İHAM’ın Karastelev ve Diğerleri v. Rusya kararının özet çevirisi: “STK üyelerinin kanunla öngörülme şartını taşımayan radikalizm karşıtı yasayı protesto etmeleri nedeniyle istifa etmek zorunda kalması, ifade özgürlüğünü ihlal eder.”
Karastelev ve diğerleri v. Rusya davası insan hakları alanındaki bir sivil toplum kuruluşunun başkanı ve başkan vekilinin Rusya’daki radikalizm karşıtı bir yasaya karşı şikayetlerini konu almaktadır. Rus yetkililer, reşit olmayanlarla ilgili bir yasaya karşı bir posterin sergilenmesinin ve gençlerin ilerideki protestolara katılmaları için teşvik edilmesinin mevzuatta düzenlenmiş olan “radikal etkinlik” olduğuna ve suçtan sorumluluk doğurabileceğine karar vermişlerdir. Başvuruculara karşı üç hukuki süreç işlemiştir, esas olarak ihtar edilerek ileride protestolarda yer almamaları, yoksa haklarında kovuşturma başlatılacağı belirtilmiştir ve sonuç olarak başkan görevinden istifa etmiştir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) Vadim Karastelev ve Tamara Karasteleva bakımından İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ihlal edildiğine oybirliğiyle karar vermiştir.
Mahkeme, ilgili radikalizm karşıtı mevzuatın geniş olarak düzenlendiğini ve savcıya çok fazla takdir yetkisi alanı bırakarak yasanın uygulanmasını öngörülemez hale getirdiğini belirtmiştir. Ayrıca mevzuat ve uygulama, başvurucuların davasında kullanılan hukuki işlemlere keyfi olarak başvurulmasına karşı yeterli koruma sağlamamıştır.
Nitekim, başvurucuların davasında bu eksiklikler vurgulanmıştır; Mahkeme, posterin ve başvurucuların iki gençle iletişiminin, kamu yetkililerinin hukuka uygun faaliyetlerine şiddet veya şiddet tehdidiyle engel teşkil edecek şekilde anlaşılabileceği sonucuna varmanın yetkililer bakımından aşırı olduğunu tespit etmiştir.
Mahkeme ayrıca oybirliğiyle, Bay Karastelev’in başvurduğu yargısal denetim bakımından Madde 6’nın ilk fıkrasının (mahkemeye erişim hakkı) ihlaline karar vermiştir.
Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme tarafından yayımlanan basın özetinin çevirisi Pınar Baysal tarafından yapılmıştır.
Karastelev ve diğerleri v. Rusya, Başvuru no. 16435/10, Karar tarihi: 06.10.2020
Başlıca olgular
Başvurucular, şu anda yaşamlarıını yitirmiş olan Vadim Yevgenyevich Karastelev ile Tamara Viktorovna Karasteleva ve bir sivil toplum kuruluşu olan Novorossiysk İnsan Hakları Komitesi’dir (“NCHR”).
Bahsi geçen zamanda NCHR’ın başkanı ve başkan yardımcısı olan başvurucular Nisan 2009’da, reşit olmayanların kamusal alanlarda gece saatlerinde bir yetişkin tarafından eşlik edilmelerini gerektiren ve başkaca şeyleri konu alan son yasa değişikliğine karşı Novorossiysk’te protesto düzenlemişlerdir.
Novorossiysk savcılığına, protestolar sırasında başvururculardan biriyle etkileşimde bulunan iki gencin ebeveynleri tarafından art arda şikayetlerde bulunulmuştur. Aileler özellikle, başvurucuların protestolar sırasında ve okullarda reşit olmayanlara propaganda yaptıklarını ve onları yeni yasayı protesto ederek gelecek gösterilere katılmaya teşvik ettiklerini iddia etmişlerdir. Başvurucular, kendilerine sorular soran iki gence yalnızca protestolarının nedenini açıkladıklarını belirtmişlerdir. Onlarla başka irtibatta bulunmamışlardır.
Bahsi geçen iki genç, başvurucularla konuştuklarını, başvurucuların onlara bir sonraki gösteriye arkadaşlarını da getirmelerini söylediklerini, fakat onların bunun kargaşaya yol açacağını düşündüklerini belirtmişlerdir.
Savcılık, Mayıs 2009’da başvurucuların söz konusu davranışlarının yerel hukukta “devlet yetkililerinin hukuka uygun davranışlarını engelleme” olarak işlenen “radikal aktivite” riski içerdiğine karar vererek başvururcuları uyarmıştır. Özellikle de gösterilerden birinde sergilenen posterlerden birinin üzerinde yazan “özgürlük verilmediğinde alınmak zorundadır” sloganı başvurucuların reşit olmayanları protestolara katılmaya ve kamu yetkililerine karşı çıkmaya teşvik etmektedir.
Her iki başvurucu da kanun yollarına gitmişlerdir. Haziran 2009’da mahkemeler ikinci başvurucunun şikayetini reddetmiştir ve kararını savcılık tarafından sağlanan, söz konusu poster ve başvurucuların davranışlarının gençler tarafından yetkililere etkin olarak karşı çıkmak olacak algılanabileceği hakkındaki uzman raporu gibi delil materyallerine dayandırmıştır. İlk başvururcu tarafından yapılan başvurular ikinci başvurucunun davasında sonuçlanan hususları içerdiği için takipsiz bırakılmıştır.
Şikayetler ve usul
Başvurucular, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesine dayanarak savcılığın kendilerinin barışçıl protesto ve davranışlarına karşı radikalizm karşıtı uygulamalara başvurmasının hukuk aykırı ve keyfi olduğunu iddia etmiştir. Radikalizm karşıtı mevzuatın muğlak şekilde tanımlandığını ve reşit olmayanlar hakkındaki yasayla ilgili eleştirilerde bulunmanın kendilerini bu mevzuat kapsamında sorumlu tutacağını öngöremeyeceklerini belirtmişlerdir. Birinci başvurucu aynı zamanda kendisinin davasının takipsiz bırakılmasının ona kişisel olarak verilen ihtara karşı yargı kararı verilmesini imkansız kıldığından 6. maddenin birinci fıkrası (mahkemeye erişim hakkı) bakımından da şikayetçi olmuştur.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru 3 Mart 2010 tarihinde yapılmıştır.
Mahkeme’nin Kararı
Mahkeme sivil toplum kuruluşunun şikayetlerini kabul edilemez bularak reddetmiştir ve ikinci başvurucunun oğlu olan Dmitriy Karastelev’in, annesinin şikayetlerini Mahkeme’de savunabileceğine karar vermiştir.
Madde 10
Hükümet, başvuruculara karşı yürütülmüş hukuki sürecin -ihtar, uyarı ve bir emir- ifade özgürlüğüne müdahale niteliğinde olduğuna karar vermiştir. Verilen ihtar başvurucuların davranışlarının Rusya hukuku bakımından potansiyel olarak “radikal bir etkinlik” olduğunu ve başvurucuların kabahat kapsamında sorumlu tutulabileceklerini ifade etmektedir. Dolayısıyla başvurucular, başkaca protestoda bulunmaları halinde haklarında kovuşturma açılacağı anlamına gelen bu ihtara uygun davranmak zorunda kalmışlardır. İkinci başvurucu, verilen uyarı ve emirlere uygun davranmak ve sivil toplum kuruluşunun tasfiyesini engellemek için NCHR başkanlığından istifa etmiştir.
Mahkeme bahsedilen işlemlerin ulusal hukuk bakımından Radikalizmin Baskılanması Kanunu ve Savcılık Kanunu olarak temelinin olduğuna, fakat bu düzenlemelerin geniş kapsamlı olacak şekilde yazıldığına ve savcıya geniş bir takdir yetkisi tanıyarak kanunun uygulanmasını öngörülemez hale getirdiğine karar vermiştir. Böyle bir takdir yetkisi özellikle de kişinin ifade özgürlüğüne karşı zararlı sonuçlar doğurabilmesi bakımından Mahkeme içtihatlarında 10. madde bakımından açıkça ortaya konulan kriter dikkate alınmadan oluşturulmuştur.
Ayrıca Hükümet, başvurucuların davası bakımından uygulanan uyarı ve prosedürler hakkında sebepler sunacak herhangi bir açıklama sunmamıştır; söz konusu davranışlar sivil toplum kuruluşunun etkinliklerinden ziyade doğrudan bir bireyin bu hakkı kişisel olarak kullanması ile ilişkilendirilmiştir.
Yargı kararına itiraz yolu açık olmasına rağmen mevzuatın ve uygulamanın, mahkemelerin ifade özgürlüğüne “müdahalenin” “demokratik toplumun gerekliliği” olarak ve “meşru bir amaç için” olup olmadığını ya da uygulanabilir mevzuatın keyfiliğe karşı yeterli güvenceler sağlayıp sağlamadığı hakkında yargıda bulunmasına izin vermediği görülmektedir. Savcının yetkileri o kadar geniştir ki, kararlarının hukuka aykırı ya da ifade özgürlüğüne müdahale olduğunu göstermede muazzam zorluklarla karşılaşılmıştır.
Başvurucuların davasında, düzenleyici mevzuatta bulunan bu gibi büyük eksikliklerin üzerinde durulmuştur.
Özel olarak, Radikalizmin Baskılanması Kanunu kapsamındaki bir ihtarın tanımı dokümanın gönderileceği kişi tarafından “planlanan” bazı hukuka aykırı davranışlarla ilgilidir. Halbuki savcının, başvurucuların ya da diğer insanların herhangi bir “radikal etkinlik” planladığı yönündeki bulgularının hangi kanıtlarla desteklendiği belli değildir.
Üstelik, Radikalizmin Baskılanması Kanunu “radikal etkinliği” yalnızca “şiddetle ya da şiddet tehdidi içerdiği” hallerde “devlet yetkilileri tarafından gerçekleştirilen hukuka uygun aktivitelerin engellenmesi” olarak tanımlamaktadır. Fakat savcının ihtarında başvurucuların şiddet riski teşkil ettiklerini tasdik edecek hiçbir açıklama yoktur. Kamu yetkililerinin “engellenmesi” riski altında oldukları da net değildir.
Ayrıca, başvurucular açıkça erginlik yaşının altındaki kişilerle iletişim kurma amacında değillerdir, iki genç onlara yaklaşarak sorular sormuşlardır.
Üstelik posterin sergilenmesinin ve başvurucuların iki gençle iletişim kurmasının yetkililere karşı çıkılması yönünde kışkırtma olduğu sonucuna varmak aşırıdır.
Mahkeme, ulusal mevzuatın ve uygulamanın öngörülemez olduğuna ve ihtar, uyarı ya da emir uygulamalarında keyfiliği engelleyecek yeterli korumaya sahip olmadığına karar vermiştir.
Dolayısıyla, birinci ve ikinci başvurucu bakımından 10. maddeyi ihlal edecek şekilde ifade özgürlüğünün “kanunda düzenlenmeyen” müdahalesi söz konusudur.
Madde 6’nın birinci fıkrası
Birinci başvurucu kendisine yöneltilen ihtar için yargısal denetime ayrı başvurularda bulunduğunu fakat başvurularının ikinci başvurucu hakkında karar verilmiş olması gerekçesiyle haksız olarak takipsiz bırakıldığını belirtmiştir.
Mahkeme, birinci ve ikinci başvuruya verilen ihtarların birbirinin aynısı olduğunu ve onlara aynı sivil toplum kuruluşunun başkanları olarak verildiğini işaret etmiştir.
Fakat ihtarlar arasında önemli bir farklılık vardır: ihtarlar her bir başvurucuya onların karşı gelişlerinden doğan şahsi sorumluluklarından dolayı verilmiştir. Birinci başvurucuya verilen ihtar kendisinin gerçekleştirmiş olduğu davranışıyla ilgilidir ve dolayısıyla onun kendisine ait olan ifade özgürlüğüne karşı bir “müdahale” teşkil etmekte ve bu bakımdan ikinci başvurucunun karşı çıkmış olduğu ihtardan ayrılmaktadır.
Mahkeme bu sebepten ötürü birinci başvurucunun mahkemeye erişim hakkının bu şekilde indirgendiğini ve 6. maddenin ilk fıkrasının ihlal edilerek hakkın özüne yönelik bir ihlalde bulunulduğuna karar vermiştir.
Diğer Maddeler
Mahkeme madde 6 bakımından (adil yargılanma hakkı), madde 13 bakımından (etkili başvuru hakkı) ve 7. Protokol’ün 2. maddesi (cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı) bakımından geriye kalan şikayetleri incelemeye gerek olmadığına karar vermiştir.
Adil Tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Rusya’nın ilk başvurucuya maddi zararları bakımından 3,000 Euro ve İnsan Hakları Avrupa Avukatlık Merkezi’ne gider ve harcamaları için 850 Euro ödemesine karar vermiştir.
Ayrık görüşler
Yargıç Lemmens ve Yargıç Elósegui karara mutabık görüş şerhi düşmüşlerdir. Bu görüşler karar dokümanına eklidir
Trackbacks & Pingbacks