İHAM’ın Megrelishvili v. Gürcistan kararının özet çevirisi: “Arama sırasında polisler tarafından yerleştirildiği iddia edilen ve şüpheli hale gelen delilin mahkumiyete esas delil olarak kullanılması, adil yargılanma hakkı ihlalidir.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 7 Mayıs 2020 tarihli Megrelishvili v. Gürcistan kararıyla, oybirliğiyle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
Söz konusu dava, esas alınan başlıca delillerin elde edilme ve başvurucuya karşı kullanılma şekli bakımından yürütülen ceza davasının adil olmadığı iddiasına dayanmaktadır.
Mahkeme, ceza davasında başvurucuya karşı kullanılan esaslı delilin elde edilme şeklinin, delillin güvenilirliğini ve doğruluğunu şüpheli hale getirdiğine karar vermiştir. Mahkeme ilgili delilin önemi göz önüne aldığında, kümülatif olarak; aramalarla ilgili usuli düzensizliklerin, başvurucunun uyuşturucuların kendisine ait olmadığı iddiasının değerlendirilmemesi de dahil olmak üzere, dava öncesi ve dava esnasındaki yargısal denetim yetersizliğinin ve destekleyici delillerin zayıflığının başvurucunun yargılanmasını bir bütün olarak adaletsiz hale getirdiğini tespit etmiştir.
Kararın tamamını buradan, av. Polat Yamaner tarafından yapılan özet çevirisini ise aşağıdan okuyabilirsiniz.
Megrelishvili v. Gürcistan, Başvuru no. 30364/09, Karar tarihi: 07.05.2020
Başvuruya Konu Olayların Özeti
Başvurucu Merab Megrelishvili, 1961 yılı doğumlu bir Gürcistan vatandaşıdır. Kendisi mevcut durumda Tiflis’te alıkonulmaktadır.
- Başvurucunun aranması ve tutuklanması
3 Temmuz 2007 tarihinde, İçişleri Bakanlığı Uyuşturucuyla Mücadele Özel Birimi (“SOD” olarak anılacaktır) Müdür Yardımcısı, G.V. isminde bir şahsın başvurucudan düzenli olarak uyuşturucu satın aldığına ilişkin operasyonel bilgiler edindiklerini belirten bir rapor hazırlamıştır. Aynı raporda, 3 Temmuz 2007 sabahında G.V.’nin evinde, üzerinde uyuşturucu maddelerle bulunacağını, ayrıca başvurucunun da ırmak kenarında araç kullanacağı ve onun da üzerinde uyuşturucu madde bulunacağı ifade edilmiştir. Bunun üzerine, başvurucu ve kimliği belirsiz kişiler hakkında uyuşturucu madde satın alma, bulundurma ve ticaretini yapma suçlamalarıyla derhal soruşturma başlatılmıştır.
Aynı gün içinde başvurucu Tiflis’te araç kullanırken, SOD’dan yetkililer tarafından uyuşturucu madde bulundurduğu şüphesiyle durdurulmuştur. Başvurucu arabasından dışarı çıkarılarak aranmış ve kelepçelenmiştir. İlgili arama tutanağı uyarınca arama, savcının gecikmesinde sakınca bulunan hal bulunduğu emri ile birlikte ve ilgili savcının ve G.J. ve G.T. isimli polis memurlarının huzurunda, 10.40 ila 10.50 arasına gerçekleştirilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu m. 102/4 uyarınca, başvurucuya aramada hazır bulunacak ve şahitlik yapacak tanık bulundurma hakkı tanınmamıştır. Arama tutanağında ayrıca, başvurucunun üzerinde uyuşturucu bulunduğuna ve başvurucunun sonradan bunları yok edeceği ya da gizleyeceği yönünde makul şüphe bulunduğu belirtilmiştir.
Arama neticesinde, başvurucunun pantolonunu arka cebinde, üzerinde Subutex yazısı bulunan iki adet hap bulunmuştur. Ayrıca pantolonun ön cebinde iki tam ve bir yarım hap bulunmuştur. Başvurucu sonradan aramaya şahitlik edecek tanık bulundurma hakkı kendisine tanınsa da bundan faydalanmayı reddetmiş ve arama tutanağını hapların kendisine ait olmadığı iddiasıyla imzalamayı reddetmiştir.
Başvurucu saat 11.00’da uyuşturucu ticaretinde bulunma şüphesiyle resmi olarak gözaltına alınmıştır.
SOD yetkililerinin başvurucunun aracında yaptığı arama neticesinde daha fazla Subutex hapı bulunmuştur. Başvurucunun şahitlik edecek tanık bulundurma hakkı, gecikmesinde sakınca bulunan hal olması gerekçesiyle karşılanmamıştır ve başvurucu arabasında bulunan hapların kendisine ait olmadığı iddiasıyla arama tutanağını imzalamayı reddetmiştir.
Aynı gün içinde SOD’dan başka bir ekip, başvurucunun dairesinde ve garajında arama yapmak üzere sevk edilmiştir. Saat 11.15 ila 13.30 arasında ve başvurucunun eşi, iki çocuğu ve kayınvalidesi huzurunda gerçekleştirilen arama neticesinde, evin balkonunda daha fazla uyuşturucu madde bulunmuştur. Başvurucunun eşinin şahitlik edecek tanık getirme talebi, gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
Aramalar neticesinde, toplamda altmış iki adet tam ve yirmi dört adet yarım hap ve 0.5562 gram narkotik buprenorphine maddesi içeren toz ele geçirilmiştir. Aynı tarihte başvurucuya yapılan testler neticesinde, kendisinin uyuşturucu madde etkisi altında olduğu ortaya konulmuştur.
Bu esnada ilgili operasyonel bilgide ismi geçen G.V. gözaltına alınmış ve evinde uyuşturucu madde bulunmuştur. G.B. uyuşturucu madde kullandığını itiraf etmiş ancak bunları başvurucudan satın aldığı iddiası reddetmiştir.
Açılan soruşturma dosyası uyarınca, başvurucuya nitelikli uyuşturucu ticaretinde bulunma suçu isnat edilmiştir. 4 Temmuz 2007 tarihinde dosya savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğu gerekçesiyle yapılan dört ayrı arama emrini (başvurucunun üstü, arabası, dairesi ve garajı) Tiflis Bölge Mahkemesi hakimi önüne götürmüştür. Tiflis Bölge Mahkemesi önüne götürülen arama emirleriyle birlikte, başvurucuyla ilgili operasyonel bilginin bir nüshası ya da gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğunu belirten yazılı emirler sunulmamıştır. Tiflis Bölge Mahkemesi hakimi, aynı gün içinde dosya üzerinden arama emirlerini incelemiş ve başvurucunun itirazda bulunmasına izin vermeksizin, aramaların hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Özet şeklinde yazılan kararda, maddi koşullara değinilmemiş ve gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğunun anlaşıldığı belirtilerek başkaca bir gerekçe sunulmamıştır. İlgili karar yetmiş iki saatlik itiraz süresine tabi olmakla birlikte, dava dosyasından başvurucunun bu yola başvurmadığı görülmektedir.
4 Ağustos 2007 tarihinde savcı başvurucunun kayınvalidesinin ve eşinin ifadesini almıştır. Başvurucunun eşinin ifadesine göre, SOD yetkilileri kendisinin daireden çıkmasını beklemiş ve dönmesinden önce yaklaşık yarım saat boyunca iki çocukla birlikte dairede bulunmuşlardır. Kendisinin, arama sırasında komşuların da bulunması talebi yetkililerce reddedilmiştir. Aramayı dört memurun yapmasına rağmen, birkaç memur daha dairede serbestçe hareket etmekte ve içeri ve dışarı çıkmaktadır. Garajın kapısı, arama başlamadan önce açık halde durmaktadır. Her iki arama da yetkililerden biri tarafından videoya kaydedilmiştir.
6 Ağustos 2007 tarihinde, başvurucunun müdafii dosya savcısı R.M’e itirazda bulunmuştur. Müdafi, başvurucunun kayınvalidesi ve eşinin ifadelerine atıf yaparak, dairede ve garajda yapılan aramanın arama tutanağında geçtiği gibi üç memur tarafından değil, altı memur tarafından yapıldığını ve başvurucunun eşinin, şahitlik edecek tanık çağırma talebinin keyfi şekilde reddedildiğini ifade etmiştir. Müdafi ayrıca aramaların video kaydı altına alındığını belirtmiş ve ilgili kayıtlara erişim talep etmiştir. 9 Ağustos 2007 tarihli kararla, savcı herhangi bir video kaydı yapılmadığını söyleyerek müdafiin talebini reddetmiş ve aramanın üç memurdan fazla memurla fazla yapıldığına ilişkin başkaca bir delil bulunmadığını, başvurucunun aile üyelerinin ifadelerine her hâlükârda güvenilemeyeceğini belirtmiştir.
- Başvurucunun mahkumiyeti
31 Mart 2008 tarihinde, Tiflis Kent Mahkemesi başvurucuyu yüklü miktarda uyuşturucu madde bulundurmaktan suçlu bulmuştur. İlk derece mahkemesi hakimi, kararını polis tutanaklarına, dört ayrı arama kararına ve SOD yetkililerince elde edilen delillere dayanarak vermiştir.
Yargılama esnasında başvurucu, delillerin hükme esas alınmaması gerektiğini, delillerin hukuka aykırı şekilde elde edildiğini defaatle ifade etmiştir. Başvurucu, aramalar esnasında bağımsız bir tanığın bulunmadığını, yakalanır yakalanmaz kelepçelendiğini ve bu yüzden delillere müdahale edemeyeceğini, ayrıca evinde yapılan aramalarda SOD memurlarının yaklaşık yarım saat boyunca sadece çocuklarla dairesinde bulunduğunu öne sürmüştür. İlk derece mahkemesi hakimi başvurucunun iddialarını reddetmiştir.
Başvurucu mahkumiyet hükmünü istinaf etmiştir. Başvurucu üzerinde, arabasında, dairesinde ve garajında bulunan uyuşturucu maddelerin, her arama esnasında memurlar tarafından yerleştirildiğini öne sürmüş; şahitlik edecek tanık getirme hakkının keyfi şekilde kısıtlandığını ve aile üyeleri tarafından verilen ifadelere itibar edilmediğini ifade etmiştir. İstinaf yargılamasında başvurucunun büyük kızının da sorgusu yapılmıştır ve başvurucunun kızı üçten fazla SOD memurunun bulunduğu ve ortada serbestçe dolaştığı, ayrıca video kaydının da yapıldığı yönünde beyanlar vermiştir.
16 Temmuz 2008 tarihinde Tiflis İstinaf Mahkemesi başvurucunun mahkumiyet kararını onamıştır. Mahkeme, SOD memurlarının başvurucu üzerine uyuşturucu yerleştirme gibi bir eylemden herhangi bir çıkarları olamayacağını ve herhangi bir usuli aykırılığın bulunmadığını belirtmiştir.
19 Kasım 2008 tarihinde Gürcistan Yüksek Mahkemesi, başvurucunun temyiz başvurusunu reddetmiştir.
Başvurucunun İhlal İddiaları
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesine (adil yargılanma hakkı) dayanan başvurucu, uyuşturucu maddelerin SOD memurları tarafından yerleştirildiğini ve aile üyelerinin aramalar esnasında tanık çağırma taleplerinin keyfi şekilde reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca yerel mahkemelerin, delillerin güvenilirliği ve kullanımına ilişkin gereken özeni göstermediğini ifade ederek, bütün bu sebeplerden ötürü yargılamasının adil olmadığından şikâyetçi olmuştur.
Başvuru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 18 Mayıs 2009 tarihinde yapılmıştır.
Mahkeme’nin Kararı[1]
- Genel ilkeler
- İlgili genel ilkeler, Mahkeme’nin Kobiashvili v. Gürcistan (başvuru no. 36416/06, par. 56-58, 14 Mart 2019) kararıyla yakın tarihte özetlenmiştir.
[Ç.N: Kobashivi v. Gürcistan kararında geçen ve kararda doğrudan alıntılanmayan genel ilkeler aşağıda aktarılmıştır. Paragraf numaraları, Kobiashvili v. Gürcistan kararında geçen paragraf numaralarıdır.]
- Mahkeme, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence aldığını ve Mahkeme’nin görevinin, delillerin elde edilmesi ve değerlendirilmesini de kapsayacak şekilde, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını belirlemek olduğunu tekrarlamaktadır. Bu hususta, başvurucunun aleyhine kullanılan delillere itirazda bulunma imkanının tanınıp tanınmadığı ve savcılık ve savunma arasındaki silahların eşitliği ve çekişmeli yargı ilkelerine riayet edilip edilmediği özel önem taşımaktadır (bkz. Bykov v. Rusya [BD], başvuru no. 4378/02, par. 88-90, 10 Mart 2009 ve Rowe ve Davis v. Birleşik Krallık [BD], başvuru no. 28901/95, par. 60, İHAM 2000-II). Yargılamanın adilliğinin belirlenmesinde delillerin niteliği dikkate alınmalı, delillin elde edilme koşullarının, delilin güvenilirliği ve doğruluğu ile ilgili şüphe oluşturup oluşturmadığı değerlendirilmelidir. Diğer olgularla desteklenmeyen delillerin elde edilmesi her zaman için yargılamanın adilliği ile ilgili bir sorun teşkil etmemekle birlikte, ek olarak ifade edilebilir ki oldukça güçlü ve güvenilirliği konusunda herhangi bir risk barındırmayan bir delil söz konusu olduğunda, destekleyici delillere olan ihtiyaç bu doğrultuda daha zayıf olacaktır (bkz. Bykov, yukarıda alıntılanmıştır, par. 90; ayrıca bkz. Prade v. Almanya, başvuru no. 7215/10, par. 34, 3 Mart 2016, ayrıca metinde yapılan diğer atıflar).
- Mahkeme 6. maddenin adil yargılanma hakkını güvence altına aldığını ve delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin herhangi bir kural içermediğini, bu konunun esas olarak yerel hukukta düzenlemelere tabi olduğunu tekrarlamaktadır (bkz. Schenk v. İsviçre, 12 Temmuz 1988, par. 45, A Serisi no. 140; Teixeira de Castro v. Portekiz, 9 Haziran 1998, par. 34, Karar ve Hüküm Raporları 1998-IV ve Jalloh v. Almanya [BD], başvuru no. 54810/00, par. 94-96, İHAM 2006-IX).
- Bu sebeple, kural olarak Mahkeme’nin görevi belirli delillerin –örnek vermek gerekirse, yerel hukuk uyarınca hukuka aykırı elde edilen deliller- kabul edilebilir olup olmadığını incelemek ya da başvurucunun hakikaten suçlu olup olmadığını tespit etmek değildir. Cevaplanması gereken esas soru, delillerin elde edilme şekli de dahil olmak üzere, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığıdır. Bu durum, söz konusu “hukuka aykırılığın” incelenmesini ve Sözleşme’nin bir diğer maddesinin ihlali söz konusuysa, tespit edilen ihlalin niteliğini de kapsamaktadır (bkz Bykov, par. 89 ve Prade par. 33, yukarıda alıntılanmıştır).
- Genel ilkelerin işbu davaya uygulanması
- Mahkeme, önceden bir mahkeme kararı olmaksızın yapılan aramanın hukuka aykırılığı iddiası ve arama neticesinde edinilen delillerin güvenilmezliğiyle ilgili bir dava halihazırda görmüş ve başvurucuya karşı kullanılan esaslı delilinin elde ediliş şeklinin, delilin güvenilirliği ve doğruluğuyla ilgili şüphe uyandırabileceğini belirtmiştir (bkz. Kobiashvili, yukarıda alıntılanmıştır, par. 59-73). Mahkeme ilgili delilin önemi göz önüne alındığında, kümülatif olarak, başvurucunun üst araması esnasındaki usuli düzensizliklerin; aramalar hakkındaki uyumsuz ve çatışan delillerin; başvurucunun uyuşturucuların kendisine ait olmadığı iddiasının değerlendirilmemesi de dahil olmak üzere, dava öncesi ve dava esnasındaki yargısal denetim yetersizliğinin ve destekleyici delillerin zayıflığının başvurucunun yargılanmasını bir bütün olarak adaletsiz duruma getirdiği kanaatindedir (ibid., par.73).
- İşbu davadaki koşullar belli oranda farklı olmakla birlikte, Mahkeme’nin analizindeki belirleyici unsurlar aynı durumdadır. İlgili aramalar, sözde operasyonel bilgilere dayanmakta olup, dava dosyasından görülebildiği üzere bu bilgiler soruşturma ya da dava aşamasında yargısal denetime açık değildir. Ek olarak, her dört arama da “gecikmesinde sakınca bulunan hal” olduğu söylenerek, önceden bir mahkeme kararı olmaksızın yapılmıştır. Bu durum kendi başına soruşturma işlemini hukuka aykırı duruma getirmemekle birlikte, öncesinde bir mahkeme kararı olmaksızın arama yapılmasını gerektiren, gecikmesinde sakınca bulunan halin özel olarak açıklanmadığı görülmektedir. Ayrıca, Kobiashvili’den farklı olarak işbu davada SOD yetkililerinin başvurucunun eşinin şahitlik edecek tanık çağırma hakkını reddettiği görülmektedir. Yetkililer “gecikmesinde sakınca bulunan hal”i, tanık çağırma talebini reddetmek için bir sebep olarak kullanmışlardır. Bununla birlikte yetkililer “gecikmesinde sakınca bulunan hal”in ne olduğunu ne polis tutanaklarında, ne de ileriki aşamalarda gösterebilmişlerdir. Mahkeme bu itibarla, SOD yetkililerinin aradığı uyuşturucuların boyutlarının küçük olduğu ve kolayca yok edilebileceği yönündeki Hükümet savunmasını dikkate almaktadır. Bu argümanı teoride kabul etmek zordur, nitekim bu durumda küçük nesnelerin arandığı her arama gecikmesinde sakınca bulunan hal olarak nitelendirilecek ve aramaya şahitlik edecek tanık kurumu anlamsızlaşacaktır, ayrıca aramaya tabi tutulan kişinin durumu da dahil olmak üzere, aramaya konu özel koşullar dikkate alınmayacaktır. Ek olarak, başvurucunun şahitlik edecek tanık bulundurma hakkı hukuken açıkça güvence altına alınmıştır (Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddeleri). Başvurucu aramalar sırasında kelepçelendiğini ve birkaç polis memuru tarafından çevrildiğini, bu yüzden delillere müdahale edemeyeceğini öne sürmüştür. Bu argümana yargılamalar esnasında hiçbir şekilde değinilmemiş, sonuç olarak başvurucunun usuli hakkının keyfi şekilde kısıtlanması sebebiyle yaptığı şikâyet cevaplanmamıştır.
- Aynı gerekçelendirme doğrultusunda başvurucunun eşi; SOD yetkililerinin kendisinin daireden çıkmasını beklediğini ve ilgili zaman aralığında yalnızca çocuklarının evde kaldığını, kendisinin dönmesinde önce SOD yetkililerinin yaklaşık yarım saat boyunca iki çocukla birlikte dairede bulunduğunu ve dönmesinden sonra arama esnasında komşuların da hazır bulunması talebinin herhangi bir sebep gösterilmeksizin reddedildiğini gerek yargılama öncesi, gerek yargılama safhalarında ifade etmiştir. Bu iddiaların hiçbiri yerel mahkemeler tarafından gereken özen gösterilerek incelenmemiş ve taraflı beyanlar olduğu söylenerek aramanın gerçek koşullarını ortaya koymadığı belirtilmiştir.
- Hükümet, arama koşullarının ve arama neticesinde edinilen delillerin iki aşamada yargısal denetime konu olduğunu belirtmiştir: ilk olarak, arama sonrası yapılan yargısal inceleme ve ikinci olarak, başvurucunun yargılandığı dava aşaması. Arama sonrası yapılan inceleme ile ilgili olarak, Mahkeme halihazırda söz konusu incelemelerin delillerin gerçekliğini ve güvenilebilirliğini sorgulamak için uygun ve yeterli olmadığını belirtmiştir (bkz. Kobiashvili, yukarıda alıntılanmıştır, par.67-69). Kobiashvili’den farklı olarak işbu davada, muhakeme kurallarında yapılan değişiklikler uyarınca, başvurucunun aramaların hukuka uygun olduğu yönünde verilen karara itiraz etme olanağı vardır. Başvurucu bu yolu başvurmamış olsa da, Hükümet bu itirazın mahkeme önündeki sürecin sınırlı kapsamı ve devamında ilgili mahkeme kararlarındaki gerekçelendirme eksikliği karşısında başvurucuya nasıl yeterli bir telafi sağlayabileceğini gösterememiştir. Bu görüşü desteklemek için Hükümet herhangi bir yerel hukuk içtihadı sunmamıştır.
- Ceza davası aşamasında ise, başvurucu ilk derece mahkemesine, arama tutanaklarının hükme esas alınmaması gerektiğini ve dört ayrı aramanın da hukuka aykırı olduğunu öne sürmüş, ancak başvurucunun talebi arama kararlarının mahkeme kararıyla hukuka uygun hale geldiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Böyle daraltıcı bir yorum, gerek Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddeleriyle gerekse Hükümet’in Mahkeme önündeki pozisyonuyla bağdaşmamaktadır. Başvurucu istinaf aşamasında da arama tutanaklarının hükme esas alınmamasını talep etmiş, tutanakların bir dizi usuli hata içerdiğini belirtmiştir. İstinaf mahkemesi cevap olarak, herhangi bir gerekçe göstermeksizin yalnızca aramalar esnasında usuli bir aykırılığın bulunmadığına ve bu yüzden delillerin geçerli olduğuna karar vermiştir. Özel olarak vurgulamak gerekmektedir ki, arama işlemlerini tetikleyen operasyonel bilgi, ilk derece, istinaf ve temyiz mahkemeleri önündeki dava dosyalarında yer almamıştır. Bahsedilen koşullar altında mahkemelerin; yetkililerin başvurucuya karşı duydukları makul şüphe derecesi, yetkililerin aradıkları uyuşturucu maddenin türü, ya da önceden bir mahkeme kararı olmaksızın arama yapmalarına sebep durumun aciliyeti ve gerekliliğini anlamlı bir değerlendirmeden geçirmeleri ihtimali sorguya açıktır (bu bağlantıyla, Kobiashvili, yukarıda alıntılanmıştır, par.68).
- Yukarıda geçen tespitler ışığında Mahkeme, aramaların yapıldığı koşulların delillerin güvenilirliğini şüpheli hale getirdiğini ve başvurucuya bu koşullara ve delillerin kullanımına yerel düzeyde etkili bir itiraz etme imkanı tanınmadığı sonucuna varmaktadır.
- Aramalar neticesinde edinilen fiziki delilin, başka kaynaklardan edinilen delillerle desteklendiği bilinmemektedir. Mahkeme, arama tutanakları olmadığı takdirde dava dosyasında bulunan hiçbir delilin kendi başına yeterli kuvvette olmadığı kanaatindedir. SOD yetkililerine değinmek gerekirse, Mahkeme başvurucunun yargılanmasının kaynağında olan ve yargılamaları başlatma yetkisine sahip kişiler olarak, yetkililerin yargılamalar neticesinde belirli bir çıkarları bulunduğunu tespit etmektedir. Yetkililerin çıkarı, yetkililerin başvurucu üzerine uyuşturucu madde yerleştirme iddiası ile özellikle bariz hale gelmiştir. Bununla birlikte, yetkililer tarafından verilen ifadeler otomatik olarak objektif kabul edilirken, başvurucunun aile üyeleri tarafından verilen ifadeler tam tersine sübjektif ve güvenilmez olarak değerlendirilmiştir.
- Özetlemek gerekirse işbu davada başvurucuya karşı kullanılan esaslı delilin elde edilme şekli, delilin güvenilirliğini ve doğruluğunu şüpheli hale getirmektedir. Mahkeme ilgili delilin önemi göz önüne aldığında, kümülatif olarak; aramalarla ilgili usuli düzensizliklerin, başvurucunun uyuşturucuların kendisine ait olmadığı iddiasının değerlendirilmemesi de dahil olmak üzere, dava öncesi ve dava esnasındaki yargısal denetim yetersizliğinin ve destekleyici delillerin zayıflığının başvurucunun yargılanmasını bir bütün olarak adaletsiz duruma getirdiği kanaatindedir.
Bu sebeple Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiştir.
Adli Tazmin (41. madde)
Mahkeme, Gürcistan’ın başvurucuya 3.000 Euro manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.
[1] Ç.N: Metnin kalan kısmında birebir çevrilen paragrafların yanlarında kararda geçen paragraf numaralarına yer verilmiştir.
Trackbacks & Pingbacks