Başvurucu Aba Lewit, 1923 yılında doğmuş bir Avusturya vatandaşıdır ve Viyana (Avusturya)’da yaşamaktadır. Holocaust’tan sağ kurtulmuş ve halen hayatta olan son birkaç kişiden biridir.
2015 yazında Aula dergisi, Mauthausen toplama kampından kurtarılan kişilerin “katiller”, “suçlular” ve “veba” olarak tanımlandığı bir makale yayımlamıştır. Makamlar makalenin yazarına karşı ceza soruşturması başlatmıştır ama bu soruşturmalar nihayetinde sonlandırılmıştır. Buna ek olarak, başvurucunun arasında olmadığı bir grup davacı dergiye karşı Medeni Kanun uyarınca tazminat davası açmıştır. Graz Hukuk Mahkemesi’nin verdiği geçici tedbir kararı hem İstinaf Mahkemesi hem de Yüksek Mahkeme tarafından onanmıştır. Yüksek Mahkeme, davacıların yazıda geçen ifadelerden yeterince etkilenmiş olduklarına dair alt derece mahkemelerince verilmiş olan kararlardan ayrılmak için bir neden görmemiştir. Graz Hukuk Mahkemesi’nde varılan uzlaşma sonucu söz konusu yazıdaki ifadelerin geri çekmesi, bir daha tekrar edilmemesi ve dergide bir tekzip yayımlanmasına karar verilmiştir. Ancak başvurucu Bay Lewit bu hukuk yargılamasının bir tarafı değildir.
Aula‘nın Şubat 2016 sayısında aynı yazar ceza soruşturmasının sonlandırılması hakkında yazmış ve daha önceki ifadeleri kelimesi kelimesine tekrar etmiştir. Bay Lewit, hepsi toplama kampında tutulan ve 1945’te kurtarılan, sağ kurtulmuş diğer dokuz kişiyle birlikte, Basın Kanunu (Mediengesetz) kapsamında Aula ve yazara karşı dava açmıştır.
Davacılar, kişisel olarak isimleri geçmese de, 2016 tarihli makale nedeniyle iftiraya ve hakarete uğradıklarını ileri sürmüşlerdir. Hepsi, Nasyonal Sosyalist rejimin kurbanları olduklarını, Mauthausen’de kökenleri, inanış veya inançları nedeniyle tutulduklarını ve savaştan sonra kurtarıldıklarını yinelemişlerdir. Hiçbir zaman cezai bakımından önem teşkil eden davranışlarda bulunmamışlardır.
Graz Bölge Ceza Mahkemesi, Mauthausen’den kurtarılan kişilerin sayısının -1945’te yaklaşık 20.000 kişi- çok fazla olduğuna; bu nedenle davacıların makaledeki ifadelerden kişisel olarak etkilenmiş olamayacaklarına karar vererek davayı reddetmiştir. Dolayısıyla davacıların dava açabilmek için ehliyetleri olmadığına hükmetmiştir. Bunun yanında makalenin 2015 yılında yayımlanan makale ile karşılaştırıldığında ayrıca herhangi bir iftira içerikli ifade içermediğine karar vermiştir.
İstinaf aşamasında davacılar aslında tanınabilir olduklarını, çünkü ilk olarak yalnızca az sayıda eski Mauthausen tutsağının halen hayatta olduğunu ve ikinci olarak, kendilerinin Holocaust’un aktivist sağ kalanları olarak bilindiklerini ileri sürmüşlerdir.
Graz İstinaf Mahkemesi, grubun boyutu ve davacıların dava ehliyeti meselelerine değinmeden istinaf başvurusunu reddetmiştir. Söz konusu ifadelerin 2015’te yayımlanmış makaleden farklı bir anlamı olmadığına karar veren ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
Şikayetler
Madde 8’e (özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı) dayanarak Bay Lewit, mahkemelerin Aula’da çıkmış olan yanlış ve iftira içerikli ifadelere karşı onun itibarını koruma görevlerini yerine getirmediklerinden şikayetçi olmuştur.
Mahkeme’nin kararı
Kabul edilebilirlik
Mahkeme ilk olarak, bir grubun her bir üyesinin özel hayatının olumsuz basmakalıplaştırmadan (stereotyping) veya iftira içerikli ifadelerden kötü etkilenebileceğine dair içtihadını tekrar ederek, Bay Lewit ve diğer Mauthausen tutsaklarının Holocaust’tan sağ kurtulan kişiler olarak toplumsal bir grup teşkil ettiklerine karar vermiştir.
Dolayısıyla Mahkeme, her ne kadar Bay Lewit makalede ismen belirtilmiş olmasa da, davanın onun özel hayatı kapsamına dahil olduğu ve Sözleşme’nin 8. maddesinin uygulanabilir olduğunu değerlendirmiştir.
Mahkeme, Hükümet’in başvurucunun davasını Strazburg’a getirmeden önce, özellikle de 2015 tarihli makale ve onu takip eden 2016’daki makale ile ilgili Medeni Kanun’un 1330. maddesi uyarınca dava açarak, iç hukuk yollarını tüketmiş olması gerektiğine dair argümanını dikkate almıştır.
Mahkeme basının dahil olduğu mahremiyet davalarında ulusal düzeydeki hukuki yolların en azından sebep olunan herhangi bir manevi zararın tazmini için bir ihtimal sunması gerektiğini tekrar etmiştir. Ancak Avusturya Yüksek Mahkemesi’nin içtihadı uyarınca, Medeni Kanun’un 1330. maddesi uyarınca açılacak bir dava böyle bir seçenek sunmamaktadır ve dolayısıyla belirttiği amaçlarından biri manevi tazminat elde etmek olan Bay Lewit bu yasal seçeneği kullanmak zorunda değildir. Mahkeme Hükümet tarafından önerilen diğer hukuki yolları da başvurucunun amaçları bakımından etkisiz olduğundan ötürü reddetmiştir.
Esas bakımından
Mahkeme Madde 8 uyarınca yarışan menfaatler, bireyin ve genel olarak topluluğun menfaatleri, arasında adil bir denge kurulması gerektiğini tekrarlamıştır. Ancak yerel mahkemeler Bay Lewit’in davasında böyle bir dengeleme faaliyeti yürütülen aşamaya hiç gelmemiştir.
İlk derece mahkemesi vardığı sonucu daha önceki yerel mahkeme içtihatlarına dayandırarak, kurtarılan tutsakların bulunduğu grubun boyutunun, Bay Lewit’in teşhis edilebilmesini sağlayabilmek için çok büyük olduğuna, dolayısıyla onun dava açmak için dava ehliyeti olmadığına karar vermiştir. Bu karar, bir ifadenin, bu davada olduğu gibi boyutu zaman içinde ciddi şekilde azalmış olan bir grup kişi üzerindeki etkisine dair bu belirli meseleyle mahkemelerin daha önce hiç ilgilenmemiş oldukları gerçeğine rağmen alınmıştır.
Bay Lewit’in sunduğu çok detaylı argümanlara karşın İstinaf Mahkemesi dava ehliyeti sorusunu hiç ele almamıştır bile. Bu, mahkemelerin onun iddiasının esasını, yani bu grubun üyelerinin çok azının halen hayatta olması nedeniyle bu ifadelerden kişisel olarak etkilendiği ve iftiraya uğradığını, hiç incelemedikleri anlamına gelmiştir. Ayrıca mahkemeler görüşlerini desteklemek için ilgili ve yeterli argümanlar sunmamıştır.
İlk derece mahkemesi ayrıca 2016 tarihli makalenin yalnızca 2015 tarihli makale hakkındaki ön soruşturmanın bir tarifi olduğuna ve ikinci yazıdaki ifadelerin ayrı bir iftira anlamı olmadığına karar vermiştir. Her ne kadar bu detaylıca incelenmesi gereken bir nokta ise de, mahkeme bu sonuca nasıl ulaştığına dair herhangi bir cevap sunmamıştır.
Buna karşın, istinaf mahkemesi ilk derece mahkemesi tarafından açıklama yapılmamış olmasını açıkça kaydetmiş, ama yine de ilk derece mahkemesinin vardığa sonuca katılmıştır.
Kendi açısından Mahkeme, iki yazının bağlamları çok farklı olduğundan, Bay Lewit ve diğer davacıların ikinci makaleden kişisel olarak etkilenmiş olamayacaklarına dair bulgular ile ikna olmamıştır. İlk yazı Mauthausen’in kurtarılmasına dair tarihi olaya odaklanırken, ikinci yazı yazar hakkında yürütülen ceza soruşturması hakkındadır. Dolayısıyla yerel mahkemeler yaptıkları yorum için kapsamlı bir açıklama sunmak zorunda olacaklardır.
Mahkeme, yerel mahkemeler dava ehliyeti ve söz konusu ifadelerin 2016 tarihli makale bağlamında aynı veya farklı anlamları olup olmadığının kapsamlı bir incelemesini yapmadıkları için, yerel mahkemelerin hiçbir zaman Bay Lewit’in iftira iddialarının esasını gerçekten incelemedikleri sonucuna varmıştır.
Mahkemeler dolayısıyla Bay Lewit’in özel hayata ilişkin haklarının etkileyen bir meseleye dair kapsamlı bir değerlendirme yapmamış, Madde 8’in usul açısından ihlaline yol açmıştır.
Trackbacks & Pingbacks