FORUM – Ar. Gör. Atagün Mert Kejanlıoğlu – Peşimizi Bırakmayan İhlaller, İç Sıkıntıları ve Büyüyen Karanlıklar: “Berû: Klakson Borîzan û Birt”’in Temsilinin Yasaklanması
Peşimizi Bırakmayan İhlaller, İç Sıkıntıları ve Büyüyen Karanlıklar: “Berû: Klakson Borîzan û Birt”’in Temsilinin Yasaklanması
Arş. Gör. Atagün Mert Kejanlıoğlu[i] – MEF Üniversitesi / McGill University
İtalyan yazar Dario Fo’nun Teatra Jiyana Nû (Yeni Hayat Tiyatrosu) tarafından sahneye konulan “Berû: Klakson, Borîzan û Birt” (Yüzsüz: Klakson, Borazanlar ve Bırtlar) adlı oyununun İBB Şehir Tiyatroları’nın Tiyatrolara Destek Projesi kapsamındaki Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde yapılacak olan 13 Ekim 2020 tarihli temsili, oyunun başlangıç saatinden dört saat önce yasaklandı.
Bu yasak maalesef Türkiye’deki sanatsal ifade özgürlüğü üzerindeki baskılara yeni bir halka daha ekliyor. Özellikle İHAM içtihadı yönünden hukuka aykırılığı son derece net olan bu yasağın hala idare tarafından uygulanıyor olması bu alanda çalışan hukukçular için de oldukça iç karartıcı bir hal alıyor. Sonucu belli ve mesleki bir tatmin vermeyen bir tartışmayı sürekli yapmak zorunda kalmak sürekli bir kapana kısılmışlık hissi yaratıyor. Bu karanlığın yarattığı iç sıkıntısından kurtulmak mümkün değil gibi gözükse de hukuka aykırılık hakkında inatla birkaç kelam etmek mühim.
Esasa girmeden önce, diyeceklerimin ağırlıklı olarak yasağın İHAM içtihadına aykırılığına dair olduğunu hemen belirteyim. Bu aykırılığın önemli olmasının en büyük sebebi, neredeyse herkesin malumu olduğu gibi Anayasa’mızın 90. maddesinin son fıkrasına göre milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olması ve hatta temel hak ve özgürlüklere ilişkin andlaşmalarla kanunlar aynı konuda farklı hükümler içerirse andlaşma hükümlerinin esas alınıyor olması. Bu çerçevede, önce akla mantığa aykırılıklardan –bu yasağın temelindeki bazı sorunlu noktaları başka türlü ifade etmek mümkün değil – sonra da muhtemel hukuka aykırılıklardan bahsedeceğim. Yanlış anlaşılmasın, yasağın hukuka aykırılığı kesin, fakat yasak akla ve mantığa aykırı olduğundan hukuka nasıl aykırı olduğunu ancak olasılıklar üzerinden değerlendirebiliyorum. Son olarak da bu tip yasakların yarattığı umutsuzluğa değineceğim.
I. Akla ve Mantığa Aykırılıklar
Olayımızın hukuki boyutu şu şekilde gerçekleşiyor: Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı’nın basına yansıyan tebligatına göre, kaymakamlık bu oyunun genel kamu düzenini bozabileceğini değerlendiriyor. Bu pek isabetli (!) değerlendirme sonucunda kaymakamlık, İl İdaresi Kanunu’nun 32/ç maddesi ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. Maddesine dayanarak oyunun süresiz olarak yasaklanmasına karar veriyor. İstanbul Valisi’nin ve İçişleri Bakan Yardımcısı’nın “tweet”lerinden edindiğimiz bilgiye göre hassas kamu düzeninin bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının sebebiyse Dario Fo’nun 1981’de İtalya’da yazdığı oyunun Teatra Jiyana Nû tarafından amansızca PKK propagandası yapacak şekilde sergilenmesi.
Dario Fo Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir İtalyan yazar. Onlarca tiyatro oyunu var. Oyunları dünyanın dört bir köşesinde sergilenmiş bir yazar. Birçok oyunu Türkçe’ye de çevrilmiş ve Devlet Tiyatroları da dahil olmak üzere Türkiye’de de sergilenmiş. Hatta ilk Dario Fo oyunumu ben de Bursa Ahmet Vefik Paşa Sahnesi’nde izlemiştim. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu, başrolünde Atilla Şendil’in oynadığı “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” idi. 2000’lerin başı olmalı. Sahnelemeden aklımda kalan az şey var ama salondan çıkarken hissettiğim hayranlığı hala hatırlıyorum.
Akla ve mantığa aykırılıklar tam olarak buradan başlıyor. 1980’lerde İtalya’da yazılmış, yazarının oyunları defalarca Türkiye’de de sergilenmiş bir oyuna bakıp kamu düzenini bozacak nitelikte bir PKK propagandası görmek nasıl mümkün olabilir? Teatra Jiyana Nû’nun oyunu nasıl sahneye koyduğunu maalesef bilmiyorum, oyunu izlemedim. Ama grupla yapılan şu röportajda oyunun yönetmeni Nazmi Karaman şöyle diyor: “Yer yer güncellemeler yaptık ama metne sadık kaldık.” Bunun dışında röportajı biraz daha okuduğunuzda yönetmenin oyunu tamamen yerelleştirmek gibi bir çizgi de benimsemediğini görmek mümkün, zira karakterlerin İtalyanca isimlerinin ve hikâyenin bağlamının korunduğunu görüyoruz.
İdarenin iddiasına göre ise – tekrar ediyorum – kamu düzenini bozacak nitelikte PKK propagandası yapan bir oyunla karşıyayız. Dolayısıyla kaymakamlık, bu oyunun temsiline giden insanların sağa sola saldıracak şekilde PKK propagandasına maruz kaldığını düşünmüş olmalı ki bu oyunu yasaklasın. Bunu ben demiyorum, kaymakamlık ve vali diyor. O halde, 1981 yılında yazılmış, İtalya’da geçen bir oyunun büyük ölçüde metne sadık kalan bir temsilinin bu derece etkili bir PKK propagandasını nasıl yapabildiğini anlamak mümkün olmalı. Ben oyunu baştan sona okudum. Oyun, sermaye ile politikacılar arasındaki ilişkilerin sıkılığını hicveden bir komedi. Oyunu okuduktan sonra yönetmenin ve oyuncuların oyunu nasıl yorumladıkları hakkında verdikleri yukarıdaki röportajı da okudum. Buradan PKK propagandasının nasıl çıkabileceğini ben çözemedim.
Durum bu olunca yapılacak hukuki değerlendirmenin anlamı da oldukça sınırlı. Çünkü oyunun içeriğinde PKK propagandası oluşturabilecek bir şey tespit edemezseniz yapılan kısıtlamanın ne için yapıldığını bilmek mümkün olmuyor. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında her zaman kısıtlamanın bir nedeni, güdülen bir amaç vardır. Bu olayda iddia edilen amaç kamu düzeninin korunması. Ama kamu düzenini tehlikeye düşüren hiçbir şey yoksa o zaman yapılan kısıtlamayla ölçülü olup olmadığını tartışabileceğimiz bir husus kalmıyor. Dolayısıyla tam olarak neyi tartışabileceğimizi çözmek de mümkün olmuyor. O yüzden kanunla öngörülme ölçütüne dair söylenebilecek birkaç şey dışında olayla ilgili genel ilkeleri hatırlatmakla yetinelim.
II. Hukuka Aykırılığın Muhtemel Sebepleri
Akla ve mantığa meydan okuyan bir olayda hukuka aykırılık tartışmanın zorluğunu bırakacak olursak burada İHAS yönünden bir ifade özgürlüğü sınırlaması ile karşı karşıyayız. Mahkeme’nin içtihadı 1988 yılından beri sanatsal ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 10. maddesinin koruma alanında olduğu konusunda oldukça net.[i] 10. maddenin ifade özgürlüğüne dair getirdiği sınırlama şartlarının “Berû: Klakson Borîzan û Birt”ün yasaklanmasına uygulanması gerekiyor. Bu şartlar ise şöyle: kanunla öngörülme, meşru bir amaca yönelik olma ve demokratik toplumun gereklerine uygun olma.
Kanunla öngörülme ölçütü açısından kaymakamlığın tebligatında gösterdiği İl İdaresi Kanunu’nun 32/ç maddesi ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi, bu yasağın kanuni dayanağını oluşturuyor. Mahkeme’nin içtihadı uyarınca ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin kanunla öngörülmesi bunların sadece şeklen kanuna dayanması anlamına gelmiyor. Kanunla düzenlenen müdahalenin öngörülebilir ve erişilebilir olması da gerekiyor.[ii]
Bu olay özelinde kanunun yeterince öngörülebilir olmadığını iddia etmek mümkün. Zira İl İdaresi Kanunu’nun 32/Ç maddesi şöyle:
“İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır.”
Görüldüğü üzere, bu madde kaymakamlığa kamu esenliğinin sağlanması için sınırı belirsiz genel bir yetki veriyor. Bir kanunun, öngörülebilir olduğunun söylenebilmesi için Mahkeme içtihadına göre keyfiliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yeterli bir netlikte, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini tanımlaması şart.[iii] O halde, herhangi bir çerçeve çizmeyen bu genel yetkinin öngörülebilirlik kriterini karşıladığını söylemek oldukça zor. Diğer kanuni dayanak olarak sunulan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi ise bir toplantının süreksiz yasaklanmasını ancak suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike varsa mümkün kılıyor. Oysa kaymakamlığın tebligatında yasağın sebebi olarak genel geçer “genel kamu düzeninin bozabileceği” ifadesinin kullanıldığını görüyoruz. 2911 sayılı Kanun’un 17. maddesinin idareye bu sebebe dayanan süresiz yasaklama yetkisi vermediği çok açık. Dolayısıyla bu yasağın kanunla öngörülme ölçütünü karşılamadığını iddia edebiliriz.
Bu yasağın amacı konusunda söylenebilecek çok şey var ama İHAM içtihadı yönünden söylenebilecek çok bir şey yok. Zira oyunun kamu düzenini nasıl tehlikeye düşürdüğünü anlamak mümkün olmadığından bu yasağın kamu düzenini korumak dışında bir amaç güdüyor olması akla gelen güçlü olasılıklardan. Fakat bu amacın da ne olduğuna dair ancak spekülasyon yapabilecek noktadayız.
Bu iki aşamadan sonra bu yasağın demokratik toplumun gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekiyor. Fakat bu kavramın İHAM içtihadında bir hukuki ölçüt olarak içerdiği anlamın dışında da bir demokratik toplumda seneler önce yazılmış Nobel ödüllü bir yazarın siyasi ilişkileri hicveden oyununu yasaklamanın nasıl gerekli olabileceğini hayal etmek elbette ki çok zor. Demokratik topluma bizlerin verdiği anlamı bir kenara bırakıp hukuki ölçütlerin güvenilir kollarına dönecek olursak İHAM, sanatsal ifadelerin kısıtlanmasında bazı kriterler ortaya koyuyor:
- Eğer ifade özgürlüğüne ilişkin kısıtlama, burada olduğu gibi, bir eserin gösterimden önceden yasaklanmasına ilişkin ise – bir diğer deyişle sansür ise – bu kısıtlama daha tehlikeli bir sonuç yarattığından daha ayrıntılı ve özenli bir şekilde değerlendirilmelidir.[iv]
- Eğer kısıtlama, bir oyunun kamu düzenine tehlike oluşturup oluşturmadığının tespitini gerektiriyorsa oyunun daha önce sorunsuzca sergilenip sergilenmemiş olması önemli bir kıstastır. Daha önce sergilenmiş olan bir oyun yasaklanırken oyunun nasıl kamu güvenliğini tehlikeye düşürdüğü açıklanmalı ve en azından bir delil başlangıcı ortaya konmalıdır.[v] Hemen hatırlatalım: Berû: Klakson, Borîzan û Birt, ilk kez olağanüstü hal devam ederken 2017’de sorunsuzca sergilenmiştir ve o zamandan beri de sergilenmektedir.
- İHAM’ın sanatsal ifadenin kısıtlanmasında kullandığı önemli bir ilke vardır: Sınırlı etki ilkesi. İHAM’ın tiyatro oyunları için de benimsediği bu ilke uyarınca, roman ve tiyatro gibi eserler, kitle iletişim araçlarına nazaran daha az kişiye ulaştığı için kamu düzenini tehlikeye atma hususunda daha sınırlı bir etkiye sahiptir.[vi]
- Kurgusal metinlerden kaynaklı kamu güvenliği tehlikesi, Anayasa Mahkemesi’nin de benimsediği İHAM içtihadı uyarınca daha kısıtlı olarak değerlendirilmelidir.[vii]
- Dario Fo’nun bu oyunu, yukarıda da belirttiğim üzere bol bol fars da içeren okuması (ve eminim izlemesi de bir o kadar) zevkli bir siyasi hiciv. İHAM içtihadına göre, hiciv kendine mündemiç özellikleri nedeniyle gerçeği çarpıtan, abartan sosyal ve sanatsal bir yorum biçimidir ve gerçekleri çarpıtan niteliği nedeniyle daha geniş bir korumadan faydalanır.[viii] Nitekim, Berû: Klakson, Borîzan û Birt’taki bütün karmaşanın kaynağı, FIAT’ın patronuna yanlışlıkla bir işçinin yüzünün nakledilmesinden kaynaklanmaktadır. Herhalde gerçeği abartarak sosyal yorum yapmanın tanımına daha çok uyan çok az oyun bulunabilir.
Olayla ilişkili temel genel ilkeler bunlardan ibaret. Yukarıda dediğim gibi oyunun tam olarak nasıl kamu düzenini tehlikeye düşürdüğünü anlayamadığımız için bu ilkeleri olaya kesin olarak uygulamak pek mümkün değil. Fakat ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir olayda, İHAM içtihadı uyarınca Devletin takdir marjını daraltan beş tane sebebi rahatlıkla olaya uyacak şekilde arka arkaya sıralayabiliyorsanız, o tiyatro oyununun süresiz olarak yasaklanmasının nasıl hukuka uygun olacağını söylemek çok zor oluyor. Ama tabii ki sanat da hayal gücü de sınırsız. Mesela yönetmen, Dario Fo’ya yepyeni bir soluk getirmek için interaktif bir mizansenle izleyicilere kalaşnikof kullanmayı öğretmeye ve birbirlerini taramaya teşvik etmeye karar verdiyse yasak hukuka uygun olacaktır. Şahsen 2017’den beri sergilenen bir oyunun birden böyle bir mizansen değişikliğine gitmesine ben pek ihtimal vermiyorum. Oyunun yasaklanmasının hukuka uygun olması ihtimali, öylesi bir mizansenin benimsenmiş olması ihtimaline denk düşüyor.
III. Kısır Döngülerin Karanlığından Doğan İç Sıkıntısı
Berû’nun yasaklanması basına yansıdığında aklıma ister istemez İHAM’ın 2007 yılında verdiği Ulusoy ve diğerleri / Türkiye kararı düştü.[ix] Ulusoy ve diğerleri kararı, daha önce sorunsuzca sergilenmiş bir Kürtçe oyunun icrasına Ankara Valiliği’nce izin verilmemesi hakkında.
Tıpkı burada olduğu gibi o zaman da oyunun kamu düzenini nasıl tehlikeye düşürdüğü pek anlaşılamamış. Valilik, bazı oyuncuların PKK yanlısı eylemlerden ötürü kovuşturulmuş veya hüküm giymiş olmasını gerekçe göstermiş, ancak bunun oyunun içeriğini nasıl etkilediğine dair bir bilgiye ulaşmak mümkün değil. Bunun yanında yasağın iptalini reddeden İdare Mahkemesi ise oyunun Kürtçe sergileniyor olmasını kamu düzenini tehlikeye düşüren bir unsur olarak yorumlamış.[x]
Bu hukuki belirsizlik ve karmaşa karşısında İHAM ise, Kürt dilinin kullanılması ile kamu düzeninin bozulması arasındaki mantıksal bir ilişki olmaması, Kürtçe oyun sergilemenin yasak olduğuna dair herhangi bir mevzuatın bulunmaması, var olan mevzuatın keyfiyete karşı yeterli güvence sağlamaması ve oyunun şiddeti nasıl teşvik ettiğinin anlaşılamaması gerekçelerine dayanarak Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiş.
Bu karara konu olan olayın yaşandığı sene 1999. İHAM başvurusu 2003 yılında yapılmış. Kararın verilme tarihi ise 2007. Karar Türkçe’ye de çevrilmiş. Dolayısıyla bu içtihada hâkim olmak için yabancı dil bilmeye dahi gerek yok. Hal böyle olunca insanın canını sıkan karanlık biraz daha büyüyor. Zira bazen içtihada erişimin dil sebebiyle zor olduğunu düşünerek kendimizi kandırabiliyoruz. Burada o dahi mümkün değil.
Bu iç sıkan karanlığın, beni daha da derin bir umutsuzluğa düşüren ve zihnimin de benden gizlediği bir yönü daha var. Bu ayrıntıyı Ulusoy kararını yeniden okumak için açınca gördüm. Fark ettim ki Ulusoy kararında oyunu yasaklanan tiyatro topluluğu Teatra Jiyana Nû’nun ta kendisiymiş. Belli ki Kürtçe oyun sahneledikleri için düzenli olarak sansürleniyorlar.
Türkiyeli hukukçular olarak İHAM kararlarının dikkate alınmamasına alışkınız. Keşke bu kadar alışkın olmasak; ama o noktayı geçeli maalesef çok oldu. Yine de insan, hakkında oyun yasağından ötürü ihlal kararı verilmiş bir tiyatro topluluğu görünce bu topluluğun haklarının bir kere daha aynı sebepten ihlal edilmemesini umut ediyor. Öte yandan, ceza mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının hükmünü dahi yerine getirmeyebildiği bir ülkedeyiz. O yüzden bireysel başvurunun objektif etkisi, öğretici etkisi vb. etkilerden bahseden makaleleri ciddiye almak giderek zorlaşıyor. Belki de Türkiye’de “bireysel başvurunun hukuka etkisizliği”nden bahsetmek duruma daha uygun.
Vaziyet buyken, İHAM kararlarının insan haklarını hukukuna uyulmasına yönelik genel bir etki yaratmasını bekleyen hukukçular olarak, komik olmayan bir şaka gibiyiz belki de. Ama bu durumun komik bir yönü de var sayılır. Yazı biraz farklı olsun diye edebi göndermeler yapmam gerekirse – gerekmiyor ama aynı şeyi yazıp durmaktan daha iyi olur gibi geldi – Oyun Sonu (Beckett)’ndaki Clov gibiyiz. Hamm’e biz de çok kızgınız; ama zaten dışarı da çıkamıyoruz, sandalyenin yerini değiştirip durmak da bir seçenek olmaktan çıktı. “Ben gidiyorum” diyip ve bütün bu karanlıklardan kaçabileceğimiz bir yere gitmeyi istiyoruz.
O kadar kolay olmuyor.
[i] İHAM, Müller ve diğerleri/İsviçre, Başvuru No. 10737/84, 24.05.1988, § 27.
[ii] İHAM, Sunday Times/Birleşik Krallık (No. 1), Başvuru No. 6538/74, 24.04.1979, § 49.
[iii] İHAM, Rotaru / Romanya [BD], No. 28341/95, § 55
[iv] İHAM, Observer ve Guardian, Başvuru No. 13585/88, 26.11.1991, § 60
[v] İHAM, Ulusoy ve diğerleri/Türkiye, Başvuru No. 34797/03, 03.05.2007, § 48-49.
[vi] İHAM, Kar ve diğerleri/ Türkiye, Başvuru No. 58756/00, 03.05.2007, § 46. Sanatsal ifadenin kamu güvenliğine ilişkin bu kısıtlı etkisi romanlara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında da kabul edilmiş ve aynı şekilde uygulanmıştır. (AYM, Fatih Taş başvurusu, Başvuru No. 2013/1471, 12.11.2014, § 101-107).
[vii] İHAM, Alınak / Türkiye, Başvuru No. 40287/98, 29.03.2005, § 43; Fatih Taş başvurusu, § 105.
[viii] İHAM, Vereinigung Bildender Künstler/Avusturya, Başvuru No. 68354/01, 25.01.2007, § 33.
[ix] İHAM, Ulusoy ve diğerleri/Türkiye, Başvuru No. 34797/03, 03.05.2007.
[x] Ulusoy ve diğerleri/Türkiye, § 11-12.
[i] MEF Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi / McGill Üniversitesi(Montreal, Kanada) Doktora Adayı. Araştırma alanları: İnsan hakları hukuku, anayasa teorisi, kurucu iktidar teorisi ve popülizm.
Anayasa Gündemi – FORUM sayfasında yayınlanan yazılar herhangi bir denetimden veya hakem kontrolünden geçmemektedir. Yazıların içeriğinden yalnızca yazar(lar) sorumludur. Yazılar ancak kaynak gösterilerek ve link verilerek kullanılabilir.