İçeriğe geç

İHAM’ın Sudita Keita v. Macaristan kararının çevirisi: “Mülteci statüsü verilmeyen vatansız kişinin 15 yıl boyunca hukuki durumunun belirsiz bırakılması nedeniyle sağlık, evlenme ve istihdam hakkından yararlanamaması, 8. madde ihlalidir.”

by 18/05/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 12 Mayıs 2020 tarihli Sudita Keita v. Macaristan kararında, mülteci statüsü tanınmasının reddine dair 29 Kasım 2002 tarihli karardan sonra 2002 yılından beri vatansız bir kişi olarak 15 yıl boyunca Macaristan’da yaşamasına rağmen başvurucunun herhangi bir hukuki statüden yoksun bırakılması nedeniyle çeşitli kurslara katılmasına rağmen sağlık hizmeti, evlenme ve istihdam gibi temel haklarından mahrum bırakılmasını özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali olarak gördü.

Kararın tamamını buradan, İdil Özcan tarafından yapılan çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz. 

Sudita Keita v. Macaristan, Başvuru no. 42321/15, Karar tarihi: 12.05.2020

Olaylar

Somali ve Nijerya kökenli olan başvurucu 2002 yılında yasadışı şekilde sınırı aşarak, geçerli bir seyahat belgesi olmadan Macaristan’a gelmiştir. Mülteci olarak tanınmak için talepte bulunmuştur. Bu süreçte temel sağlık hizmetlerine ve istihdama erişim hakkına sahiptir, evlenmesi önünde de bir engel bulunmamaktadır. Başvurucunun mülteci statüsü için sunduğu talep reddedilmiştir.16 Nisan 2003 tarihinde başvurucu hakkında sınır dışı kararı verilmiş, ancak bu karar askıya alınmıştır. Aynı yıl başvurucunun oturma izni başvurusu reddedilmiştir. Bu dönemde başvurucu, hakkında sınır dışı kararı bulunan ve Macaristan’da herhangi bir düzenli hukuki statüsü bulunmayan bir kişi olarak sağlık ve istihdam hakkına sahip değildir. Gerekli belgeleri sağlayamadığı için evlenme hakkını da kullanamamıştır.

Başvurucu iç savaşın devam ettiği Somali’ye geri gönderilemeyeceği ve Nijerya büyükelçiliği de başvurucuyu vatandaş olarak tanımayı reddettiği için, başvurucu Macaristan makamları tarafından ‘sürgün’ olarak kabul edilmiştir. Hükümet Kararı uyarınca göç makamlarının bir kişinin vatansız olarak tanınma imkanı varsa bu usuller hakkında kişiye bilgi vermesi gerekmektedir, ancak başvurucuya bu konuda hiçbir bilgi verilmemiştir. Başvurucuya 19 Temmuz 2006 tarihinde iki yıllık bir insani oturma izni verilmiştir. Başvurucu bu iki yıl süresinde temel sağlık hizmeti ve istihdam hakkına sahiptir. Başvurucunun sürgün statüsü gözden geçirildiğinde ise Göç Makamları başvurucunun mülteci veya koruma altında kişi olarak tanınamayacağını ve Nijerya’ya geri gönderme yasağı bulunmadığını tespit etmiştir. Başvurucu tekrar temel sağlık hizmeti, istihdam ve evlenme hakkını kaybetmiştir.

Başvurucu hakkında sınır dışı kararı verilmiş, ancak uygulanmamıştır. Bu sırada başvurucu bir avukat tarafından bilgilendirildikten sonra vatansız statüsü talebinde bulunmuş, bu talebi reddedilmiştir. Başvurucu itiraz etmiştir. Budapeşte Üst Mahkemesi başvurucuya vatansız statüsü vermiş, ancak İstinaf Mahkemesi kararı bozmuştur ve bozma kararı Kuria’da (Macaristan Yüksek Mahkemesi) onanmıştır. Karara gerekçe olarak, başvurucunun vatansız statüsü için gereken “ülkede hukuka uygun olarak kalma” koşulunu sağlamadığı gösterilmiştir.

10 Aralık 2012’de başvurucu vatansız olarak tanınmak üzere tekrar başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun talebi tekrar reddedildikten sonra, ilk derece mahkemesi vatansız statüsünün verilmesi için gereken “hukuka uygun olarak kalma” koşulunun anayasaya aykırılığı için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur ve Anayasa Mahkemesi hükmü iptal etmiştir.

Başvurucu 5 Ekim 2015 tarihinde vatansız olarak tanınmıştır. Kararın onanmasından sonra başvurucu temel sağlık hizmeti ve istihdam hakkını tekrar kazanmıştır ve artık evlenmesi önünde de engel kalmamıştır.

Başvurucunun ihlal iddiaları

Sözleşme’nin 3., 5., 8. ve 14. maddelerine dayanarak başvurucu, Macaristan makamlarının 2002’den 2017’ye onun durumunu düzenlemeyi reddettiklerini, bu durumun insanlık onurunu zedelediğini ileri sürmüştür. Mahkeme bu iddiaları yalnızca Sözleşme’nin 8. maddesi altında incelemeye karar vermiş ve başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur.

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Genel ilkeler

  1. Mevcut davayla ilintili genel ilkeler Hoti v. Hırvatistan (no. 63311/14, §§ 119-123, 26 Nisan 2018) kararında şu şekilde özetlenmiştir:

“119. En başta Mahkeme 8. maddenin, diğer hususların yanı sıra, başka insanlarla ve dış dünyayla ilişkiler kurma ve geliştirme hakkını koruduğunu ve bazen bir kimsenin sosyal kimliğinin kimi yönlerini kapsayabileceğini tekrar eder. Dolayısıyla, bir göçmen ve içinde yaşadığı topluluk arasındaki sosyal bağların bütünü 8. madde altında özel hayat kavramının bir parçasını oluşturur (bakınız, mutatis mutandis, Maslov v. Avusturya [BD], no. 1638/03, § 63, ECHR 2008, ve Abuhmaid [v.Ukrayna, no. 31183/13, § 102, 12 Ocak 2017]).

  1. Buna karşın, Mahkeme’nin içtihadına göre, Sözleşme bir yabancının belli bir ülkeye girme veya bu ülkede kalma hakkını güvence altına almaz ve, iyice yerleşmiş bir uluslararası hukuk meselesi olarak ve Sözleşme de dahil olmak üzere sözleşme yükümlülüklerine tâbi şekilde, Sözleşmeci Devletlerin yabancıların girişlerini, ikametlerini ve sınır dışı edilmelerini kontrol etme hakları vardır (bakınız, diğer kararların yanı sıra, Chahal v. Birleşik Krallık, 15 Kasım 1996, § 73, Kararlar ve Kabul Edilemezlik Kararları Raporları 1996.V; Üner [v. Hollanda [GC], no. 46410/99, § 54, ECHR 2006.XII]; Slivenko [v. Letonya [GC], no. 48321/99, § 115, ECHR 2003-X]; Kuric ve Diğerleri [v. Slovenya [GC], no. 26828/06, § 355, ECHR 2012 (alıntılar)], ve Abuhmaid, yukarıda atıf yapılan, § 101).
  2. Dahası, makamlar tarafından sunulan çözüm ilgili kişinin özel hayata ve/veya aile hayatına saygı hakkını engellerle karşılaşmadan kullanabilmesine izin verdiği sürece, ne 8. madde ne de Sözleşme’nin başka herhangi bir hükmü belli bir oturma izninin verilmesi hakkını güvence altına alan bir şekilde anlaşılabilir (bakınız Aristimuño Mendizabal v. Fransa, no. 51431/99, § 66, 17 Ocak 2006, ve B.A.C. v. Yunanistan [no. 11981/15, § 35, 13 Ekim 2016]). Özellikle, eğer bir oturma izni hamilinin ev sahibi ülkenin topraklarında kalmasına ve burada serbest bir şekilde özel hayat ve aile hayatına saygı hakkını kullanmasına izin veriyorsa, böyle bir iznin verilmesi prensip olarak 8. maddenin gereklerini yerine getirmek için yeterli bir tedbirdir. Bu gibi durumlarda, Mahkeme ilgili kişiye belli bir hukuki statü yerine bir başkasının verilip verilmemesi gerektiği konusunda karar vermeye yetkili değildir, çünkü bu tercih yalnızca ulusal makamları ilgilendiren bir meseledir (bakınız Ramadan v. Malta, no. 76136/12, § 91, ECHR 2016 (alıntılar), ve burada atıf yapılan davalar).
  3. Bunu söylemekle beraber, Mahkeme bir ülkede kalma hakkını kısıtlayan tedbirler, özel hayat veya aile hayatı veya her ikisi üzerinde orantısız etkilere sahip olursa, belli durumlarda Sözleşme’nin 8. maddesinin bir ihlalini içerebileceğini tekrar eder (bakınız Maslov, yukarıda atıf yapılan, § 100, and Kuric ve Diğerleri, yukarıda atıf yapılan, § 355). Dahası, Mahkeme bazı davalarda … 8. maddenin başvurucunun özel hayat ve/veya aile hayatından etkili şekilde faydalanmasını sağlamaya yönelik bir pozitif yükümlülük içerebileceğine karar vermiştir (yukarıda bakınız paragraf 119-120). Bu bağlamda, 8. madde altında Devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri arasındaki sınırların kesin bir tanıma izin vermediğini tekrar etmek faydalıdır. Uygulanabilir ilkeler yine de benzerdir. Her iki durumda da, genel menfaat ve bireyin menfaatleri arasında kurulması gereken adil denge dikkate alınmalıdır; her iki bağlamda da Devlet belli bir takdir yetkisine sahiptir (bakınız, diğer kararların yanı sıra, Fernández Martínez v. İspanya [BD], no. 56030/07, § 114, ECHR 2014 (alıntılar), ve B.A.C. v. Yunanistan, yukarıda atıf yapılan, § 36).
  4. 8. madde altındaki pozitif yükümlülük, Devletlere özel hayata ve/veya aile hayatına saygı hakkının korunması için etkili ve erişilebilir araçlar sağlama yükümlülüğü yüklediği şeklinde okunabilir (bakınız Roche v. Birleşik Krallık [BD], no. 32555/96, § 162, ECHR 2005.X, ve başka atıflarla birlikte, Abuhmaid, yukarıda atıf yapılan, § 118; ayrıca bakınız Kuric ve Diğerleri, yukarıda atıf yapılan, § 358). Her ne kadar Sözleşmeci Devletler bu gibi bir yükümlülüğe nasıl uyacaklarına dair bir miktar takdir yetkisine sahip olsa da 8. madde, diğer hususların yanı sıra, yetkin ulusal makamın ilgili Sözleşme şikayetlerinin esasıyla ilgilenmesine ve uygun telafiyi sağlamasına izin veren bir iç hukuk yolunu gerektirir (bakınız Abuhmaid, yukarıda atıf yapılan, § 118)”.

Bu ilkelerin mevcut davaya uygulanması

  1. Başvurucunun şikayetinin niteliği ve ilgili Sözleşme yükümlülüğüne uymanın temin edilmesinin ulusal makamları ilgilendiren bir mesele olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Mahkeme mevcut davada incelenecek asıl sorunun, koşullar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Macar makamlarının, 8. madde uyarınca, başvurucunun ülkede daha uzun kalması ve Macaristan’daki statüsü meselelerinin özel hayat menfaatleri yeterince dikkate alınarak belirlenmesini temin edecek etkili ve erişilebilir usul veya usuller kombinasyonu sağlayıp sağlamadığı olduğu kanısındadır (bakınız, başka atıflarla birlikte, mutatis mutandis, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 124).
  2. Bu bakımdan Mahkeme, başvurucunun başka herhangi bir ülkede tanınmış bir statüsü olmaksızın 2002’den beri Macaristan’da yaşadığını kaydeder (yukarıda bakınız paragraf 5-22). Başvurucu ayrıca 2009’dan beri Macar kız arkadaşı ile birlikte yaşamaktadır ve bir mesleki eğitim kursunu tamamlamıştır (yukarıda bakınız paragraf 22); dolayısıyla Macaristan’da bir özel hayatı olduğu konusunda şüphe yoktur (bakınız, mutatis mutandis, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 125).
  3. Mahkeme, başvurucunun Macaristan’daki hukuki statüsünün 2002 ve 11 Ekim 2017 arasında, yani yaklaşık on beş yıl boyunca, belirsiz olduğunu gözlemler. Gerçekten de, başvurucunun geçici bile olsa geçerli bir insani oturma izninin olduğu tek dönem 19 Temmuz 2006 ve 19 Temmuz 2008 arasındadır (yukarıda bakınız paragraf 12). Bu durum başvurucunun uzun süreler boyunca Macaristan’da sağlık hizmeti veya istihdam hakkına sahip olmamasına neden olmuştur (yukarıda bakınız paragraf 9 ve 14-20). Yalnızca 11 Ekim 2017’de Budapeşte Yüksek Mahkemesi’nin kararıyla başvurucu bahsi geçen hak sahipliğini tekrar kazanmıştır (yukarıda bakınız paragraf 20). Bu koşullarda Mahkeme başvurucunun hukuki statüsündeki belirsizliğin özel hayatı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu kabul eder (bakınız, mutatis mutandis, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 126).
  4. Bu davadaki bir başka önemli unsur da başvurucunun an itibariyle vatansız olduğu gerçeğidir (yukarıda bakınız paragraf 21, ve Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 128).
  5. Mahkeme, başvurucunun Macaristan’daki statüsüyle ilgili yargılamaların bazı yanlarına dikkat çekmenin önemli olduğu kanısındadır. Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin bir Devletin bir kişiye vatansız statüsü vermesini gerektirdiği şeklinde yorumlanamayacağına dair Hükümet argümanlarına katılamayacaktır (yukarıda bakınız paragraf 29). Başvurucunun şikayeti vatansız statüsü almasının imkansız olmasına ilişkin değil, Macaristan’daki statüsünü on beş yıllık bir süre boyunca düzenli hale getirmesinin genel olarak imkansız olmasına ilişkindir. Dolayısıyla Mahkeme’ye, başvurucuya vatansız statüsü verilmesinin gerekip gerekmediğini incelemesi için değil (ki bu statü en sonunda 11 Ekim 2017’de verilmiştir –yukarıda bakınız paragraf 20), başvurucunun Macaristan’da normal bir özel hayat sürmesini sağlayacak biçimde statüsünü düzenli hale getirmek için gerçek bir imkana sahip olup olmadığını incelemesi için başvurulmuştur (bakınız, mutatis mutandis, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 131).
  6. Bu kesişimde Mahkeme başvurucunun -mülteci statüsü tanınmasının reddine dair 29 Kasım 2002 tarihli karardan sonra (yukarıda bakınız paragraf 7)- sağlık hizmeti ve istihdam temel haklarından yoksun şekilde herhangi bir hukuki statüsü olmadan bilfiil Macaristan’da yaşadığını kaydeder. Yukarıda bahsedildiği üzere, bu durum ancak 19 Temmuz 2006’dan sonraki iki yıllık bir süreçten sonra, başvurucuya sürgün olarak insani oturma izni verildiğinde kesintiye uğramıştır (yukarıda bakınız paragraf 12 ve 34).
  7. Hükümet, 2006 yılında bir tarihte Budapeşte’deki Nijerya büyükelçiliğinin başvurucunun Nijerya vatandaşlığını tanımayı reddederek (yukarıda bakınız paragraf 10) başvurucuyu o tarihten itibaren fiilen vatansız hale getirdiğine karşı çıkmamıştır. Mahkeme, ulusal makamların Hükümet kararını göz ardı ederek o tarihte vatansız statüsüne başvurma imkanı konusunda başvurucuyu bilgilendirmek için ilgili herhangi bir tedbiri almayı değerlendirmediğini gözlemler (yukarıda bakınız paragraf 11).
  8. Ayrıca vurgulanmalıdır ki, Anayasa Mahkemesi’nin “hukuka uygun kalış” koşulunu [Üçüncü ülke vatandaşlarının ülkeye kabulü ve oturma hakkı hakkında Kanun]’dan (yukarıda bakınız paragraf 19) çıkaran kararına dek, bu koşulu sağlamadığından ötürü başvurucunun vatansız olarak tanınması pratikte imkansızdır. Dolayısıyla, gerçekte, Vatansız Kişilerin Korunmasına İlişkin 1954 BM Sözleşmesi’nden doğan ilkelere aykırı şekilde (yukarıda bakınız paragraf 23) vatansız bir kişi olan başvurucu statüsü sebebiyle karşılayamadığı koşulları karşılamak zorunda bırakılmıştır (bakınız, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 137).
  9. Mahkeme ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 23 Şubat 2015 tarihli kararını takiben (yukarıda bakınız paragraf 19), ulusal mahkemelerin başvurucunun davasında nihayet başvurucuya vatansız statüsü veren nihai bir karara varmasının 11 Ekim 2017’yi bulduğunu (yukarıda bakınız paragraf 20) gözlemler.
  10. Yukarıdaki unsurların birlikte etkisi göz önüne alındığında, başvurucunun davasına özgü koşullarda davalı Devlet’in, başvurucunun Macaristan’daki statüsü meselesinin Sözleşme’nin 8. maddesi altındaki özel hayat menfaatleri yeterince dikkate alınarak belirlenmesini mümkün kılan, etkili ve erişilebilir usul veya usuller kombinasyonu sağlamasına yönelik pozitif yükümlülüğüne uyduğuna Mahkeme ikna olmamaktadır (bakınız, mutatis mutandis, Hoti, yukarıda atıf yapılan, § 141; karşılaştırınız Abuhmaid v. Ukrayna, no. 31183/13 § 126, 12 Ocak 2017).
  11. Bu nedenlerle Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.

Adil Tazmin

Başvurucuya 8000 Euro manevi tazminat ve yargılama giderleri ve masraflar için 4000 Euro ödenmesine karar verilmiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: