FORUM – Av. Benan Molu – Osman Kavala Davası: Türkiye’nin 18. Madde İhlali İlk Kez Bakanlar Komitesi Önünde

Av. Benan Molu – İstanbul Barosu
Osman Kavala Davası: Türkiye’nin 18. Madde İhlali İlk Kez Bakanlar Komitesi Önünde
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM), 10 Aralık 2019 tarihinde Osman Kavala için verdiği ihlal kararı [1], Büyük Daire panelinin Hükümet’in başvurunun Büyük Daire’ye taşınması için yaptığı başvuruyu reddetmesinin ardından 11 Mayıs 2020 tarihinde kesinleşti.
Hatırlanacağı üzere Mahkeme, Kavala’nın tutuklanmasını gerektirecek bir delil olmadığı için özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar vermiş, bu tutuklamanın ardında yatan esas amacın başvurucu gibi bir insan hakları savunucusunu susturma ve cezalandırma amacı olduğunu söyleyerek İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 18. maddesinden ihlal bulmuştu. Bu nedenle Mahkeme, Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca Kavala’nın derhal tahliye edilmesine karar vermişti.
Hükümet, tıpkı Selahattin Demirtaş için verilen İHAM kararının ardından yaptığı gibi, Kavala’nın da tahliye edilebilmesi için öncelikle İHAM kararının kesinleşmiş olması gerektiği şartını ileri sürmüştü. Kavala’nın tahliye edilmesi için aslında kararın kesinleşmesine gerek olmamasına rağmen, kararın kesinleşmesiyle birlikte Hükümet’in Kavala’yı tahliye etmek için elindeki bahanesi de ortadan kalkmış oldu ama Kavala hala özgür değil. Çünkü, İHAM’ın 10 Aralık 2019 tarihli kararında çürüttüğü delillere dayanılarak, başka bir soruşturma ve suç isnadı kapsamında, İHAM kararının uygulanmasının imkansız hale getirilmesi için tekrar tutuklandı.
Kısaca hatırlamak gerekirse, aralarında Kavala’nın da bulunduğu 16 kişinin yargılandığı Gezi Parkı davasının 18 Şubat 2020 tarihinde görülen duruşmasında İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, yedi kişinin dosyasını ayırarak, diğer sanıklar hakkında beraat kararı vermişti. Kavala’nın bu karardan sonra serbest bırakılması beklenirken, savcının talebi üzerine Kavala tekrar gözaltına alınmıştı. Kavala’nın beraat etmesinin ardından, İHAM’ın Kavala’nın siyasi sebeplerle tutuklandığını tespit ederken atıf yaptığı açıklamalara bir yenisi daha eklenmiş, Cumhurbaşkanı, 19 Şubat 2020 tarihinde yaptığı açıklamada “Bunlar ciddi manada perde arkasında Soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı malum içerdeydi ve bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içerisinde” demişti. [2]
Bu açıklamanın ardından Kavala, 20 Şubat 2020 tarihinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili başlatılan soruşturma neticesinde “Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasal düzenini cebir, şiddet kullanarak değiştirmeye teşebbüs etme” suçundan tutuklanmıştı. Gezi Parkı davasında yargılanan insan hakları savunucularının beraat edilmesine karar veren İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında Hakim Savcılar Kurulu tarafından soruşturma başlatılmış, savcı tarafından beraat kararının kaldırılması için istinafa başvurulmuştu.
9 Mart 2020 tarihine gelindiğinde, Kavala bu kez de Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 328. maddesi uyarınca “devletin dış güvenliği veya dış siyasal yararlar bakımından niteliği itibari ile gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek” suçlamasıyla tutuklanmıştı. 20 Mart 2020 tarihinde, 20 Şubat 2020 tarihinde tutuklandığı davadan tahliye edilen Kavala, hala TCK’nin 328. maddesinden yargılandığı davada tutuklu.
Bu olay örgüsünün 18. madde ihlalinin bir devamı olduğu, hatta yeni ve ayrı bir ihlal teşkil ettiği açık.
Artık uygulanmayan bu İHAM kararı, kararın kesinleşmesiyle birlikte İHAM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde. Bakanlar Komitesi’nin 4 Haziran 2020 tarihli oturumunda ele alınmaya başlanan Kavala davası, Selahattin Demirtaş kararı hala Büyük Daire önünde olduğu ve henüz kesinleşmediği için, Bakanlar Komitesi önüne Türkiye’den giden ilk 18. madde davası oldu.
Bakanlar Komitesi, yapısal veya karmaşık sorunlar içeren bu öncü davanın (leading case) izlemesinin, Bakanlar Komitesi’nin Devlet’in ne tür önlemler alması gerektiğini aktif olarak belirleyeceği nitelikli izleme usulü altında yapılmasına karar verdi. Bu durumda, devletler, kararın kesinleşmesinden itibaren altı ay içerisinde kararın uygulanması için atacakları ya da attıkları adımları içeren bir eylem planı ya da eylem raporu sunmak zorundalar. Sivil toplum kuruluşları da Bakanlar Komitesi İç Tüzüğü’nün 9. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Bakanlar Komitesi’ne görüşlerini sunabilir.
Kavala’nın avukatları 13 Mart 2020 tarihinde, karar henüz kesinleşmeden önce, Bakanlar Komitesi’ne bir mektup gönderip Kavala’nın İHAM kararına rağmen serbest bırakılmamasına ilişkin gelişmeleri Komite’yle paylaşmıştı. [3]
Bakanlar Komitesi’nin İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası Departmanı tarafından 13 Mayıs 2020 tarihinde Türkiye Hükümeti’ne bir bildirimde bulunulmuş, Mahkeme’nin verdiği ihlal kararı ve İHAS’ın 46. maddesi uyarınca bireysel önlemlerle ilgili bilgi talep edilmişti.
Hükümet, 29 Mayıs 2020 tarihinde Bakanlar Komitesi’ne bildirimde bulunarak İHAM kararından sonra Kavala’nın yaşadığı gelişmeleri aktardı. Hükümet, Kavala’nın avukatları tarafından Bakanlar Komitesi’ne sunulan bilgilerin Bakanlar Komistesi’ni yanıltma amacı taşıdığını; Kavala’nın yeniden tutuklandığı soruşturmaya ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne 4 Mayıs 2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin henüz karar vermemesi nedeniyle iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğunu, bu nedenle bu şikayetin Bakanlar Komitesi’nin önünde ileri sürülemeyeceğini; Kavala’nın 18 Şubat 2020 tarihinde beraat etmesi ve tahliye kararı verilmesi nedeniyle Bakanlar Komitesi önündeki davada alınması gereken önlemin alındığını ve İHAM kararına konu olmayan devam eden diğer soruşturmaların Bakanlar Komitesi’nin inceleme yetkisi kapsamında olmadığını belirtti. [4]
19 Mayıs 2020 tarihinde Uluslararası Af Örgütü [5] ve 29 Mayıs 2020 tarihinde ICJ, Human Rights Watch ve Turkish Human Rights Litigation Project [6], Bakanlar Komitesi İç Tüzüğü’nün 9. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Bakanlar Komitesi’ne görüşlerini sundu. Türkiye’de insan hakları savunucularına, gazetecilere, milletvekillerine yönelik devam eden keyfi, uzun ve cezalandırıcı tutuklamalardan ve oldukça geniş bir şekilde yorumlanan ve uygulanan ceza kanunları ve terörle mücadele kanunu hükümlerinden bahsedilen her iki görüşte de Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının yanı sıra, insan hakları savunucularına yönelik baskıların sonlandırılmasından İHAM içtihadına aykırı şekilde kullanılan ceza kanunu maddelerinin değiştirilmesine kadar oldukça geniş taleplerde bulunuldu.
Ortak görüşte Bakanlar Komitesi’ne yapılan çağrılar arasında özellikle vurgulanması gereken bir talep daha var, o da Kavala’nın serbest bırakılmaması ve İHAM kararının yerine getirilmemesinin Sözleşme’nin 46. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bir şikayet prodesürü başlatılmasına yol açabileceği ihtimalinin Bakanlar Komitesi’ne hatırlatılmış olması.
Daha önce İHAM’ın Demirtaş ve Kavala için verdiği kararların uygulanmaması halinde olabilecekleri anlatmaya çalıştığım bu ve bu yazılarda, şikayet prosedürünün geçmişinden bahsetmiştim. İHAM kararlarını uygulamaya direnen devletlere karşı hem Sözleşme’nin ve Mahkeme’nin hem de Bakanlar Komitesi’nin meşruiyetini korumak amacıyla Sözleşme’nin 46. maddesinin 4. fıkrasına eklenen bu yeni prosedür, 29 Mayıs 2019 tarihinde ilk kez üst üste verilen 18. madde ihlali kararlarına rağmen insan hakları savunucularını serbest bırakmayan, ceza yasalarını kötüye kullanarak hak savunucularını susturmak ve cezalandırmak amacıyla tutuklamaya ve ağır hapis cezalarıyla cezalandırmaya devam eden Azerbaycan’a karşı uygulanmıştı. Mahkeme, Ilgar Mammadov’un davasında, İHAM’ın 18. maddenin ihlali ve derhal tahliyesi yönündeki kararının uygulanmamasının 46. maddenin 4. fıkrasının ihlali olduğuna, böylece kendi verdiği karara uyulmamasının da ayrı bir ihlal olduğuna karar vermişti. [7] Bu ihlal kararı da şuan Bakanlar Komitesi önünde ve Azerbaycan’ın Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkartılmasına kadar gidebilecek bir yaptırım seçeneği bulunuyor.
İHAM’ın Mammadov (46/4) davasında altını ısrarla çizdiği üzere, Sözleşme’nin 18. maddesinden ihlal kararı verildiğinde sadece o ihlal kararına konu müdahaleyi ve sonuçları ortadan kaldırmak yeterli değil; “verilen ihlal kararının sonuçlarına ve ruhuna uygun olarak”, başvurucuya yönelik suçlamaları, cezaları ve bütün olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak ve başvurucunun tutuk haline son vermek gerekiyor. Nitekim, Azerbaycan’ın Mahkeme’ye şikayet edilmesinden sonra verilen Mammadov kararın ardından Azerbaycan, 23 Nisan 2020 tarihinde Bakanlar Komitesi’ne Ilgar Mammadov’un ve Azerbaycan Barosu’na bağlı olarak avukatlık yapması ve seçimlere katılması da aldığı hapis cezası nedeniyle yasaklanan Jafarov’un beraat ettiğini bildirdi. [8]
Özellikle Azerbaycan ve Ukrayna’ya karşı verilen 18. madde ihlali kararlarına ve bu kararların Bakanlar Komitesi tarafından izlenmesi sırasında alınan ara kararlara bakıldığında, Mammadov kararında bahsedilen “bütün olumsuz sonuçlar”, kişinin tutuklu yargılandığı davanın sonunda aldığı hapis cezası, sürekli yeni soruşturma ve kovuşturmalara tabi tutulması, yurtdışına çıkmasının yasaklanması, barodan atılması – avukatlık yapamaması, seçimlerde aday olamaması gibi çok çeşitli “sonucu” kapsıyor.
Bu nedenle, her ne kadar Kavala İHAM kararına konu davadan beraat etse de, Hükümet’in iddiasının aksine, savcının beraat kararını istinaf etmesi, serbest kalmasının önüne geçmek için verilen diğer iki tutuklama kararı da Bakanlar Komitesi tarafından bu kötü niyetin ve susturma ve cezalandırma amacının bir devamı olarak dikkate alınacaktır.
Kaldı ki, bu durumda olan tek kişi Kavala değil. Aralarında Selçuk Kozağaçlı’nın da olduğu HHB ve ÇHD üyesi avukatlar; Atilla Taş, Murat Aksoy, Ahmet Altan gibi gazeteciler; Eren Erdem, İdris Baluken ve Ferhat Encu gibi milletvekilleri ve Taner Kılıç gibi insan hakları savunucuları, muhalif görüşleri nedeniyle mesleki ya da siyasi faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandıkları davalarda tahliye edilmiş olmalarına rağmen savcılığın itirazıyla henüz cezaevinden çıkamadan ya da çıktıktan birkaç gün sonra yeniden tutuklanmış, tahliyelerine karar veren hakimlere çeşitli yaptırımlar uygulanmıştı.
Son olarak, Kavala gibi İHAM’ın siyasi amaçlarla tutuklandığına ve derhal serbest bırakılmasına karar verdiği Demirtaş için de yeni bir soruşturma uydurularak Demirtaş’ın cezaevinden çıkamadan (Figen Yüksekdağ ile birlikte) gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına karar verilmişti.
Demirtaş ve Kavala’nın, Sözleşme’nin 18. maddesi gibi nadiren uygulanan bir maddeden, oldukça ağır bir ihlal kararı almalarına, serbest kalmalarına ve beraat etmelerine yönelik ulusal ve uluslararası mahkemelerden alabilecekleri bütün kararları almış olmalarına rağmen, yine de özgürlüklerine kavuşamaması, bu hukuki güvenceden ve öngörülebilirlikten yoksun sürekli yeniden tutuklama ve tutma ve sürekli bu ihtimal altında yaşama hali, aynı zamanda yoğun ruhsal bir eziyete dönüşüyor. Nitekim Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri de Osman Kavala’nın yeniden tutuklanmasına karşı yaptığı açıklamada Kavala’nın yeniden tutuklanmasının “yakından takip ettiği Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş ve Taner Kılıç davalarındakine benzer özellikler taşıdığını” ve hiçbir inandırıcılığı bulunmayan bu yeni suçlamalara dayanılarak verilen yeniden tutuklama kararının kötü muamele noktasına vardığını söylemiş ve yetkililere ceza yargılamalarını kötüye kullanmamaları çağrısında bulunmuştu. [9]
COVID-19 salgını nedeniyle Bakanlar Komitesi’nin Haziran 2020 oturumunda görüşülmesi planlanan davalar dosya üzerinden incelendi ve toplantılar, daha ileri bir tarihe ertelendi. Azerbaycan’a karşı verilen 18. madde ihlali davalarının toplandığı Mammadov grubu davalar [10] ve Osman Kavala’nın davası ise 1-3 Eylül 2020 tarihli Eylül oturumuna ertelendi. Esas inceleme Eylül ayında ve devamında başlayacak, Kavala’nın serbest bırakılmadığı ve yeni bir delil olmadığı sürece, beraat etmediği her geçen gün ise Türkiye aleyhine işlemeye devam edecek.
[1] Kavala v. Türkiye, Başvuru no. 28749/18, Karar tarihi: 10.12.2019.
[2] https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan-sorosun-t%C3%BCrkiye-aya%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-beraat-ettirmeye-kalkt%C4%B1lar/a-52429748; Kavala v. Türkiye, para. 61; 229-230.
[3] http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2020)426F. Kavala’nın avukatları tarafından 22 Mayıs 2020 tarihinde bir mektup daha sunuldu: http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2020)450E. Bakanlar Komitesi önündeki süreç bu linkten takip edilebilir: http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=004-55161.
[4] http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2020)477E, para. 35; 38-39; 43.
[5] https://www.amnesty.eu/wp-content/uploads/2020/05/B1995-Rule-9-Amnesty-International-KavalavTurkey190520.pdf.
[6] https://www.icj.org/wp-content/uploads/2020/06/Kavala_v_Turkey-Execution-JointSubmissionR9_2-ICJHRWTLP.pdf.
[7] Mammadov v. Azerbaycan, (46/4), Büyük Daire, Başvuru no. 15172/13, Karar tarihi: 29.05.2019.
[8] https://search.coe.int/cm/Pages/result_details.aspx?ObjectId=09000016809e3fa4. Ancak Mahkeme’nin 18. madde ihlali tespit ettiği (ayrıca henüz Mahkeme’nin ihlal kararı vermediği) çok sayıda insan hakları savunucusu, milletvekili, avukat ve gazeteci için aynı sorun hala devam ediyor.
[9] https://www.coe.int/en/web/commissioner/-/the-reaction-of-the-council-of-europe-commissioner-for-human-rights-to-the-re-arrest-of-osman-kavala.
[10] İHAM’ın 18. maddenin ihlal edildiğine karar verdiği davalarda alınan/alınması gereken bireysel ve genel önlemler ve Bakanlar Komitesi’nin konuya yaklaşımına ilişkin detaylı bilgi için bkz. Benan Molu, Siyasi Amaçlı Tutuklama Yasağı Çerçevesinde İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 18. Maddesinin Kapsamı, Uygulanması ve 18. Madde İhlali Kararlarının Sonuçları, Oniki Levha Yayınları, s. 97-153.