İçeriğe geç

İHAM Büyük Dairesi’nin Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda kararının özet çevirisi: “Atanma sürecinde adil yargılanma hakkının özüne zarar verebilecek nitelikte eksiklikler bulunan bir yargıcın yargılamaya katılması sebebiyle, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkından mahrum bırakıldığına karar vermiştir.”

by 18/12/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda (Başvuru Numarası: 26374/18) başvurusuna ilişkin kararında, oybirliğiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Başvuru, başvurucunun trafik güvenliğini tehlikeye atma suçu sebebiyle aldığı mahkûmiyet hükmünü onaylayan yeni kurulmuş İzlanda Temyiz Mahkemesi’nde görevli ve başvurucunun dosyasına bakan yargıçlardan birisinin atanma sürecindeki eksiklikler sebebiyle Temyiz Mahkemesi’nin yasayla kurulmuş mahkeme niteliğini haiz olmadığı iddialarına ilişkindir.

Mahkeme, bir ihlal tespit etmenin muhtemel sonuçları ve söz konusu olaydaki menfaatleri göz önünde bulundurduğunda, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkını, yargısal atama prosedüründeki herhangi bir eksikliğin bu hakkın ihlali olarak kabul edilmesine yol açacak biçimde geniş kapsamlı yorumlanmaması gerektiği görüşündedir.

Bu sebeple Mahkeme, yargısal atama prosedüründeki herhangi bir aykırılığın, yasalar tarafından kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkını ihlal edecek kadar ciddi olup olmadığını belirlemek için üç aşamadan oluşan bir test formülize etmiştir. Mahkeme aşağıda açıklandığı şekilde karar vermiştir.

Son on yılda, İzlanda’daki adli atamalara ilişkin mevzuatta Adalet Bakanlığı’nın atama sürecindeki takdir yetkisini kısıtlayarak yargısal bağımsızlığın güçlendirilmesini hedefleyen bir takım önemli değişiklikler yapılmıştır. Bakanlık’ın yetkileri üzerindeki kontrol mekanizması, yeni kurulmuş Temyiz Mahkemesi’ne atanmak üzere Bakanlık tarafından önerilecek her bir yargıç adayının parlamento tarafından ayrı ayrı onaylanması gerektiği düzenlenerek daha da yoğunlaştırılmış ve yeni kurulacak mahkemenin bu yolla meşruiyetinin sağlanması amaçlanmıştır.

Ancak İzlanda Yüksek Mahkemesi tarafından tespit edildiği üzere, bu mevzuat, özellikle Adalet Bakanı tarafından Temyiz Mahkemesi’ne dört yeni yargıcın atanması sürecinde ihlal edilmiştir. Adalet Bakanı’na belirli şartlar altında Değerlendirme Komitesi’nin önerilerinin dışına çıkmak yetkisi verilmiştir. Ancak Bakan, bu yetkisini kullanma kararını temellendirmesini şart koşan önemli bir prosedürel yükümlülüğü, adaylar hakkında yeterince soruşturma ve değerlendirme yapmayarak ihlal etmiştir. Bu yükümlülük, Adalet Bakanı’nı adli atamalara ilişkin olarak politik veya diğer kanuna aykırı saiklerle hareket etmekten ve Temyiz Mahkemesi’nin meşruluğuna ve bağımsızlığına zarar vermekten alıkoymayı amaçlayan önemli bir koruyucu tedbirdir. Ancak bu yükümlülüğün ihlal edilmesi, Adalet Bakanlığı’nın son düzenlemelerden önce adli atamalara ilişkin sahip olduğu kontrolden yoksun takdiri yetkiye tekrar kavuşması anlamına gelerek son düzenlemelerle elde edilen yargı bağımsızlığına ilişkin tüm kazanımları yok edecektir. Adalet Bakanı’nın prosedürel ihlallerine ilişkin olarak parlamento oylaması ve yerel mahkemelerin yargısal incelemesi gibi koruma mekanizmaları bulunsa da tüm bu koruma mekanizmaları etkisiz kalmış ve Adalet Bakanı’nın Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkabilmesine ilişkin takdiri yetkisi kontrolden ari bir biçimde kullanılmıştır.

Geliştirilen üç aşamalı testi uygulayarak Mahkeme, başvurucunun, yerel mahkeme huzurundaki yargılanmasına, atanma sürecinde, adil yargılanma hakkının özüne zarar verecek nitelikte eksiklikler bulunan bir yargıcın katılması sebebiyle yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkından mahrum bırakıldığına karar vermiştir.

Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda (Büyük Daire) kararının tamamına buradan ulaşabilirsiniz. Mahkeme tarafından yayımlanan kararın basın özetinin çevirisi Batuhan Karataş tarafından yapılmıştır.

Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda, Büyük Daire, Başvuru No: 26374/18, Karar Tarihi: 01.12.2020

Başvuruya Konu Olaylar

Başvurucunun Dosyasına İlişkin Olgular

Başvurucu, 1985 yılında doğmuş ve halihazırda Kopavogur (İzlanda)’da yaşamakta olan bir İzlanda vatandaşıdır.

Başvurucu, 2017 yılının Mart ayında uyuşturucu madde etkisi altında ve ehliyetsiz olarak araç sürmek suçlarından hüküm giymiştir. Başvurucunun cezasına ilişkin itirazı 2018 yılının Ocak ayında kurulan yeni Temyiz Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Yargıç A.E, başvurucunun dosyasına atanan yargıçlardan birisidir. Başvurucu, A.E’nin atanma sürecinde prosedürel eksiklikler bulunduğunun 2017 yılının Aralık ayında verilen karar ile Yüksek Mahkeme tarafından tespit edildiğini ileri sürerek A.E’nin dosyadan reddini talep etmiş ancak ilgili talebi reddedilmiştir.

Temyiz Mahkemesi başvurucunun mahkumiyet hükmünü onaylamış ve başvurucu, A.E’nin atanma usulünün hukuka aykırı olduğunu ve bu sebeple yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme huzurunda adil şekilde yargılanma hakkından mahrum kaldığını öne sürerek Yüksek Mahkeme’ye başvurmuştur. Başvurucu ayrıca A.E’nin siyasi saiklerle atandığını iddia etmiştir.

2018 yılının Mayıs ayında Yüksek Mahkeme, 2017 yılının Aralık ayında verdiği karar ile A.E’nin Temyiz Mahkemesi’ne atanma sürecinde prosedürel eksiklikler bulunduğunu tespit etmiş olmasına rağmen ilgili atamanın geçerli olduğunu ifade ederek başvurucunun temyiz başvurusunu reddetmiştir. Yüksek Mahkeme, başvurucunun tarafsız ve bağımsız yargıçlar huzurunda adil yargılanma hakkından mahrum bırakıldığında şüphe etmek için yeterli sebep olmadığına kanaat getirmiştir.

A.E’nin Atanma Süreci

A.E, Değerlendirme Komitesi tarafından ilk olarak Temyiz Mahkemesi’ndeki uygun on beş göreve ilişkin otuz üç adayın değerlendirildiği ve bu on beş görev için en uygun ve kalifiye olduğu düşünülen ilk on beş adayı içeren bir öneri listesinin hazırlandığı bir süreç sonunda görevine atanmıştır. 50/2016 sayılı Yargı Teşkilatı Kanunu’nun ilgili hükmüne göre, Adalet Bakanı, önerdiği adayların söz konusu atamaya ilişkin olarak aranan tüm minimum gereklilikleri sağladığının Değerlendirme Komitesi’nce tespit edilmesi ve önerisinin parlamento tarafından kabul edilmesi koşuluyla Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkarak liste dışı aday veya adaylar önerebilir. Somut olayda, Adalet Bakanı Değerlendirme Komitesi’nin on beş önerisinden on birini kabul etmiş ve liste dışı dört aday belirlemiştir. Bu dört adayın arasında, Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesindeki adaylardan daha düşük kıdeme sahip A.E’de bulunmaktadır. Adalet Bakanı, Değerlendirme Komitesi’nin listesinde yaptığı değişikliklere ilişkin çeşitli argümanlar sunmuştur.

2017 yılının Haziran ayında Parlamento, salt çoğunluğun bir oy fazlası ile Adalet Bakanı’nın atamalarını ve listesini onaylamıştır. Aynı yılın Temmuz ayında ise İzlanda Başbakanı, aralarında A.E’nin de bulunduğu yeni yargıçların atama mektuplarını imzalamıştır.

Değerlendirme Komitesi’nin listesinde yer alıp Adalet Bakanı tarafından liste dışı bırakılan iki aday söz konusu atama sürecinin yasalara uygun olmadığını iddia ederek İzlanda Devleti’ne karşı dava açmışlardır. 2017 yılının Aralık ayında Yüksek Mahkeme, iki adayın maddi zarar taleplerini reddetmiş ancak her birisinin lehine yaklaşık 5700 Euro tutarında manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

19 Aralık 2017 tarihli iki kararında Yüksek Mahkeme, Adalet Bakanı’nın kendi öneri listesini, Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinde yer almayan dört adayın liyakat seviyelerinin Parlamento tarafından değerlendirilebilmesi için gerekli bilgileri içeren bağımsız bir araştırma sağlamadan sunarak idare hukukunu ihlal ettiğine karar vermiştir. Aynı zamanda Yüksek Mahkeme, Değerlendirme Komitesi’nin listesinde yer almayan dört aday yönünden, Parlamento’nun Adalet Bakanı’nın listesini dört adayın her biri için ayrı ayrı oylaması gerekirken bütün halinde oylaması sebebiyle, Parlamento’daki sürecinde hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir.

Başvurucunun Şikayetleri

Başvurucu, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası tarafından düzenlenen yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının görülmesini isteme hakkına dayanarak, kendisinin mahkumiyet hükmünü onaylayan yeni kurulmuş Temyiz Mahkemesi’nde görev alan üç yargıçtan birisi olan A.E’nin, yerel hukukun ilgili hükümlerine uygun olarak atanmadığı ve bu sebeple kendisinin mahkumiyet hükmüne itirazına ilişkin davanın, Sözleşme’nin ilgili hükmü tarafından düzenlendiği üzere yasayla kurulmuş bir mahkeme tarafından görülmediği gerekçesiyle Mahkeme’ye şikayette bulunmuştur.

Başvurucu ayrıca, atanma sürecindeki prosedürel eksikliklere rağmen A.E’nin Temyiz Mahkemesi’nce gerçekleştirilen hüküm verme sürecine katılması sebebiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası tarafından düzenlenen bağımsız ve tarafsız bir mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini de iddia etmiştir.

Başvuru, Mahkeme’ye 31 Mayıs 2018 tarihinde yapılmıştır.

Mahkeme, 12 Mart 2019 tarihli kararında, beş oya karşı iki oy ile Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının (yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle A.E’nin atanma sürecinin, yerel hukuka açık bir aykırılık teşkil ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, ilgili atama sürecinin, yargı teşkilatının demokratik bir toplum nezdinde sahip olması gerektiği güvene zarar verdiğini ve mahkemelerin yasalarla kurulması gerektiğine ilişkin ilkenin özünü ihlal ettiğine hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına (bağımsız ve tarafsız bir mahkemeye erişim hakkı) dayanarak yapılan diğer şikâyetin değerlendirilmesine gerek olmadığına oybirliğiyle karar vermiştir.

14 Mayıs 2019 tarihinde, İzlanda Hükümeti Sözleşme’nin 43. maddesi uyarınca kararın Büyük Daire’ye gönderilmesini talep etmiştir. 9 Eylül 2019 tarihinde bu istemi kabul edilmiş, 5 Şubat 2020 tarihinde Büyük Daire duruşması görülmüştür.

Polonya Hükümeti, Polonya Cumhuriyeti İnsan Hakları Komiseri, Gürcistan Ombudsmanı ve Helsinki İnsan Haklar Derneği’ne üçüncü kişiler olarak yazılı görüş bildirme izni verilmiştir.

Mahkeme’nin Kararı

Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası (yasalarla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkı)

Mahkeme, İzlanda Yüksek Mahkemesi’nin 19 Aralık 2017 tarihli kararı göz önünde bulundurulduğunda, yargıç A.E’nin Temyiz Mahkemesi’ne atanması ile sonuçlanan sürecin, yargısal atamalara ilişkin bazı yerel hukuk düzenlemelerine aykırı olduğunu gözlemlemiştir.

Mahkeme, bir ihlal tespit etmenin muhtemel sonuçları ve söz konusu olaydaki menfaatleri göz önünde bulundurduğunda, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkını, yargısal atama prosedüründeki herhangi bir eksikliğin bu hakkın ihlali olarak kabul edilmesine yol açacak biçimde geniş kapsamlı yorumlanmaması gerektiği görüşündedir. Temyiz Mahkemesi’nin yasayla kurulmuş bir mahkeme olmadığına ilişkin bir kararın hukuki öngörülebilirlik ve yargıçların azledilememesi ilkeleri yönünden önemli sonuçları olacaktır. Bu ilkelerin amaçları göz önünde bulundurulduğunda dikkatli bir şekilde muhafaza edilmeleri gerektiği açıktır. Ancak bu ilkeleri yasalarla kurulmuş bir mahkemenin unsurları pahasına muhafaza etmek, belirli koşullar altında hukukun üstünlüğü ve yargı teşkilatına yönelik kamu güveninin daha fazla zarar görmesine yol açabilir.

Bu sebeple Mahkeme, adli atama prosedüründeki herhangi bir eksikliğin yasalarla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkını ihlal edecek boyutta olup olmadığını belirlemek için üç aşamalı bir test formülize etmiştir.

1.Aşama: Yerel hukukun açık bir biçimde ihlal edilip edilmediğinin tespit edilmesi

İzlanda Yüksek Mahkemesi 19 Aralık 2017 ve 24 Mayıs 2018 tarihli kararlarında, atama sürecinin yerel hukuku iki ayrı yönden ihlal ettiğine hükmetmiştir. İlk olarak, Adalet Bakanı, İdari İşlemler Kanunu’nun 10. kısmına aykırı olarak, atama sürecinde adaylara ilişkin bağımsız bir değerlendirme sağlamamış ve Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkmasının gerekçelerini yeterli biçimde sunmamıştır. İkinci olarak ise, İzlanda Parlamentosu, Adalet Bakanı tarafından önerilen liste dışı adayların ayrı ayrı oylanmasını gerektiren Yargı Teşkilatı Kanunu’nun geçici 4. maddesini ihlal etmiştir.

Sonuç olarak, Mahkeme, İzlanda Yüksek Mahkemesi’nin yerel hukuka ilişkin yorumlarını sorgulamak için herhangi bir sebep olmadığına ve testin ilk aşamasına ilişkin kriterin karşılandığına kanaat getirmiştir.

2.Aşama: Söz konusu yerel hukuk ihlallerinin adli atama prosedürünün herhangi bir temel kuralına ve ilkesine ilişkin olup olmadığının tespiti

Mahkeme, yakın zamanlı mevzuat değişiklikleriyle birlikte, Değerlendirme Komitesi’ne, üç derece mahkemelerinin hepsine yönelik adli atamalara ilişkin bağlayıcı önerilerde bulunma yetkisi verilmiştir. Adalet Bakanı’na, istisnai olarak Değerlendirme Komitesi’nin önerilerinin belirli bir kapsama kadar dışına çıkma yetkisi verilmiş olsa da bu takdiri yetkinin kullanımı Parlamento kontrolüne bırakılmıştır. Bu düzenlemelerin temel amacı, yürütme erkinin adli atamalara ilişkin etkisini kısıtlayarak İzlanda’daki yargı erkinin bağımsızlığını güçlendirmektir. Bu açıklamaların ışığında, Adalet Bakanı tarafından önerilen ve A.E’nin de dahil olduğu dört yargıcın atanma sürecine ilişkin ihlallerin, atanma sürecinin meşruluğunu bozacak ve yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek bir ciddiyete sahip olup olmadığının belirlenmesi Mahkeme’ye düşmektedir.

Adalet Bakanı’nın ihlallerine ilişkin olarak, Bakan, Parlamento’ya yaptığı açıklamalarda Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkma gerekçesini adayların değerlendirilmesi sürecinde hukuki tecrübeye kriter olarak daha fazla ağırlık verilmesine ve cinsiyet dengesinin sağlanmasına yönelik ihtiyaç olarak ifade etmiştir. Ancak, Değerlendirme Komitesi’nin, dava tecrübesi ve idari tecrübe ile hukuki tecrübeye aynı önemin gösterilmesine ilişkin kararı ilgili mevzuat ve Değerlendirme Komitesi’nin en az son dört yıl boyunca istikrarlı olarak uyguladığı teamül ile uyumludur.

Ayrıca, Değerlendirme Komitesi’nin adayların değerlendirilmesine ilişkin uygulamaları 10/2008 sayılı Eşitlik Kanunu’nun cinsiyet eşitliği açısından öngördüğü hükümlere uygundur. Ek olarak, İzlanda Yüksek Mahkemesi 19 Aralık 2017 tarihli kararında, bu hükümlerin yalnızca eşit seviyede kalifiye ve farklı cinsiyetlere sahip adaylara uygulanabileceğini ancak Adalet Bakanı’nın adaylara yönelik yeterli bir değerlendirme sağlamamış olması sebebiyle adayların kalifikasyon seviyelerine yönelik bilgi sahibi olmadığını ve bu sebeple Eşitlik Kanunu tarafından öngörülen bu hükümlere dayanamayacağını ifade etmiştir.

Bir an için Değerlendirme Komitesi’nin uygulamalarının ilgili açılardan eksik olduğunu ve Adalet Bakanı’nın Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkmasının sebeplerinin meşru olduğu düşünülse dahi Yüksek Mahkeme’nin 19 Aralık 2017 tarihli kararında yer alan bulgulardan çıkarılacak sonuca göre Adalet Bakanı, İdari İşlemler Kanunu’nun 10. kısmına aykırı olarak bir adayı neden diğer bir aday üzerinde tuttuğunu açıklamamıştır. Adalet Bakanı’nın Değerlendirme Komitesi’nin uygulamalarına ilişkin çekinceleri, Bakan’ı Komite’nin nötr değerlendirme sürecini göz ardı etme kararına ilişkin geçerli sebepler sunma yükümlülüğünden muaf kılmamaktadır.

Mahkeme’ye göre, Adalet Bakanı’nın öneri listesinin dışına çıkma kararına ilişkin muğlak gerekçeleri yargı erkine müdahale edildiğine dair haklı kuşkulara sebep vermiş ve özellikle Bakan’ın, kendi önerilerine ilişkin Parlamento’da kabul oyu veren tek grup olan koalisyon hükümetinin çoğunluğunu oluşturan siyasi partilerden birisinin üyesi olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda, bütün atama sürecinin meşruiyeti zarar görmüştür.

Ek olarak, Mahkeme her ne kadar başvurucunun Adalet Bakanı’nın atamalarda politik saiklerle hareket ettiğine yönelik iddiasını kanıtlayacak konumda bulunmasa dahi Adalet Bakanı’nın eylemleri bu politik saiklerin mevcudiyetine ilişkin haklı kuşkular uyandıracak niteliktedir ve bu sebeple atanma sürecinin şeffaflığına gölge düşürmek için yeterlidir.

Son olarak, Adalet Bakanı’nın kendi bakanlığında görevli danışmanlar, Değerlendirme Komitesi başkanının ve Adalet Bakanlığı Sekreteri tarafından atama sürecine ilişkin yasal yükümlülükleri hakkında birçok defa uyarılmasına rağmen bu gereksinimleri ihlal etmesi, ilgili ihlalleri daha da ciddi kılmaktadır.

Mahkeme ayrıca Yüksek Mahkeme’nin 19 Aralık 2017 tarihli kararında yer alan “Adalet Bakanı’nın seçilmeyen adayların saygınlıklarına ilişkin sarih tehdidi hiçe sayarak hareket ettiği” yönündeki tespitten yola çıkarak Bakan’ın yerel hukuk uyarınca tüm yükümlülüklerinin farkında olarak hareket ettiği sonucuna ulaşmıştır.

Adalet Bakanı’nın ihlalleri ve bu ihlallerin gerçekleştiği şartlar göz önünde bulundurulduğunda, Mahkeme, söz konusu ihlallerin yalnızca teknik veya prosedürel ihlaller olmadığı ve yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek nitelikte, ciddi eksiklikler olduğuna kanaat getirmiştir.

Parlamento prosedüründe yaşanan ihlallere yönelik olarak, Mahkeme, Parlamento’nun yalnızca Adalet Bakanı’nın Değerlendirme Komitesi’nin öneri listesinin dışına çıkma kararına ilişkin meşru gerekçeler sunmasını talep etmeyerek değil aynı zamanda Yüksek Mahkeme tarafından da tespit edildiği üzere, Adalet Bakanı tarafından önerilen liste dışı adayların ayrı ayrı oylanmasını gerektiren Yargı Teşkilatı Kanun’un geçici 4. maddesini ihlal etmek suretiyle atama sürecine zarar verdiğini tespit etmiştir. Parlamento üyelerinin bireysel oylama talep etme yetkisi bulunduğu göz önünde bulundurulursa Parlamento’daki oylama sürecine ilişkin eksikliklerin yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkını ihlal niteliği doğuracak boyuta ulaşmadığı söylenebilir. Bununla beraber, oylama prosedüründeki eksikliklerin Adalet Bakanı’nın ihlallerin ciddiyetini arttırdığı ve Parlamento’nun yargısal atamalara ilişkin yürütme erki tarafından kanunlara aykırı şekilde kullanılacak takdir yetkisi üzerindeki kontrol gücünü zayıflattığı söylenebilir. Bu sebeple başvurucunun Parlamento kararının partisel saiklerle alındığı yönündeki iddiası dayanaksız değildir.

Yargı Teşkilatı Kanunu tarafından öngörülen özel oylama prosedürü, yeni kurulmuş Temyiz Mahkemesi’ne yapılacak atamaların meşruiyetini arttırma amacı taşırken, Parlamento’nun oylama sürecine olan müdahalesi güdülen amacın ortaya çıkmamasına sebep vermiştir. Bir başka deyişle, Parlamento, Adalet Bakanı tarafından önerilen dört adayın atanma sürecinin hukukiliğine ilişkin garantör rolünü yerine getirememiştir. Bu sebeple, somut olayda Temyiz Mahkemesi’ne atanacak yargıçlara ilişkin prosedürün temel kurallarından birisi ciddi biçimde ihlal edilmiştir.

3.Aşama: Yasalar tarafından kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddia edilen ihlallerin yerel mahkemeler tarafından etkili bir şekilde incelenip incelenmediğinin tespiti

Mahkeme, başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin müdahalelerin incelenmesi ve düzeltilmesinin Yüksek Mahkeme’nin görev alanı içerisinde olduğunu not etmektedir. Yüksek Mahkeme, 24 Mayıs 2018 tarihli kararında, Temyiz Mahkemesi’ne atanma sürecine ilişkin Adalet Bakanı ve Parlamento’nun ihlallerinin tespit edildiği önceki kararlarını onamıştır. Ancak Yüksek Mahkeme ne bu kararlardan gerekli sonuçları çıkarmış ne de önündeki dosyayı Sözleşme ile uyumlu bir biçimde incelemiştir. Yüksek Mahkeme incelemesini A.E’nin atamasının İzlanda hukuku uyarınca hükümsüz olmadığı ve atanma sürecindeki eksikliklere rağmen başvurucunun tarafsız ve bağımsız bir mahkeme önünde adil yargılanma hakkından yararlandığı tespitleriyle sınırlandırmıştır. Yüksek Mahkeme, bu tespitlerde bulunurken, atamaların İzlanda Başbakanı’nın imzası ile resmileşmesine ve bu noktadan sonra on beş yargıcın görevlerini bağımsız ve kanunlar ile uyum içerisinde yapacağından şüphe etmek için herhangi bir gerekçe bulunmaması hususlarına fazlasıyla önem vermiştir.

Mahkeme’ye göre, Yüksek Mahkeme kararının kuruluş biçimi ve A.E’nin de dahil olduğu on beş yargıcın atamalarının İzlanda Başbakanı’nın imzası ile resmiyet kazanmış olması hususuna verilen özel önem, onama ve hatta atamaların resmiyet kazanmasının ardından bu konu üzerine söz sahibi olmadığı şeklinde bir kabullenme niteliği taşımaktadır.

Yüksek Mahkeme’nin başvurucunun dosyasını kısıtlı bir biçimde incelemesi ve hukuki öngörülebilirlik ile yasalara uygunluk arasında doğru dengeyi kuramaması, somut olaya ilişkin spesifik bir durum değil aksine Yüksek Mahkeme’nin yerleşmiş bir uygulaması niteliğindedir.

Mahkeme’ye göre bu uygulama iki açıdan problemlidir. İlk olarak, güçler ayrılığı sisteminde var olan denge ve denetlemenin korunması açısından yargı erkinin rolünü zayıflatmaktadır. İkincisi ise, mevzubahis ihlallerin boyutları ile sonuçları ve hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu demokratik bir toplumda yargı erkinin sahip olduğu temel rol düşünüldüğünde bu tarz ihlallerin sonuçları yalnızca atanmayarak haksızlığa uğrayan bireyler ile sınırlı kalmayarak kamuoyunun genelini ilgilendirir niteliktedir. Bu sebeple, Mahkeme başvurucunun dosyasını incelediğinde, Yüksek Mahkeme’nin, yasayla kurulmuş mahkemeye erişim hakkı ile koruma altına alınan değerlerin korunup korunmadığını etkili bir biçimde incelemediğine karar vermiştir.

Sonuç olarak, geliştirilen üç aşamalı teste göre, Mahkeme, başvurucunun, yerel mahkeme huzurundaki yargılanmasına, atanma sürecinde adil yargılanma hakkının özüne zarar verebilecek nitelikte eksiklikler bulunan bir yargıcın katılması sebebiyle, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkından mahrum bırakıldığına karar vermiştir. Bu sebeple Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiştir.

Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası (Tarafsız ve bağımsız bir mahkemeye erişim hakkı)

Mahkeme, başvurucunun, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkı ile tarafsız ve bağımsız bir mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikayetlerinin atanma sürecindeki aynı eksikliklerden kaynaklandığını gözlemlemiştir.

Mahkeme’nin daha önce ifade ettiği üzere; mevzubahis eksiklikler, yasayla kurulmuş bir mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek niteliktedir. Bu sebeple Mahkeme, söz konusu eksikliklerin mahkemenin tarafsızlığına ve bağımsızlığına zarar verip vermediği hususunun incelenmesine gerek olmadığına, oyçokluğuyla karar vermiştir.

46. Madde (Kararların bağlayıcılığı ve infazı)

Mahkeme, duruşma sırasında başvurucuya yöneltilen 6. maddenin ihlaline karar verilmesi halinde kendisi hakkındaki cezai kovuşturmanın tekrardan yürütülmesi talebi olup olmadığına ilişkin soruya temsilcisinin olumsuz yanıt verdiği ve daha sonra temsilcisinin bu beyanını geri almaya çalıştığı ancak bu şekilde bir görüş değişikliği için meşru bir gerekçe sunamadığı hususlarını not eder.

Mahkeme ayrıca, İzlanda Hükümeti’nin Sözleşme’nin 46. maddesinden kaynaklanan yükümlülükleri uyarınca işbu hükümden gerekli sonuçları çıkararak Mahkeme’ce tespit edilen problemlerin çözülmesi ve gelecekte gerçekleşecek benzer ihlalleri önlemek için uygun önlemleri alması gerekmektedir. Bununla beraber, Mahkeme’nin işbu hükmü, İzlanda hukuku uyarınca kesin hüküm niteliği kazanmış tüm benzer davaların Hükümet tarafından yeniden açılması şeklinde bir gereklilik olarak yorumlanmamalıdır.

Adil Tazmin (41. Madde)

Başvurucuya 20.000 Euro manevi tazminat ödenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.

Ayrı Görüşler

Yargıç Pinto de Albuquerque mutabık görüş ifade etmiştir. Yargıçlar O’Leary, Ravarani, Kucsko-Stadlmayer ve Ilievsk kısmen mutabık kısmen muhalefet görüşü ifade etmişlerdir. Yargıç Serghides ise kısmen muhalefet görüşü ifade etmiştir.

From → İnsan hakları

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: