İHAM’ın Natig Jafarov v. Azerbaycan kararının çevirisi: “Muhalif lideri anayasa değişikliği referandumu sırasında inandırıcı deliller olmadan tutuklamak, cezalandırma ve demokrasiyi boğma amacı taşır.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) 7 Kasım 2019 tarihli Natig Jafarov v. Azerbaycan kararı, Bay Jafarov’un anayasa değişikliği referandumu sırasında inandırıcı deliller bulunmadan gözaltına alınması, tutuklanması ve mahkemede metal bir kafese kapatılması ile ilgilidir.
Başvurucunun davası, Mahkemenin daha önce incelemiş olduğu Azerbaycan’daki diğer muhalefet ve sivil toplum aktivistlerinin davalarına benzer özelliktedir.
Mahkeme özel olarak, başvurucuya karşı ceza davası açılması için herhangi bir temel bulunmadığını ve başvurucunun bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler bulunmaksızın gözaltına alındığını ve tutuklandığını tespit etmiş ve Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c bendinin ve 4. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Mahkeme, başvurucu gibi muhalefet ve sivil toplum aktivistlerinin faaliyetlerinin bastırılması için bir örgü halinde söz konusu tedbirlerin uygulandığını tespit ettiği geçmiş tarihli içtihadını bir kez daha vurgulamıştır. Bu sebeple başvurucuya karşı uygulanan tedbirlerin de gizli bir amaç taşıdığı tespit edilmiştir.
Demokratik tartışma ortamı aracılığıyla önemli bir kamusal fonksiyonu canlandırmaya özgülenmiş muhalif bir siyasetçi olarak başvurucunun tutuklanmasının başvurucu üzerinde yıldırıcı bir baskı kurulduğunu, bu itibarla, söz konusu tedbirler yalnızca başvurucuyu ya da ortak muhalif aktivistleri ya da destekçileri değil; bireysel özgürlüklerin yalnızca kamu yararı için kısıtlanabileceği bir toplum örgütlenmesi olan demokrasinin çekirdeğini etkilemiş durumdadır. Bu suretle, yukarıda belirtilen unsurlar bir bütün olarak alındığında, haksız nitelikteki tedbirlerin arkasında yatan gerçek gizli amacın başvurucunun aktif politik faaliyetlerinden ötürü cezalandırılması ve referandum kampanyasına muhalefetin bir temsilcisi olarak katılmasının önlenmesi olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu nedenle Sözleşme’nin 18. maddesi, 5. maddeyle bağlantılı olarak ihlal edilmektedir.
Mahkeme ayrıca, başvurucunun duruşmalar sırasında metal kafes içinde tutulmasını Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bulmuştur.
Kararın tamamını buradan, Polat Yamaner tarafından 18. madde ihlali bölümünün bire bir çevrildiği özet çeviriyi aşağıdan okuyabilirsiniz.
Natig Jafarov v. Azerbaycan, Başvuru no. 64581/16, Karar tarihi: 07.11.2019
Başvuruya Konu Olayların Özeti
Başvurucu Natig Mehman oglu Jafarov, 1972 yılı doğumlu bir Azeri vatandaşıdır ve Bakü’de yaşamaktadır (Azerbaycan).
Başvurucu, Cumhuriyetçi Alternatif Sivil Hareket [Republican Alternative Civic Movement, (REAL)] isimli bir politik hareketin eş kurucularından biri olup, 2016 yılında, taslak Referandum Tasarısı ile Anayasa’da yapılacak değişikliklere karşı kampanya yapmaya karar vermiştir. Diğerlerinin yanı sıra, Anayasa değişikliği tasarısı başkanlık döneminin beş yıldan yedi yıla çıkarılması ve başkan yardımcılığı makamının Anayasa’ya girmesine yöneliktir. Referandumun Eylül 2016’da yapılması kararlaştırılmıştır.
Başvurucu Ağustos 2016’da hukuka aykırı girişimcilikte bulunma ve nitelikli güveni kötüye kullanma suç isnatlarıyla gözaltına alınmıştır. Suç isnatları; başvurucunun 2011 ila 2014 yılları arasında yürütülen projeler için Birleşik Devletler Demokrasi için Ulusal Bağış programından alınan bağış ve yardımlarda bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, bağış meblağlarını çeşitli banka hesaplarına aktarması ve kendisi ve projelere dâhil başkaları adına, maaş ve hizmet bedeli kisvesi altında ödeme yapması temellerine dayanmaktadır.
Başvurucunun dört ay boyunca tutukluluğuna karar verilmiş, birkaç gün sonra başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Temyiz duruşması sırasında başvurucu metal bir kafeste tutulmuştur ve temyiz mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Ağustos’un sonlarına doğru REAL, başvurucu da dâhil üyelerinin bir kısmının tutukluluğu sebebiyle, Anayasa değişikliklerine ilişkin başlattığı kampanyaya son vermiştir.
Görevli savcının, başvurucunun tutukluluğunu meşrulaştıran temellerin artık bulunmadığından bahisle koruma tedbirinin sonlandırılması için mahkemeden talepte bulunması üzerine Bay Jafarov Eylül 2016’nın ilk günlerinde salıverilmiştir. Referandum planladığı üzere gerçekleştirilmiş ve Anayasa değişiklikleri kahir ekseriyetle kabul edilmiştir.
Başvurucunun İhlal İddiaları
Madde 3 (işkence veya aşağılayıcı muamele yasağı) hükmüne dayanan başvurucu, mahkeme duruşması sırasında bir kafeste tutulmasından şikâyetçi olmuştur.
Madde 5 §§ 1 (c), 3 ve 4 (özgürlük ve güvenlik hakkı / makul süre içinde yargılanma ya da yargılanma süresince serbest bırakılma hakkı / tutukluluk işleminin hukuka uygunluğu hakkında mahkeme tarafından ivedi şekilde karar verilmesi hakkı) hükümlerine dayanan başvurucu, gözaltına alındığı ve tutuklandığı için, özellikle de, bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler bulunmadığı ve mahkemelerin tutukluluğuna ilişkin etkili bir denetim yapmadığından bahisle şikâyetçi olmuştur.
Başvurucu ayrıca tutukluluğu için, Madde 5 hükmü paralelinde Madde 18 (haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması) hükmü kapsamında da şikâyetçi olmuştur. Başvurucu ek olarak, tutukluluğuna ilişkin Madde 11 (toplantı ve dernek kurma özgürlüğü) hükmü kapsamında da şikâyetçidir.
Başvurucu 26 Ekim 2016 tarihinde İHAM’a başvurmuştur.
Mahkemenin Kararı[1]
Madde 3
Mahkeme, kişilerin mahkeme duruşmaları sırasında kafeslerde tutulmasının insan onurunu kırıcı ve aşağılayıcı muamele teşkil ettiği ve Sözleşme’ye aykırı olduğu yönündeki içtihadını yeniden vurgulamaktadır.
Mahkeme, Bay Jafarov’un duruşmasının kapalı olarak görülen bir tutuk incelemesi olduğunu ve duruşmada yalnızca hukukçuların ve duruşma kâtibinin bulunduğunu, başvurucunun kamuya teşhir edilmediği yönündeki Hükümet savunmalarını dikkate almıştır. Mahkeme, kamunun gözü önünde bulunmamanın bir muamelenin aşağılayıcı niteliğini mutlak surette gidermediğini tekrarlamıştır.
Bir kişinin metal bir kafeste tutulmasının objektif olarak aşağılayıcı yönü göz önüne alındığında, Mahkeme Bay Jafarov’un Madde 3 hükmü kapsamındaki haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Madde 5
Başvurucu, Rasul Jafarov v. Azerbaycan kararındaki başvurucuya atfedilen benzer suç isnatlarıyla, benzer koşullarda yargılandığını belirtmiş ve söz konusu karardan bahisle, suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, tutukluluğunu haklı kılan ilgili ve yeterli bir gerekçelendirmenin mahkemelerce yapılmadığından şikâyetçi olmuştur.
Hükümet, suç isnatlarını Ceza Kanunu kapsamında haklı kılan yeterli delil, olgu ve bilgi bulunduğunu öne sürmüştür. Hükümet ayrıca Haziran 2015’te Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı mali bilirkişi raporunun bir nüshasını Mahkemeye sunmuştur. Başvurucunun tutukluluğu da ayrıca haklı sebeplere dayanmaktadır ve mahkemeler bu hususta uygun gerekçelendirme yapmışlardır.
Mahkeme Rasul Jafarov kararındaki tespitlerinden bahisle; hukuka aykırı girişimcilikte bulunma ve güveni kötüye kullanma suç isnatlarının başvurucunun bağış ve yardımları bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemesinden kaynaklandığını, söz konusu durumun yetkililer için uygulamalı (de facto) bir ticari faaliyet teşkil ettiğini tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca, diğerlerinin yanı sıra, bağış ve yardımların bildiriminin bir raporlama yükümlülüğü olduğunu, söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin bir kabahat olduğunu ve idari para cezasına tabi olduğunu tespit etmektedir. Mahkeme ek olarak, Hükümet’in hukuka aykırı girişimcilikte bulunma ve güveni kötüye kullanma suçlarının işlendiğine ilişkin şüphe barındıran herhangi bir delil sunmadığını belirtmiştir.
Mahkeme önceki tarihli içtihadından sapmak için herhangi bir sebep görememektedir. Hükümet’in sunmuş olduğu mali bilirkişi raporu dikkate alınmakla birlikte, söz konusu raporun başvurucunun tutuk incelemesi sırasında hiçbir şekilde savcılığa sunulmadığı gözlemlenmektedir. Ek olarak, bahsi geçen rapor başvurucunun bağış ve yardım meblağlarını kar elde etmek ya da ticari faaliyette bulunmak için kullandığını göstermemektedir.
Mahkeme, gözaltı ve tutuklama için bulunması gereken şüphenin inandırıcılığı bakımından Madde 5 § 1 (c) hükmü ile öngörülen asgari standardın karşılanmadığını, bu sebeple Madde 5 § 1 hükmünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Mahkeme başvurucunun tutukluluğu için Madde 5 § 3 kapsamında uygun gerekçelendirilme yapılıp yapılmadığını incelemeye gerek görmemiştir.
Rasul Jafarov kararında geçen aynı gerekçelere dayanarak Mahkeme, başvurucunun tutukluluğunun hukuka uygunluğu için yargısal denetim eksikliği bulunması sebebiyle Madde 5 § 4 hükmünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Madde 5 hükmü paralelinde Madde 18
- Mahkeme başvurucunun şikâyetini, Büyük Daire tarafından Merabishvili davası ile ortaya konan ilgili genel ilkeler ışığında değerlendirecektir ([BD], no. 72508/13, §§ 287-317, 28 Kasım 2017).
- Mahkeme başvurucunun gözaltı ve tutukluluğunun, Sözleşme’nin Madde 5 § 1 (c) hükmü maksatları doğrultusunda olmadığını, nitekim başvurucuya yüklenen suç isnatlarının “suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplere” dayanmadığını ilk olarak tespit etmiş durumdadır (bkz. yukarıda paragraf 50). Bu sebeple, bir kısıtlamanın hem gizli bir amaçla, hem de Sözleşme’de yer alan bir amaçla yapıldığı, birden fazla amacın bulunması gibi bir durum işbu davada söz konusu değildir (karşılaştırınız Merabishvili, yukarıda alıntılanmıştır, §§ 318-54).
- Bununla birlikte, başvurucunun özgürlük hakkına yapılan müdahalenin Madde 5 § 1 (c) maksatları doğrultusunda olmadığı tespiti, Madde 18 şikayeti kapsamında ayrı bir inceleme yapılması için tek başına yeterli bir temel oluşturmamaktadır, söz konusu kısıtlamanın Sözleşme’de yer almayan bir amaçla yapıldığı iddiasının başvurunun esaslı bir unsurunu oluşturması gerekmektedir (bkz. Merabishvili, yukarıda alıntılanmıştır, § 291). Dolayısıyla yetkililerin eylemlerinin hakikaten gizli bir amaç içerdiğini gösteren bir delilin bulunup bulunmadığına bakılmalıdır.
- Bu doğrultuda, Mahkeme Aliyev davasında (yukarıda alıntılanmıştır, § 223), önceki tarihli benzer kararlarına değinerek; hükümeti eleştiren kişilerin, sivil toplum aktivistlerinin ve insan hakları savunucularının gözaltına alınması ve tutuklanmasının, misilleme niteliğindeki ceza davalarının ve ceza hukukunun kötüye kullanılmasının Madde 18’in ihlali niteliğinde devam eden bir örgüyü yansıttığını belirtmiştir.
- Yukarıda açıklanan sebeplerle, Mahkeme işbu davanın söz konusu örüntünün bir parçasını teşkil ettiğini, nitekim başvurucunun davasına özgü olguların birleşme şeklinin önceki tarihli davalara benzediğini, söz konusu davalarda da gizli amacın şüphe yoksunluğu ile bağlamsal unsurların bitişikliğinden türediğini belirtmiştir.
- İlk olarak, başvurucunun statüsü ile ilgili olarak, Mahkeme başvurucunun politik bir aktivist olduğu ve 26 Eylül 2016 Anayasa değişiklikleri için yapılan kampanyalara aktif olarak katıldığı hususlarının davanın taraflarınca ihtilaf konusu yapılmadığını tespit etmektedir.
- İkinci olarak başvurucunun durumu, diğer tanınan sivil toplum aktivistleri ve insan hakları savunucularının tutuklanması ve söz konusu kişilere “bazı ticari olmayan kurumlarla hukuka aykırı olduğu iddia edilen faaliyetlerde bulunulması” ile ilişkili olarak (bkz. yukarıda paragraf 9 ve 13) büyük oranda benzer suç isnatlarında bulunulması bağlamında incelenmelidir.
- Üçüncü olarak ve söz konusu zamanda savcılık makamlarının başvurucunun bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler ortaya koyacak objektif bilgileri hala sunmadığını akılda tutarak; Mahkeme, başvurucuya karşı ceza davası açılması ile başvurucunun gözaltına alınması ve tutuklanması olaylarına ilişkin zamanlamaya ayrıca özel bir ağırlık vermektedir. Başvurucu, resmi olarak temsilcisi olduğu REAL’in, Anayasa değişikliklerine karşı olarak düzenlediği bir referandum kampanyasının aktif kayıt döneminde tutuklanmıştır (karşılaştırınız Mammadli, yukarıda alıntılanmıştır, § 102). Başvurucu, savcının talebi üzerine ve tam da referandum kampanyasının resmi olarak başlamasının ardından, başvurucu da dâhil üyelerinin bir kısmının tutukluluğu sebebiyle REAL’in kampanyaya katılımına son verdiğini resmi olarak açıklamasının hemen ardından serbest bırakılmıştır. Bu itibarla, davaya konu olay zinciri göz önüne alındığında Mahkemenin, savcılık yetkililerinin herhangi bir gizli amacının bulunmadığı ve başvurucunun gözaltı ve tutukluluğunun kendisini kampanyaya katılmaktan alıkoymadığı yönündeki Hükümet savunmalarını kabul etmesi mümkün değildir.
- Gelinen aşama itibariyle Mahkeme; Sözleşme’nin, hukuk devleti ile yönetilen demokratik bir toplumun ilkelerini ve değerlerini koruma ve geliştirme amacı taşıdığını dikkate alarak, gizli amacın yapısını ve kınanabilirlik seviyesini değerlendirmenin uygun olduğu görüşündedir (bkz. Navalnyy v. Rusya [BD], no. 29580/12 ve 4 diğerleri, § 173, 15 Kasım 2018). Mahkeme, referandum kampanyasının hazırlık aşamalarında başvurucunun REAL’in bir temsilcisi olduğunu, başvurucunun ve REAL’in bazı üyelerinin tutuklanmasının bir sonucu olarak kampanyaya katılım için gereken imzaların toplanılmasından zorla alıkonulduklarını tespit etmektedir. Anayasa referandumu sırasında kampanya yapan bir muhalefet üyesinin yıldırılması, muhalefet destekçilerinin açık politik tartışma ortamına katılmaktan cayması anlamında ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Başvurucunun Madde 18 şikayetinin merkezinde, süreçten özel bir kişi olarak etkilenmekten ziyade, demokratik tartışma ortamı aracılığıyla önemli bir kamusal fonksiyonu canlandırmaya özgülenmiş muhalif bir siyasetçi olarak üzerinde yıldırıcı bir baskı kurulduğu iddiası bulunmaktadır. Bu itibarla, söz konusu tedbirler yalnızca başvurucuyu ya da ortak muhalif aktivistleri ya da destekçileri değil; bireysel özgürlüklerin yalnızca kamu yararı için kısıtlanabileceği bir toplum örgütlenmesi olan demokrasinin çekirdeğini etkilemiş durumdadır (bkz. Navalnyy, yukarıda alıntılanmıştır, § 174).
- Bu suretle, yukarıda belirtilen unsurlar bir bütün olarak alındığında, haksız nitelikteki tedbirlerin arkasında yatan gerçek gizli amacın başvurucunun aktif politik faaliyetlerinden ötürü cezalandırılması ve referandum kampanyasına muhalefetin bir temsilcisi olarak katılmasının önlenmesi olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu değerlendirmeler ışığında Mahkeme, başvurucunun özgürlüğüne getirilen kısıtlamanın Sözleşme’nin Madde 5 § 1 (c) hükmünde öngörülen sebeplerden ayrı olduğuna karar vermiştir.
- Açıklanan sebepler doğrultusunda Madde 5 hükmü paralelinde Sözleşme’nin Madde 18 hükmü ihlal edilmiştir.
Mahkeme verdiği diğer kararlar sebebiyle başvurucunun Madde 11 kapsamında yaptığı şikâyeti ayrıca incelemeye gerek görmemiştir.
Adli Tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Azerbaycan’nın başvurucuya 15,000 Euro manevi tazminat ve 2,000 Euro olan masraf ve giderleri ödemesine hükmetmiştir.
[1] Ç.N: Metnin kalan kısmında birebir çevrilen paragrafların yanlarında, Mahkeme kararında geçen paragraf numaralarına yer verilmiştir.
Trackbacks & Pingbacks