İçeriğe geç

İHAM’ın Association Innocence en Danger v. Fransa kararının özet çevirisi: “Haberdar olmalarına rağmen gerekli önlemleri almayan yetkililer nedeniyle ailesi tarafından istismar edilen 8 yaşındaki çocuğun ölmesi, işkence yasağının ihlalidir.”

by 07/06/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 4 Haziran 2020 tarihinde verdiği Association Innocence en Danger ve Association Enfance et Partege v. Fransa kararında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 3. maddesinin (işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) ihlal edildiğine ve 13. maddesinin (etkili başvuru yolu hakkı) ihlal edilmediğine oybirliğiyle karar vermiştir.

İlgili dava ebeveyn şiddeti sonucunda 2009 yılında hayatını kaybeden 8 yaşındaki kız çocuğu (M.) hakkındadır. Başvurular, iki Fransız çocuk koruma derneği tarafından sunulmuştur.

Mahkeme, 2008 yılında okul müdürü tarafınca iletilen “kötü muamele şüphesi taşıyan raporun”, devletin soruşturma, pozitif yükümlülüğünü tetiklediğine karar vermiştir. Raporun verilme tarihi ile çocuğun ölümü arasındaki geçen zamanda alınan önlemlerin, M.’yi ebeveynlerinin ağır istismarından korumakta yetersiz olduğu saptanmıştır.

Başvurucu Association Innocence en Danger’nin, adalet sisteminin hatalı işlemesinden doğan Devlet’in hukuki sorumluluğu ve çözümlerin “etkin” olup olmadığı konusundaki iddiaları durumun tespiti için gereken hukuki ölçüleri aranan seviyede karşılamamaktadır.

Kararın basın özeti çevirisi Begüm Şimşir tarafından yapıldı. Fransızca yazılan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. 

Association Innocence en Danger ve Association Enfance et Partage v. Fransa, Başvuru no: 15343/15 ve 16806/15, Karar tarihi: 04.06.2020

Olayın Özeti

Başvurucular, merkez şubeleri Paris’te kayıtlı bulunan iki çocuk koruma derneğidir.

M., 2001’de doğumundan sonra o zaman kimliğinin bilinmesini istemeyen annesi tarafından terk edilmiş ve bir ay sonra geri alınmıştır. Sonrasında iki ebeveyni ve kardeşleri ile yaşamıştır. Nisan2007’de, 6 yaşında, okula başlamıştır. Ailesinin birçok defa taşınması dolayısıyla sürekli okul değiştirmiş ve kayıt olduğu farklı okullarda birçok gün devamsızlık yapmıştır. İlk öğrenim yılı olan 2007-2008 yılından itibaren M.’nin öğretmenleri M.’nin vücudunda sıklıkla rastlanan çeşitli yaralanmaları fark etmişlerdir.

2008 yılının Haziran ayında okul müdürü Le Mans savcısına ve il meclisine “çocuk koruma raporu” göndermiştir. Taşınmadan sonra kardeşlerinin aksine, M.’nin okula gelmemesi müdürü tedirgin etmiştir. M.’nin eski okulunun müdürü kendisine kötü muamele şüphesinden bahsetmesi ve kendisine M.’nin vücudunda eski okulundaki öğretmenlerin fark ettiği izler hakkında düzenlenen okul dosyasının ulaşmasının da etkisiyle müdür, M.’nin okuldaki yokluğundan endişelenmiştir.

Aynı gün savcılık jandarmanın olayı soruşturmasını istemiştir. Temmuz 2008’de sosyal hizmetler savcılığı yakın zamanda oluşan yaralar hakkında bilgilendirmiştir. Bunun için bir adli tabip görevlendirilmiştir. Birkaç gün sonra M., babasının yanında muayene edilmiştir. Doktor, yakın zamanda oluşmamış doku bozuklukları tespit etmiş ve şiddet ya da kötü muamele olasılıklarını eleyemeyeceğini belirtmiştir. Bir sonraki hafta, görüntü kaydı alınarak, M. çocuk suçluluğunu önleme biriminde sorgulanmıştır.

Eylül 2008’de yetkili kıdemli polis memuru, yapılan soruşturma sonucunda, M.’nin fiziksel şiddet mağduru olduğunu düşündürecek kanıt bulunamadığını belirten raporu yazmıştır. Ekim 2008’in başlarında savcılık, itham edilen suç iddialarının yetersizliğinden dolayı davayı kapatmıştır.

Nisan 2009’un sonlarında, mevcut okul müdürü ve doktoru, babasına M.’nin çocuk acil servisine götürmesini istemişlerdir ve M. bir ay boyunca hastanede yatmıştır. Bu sırada okul müdürü, M.’nin yılın başından beri 33 gün okula gelmediğini ve okula sıklıkla bariz açıklamadan yoksun ufak yaralanmalarla geldiğini ifade ederek endişelerini il meclisi başkanına iletmiştir.

2009 Haziran’ında iki sosyal hizmetler görevlisi iki farklı tarihte çocuğun evini ziyaret etmiştir. Özel bir endişeye sebebiyet verecek bir durumun olmadığına karar vermişlerdir.

2009 Eylül’ünde M.’nin babası, kızının bir fast-food restoranının otoparkından kaybolduğunu bildirmiştir. Çocuğun bulunması için büyük bir arama ekibi görevlendirilmiştir. Ertesi gün baba, arama ekibini çocuğun cansız bedeninin bulunduğu alana yönlendirmiştir. Ölüm, tahmini olarak 6 Ağustos’u 7 Ağustos’a bağlayan gece gerçekleşmiştir.

2012 Haziran’ında Sarthe Ağır Ceza Mahkemesi anne ve babaya, işkence ve canice eylemlerle ebeveyn olarak bir çocuğun ölümüne sebebiyet vermekten 30 yıl hapis cezası vermiştir. Başvurucu dernekler de ceza yargılamasına müdahil olmuşlardır ve mahkeme, ebeveynlerin başvuruculara tazminat olarak sembolik Euro ödemelerine karar verilmiştir.

Ekim 2012’de, başvurucu dernekler, özellikle Haziran-Ekim 2008 tarihlerinde soruşturma ekiplerinin ve savcılığın ihmalkar hatalarından dolayı ağır kusurlu oldukları iddialarıyla, devletin, adalet sistemindeki hatalı işleyişten dolayı hukuki sorumluluğu için dava açmışlardır. Derneklerin bütün iddiaları reddedilmiştir.

Başvurucunun Şikayetleri

Başvurucu dernekler, Fransız mercilerin M.’yi ebeveyn istismarından koruyamadıkları şikayetiyle, özellikle Sözleşme’nin 2. maddesinin (yaşam hakkı) ve 3. maddesinin (işkence yasağı) ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Mahkeme, uyuşmazlığın yerel otoritelerin kötü muameleyi tespit edip çocuğu en sonunda ölümüne yol açan eylemlerden korumasının gerekip gerekmediği ile ilgili olduğunu tespit ederek, şikayeti 3. madde üzerinden incelemeye karar vermiştir.

Innocence en Danger Derneği, Devlet’in adalet sistemindeki hatalı işleyişten sorumlu tutulabilmesi için olaydaki ağır kusurun ispatının, 13. madde (etkili başvuru hakkı) kapsamında talep etmiştir.

Başvurular, 26 Mart 2015 ve 7 Nisan 2015 tarihlerinde İHAM’a sunulmuştur.

Mahkeme’nin Kararı

Derneklerin Taraf Ehliyeti

Hükümet, söz konusu derneklerin, M.’yi temsilen Mahkeme’ye şikayette bulunabilecekleri dava ehliyetinden yoksun olduklarını iddia etmiştir.

Ancak Mahkeme, mevcut olaydaki istisnai durumları, yani başvurucu derneklerin temel amaçlarının çocukların korunması olması ve her ikisinin de iç hukuk sürecine aktif bir katılım göstermeleri göz önünde bulundurulduğunda, başvuruculara M.’nin fiili temsilcileri statüsünün verilebileceğini karar vermiştir.

Madde 3 (İşkence, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele Yasağı)

Mahkeme, yetkililerin, 19 Haziran 2008 tarihli okul müdürü raporuyla, M.’nin kötü muamele görmüş olma ihtimali ve daha fazla istismara uğrama riski konusunda bilgilendirildiklerini dikkate almıştır. Rapor, Devlet’in olayı soruşturma pozitif yükümlülüğünü tetiklemiştir.

Mahkeme, yerel otoritelerin, tehlikeyi göz ardı etmemek ile aile hayatına saygı duymak arasında bir denge kurmak zorunda olduğunun ve bunun böylesine hassas bir alanda zor bir görev olduğunun kabul etmiştir. Raporun verildiği gün, jandarmadan soruşturulmasını isteyerek savcının özellikle duyarlı davranmış olduğu da göz önünde bulundurulmuştur. Bunun yanı sıra, çocuğun ifadesinin kayıt altına alınmış olması ve adli tabip incelemesinin yapılması gibi yararlı önlemler de alınmıştır.

Buna karşın Mahkeme, bunların önemini azaltacak birtakım etkenleri de dikkate almıştır.

İlk olarak, savcılığın gecikmesiz harekete geçmesine rağmen, olay, ancak 13 gün sonra soruşturulması için polise yönlendirilmiştir.

İkinci olarak, 19 Haziran 2008 raporu ile birlikte, çeşitli işaret ve emareler yetkililerin dikkatine sunulmuştur. Olayların arka planını hakkında bilgi toplanması ve yaralanmalar fark edildiği anda çocuğun tepkisinin öğrenilmesi için öğretmenler ile konuşulması yararlı olabilirdi. Öğretmenler, gün içinde çocukları yakından gözlemleyebildikleri ve bazı vakalarda çocukların güvenebildikleri tek kişi oldukları için çocuk istismarının önlenmesinden önemli bir rol oynamışlardır.

Ailenin birçok defa taşındığı da göz önünde bulundurulduğunda, M.’nin aile ortamını öğrenmek adına araştırma yürütmek de faydalı olabilirdi. Anne, davadan sorumlu kıdemli polis memuru tarafından kısa bir şekilde ve karakol yerine evde sorgulanmıştır. Bunun yanı sıra, adli tabip muayenesi sırasında babanın odadaki varlığı, hedefe yönelik soruların sorulduğu görüşmede M.’nin verdiği cevapların gerçekliğini etkilemektedir.

Her ne kadar M. görüşme sırasında herhangi bir şikayette bulunmamış olsa da, görüşme bir psikolog olmadan gerçekleştirilmiştir. Böyle bir uzmanın varlığı zorunlu olmasa da, adli inceleme raporunun uyandırdığı endişelerin açıklığa kavuşturulması için yerinde olabilirdi.

Soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandırılmasının doğruluğunu sorgulamak Mahkeme’ye düşmemektedir. Lakin yetkililerin takipsizlik kararı verildiğinde, konuyu bir kenara bırakmak yerine belirli önlemleri almaları gerekirdi. Eğer savcılık, sosyal hizmetler tarafından yapılacak bir araştırmanın ya da çocuğun gözlemlenmesinin gerekliliğini vurgulayarak kendi kararını sosyal hizmetlere bildirmiş olsaydı, soruşturmanın sonlandırılmasından sonra sosyal hizmetlerin uygun bir eylemde bulunma ihtimalini arttırmış olurdu.

Tüm bunların yanı sıra, olayların yaşandığı dönemde ilgili bölgede, verilerin merkezileştirilmesini sağlayan bir mekanizma bulunmamaktaydı. Tüm bu etkenlerin bir araya gelmiş olması, çocuğa yönelik bir izlemenin yapılma ve yargı birimleri ile sosyal hizmetler yetkilileri arasında etkin bir bilgi aktarımının gerçekleştirilme olasılığını önemli ölçüde azaltmıştır.

Takipsizlik kararını öğrendikten sonra sosyal hizmetler, 27 Nisan 2009 raporunun uyandırdığı endişelere karşı, ev ziyaretlerinde de bulunarak harekete geçmişlerdir. Ancak, raporla aynı tarihlerde M.’nin çocuk sağlığı birimiyle temasa geçtiği hastanede bir ay yattığı da görüldüğünde, sosyal hizmetlerin çocuğun durumu konusunda daha dikkatli davranmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ancak takipsizlik kararından sonra çocuğun gerçek durumunun tespitini mümkün kılacak herhangi bir eylemde bulunulmamıştır.

Tüm bunların ışığında Mahkeme, sistemin M.’yi ölümüne sebep olan ebeveyn şiddetinden korumakta yetersiz olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal edilmiştir.

Madde 13 (Etkili Başvuru Yolu Hakkı)

Mahkeme, Fransız yasamasının kanuni tercihinin, Devlet’in hukuki sorumluluğuna gidilmesi için adalet sisteminde yanlış işlemeye sebebiyet verecek ihmali davranışların birleşimi ile oluşacak ağır kusurun aranmasını uygunsuz bulmamıştır. Bunun yanı sıra, adalet sisteminin karmaşıklığını ve soruşturma ve yargı güçlerinin düzgün işlemesinin aranmasını de değerlendirmeye katarak, bu kuralların dar bir bağlamda uygulanmasının bir yasama tercihine tekabül ettiğini kabul etmektedir.

Innocence en Danger Derneği’nin, polise ve savcılığa ettiği hatalı işlem ithamlarının incelenmesi için adli yargı yoluna başvurmuştur. İlgili mahkeme şikayetin incelenmesi hususunda yargı yetkisine haizdir ve Başvurucu derneğin duruşma boyunca sunduğu iddia ve savunmalar kendisini yalnızca ağır ihmale sebebiyet veren olaylarla sınırlamayarak davayı değerlendirmiştir.

Mahkeme’nin görüşüne göre, başvurucu derneğin iddialarının reddedilmesi kanun yolunun etkili olup olmadığına karar verilmesi için tek başına yeterli değildir. Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamında söz edilen etkililik yargılamanın başvurucu lehine sonuçlanmasına bağlı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 3. maddesi ile bağlantılı olarak 13. madde ihlali bulunmamaktadır.

Madde 41 (Adil Tazmin)

Mahkeme, Fransa’nın başvurucu Innocence en Danger Derneği’ne manevi tazminat için 1 Euro tutarında sembolik bir tazminat ve masraf ve harcamalar için 15.000 Euro ödemesine karar vermiştir. Diğer başvurucu derneğin adil tazminat kapsamında herhangi bir talep ve iddiası bulunmamaktadır.

Karşı Oy

Yargıç Yudkivska ve Yargıç Hüseynov ortak mutabık görüşü karara ekli bulunmaktadır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: