İHAM’ın Buturuga v. Romanya kararının özet çevirisi: “Ev içi şiddet ve haberleşmenin gizliliğini ihlal yoluyla siber zorbalık şikayetlerinin cevapsız bırakılması, 3. ve 8. maddedeki pozitif yükümlülüklerin ihlalidir.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 10 Şubat 2020 tarihinde verdiği kararla siber zorbalığı ilk kez ev içi şiddetin bir türü olarak kabul edip, eski eşi tarafından ev içi şiddete ve haberleşmenin gizliliğinin ihlali yoluyla siber zorbalığa maruz kaldığını söyleyerek defalarca şikayette bulunan başvurucunun şikayetlerinin cevapsız ve korumasız bırakılmasını insanlık dışı muamele yasağı ve özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına aykırı buldu, Romanya devletinin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğine karar verdi.
Söz konusu başvuruda başvurucu, eski eşi tarafından şiddete maruz kaldığını ve eski eşinin Facebook hesabı da dahil olmak üzere, elektronik hesaplarına girdiğini, özel konuşmalarını, belgeleri ve fotoğrafları kopyaladığını söyleyerek defalarca şikayette bulunmuştur. Ancak yerel mahkemeler bu şikayetleri gerektiği gibi dikkate almamış, yazışmaların gizliliğinin ihlali iddiasıyla ev içi şiddet iddiasının bir alakası olmadığını söylemiştir. Mahkeme, özellikle, yerel makamların soruşturma sırasında ev içi şiddeti özel olarak dikkate almadığını, bu yüzden başvurucu tarafından yapılan bu ciddi şikayetlere uygun çözümü sunamadığını tespit etmiştir.
Fransızca yazılan kararın tamamını buradan, avukat Benan Molu tarafından yapılan basın özeti çevirisini ise aşağıdan okuyabilirsiniz.
Buturuga v. Romanya, Başvuru no. 56867/15, Karar tarihi: 10.02.2020
Başvuru konusu olaylar
Başvurucu Gina-Aurelia Buturugă, 1970 doğumlu bir Romanya vatandaşıdır ve Tulcea’da (Romanya) yaşamaktadır.
2013 yılının Aralık ayında başvurucu, ev içi şiddete maruz kaldığı iddiasıyla eşinden şikayetçi olmuştur. Eşinin kendisini öldürmekle tehdit ettiğini iddia etmiş ve yaralarını gösteren sağlık raporu sunmuştur. Bir sonraki ay, başvurucu yeni tehditler aldığını ve ilk şikayetini çekmesi için eşinin şiddetine maruz kaldığını söyleyerek ikinci bir şikayette bulunmuştur. 2014 yılının Ocak ayının sonlarında başvurucu, eşinden boşanmıştır.
Mart 2014’te başvurucu, eski eşinin Facebook hesabı da dahil olmak üzere, elektronik hesaplarına girdiğini, özel konuşmalarını, belgeleri ve fotoğrafları kopyaladığını iddia ederek aile bilgisayarlarının elektronik olarak araştırılması talebinde bulunmuştur. Daha sonra Eylül ayınca başvurucu, haberleşmesinin gizliliğinin ihlalinden üçüncü kez şikayette bulunmuştur. 2015 yılının Şubat ayında savcılık, eski eşinin kendisini ölümle tehdit olmasının cezai bir suç olarak kabul edilebilecek kadar ciddi olmadığını söyleyerek takipsizlik kararı vermiştir. Haberleşmenin gizliliğinin ihlali iddiasından yapılan şikayeti ise zamanaşımı nedeniyle düşürmüştür. Son olarak, başvurucunun eski eşinin 250 Euro idari para cezası ödemesine karar vermiştir. Başvurucunun bu kararı itirazı reddedilmiştir.
13 Mart 2014 tarihinde yerel mahkeme başvurucu hakkında koruma kararı çıkartmıştır. Başvurucu, polisin bu kararı uygulamakta geciktiğini, eski eşinin bu karara hiçbir zaman uymadığını ileri sürmüştür. Hükümet ise başvurucunun altı aylık koruma kararının bitmesinin ardından başvurucunun bu kararı yeniletmek için tekrar başvuruda bulunmadığını belirtmiştir.
Başvurucu ayrıca eski eşinin 29 Ekim 2015 tarihinde kendisini sokakta takip ettiğini iddia etmiştir. Hükümet savunmalarına göre Temmuz 2017 itibarıyla ceza yargılaması hala tamamlanmamıştır.
Başvurucunun ihlal iddiaları
Başvurucu, Sözleşme’nin 3. maddesine (işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) ve 8. maddesine (özel hayata ve aile hayatına ve haberleşme özgürlüğüne saygı hakkı) dayanarak, ev içi şiddet iddialarına karşı başlatılan ceza soruşturmasının yetersizliğinden şikayet etmiştir. Başvurucu ayrıca güvenliğinin gerektiği şekilde güvence altına alınmadığını ve eski eşinin yazışmalarının gizliliğini ihlal ettiğine dair şikayetlerinin incelenmesinin yetkililer tarafından reddedilmesini eleştirmiştir.
Söz konusu başvuru, 11 Kasım 2015 tarihinde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Mahkeme’nin kararı
Sözleşme’nin 3. maddesi (işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) ve 8. maddesi (özel hayata ve aile hayatına ve haberleşme özgürlüğüne saygı hakkı)
Kötü muamele iddialarına ilişkin başlatılan soruşturma yönünden:
Başvurucu, yetkililerden şiddete maruz kaldığına ve koruma istediğine dair şikayetçi olurken yasal bir çerçeveye dayanmıştır. Mahkeme, bu kuralların ve uygulanmasının yetersiz olup olmadığını incelemiş ve özellikle aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:
Öncelikle, yetkililer olayları ev içi şiddet perspektifinden değerlendirmemiştir. Kararları, ev içi şiddet için daha ağır cezalar içeren hükümlere değil, bireyler arasındaki şiddeti cezalandıran ceza kanunu hükümlerine dayandırılmıştır.
İkincisi, İstanbul Sözleşmesi’nde tanındığı üzere ev içi şiddetin belirli özelliklerinin iç hukuktaki süreç sırasında dikkate alınması gerekmektedir. Ancak bu davada bu özellikler dikkate alınmamıştır.
Üçüncüsü, ilk derece mahkemesi tarafından varılan sonuçlar tartışmaya açıktır. İlk derece mahkemesi, başvurucuya yönelik tehditlerin suç olarak kabul edilebilecek yeterli ciddiyette olmadığını ve başvurucunun eski eşi tarafından yaralandığına dair doğrudan bir delil olmadığını söylemiştir. Varlığı ve ciddiyeti tartışmaya kapalı olan bu yaralardan kimin sorumlu olduğu soruşturma sırasında tespit edilememiştir.
Dördüncüsü, koruma kararının söz konusu olayların ardından bir süreliğine verildiği dikkate alındığında, bu koruma kararının ceza soruşturmasının etkililiği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
Başvurucunun haberleşmesinin gizliliğinin ihlaline ilişkin soruşturma yönünden:
Mahkeme, Romanya Ceza Kanunu’nun başvurucunun şikayetçi olduğu haberleşmenin gizliliğinin ihlalini açık bir şekilde suç olarak düzenlediğini gözlemektedir.
Bu bağlamda Mahkeme, siber zorbalığın kadınlara ve kızlara yönelik şiddetin bir türü olarak kabul edildiğini ve mahremiyetin ihlali, mağdurun bilgisayarına zorla girilmesi ve kişisel veriler de dahil olmak üzere, verilere ve görüntülere el konulması, bunların paylaşılması ve tahrif edilmesi gibi çeşitli biçimleri olduğunu hatırlatmıştır.
Ev içi şiddet bağlamında siber gözetleme, bazen kişinin partneri tarafından da gerçekleştirilebilir. Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun bir kişinin partnerinin yazışmalarını kanuna aykırı bir şekilde izlemesinin, onlara erişmesinin ya da saklamasının yerel makamlar tarafından ev içi şiddet davalarını araştırırken dikkate alındığı argümanını kabul etmiştir.
Fakat söz konusu davada yerel makamlar, başvurucunun haberleşmesinin gizliliğinin ihlali şikayetinin esasını incelememiştir. Başvurucunun aile bilgisayarlarının incelenmesi talebi, eski eşinin tehditleri ve şiddetiyle bu durumun bir ilgisi olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun haberleşmenin gizliliğinin ihlali şikayeti ise zamanaşımı nedeniyle düşürülmüştür.
Dahası, ilk derece mahkemesi, başvurucunun haberleşmesinin gizliliğinin ihlali iddiasıyla ilgili şikayetinin davanın konusuyla ilgisi olmadığına ve sosyal medyada paylaşılan söz konusu verilerin kamuya açık olduğuna karar vermiştir. Bu iddialara karşı yetkililer, ev içi şiddetin bütün çeşitlerini anlayabilmek için olayların esasıyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmak zorundadır. Gerçekten de başvurucu, eski eşinin Facebook hesabı da dahil olmak üzere, kendisinin elektronik hesaplarına girdiğini, özel konuşmalarını, belgelerini ve fotoğraflarını kopyaladığını iddia etmiştir. Başvurucu, sosyal medya hesaplarında paylaştıklarıyla sınırlı tutmadan, bütün elektronik verilerinden bahsetmektedir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin söz konusu verilerin kamuya açık veriler olduğunu söyleyerek diğer verileri ve yazışmaları dikkate almaması ve esaslı bir inceleme yapmaması, sorunludur.
Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun eski eşinin elektronik yazışmaları uygunsuz bir şekilde ele geçirdiği ve kaydettiği iddiasına karşı yerel makamların bu şikayetleri esasına girerek incelemediğine karar vermiştir. Yerel makamlar, başvurucunun iddialarının gerçekliğini ortaya koyacak delilleri toplamamış ya da hukuki tasnifini yapmamıştır. Yerel makamlar, başvurucunun bildirdiği ev içi şiddetle ilgili bağlantıyı incelemeyi reddederken aşırı şekilci davranmıştır ve ev içi şiddetin diğer türlerini dikkate almamıştır.
Bu nedenle Romanya devleti, Sözleşme’nin 3. ve 8. maddeleri altındaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemiştir.
Adil Tazmin (41. madde)
Mahkeme, başvurucuya manevi tazminat olarak 10.000 Euro manevi tazminat, masraf ve giderleri için 457 Euro ödenmesine karar vermiştir.