İHAM’ın Korneyeva v. Rusya kararının çevirisi: “Protesto yürüyüşüne katıldığı için tutuklanan kişiye aynı yürüyüş sebebiyle iki ayrı dava açılması ve ceza verilmesi, ne bis in idem ilkesini (Ek Protokol No. 7 Madde 4) ve özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal eder.”
İHAM, 8 Ekim 2019 tarihli Korneyeva v. Rusya kararında oybirliğiyle; İHAS’ın Madde 5 § 1’in (özgürlük ve güvenlik hakkı) ihlal edildiğine; objektif tarafsızlık yönünden Avrupa Sözleşmesi Madde 6 § 1’in (tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı) ihlal edildiğine ve Protokol No. 7, Madde 4 § 1’in (aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
Dava, başvurucunun gösteri yürüyüşünde yaşanan ve benzer koşullardan kaynaklanan iki ayrı suçtan ötürü cezalandırılmasına dayanmaktadır. Mahkeme her iki yargılamanın temelinde yer alan olgularda bir örtüşme bulunduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, gerek kendi içtihadını gerekse Rusya Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun benzer koşullarda hüküm kurduğu kararlarını dikkate alarak, başvurucunun aynı suçtan ötürü iki kez yargılandığına ve cezalandırıldığına, böylece haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Polat Yamaner, kararın Mahkeme tarafından yayımlanan basın özetini çevirdi. Ek Protokol No. 7 madde 4’le ilgili bölümü ise bire bir çevirdi. Kararın tamamını buradan, çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz.
Korneyeva v. Rusya, Başvuru no. 72051/17, Karar tarihi: 08.10.2019
Başvuruya Konu Olayların Özeti
Başvurucu Katerina Olegovna Korneyeva, 1996 doğumlu bir Rus vatandaşıdır ve St Petersburg’da (Rusya) yaşamaktadır.
Korneyeva, Haziran 2017’de St Petersburg’da bir protesto yürüyüşünün yapıldığı bir parkta bulunmaktadır, bununla birlikte başvurucu protesto olaylarına katılmadığını belirtmektedir.
Polisler, başvurucu da dâhil olmak üzere göstericileri çevrelemiş ve başvurucuyu polis gözetimi altında polis merkezine götürmüşlerdir. Başvurucuya söz konusu gösteri yürüyüşü ile ilgili İdari Suçlar [Kabahatler] Kanunu’nun (CAO)[1] iki ayrı maddesi kapsamında suç isnadında bulunulmuştur. Başvurucu ertesi gün salıverilmiştir.
Üç gün sonra Bölge Mahkemesi yargıcı, başvurucuya karşı iki ayrı kabahat maddesi kapsamında ayrı ayrı açılmış iki davayı sırasıyla, iki ayrı duruşmayla incelemiştir. Başvurucu duruşmalara avukatı ile birlikte katılmıştır.
Yargıç her iki dava sırasında da, suç isnatlarının desteklenmesi için duruşmalarda cumhuriyet savcısının bulunması yönündeki savunma talebini reddetmiş ve başvurucuya karşı iki ayrı hüküm kurmuştur.
Hükümlerden birinde başvurucu, hukuka aykırı gösteri yürüyüşüne katılımın sonlandırılmasına ilişkin hukuka uygun polis emrine karşı geldiği için Kabahatler Kanunu Madde 19.3 § 1 kapsamında suçlu bulunmuş ve 500 Rus rublesi (RUB) idari para cezasına çarptırılmıştır (söz konusu zamanda yaklaşık yedi Euro’ya (EUR) tekabül etmektedir).
Diğer hükümde ise, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan kaynaklanan, eyleme katılımın sonlandırılması yönündeki polis emrine uyulmaması yasağına karşı gelmesi sebebiyle başvurucu Madde 20.2 § 5 kapsamında suçlu bulunmuş ve 10,000 RUB para cezasına çarptırılmıştır (yaklaşık 140 EUR).
Korneyava söz konusu hükümleri temyiz ederek, aynı suçtan ötürü iki kez yargılandığını iddia etmiş ve soruşturma esnasında yazılı ifade veren polis memurlarının sorgusunun yapılması için duruşmaya getirilmesi talebinde bulunmuştur. Birinci temyiz talebini inceleyen temyiz mahkemesi yargıcı, ilk derece mahkemesi kararını onamıştır ve bu karar kesinleşmiştir. Ayrı bir duruşmada temyiz mahkemesi yargıcı ikinci temyiz talebini inceleyerek yargılamaya devam etmiştir. Temyiz mahkemesi çifte yargılama savunmasını reddetmiş ve ilk derece mahkemesi kararlarını onama yönünde yeterince delilin mevcut olduğunu tespit ederek polis memurlarının duruşmaya getirilmesi talebini reddetmiştir.
İlk derece mahkemesi kararları 16 Haziran 2017 tarihinde, temyiz mahkemesi kararları 29 Haziran 2017 tarihinde, her iki yargılama aşamasında da aynı gün içinde verilmiştir.
Başvurucunun İhlal İddiaları
Başvurucu, idari kolluk kuvvetlerinin kendisini polis merkezine götürmesini ve idari tutuklama usulünün kendisinin, Madde 5 § 1 (özgürlük ve güvenlik hakkı) kapsamındaki haklarını ihlal ettiğini belirterek şikâyetçi olmuştur.
Başvurucu, duruşmalar sırasında iddia makamının bulunmamasını ve polis memurlarının sorgulanması imkânının reddini Madde 6 §§ 1 ve 3 (d) ihlali olarak ileri sürmüştür (adil yargılanma hakkı ve tanıkların davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması hakkı).
Son olarak başvurucu iki ayrı suçtan ötürü cezalandırılmasını Protokol No. 7, Madde 4 § 1’i (aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı) ihlal ettiğinden şikâyetçi olmuştur.
Başvuru İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 21 Eylül 2017 tarihinde ulaşmıştır.
Mahkemenin Kararı
Madde 5 § 1
Mahkeme, kabahatin işlendiği yerde bir tutanak tanzim edilmesinin imkan dâhilinde olmadığı zamanlarda şüphelinin polis merkezine götürülmesinin Rus hukuku uyarınca hukuka uygun olduğunu tespit etmiştir. Bununla birlikte dava dosyasında bulunan hiçbir belge, başvurucunun tutuklanması esnasında polis memurlarının neden tutanak düzenleyemediğini göstermemektedir ve Hükümet Mahkemeye bu soruya ışık tutan hiçbir bilgi sunmamıştır.
Başvurucuya karşı düzenlenen idari tutuklama müzekkeresine bakıldığında, Mahkeme başvurucunun tutuklandığı gün akşam saat 10 ila ertesi gün akşam 8 arasında özgürlüğünden mahrum bırakılması gerektiğine ilişkin hiçbir meşru sebep görememektedir. Esasen bakıldığında, söz konusu tedbir yalnızca “olağanüstü şartlar” altında meşrudur, bununla birlikte polis memurlarının başvurucunun alıkonulması sırasında söz konusu hususları göz önünde tuttuğuna ilişkin herhangi bir bulgu bulunmamaktadır.
Bu sebeple Mahkeme, başvurucunun tutuklandığı gün öğleden sonra 2.50 ila, salıverildiği ertesi gün akşamı saat 8 arasında Madde 5 § 1 kapsamındaki haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Madde 6
Mahkeme, iddia makamının idari suç isnatlarının görüldüğü duruşmalarda sözlü savunmalar esnasında bulunmamasının, Rusya’ya karşı verilen önceki tarihli kararlarda da bu Madde kapsamında ihlal teşkil ettiğine işaret etmektedir. Mahkeme görmekte olduğu davadaki maddi ve hukuki unsurların bu davalar ile benzerlik taşıdığını ve söz konusu kararlarda vardığı hükümden ayrılmak için bir sebep bulunmadığını tespit etmektedir. Bu sebeple, başvurucunun duruşma esnasında tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.
Protokol No. 7, Madde 4
Başvurucu iki kabahatten ötürü cezalandırılışını Sözleşme Protokol No. 7, Madde 4 § 1’i ihlal ettiğini öne sürmektedir, maddenin ilgili kısmı şu şekildedir:
“1. Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez …”
- Tarafların iddiaları
Hükümet, Kabahatler Kanunu Madde 19.3 ile Madde 20.2’nin maddi unsurlarının (actus reus) farklılaştığını belirtmektedir: bunlardan ilki kamu görevlisinin hukuka uygun emrine karşı gelmeyi cezalandırırken, ikincisi toplantı ve gösteri yürüyüşleri usulünün ihlalini cezalandırmaktadır. Üstelik bu kabahatler, Kabahatler Kanunu’nun farklı bölümlerinde yer almaktadır, ilki hükümetle ilgili kurallara karşı kabahatler başlığı altındayken, ikincisi kargaşanın önlenmesi ve kamu güvenliğinin sağlanmasına ilişkin başlık altındadır. Ayrıca her hâlükârda başvurucuya farklı kabahatlerden ötürü isnatta bulunulmuştur: birinci davada başvurucuya hukuka aykırı gösteri yürüyüşüne katılımının sonlandırılmasına ilişkin hukuka uygun polis emrine karşı geldiği isnadında bulunulurken, ikinci davada başvurucu bu hukuka aykırı gösteri yürüyüşüne katılımından ötürü cezalandırılmıştır.
Başvurucu, aynı olgulara dayanılarak iki kere yargılandığını ve cezalandırıldığını iddia etmektedir. İdari yaptırım karar tutanağı ve sonradan delil olarak kullanılan, kolluk kuvvetlerinin tanzim ettiği aleyhe raporlar her iki dava için de harfi harfine aynıdır. Başvurucunun işbu davada itibariyle bulunduğu iddia ettiği hususlar, Rusya Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu tarafından, en az bir başka dava ile birlikte Haziran 2018’de onanmıştır.
Mahkemenin Değerlendirmesi
- Kabul Edilebilirlik
- Ön değerlendirmeler
Başvurucu, iki ayrı set halinde yürütülen inceleme sonucunda iki kabahatten ötürü aynı tarihte suçlu bulunmuştur. Sonraki tarihlerde, başvurucunun temyiz talepleri ardışık olarak, Kabahatler Kanunu uyarınca iki ayrı duruşma halinde incelenmiştir.
Mahkeme Protokol No. 7, Madde 4 § 1 ile sağlanan korumanın, önceki tarihli bir beraat ya da mahkûmiyet hükmünün kesin hüküm (res judicata) etkisi doğurmasının ardından, yeni ya da başka bir kovuşturma ile karşılaşıldığında (vis-à-vis) aktive edildiğini belirtmektedir. Bu sebeple Mahkeme, kabul edilebilirlik şartlarına ilişin incelemeye geçmeden önce, söz konusu kararın kesinliğini uygulanabilir Rus hukuku ışığında incelemeyi uygun bulmaktadır. Rus Kabahatler Kanunu kapsamında verilen hükümler, temyiz süresinin geçmesinin ardından ya da esasa ilişkin temyiz kararının tebliğinden itibaren kesinleşmektedir. Bu kararlar Kabahatler Kanunu uyarınca kesin hüküm etkisi taşımaktadır, bu sebeple Protokol No. 7, Madde 4 § 1 kapsamında yapılan incelemede bu kararlar işbu davada başlangıç noktası olarak belirlenmelidir.
Mahkeme, her iki yargılamanın da temyiz aşamasına dek paralel başlatıldığını ve yürütüldüğünü gözlemlemektedir. Protokol No. 7, Madde 4’ün amacı, kriminalize edilmiş aynı hareketinden ötürü bir kişinin iki kere yargılanması ve cezalandırılmasından doğan adaletsizliği önlemektir. Bununla birlikte söz konusu madde, sosyal kusura karşı “entegre” bir yaklaşımı olan hukuk sistemlerini hukuka aykırı görmemektedir; özellikle aynı kusurlu davranışa karşı farklı yetkililerce, farklı amaçlarla ve paralel etaplar halinde yürütülen hukuki süreçlere dair bir yaklaşım bu kapsam dahilindedir (bkz. A ve B v. Norveç [BD], no. 24130/11 ve 29758/11, § 23, 15 Kasım 2016). Fakat görülmekte olan davada, ikinci yargılama süreci, birinci yargılama sürecine ilişkin 29 Haziran 2017’de çıkan temyiz kararına rağmen, arada görece kısa bir zaman olmasına rağmen devam etmiştir.
- Altı ay kuralı
Davanın yetki alanı içinde bulunduğu tespitiyle birlikte, Mahkeme Sözleşme’nin Madde 35 § 1 hükmü uyarınca başvurucunun altı ay kuralına riayet edip etmediğini inceleyecektir.
Sözleşme’nin Protokol No. 7, Madde 4 § 1 hükmü, iki davadan biri için çıkan kesin karar elde edildiğinde (örneğin işbu davada temyiz ele alındığından, mahkûmiyet hükmünün tamamını ya da bir kısmını onayan ya da yargılama sürecini sonlandıran temyiz kararının tebliği) ve ikinci dava için yargılama süreci devam ederken uygulama alanı bulmaktadır. Bu sebeple, ikinci dava için kesin karar alınmasından ya da başvurucunun bu kararı öğrenmesinden itibaren en geç altı ay içinde Mahkeme’ye bu konudaki şikayetin ulaştırılması gerekmektedir.
Söz konusu davada, ikinci dava için görülen temyiz duruşmasından ve aynı tarihli temyiz kararının çıkmasından hemen önce, 29 Haziran 2017 tarihinde ilk dava için kesin karar edinilmiş durumdadır. Başvurucu bundan sonra 21 Eylül 2017 tarihinde Mahkeme’ye şikâyetini ulaştırmıştır. Bu sebeple başvurucu altı ay kuralına uymuştur.
- Konu bakımından (ratione materiae) yetki
Sözleşme Protokol No. 7, Madde 4 § 1 hükmü ile ilgili Mahkemenin daha önce belirtmiş olduğu üzere, Engel kriterleri esas alındığında Kabahatler Kanunu uyarınca yürütülen yargılama süreçleri, özel olarak Madde 20.2 ve 19.3 hükümleri Sözleşme’nin 6 § 1 hükmü uyarınca “suç isnadı” niteliğindedir (bkz. Navalnyy v. Rusya [BD], no. 29580/12 ve 4 diğerleri, §§ 77-80). “Suç isnadı” kavramı, Sözleşme Protokol No. 7, Madde 4 § 1 amacı uyarınca aynı şekilde yorumlanmaktadır (bkz. A ve B v. Norveç, §§ 107 ve 136). Mahkeme, başvurucuya karşı yürütülen her iki yargılama sürecinin de bu hüküm kapsamında “suç isnadı” niteliğinde olduğunu tespit etmektedir.
- Diğer kabul edilebilirlik şartları ve sonuç
Mahkeme şikâyetin Sözleşme’nin Madde 35 § 3 (a) hükmü uyarınca dayanaktan açıkça yoksun olmadığını tespit etmektedir. Mahkeme ayrıca başka sebeplerden ötürü başvurunun kabul edilemez olmadığını belirtmektedir. Bu sebeple başvuru kabul edilebilir bulunmalıdır.
- Esas
- Genel ilkeler ve uygulanabilir yaklaşım
Protokol No. 7, Madde 4, tıpatıp aynı ya da özünde aynı olgulardan kaynaklanan ikinci bir “suçtan” ötürü kovuşturma ya da yargılama yapılmasının yasaklanması şeklinde anlaşılmaktadır. (bkz. Marguš v. Hırvatistan [BD], no. 4455/10, § 114, İHAM 2014).
Devletler; sosyal olarak kusurlu bir davranışa (örneğin yol-trafik kurallarına uymama ya da vergilerin ödenmemesi ya da kaçırılması) karşı tamamlayıcı hukuki yöntemleri, söz konusu sosyal sorunun farklı veçhelerine işaret edecek ve uyumlu bir bütün oluşturacak usuller aracılığıyla, hukuki yöntemlerin söz konusu bireyin üzerinde birikmesiyle orantısız bir yük haline gelmesi durumu hariç olmak üzere, meşru bir şekilde seçebilmelidir (A ve B v. Norveç, §121). Protokol No. 7, Madde 4 kapsamında bir uygulamanın söz konusu olduğu durumlarda belirlenmesi gereken; şikâyete konu edilen yerel bir tedbirin kişinin zararına yol açacak bir çifte yargılamaya esasen sebep olan, ya da çifte yargılama etkisi doğuran bir husus bulunup bulunmadığı, ya da tersinden, söz konusu usullerin kusurlu bir davranışa farklı veçhelerden işaret edilmesi imkânı sağlayan, öngörülebilir ve orantılı bir şekilde ve bir bütün halinde, kişinin adaletsizliğe uğratılmayacağı bir sürecin sağlanıp sağlanmadığıdır (ibid., § 122). Protokol No. 7, Madde 4’ün amacı, cezai nitelikteki aynı hareketinden ötürü bir kişinin iki kere yargılanması ve cezalandırılmasından doğan adaletsizliği önlemektir. Bununla birlikte söz konusu madde, sosyal kusura karşı “entegre” bir yaklaşımı olan hukuk sistemlerini hukuka aykırı görmemektedir; özellikle aynı kusurlu davranışa karşı farklı yetkililerce, farklı amaçlarla ve paralel etaplar halinde yürütülen hukuki süreçlere dair bir yaklaşım bu kapsam dahilindedir (ibid., § 123).
Protokol No. 7, Madde 4, belirli koşulların sağlanması şartıyla ikili yürüyen dava süreçlerini yasaklamamaktadır. Özel olarak, Protokol No. 7, Madde 4 hükmünde öngörüldüğü üzere çifte (bis) yargılama ya da cezalandırma yapılmadığına Mahkemenin ikna olması için, Devlet’in ikili dava süreçlerinin “esas ve zaman bakımından yeterli yakınlıkla bağlı olduğunu” ikna edici bir şekilde göstermesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle söz konusu süreçlerin uyumlu bir bütün oluşturduğu, birbirleri ile entegre halde oldukları gösterilmelidir. Bu şart yalnızca yargı süreçleri ile izlenen amacın ve kullanılan araçların özünde tamamlayıcı ve zaman bakımından bağlantılı olması anlamına gelmeyip, söz konusu davranışa karşı alınacak hukuki muamelenin yapılanmasında orantılı olunması ve yargı süreçlerinden etkilenen kişinin öngörebildiği bir şekilde yürütülmesini de beraberinde getirmektedir (ibid., § 130). Cezai ve idari yargı süreçlerinin esas ve zaman yönünden yeterli yakınlıkta olduğunun gösterilerek Protokol No. 7, Madde 4 uyarınca bis kriterine uygunluğun belirlenmesinde, esas bakımından yeterli yakınlığın değerlendirilmesinde şu maddi unsurlar göz önüne alınabilecektir:
- farklı yargı süreçlerinin tamamlayıcı amaçlarının bulunup bulunmadığı ve sosyal olarak kusurlu davranışın farklı veçhelerine yalnızca kavramsal (in abstracto) olarak değil aynı zamanda somut olarak da (in concreto) işaret edilmesi;
- aynı kusurlu davranış (idem) ile ilgili ikili bir yargı sürecinin yürütülmesinin gerek hukuken, gerek pratikte öngörülebilir bir netice olup olmadığı;
- yargı süreçlerinin ilgili kısımlarında, delillerin toplanması ve değerlendirilmesi hususunda mümkün olduğu kadar ikileşmenin önlenmesi, özellikle çeşitli yetkili kurumlar ile uygun şekilde iletişime geçilerek, davaya konu olguların tespit edilmesinde bir yargı setinde kullanılan olguların diğer yargılamada da kullanılması;
- ve hepsinin ötesinde, ilk kesinleşen kararda uygulanan yaptırımın, son olarak kesinleşen kararda da dikkate alınarak, yargılamaya tabi tutulan kişinin orantısız bir yüke maruz bırakılmaması; söz konusu riskin en aza indirilmesi için toplam yaptırımların orantılı bir boyuta çekilebilmesi adına mahsup müessesesinin işletilmesi (ibid., §§ 130-31).
- İlkelerin işbu davaya uygulanması
İlk olarak Mahkeme, Kabahatler Kanunu 20.2 § 5 ve 19.3 § 1 hükümleri altında yürütülen iki yargı sürecinin, başvurucunun davranışına karşı entegre halde yürütülen bir hukuki yaklaşım olarak anlaşılacağı ya da yukarıda belirtilen şartların sağladığı hususlarının belirli olmadığını ve bunun tartışılmadığını tespit etmektedir. Bakıldığında yukarıdaki yaklaşım Rusya Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu tarafından da belirtilmiş ve iki yargı sürecinden birinin diğeri karşısında (vis-à-vis) özel hüküm (lex specialis) statüsünde olduğu benimsenmiştir. Ek olarak Mahkeme, ilk yargı sürecinin kesinliği ve iki kez yargılama konularını daha derinlikli olarak ele almayı gerekli görmektedir (tersi için bkz, A ve B v. Norveç, § 142).
Mahkeme bu bağlamda, Rus Kabahatler Kanunu kapsamında kimsenin aynı idari suçtan ötürü iki kez kusurlu bulunamayacağına işaret etmektedir. Ortada suç teşkil eden bir bulgunun (corpus delicti) olmaması ya da aynı kişinin işlediği, hukuka aykırı aynı davranış ile ilgili yaptırım uygulanması veya yargılama sürecine devam edilmemesi yönünde bir karar alındıysa, kabahate Kabahatler Kanunu’nun aynı maddesinde(/lerinde) yer verilmesi şartıyla, herhangi bir süreç başlatılmamalı, yürütülen süreçler devam ettirilmemelidir. İşbu dava Kabahatler Kanunu’nun iki ayrı maddesi kapsamındaki kovuşturma süreçlerini ilgilendirmektedir.
Mahkeme, Rusya Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu’nun Haziran 2018’de Kabahatler Kanunu 20.2 § 5 ve 19.3 § 1 hükümleri altında, gösteri yürüyüşüne katılımın (ve dağılmanın) sonlandırılmasına ilişkin polis emrine uymayan göstericiler aleyhine yürütülen ikili yargı süreçleri ile ilgili benimsediği görüşü özellikle dikkate almaktadır. Lex specialis kuralına dayanan Yüksek Mahkeme, bu bağlam özelinde yalnızca Madde 20.2 § 5 kapsamında yargılama yapılmasının Rus hukukuna uygun olacağını belirtmiştir. Yüksek Mahkeme Genel Kurulu kararında ne bis in idem ilkesi ile bir bağlantı kurmamıştır. Bununla birlikte, işbu davadan sonraki tarihli en az bir olayda daha, bir derece mahkemesi söz konusu karara dayanmış, ayrıca, her ne kadar daha fazla gerekçelendirme yapmamış olsa da, Kabahatler Kanunu’nun çifte yargılama yasağına yer verdiğini belirtmiştir.
Mahkeme yerel hukuktaki güncel gelişmeleri dikkate almaktadır. Bununla birlikte Mahkeme, bahsi geçen hukuki görüşlerin ilk defa Haziran 2018’de dile getirildiğini, bu tarihin başvurucunun temyiz başvurularının sonuçlandığı Haziran 2017 tarihinden ve Mahkeme’ye başvurusunu ulaştırdığı Eylül 2017 tarihinden sonra olduğuna işaret etmektedir.
Davanın esasına girilecek olursa Mahkeme, Protokol No. 7, Madde 4 § 1 hükmünün, tıpatıp aynı ya da özünde aynı olgulardan kaynaklanan ikinci bir “suçtan” ötürü kovuşturma ya da yargılama yapılmasını yasakladığını tekrarlamaktadır. (bkz. A ve B v. Norveç, § 108 ve Sergey Zolotukhin v. Rusya [BD], no. 14939/03, § 82, İHAM 2009). Mahkeme söz konusu suç tanımlarının hukuki yapıları itibariyle, bireyin hakları üzerinde fazlasıyla kısıtlayıcı olduğunu ve Protokol No. 7, Madde 4 § 1 güvencelerini zayıflatma riski taşıdığını belirtmektedir. (bkz Sergey Zolotukhin, § 81 ve Boman v. Finlandiya, no. 41604/11, § 33, 17 Şubat 2015). Bu doğrultuda Mahkeme, her kabahat ile tanınan koruma alanının farklı türlerde olması sebebiyle çifte yargılamanın meşrulaşacağı görüşünü kabul edememektedir. (bkz, mutatis mutandis, Šimkus v. Litvanya, no. 41788/11, § 48, 13 Haziran 2017 ve Rivard v. İsviçre, no. 21563/12, § 26, 4 Ekim 2016). Önem verilmesi gereken mesele, sanığın ikinci kez yargılanmasına temel teşkil eden olaylar ile, birinci yargılamaya konu olayların özünde aynı vakalar olması ve ortada bir örtüşme olmasıdır. Mahkeme, her iki yargılama sürecinde de başvurucuya hukuka aykırı gösteriye katılma olayından kaynaklı suç isnadında bulunulduğunu tespit etmektedir, bunlar; (i) gösteri yürüyüşüne katılımın sonlandırılmasına ilişkin polis emrine karşı gelme (Kabahatler Kanunu Madde 19.3 § 1) ve (ii) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan kaynaklanan, eyleme katılımın sonlandırılması yönündeki polis emrine uyulmaması yasağına karşı gelme (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Bölüm 6(3) paralelinde Kabahatler Kanunu Madde 20.2 § 5) şeklindedir. Yüksek Mahkeme Genel Kurulu tarafından esastan kabul edildiği üzere, söz konusu suç isnatları çapraşık haldedir ve yalnızca Kabahatler Kanunu Madde 20.2 § 5 kapsamında suç isnadında bulunulması hukuka uygundur.
Sözleşme Protokol No. 7, Madde 4 § 1 içtihadı uyarınca Mahkeme, iki davadan birinde kesin hüküm çıktıktan sonra, işbu davada birinci davanın özündeki olaylar ile büyük ölçüde aynı temyiz kararı çıktıktan sonra, başvurucunun “yeniden yargılandığı ve mahkum edildiği” sonucuna varmaktadır.
Mahkeme başvurucunun aynı “kabahatten” iki kez yargılandığı ve cezalandırıldığı sonucuna varmaktadır.
Bu sebeple Sözleşme Protokol No. 7, Madde 4 § 1 ihlal edilmiştir.
Madde 46
Mahkeme Başvurucu Korneyeva’nın davasına benzer koşullar taşıyan 100’den fazla başvurunun önünde derdest olduğunu belirtmektedir. Mahkemenin Sözleşme’nin ihlalini bulduğu bir durumda, Rusya Federasyonu’nun diğer muhakeme kanunlarından farklı olarak, Kabahatler Kanunu kapsamında davanın yeniden açılması ya da yargılamanın yenilenmesi müessesesi bulunmamaktadır. Mahkeme, Kabahatler Kanunu Madde 30.12 hükmünün normalde bu kanun kapsamında verilen kararların denetlenmesini sağladığı açıklamasını, yargılamanın yenilenmesi amacını sağlamayacağı sebebiyle ikna edici bulmamıştır.
Ancak, Yüksek Mahkeme Genel Kurul kararının ardından Başvurucu Korneveya’ya karşı kullanılan iki maddeden, yalnızca 20.2 § 5 hükmünün kullanılabileceği, Haziran 2018’den sonra yürütülen davalar için açık görünmektedir. Korneyeva’nın davası, Kabahatler Kanunu Madde 30.12 kapsamında, Yüksek Mahkeme Genel Kurul kararındaki yaklaşıma atıfla suç isnatlarından birinden vazgeçilmesi ve isnadın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılması gerektiğini belirten bir denetimden geçmemiştir.
Bununla birlikte, işbu davada olduğu Haziran 2018 öncesi kesin olarak karara bağlanan davalar için, Kabahatler Kanunu Madde 19.3 § 1 uyarınca kurulan mahkumiyet hükmünün ne bis in idem ilkesi ile bağdaşmaması üzerine, yukarıda bahsedilen karara uygun şekilde Hükümet’in erişilebilir kanun yollarını uygun hale getirme ihtimali açıktır.
Daha genel olarak, hangi tedbirlerin hızlı ve etkili bir şekilde ulusal insan hakları koruma sistemindeki kusurları gidereceği -örneğin Kabahatler Kanunu kapsamında ne bis in idem ilkesinin, Mahkeme’nin bu davadaki yaklaşımıyla uyumlu şekilde ve başvurulabilir yerel hukuk yolları içinde pratik olarak uygulandığından emin olarak daha da açıklığa kavuşturulması gibi- Hükümet’e Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eşliğinde kalan bir husustur.
Adli Tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Rusya’nın başvurucuya 3,250 Euro manevi tazminat ve 2,500 Euro olan masraf ve giderleri ödemesine hükmetmiştir.
[1] Ç.N: Metnin kalan kısmında kolay anlaşılmayı sağlamak adına “CAO” şeklinde kısaltılan ibare “Kabahatler Kanunu” olarak anılacaktır.
Trackbacks & Pingbacks