İçeriğe geç

İHAM’ın Khadija Ismayilova v. Azerbaycan (no. 3) kararının çevirisi: “Devletin, iktidar yanlısı gazetenin muhalif kadın gazeteciye yönelik karalama kampanyasına göz yumması, özel hayata saygı hakkı altında pozitif yükümlülüklerin ihlalidir.”

by 08/06/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 7 Mayıs 2020 tarihli Khadija Ismayilova v. Azerbaycan (no. 3) kararında, daha önce yolsuzluk karşıtı haberleri nedeniyle hedef gösterilen, evine yerleştirilen gizli kamerayla özel hayatına yönelik ağır bir saldırıda bulunulan Azerbaycan’ın tanınmış muhalif gazetecilerinden Ismayilova’ya yönelik iktidar yanlısı bir gazetede çıkan karalayıcı haberlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülmesini, özel hayata saygı hakkının ihlali olarak yorumladı. Mahkeme, Azerbaycan’ın başvurucunun özel hayatına ve itibarına saygı hakkının korunmasını güvence altına almak için yeterli tedbirleri alma konusundaki pozitif yükümlülüğüne uymadığına karar verdi.

Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Bu çeviri, Benan Molu ve Hazal Polat tarafından yapılmıştır. 

Khadija Ismayilova v. Azerbaycan (no. 3), Başvuru no. 35283/14, Karar tarihi: 07.05.2020

Olayların Arka Planı

Başvurucu Khadija Rovshan qizi Ismayilova, 1976 doğumlu bir Azerbaycan vatandaşıdır ve Bakü’de yaşamaktadır. Kendisi 2005’ten bu yana araştırmacı gazeteci olarak çalışmaktadır ve özellikle Azadliq Radyo (Özgür Avrupa Radyosu/Özgürlük Radyosu) için haber yapmaktadır. Başvurucunun çalışmaları genellikle Hükümet’e karşı oldukça eleştirel niteliktedir. Özellikle, 2010-2012 yılları arasında başvurucu Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın ailesine ilişkin yolsuzluk iddialarını araştırmış ve haberleştirmiştir.

Başvurucu, makalelerinin yayımlanmasının ardından tehdit almaya başlamıştır. Başvurucunun gizli kamera tarafından hukuka aykırı olarak çekilen mahrem videoları bu haberlerin ardından internette yayınlanmıştır. Söz konusu videonun internette yayımlanmasının ardından, pek çok gazetede başvurucuyu eleştiren çok sayıda makale yayımlanmıştır. Özellikle 13 Mart 2012 tarihinde Hükümet’e ait Yeni Azerbaycan gazetesinde tehdit aldığını söyleyen başvurucu ve onu destekleyenler hakkında bir haber yayımlanmış ve bu haberde başvurunun ve Azadliq Radyo’daki meslektaşlarının profesyonellikten uzak, hükümet karşıtı kişiler olması eleştirilmiştir. Bu haberde ayrıca, Azadliq Radyo’da eskiden çalışan bir kişiye referans verilerek başvurucunun zamanının çoğunu barlarda ve gece kulüplerinde geçiren, düzenli olarak bütün gece süren partiler veren ve ofisteki arkadaşlarıyla “seks partileri” düzenleyen ahlaksız davranışlara sahip bir kişi olduğu belirtilmiştir. Aynı haber, İki Sahil isimli başka bir gazetede 15 Mart 2012 tarihinde yayımlanmıştır.

16 Mart 2012 tarihinde Ses gazetesi “Şaşırtmadı” başlıklı bir haber yayımlayarak, aralarında başvurucunun da olduğu muhalif kişilerin karıştığı iddia edilen “seks skandalları”na yer vermiştir. Aynı gazete 5 Nisan 2012 tarihinde “ahlaksız davranışları” sebebiyle başvurucuya saldırmıştır.

2013 yılının yazında, gizli kamerayla kaydedilen başka bir video yine internette yayımlanmıştır. Başvurucu, Aralık 2014’te, eski bir iş arkadaşını intihara teşvik ettiği iddiasıyla gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Şubat 2015’te ayrıca zimmete para geçirme, yasadışı girişimcilik, yüksek miktarda vergi kaçırma gibi suçlar işlemekle suçlanmıştır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, başvurucuyla ilgili ilk olarak, 10 Ocak 2019 tarihinde, muhalif bir gazetecinin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tehdit edilmesinin ardından evine gizli kamera yerleştirilerek erkek arkadaşıyla olan görüntülerinin kamuya sızdırılmasının Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkını ve yine Sözleşme’nin 10. maddesiyle korunan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiş; daha sonra, Azerbaycan’daki yolsuzluğu ortaya çıkartan haberlerinden sonra tehdit edilen araştırmacı gazeteci İsmayilova’nın daha sonra baskı altında verilen yalan bir beyan olduğu anlaşılan ‘eski iş arkadaşını intihara teşvik etme suçu’ndan tutuklanması, tutuk halinin gerekçesiz bir şekilde devam ettirilmesi ve bu durumun ortaya çıkmasının ardından asılsız bazı finansal suçlamalarla suçlanmasını Sözleşme’nin 5., 6. ve 5. maddeyle bağlantılı 18. maddelerine aykırı buldu. Her iki kararın özet çevirisini buradan ve buradan okuyabilirsiniz.)  

Başvuruya Konu Olaylar

Səs gazetesinin internet sitesindeki sayfaya göre, gazete, 1990 yılında “sosyo-politik gazete” olarak kurulmuştur ve 1991 yılından bu yana dağıtımdadır. 1998’den bu yana her gün yayımlanmaktadır. Gazetenin kendisine göre “Səs gazetesi, Yeni Azerbaycan Partisi’nin yayınıdır”.

6 Kasım 2012 tarihinde, ilk videonun yayımlanmasından yaklaşık sekiz ay sonra ve ikinci videonun yayımlanmasından önce, başvurucunun özel hayatına yönelik saldırıyla ilgili ceza soruşturması devam ederken, Səs gazetesi, Rovshan takma isimli bir yazarın “Milletvekillerinin tarihi evi” başlıklı yazısını yayımlamıştır.

Yazının ilk paragrafı, muhalif gazetecilerin neden “iktidarda olanlar” ya da Millet Meclisi üyelerini eleştirmek dışında başka hiçbir konuda yazmadıklarına dair retorik bir soruyla başlamaktadır. İkinci paragrafta yazar 1992 tarihli Parlamento’yu hatırlatarak, muhalif gazetecilerin neden mevcut iktidar hakkında yazarken o dönemki parlamentoyla ilgili yorumda bulunmadığını sormuştur. Yazının son paragrafında ise yazar, muhalif Yeni Müsavat gazetesinde yakın dönemde yazar ismi belirtilen yer verilen ve daha sonra İtalya Parlamentosu’na seçilen, seçildikten sonra Saddam Hüseyin ve Usame Bin Ladin eleştirilerinde bulunan eski bir porno yıldızı olan Cicciolina bir yazı hakkında yorumda bulunmuştur. Yazısında bu yazıyı yazan kişiyi eleştiren yazar, “eğer muhalif gazeteler bu kadar ucuz düşüncelere sahipse, Khadija Ismayilova’ya da aralarında bir yer açsınlar ve onu porno yıldızı Cicciolina’nın ekibine alsınlar” demiştir.

27 Aralık 2012 tarihinde başvurucu, gazete aleyhine tazminat davası açmıştır. Başvurucu, hakkında çıkan haberin kendisini aşağıladığını, onur ve haysiyetini zedelediğini, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle Hükümet yanlısı basında kendisinin halkın gözünde küçük düşürülmeye çalışıldığını ve şantaja maruz kaldığını belirtmiştir. Bu haberlerin kendisinde ciddi bir zihinsel acıya yol açtığını ve okurların, yakınlarının, iş arkadaşlarının ve arkadaşlarının gözünde itibarını yerle bir ettiğini belirten başvurucu, gazetenin bir özür yayımlanmasını ve 50.000 Azerbaycan Manatı tazminat ödemesini talep etmiştir.

Gazete, dava sırasında başvurucunun başvurucuyla ilgili bir yorum yazısı yazan kendilerine değil, gizli kamera yayınının sahibi olan müsavat.tv’ye daha açması gerektiğini, başvurucunun özel hayatına yönelik bu müdahaleyi onların da kınadığını söylemiştir. “dürüst, adil ve yüksek itibar sahibi bir gazete” olarak, “kamu yararını ilgilendiren sosyal, politik ve diğer olaylarla” ilgili okuyucularını bilgilendirme yükümlülüğü olduğunu belirten gazete, evli olmayan, bazı kişilerle evlilik dışı cinsel birliktelik yaşayan başvurucunun milletin ahlaki değerlerine ters bir kadın imajı çizdiğini, başvurucunun davranışlarının genç kuşakların ahlaki değerlerini zedeleyebileceğini söylemiştir. Gazete ayrıca, söz konusu yazının içeriğinin fikirlerini özgürce ifade etme hakkının sınırları içerisinde olduğunu, başvurucunun iddia ettiği gibi söz konusu yazının başvurucunun itibarını zedeleyemeyeceğini, zira okurların gözünde başvurucunun zaten bir itibarı olmadığını tartışmıştır.

13 Şubat 2013 tarihinde Sabail Bölge Mahkemesi, gazetenin ifade ve basın özgürlüğünü kullandığını, başvurucunun fiziksel ve zihinsel bir ızdırap içinde olup olmadığını kanıtlama yükümlülüğü altında olduğunu ve bunu kanıtlayamadığını belirterek davayı reddetmiştir. Başvurucunun temyiz başvurusu da, ilk derece mahkemesinin gerekçesi yeterli bulunarak 13 Haziran 2013 tarihinde Bakü Temyiz Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. 23 Ekim 2013 tarihinde Yüksek Mahkeme, ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğuna karar vermiştir

Kabul edilebilirlik

Sözleşme’nin 8. maddesinin uygulanabilirliği

  1. Mahkeme, başvurucunun, Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında, özel hayatına saygı hakkının ve itibarının Səs gazetesinin müdahalesinden yeterince korunmasına ilişkin Devlet’in pozitif yükümlülüğüne dayanarak şikayetçi olduğunu kaydetmektedir.
  2. “Özel hayat” kavramı, bütünü ile tanımlamaya elverişli olmayan geniş bir terimdir. Bir kişinin cinsel hayatının yanı sıra, fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü de içermektedir (bkz. yukarıda anılan Khadija Ismayilova, § 106). Bu sebeple, kişinin fiziksel ve sosyal kimliğinin birçok yönünü kapsayabilmektedir. 8. madde ayrıca, kişisel gelişim hakkını, diğer insanlarla ve dış dünyayla ilişki kurma ve geliştirme hakkını da korumaktadır (bkz. diğer referanslarla birlikte Denisov v. Ukrayna [BD], no. 76639/11, § 95, 25 Eylül 2018). Dolayısıyla, 8. madde “özel sosyal hayat” sürme hakkı, yani bireyin sosyal kimliğini geliştirmesi imkânı da dahil olmak üzere geniş anlamda “özel hayat” hakkını güvence altına almaktadır (bkz. diğerlerinin yanı sıra, Bigaeva v. Yunanistan, no. 26713/05, § 22, 28 Mayıs 2009). Aynı zamanda, gözlerden uzak yaşama hakkını da içermektedir (bkz. Smirnova v. Rusya, no. 46133/99 ve 48183/99, § 95, İHAM 2003-IX (özetler) ve Bărbulescu v. Romanya [BD], no. 61496/08, § 70, 5 Eylül 2017 (özetler)).
  3. Bir fotoğrafın veya video kaydının yayımlanması, bir kişinin özel hayatına haksız müdahale oluşturabilmektedir (bkz. Von Hannover v. Almanya (no. 2) [BD], no. 40660/08 ve 60641/08, § 96, AİHM 2012 ve Bremner v. Türkiye, no. 37428/06, § 62, 13 Ekim 2015).
  4. Mahkeme, geniş özel hayat kavramına ek olarak, bir kişinin itibarının kişisel kimliğinin ve psikolojik bütünlüğünün bir parçasını oluşturduğunu ve bu nedenle özel hayatı kapsamına girdiğini tespit etmiştir (bkz. Pfeifer v. Avusturya, no. 12556/03, § 35, 15 Kasım 2007; Medžlis Islamske Zajednice Brčko ve Diğerleri v. Bosna Hersek [BD], no. 17224/11, § 76, 27 Haziran 2017; ve yukarıda anılan Denisov, § 97 ). Mahkeme’nin huzuruna getirilen hem mesleki hem de sosyal itibarı içeren davalarda, çeşitli bağlamlarda itibarın zarara uğradığı iddia edilmiştir. Mahkeme özellikle, bir kamu yararı meselesine ilişkin eleştirilerin parçası olarak dahi, saldırgan ifade veya karikatür kullanımının bir kişinin itibarına zarar verebileceğine karar vermiştir (bkz. Palomo Sánchez ve Diğerleri v. İspanya [BD], no. 28955/06 ve diğer 3, §§ 13, 15, 67 ve 72-73, İHAM 2011). Bir kişinin itibarına saldırı, cinsiyetinin kasıtlı olarak yanlış beyan edilmesi gibi, kişinin kimliğinin temel yanlarını oluşturan özel niteliklerine değinilerek de yapılabilmektedir (bkz. Sousa Goucha v. Portekiz, no. 70434/12, § 27, 22 Mart 2016).
  5. Bununla birlikte, 8. maddenin devreye girmesi için, kişinin itibarına yapılan bir saldırı belirli bir ağırlık seviyesine ulaşmalı ve özel hayata saygı hakkından kişisel olarak yararlanılmasına halel getirecek şekilde yapılmalıdır (bkz. diğerlerinin yanı sıra, Axel Springer AG v. Almanya [BD], no. 39954/08, § 83, 7 Şubat 2012). Bu gereklilik genel olarak sosyal itibarın yanı sıra, özel olarak mesleki itibarı da kapsamaktadır (bkz. yukarıda anılan Denisov, § 112, yukarıda anılan Medžlis Islamske Zajednice Brčko ve Diğerleri, §§ 76 ve 105-06). Belirli bir ağırlık seviyesine ulaşma şartı, daha dar olan onur ve itibar bağlamlarında yalnızca özel hayatın belirli yönleri açısından değil, aynı zamanda bir fotoğrafın yayımlanması gibi daha genel ve daha geniş “özel hayat” kavramını içeren diğer bağlamlarda da uygulanmıştır (bkz. Vučina v. Hırvatistan (k.e.k), no. 58955/13, §§ 29-31, 24 Eylül 2019).
  6. Khadija Ismayilova davasında, Mahkeme, başvurucunun mahremiyetinin ihlalini oluşturan fiillerin – bu kararın 116. fıkrasında detaylandırılmıştır – tartışmasız bir şekilde başvurucunun fiziksel ve manevi bütünlüğünü etkilediğini, özünde ağır ve insan onurunu aşağılayıcı olduğunu tespit etmiştir. Dahası, görünüşe göre, söz konusu fiiller araştırmacı bir gazeteci olan başvurucunun mesleki faaliyeti ile bağlantılıdır ve etkili bir soruşturma sonucunda böyle bir saik kesin olarak bertaraf edilmezse, başvurucuyu işini yapmaktan caydırmaya yönelik bir taciz biçimi olarak görülecektir. Söz konusu davada etkili bir soruşturma yapılmamıştır (bk. yukarıda anılan Khadija Ismayilova, §§ 116 ve 119-20).
  7. Mevcut davada, 6 Kasım 2012 tarihinde yayımlanan makalenin başvurucunun özel hayatını ve dahası cinsel hayatını karalamaya çalıştığı tartışmasızdır. Makale, gizlice filme alınan videoyla ilgili açık referanslar veya belgeye dayalı açıklamalar yapmasa da, davanın genel bağlamından ve davalı gazetenin yerel mahkemelere sunduğu iddialardan, başvurucuyla ilgili ifadelerin videodan kaynaklandığı açıktır. Bu nedenle, itiraz edilen ifadeler, başvurucunun mahremiyetine karşı daha önce gerçekleştirilmiş ve zaten mevcut olan bir ihlal bağlamında yapılmıştır. Öyle ki, söz konusu ihlal bu sırada devam eden bir ceza soruşturmasına konu olmuş ve daha sonra Khadija Ismayilova davasında Mahkeme tarafından incelenmiştir. Makale, başvurucuyu bir porno yıldızına benzetmiş, alaycı bir şekilde çeşitli muhalif gazetecilerin onunla cinsel birliktelikte bulunması gerektiğini veya bunu zaten yapmış olduğunu ima etmiş ve konuyla ilgili yazılabilecek, hepsi çeşitli cinsel eylemleri açıkça akla getiren, birçok farazi gazete başlığı örneği vermiştir.
  8. Mahkeme, başvurucunun, anlamı ve etkisi mahremiyetinin ihlali ile ilgili tüm olaylar dizisinin genel bağlamında değerlendirilmesi gereken mevcut başvuruya yol açan makalenin, kendisinde ciddi üzüntüye neden olduğu, kişisel ilişkilerine ve sosyal itibarına zarar verdiği yönündeki iddialarını kabul etmektedir.
  9. Bu nedenlerle, 8. madde uygulanabilirdir.

Diğer kabul edilemezlik gerekçelerinin bulunmaması

  1. Mahkeme, diğer yandan, bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve Sözleşme’nin 35. maddesinde sayılan diğer gerekçelerle de kabul edilemez olmadığına karar vermiştir. Dolayısıyla başvurunun kabul edilebilir olduğu beyan edilmelidir. 

Esas 

Tarafların iddiaları

  1. Başvurucu, üst düzey yolsuzlukla ilgili gazetecilik çalışması nedeniyle özel hayatının ihlal edildiğini ve dairesinde gizlice filme alınan mahrem videoyla şantaja maruz kaldığını iddia etmiştir. Bu sırada, ayrıca hükümet yanlısı medyada bir karalama kampanyası ile kasıtlı olarak hedef gösterilmiştir. Çeşitli gazetelerde, kendisini yalnızca küçük düşürmekle kalmayıp aynı zamanda videoyu ve içeriğini yayan internet sitesini de halka duyurmuş olan birçok makale yayımlanmıştır (bkz. yukarıdaki 7-8. paragraflar).
  2. Başvurucuya göre, Səs iktidar partisi tarafından kontrol edilen bir gazetedir ve iktidar partisiyle olan bağlantısını asla gizlememiştir. Üstelik gazetenin web sitesinde iktidar partisinin logosuna belirgin bir şekilde yer verilmiştir. Gazete, Yeni Azerbaycan Partisi’nin kurucularından biri ve yönetim kurulu üyesi tarafından kurulmuş olan Alinja Hayır Kurumu’na aittir.
  3. Mevcut başvuruya yol açan gazete makalesine ilişkin olarak, başvurucu makaledeki ifadelerin herhangi bir gerçek dayanağı olmadığını ifade etmiştir. Söz konusu ifadeler, başvurucunun cinsel hayatının gizlice filme alınmasının ardından yayılan video görüntüleri ile bağlantılı olarak kasten çarpıtılmış ve aşağılayıcı yorumlar içermektedir. Bu ifadeler, başvurucunun tanınan bir kişi olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerle ilgili olmayıp, kişisel ve mahrem yaşamıyla ilgilidir. Makalenin amacı, ona karşı yürütülen bir “karalama kampanyasının” parçası olarak, imajına zarar vermek ve başvurucuyu itibarsızlaştırmaktır.
  4. Başvurucu, herhangi bir siyasi partinin üyesi olmadığını, bir politikacı olmadığını ve herhangi bir kamu görevinde bulunmadığını belirtmiştir. Hakkındaki eleştirel görüşlere hoşgörülü olsa da, makalede kullanılan ifadeler kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşmıştır ve sadece özel hayatıyla alay etmeyi, mahrem hayatını bir kamusal tartışma konusu haline getirmeyi ve kendisini bir porno yıldızının veya seks işçisinin yaşam tarzına sahip biri olarak sergilemeyi amaçlamıştır. Başvurucu, özel hayatını her zaman gizli tutmaya çalıştığını, ancak bilgisi olmadan evine gizli video kameraların yerleştirilmesi yoluyla özel hayatına tecavüz edildiğini ifade etmiştir.
  5. Başvurucu, Azerbaycan gibi “Doğu zihniyeti” olan bir ülkede, bir kadını böyle bir biçimde tasvir etmenin, toplum ve kendi yakınları tarafından damgalanmasına, hatta yakınlarından gelebilecek fiziksel zarara yol açabileceğini ileri sürmüştür.
  6. Başvurucu, mevcut davada davalı Devlet’in kişisel itibarını kabul edilebilir eleştirilerin ötesine geçen yayınlardan korumakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. Yerel mahkemelerin başvurucunun gazete aleyhindeki iddiasıyla ilgili kararları yeterli gerekçeden yoksundur.
  7. Hükümet, söz konusu makalede, yazarın başvurucu hakkındaki kamuya açık bilgilere ilişkin görüşünü yansıttığını ileri sürmüştür. Bu bilgi yazar tarafından meydana çıkarılmamıştır; makalenin yayımlanmasından çok önce ortaya çıkmıştır. Yazar bilgileri yasadışı bir şekilde elde etmemiştir. Yerel yargılamalar sırasında yazar, başvurucunun davranışının kendisine göre ulusal ahlaki değerlere aykırı olduğunu ve genç kuşak için kötü bir örnek olduğunu açıklamıştır.
  8. Hükümet, yerel mahkemelerin, başvurucunun özel hayatına saygı hakkına karşı, gazetenin ifade özgürlüğü hakkını dikkatle dengelediğini ileri sürmüştür. Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ilgili hükümlerini, iç mevzuatı ve Yüksek Mahkeme’nin içtihadını dikkate almışlardır ve hükümleri Sözleşme’ye aykırı değildir.
  9. Hükümet, başvurucunun, Səs gazetesinin hükümet tarafından kontrol edildiğine ilişkin iddialarına itiraz ederek, başvurucunun iddialarını kanıtlayan güvenilir deliller gösteremediğini savunmuştur. Başvurucunun kamuya mal olmuş bir şahıs olduğunu ve yerel medyanın çeşitli vesilelerle kendisiyle ilgili olayları yorumlamasının şaşırtıcı olmadığını belirtmiştir. Hükümet, başvurucunun gazetecilik çalışmasıyla bağlantılı bir karalama kampanyası olduğu yönündeki iddiasına katılmamıştır.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

  • Genel ilkeler
  1. Sözleşme’nin temelinde yatan değerleri koruma ihtiyacını göz önünde bulunduran ve Sözleşme’nin 10. ve 8. maddeleri kapsamındaki hakların eşit saygıyı hak ettiğini dikkate alan Mahkeme, bu iki hak arasında ulusal makamlar tarafından sağlanacak dengenin her ikisinin de özünü korumayı amaçlaması gerektiğini kabul etmiştir (bkz. Satakunnan Markkinapörssi Oy ve Satamedia Oy v. Finlandiya [BD], no. 931/13, § 123, 27 Haziran 2017). Özel hayata saygı hakkı, ifade özgürlüğü hakkı ve bu hakların dengelenmesi için geçerli genel ilkeler Von Hannover (no. 2) (yukarıda anılan, §§ 95-107), Axel Springer AG (yukarıda anılan, §§ 78-88) ve Couderc ve Hachette Filipacchi Associés v. Fransa ([BD] no. 40454/07, §§ 82-93, İHAM 2015 (özetler)) kararlarında belirtilmiştir.
  2. Bu ve diğer davalarda Mahkeme, ifade özgürlüğü hakkını özel hayata saygı hakkına karşı dengelemek için bir dizi ilgili ölçüt belirlemiştir. Bu ölçütler Von Hannover (no. 2) (yukarıda anılan, §§ 109-13) ve Axel Springer AG (yukarıda anılan, §§ 90-95) kararlarında özetlenmiştir ve kamu yararı güden tartışmaalara katkı, etkilenen kişinin ne kadar tanınır olduğu ve haberin konusu, ilgili kişinin daha önceki davranışları, yayının içeriği, şekli ve sonuçları, ilgili ve uygun olduğu durumlarda fotoğrafların çekildiği koşulları içermektedir. Bir başvurunun 10. madde kapsamında incelendiği durumlarda Mahkeme ayrıca, bilgilerin elde edilme şeklini, doğruluğunu ve gazetecilere veya yayıncılara verilen cezanın ağırlığını dikkate alacaktır.
  3. Başvurucu, mevcut davada, özel hayata ve aile hayatına etkili bir biçimde saygı göstermenin doğasında var olan ve bireyler arasındaki ilişkilerde dahi özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına almak amacıyla alınan tedbirleri kapsayacak Devlet’in pozitif yükümlülüklerine dayanmaktadır.
  4. İfade özgürlüğü ile ilgili olarak Mahkeme, yalnızca kabul gören, zararsız veya önemsiz sayılan “bilgi” veya “fikirlerin” değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanların da 10. maddenin 2. paragrafına tabi olduğunu yinelemiştir. Mahkeme, özellikle “başkalarının itibarının ve haklarının korunması” ile ilgili olarak belirli sınırları aşmaması gerekse de, basının görevinin yine de kamu yararı ile ilgili tüm konularda bilgi ve fikir vermek olduğunu ve halkın da bunlara erişim hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bilgi verme görevi zorunlu olarak “görev ve sorumlulukları” ve ayrıca basının kendiliğinden uyması gereken sınırlamaları içermektedir (yukarıda anılan Von Hannover (no. 2), §§ 101-02; Axel Springer AG, yukarıda anılan), §§ 78-79 ve yukarıda anılan Couderc ve Hachette Filipacchi Associés, §§ 88-89).
  5. Mahkeme, demokratik bir toplumda genel kamu yararına ilişkin tartışmalara katkı sağlayabilecek gerçekleri – tartışmalı olsa bile – bildirmek ve bir bireyin özel hayatı hakkında yakışıksız iddialarda bulunmak arasında temel bir ayrım olduğunu yinelemektedir (bkz. Armonienė v. Litvanya, no. 36919/02, § 39, 25 Kasım 2008). İlki ile ilgili olarak, basının bir demokrasideki üstün rolü ve “kamunun bekçi köpeği” olarak hareket etme görevi, ifade özgürlüğü üzerindeki herhangi bir sınırlamanın dar yorumlanması lehine önemli hususlardır. Bununla birlikte, bir kişinin yaşamının çok özel yönlerine ilişkin olarak birtakım okuyucu kitlesinin merakını tatmin etmeyi amaçlayan, tahrik etmeye ve eğlendirmeye yönelik sansasyonel ve zaman zaman şoke eden haberlere odaklanan basın bültenleri için farklı hususlar geçerlidir. Bu tür bir bülten, 10. Maddenin basına tanıdığı güçlü korunmaya sahip değildir ve bu gibi durumlarda ifade özgürlüğü daha dar bir yorum gerektirir (bkz. Von Hannover v. Almanya, no. 59320/00, §§ 65-66, İHAM 2004-VI; Leempoel ve SA ED. Ciné Revue v. Belçika, no. 64772/01, §§ 68 ve 77, 9 Kasım 2006; Hachette Filipacchi Associés (ICI PARIS) v. Fransa, no. 12268/03, § 40, 23 Temmuz 2009 ve MGN Limited v. Birleşik Krallık, no. 39401/04, § 143, 18 Ocak 2011). Mahkeme, vatandaşların çeşitli alanları kapsayan çok sayıda yayına erişim hakkını 10. madde kapsamında doğrulamıştır. Bununla birlikte, Mahkeme, özel hayata saygı hakkına müdahaleyi haklı kılan bir kamu yararı olup olmadığını belirli bir yayın bağlamında değerlendirirken, halkın söz konusu yayını okumakla ilgilenip ilgilenmeyeceğine değil, yayının kamu yararına olup olmadığına odaklanılması gerektiğini vurgulamıştır (bkz. Mosley v. Birleşik Krallık, no. 8009/08, § 114, 10 Mayıs 2011 ve Ungváry ve Irodalom Kft v. Macaristan, no. 64520/10, § 47, 3 Aralık 2013).
  6. Bu hususta Mahkeme, özellikle vatandaşların refahını veya toplumsal yaşamı etkilemesi bakımından, kamu yararının; kamuyu meşru bir ilgi uyandıracak ölçüde etkileyen, dikkatini çeken veya önemli ölçüde ilgilendiren hususlara ilişkin olduğunu belirtmektedir. Bu durum, aynı zamanda, büyük bir uyuşmazlığa yol açabilecek, önemli bir sosyal meseleyi ilgilendiren veya kamunun bilgilendirilmesinde menfaati olacak bir sorunu içeren konular için de geçerlidir (bkz. yukarıda anılan Couderc ve Hachette Filipacchi Associés, §§ 103, diğer referanslarla birlikte).
  7. Sözleşme’nin 10. maddesi, eğlence amacıyla dahi olsa kamuya açık bilgilerin çeşitliliğine katkıda bulunması sebebiyle, kamuya mal olmuş kişilerin özel hayatına ilişkin haberlerin yayımlanmasına bir ölçüde koruma sağlamaktadır. Ancak, bu tür bir koruma, söz konusu bilgilerin özel ve mahrem nitelikte olduğu ve yayımlanmasında kamu yararı bulunmadığı hallerde yerini 8.maddenin gerekliliklerine bırakacaktır (bkz. yukarıda anılan Couderc ve Hachette Filipacchi Associés, § 89 ve yukarıda anılan Mosley, § 131).
  8. Ayrıca, saldırgan dil, örneğin saldırgan ifadenin tek amacının hakaret etmek olduğu durumlarda, ifade kasten aşağılama anlamına gelirse, ifade özgürlüğünün korunması dışında kalabilmektedir (bkz. Skałka v. Polonya, no. 43425/98, § 34 , 27 Mayıs 2003 ve Uj v. Macaristan, no. 23954/10, § 20, 19 Temmuz 2011).
  9. Bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler çevresinde Sözleşme’nin 8. maddesine uyulmasını güvence altına almak için tasarlanan araçların seçimi, ilke olarak, Devlet’in yükümlülüklerinin pozitif ya da negatif olmasına bakılmaksızın, Taraf Devletler ’in takdir payı içerisine giren bir konudur. Benzer şekilde, Sözleşme’nin 10. maddesi uyarınca, Taraf Devletler ’in, bu hükümle korunan ifade özgürlüğüne bir müdahalenin gerekli olup olmadığını ve ne ölçüde gerekli olduğunu değerlendirmede belirli bir takdir payı vardır. Bu pay, mevzuatı ve hatta bağımsız bir mahkeme tarafından verilenler de dahil olmak üzere mevzuatın uygulandığı kararları kapsayarak, Avrupa denetimi ile birlikte ilerlemektedir. Denetleyici işlevini yerine getirirken, Mahkeme’nin görevi ulusal mahkemelerin yerini almak değil, bir bütün olarak davanın ışığında, takdir yetkileri uyarınca aldıkları kararların dayandıkları Sözleşme hükümleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını gözden geçirmektir (yukarıda anılan Von Hannover (no. 2), §§ 104-05; ve yukarıda anılan Couderc ve Hachette Filipacchi Associés, § 90).
  10. Özel hayata saygı gösterme hakkının ifade özgürlüğü hakkına karşı dengelenmesini gerektiren eldeki gibi davalarda, başvurunun neticesi, teorik olarak, Mahkeme’ye başvurunun, Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca makaleye konu olan şahıs tarafından veya Sözleşme’nin 10. maddesi uyarınca yayıncı tarafından yapılmasına göre değişmemelidir. Daha önce belirtildiği gibi, prensip olarak bu haklar eşit saygıyı hak eder ve takdir payı teoride her iki durumda da aynı olmalıdır (bkz. yukarıda belirtilen Von Hannover (no. 2), § 106; yukarıda adı geçen Axel Springer AG, § 87; ve yukarıda anılan Couderc ve Hachette Filipacchi Associés, § 91)
  11. Dengelemenin, ulusal makamlar tarafından Mahkeme’nin içtihatlarında belirtilen kriterlere uygun olarak gerçekleştirildiği durumlarda, Mahkeme, yerel mahkemelerin yerine görüş bildirmesi için kuvvetli sebepler gerekeceğini belirtmiştir (bkz. yukarıda anılan aVon Hannover (no. 2), § 107 ve yukarıda anılan Axel Springer AG, § 88). Ancak, özellikle söz konusu haklardan birinin önemi veya kapsamı gereği gibi dikkate alınmadığı için, yerel mahkemelerce kurulan denge tatmin edici değilse, yerel mahkemelerin kararlarına tanınan takdir payı dar olacaktır. (Bkz. Aksu v. Türkiye [BD], no. 4149/04 ve 41029/04, § 67, İHAM 2012 ve Perinçek v. İsviçre [BD], no. 27510/08, § 199, İHAM 2015).
  • Bu ilkelerin mevcut davaya uygulanması
  1. Mevcut davada Mahkeme, dengenin sağlanması için ilgili kriterlerin, yayının kamu yararı güden tartışmalara katkıda bulunup bulunmadığını, başvurucunun toplumda ne derece tanındığını, başvurucunun daha önceki davranışlarını ve yayının içeriği, biçimi ve sonuçlarını içerdiğini değerlendirmektedir (bkz. yukarıdaki 55. paragraf).
  2. Mahkeme, söz konusu makalenin, başvurucunun mahremiyetine yapılan, gizli kamera ile çekim yapılmasını ve başvurucunun mahrem görüntülerinin yayılmasını içeren ağır saldırıdan birkaç ay sonra yayımlandığını bir kez daha vurgulamaktadır. Makalenin yayımlandığı tarihte, bu olaylarla ilgili cezai soruşturma devam etmektedir.
  3. Bu geçmişi göz önünde bulundurarak, Mahkeme, makalenin, muhalefet yanlısı bazı gazetecilerin Ulusal Meclis’e yönelik yaptıkları son eleştirilere yanıt olarak yazıldığını belirtilmektedir. Bu gazetecilerden biri, önceki kariyerinde pornografik film oyuncusu olarak kullandığı Cicciolina sahne adıyla da bilinen İtalyan politikacı Ilona Staller hakkında yakın zamanda bir yazı yazmıştır. Bu bağlamda, itiraz edilen makale, başvurucunun adını vermiş, kendisini Cicciolina ile karşılaştırmış, başvurucunun da porno yıldızı olarak adlandırılması gerektiğini belirtmiş ve birtakım muhalif gazetecilerle cinsel birliktelikte bulunması gerektiğini öne sürmüştür. Yukarıda belirtildiği gibi (bkz. yukarıdaki 41. paragraf), başvurucu ile ilgili olarak müstehcen kabul edilebilecek bir dil kullanılmıştır.
  4. Başvurucunun şikayetinin odağı dikkate alındığında, Mahkeme’nin, makalenin genel içeriğinin kamu yararı ile ilgili meseleleri gündeme getirmeyi amaçlayıp amaçlamadığına karar vermesi gerekli değildir. Esas amacı, parlamentodaki iktidar partisi üyelerine karşı eleştirel duruşlarından dolayı, birtakım muhalif gazetecilere saldırmak olan kısa bir yazı parçası olduğunu belirtmek yeterlidir. Makale ayrıca, mevcut muhalefetin bir kısmının iktidarda olduğu bir dönemde, 1990’ların başlarında milletvekili olan şahıslar hakkında isimleri verilmeden yapılan iddialar ve imalar içermektedir. Bu iddialar ve imalar genel niteliktedir, gündemdeki haberlerin veya güncel olayların bildirilmesi anlamına gelmemektedir, gerçek bir tarihsel ya da politik tartışmanın parçası mahiyetinde değildir ve göründüğü üzere, esas olarak muhalefete saldırmaya ve muhalif gazetecileri güncel meselelerle ilgili haberlerinde taraflı olmakla suçlamaya yöneliktir.
  5. Başvurucunun şikâyetinin odağı, kendisi ile ilgili yazılan makalede, yalnızca özel hayatıyla ilgili olan ve hiçbir çalışmasını veya kamu faaliyetini konu edinmeyen özel ifadelerle sınırlıdır. Makalede açıkça ifade edilmemesine rağmen, içerik açısından, başvurucunun adının verilmesinin, samimi videonun gizlice filme alınmasından ve ardından yayılmasından başka bir sebebi olmadığı açıktır. Başvurucu, yerel mahkemeler önünde sunduğu iddialarında, bu iddiayı dile getirmiş ve gazete bunu doğrulamıştır (bkz. Yukarıdaki 18-19. Paragraflar).
  6. Mahkeme, söz konusu ifadelerin meşru bir kamu yararına ilişkin herhangi bir meseleye nasıl katkıda bulunabileceğini idrak edememektedir.
  7. Bir kişinin mahremiyetinin ihlal edilmesinden ve kendisiyle ilgili bilgilerin kamuya açık hale gelmesinden sonra, zarar halihazırda doğmuştur ve ihlalin hiç gerçekleşmediği duruma geri dönmek neredeyse imkansızdır. Bununla birlikte, gazetecilik etiğine uygun olarak kamu yararı ile ilgili meseleler hakkında haber yapma sorumluluğu Sözleşme tarafından korunmasına rağmen, birtakım okurların şehvet merakını tatmin etmek amacıyla, mağduru alenen alaya alan ve daha fazla zarar veren bir biçimde, bir kimsenin mahremiyetinin mevcut bir ihlalinden istifade etmekte hiçbir meşru kamu yararı bulunmamaktadır.
  8. Mahkeme, Hükümet’in başvurucunun kamuya mal olmuş bir kişi olduğu ve yerel medyanın kendisiyle ilgili çeşitli olaylar hakkında yorum yapmasının beklenmesi gerektiği iddiasını dikkate almıştır. Ancak Mahkeme, bir kişi kamuoyu tarafından tanınsa dahi, özel hayatına saygı duyulması ve korunması konusunda “meşru bir beklentiye” güvenebileceğini yinelemiştir. Dolayısıyla, bir bireyin kamuya mal olmuş kişiler arasında olması, kişilerin resmi görevlerini yerine getirmesi durumunda dahi, özel hayata yapılan haksız müdahaleleri hiçbir suretle meşrulaştıramaz (bkz. diğer yetkililer arasında Von Hannover (no. 2) yukarıda, § 97 ve yukarıda belirtilen Couderc ve Hachette Filipacchi, § 122).
  9. Ayrıca, başvurucunun, bir gazeteci olarak kamu meseleleri ile ilgili tutumlarına ilişkin olmayan, özel ve mahrem hayatına ilişkin unsurları hiçbir zaman kamuya duyurma arayışı içinde olmamış olması önemlidir. Başvurucunun mahremiyetine, haberi olmaksızın ve iradesi dışında tecavüz edilmiştir. Bu nedenle, özel hayatıyla ilgili tartışmanın başvurucunun önceki davranışlarından kaynaklandığı iddia edilemez.
  10. Yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile ilgili olarak Mahkeme, başvurucunun makaledeki tasvirinin, kınama maksadı olmayan hicivli, şakacı ve ilgisiz bir tavırda yapılmış bir mizah olmadığını ve makul bir okuyucu tarafından bu şekilde değerlendirilemeyeceğini kaydetmiştir (karşılaştırınız, yukarıda belirtilen Sousa Goucha, §§ 53-55). Səs gazetesi bir komedi gösterisi veya hiciv içeren bir yayın değildir; kendisini ciddi bir sosyopolitik gazete olarak konumlandırmaktadır ve kendi beyanıyla iktidar partisinin “medya borazanı”dır. Bu itibarla, sayfaları üzerinden iletilen mesajların önemli derecede ciddiyete sahip olması beklenmektedir. Gazetenin yerel mahkemelere sunduğu iddialar ile teyit edildiği üzere, yapılan yorumların eleştirel nitelikte olması gerekmektedir (bkz. yukarıdaki 19. paragraf). Başvurucu ile ilgili olarak kullanılan ifadelerin ardındaki tek ayırt edilebilir niyet, ahlak gerekçesiyle kendisine saldırmak veya saldırı amacıyla tuzak kurmaktır. Söz konusu makale, başvurucunun mahremiyetinin önceki ihlalinden daha da istifade ederek, saldırgan ve aşağılayıcı bir dille, başvurucuya, toplumda hakkında oluşan kanıyı olumsuz ve radikal bir şekilde etkileyecek özellikler ve davranış atfetmeyi amaçlamıştır.
  11. Uygun dengenin sağlanabilmesi ile ilgili yukarıdaki hususları göz önünde bulunduran Mahkeme, şimdi davanın yerel düzeyde ele alınma biçimini dikkate alacaktır Öncelikle, tarafların hiçbirinin mevcut iç mevzuatın ve yerel mahkemelerin ilgili içtihatlarının, davalı Devlet’in pozitif yükümlülüğüne uygun hareket etmesini tam olarak sağlamak amacıyla tasarlanmış pratik ve etkili tedbirlerin kabul edilmesi için yeterli bir yasal çerçeve oluşturup oluşturmadığına ilişkin açıkça yorum yapmadığını kaydetmiştir (bkz. yukarıdaki 62. paragraf; ayrıca bkz. mutatis mutandis, Söderman v. İsveç [BD], no. 5786/08, §§ 85, 89 ve 108 ve diğerleri, İHAM 2013; yukarıda anılan Mosley, §§ 119-20; ve White v. İsveç, no. 42435/02, §§ 26-27, 19 Eylül 2006). Mevcut davada olduğu gibi, Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca davalı Devlet’in özel hayata saygı hakkını ve itibarı korumaya ilişkin pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır ve söz konusu yasal çerçeve özellikle “onur, haysiyet ve ticari itibarın korunması”, “kitle iletişim araçlarının özgürlüğünün kötüye kullanılmasından” sorumluluk ve zararın tazminine ilişkin olarak (yukarıdaki 25-27. paragraflarda belirten, iç mevzuattaki hükümlere bakınız) oluşturulmalıdır. Bu gibi durumlarda, Mahkeme, mevcut şikâyetin amaçları yönünden bu konuyu ayrıntılı olarak incelemenin gerekli olduğunu düşünmemektedir. Bununla birlikte, Mahkeme, yerel hukuk sisteminin başvurucuya, uğradığı zararın tazmini için gazeteye karşı hukuk davası açma imkânı sağladığını ve davasının yerel mahkemeler tarafından yukarıda belirtilen mevzuat ve içtihatlar kapsamında incelendiğini gözlemlemektedir. Dolayısıyla, Mahkeme, başvurucunun gazeteye karşı açtığı davayı reddeden yerel mahkemelerin kararlarını incelemeye devam edecektir.
  12. Yerel mahkemeler, makalede yer alan ifadelerin, yazarın düşünce özgürlüğünün ve bağımsız görüşünün bir dışavurumu olduğunu, bu ifadeleri başvurucunun onuruna ve haysiyetine aykırı olarak değerlendirmenin, bu özgürlüğün yasaya aykırı bir kısıtlaması olacağını ve başvurucunun, söz konusu yayın sonucunda herhangi bir fiziksel veya zihinsel acıya katlandığını kanıtlayamadığını kabul etmiştir (bkz. yukarıdaki 20 ve 22-23. paragraflar). Ancak, mahkemeler tarafından sunulan kısa gerekçeler, yukarıda belirtilen genel ilkelere uygun değildir (bkz. yukarıdaki 54-64. paragraflar) ve mahkemelerin, başvurucu hakkında kullanılan ifadelerin gazetecilik etiğine uygunluğunu ve ifade özgürlüğünün izin verilen sınırlarını aşmış olup olmadığını değerlendirdiğini kanıtlamamaktadır. Ayrıca, mahkemelerin ilgili tüm fiili durumların yeterli bir değerlendirmesini yaptığını ve başvurucunun özel hayatına saygı gösterme hakkının önemini ve kapsamını dikkate aldığını göstermemektedir. Başvurucunun özel hayatına saygı hakkı, mevcut davada söz konusu olan iki Sözleşme hakkından biridir ve her iki hak da eşit öneme sahiptir.
  13. Mahkeme, yerel mahkemeler tarafından sunulan gerekçelerin ve verilen hükümlerin, başvurucunun 8. madde hakları ile gazetenin ifade özgürlüğü hakkı arasında yeterli bir denge sağlamaya yönelik olarak, bahsi geçen ilgili kriterlere uygun hareket ettiklerini saptayacak nitelikte olmadığını değerlendirmektedir (bkz. yukarıdaki 55 ve 65-74. paragraflar),
  14. Yukarıdaki hususlar, Mahkeme’nin, davalı Devlet’in başvurucunun özel hayatına ve itibarına saygı hakkının korunmasını güvence altına almak için yeterli tedbirleri alma konusundaki pozitif yükümlülüğüne uymadığı sonucuna varması için yeterlidir.
  15. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.

Diğer İhlal İddiaları

Başvurucu ayrıca yerel mahkemelerin, iddialarına karşı yeterli gerekçe sunmadığını, bu sebeple gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesi altında yapılan incelemeyi yeterli görmüş, ayrıca 6. maddenin ihlal edildiği iddiasının incelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir.

Başvurucu ayrıca, kendisine yönelik bu tehditlerin ve saldırıların, gazetecilik faaliyetleriyle bağlantılı olduğunu, bu nedenle 10. maddede yer alan ifade/basın özgürlüğünün de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, bu şikayetin Ismayilova v. Azerbaycan başvurusunda incelenen şikayetle aynı olduğunu belirterek, bu başvuruda 10. maddenin kabul edilebilir olup olmadığını ve ihlal edilip edilmediğini ayrıca incelemeye gerek olmadığını belirtmiştir.

Adil Tazmin (41. madde)

Mahkeme, Azerbaycan’ın başvurucuya maddi ve manevi tazminat olarak 4.500 Euro ve masraf ve harcamalar için 1.500 Euro ödemesine karar vermiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: