AİHM, AİHS, barınma, göç, göçmen, gönüllü geri dönüş, idari gözetim, konaklama, mülteci hakları, sınır dışı, Sınır dışı etme, Uluslararası koruma, Yabancılar, İHAM, İHAS
FORUM – Altı Soruda Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Değişiklikleri

Yazarın isteği üzerine adı yayınlanmamıştır.
1- YUKK nedir ve değişiklik teklifleri neleri içermektedir?
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) Türkiye’nin, yabancıların ülkeye giriş, ülkede kalış ve ülkeden çıkışlarına, ikamet izni ve uluslararası koruma türlerinin ayrıntılarına ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün teşkilatına dair hükümler bulunduran, yabancılara ilişkin temel kanundur.
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından verilen 18.11.2019 tarihli “Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”[1] pek çok kanun değişikliğinin yanında YUKK’a ilişkin değişiklikler öngörmektedir. Aşağıdaki sorularda, değişikliklerin içinde uluslararası koruma başvurucularına yönelik önemli olan ve hak ihlali yaratması beklenenler açıklanmaya çalışılacaktır. Bunlar arasında, sınır dışı kararlarına, idari gözetime alınacaklara, gönüllü geri dönüşlere, geçerli seyahat belgesi bulunmayan kişilere konaklama ve barınma yardımı yapılması ile bu kişilerle kira sözleşmesi ihdas edilmesine ve uluslararası koruma başvuru sahibi kimliklerinin geçerlilik süreleri ile genel sağlık sigortasına erişimlerine ilişkin değişiklik teklifleri bulunmaktadır.
2- Sınır dışı kararlarına ilişkin değişiklikler nelerdir? Bunların önemi nedir?
Mevcut düzenlemede sınır dışı kararına karşı itiraz süresi 15 gün iken öngörülen değişiklikte sınır dışı kararına karşı itiraz süresi yedi güne inmektedir. Ayrıca, mevcut düzenlemede sınır dışı kararını gerektirecek hallerden biri olan yasal giriş ya da yasal çıkış hükümlerini ihlal etmek eylemine, bu eyleme teşebbüs hali eklenmektedir. Bunların dışında, Kanunun ilk halinde İHAM içtihadıyla uyumlu olan ancak KHK ile değiştirilen otomatik durdurucu etki, eski ve dolayısıyla İHAM içtihadıyla uyumlu hale getirilmektedir.
Sınır dışı kararları ve bu kararlara karşı idare mahkemesinde yapılacak itirazın, yabancıların Türkiye’de kalışlarıyla ilgili son karar niteliğinde olmasından bahisle geri gönderme yasağı bakımından[2] hayati değerde olduğu su götürmez bir gerçektir. Sınır dışı kararlarına karşı mevcut düzenlemede öngörülen on beş günlük itiraz süresi, kişilerin özellikle geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutuldukları hallerde sınır dışı kararlarını usule uygun şekilde tebellüğ edemeyişleri, buna bağlı olarak sınır dışı kararının içeriğini ve itiraz şeklinin önemini anlayamamaları, avukata erişim konusunda başta dil olmak üzere pek çok engelle karşılaşmaları nedeniyle oldukça yetersizdir. Bu yetersizlik kendini az önce sayılan engellerin on beş gün içinde aşılabilmesi halinde kişinin avukatının, kişinin neden sınır dışı edilmemesi gerektiğine ilişkin kişiden ya da yakınlarından temin edeceği belgeler ve kişinin menşe ülke bilgisi raporlarıyla destekleyeceği itirazını hazırlayıp idare mahkemesine sunması gibi aşamalarda da gösterir. Sınır dışı kararının alınmasından itibaren itirazın idare mahkemesinde yapılmasına kadarki aşamaların çokluğu düşünüldüğünde yasal itiraz süresinin zaten yetersiz olan on beş günden yedi güne indirilmesinin hak kayıplarını beraberinde getireceği kolaylıkla anlaşılabilir. Bunların dışında, itiraz süresinin indirilmesine ilişkin madde gerekçesinde, mevcut düzenlemede itiraz süresinin 15 gün olmasının kişilerin geri gönderme merkezlerinde en az 15 gün kalmasını gerektirdiği söylenmiş ve bu durumun kişilerin özgürlüğünü kısıtladığı eklenmiştir. Bu gerekçeye karşı yapılabilecek en soğukkanlı yorum, kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanmasının engellenmesinin sınır dışı kararına karşı itiraz süresinin kısaltılmasından değil, idari gözetim hükümleriyle ilgili sağlıklı düzenlemeler yapılmasından ve bu düzenlemelerin doğru uygulanmasından geçtiğini söylemektir.
Mevcut haliyle YUKK m.54/1(h) hükmü, ülkenin sınır kurallarını korumak ve düzensiz göçü engellemek için uygulanan bir hükümdür. Basit iki örnekle anlatılırsa, ülkeye elinde geçerli seyahat belgesi olmadan girenler ve elinde geçerli seyahat belgesi olmadan ülkeden çıkarken yakalananlar aleyhinde bu hüküm uyarınca sınır dışı kararı alınacaktır. Uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyenlerin büyük kısmının ülkeye elinde geçerli seyahat belgesi olmadan (düzensiz olarak) girdiği düşünüldüğünde madde metnine eklenecek teşebbüs halinin ülkeye uluslararası koruma başvurusu yapmak amacıyla gelmeye çalışan kişileri de etkileyeceği olasılık dahilindedir. Düzensiz göçle mücadele etmeye yönelik önlemlerin alınması kapsamında ülkeye giriş rejimiyle ilgili değişiklik yaparken YUKK’un uluslararası koruma başvurusu yapan kişilerin düzensiz girişleri nedeniyle cezalandırılmaması gerektiğini belirten m.8 ve m.65/4 hükümleri ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’nin aynı ilkeyi düzenleyen m.31/1 hükmünün akılda tutulması gerekecektir. Üstelik, anılan sözleşme maddesi, çıkabilecek olası bir uyuşmazlıkta Anayasa m.90/5’e göre esas alınması gereken hükümdür. Bu duruma, uluslararası hukuktan verilebilecek bir başka örnek, İHAM’ın taraf devletlerden, sınır kapılarına gelen muhtemel uluslararası koruma başvurucularını saptayacak özeni göstermesini beklediği içtihadıdır.[3] Ülkeye düzensiz girişe teşebbüs eden kişiler aleyhine sınır dışı kararı alıp bu içtihatla ne kadar uyumlu olunabileceği çözülmesi gereken bir sorundur. Özetle, devletin, düzensiz göçle mücadele ederken ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini gözardı etmemesi gerekmektedir.
Yasa dışı giriş yapmaya teşebbüsün yanında yasa dışı çıkış yapmaya teşebbüs edenler için de sınır dışı kararının alınabilmesi, teşebbüs ifadesinin idare ve mahkemeler tarafından nasıl yorumlanacağı konusunda sorun yaratacaktır. Örnek vermek gerekirse, sadece Edirne’ye giden bir otobüste bulunduğu ya da İzmir veya Çanakkale’de denize yakın bir yerde bulunan biri aleyhinde sınır dışı kararı alınmayacağını söylemek pek mümkün değildir.
Bunların dışında, YUKK’un ilk metninde mevcut olan ancak daha sonra 676 sayılı OHAL KHK’si ile istisna yaratılan sınır dışı kararlarına karşı itirazın otomatik durdurucu etkisi değişiklik teklifine göre eski haline dönecektir. Bunun, oldukça önemli ve olumlu bir değişiklik olmasının yanında sınır dışı kararlarına karşı itirazla birlikte devreye girmesi gereken otomatik durdurucu etkinin İHAS m.13 ile korunan etkili başvuru hakkı bağlamında İHAM içtihadınca[4] zorunlu tutulan bir husus olduğunu da belirtmek gerekir.
2- İdari gözetim nedir? Teklifte idari gözetimle ilgili neler değişmektedir?
İdari gözetim, en yalın haliyle hakkında sınır dışı kararı alınan kişilerin geri gönderme merkezlerinde tutulmak suretiyle özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. YUKK, mevcut halinde hakkında sınır dışı kararı alınanlardan kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında idari gözetim kararı alınmasını öngörmektedir. İdari gözetim en çok 12 ay sürebilmekle birlikte kural olarak başta belirtilen koşulların sona ermesi halinde idarenin kendi takdiriyle ya da sulh ceza hakimliğine yapılacak itirazla sona erebilmektedir.
Teklifte öngörülen değişiklikte, idari gözetime alınacak kişilerin elektronik ve iletişim cihazları, yani akıllı telefonları incelenebilecek, ayrıca idari gözetim yerine alternatif yöntemler uygulanabilecektir. Bu alternatif yöntemlerin içinde aile temelli geri dönüş, gönüllü geri dönüş danışmanlığı, kamu yararına hizmetlerde gönüllü görev alma, teminat ve elektronik izleme gibi tedbirler bulunabilecektir.
Hukuki tartışmaların kenarından köşesinden geçmiş herkesin dikkatini çekecek bir konu olarak elektronik ve iletişim cihazlarının incelenmesi tedbiri, sınır dışı edilmek üzere yakalanmış bir yabancının devletle arasındaki asimetriyi derinleştirici nitelikte olacaktır. Böyle bir değişiklik, Anayasa m.20 ve İHAS m.8 ile korunan özel hayatın gizliliği ve özel hayata saygı haklarının ihlal edilebileceği endişesini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca teklifte, bu cihazların incelenmesi sonucunda elde edilen verilerin yabancıların sadece uyruklarının tespit edilmesi amacından başka bir amaçla kullanılamayacağı belirtilmişken, gerekçede bu verilerin düzensiz göçmenlerin hangi rotaları kullanarak ülkeye giriş yaptıklarını tespit etmek amacıyla kullanılacağı öngörülmüş ve madde metnindeki sınırlama, maddenin kendi gerekçesi tarafından ihlal edilmiştir. Bununla birlikte, eğer amaç kişilerin uyruklarını doğru tespit etmekse bunun sağlıklı ve hukuka uygun yolu, kişilerin rızası olmaksızın onların elektronik ve iletişim cihazlarını incelemek değil, geri gönderme merkezleri ve il göç idaresi müdürlüklerinde yeterli sayıda ve çeşitlilikte dil bilen personelin istihdam edilmesi olacaktır.
İdari gözetime alternatif yöntemler arasında sayılan kamu yararına hizmetlerde gönüllülük esasıyla görev almanın ise Anayasa m.18 ile korunan angarya yasağı ve İHAS m.4 ile korunan zorla çalıştırma yasağını ihlal edip etmeyeceği şüphelidir. Teklif metninde yer alan gönüllü ifadesinin bu endişeleri gidereceği söylenebilecekse de gerçek hayatta bu gönüllülüğün nasıl tespit edileceği belirsizliğini korumaktadır. Yine bir örnekle açıklamak gerekirse, sınır dışı edilmek üzere hakkında idari gözetime alternatiflerden kamu yararına hizmetlerde gönüllülük esasına göre görev alma kararı alınan yabancının ensesinde sınır dışı kararı, idari gözetime alınma riski ve nihayetinde zulüm tehdidi nedeniyle menşe ülkesine geri gönderilme endişesi varken kendisinden kamu yararına hizmetlerde görev alması istendiğinde göstereceği gönüllülük iradesinin gerçek iradesiyle çoğu durumda uyuşmayacağını söylemek mümkündür.
Sınır dışı edilmek üzere hakkında idari gözetime alternatiflerden teminat uygulanacak kişilerin durumunda ise başka belirsizlikler mevcuttur. Söz gelimi, ülkesinden kaçarken elinde son kalan her şeyi satıp son birikimiyle gelmiş birine bu alternatifin uygulanması halinde sadece idari gözetimden kurtulmak için elindeki tüm paradan olması gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. Buna benzer şekilde elektronik izlemenin ne şekilde yapılacağı, kişiye nasıl bir tedbir uygulanacağı açıklığa kavuşmadan bunun idari gözetimden evla bir yöntem olduğunu söylemek pek zor olacaktır.
3- YUKK değişiklikleri gönüllü geri dönüşlerle ilgili neler içermektedir?
Teklifte, idari gözetime alternatif olarak aile temelli dönüş ve gönüllü geri dönüş danışmanlığı öngörülmekte ve ayrıca gönüllü geri dönmek isteyen kişilere nakdi yardım sağlanabileceği belirtilmektedir.
İdari gözetime alternatifler içinde bir önceki soruda değinilmeyen aile temelli geri dönüş ve gönüllü geri dönüş danışmanlığının genel bir gönüllü geri dönüş başlığında incelenmesi konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Teklifte geçen aile temelli geri dönüşün tam olarak ne olduğu anlaşılmamakla birlikte tahmin yürütüldüğünde kişiler yakalandıklarında onlara idari gözetime alternatif olarak ülkelerine, ailelerinin yanına dönmelerinin önerileceği ve bu öneriyi kabul edenlerin, yani menşe ülkelerine gönüllü geri dönenlerin, doğal olarak idari gözetime alınmayacağı söylenebilir. Bir diğer alternatif olarak belirlenen gönüllü geri dönüş danışmanlığı ise daha da belirsizdir. Şöyle ki, idari gözetime alınmayan kişiye gönüllü geri dönüş danışmanlığının sağlanacağı, ancak bu danışmanlıktan sonra kişinin menşe ülkesine gönüllü geri dönüş yapmayı kabul etmemesi ihtimalinde tekrar idari gözetim altına alınıp alınmayacağı teklif metninde hükme bağlanmamıştır. Başka bir ifadeyle, metinde idari gözetime alternatif yükümlülüklere uymayan yabancıların idari gözetime alınabileceği hükme bağlanmış ancak alternatiflerden biri olarak belirlenen gönüllü geri dönüş danışmanlığını aldıktan sonra gönüllü geri dönüş yapmak istememesinin bu yükümlülüğe uymamak olarak yorumlanıp yorumlanmayacağı sorusu yanıtsız bırakılmıştır.
Gönüllü geri dönüş yapmak isteyenlere nakdi destek sağlanması konusu ise yine gönüllülüğün nasıl belirleneceği sorununu beraberinde getirecektir. İster idari gözetime alternatif olarak sunuluyor olsun, ister yapılması karşılığında nakdi destek teşviği olsun, gönüllü geri dönüş, son derece titiz yaklaşılması gereken ve kişinin özgür iradesinin gerçekleştiğinden tamamen emin olunduktan sonra işletilmesi gereken bir yoldur. Ne yazık ki, kişilere bazen yanlış bilgiler verilerek ve bazen de onları zorlayarak gönüllü geri dönüş formlarının imzalatıldığı iddiaları çoktandır dillendirilmektedir.[5] Dolayısıyla, hem idari gözetime alternatif uygulama olarak hem de nakdi destek konusunda kişinin ülkesine gönüllü geri dönmek isteyip istemediğinin değerlendirilmesi kişiyle ilgili geri gönderme yasağı değerlendirmesiyle paralel olarak yürütülmelidir.
4- Geçerli seyahat belgesi bulunmayanlara konaklama ve barınma yardımını yapanlar ile bu kişilerle kira sözleşmesi ihdas edenlere ceza verilecek olması ne anlama gelmektedir?
Değişiklik teklifine göre geçerli seyahat belgesi, Türkiye Cumhuriyeti yetkili makamlarından verilmiş yabancı kimlik kartı, ikamet izni veya geçerli yol izin belgesi olmayan yabancı şahısların barınmasına, konaklamasına imkan sağlayan kişiler ile mülkiyetindeki gayrimenkulü kiralayanlara her bir yabancı sayısınca bin Türk Lirası idari para cezası verilecektir.
Mevcut haliyle bu hüküm, Kanun’un ilk halinde bulunmayıp 15.8.2017 tarihinde 694 sayılı OHAL KHK’si ile birlikte sadece bu sayılan kişilerin ülkeye girmesine, ülkeden çıkmasına, ülke içinde herhangi bir araç veya binek hayvan vasıtasıyla veya yaya olarak seyahat etmesine imkân sağlayan kişilere yönelik hazırlanmıştı. Ancak yukarıda görüleceği gibi ilgili değişiklik, idari para cezasının kapsamını genişletmiş durumdadır. İdari gözetim bahsinde değinildiği gibi, uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyen kişiler düzensiz biçimde ve çoğunlukla beraberinde bir seyahat belgesi bulunmaksızın ülkeye girdikten itibaren haklarında alınan sınır dışı kararlar başta olmak üzere birçok zorlukla karşılaşırlar. Kendilerinden beklenen, ülkeye girdikten sonra derhal bu başvuruyu yapmaları olsa da gerçek hayatta işler pek öyle değildir. Zira, bu zorluklar yüzünden YUKK’tan önceki göç mevzuatı olan 1994 yönetmeliğinin ilk halinde (yönetmelikteki terimlerle) iltica başvurusunun ülkeye giriş yapıldıktan en geç beş gün sonra yapılması gerektiği hükme bağlanmış, fakat daha sonra bu süre şartı başvurunun gecikmeden yapılması gerektiği şeklinde değiştirilmiştir. Buna paralel olarak, YUKK’taki mevcut m.65/4 hükmünde uluslararası koruma başvurusunun makul bir süre içinde yapılması gerektiği belirtilmiş, yani kişilerin uluslararası koruma prosedürlerine erişimleri konusundaki zorluklar hesaba katılmıştır. Bu bilgiler ışığında, uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyen birinin ülkeye düzensiz biçimde girdikten sonra uluslararası koruma prosedürlerine erişeceği zamana kadar geçen sürede kendisine konaklama ya da barınma yardımı yapanların para cezası riskiyle karşı karşıya kalması, uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyen ve zaten risk altında olan kişileri daha da güçsüzleştirecektir ve Türkiye’nin Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesinden kaynaklanan, kişilerin uluslararası koruma prosedürlerine erişimlerinin kolaylaştırması yükümlülüğünü ihlal edici nitelikte olacaktır.
Bunun yanı sıra uygulamada yaygın olarak, il göç idaresi müdürlükleri tarafından uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyen kişilerden kayıt olacakları ilde ihdas ettikleri bir kira sözleşmesi istenmekte, kira sözleşmesi sunamayan kişilere uluslararası koruma başvuru sahibi kimliği verilmemektedir. Bu düzenlemeyle henüz uluslararası koruma başvurusunu yapamamış kişilerin kira sözleşmesi yapma imkanı zayıflatılacak ve hatta ortadan kaldırılacaktır. Teklif bu haliyle kanunlaşır ve il göç idaresi müdürlükleri de kişilerden uluslararası koruma kaydı yapmak için aynı koşulu istemeye devam ederlerse ülkedeki uluslararası koruma kayıt sistemi sonsuz bir döngüye hapsolmuş olacaktır.
5- Uluslararası koruma başvuru sahiplerinin kimliklerinin geçerlilik süresinin değişmesi neden önemlidir?
Değişiklik teklifinde mevcut halde geçerlilik süresinin altı ay olarak belirlenmesi zorunlu tutulan uluslararası koruma başvuru sahibi kimliklerinin geçerlilik süreleriyle ilgili yasal zorunluluk ortadan kalkmakta ve konuyla ilgili takdir İçişleri Bakanlığına bırakılmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde göç idaresinin genel müdürlüğü’nün de açıklama[6] yapmak zorunda kaldığı husus, uluslararası koruma başvuru sahiplerine verilen kimliklerin geçerlilik süresine ilişkindi. Değişiklik teklifine ilk bakışta kimliklerin daha kısa süreli verilip uluslararası koruma başvuru sahiplerinin uygulamada zaten yaşadıkları başvurularının her an reddedilebilecek olması korkusunun yanında kimliklerinin yenilenmemesi korkusunu da daha sık yaşayacakları düşünülebilecektir. Değişiklik gerekçesinde ise bu ihtimalin tersinden bahsedilmiştir. Gerekçeye göre, kimliklerin altı ayda bir yenilenmesi idareye ciddi bir iş yükü ve mali külfet getirdiğinden böyle bir değişiklik gereği hasıl olmuştur. Ayrıca, yukarıda anılan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Twitter aracılığıyla yaptığı 22.11.2019 tarihli duyuruda, değişikliğin “yabancılar için de sürekli olarak göç idaresi il müdürlüklerine gitmeleri şeklinde külfete yol açması” nedeniyle de yapılması planlandığı, başka bir deyişle, bu külfetin karşılıklı olduğu berlirtilmiştir. Kanun koyucunun ve idarenin bu yöndeki niyeti olumlu olmakla birlikte geçerlilik süresi zorunluluğunun kaldırılmasının anılan amacı gerçekleştirmek için yeterli olmadığının, uluslararası koruma başvuru sahiplerinin kimliklerini yeniletememe korkusunu yaşamamaları için ek bir düzenlemeye daha ihtiyaç duyulduğu belirtilmelidir. Buna ek olarak, Twitter’dan yapılan açıklamadaki ifadelerle “uluslararası koruma başvuru sahiplerinin sürekli olarak il göç idaresi müdürlüklerine gitmeleri külfetinin”, yenilenmesi altı ayda bir gereken kimliklerden kaynaklı değil, YUKK m.71/1 hükmünce kendilerine haftada bir, iki hafta bir ya da ayda bir getirilen bildirim yükümlülüğünden kaynaklı olduğu da belirtilmesi gereken başka bir husustur.
6- Uluslararası koruma başvuru sahiplerinin genel sağlık sigortasına erişimleri nasıl sağlanmaktadır? Teklif bu konuda neleri değiştirmektedir?
Mevcut düzenlemeye göre, uluslararası koruma başvuru ve statüsü sahibi kişilerden herhangi bir sağlık güvencesi ya da geliri bulunmayanlar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olacaklardır. 5510 sayılı Kanun’un genel sağlık sigortalısı sayılanları düzenlediği 60. maddenin ikinci fıkrası uyarınca da uluslararası koruma başvurusu ve statü sahibi kişilerin genel sağlık sigortalısı sayılacağı hükme bağlanmıştır. Değişiklik teklifinde ise aynı kişilerin başvurularından itibaren bir yıl süreyle 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları, sonrasında yalnızca özel ihtiyaç sahipleri ile bakanlıkça sigorta kaydının devamının uygun görüldüğü kişiler genel sağlık sigortalısı sayılacaklardır.
Daha kısa ifadelerle, mevcut düzenlemede herhangi bir sağlık güvencesi ya da geliri bulunmayan uluslararası koruma başvuru sahipleri genel sağlık sigortalısı sayılabilmekte ve dolayısıyla devlet hastanelerinde tedavi olabilmektedir. Türkiye’deki uluslararası koruma başvurusu ve statü sahibi kişilerin büyük çoğunluğunun ödeme güçlüğünün bulunmadığı, bulabildikleri işlerde de genellikle kayıt dışı ve asgari ücretin altında aylıklarla çalıştıkları düşünüldüğünde, genel sağlık sigortalısı sayılmanın bu kişiler için insani bir yaşamın temel gereği olduğu kolaylıkla anlaşılabilecektir. Gerekçe metninden anlaşıldığı kadarıyla kanun koyucu, bu durumun kamu bütçesine getirdiği yükü üstün tutmuş ve uluslararası koruma başvurusu ve statü sahiplerine getirdiği bu imkanı kısıtlamıştır. Değişiklik teklifine göre, uluslararası koruma başvuru sahipleri kayıt tarihinden bir yıl sonrasına kadar genel sağlık sigortalısı sayılacak, bir yılın sonunda sadece özel ihtiyaç sahipleri, yani Kanun’un m.3/1(l) hükmü uyarınca refakatsiz çocuk, engelli, yaşlı, hamile, beraberinde çocuğu olan yalnız anne ya da baba veya işkence, cinsel saldırı ya da diğer ciddi psikolojik, bedensel ya da cinsel şiddete maruz kalmış kişiler ile bakanlığın uygun gördüğü diğer kişiler genel sağlık sigortalısı sayılacaklardır.
Okuyucuda oluşabilecek kafa karışıklığını gidermek adına mevcut düzenlemedeki uluslararası koruma başvurucularının genel sağlık sigortalısı sayılacağına ilişkin ifadenin il göç idaresi müdürlükleri tarafından takdiri olarak uygulanmakta olduğu belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle, kanun metnindeki “ödeme gücü bulunmayanlar” ifadesi, il göç idaresi müdürlükleri tarafından oldukça dar yorumlanmakta ve nice ödeme gücü bulunmayanların ödeme gücü olduğu kabul edilmektedir. Buradan hareketle, uluslararası koruma başvurucularından hangilerinin genel sağlık sigortalısı sayılacağına ilişkin kanunen daraltılmış bir hüküm, il göç idaresi müdürlüklerinin de dar yorumuyla birleştiğinde, gerçek hayatta uluslararası koruma başvurucularının çok azının insani bir yaşamın temel gereklerini elde edebileceği sonucunu ortaya çıkaracaktır.
[1] Teklif bilgileri ve metni: https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tasari_teklif_sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=260281
[2] Geri gönderme yasağının tanımı ve kapsamı için: https://anayasagundemi.com/2019/10/21/turkiyedeki-suriyeli-multeciler-guvenli-bolge-ve-geri-gondermeme-ilkesi/
[3] M.A. v. Litvanya, 59793/17, P. 108 vd.
[4] Čonka v. Belçika, 51564/99, P. 82 vd.
[5] https://www.amnesty.org.tr/public/uploads/files/Savas-Bolgesine-Geri-Gonderildiler.pdf
[6] https://twitter.com/Gocidaresi/status/1197940044234969088
Anayasa Gündemi – FORUM sayfasında yayınlanan yazılar herhangi bir denetimden veya hakem kontrolünden geçmemektedir. Yazıların içeriğinden yalnızca yazar(lar) sorumludur. Yazılar ancak kaynak gösterilerek ve link verilerek kullanılabilir.
From → forum