İHAM’ın Perovy v. Rusya kararının özet çevirisi: “Rus Ortodoks kilisesine mensup olmayan ilkokul öğrencisinin okulun ilk günü kutsama törenine katılmak zorunda kalması, eğitim hakkı ve inanç özgürlüğünü ihlal eden bir endoktrinasyona yol açmaz.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) 20 Ekim 2020 tarihli Perovy v. Rusya kararı, Rus Ortodoks kilisesine mensup olmayan, başka bir Hıristiyan kilisesine mensup iki ebeveyn ve onların haberleri olmadan okulun ilk gününde dini bir törene katılmak zorunda kalan yedi yaşındaki çocukları olan başvurucunun şikayetlerine ilişkindir. Mahkeme, ebeveynlerin Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokolü’nün 2. maddesi altında düzenlenen çocuklarının kendi dini inançları doğrultusunda eğitim aldığını temin etme haklarının ve çocuklarının 9. maddede düzenlenen din özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme’nin ihlal olmadığına karar vermesinde, ulusal makamların olaydan sonra hızlı ve yeterli bir biçimde harekete geçmesi, okul idaresi ve öğretmeni uyarması, dini tören sırasında herhangi bir endoktrinasyon olmamasının etkisi olmuştur. Karar dört oya karşı üç oy ile alınmıştır.
Kararın basın özetini buradan okuyabilirsiniz. Basın özetinin ve karşı oyların Türkçe’ye çevirisi İdil Özcan tarafından yapılmıştır.
Perovy v. Rusya, Başvuru no. 47429/09, Karar tarihi: 20.10.2020
Ana Olgular
Başvurucular Galina Perova, Aleksey Perov ve David Perov, evli bir çift ve onların oğludur. Başvurucular Rus vatandaşıdır ve Mesih Cemaati Kilisesi’ne mensupturlar.
3 Eylül 2007’de, o tarihte yedi yaşında olan üçüncü başvurucunun yeni okul yılına başladığı ilçe okulunda bir Rus Ortodoks kutsama töreni (освящение) gerçekleştirilmiştir. Tören bazı öğrencilerin ebeveynleri tarafından organize edilmiş ve derslerin başlamasından önce yaklaşık 20 dakika sürmüş, üçüncü başvurucunun sınıfında gerçekleşmiştir. Tören, öğrencilerden birinin babası olan, çocuklara küçük kağıt ikonlar dağıtan ve çocukları haçı öpmeye davet etmeden önce dua okuyan, dini kıyafetlerini giyen bir rahip tarafından yönetilmiştir.
Başvurucuların bu törenin yapılacağından haberi olmamıştır. Başvurucular, haçı öpmesi için diğer çocukların oğullarına baskı uyguladıklarını ve Rus Ortodoks geleneği uyarınca haç işaretini yapmadığı için onu dövdüklerini iddia ederek, bu törenin oğullarında ciddi rahatsızlık yarattığını savunmuşlardır.
İkinci başvurucu olayın olduğu gün savcılık makamına şikayette bulunmuş ve iddia edilen dövülme olayıyla ilgili bir ceza soruşturması başlatılmasını talep etmiştir.
Makamlar derhal bir inceleme başlatmış ve dini tören ebeveyn rızası olmadan gerçekleştiğinden birinci ve ikinci başvurucunun haklarının ihlal edildiğini tespit etmişlerdir. Ayrıca dini tören sırasında orada olan öğretmen hakkında da disiplin yargılaması başlatılmasına karar vermişlerdir. Bölgedeki eğitim müdürlüğü, bir öğrencinin din özgürlüğünü koruyan anayasal hakkını ihlal ettiği için okul müdürünü uyarmıştır.
Başvurucular ayrıca okuldan tazminat talep ederek mahkemelerde hukuk yargılaması başlatmıştır. Olaya dahil olan tüm ilgili kişileri dinledikten sonra mahkemeler bu talepleri reddetmiştir. Mahkemeler dini törenin okul saatleri dışında, Ortodoks ebeveynlerin inisiyatifinde gerçekleştiğine ve temel olarak okul öğretmeni tarafından verilen yanlış bir karar olduğuna karar vermiştir.
Şikayetler
Tüm başvurucular, dini törenin 9. madde (din özgürlüğü) altında düzenlenen haklarını ihlal ettiğini iddia etmiş, birinci ve ikinci başvurucu 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesi (eğitim hakkı) altında düzenlenen, ebeveynler olarak oğullarının kendi dini inançları doğrultusunda eğitim aldığını temin etme haklarının ihlal edildiğinden şikayetçi olmuştur.
Başvuru, 26 Ağustos 2009’da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılmıştır.
Mahkeme’nin Kararı
1 No’lu Protokol’ün 2. Maddesi (eğitim hakkı)
Mahkeme, kutsama dini törenin Rus Ortodoks geleneğinde yüksek ruhani ve sembolik değeri olan bir dini tören olduğunu kaydetmiştir. Başka bir Hıristiyan gruba mensup birinci ve ikinci başvurucu için, daha önceden bir bildirim olmaksızın çocuklarının böyle bir törende bulunması bile, sübjektif olarak, Devlet’in onların dini inançlarına saygı duymadığını gösterebilir.
Ancak, objektif bir bakış açısından, kutsama ayini üçüncü başvurucunun yetiştirilmesinde, kapsam ve süre olarak sınırlı, münferit bir olaydır. Dini tören konusunda ebeveynlere haber verilmemesi talihsiz ise de, üçüncü başvurucunun tören tecrübesinde herhangi bir endoktrinasyon veya baskının etkili olduğuna veya törenin ona rahatsızlık verdiğine dair, başvurucuların iddiaları dışında, herhangi bir delil yoktur.
En önemlisi, ulusal makamlar, haklarının ihlal edildiğini kabul ederek ve olayın bir daha yaşanmaması gerektiğini açıklığa kavuşturarak, hızlı ve yeterli bir şekilde başvurucuların şikayetleri doğrultusunda harekete geçmiştir. Dahası, hukuk yargılaması sırasında ulusal mahkemeler başvurucuların taleplerini dikkatlice incelemiş ve taleplerini reddederken davaya özgü, detaylı sebepler göstermişlerdir.
Dolayısıyla Mahkeme, birinci ve ikinci başvurucular bakımından 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesinin ihlal edilmediği ve 9. madde altında ayrı bir mesele doğmadığı sonucuna varmıştır.
9. Madde (din özgürlüğü)
Davanın kapsamına karar verirken Mahkeme, erginlik yaşına ulaşmadan önce din özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia eden diğer bireyler gibi, üçüncü başvurucunun da kendi adına ve ebeveynlerinden bağımsız olarak bu hakka sahip olduğunu kabul etmiştir.
Mahkeme, Devlet’in mevcut olaya dahlinin, hiçbir endoktrinasyon amacı olmadan, bir kere olan küçük bir olay için ilçe okulunun tesislerini sağlamak olduğunu değerlendirmiştir. Okul idaresi törenin içeriğini belirlememiş veya denetlememiş, töreni akademik programın bir parçası veya zorunlu bir eğitim gerekliliği haline getirmemiştir. Ulusal makamlara göre, tören esasen okul öğretmeninin yanlış değerlendirmesinden kaynaklanmıştır ve belirli karar ve cezalar ile derhal düzeltilmiştir.
Üçüncü başvurucunun dahli, törende sadece bulunmasının ötesine geçmemiştir. Özellikle, herkes haçı öpmeye davet edilirken, yalnızca isteyenlerin bunu yaptığı ve üçüncü başvurucunun çekimser kaldığı konusunda anlaşmazlık yoktur. Dava dosyasında, herhangi bir kimsenin rahibin öğrencilerin masalarına bıraktığı küçük kağıt ikonları kabul etmeye zorlandığını gösteren herhangi bir ibare de yoktur. Gerçekten de, tarafların sunuşlarında, rahip veya öğretmenin dini propaganda yapma (proselytise) veya herhangi bir kimseyi ayine katılmaya zorlama konusunda doğrudan bir girişimde bulunduğuna dair herhangi bir iddia bulunmamaktadır.
Buna ek olarak Mahkeme başvurucuların şikayetleri üzerine ulusal makamların hızlı ve yeterli biçimde harekete geçtiklerini tekrar etmiştir.
Mahkeme, üçüncü başvurucunun ne başka bir Hıristiyan grubun inançlarının açıklanmasına katılmaya zorlandığı ne de kendi inançlarına bağlılığından vazgeçirildiği sonucuna varmıştır. Bir Ortodoks kutsama törenine tanıklık etmiş olması onda anlaşmazlık hissi oluşturmuş olabilecekse de, bu durum, yarışan dini grupların bulunduğu bir demokratik toplumun gerektirdiği açık fikirlilik ve toleransa ilişkin daha geniş bağlamda değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla üçüncü başvurucunun 9. madde altındaki hakları ihlal edilmemiştir.
Mahkeme,
- Başvurucuların 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesi ve Sözleşme’nin 9. maddesi altındaki şikayetlerini oybirliğiyle kabul edilebilir bulmuş;
- Birinci ve ikinci başvurucunun 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesi altında düzenlenen haklarının ihlal edilmediğine dört oya karşı üç oy ile karar vermiş;
- Birinci ve ikinci başvurucunun Sözleşme’nin 9. maddesi altındaki hakları bakımından ayrı bir mesela doğmadığına oybirliğiyle karar vermiş;
- Üçüncü başvurucunun Sözleşme’nin 9. maddesi altındaki haklarının ihlal edilmediğine dört oya karşı üç oy ile karar vermiştir.
Ayrık Görüşler
Yargıç Keller, Serghides ve Poláčková ortak bir karşı görüş belirtmiştir.
Yargıçlar, ebeveynlerin 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesinin ikinci cümlesi altındaki iddialarının reddedilmesi ve çocuk bakımından 9. maddenin ihlal edilmediği konusunda çoğunluk görüşüne karşı çıkmıştır.
Yargıçlar, dini eğitimden tamamen muaf tutulma imkanı olmamasının 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesinin ihlalini teşkil ettiği içtihadı hatırlatmış ve her ne kadar mevcut olayın koşulları farklı olsa da, bu içtihadın olayla ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Yargıçlar, törenin spontane bir şekilde değil, önceden ayarlandığını; aileye haber verme imkanı olmasına rağmen aileye haber verilmediğini ve okulun din konusunda tarafsız olma görevini yerine getirmek için ebeveynlere önceden haber vermesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesinin ihlal edildiği görüşünde olduklarını belirtmişlerdir.
Yargıçlar, bu gibi davaların yalnızca ebeveynlerin 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesi altındaki hakları bağlamında değerlendirilmesini eleştirmiş, çocuğun 9. madde altındaki haklarına dayanabilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Haçı öpmeye veya haç işareti yapmaya zorlanmamış olsa bile, başvurucu dini tören tarihinde yedi yaşındadır ve dini tören başvurucunun okula başladığı ilk gün gerçekleşmiştir. Başvurucu bu durumda dini törenin istisnai bir durum olduğu anlayacak ve dini tören ile okul idaresi arasındaki ayrımı yapacak olgunlukta değildir, dolayısıyla rahatsızlık hissetmiştir. Dini tören yapılması pasif sembollerin varlığından (karş. Lautsi ve Diğerleri v. İtalya) daha farklıdır. Ayrıca öğretmen “farklı bir inançtan” bir öğrenci olduğu konusunda rahibi bilgilendirmiştir; ancak başvurucuya açıklama yapmamış ve ona töreni terk etme imkanı vermemiştir. Yargıçlar, başvurucunun törende “yalnızca bulunduğuna” yapılan vurguya katılmamışlardır. Yargıçlar özellikle çocukların okul idaresi ve öğretmenleri ile aralarındaki hiyerarşik ilişkiye ve çocukların etkiye açık olmalarına dikkat çekmişlerdir.
Yargıçlar, üçüncü başvurucunun yaşı, okulun ilk günü olması ve bu dini törenden kaçmasına hiçbir imkan bulunmaması sebebiyle Devlet’in dini tarafsızlık görevini yerine getirmediği sonucuna varmışlardır.
Yargıç Lemmens, Dedov, Schembri Orland ve Guerra Martins bu karşı görüşe karşı ortak bir mutabık görüş belirtmiştir. Yargıçlar davadaki spesifik koşullar sebebiyle ihlal olmadığına karar verdiklerini belirtmişlerdir. Okul idaresi olaydan haberdar olur olmaz, bütün ebeveynlerin rızası olmadan dini bir tören yapılmış olmasını kınamıştır. Yargıçlar bu durumda Devlet’in bir ihlalden nasıl sorumlu tutulabileceğini göremediklerini ifade etmiştir. Yargıçlara göre bu dava din özgürlüğünün temel değerlerinin tehlikede olduğu bir dava değildir. Ulusal mahkemeler ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi önüne taşınan davalarla değil, ebeveynler ve okul arasında yapıcı bir konuşmayla çözülmesi gereken bir meseledir.
Trackbacks & Pingbacks