İçeriğe geç

İHAM’ın Mirgadirov v. Azerbaycan ve Türkiye kararının özet çevirisi: “Tanınmış bir gazeteci olan başvurucunun Ermenistan için casusluk yaptığı iddiasıyla vatana ihanet ile suçlanarak tutuklu yargılanması, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlalidir.”

by 01/10/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), tanınmış bir gazeteci olan başvurucunun Ermenistan için casusluk yaptığı iddiasıyla vatana ihanet ile suçlanarak yakalanması ve tutuklu yargılanmasına ilişkin 17 Eylül 2020 tarihli Mirgadirov v. Azerbaycan ve Türkiye kararında,

  • Adli bir suç işlendiğine yönelik makul şüphenin olmaması sebebiyle 5. maddesinin 1. fıkrasının (özgürlük ve güvenlik hakkı);
  • Başvurucunun tutukluluğunu emreden bir mahkeme kararı olmadan 19 Kasım 2014’ten 20 Kasım 2014’e kadar alıkonulması sebebiyle 5. maddesinin 1. fıkrasının;
  • Yerel mahkemelerin başvurucunun salıverilmesi yönündeki argümanlarını değerlendirmemesi sebebiyle 5. maddesinin 4. fıkrasının (tutukluluğun hukukiliğinin yargısal incelemesi);
  • 6. maddesinin 2. fıkrasının (masumiyet karinesi);
  • 8. maddesinin (özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edildiğine;
  • Ve 5. madde ile bağlantılı olarak 18. maddesinin (haklara getirilecek sınırlamaların kısıtlanması) ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Ayrıca Mahkeme, Türkiye’ye karşı yapılan Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının ihlali iddiasını incelemeye gerek duymamış, şikayetlerin geri kalanını ise kabul edilemez olarak değerlendirmiştir.

Mahkeme, kendisine ve yerel mahkemelere sunulan delilleri değerlendirerek başvurucunun vatana ihanet suçunu işlediğine yönelik makul şüphe oluşturmak için yeterli olmadığına kanaat getirmiştir. Ayrıca kendisine tutuklu yargılandığı sırasında uygulanan kısıtlamaların haklarını ihlal ettiğine hükmetmiştir.

Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Kararın özet çevirisi Batuhan Karataş tarafından yapılmıştır.

Mirgadirov v. Azerbaycan ve Türkiye, Başvuru No: 62775/14, Karar Tarihi: 17.09.2020

Başvuru Konusu Olaylar

Başvurucu Rauf Habibula oglu Mirgadirov, 1961 yılında doğmuş bir Azerbaycan vatandaşıdır. Şu anda İsviçre’nin Thalwil bölgesinde ikamet etmektedir.

Başvurucu, aynı zamanda tanınmış bir gazetecidir. Bir Azerbaycan gazetesi için muhabir olarak Türkiye’de çalışmakta iken, 2014 yılının Nisan ayında Türkiye makamları kendisinin basın akreditasyonunu ve oturma iznini iptal etmiş ve nihayetinde başvurucuyu kendi ülkesine sınır dışı etmişlerdir.

Kendisinin Bakü Havalimanı’na inmesinin ardından, Azerbaycan Ulusal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri tarafından tutuklanmıştır. İki gün sonra, Ermeni ajanlarına gizli bilgileri sağladığı iddiasıyla vatana ihanet ile suçlanmıştır.

Başvurucu, 2014 yılının Nisan ayından, Bakü Ağır Suçlar Mahkemesi tarafından hakkında altı yıllık hapis cezasına hükmedilen 2015 yılının Aralık ayına kadar tutuklu kalmıştır. 2016 yılının Mart ayında Bakü İstinaf Mahkemesi söz konusu mahkumiyeti beş yıl için erteleme kararı vermiş ve başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.

Tutuklu yargılandığı sırada, başvurucu telefonu kullanma ve avukatları dışındaki bireyler ile görüşme ve yazışma haklarını da kapsayan çeşitli kısıtlamalar ile karşılaşmıştır. Yerel mahkeme, kendisinin tutuklu yargılanmasına ve bu sürede maruz kaldığı kısıtlamalara yönelik yaptığı itirazları reddetmiştir.

2014 yılının Temmuz ayında, Azerbaycan Ulusal Güvenlik Bakanlığı ve Başsavcılık Ofisi, birçok hususun yanı sıra başvurucunun Azerbaycan’ın güvenliğine yönelik çeşitli bilgileri eski Ermenistan Ulusal Güvenlik Bakanı’na sağladığını içeren bir açıklama yayımlamıştır.

Başvurucunun Şikayetleri

Başvurucu, Sözleşme’nin 5. maddesiyle korunan özgürlük ve güvenlik hakkı çerçevesinde şikayette bulunmuştur. Başvurucu ayrıca 6. maddenin 2. fıkrasıyla koruma altına alınan masumiyet karinesinin, 8. maddeyle korunan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, 10. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün ve 5. maddeyle bağlantılı olarak 18. maddede düzenlenen haklara getirilecek sınırlamaların kısıtlanmasının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca Sözleşme’nin 5. maddesinin 1, 2, 3 ve 4. fıkraları ve 10. maddesi yönünden Türkiye’ye karşı şikayette bulunmuştur.

Başvuru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 11 Eylül 2014 tarihinde yapılmıştır.

Mahkeme’nin Kararı

Azerbaycan’a Yönelik Şikayetler

5. maddenin 1. ve 3. fıkraları yönünden

Mahkeme, başvurucunun, Azerbaycan makamlarına göre Ermeni istihbarat servislerinin ajanı olan, L.B. ve diğer kişiler 2008 ve 2009 yıllarının çeşitli zamanlarında görüşmesinin ardından vatana ihanet ile suçlandığını belirtmiştir. Söz konusu buluşmalar, başvurucunun politik analist ve gazeteci olarak katıldığı bir takım uluslararası konferanslar çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Azerbaycan Hükümeti, başvurucunun yabancı istihbarat servislerinin temsilcileri ile buluşmalarını ve bu temsilcilerden para almasını kayıt altına alan video görüntülerini içeren bir takım kanıtlar ve istihbaratlar tarafından doğrulanan, adli bir suç işlediğine yönelik makul şüpheye dayanılarak tutuklandığını ileri sürmüştür. Hükümet ayrıca soruşturmacı makamların ilgili bilgilere sahip olduğunu ve bunları yargılama sürecinde mahkemelere delil olarak sunduğunu gösteren usuli kararlara da atıf yapmıştır.

Bununla birlikte Mahkeme, başvurucunun L.B. ve diğerleri ile olan buluşmalarına dayanılarak değil yabancı istihbarat örgütlerine, fotoğraflar ve teknik çizimler ile bu örgütlerin isteği üzerine toplanan bilgileri sağlamayı içeren ve iddia konusu olan casusluk faaliyetlerine dayanılarak vatana ihanet suçlamasında bulunulduğunu belirtmiştir.

Azerbaycan Hükümeti ayrıca başvurucuya karşı oluşan vatana ihanet suçlamasına ilişkin makul şüpheyi doğruladığını iddia ettiği istihbarat ve kanıtlara, içeriklerini detaylı şekilde belirtmeden, genel bir şekilde atıf yapmıştır. Hükümet’in açıkça değindiği kanıtlar yalnızca video kayıtları ve iddia edilen paranın alınmasıdır. Ancak yerel mahkemelerin başvurucunun tutukluluğu hakkında verdiği ilk karar olan Nisan 2014 tarihindeki kararda veya bu karara müteakip hiçbir kararda bu yönde bir kanıta değinmemesi sebebiyle herhangi bir video kaydının yerel mahkemelere delil olarak sunulduğu hususu görülememektedir.

Ek olarak Hükümet, Yüksek Mahkeme Genel Kurulu’nun 3 Kasım 2004 tarihli kararında belirtilen ve soruşturma makamlarının tutuklu yargılamanın devamı için yaptığı başvuruları değerlendiren mahkemelerin titiz bir şekilde incelemesi gereken kriterlerin, mahkemeler tarafından dikkate alındığını gösterememiştir.

Ayrıca, başvurucunun tutukluluğunun uzatan hiçbir mahkeme kararı, vatana ihanet suçlamasına ilişkin makul şüpheyi desteklediği iddia edilen ve başvurucu ile L.B. arasındaki bir internet yazışmasını konu olan yeni bir kanıta atıf yapmamıştır. Azerbaycan Hükümeti, Mahkeme önündeki yargılama sürecinde dahi objektif bir gözlemciyi başvurucunun adli bir suç işlediği yönünde ikna edecek herhangi bir delil sunamamıştır.

Mahkeme, huzuruna sunulan delillerin, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c bendince belirlenen ve bireyin yakalanmasını ve devamlı tutukluluğunu haklı kılacak makul şüphe standardını karşılamadığını ve ilgili hükmün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bahsi geçen karar uyarınca, Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde yapılan şikayeti ayrı bir şekilde değerlendirmeye gerek görmemiştir.

Dava dosyasından açıkça anlaşıldığı üzere başvurucu 19 Kasım gece yarısından başlanarak 20 Kasım 2014 günü saat 16:00’a kadar 16 saat boyunca tutukluluğunu gerektiren hiçbir mahkeme kararı olmadan tutuklu şekilde alıkonulmuştur. Bu sebeple söz konusu tutuklama hukuka aykırı ve Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasına aykırılık teşkil etmektedir.

5. Maddenin 4. Fıkrası Yönünden

Başvurucu, yerel mahkemelerin kendisinin tutukluluğuna karşı tekrar tekrar sunduğu argümanlara cevap veremediğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucunun avukatları 20 Kasım 2014 tarihinde yapılacak Bölge Mahkemesi duruşması hakkında bilgilendirilmemiştir. Hükümet bu iddiaları reddetmiştir.

Mahkeme, yerel mahkemelerin başvurucunun tutuklu yargılanması hakkındaki şikayetlerini reddederken, yargılama sürecindeki rollerini savcılık başvurularını otomatik olarak onaylama ile kısıtlayan, kısa, muğlak ve basmakalıp bir metin kullandığını ifade etmiştir. Bu sebeple yerel mahkemeler, başvurucunun tutukluluk halinin hukuka uygunluğu hakkında hakiki bir inceleme yapmamış ve 5. maddenin 4. fıkrasının ihlali ortaya çıkmıştır. Mahkeme, Kasım 2014 tarihli duruşma hakkındaki şikayeti ayrıca değerlendirmeye gerek duymamıştır.

6. Maddenin 2. Fıkrası Yönünden

Mahkeme, Temmuz 2014 tarihinde Ulusal Güvenlik Bakanlığı ve Savcılık tarafından yapılan açıklamanın gereken ihtiyat ve tedbir seviyesine sahip olmadan yazıldığı ve genel olarak kaleme alınışının başvurucunun vatana ihanet suçunu işlediği hususuna yönelik okuyucunun bütün şüphelerini yok edecek biçimde olması sebebiyle 6. maddenin 2. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

8. Madde Yönünden

Başvurucu, tutuklu yargılanması sırasında kendisine uygulanan kısıtlamalara ilişkin şikayetinde 8. ve 10. Maddelere dayanmış ancak Mahkeme yalnızca 8. madde çerçevesinde yapılan şikayetleri dikkate almıştır.

Mahkeme öncelikle başvurucunun sosyo-politik gazeteleri veya dergileri alma ve bunlara abone olma haklarına yönelik müdahale/engellemenin Sözleşme’nin 8. maddesinin 2. fıkrası kapsamında hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir.

Söz konusu önlemler, fiili olarak, başvurucunun avukatları hariç dış dünya ile iletişime geçmesinin (görüşmeler, telefon konuşmaları veya yazışma) tamamıyla yasaklanması anlamına gelmektedir. Ne söz konusu kısıtlamalar için başvuran soruşturmacı ne de yerel mahkemeler bu sert ve kapsamlı kısıtlamaları destekleyen herhangi bir gerekçe öne sürememiştir. Aynı şekilde Hükümette başvurucunun ailesinden ve dış dünyadan tecrit edilmesinin neden gerekli olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama sunamamıştır.

Mahkeme, başvurucunun haklarının kısıtlanmasına ilişkin yerel yetkililer tarafından öne sürülen sebeplerin yerinde ve yeterli olmaması sebebiyle 8. maddenin ihlal edildiğine hükmetmiştir.

5. Madde ile Bağlantılı Olarak 18. Madde Yönünden

Başvurucu, kendisine uygulanan kısıtlamaların bir gazeteci ve politik analist olarak işiyle bağlantılı olduğunu iddia etmiştir. Azerbaycan Hükümeti ise uygulanan kısıtlamaların tamamıyla 5. madde tarafından öngörülen sebepler çerçevesinde uygulandığını öne sürmüştür.

Mahkeme, Azerbaycan Hükümeti tarafından başvurucuyu bir gazeteci ve politik analist olarak profesyonel aktivitelerinden izole etmek amacıyla uygulanan ve yargılamaya konu kısıtlamaların başvurucu tarafından kısa ve genel bir şekilde şikâyete konu edildiğini gözlemlemiştir. Bununla birlikte başvurucu işiyle ilgili hangi hususun kendisine uygulanan kısıtlamalara sebep olduğunu yeterince detaylı şekilde ortaya koyamamıştır.

Başvurucunun iddialarını ve huzurunda bulunan bütün bulguları göz önünde bulunduran Mahkeme, başvurucunun yakalanması ve tutukluluğu hususlarının herhangi bir gizli amaç güttüğüne yönelik makul şüphenin ötesine ulaşamamıştır. Bu sebeple 5. madde ile bağlantılı olarak 18. maddenin ihlali edilmediğine karar vermiştir.

Türkiye’ye Yönelik Şikayetler

5. ve 10. Maddeler Yönünden

Mahkeme, başvurucunun 5. maddenin 3. fıkrası yönünden yaptığı başvuruyu kabul edilemez bulmuş, 5. maddenin 4. fıkrası yönünden yaptığı başvuruyu incelemeye gerek görmemiş ve 5. maddenin 1. ve 2. fıkraları ve 10. madde yönünden yaptığı başvuru hakkında ise yerel kanun yollarının tüketilmediğine karar vermiştir.

Mahkeme iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin kararını şu şekilde gerekçelendirmiştir: “Sözleşme tarafından korunma altına alınmış bir hakkın ihlali iddiasının en azından esasen yerel mahkemelerin huzurunda incelenmesini sağlayacak bir kanun yolu olduğu sürece o kanun yolu kullanılmalıdır. İnsan haklarını koruyan ulusal sistemlere tamamlayıcı bir koruma olması, Sözleşme tarafından kurulan koruma mekanizmasının temel özelliğidir. Mahkeme, Sözleşme’ye taraf devletlerin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetlemek ile görevlidir. Mahkeme, sorumluluğu Sözleşme’de koruma altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin ülkesel seviyede saygı görüp, korunmasını sağlamak olan Sözleşme’ye taraf devletlerin yerine geçemez ve geçmemelidir.

Mahkeme, Türk Hükümeti’nin başvurucunun Sözleşme’nin 5. ve 10. maddeleri kapsamındaki şikayetlerini yargıçların ve idari mahkemelerin huzuruna taşıyacak çeşitli kanun yolları olduğu yönündeki iddiasını not etmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun şikayetleri yönünden söz konusu kanun yollarının yetersiz olduğunu düşündüğü takdirde son mercii olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabileceğini not etmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru prosedürünü Sözleşme kapsamındaki hak ve özgürlüklerin ihlallerine yönelik etkili bir kanun yolu olarak görmekte olduğunu ve bu kanun yolunun Türkiye’de idari gözetim altına alınan kişiler tarafından yapılan şikayetlerde dahil olmak üzere Sözleşme kapsamında yapılan şikayetlere ilişkin ihlallerin uygun şekilde giderilmesini ve tazmin edilmesini sağlayabileceğini ifade etmiştir.   

Mahkeme, başvurucunun iç hukuk yollarının etkinliğine yönelik itirazda bulunmadığını ancak kendisinin bu hukuk yollarına, Türkiye’de tutuklu iken avukat yardımı almasına izin verilmemesi ve kendisine bir Türk avukat atayabilmesi için notere erişim sağlama isteğinin daha sonra Azerbaycan’da reddedilmesi suretiyle erişiminin kısıtlandığını iddia ettiğini not etmiştir. 

Mahkeme, her ne kadar dava kapsamındaki bilgi ve belgeler başvurucunun bir önceki paragrafta belirtilen iddialarını destekler nitelikte olsa da Azerbaycan’a sınır dışı edilmesinin ardından başta Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kanun yolu olmak üzere Türkiye’deki kanun yollarına erişiminin olmadığı iddiasına katılmamaktadır.

Bu bağlamda 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün ilgili maddeleri uyarınca bireysel başvurular doğrudan veya avukat veya yasal temsilci aracılığı ile yapılabilir. Başvuruların doğrudan yapılmadığı durumlarda, avukatlar veya yasal temsilciler başvurucuyu temsil etme yetkilerini içeren bir vekaletname sunmalıdır. Ancak, bu tarz bir vekaletnamenin veya yetki belgesinin sunulmamasının bireysel başvurunun reddine dayanak olabilmesi için bu belgenin sunulamaması hususunda başvurucunun geçerli bir mazeret belirtememiş olması gerekmektedir. Mahkeme, bu açıklananlar ışığında Türk Hükümeti tarafından öne sürülen diğer kanun yollarının başvurucu açısında erişilemez olarak değerlendirilse dahi kendisinin bir avukata noter aracılığıyla vekalet verememesi hususunun Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı bireysel başvuruyu engellemeyeceği kanaatindedir. Yukarıda bahsedilen yerel hukuk kuralları başvurucuya açıkça neden vekaletname veya yetki belgesi sunamadığını başvuru formunda açıklama hakkı vermektedir. Başvurucunun Azerbaycan’daki tutukluluğunun ilk günlerinden itibaren kendi seçimi olan bir avukatın hukuki yardımından faydalandığı göz önünde bulundurulursa bu engellemenin ortaya çıkmadığı açıktır. Ayrıca başvurucunun bu kanun yolunun etkinliğine yönelik şüphelere sahip olması onu bu kanun yoluna başvurmaktan muaf kılmamaktadır. Eğer Anayasa Mahkemesi kendisinin başvurusunu, gerekli mazeretleri belirtmesine rağmen vekaletname veya yetki belgesi eksikliği sebebiyle reddetseydi başvurucunun Mahkeme’ye başvurma hakkı doğmuş olurdu.”

Adil Tazmin (Madde 41)

Mahkeme, Azerbaycan’ın başvurucuya uğradığı manevi zararlar yönünden 20.000 Euro tutarında tazminat ödemesi gerektiğine karar vermiştir.

From → Haberler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: