenmiş kısacası kötü muameleye maruz bırakılmış olması, on çete üyesinin 2010 yılında nihai bir kararla mahkûm edilmiş olmaları, Gdańsk savcılık makamlarının davada adı geçenlerin çoğuna –gücün kötüye kullanımı için polislere, ihmal için savcılara ve eylemsizlik için yüksek rütbeli sivil memurlara – karşı cezai süreç başlatması, 2009 yılında Sejm’in (Parlemento’nun alt meclisi) kurduğu Parlemento Soruşturma Komitesi’nin 2011 tarihindeki son raporunun “görünür bir tembellik, hatalar, umursamazlık, ve araştırmacıların profesyonel olmayışı kaçırma olayının faillerinin keşfedilememesine ve sonuçta Bay Olewnik’in ölümüne sebep olmuştur” şeklinde sonuçlanmış olması-

Mahkeme, kaybolduğu andan itibaren Bay Olewnik’in hayatının gerçek ve acil bir risk altında olduğunu Polonyalı yetkililerin bildiği ya da bilmesi gerektiği tespitinde bulunmuştur. Mahkemeye göre, bu koşullarda Avrupa Sözleşmesi uyarınca yerel makamlardan beklenen, Bay Olewnik’i mümkün olan en kısa sürede bulmak ve kaçıranları tespit etmek için makul olarak kendilerinden beklenen her şeyi yapmalarıdır. Mahkeme, Parlemento Soruşturma Komitesi’nin raporuna ve bu raporun kaçırma olayı ile ilgili ilk yıllarda polisin yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve yetersizliği hakkında somut örnekler veren sonuçlarına özellikle dikkat etmiştir. Mahkeme, Devlet’in başvurucuların yakınının hayatını koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ile ilgili olarak Sözleşme’nin 2. maddesinin esas yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mahkeme, soruşturmada 2005 yılında bir dönüm noktası olduğunu belirtmiş ve esas kaçıranların 2006 yılında yakalandığını, 2007 yılında haklarında soruşturma açıldığını ve sonrasında çoğunlukla kendi itiraflarına dayanılarak hızla suçlu bulunduklarını not etmektedir. Ayrıca Mahkemeye göre, parlamento soruşturması ve Gdańsk savcılarının 2009-2013 yılları arasındaki çabaları soruşturmalarda olumlu gelişmelere sebep olmuştur. Buna rağmen Mahkeme, Bay Olewnik’in öldürülmesine dair işlemlerin kaçırılmasından 17 yıl geçmesine rağmen hala beklemede olduğunu, olayın gerçekleştiği koşulların hala tamamen aydınlatılmadığını ve başvurucuların belirsizlik içerisinde kaldığını belirtmektedir. Mahkeme, yetkililerin Bay Olewnik’in ölümüne ilişkin olarak etkili ve yeterli bir soruşturma yürütemedikleri ve dolayısıyla Sözleşme’nin 2. maddesinin usul yönünden ihlal edildiği sonucuna varmıştır. 

İşkence ve Kötü Muamele Yasağı ve Etkili Soruşturma Yürütme Yükümlülüğü

Magnitskiy ve Diğerleri v. Rusya, Başvuru No: 32631/09 ve 53799/12, Karar Tarihi: 27.08.2019

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 27 Ağustos 2019 tarihli kararında, yetersiz sağlık hizmeti verilmesi nedeniyle hayatını kaybeden ve ölümüyle ilgili etkili soruşturma yürütülmeyen hasta mahpusun ölümünden önce cezaevinde kalabalık bir ortamda tutulduğu ve kötü muameleye maruz bırakıldığı iddialarında yaşam hakkının ve kötü muamele yasağının ve etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme ayrıca, başvurucunun gerekçesiz kararlarla cezaevinde tutulmaya devam edilmesini Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. fıkrasına ve ölümünden sonra vergi kaçakçılığı suçundan hakkında yürütülen davaya devam edilerek mahkumiyet kararı verilmesini Sözleşme’nin 6. maddesine aykırı buldu. Kararın özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz.

Özgürlük ve Güvenlik Hakkı

Aguirre Lete v. İspanya, Başvuru No. 29068/17, 35242/17, 30460/17, 43543/17, 43614/17, Karar Tarihi: 29.08.2019

Beş başvurucu hakkında Fransa’da 1993-2003 yılları arasında işledikleri iddia edilen terör organizasyonları ile ilgili bazı suçlara ilişkin olarak 1994 ve 2009 yıllarını kapsayan hapis cezası verilmesi ve cezaların Fransa’da çektirilmesi, sonrasında Fransa’da cezalandırılmalarına sebep olan eylemler sebebiyle başvurucular hakkında İspanya’da da 30 senelik maksimum hapis cezasına hükmedilmesi, İspanya’daki maksimum hapis cezası süresinin 30 sene olduğu göz önüne alındığında haklarında İspanya’da ceza verilirken Fransa’da hapishanede kaldıkları sürenin göz önüne alınması gerektiğini iddia ederek başvurucuların 31 Ekim 2013 ve 1 Aralık 2014 tarihlerinde İspanya Ulusal Ceza ve İdare Mahkemesi (Audiencia Nacional) ardından temyiz mahkemesine yaptıkları başvuruların (Avrupa Birliği üye devletleri arasında Polis Kayıtlarının Paylaşılması ve Ceza Yargılaması Kararlarının Tanınması hakkındaki yeni kanunun 3 Aralık 2014’ten beri yürürlükte olması sebebi de ileri sürülerek) reddedilmesi, ve sonrasında Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun da temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmediği gerekçesi ile dört başvurucu açısından kabul edilemez bulunması ve beşinci başvurucu açısından yeterli gerekçelendirilmediği sebebi ile reddedilmesi üzerine dört başvurucunun İHAS 7. maddesinde düzenlenen kanunsuz ceza olmaz ve 5. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini, beşinci başvurucunun ise yalnızca 7. maddenin ihlal edildiğini öne sürerek İHAM’a başvurması – Mahkeme yerel mahkemelerin cezaların ağırlığına ilişkin bir değişiklik yapmadığını değerlendirerek başvurucuların suç konusu eylemleri işledikleri ya da İspanya’da haklarında 30 senelik hapis cezası verildiği tarihlerde İspanya hukukunda verilecek cezadan Fransa’da çektikleri hapis cezasının düşürüleceğine dair bir düzenlemenin olmadığını ve başvurucuların hapis cezasında indirim olacağını düşünmesinin makul olmadığını belirterek 7. madde açısından başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun bularak başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir – Mahkeme İspanya’da mahkemelerin verdiği cezaların gözden geçirilmesi talebinin reddedilmesi kararlarına ilişkin olarak verilen hapis cezasının ve indirim yapılmamasının 5. maddenin 1. fıkrası açısından öngörülemez ya da hukuk dışı olmadığına ve başvurunun 5. madde açısından da açıkça dayanaktan yoksun ve kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Adil Yargılanma Hakkı

Akdağ v. Türkiye, Başvuru no. 75460/10, Karar tarihi: 17.09.2019

Kasım 2003’te gözaltına alınan ve dört saatlik emniyet ifadesinde avukat yardımından faydalanmayan ve PKK/KADEK üyesi olduğunu kabul ederek aldığı eğitimler ve katıldığı eylemler hakkında detaylı bilgiler veren başvurucunun savcı ve hakim karşısında emniyetteki ifadesinin kendisini öldürme ve tecavüz etme tehdidi altında alındığını söyleyerek bu ifadesinden vazgeçmesi – Adil yargılanma hakkı ihlali

Camacho Camacho v. İspanya, Başvuru no: 32914/16, Karar Tarihi: 24.09.2019

Başvurucunun kızının velayetinin kızın annesine verildiği davada, başvurucunun eski eşini temsil eden avukat Bayan C’nin saldırıya uğraması; açılan davada başvurucu ve iki kişinin hakim tarafından sorgulanması, açık bir duruşmadan sonra ilk derece ceza mahkemesinin delil yetersizliğinden sanıklar hakkında beraat kararı vermesi; mağdur ve savcının itirazı üzerine davayı inceleyen Audiencia provincial‘ın (Bölge Mahkemesi) delillerin incelenmesindeki ciddi hatalar nedeniyle kararın yok hükmünde olduğuna, başvurucunun suç anında başka yerde olduğuna dair mazeret sunan bir tanığın ifadesinin şüpheli olduğuna eldeki delillerin başvurucunun dava konusu olaya müdahil olduğunu gösterdiğine karar vermesi, bu kararı açık bir duruşma olmadan alması; davayı ikinci kez inceleyen ilk derece ceza mahkemesinin yine delil yetersizliğinden başvurucunun beraatine karar vermesi; tarafların itirazı üzerine yeniden oluşturulan heyetle Audiencia provincial‘ın hiçbir delili incelememesi, başvurucunun da hazır bulunduğu açık bir duruşma yapılması, duruşmada başvurucunun sorgulanmaması ama başvurucuya son söz hakkının verilmesi; Audiencia provincial‘ın başvurucuya ceza vermesi, bu kararda ilk derece hakimi tarafından değerlendirilen delillerin, velayet yargılamasında küçük kızının velayetinin annesine verilmesi kararına karşılık Bayan C’ye karşı bu saldırıyı tasarladığına işaret ettiğine karar verilmesi; başvurucunun karara itirazının ve “özel bir anayasal önem” teşkil etmediği için Anayasa Mahkemesi başvurusunun reddedilmesi; başvurucunun İHAM önünde ilk derecede ispatlanmış ilan edilen olguların doğrudanlık ve çekişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak sübjektif biçimde ele alınarak Audiencia provincial tarafından değiştirildiğini ileri sürmesi – İHAM Madde 6’nın ihlal edildiğine karar vermiştir. İHAM, Audiencia provincial‘de başvurucu ve avukatının hazır bulunduğu duruşmanın başvurucu ve bazı tanıklar bakımından doğrudan, kişisel ve çekişmeli olmadığı kanaatindedir. Audiencia provincial ilk derece hakimi tarafından verilen kararı, başvurucuyu dinlemeden veya tanıkları sorgulamadan bozmuştur. Audiencia provincial sunulan olguları sübjektif biçimde yeniden ele almıştır. Bu değişiklik başvurucunun mahkemenin yeni değerlendirmesine karşı çıkabilmesi için kişisel olarak dinlenmesi olmadan yapılmıştır. Ayrıca mahkeme başvurucunun suç anında başka yerde olduğuna dair mazeret sunan bir tanığın ifadesinin inandırıcılığından şüphe duymuş ama istinaf aşamasında başka hiçbir tanık dinlenmemiştir. İHAM Audiencia provincial önündeki davanın başvurucu ve tanıkların dinlenmiş olmasını gerektirdiği, dolayısıyla Madde 6 § 1’in ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı 

Izmestyev v. Rusya, Karar tarihi: 27.08.2019

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 27 Ağustos 2019 tarihinde Rusya’ya karşı verdiği Izmestyev kararıyla müebbet hapis cezası alan ve özel rejime tabi bir cezaevinde tutulan başvurucunun 30 Kasım 2007 – 6 Kasım 2011 tarihleri arasındaki cezaevi koşullarını ve cezaevinden – adliyeye, adliyeden cezaevine getirilip götürülürkenki koşullarını Sözleşme’nin 3. maddesinde düzenlenen insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağına; başvurucunun üç yıldan uzun bir süre basmakalıp gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar verilmesine neden olarak gösterilen gerekçelerin süre de dikkate alındığında yeterli olmadığına, bu nedenle Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. fıkrasına; ‘çok gizli’ denilen dört evrak nedeniyle duruşmaların kameraya alınarak kapalı yürütülmesinin adil yargılanma hakkına ve son olarak, başvurucunun tutulduğu hücrenin 24 saat boyunca kamera tarafından izlenilmesi, ailesi ve dış dünya ile iletişimin kısıtlanmasının özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına aykırı olduğuna karar verdi. Kararın çevirisine buradan ulaşabilirsiniz.

Din ve vicdan özgürlüğü

Religious Community of Jenovah’s Witnesses of Kryvyi Rih’s Ternivsky District v. Ukrayna, Başvuru No: 21477/10, Karar Tarihi: 03.09.2019

Başvurucu topluluğun 2004’te, arazi üzerinde hak sahibi olmayan özel kişilerden, doğrudan şehre ait bir araziyi bir ibadethane inşa etme amacıyla satın alması ve akabinde söz konusu araziyi fiili olarak ibadet amaçlı kullanması, bu arazinin aynı zamanda bulunduğu bölgede yaşayan Yehova Şahitleri için en yakın ibadet yeri olması, sonrasında başvurucu topluluğun amaçladığı üzere ilgili ibadethaneyi kurmak için beş yıllık bir kira sözleşmesi imzalamak amacıyla belediyeye başvurması ve başvurunun arka arkaya ilgili kurulların onayından geçmesi sonrasında başvurucu topluluktan inşaata yönelik bir plan çıkarmasının istenmesi, hazırlanıp teslim edilen planın da yine gerekli onayları alması sonrasında şehrin planlama makamının talebe yönelik nihai onay için kent konseyine taslak kararı sunduğu gün arazi çevresindeki iki özel mülk sahibinin projeye itiraz ettiğinin başvurucu topluluğa bildirilmesi, başvurucuların söz konusu itirazlara ilişkin mektupları talep etmesi ancak bu istemin reddedilmesi ve eş zamanlı olarak taslak kararın konseyce görüşülmediğinin anlaşılması, bunun üzerine başvurucu topluluğun kent konseyinin eylemsizliğinin hukuka aykırılığı iddiasıyla bölge mahkemesine başvuruda bulunması ve bu iddianın mahkemece kabul edilerek, özellikle de başvurucunun gerekli tüm şartları sağladığı belirtilmek suretiyle bahse konu eylemsizliğin hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi, itiraz olmaması sonrasında kararın kesinleşmesi, sonrasında konseyin başvurucu topluluğu kararın bölge sakinlerinin itirazları nedeniyle alınamadığı konusunda bilgilendirmesi ve bunun akabinde yapılan olumlu karar verilmesi başvurusunun bu kez de olumsuz sonuçlanması, başvurucu topluluğun bu defa i) söz konusu araziyi kiralamaya hakkı olduğu, ii) kent konseyinin kira sözleşmesine taraf olmaya zorlanması gerektiği ve özellikle de tüm kriterleri sağlamasına karşın başvurusunun sonuçsuz bırakılmasının hukuka aykırılığı iddialarıyla ikinci kez mahkemeye başvurması, mahkemenin özellikle de kent konseyinin yerine karar verme yetkisinin olmadığı (yerindelik denetimi) gerekçesiyle başvuruyu reddetmesi ve söz konusu kararın kesinleşmesi, bu süreç sonrasında da başvurucu topluluğun yakın zamana kadar yetkililerle konuya ilişkin görüşmeleri sürdürmesi ancak tüm bunların sonuçsuz kalması, nihayetinde başvurucunun, bir ibadethane inşa etmesinin reddedilmesinin Sözleşme Madde 9, Ek 1 No’lu Protokol Madde 1, Madde 6 ve Madde 13 ihlali teşkil ettiği iddialarıyla Mahkeme’ye başvurması – Mahkeme Madde 9 ve Ek 1 No’lu Protokol Madde 1’in ihlal edildiğine karar vermiş, Madde 6 ve Madde 13 uyarınca yapılan şikayetlerin ise ayrıca incelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir.

İfade Özgürlüğü

Ete v. Türkiye, Başvuru no. 35575/12, Karar tarihi: 03.09.2019

12 Şubat 2007 tarihli iddianameyle “Ben bir Kürdistan’lı olarak sayın Abdullah Öcalan’ı siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum” yazılı imza kampanyası düzenlediği gerekçesiyle örgüt propagandası yapma suçundan başvurucuya 1 yıl 8 ay hapis cezası verilmesi – İfade özgürlüğü ihlali

Yıldız v. Türkiye, Başvuru no. 66575/12, Karar tarihi: 03.09.2019

Türkiye Komünist Emekçi Partisi’ne ait yayınlarda “Bahar isyandır, isyansa devrim”, “İşçiler, Kürt halkı, Emekçiler, Gençler, 1 Mayısta 1 Mayıs alanına”, “Yaşasın proletaryanın kapitalizme karşı savaş, enternasyonal dayanışma ve birlik günü 1 Mayıs”, “Denizler’in partisi 17. mücadele yılında”, “Kürdistan proletaryası komünist partisini yaratmalıdır”, “Kürt Halkı devrimle özgürleşecek”, “Gericilikle ittifak devrime ihanettir”, “Halkların bilincinde ve yüreğinde kazanılan zafer” başlıklı yazılar yazdığı gerekçesiyle örgüt propagandası suçundan hapis ve para cezasıyla cezalandırılması – ifade özgürlüğü ihlali

Pryanishnikov v. Rusya, Başvuru no. 25047/05, Karar tarihi: 10.09.2019

İHAM, 10 Eylül 2019 tarihinde yayımladığı Pryanishnikov v. Rusya kararında bir yapımcısının somut gerekçeler ve deliller olmadan, sadece varsayımlara dayanılarak film çoğaltma lisansının reddedilmesinin ifade özgürlüğü ihlali olduğuna karar verdi. Kararın özet çevirisini buradan okuyabilirsiniz.

Antunes Emídio ve Soares Gomez da Cruz v. Portekiz, Başvuru No: 75637/13 ve 8114/14, Karar Tarihi: 24.09.2019 

Gazeteci olan ilk başvurucunun çalıştığı bölgesel haftalık gazetede Portekizli politikacıları eleştirdiği bir köşe yazısı yayımlaması ve bu yazıda özellikle bakanlardan birine yönelik çeşitli söylemlerde bulunması (özellikle söz konusu bakanın “gördüğü en aptal politikacı olduğunu” söylemesi), bunun üzerine söz konusu politikacının başvurucu aleyhine hakaret suçu altında şikayette bulunması, mahkemenin, başvurucunun ifade özgürlüğü ile politikacının itibarı dengelendiğinde şikayete konu söylemlerin bu politikacının görevine ilişkin eylemleriyle ilgisi olmayan değer yargıları teşkil ettiği ve objektif eleştiri ölçüsünü aştığı gerekçesiyle başvurucuyu adli para cezasına çarptırması ve başvurucunun tazminat ödemesine karar vermesi, başvurucunun söz konusu karara yönelik olarak üst derece mahkemelerine yaptığı başvuruların reddi ve başvurucunun ilgili tazminat ile cezayı ödemesi; bir iş sağlığı merkezinin yönetici ortaklarından biri ve doktor olan ikinci başvurucunun ortağı olduğu kliniğin, akreditasyon elde etmeden önce, kliniğin bulunduğu belediyenin sunmaya karar verdiği iş sağlığı hizmetlerine ilişkin pazarlıklara “akreditasyonu bulunmadığı” gerekçesiyle davet edilmemesi, akabinde klinikte yönetici olan ikinci başvurucun yerel bir gazetede yayımladığı açık mektupla belediye başkanına ve doğrudan belediyeye yönelik birtakım eleştirel söylemlerde bulunması (özellikle “dürüstlük, ciddiyet yoksunluğu ve korkaklık” ifadelerine yer vermesi), akabinde belediye başkanının ve belediyenin başvurucu hakkında şikayette bulunmaları, ceza mahkemesinde görülen dava sonucunda başvurucunun, gerçekliği kanıtlanmayan birtakım ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle medya aracılığıyla iftira ve yasal bir kurumu aşağılama suçlarından adli para cezasına çarptırılması ve ayrıca belediye başkanına tazminat ödemekle yükümlendirilmesi, kararın (para cezasının miktarı azaltılarak) onanması ve başvurucunun para cezası ve tazminatı ödemesi; nihayetinde her iki başvurucunun da ifade özgürlüğü ihlali (Sözleşme Madde 10) iddiasıyla İHAM’a başvurması – Mahkeme, başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ile güdülen meşru amaçlar arasında gerekli orantılılığın sağlanmadığı gerekçesiyle her iki başvurucu yönünden İHAS m. 10’un ihlal edildiğine karar vermiştir.

Evlenme Hakkı

Theodorou ve Tsotsorou v. Yunanistan, Başvuru no: 57854/15, Karar Tarihi: 05.09.2019

Başvuruculardan Bay Theodorou’nun daha önce P.T. ile evli olması ve bu evlilikten bir kızı bulunması; Bay Theodorou’nun P.T. ile 2001’de mahkeme kararıyla boşandıktan ve 2004’te boşanma sertifikası verildikten sonra, 2005 yılında P.T.’nin kız kardeşi olan diğer başvurucu Bayan Tsotsorou dini nikah ile evlenmesi; bir sonraki yıl P.T.’nin iki eş arasında evlilik yoluyla akrabalık ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle evliliğin yok hükmünde sayılması için savcılığa başvurması; üçüncü dereceye kadar kayın hısımlığı bulunan kişiler arasında evlilik Yunan Medeni Kanunu uyarınca yasak olduğundan, Bölge Mahkemesi’nin evliliği 2010 yılında iptal etmesi; kararda başvurucuların iki dereceden akraba olduğu ve Yunan hukukunun uygunsuzluk ve aile kurumuna saygı sebepleriyle bu evliliği yasakladığının belirtilmesi; başvurucuların itirazlarının reddedilmesi ve son olarak evliliklerinin Yargıtay tarafından kesin olarak iptal edilmesi; başvurucuların 12. madde altındaki evlenme hakkına dayanarak başvuruda bulunması – Başvurucuların 12. madde altındaki hakları ihlal edilmiştir.

Evliliğin engellenmesi herhangi bir karışıklık veya duygusal güvensizliği önlemeye yaramamıştır. Mahkeme Avrupa Konseyi devletleri arasında eski eşlerin kardeşleri ile evliliğin engellenmesi konusunda bir görüş birliği olduğuna önem vermiştir: incelenen üye Devletlerden yalnızca ikisinde böyle bir engel öngörmüştür, ki bu durumda da engeller mutlak değildir. Ayrıca başvurucular evlenirken herhangi bir engelle karşılaşmamış, ulusal makamlar herhangi bir itiraz ileri sürmemiştir. P.T. evlilikten bir yıl beş ay sonra savcılığa şikayette bulunmuş ve savcılık evlilikten iki yıl sonra harekete geçmiştir. İlgili makamların evliliğin gerçekleştirilmesi için gereken yasal koşulların sağlandığını doğrulaması ve ancak bu koşullar sağlanmışsa evliliğe izin vermesi gerekmektedir ve makamlar bu evlilik bakımından herhangi bir çekince ileri sürmemiştir. Başvurucular evlilikleri iptal edilene kadar, evlilikten doğan ilişkilerinin hukuki ve sosyal olarak tanınmasından ve yalnızca evli çiftlere tanınan korumadan on yıldan uzun bir süre boyunca faydalanmıştır.  Hükümet’in “biyolojik çekinceler” ve karışıklık riski ile ilgili argümanları bakımından, Mahkeme bu sorunların bu davada ortaya çıkmadığını kaydetmiştir. Dahası, Hükümet’in aile üyeleri ve dış dünya ile iletişime dair sosyal bir ihtiyaç olduğuna dair argümanı bakımından, Mahkeme Hükümet’in evliliğin yasaklanmasının bu iletişime nasıl yardımcı olacağı veya hizmet edeceğini belirtmediğini gözlemlemiştir. Başvurucular on yıl boyunca faydalandıkları, evli çiftlere tanınan korumadan mahrum kalmıştır. Sonuç olarak Mahkeme başvurucuların evliliğinin iptal edilmesinin evlenme haklarını orantısız olarak sınırladığına ve hakkın özünün zedelendiğine karar vermiştir.

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: