İçeriğe geç

İHAM’ın Polyakh ve Diğerleri v. Ukrayna kararının çevirisi: “Temizleme yasası”yla kamu görevlilerinin sorumluluklarına bakılmadan isimleri yayınlanarak ihraç edilmesi ve davaların 4.5 yıldan uzun sürmesi, adil yargılanma ve özel hayata saygı hakkı ihlali”

by 05/11/2019

İHAM, 17 Ekim 2019 tarihinde yayımladığı Polyakh ve Diğerleri v. Ukrayna kararında, eski Hükümet dönemindeki gerçek sorumluluklarına bakılmaksızın kamu görevlilerinin isimleri bir sitede yayımlanarak mesleklerinden ihraç edilmesini ve davalarının uzun süre boyunca sonuçlanmamasını adil yargılanma hakkına ve özel hayata saygı hakkına aykırı buldu. 

Türkiye açısından da önemli sonuçlar doğuracak bu önemli kararı İdil Özcan çevirdi. Kararın tamamını buradan, İdil’in çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz. 

Polyakh ve Diğerleri v. Ukrayna, Başvuru no. 8812/15, 53217/16, 59099/16,
23231/18 ve 47749/18, Karar tarihi: 17.10.2019

Başvuruya Konu Olayların Özeti 

Başvurucular, Hükümet Temizleme Yasası (“GCA”-Government Cleansing Act) ile ihraç edilmeden önce kariyer memurları olarak kamu hizmetinde çeşitli pozisyonlarda çalışmıştır. GCA, (i) 25 Şubat 2010’dan 22 Şubat 2014’e kadar olan dönemde en azından bir yıl boyunca kamu hizmetinde belli pozisyonlarda çalışmış kişilerin (“bir yıl kuralı”) veya 1991’den önce Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Komünist Partisi’nde çalışmış olan kişilerin veya (ii) temizleme beyanlarında bulunmayan kişilerin ihraç edilmelerini ve on yıl boyunca kamu hizmetinden ve başka birtakım işlerden yasaklanmalarını öngörmüştür. Başvurucuların isimleri, Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen, kamuya açık çevrimiçi bir veritabanı olan Temizleme Sicili’nde (Lustration Register) yayımlanmıştır. İlk üç başvurucu iş geçmişleri nedeniyle, dördüncü başvurucu temizleme beyanını dört gün gecikmeyle verdiği için, beşinci başvurucu ise belirtilen dönemde Komünist Parti’de görev aldığı için ihraç edilmiştir.

Başvurucular idare mahkemelerinde ihraç edilmelerine karşı dava açmışlardır. İlk üç başvurucunun davasında idare mahkemeleri kendiliğinden veya başvurucuların talepleri üzerine GCA’nın anayasaya uygunluğu meselesini Anayasa Mahkemesi önüne taşımış ve idare mahkemeleri önündeki davaları askıya almışlardır. Dördüncü ve beşinci başvurucunun itirazları ise mahkemelerce dikkate alınmamış, ihraç kararları onanmıştır.

GCA’nın hükümlerinin anayasal denetimi için Yüksek Mahkeme ve bazı milletvekilleri Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş ve başvurularının ivedilikle, Anayasa Mahkemesi Kanunu’nda öngörülen bir aylık süre içinde incelenmesini talep etmişlerdir.

Süreç Anayasa Mahkemesi önünde halen devam etmektedir.

Kabul edilebilirlik

Hükümet’in iddiaları

Hükümet, idare mahkemelerinin etkili bir hukuk yolu olduğunu, Anayasa Mahkemesi önünde devam eden sürecin başvurucuların davalarının esası hakkında idare mahkemelerinin karar vermesine engel teşkil etmediğini savunmuştur. Ayrıca bazı başvurucuların Anayasa Mahkemesi önündeki süreç nedeniyle idare mahkemesinde yargılamanın askıya alınmasına itiraz etmediğini ve başvurucuların içlerinde bulundukları durumun kendi seçimleri sonucu olduğunu ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi önündeki sürecin özel özellikleri olduğundan ve bu süreç olağan mahkemeler ile aynı şekilde değerlendirilemeyeceğinden ötürü, bu yargılamaların uzunluğunun bu yolu etkisiz kılmadığını belirtmiştir.

Başvuru yollarının etkisiz bulunması halinde, Hükümet altı aylık süre sınırının hesaplanmaya başlayacağı tarih olarak başvurucuların görevlerinden ihraç edildikleri tarihin dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

Başvurucuların iddiaları

Başvurucular Anayasa Mahkemesi’nin davalarını incelemeyi bu kadar geciktirmeyeceğine ve üç aylık süre sınırına uyacağına inanmışlardır. Anayasa Mahkemesi’nin üç aylık süre sınırına uymadığı ortaya çıktığında askıya alma kararına itiraz süresi (beş gün) zaten geçmiştir. Dosya Anayasa Mahkemesi önünde halen derdest olduğundan, mahkemeler yargılamaya devam etmemektedir.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Mevcut davanın koşullarında, idare mahkemelerine yapılan itirazlar ve bu idare mahkemeleri tarafından Anayasa Mahkemesi önünde başlatılan süreçler, başvurucuların GCA uyarınca kamu hizmetinden ihraç edilmeleri bakımından prensipte etkili bir iç hukuk yolu teşkil etmektedir. Bu durum, bu yolun askıya alma etkisi olmasa dahi doğrudur.

Başvurucu idare mahkemelerine başvurmuştur ve bu süreçte çıkan nihai bir karar yoktur. Hükümet’in başvuruların altı aylık süre sınırı dahilinde yapılmadığına dair kabul edilebilirlik itirazı reddedilmiştir.

Aynı zamanda, eğer ki Mahkeme idare mahkemelerine yapılan itirazların pratikte etkili bir hukuk yolu olduğu değerlendirmesini yaparsa, bu yargılama sürecinde nihai bir yerel mahkeme kararı olmaması başvurucuların kamu hizmetinden ihraç ile ilgili şikayetlerinin vaktinden evvel yapıldığı anlamına gelebilir. Ancak başvurucular makul olmayan gecikmeler nedeniyle bu yolun pratikte etkisiz olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Mahkeme, etkili bir yolun aşırı gecikme olmadan işlemesi gerektiğine ve bir başvurucunun, bir başvuru yolundan faydalanması ve ancak daha sonra başvuru yolunu etkisiz kılan durumların farkına varması halinde altı aylık sürenin başlangıcını başvurucunun bu durumlardan haberdar olduğu veya olması gerektiği tarihten itibaren almanın uygun olabileceğine karar vermiştir.

Dolayısıyla cevaplanması gereken soru, ilk üç başvurucunun davasında yargılamanın makul olmayan şekilde gecikip gecikmediği ve eğer gecikmişse, hareketleri veya ihmalleri sebebiyle başvurucuların mı yoksa Devletin mi bu durumdan sorumlu olduğudur. Bu sorular başvurucuların mahkemeye erişim ve yargılamanın uzunluğuna dair Madde 6 § 1 şikayetlerinin esası ile yakından ilgili olduğundan, Mahkeme bunları esas ile birleştirmiştir.

İlk üç başvurucu bakımından Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği iddiaları

İlk üç başvurucu, yerel düzeyde iddialarının incelenmemeye devam etmesinin Sözleşme’nin 6. maddesi altındaki haklarını ihlal ettiği şikayetinde bulunmuştur.

Kabul edilebilirlik bakımından

Mahkeme, GCA tedbirlerinin niteliği ve ağırlığının bu tedbirleri Sözleşme bakımından “cezai” olarak nitelendirmek için yeterli bulmamış ve 6. maddeyi yalnızca medeni yönüyle uygulanabilir bulmuştur.

Esas bakımından

Tarafların iddiaları

Başvurucular, Anayasa Mahkemesi’nin GCA’nın anayasaya uygunluğunu incelemesindeki gecikme nedeniyle mahkemeye erişim ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Hükümet ise bu durumun başvurucular tarafından yaratıldığını ileri sürmüştür.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Mahkeme, davanın karmaşıklığı, başvurucunun ve ilgili makamların davranışları ve uyuşmazlıkta başvurucu için neyin risk altında olduğu kriterlerini dikkate alarak yargılama süresinin makullüğünü incelemiştir.

Yargılama, Anayasa Mahkemesi’ne intikal ile birlikte dört buçuk yılı aşkın süredir devam etmektedir. Bu süre mutlak anlamda kısa değildir ve Madde 6 § 1 ile uyumluluk açısından bir mesele doğurabilir.

Mahkeme, başvurucuların davasındaki hukuki meselelerin karmaşık olduğu ve Anayasa ve Sözleşme bakımından yeni ve zor meseleler doğurduğu kanaatindedir. Dolayısıyla olağan mahkemeler bu davaları görmeye devam etmeden önce Anayasa Mahkemesi’nin bu sorunları çözümlendirmesi gerekmektedir.

Yerel mahkemeler, başvurucuların davasının çözümünün Anayasa Mahkemesi kararına bağlı olduğunu değerlendirmiştir. Bu görüş Yüksek Mahkeme tarafından da desteklenmiştir. Bu görüşlerin ışığında, olağan mahkemelerin davayı görmeye devam etmesi konusunda başvurucuların ısrarcı olması mantıksız olacaktır. Ayrıca böyle bir durumda başvurucular davada GCA’nın anayasaya uygun olduğu varsayımıyla karar verilmesi riski altında olacaktır. Buna ek olarak, Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirmesi nispeten katı süre sınırlarına tâbidir. Özellikle de Yüksek Mahkeme’nin Anayasa Mahkemesi’nin bu meseleyi acil bir durum olarak ele almasını istediği de göz önüne alındığında, başvurucuların bu süre sınırlarına uyulmayacağını bilmesi beklenemez. Ayrıca üçüncü başvurucu süre sınırı aşıldığında yargılamanın tekrar başlamasını istediğinde talebi reddedilmiştir. İlk başvurucu tarafından atıf yapılan birçok içtihat, başka birçok mahkemenin de yargılamanın tekrar başlatılması taleplerini reddettiğini göstermektedir.

Hükümet’in kendi argümanlarını desteklemek üzere atıf yaptığı mahkeme kararları ise başvurucuların davasından tamamen farklı, özel koşullar altında verilmiştir. Hükümet’in atıf yaptığı yalnızca bir karar başvurucularınki ile kıyaslanabilecek bir durum ile ilgilidir. Ancak bu karar, başvurucuların dosyalarını inceleyen mahkemelerden farklı bir ilk derece idare mahkemesinin verdiği izole bir karardır. Bu yaklaşımın üst mahkemelerce desteklendiğine dair hiçbir ibare yoktur. Yukarıda belirtildiği üzere, bu durum ayrıca üçüncü başvurucunun davasında yerel mahkemenin benimsediği görüş ile de çelişmektedir. Bu koşullar altında, anayasaya uygunluk meselesinin (sonunda Anayasa Mahkemesi’ne iletilmek üzere) Yüksek Mahkeme’ye iletilmesi kararına karşı çıkmamış olmaları nedeniyle ve yargılamanın devam etmesini talep etmemeleri nedeniyle başvurucular eleştirilemeyecektir.

Anayasa Mahkemesi önündeki yargılamalar olağan yargılamaların içine gömülmüş ise -örneğin yerel mahkemeler önlerindeki bir yasal hükmün anayasaya uygunluğu meselesini iletmek istiyorlarsa- Anayasa Mahkemesi önündeki yargılamalar, bunların altında yatan yargılamaların Sözleşme’nin 6. maddesi ile uyumluluğunun değerlendirilmesi açısından ilgili olabilir. Bu davadaki asıl mesele de budur. Başvurucuların davalarındaki yargılama süresinin büyük bir kısmını oluşturan Anayasa Mahkemesi önündeki süreç yargılama süresinin makullüğünün değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır.

Mahkeme, Anayasa Mahkemesi önündeki sürecin süresinin, bu mahkemenin rolünün özelliği dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu mahkemenin anayasanın koruyucusu olarak üstlendiği rol, mahkemenin kimi zaman davaların listeye girdiği kronolojik sıra dışında başkaca hususları -davanın niteliği ve davanın siyasi ve toplumsal anlamda önemi gibi- dikkate almasını bilhassa gerekli kılar. Bu özgüllük, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolunun etkililiğini ve mahkeme önündeki yargılamaların süresini değerlendirirken dikkate alınmalıdır. Örneğin, Mahkeme üç yıldan uzun süren yargılamaların bir anayasal başvuru yolunu etkisiz kılmadığına karar vermiştir (Elçi v. Türkiye (kar.), no. 63219/15, § 55).

Ancak mevcut davada, Anayasa Mahkemesi’nin rolü ve statüsünün özgüllüğü yargılamalardaki gecikmeyi yeterli şekilde açıklayamamaktadır.

İlk olarak, Yüksek Mahkeme Anayasa Mahkemesi’nden bu davayı acil bir durum olarak ele almasını istemiştir. Hükümet, Anayasa Mahkemesi’nin büyük önem teşkil eden daha acil davalar hakkında karar vermesi gerektiğini veya davayı incelerken herhangi bir büyük zorlukla karşılaştığını (bakınız, mutatis mutandis, Mehmet Hasan Altan v. Türkiye, no. 13237/17, § 156) ileri sürmemiştir. Ayrıca Mahkeme, 6 Temmuz 2017 tarihinden sonra Anayasa Mahkemesi önündeki davada yaşanan herhangi bir gelişmeden haberdar edilmemiştir. Tek başına belirleyici olmasa da, Anayasa Mahkemesi tarafından davanın incelenmesiyle ilgili süre sınırının tatmin edici bir açıklama olmadan ciddi biçimde aşılmış olması da konuyla ilgilidir.

Mahkeme, ihraç yoluyla geçim araçlarını kaybeden ilgili kişi açısından risk altında olan şeyler göz önüne alındığında, iş uyuşmazlıklarının nitelikleri itibariyle hızlı bir karar verilmesini gerektirdiğine hükmetmiştir.

Sonuç olarak Mahkeme mevcut davada yargılama süresinin “makul” kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır. İlk üç başvurucu bakımından Madde 6 § 1’in ihlal edilmiştir.

Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiği iddiaları

Birinci başvurucu görevinden alınmış, on yıl boyunca kamuda görev almaktan men edilmiş ve yalnızca GCA’nın belirttiği süre boyunca görevini sürdürdüğü için ismi yayımlanmıştır. Dahası, teorik olarak mahkemelere başvurma hakkı olsa da, davasının merkezindeki hukuki soru Anayasa Mahkemesi düzeyinde tıkanmıştır. Bu durum başvurucuyu kişisel ve mesleki hayatı bakımından bir belirsizlik haline sokmuştur. İsminin Temizleme Sicili’nde gözükmesi itibarını zedelemiştir ve davası mahkemeler tarafından görülmeden ismini oradan sildirme imkanı yoktur.

Diğer başvurucular ihraç edilmelerinin, mesleki nitelikte olanlar da dahil, ilişkilerinin geniş bir çevresine etki ettiğini belirtmiştir. İşlerini kaybetmelerinin kendilerinin ve aile üyelerinin maddi esenlikleri üzerinde önemli sonuçları olmuştur. İhraç edilme sebeplerinin -yani Başkan Viktor Yanukovych tarafından “gücün ele geçirilmesi”ne katkıda bulunmaları ve ulusal güvenlik, savunma ve insan haklarına zarar vermeleri- mesleki itibarları üzerinde etkisi olmuştur.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

8. maddenin uygulanabilirliği

Başvurucuların Madde 8 altındaki haklarına müdahale edildiği taraflar arasında ihtilaflı değildir. Mahkeme birçok davada temizleme tedbirlerinin başvurucuların özel hayata saygı haklarını ilgilendirdiğine, zira başvurucuların itibarlarını ve/veya mesleki geleceklerini etkilediğine karar vermiştir.

Mahkeme özel hayatın, ihraç, çalışanı alt seviyeye indirme (demotion), bir mesleğe kabul edilmeme ve benzer şekilde olumsuz başkaca tedbirlerden etkilenebilecek bazı tipik yanları olduğuna hükmetmiştir. Bu yanlar şunları içermektedir: (i) başvurucunun “yakın çevresi”, (ii) başvurucunun başkalarıyla ilişkiler kurma ve geliştirme imkanı, ve (iii) başvurucunun sosyal ve mesleki itibarı. Böyle bir uyuşmazlıkta özel hayata dair bir meselenin ortaya çıkabileceği genelde iki yol vardır: ya şikayet konusu tedbirin altında yatan nedenlerden ötürü (bu durumda Mahkeme neden temelli yaklaşımı uygular) veya -bazı hallerde- özel hayat için doğurduğu sonuçlardan ötürü (bu durumda Mahkeme sonuç temelli yaklaşımı uygular).

Eğer sonuç temelli yaklaşım söz konusu ise, yukarıda bahsi geçen yönler bakımından ciddiyet eşiği kritik öneme sahip olur. Kendi davasında eşiğe ulaşıldığını ikna edici biçimde göstermek başvurucunun görevidir. Başvurucu şikayet konusu tedbirin sonuçlarını ortaya koyacak deliller sunmalıdır. Mahkeme ancak bu sonuçların çok ciddi olduğu ve başvurucunun özel hayatını çok önemli derecede etkilediği durumlarda Madde 8’in uygulanabilir olduğunu kabul edecektir.

Madde 8’in mevcut davaya uygulanabilirliğini değerlendirirken Mahkeme, bu hükmün neden temelli yaklaşım altında uygulanamayacağını kaydetmiştir: GCA başvuruculara Bay Yanukovych görevdeyken kamu hizmetinde sahip oldukları konumları nedeniyle veya -beşinci başvurucu bakımından- Ukrayna Komünist Partisi’nde sahip olduğu konum nedeniyle uygulanmıştır ve özel hayatlarıyla hiçbir bağlantısı yoktur.

Sonuç temelli yaklaşım bakımından, Mahkeme GCA’nın başvurucuları üç şekilde etkilediğini kaydetmiştir:

(i) kamu hizmetinden ihraç edilmişlerdir;

(ii) on yıl boyunca kamu hizmetinde bir pozisyonda bulunmaktan men edilmişlerdir;

(iii) başvurucuların isimleri kamuya açık olan çevrimiçi Temizleme Sicili’ne girilmiştir.

Mahkeme, bu tedbirlerin toplamının başvurucuların başkalarıyla ilişki kurma ve geliştirme kapasiteleri ile sosyal ve mesleki itibarları üzerinde çok ciddi etkileri olduğu ve başvurucuları çok önemli derecede etkilediği kanaatindedir. Başvurucular yalnızca askıya alınmış, alt seviyeye indirilmiş veya daha az sorumluluk gerektiren pozisyonlara nakledilmiş değildir, ayrıca kamu hizmetinden tamamen ihraç edilmiş ve hariç tutulmuşlardır. Uzun yıllar kariyer memuru olarak çalıştıkları alandan, kamu hizmetindeki herhangi bir işten hariç tutulmuşlardır.

Başvurucular GCA altında, itirazları dahi incelenmeden kamuya açık bilgi haline gelen tedbirlere tâbi tutulmuşlardır. GCA herhangi bir kişisel suçluluk gösterilmesini gerektirmese de, kamu hizmetini “gücün ele geçirilmesi”, ulusal güvenlik ve savunmaya zarar verilmesi ve insan hakları ihlalleri  ile ilişkili olan kişilerden “temizlemek”, GCA’nın duyurulmuş olan amacıdır. Bu durumda, başvurucuların iddia ettiği üzere, GCA uyarınca tedbirler uygulanmasının sosyal ve mesleki bir damgayla özdeşleştirilmesi hayli muhtemeldir. Kanunun pratikte böyle bir etkisi olmadığı savunulmamıştır.

Mahkeme Sözleşme’nin 8. Maddesinin uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır.

İlk üç başvurucu bakımından: iç hukuk yollarının tüketilmesi ve altı aylık süre sınırına uygunluk

Mahkeme, Anayasa Mahkemesi önündeki süreçle birlikte idare mahkemelerine yapılan itirazların prensipte başvurucuların GCA uyarınca kamu hizmetinden ihraç edilmeleri ile ilgili şikayetleri bakımından etkili bir iç hukuk yolu olduğuna dair kararını hatırlatmıştır. Ancak etkili bir hukuk yolu aşırı gecikme olmadan işlemelidir.

Mahkeme Madde 6 § 1 altındaki bulguları ışığında, prensipte başvurucuların Madde 8 altındaki şikayetleri bakımından bu yargılamaların etkili bir hukuk yolu olmadığını düşünmektedir.

Aynı zamanda ilgili dönem boyunca Anayasa Mahkemesi davayı görmeye devam etmiş, hareketsiz kalmamış ve düzenli aralıklarla davayı incelemiştir. Bu durumun başvurucuları ve kamuyu mahkemenin kararının her an verilebileceğine inanmaya itmesi muhtemeldir. Ayrıca idare mahkemeleri önünde yargılamalar askıya alınmış halde, Anayasa Mahkemesi’nin GCA’nın anayasasa uygunluğuna dair kararını beklerken, başvurucuların GCA uyarınca ihraç edilmelerinden şikayetçi oldukları birtakım başvuruları Mahkeme’nin tek hakim formasyonu tarafından vaktinden evvel yapıldıkları gerekçesiyle reddetmiştir.

Dolayısıyla, mevcut davanın koşulları dikkate alındığında, işbu kararın verilmesinden önce herhangi bir noktada altı aylık sürenin işlemesini başlatacak şekilde, başvurucuların söz konusu hukuk yolunun etkili olmadığından haberdar oldukları veya olmaları gerektiği söylenemeyecektir.

  1. Dördüncü ve beşinci başvurucu: Altı aylık süre sınırına uygunluk

Mahkeme, başvurucuların iddialarının gerçekten de büyük ölçüde GCA’nın anayasa uygunluğu ile ilgili olduğunu gözlemlemiştir. Ancak, Hükümet’in öne sürdüğünün aksine, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru tek hukuk yolu değildir.

Ulusal hukukta, yerel idare mahkemeleri GCA’yı başvurucuların Anayasa anlayışı ile uyumlu olacak şekilde yorumlayabilecektir. Ayrıca Mahkeme’nin içtihadıyla yorumlandığı şekliyle Sözleşme ile uyumsuz olduğunu iddia etmek için de GCA hükümlerinin anayasaya uygunluğu ile ilgili aynı argümanlara dayanılabilir.

Dolayısıyla Mahkeme’nin ilk üç başvurucu açısından halihazırda karar verdiği üzere, olağan mahkemelere yapılan itirazlar prensipte tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu teşkil etmiştir. Başvurucular bu süreçteki nihai yerel mahkeme kararlarından itibaren altı ay içinde başvurularını yapmışlardır.

Mahkeme başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur.

Esas bakımından

Tarafların iddiaları

1.Başvurucular

İlk başvurucu, Venedik Komisyonu tarafından da ifade edilen eleştirilere, özellikle GCA’nın fazlasıyla geniş kişisel kapsamı, temizleme prosedürünün eksikliği ve GCA’nın hedefleri için yeterli usuli güvencelerin yokluğu, en önemlisi de sorumlululuğun yeterli şekilde kişiselleştirilmemesi, kişisel verilerin yetersiz şekilde korunması ve yargı denetiminin askıya alıcı etkisinin tanınmamasına dikkat çekmiştir. GCA bazı kamu görevlisi kategorilerinin suçlu olduğunu varsaymış ve onları kolektif yaptırımlara tâbi tutmuştur. Başvurucu ayrıca GCA’nın destekçileri tarafından şiddet dolu bir sindirme atmosferinde GCA kabul edildiğini iddia etmiştir.

Diğer başvurucular Başkan Yanukovych’in “gücü ele geçirmesi”nde veya muhalefetin bastırılması ve Hükümet’in bahsettiği ilgili olaylarda herhangi bir rol almadıklarını vurgulamışlardır. Ayrıca hiçbir zaman bunlara katılmakla da suçlanmamışlardır. Herhangi bir suçtan suçlu bulunmamış olmalarına rağmen, bazı pozisyonlarda görev almaktan men edilmişlerdir. Bu masumiyet karinesini güvence altına alan anayasal ilkeye ve AKPM ilkelerine aykırıdır.

HükümeT

8. Madde ile uyumluluk

Hükümet başvurucuların haklarına yapılan müdahalenin “kanuna uygun” olduğunu ileri sürmüştür. GCA altındaki tedbirler “toplumu sağlamlaştırmak” için ve eski Başkan Yanukovych’in otoriter rejiminin olumsuz etkilerinin üstesinden gelmek ve genç demokrasiyi korumak için gerekmiştir. Hükümet, bu açıdan sağlığı veya ahlakı, Ukrayna’nın diğer sakinlerinin hak ve özgürlüklerini korumak ve ulusal güvenlik meşru amaçlarını gütmüştür.

Devletlerin demokratik olmayan rejimlerin mirasıyla nasıl baş edeceklerini seçme konusunda geniş bir takdir yetkisi vardır. Hükümet’e göre başvuruculara uygulanan tedbirlerin yeterince bireyselleştirilmiştir. Temizleme toplumun acil talebi ve yeni bir kamu idaresine geçişin gerekli koşuludur. Kamu hizmetine erişim hakkı mutlak değildir. 2014’te Ukrayna’daki sosyo-politik durum dikkate alındığında, temizleme süreci makamlara güveni tesis etmek için gerekli bir tedbir ve mümkün olan tek tedbirdir.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Mahkeme daha önce totaliter komünist rejimlerden demokrasiye geçişi takip eden temizleme süreçlerine ilişkin çok sayıda davayı incelemiştir. Temizleme süreçleri, ülkesine bağlı olmak üzere, kamuya ifşa, kısmen haklardan mahrum kalma ve kamuda ve özel sektördeki bazı hassas işe alımlardaki kısıtlamalardan oluşmuştur.

GCA ise iki belirgin dönemi, totaliter komünist yönetim dönemi ve Başkan Yanukovych’in iktidarda olduğu dönemi ele almaktadır. İlk dört başvurucunun davası Başkan Yanukovych’in dönemi ile ilgilidir. Bu nedenle her ne kadar post-komünist temizleme ile ilgili içtihatta Mahkeme’nin geliştirdiği ilkeler mevcut davaya uygulanabilir olsa da, bu başvurucuların özel durumları dikkate alınmalıdır.

Müdahalenin varlığı

Başvurucuların özel hayata saygı haklarına bir müdahale olmuştur.

Müdahalenin kanuniliği

Başvuruculara uygulanan tedbirlerin ulusal hukukta dayanağı vardır (GCA). Kanun erişilebilirdir ve yeterince öngörülebilirdir.

Başvurucuların kendilerine bu kısıtlayıcı tedbirlerin uygulanmasına neden olan görevleri üstlenirken böyle bir mevzuatın yürürlüğe konacağını tahmin edememeleri, Sözleşme hükümleri açısından müdahalenin kanuniliğine şüphe düşürmez. Geriye yürümezlik yalnızca Sözleşme Madde 7 § 1 altında cezai suçlar ve cezalar bakımından yasaklanmıştır, ancak GCA altında öngörülen tedbirler bu nitelikte değildir.

Bununla beraber, başvurucuların davranışlarının o tarihte yasal olması müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken dikkate alınacak bir unsurdur.

Güdülen meşru amaç

Diğer Orta ve Doğu Avrupa Devletleri’ndeki post-komünist temizleme davaları bakımından Mahkeme, temizleme tedbirlerinin ulusal güvenlik ve kamu güvenliği, düzensizliğin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması meşru amaçlarını güttüğüne hükmetmiştir.

Mahkeme, Venedik Komisyonu’nun değerlendirmesine göre GCA’nın iki meşru amaç güttüğünü kaydetmiştir: (i) daha önceki davranışları nedeniyle yeni kurulmuş demokratik rejime karşı bir tehdit oluşturabilecek bireylere karşı toplumu korumak ve (ii) kamu idaresini büyük ölçekli yolsuzluğa dahil olmuş kişilerden temizlemek.

GCA’nın duyurulan amaçlarının, diğer Orta ve Doğu Avrupa Devletlerinde post-komünist temizleme ile ilgili içtihadında Mahkeme tarafından meşru olarak tanınan amaçlarla geniş anlamda uyuştuğu görülebilir.

Ancak Mahkeme başvuruculara uygulanan tedbirlerin, onların davalarına özgü koşullarda ve soyut olarak değerlendirilmediklerinde meşru bir amaç güdüp gütmedikleri ve Sözleşme Madde 8 § 2 anlamında “demokratik toplumda gerekli” olup olmadıklarına karar vermek durumunda olduğundan, Mahkeme’nin rolü Venedik Komisyonu tarafından yürütülenden farklıdır.

Mahkeme’ye göre post-komünist temizleme davalarındaki daha önceki bulguları mevcut davayla yalnızca sınırlı şekilde ilgilidir, zira GCA’nın öngördüğü tedbirler daha geniş kapsamlıdır ve diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindekinden daha farklı bir bağlamda uygulanmıştır.

Bahsi geçen kararlarda Mahkeme, totaliter rejimlerin gizli servislerinin eski işbirlikçileri olan (olduğu iddia edilen) kişileri ele almıştır. Mevcut davada ise başvurucular en azından prensipte demokratik anayasal temellere sahip bir Devletin kurumlarında görevler üstlenmişlerdir – her ne kadar otoriter eğilimleri nedeniyle yaygın biçimde eleştirilen ve geniş kapsamlı sistemik yolsuzluğa karışmış olduğu düşünülen Başkan Yanukovych’in hükümeti döneminde görev yapmış olsalar da. Ayrıca başvurucuların ihraçlarının, yerine getirdikleri belirli görevler ve bunların anti-demokratik eğilimlerle olan bağları ve o dönemde yaşanan gelişmelere bakılmaksızın, Başkan Yanukovych’in iktidarda olduğu dönemde Devlet kurumları tarafından işe alınmış bireylerin kolektif sorumluluğuna dayandığı gözükmektedir. Bu nedenle GCA tedbirlerine tâbi kişilerin demokratik kurumlara karşı oluşturduğu tehdit, totaliter gizli servislerle işbirliği davalarındakiyle eş görülemez.

Temizlemenin cezalandırma, karşılık veya intikam olarak kullanamayacağı Mahkeme’nin içtihadında ve ayrıca Avrupa Konseyi’nin başka belgelerinde yerleşik bir ilkedir.

Yüksek Mahkeme ve Hükümet’e göre, GCA’nın amacı kamu kurumlarına güveni yeniden kurmak ve demokratik yönetimi korumaktır. Ancak bu amaçlara, mümkün olduğu durumda bireysel değerlendirmeyi takiben başvurucuları otorite sahibi oldukları pozisyonlardan almak ve onları mümkünse daha az hassas pozisyonlara nakletmek gibi daha az müdahaleci araçlarla da erişilebilirdi. Başvuruculara uygulanan tedbirlerin geniş kapsamı, GCA’nın amaçlarıyla ilgili kısımda kullanılan oldukça yüklü dille birlikte, bu tedbirlerden bazılarının, en azından kısmen, daha önceki hükümetlerle bağlantılı olan kişilere karşı kindarlıktan ileri geldiği ihtimalini ortaya koymaktadır.

EğEr durum böyleyse, demokratik yönetimi koruma amacını gütmek bir yana, GCA tedbirleri, kanunun sözde mücadele etmek için tasarlandığı bir problem olan kamu hizmetinin siyasallaştırılması ile tam da bu yönetime zarar veriyor olarak görülebilir.

Ayrıca GCA tedbirlerinin başvuruculara derhal uygulandığı ve bu bilginin derhal yayımlandığı da gözden kaçırılmamalıdır. Başvurucunun karara itirazı mahkemeler tarafından incelenmeden karar yayımlandığından, Venedik Komisyonu GCA altındaki temizleme prosedürünün bu yönünün Sözleşme’ye uygunluğu konusunda ciddi şüpheler olduğunu ifade etmiştir.

Bu değerlendirmeler ışığında, söz konusu müdahalenin meşru bir amaç güdüp gütmediğine dair Mahkeme’nin şüpheleri vardır. Ancak daha dikkat çekici meselenin müdahelenin orantılılığı bakımından ortaya çıktığı düşünülürse, Mahkeme “demokratik toplumda gereklilik” sorusunu inceleyerek devam edecektir.

İlk üç başvurucu

GCA, eski Başkan Yanukovych’in iktidarı ile aralarında olan bağ nedeniyle başvuruculara uygulanmıştır. Bay Yanukovych’in Ukrayna’daki iktidarının demokrasiye saygı, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ile ilgili birtakım olumsuz gelişmeler ile karakterize edilmesi ve onun hükümetinin demokratik olmadığının ve geniş kapsamlı sistemik yolsuzluğa dahil olduğunun düşünülmesi taraflar arasında ihtilaf konusu değildir.

Dolayısıyla Mahkeme bu durumda, bahsi geçen olumsuz gelişmelerle kişisel olarak ilgili olan kamu görevlilerine karşı tedbirler dahil olmak üzere, kamu hizmetinde değişiklik ve reform tedbirlerinin prensipte haklı kılındığı kanaatindedir.

Cevaplanması gereken soru, yerine getirdikleri spesifik görevlere bakılmaksızın ve yalnızca Bay Yanukovych’in iktidarı sırasında birtakım üst düzey pozisyonlarda görev almış olmalarına dayanarak bu kısıtlayıcı tedbirleri başvuruculara uygularken, davalı Devletin takdir yetkisini aşıp aşmadığıdır.

Mahkeme Devletlere bu gibi rejimlerin mirasıyla nasıl baş edecekleri konusunda geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır.

Ancak Mahkeme, totaliter iktidarlardan demokrasiye geçen ve totaliter gizli servislerin (iddia edilen) işbirlikçilerini ilgilendiren davalarda dahi, kamu memurlarına karşı, yalnızca daha sonradan demokratik olmadığı değerlendirilen bir hükümet altında görevlerinde kaldıkları için yöneltilen bu denli geniş kapsamlı, kısıtlayıcı tedbirlerle karşılaşmadığını kaydetmiştir.

Bireyselleştirme, her ne kadar genel olarak zorunlu kabul edilse de, her bir bireyin durumunda her zaman vazgeçilmez değildir ve yasama düzeyinde yapılması da mümkündür. Ancak bu yaklaşımın seçilmesinde inandırıcı sebepler gösterilmelidir. Yasama düzenlemesinin parlamenter ve yargısal denetiminin niteliği bu açıdan önemli bir unsurdur.

Bireyin davranışının bireysel bir değerlendirmesi olmadığında dikkate alınacak diğer unsurlar tedbirin ağırlığı ve yasama düzenlemesinin zorlayıcı toplumsal ihtiyaca orantılı biçimde hitap edebilmek için yeterince dar şekilde biçimlendirilip biçimlendirilmediğidir.

Mevcut davada, GCA altındaki tedbirlerin başvuruculara uygulanması başvurucuların davranışlarının herhangi bir bireysel değerlendirmesinin içermemiştir. Başvurucuların kendilerinin demokratik yönetim, hukukun üstünlüğü, ulusal güvenlik, savunma veya insan haklarına zarar veren herhangi bir davranışta bulunduğu hiçbir zaman iddia edilmemiştir. Yalnızca Bay Yanukovych Ukrayna Başkanı iken kamu hizmetinde birtakım üst düzey pozisyonlarda bulunmuş oldukları için kanun yoluyla ihraç edilmişlerdir.

Başvuruculara uygulanan tedbirler çok kısıtlayıcı ve kapsam olarak geniştir. Dolayısıyla, başvurucuların yalnızca Bay Yanukovych başkanken görevde kalmalarının Devlet organizasyonunun demokratik ilkelerine bağlılıkları olmadığını veya yolsuzluğa karışmış olduklarını yeterli şekilde gösterdiği çıkarımı ile, herhangi bir kişisel davranışın bireysel değerlendirilmesi olmadan tedbirlerin başvuruculara uygunabileceğini göstermek için çok ikna edici nedenler gerekmektedir.

Mahkeme için, GCA’nın ilan edilmiş olan amaçları ve yürürlüğe koyduğu kurallar arasında bir tutarsızlık vardır. Ayrıca yasama düzenlemelerinin GCA’nın gütmesi gereken “zorlayıcı toplumsal ihtiyaç” için dar şekilde biçimlendirildiğine Mahkeme ikna olmamıştır. Tedbirler, Bay Yanukovych’in göreve başlamasından sonra bir yıl içinde istifa etmediği için Bay Yanukovcyh’in Başkan olmasından önce atanan bir kamu görevlisine karşı dahi uygulanmıştır. Mahkeme, yeni bir Devlet başkanının seçilmesinden sonra kamu hizmetindeki görevlerinde kalmaya devam eden kariyer memurlarının bu ağırlıkta kısıtlayıcı tedbirlere tâbi tutulamayacağını düşünmektedir.

GCA’nın kısıtlayıcı tedbirlerin uygulanması için temel kriter olarak öngördüğü zamansal çerçeve (1991’den önce Komünist Parti’de görev yapmış olmak) veya bir yıllık dönem için de herhangi bir inandırıcı açıklama yoktur. GCA’nın yasalaşmasında imzası bulunan o dönemki Ukrayna Başkanı Başkan Yanukovych’in hükümetinde dokuz ay boyunca bakanlık yapmıştır. Bu durumda, çok daha az öneme sahip memurların “temizlenmesiyle” yenilenme hedefine nasıl ulaşılacağını görmek zordur.

Başvurucular ile herhangi bir spesifik olumsuz gelişme arasında herhangi bir bağlantı ortaya konmamıştır. Ayrıca başvurucuların atanması ve görevlerinde kalmalarıyla ilgili herhangi bir usulsüzlük de gösterilmemiştir. Kamu hizmetine “yerleştirildikleri” ve kariyerlerinin Yanukovych’in iktidarı döneminde olağan olmayan biçimde iyi ilerlediğine dair bir ibare yoktur. Herhangi bir başvurucunun Bay Yanukovych’in siyasi muhalifleri veya EuroMaidan göstericilerine karşı yapıldığı iddia edilen siyasi zulümle ilişkili olduğu gösterilmemiştir.

Hükümet Donetsk ve Luhansk Bölgelerindeki çatışmaların yarattığı olağanüstü hal nedeniyle GCA’nın öngördüğü tedbirlerin daha fazla bireyselleştirilemediğini ileri sürmüştür. GCA uyarınca uygulanan tedbirlerin sözde acil niteliği, tedbirlerin başvuruculara geçici şekilde değil, on yıllığına uygulanmış olmaları ile yalanlanmıştır.

Son olarak, başvurucular bu tedbirlerin denetimini sağlayamadan kamu hizmetinden ihraç edilmiştir ve bu konudaki bilgiler kamuya açık hale getirilmiştir. Başvurucuların kullanabileceği geriye dönük olarak etkileri olan hukuk yolu, aşırı bir gecikme ile işlemiştir ve sonuç olarak yargılamalar kamu hizmetinden ve diğer kamu sektörü istihdamından men edildikleri on yıllık sürenin yarısı kadar sürmüştür.

Dördüncü başvurucu, temizleme beyanını dört gün gecikmeyle verdiği için ihraç edilmiş ve kısıtlayıcı tedbirlere tâbi tutulmuştur. Ancak başvurucu beyanı vaktinde vermiş olsaydı da sonuç aynı olacaktır (zira GCA’nın belirlediği dönemde Vergi İdaresi’nde çalışmıştır). Başvurucunun beyanı ile açığa çıkacak, başvurucunun kariyerine dair herhangi bir bilinmeyen olgu olduğu iddia edilmemiştir. Başvurucunun Vergi İdaresi’nde çalıştığı bilinmektedir. Dolayısıyla Mahkeme böyle teknik bir beyanın verilmesindeki ufak gecikmeye bu kadar ciddi bir kısıtlayıcı tedbir uygulanmasının nasıl “demokratik toplumda gerekli” görülebileceğini anlayamamaktadır.

Beşinci başvurucu bakımından, temizleme tedbirleri Ukrayna’nın totaliter komünist iktidardan demokrasiye geçişinden yirmi üç yıl sonra yürürlüğe konmuş ve uygulanmıştır. Bu derece ciddi tedbirlerin Komünist Parti’de görev alan kişilere, herhangi bir spesifik suç veya kabahatleri olduğu iddiası olmadan, bu kadar uzun bir süre sonra uygulanması, çok güçlü bir gerekçe gerektirir. Tarımda çalışan bir yerel görevli olan başvurucunun yeni kurulmuş demokratik rejime bir tehdit oluşturabileceğine dair herhangi bir ciddi argüman yöneltilmemiştir. Yerel makamlar başvurucunun haklarını tamamen gözardı etmişlerdir.

Kısacası, hiçbir başvurucu bakımından müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğu gösterilmemiştir. Bütün başvurucular bakımından Sözleşme’nin 8. Maddesi ihlal edilmiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: