İçeriğe geç

İHAM’ın Albuquerque Fernandes v. Portekiz kararının özet çevirisi: “Emekliliğe zorlanan hâkimin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun aşırı biçimsel gerekçelerle reddedilmesi, mahkemeye erişim hakkını ihlal etmez.”

by 09/02/2021

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 12 Ocak 2021 tarihli Albuquerque Fernandes v. Portekiz davasında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 6 § 1 maddesinin (mahkemeye erişim hakkı) ihlal edilmediğine ve 6. maddesinin (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin kabul edilemezliğine karar vermiştir.

Dava, başvurucu aleyhine açılan ve sonucunda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (Kurul) zorunlu emeklilik kararı verdiği disiplin kovuşturmaları ve bunu takip eden adli yargılamalarla ilgilidir.

Başvurucu, ilgili kanunda belirtilen yasal bir gerekliliğe uymadığı gerekçesiyle anayasal temyiz başvurusunu reddedildiğinde Anayasa Mahkemesi’ni aşırı biçimcilik göstermekle suçladı ve başvurusunda özellikle Yüksek Mahkeme’nin kararına değil Kurul kararına dayandı. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kabul edilemezlik kararlarının bu davada aşırı biçimciliği yansıtmadığını tespit ederek bilakis, bu kararların hukuki kesinliği ve adaletin düzgün bir şekilde uygulanmasını sağladığını değerlendirmiştir.

Böylelikle Anayasa Mahkemesi, başvurucunun usulen attığı yanlış adımlar hakkında verdiği kararla hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmiştir. Başvurucuya getirilen kısıtlamalar bu nedenle mahkemeye erişim hakkının özüne zarar vermemiştir.

Mahkeme son olarak, Anayasa Mahkemesinin yerel mevzuatın ilgili bölümünde belirtilen koşulu yerine getirmediği gerekçesiyle Başvurucunun İHAS’ın 6. maddesiyle ilgili (adil yargılanma hakkı) itirazını kabul edilemez bulduğuna dair tespitini yinelemiştir.

Kararın Fransızca aslını buradan, İlkay Nadir tarafından yapılan çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz.

Albuquerque Fernandes v. Portekiz, Başvuru No. 50160/13, Karar Tarihi: 12.01.2021

Olayların Özeti

Başvurucu Maria Albuquerque Fernandes Portekiz vatandaşı bir yargıçtır ve Şubat 2011’de Hakimler ve Savcılar Kurulu (Kurul) tarafından özellikle başka bir mahkemeye nakledildiği dönemde nakledildiği mahkemeye ait dava dosyalarını iade etmediği gerekçe gösterilerek aleyhinde disiplin soruşturması başlatılmıştır. Adli soruşturmacı Nisan 2011’de Başvurucuyu dava dosyalarını iade etmeye davet etmiş ve herhangi bir yanıt alamaması üzerine Başvurucu aleyhine 30 günlük geçici uzaklaştırma tedbiri alan Kurul’u bilgilendirmiştir.

Temmuz 2011’de adli soruşturmacı, Başvurucu aleyhine Kurul’un kararlarına itaat etme görevini ihlal etmek, yargı idaresini engellemek, yargının ve nakledildiği mahkemenin saygınlığını zedelemekten iddianame düzenlemiştir. Diğer suçlamaların yanı sıra, Başvurucu ivedi olanlar dahil elindeki dosyalarla ilgilenmemek; 210 davada karar vermemek; Kurul’dan izin talebinde bulunmadan ve o mahkemenin başkanına veya kalemine bilgi vermeden 19 dosya evrakını almış olmak; bu dosyalar hakkında karar vermeden ve dosyaları ancak Kurul tarafından görevden uzaklaştırdıktan sonra iade etmek suçlamaları ile de karşı karşıya kalmıştır.

Eylül 2011’de Başvurucu savunmasını yaparak suçlamaları reddetmiş, diğer hususların yanı sıra nakledildiği mahkemeden ayrılırken belli dosyaları beraberinde götürdüğünü mahkeme kalemine bildirdiğini iddia etmiş ve birtakım sağlık sorunları ve anksiyeteden muzdarip olduğunu da eklemiştir.

Aralık 2011’de Kurul, adli soruşturmacı tarafından da önerilen zorunlu emeklilik cezasına hükmetmiştir. 2012 ve 2013 yılları arasında Başvurucu Yüksek Mahkeme’ye temyiz başvurusunda bulunmuş ve davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşımış ancak başarılı olamamıştır. Ocak 2012’de Yüksek Mahkeme’ye yaptığı temyizde Başvurucu, diğer hususların yanı sıra kendisine soruşturma sonrasında verilecek cezayı öngöremediğini ve Kurul kararı karşısında hazırlıksız yakalandığını iddia etmiştir. Bunun Anayasa tarafından güvence altına alınan savunma hakkını ve ayrıca yargıçların hukuki durumunu düzenleyen kanunla güvence altına alınan dinlenilme hakkını ihlal ettiğini belirtmiş ancak Yüksek Mahkeme, bu temyiz başvurusunu 19 Eylül 2002’de reddetmiştir.  Son olarak, Başvurucu, savunmasını sunduğu iddianamede öngörülen cezaların para cezası veya nakil olarak düzenlenmiş olduğunu iddia ederek davayı Anayasa Mahkemesine taşımış ve Kurul’un zorunlu emeklilik cezası verme kararıyla gafil avlandığını belirtmiştir. Kasım 2012’de Anayasa Mahkemesi, tek hâkim düzeninde, Kurul kararının başvurucunun iddia ettiği kanun kapsamında olmadığını belirterek kabul edilemezlik kararı vermiştir. Başvurucu sonrasında kararı Anayasa Mahkemesi’nde üç hakimli mahkeme karşısına taşıyarak kararın aşırı biçimsel olduğunu iddia etmiş ancak üç hakimli komite tek hâkim kararını onamıştır.

Şikayetler

Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin kararının aşırı derecede biçimsel olduğunu ve kabul edilemezliğe yol açtığını ileri sürmüştür. Mahkeme, bu şikâyeti Madde 6 § 1 (mahkemeye erişim hakkı) kapsamında incelemeye karar vermiştir.

6. maddeye (adil yargılanma hakkı) dayanarak, Başvurucu, kendisine karşı disiplin soruşturmasında uygulanacak cezayı ancak Kurul kararını verdiği zaman öğrendiğinden ve bu konuda kendini savunamadığından şikayetçi olmuştur. 2 Ağustos 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştır.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Madde 6 § 1 (mahkemeye erişim hakkı)- Anayasa Mahkemesinin başvuruyu reddetmesine ilişkin şikâyet

Başvurucu yargıçların hukuki durumunu düzenleyen kanunun ilgili maddesinin normatif yorumunun Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının incelenmesini istemiştir. (Buna göre iddianamede atıf yapılan düzenlemeye göre uygulanabilir cezalar göz önüne alındığında, özellikle yargıdan ihraç durumu anlaşılmıyordu.) İddianamede, yargılama sonucunda hükmedilebilecek cezalara atıfta bulunulması gerektiğini kanıtlamak için davayla ilgili tüm yasal hükümlere atıfta bulunan Başvurucu ancak böylelikle böylece sanığın tam bilgi sahibi olarak savunmasını yapabileceğini ve “sürpriz bir karardan” kaçınılabileceğini eklemiştir.

Mahkeme, yerel hükümler uyarınca, Anayasa Mahkemesine yapılan bir başvurunun geçerli olabilmesi için, tüm başvurularda, başvurunun dayandığı ve anayasaya aykırı veya yasadışı olduğu değerlendirilecek olan yasal hükümün belirtilmesi gerektiğini kaydetmiştir. Aynı düzenlemenin devam eden maddeleri göz önüne alındığında, bu maddelerin itiraz edilen kararda uygulanmış olması gerektiğini düzenlenmiştir. Bu nedenle, mevcut davada Başvurucunun Anayasa Mahkemesine erişim hakkına getirilen sınırlama yasaldır. Mahkeme ayrıca, hukukun üstünlüğü ve anayasal adaletin düzgün şekilde tesis edilmesi gibi meşru bir amaç güttüğünü değerlendirmiştir. Bu nedenle, bu aşamada Mahkemeye göre bu kısıtlamanın bu davada güdülen meşru amaçla orantılı olup olmadığını belirlenmesi gerekmektedir.

Mahkeme, öncelikle Anayasa Mahkemesine yapılan bir başvurunun özel niteliğini göz önünde bulundurarak, yasal kesinlik ve adli hiyerarşinin en üst düzeyinde anayasal adaletin düzgün şekilde tesis edilmesini garanti altına almak için bu mahkemeye erişim koşullarının katı olabileceğini kabul etmiştir. Mahkeme, Anayasa Mahkemesinin, anayasal sorunun alt mahkemeler tarafından yargısal hiyerarşiye uygun olarak incelendikten sonra, yalnızca son çare olarak müdahale ettiği gerçeğini de dikkate almıştır. Mevcut davada, Anayasa Mahkemesinin anayasaya uygunluğun incelenmesine ilişkin yetkileri göz önünde bulundurulduğunda, Yüksek Mahkemeye yapılan başvurunun ardından Anayasa Mahkemesine yapılacak başvuru haricinde herhangi bir hukuki yol Başvurucuya sunulmamıştır.

Yüksek Mahkeme, 19 Eylül 2012 tarihli kararında, iddianamede uygulanacak cezanın belirtilmesine gerek olmadığına ilişkin düzenlemeye yer veren ilgili kanun maddesinin normatif yorumunun, disiplin kovuşturması bağlamında suçlanan bir yargıçın, iddianamede belirtildiği üzere söz konusu olgulara dayanarak olası disiplin cezasını önceden tahmin edebileceğinden ötürü anayasa ile uyumlu olduğuna karar vermiştir. Daha spesifik olarak, bu yorumun Anayasa’nın 13. maddesi ile güvence altına alınan eşitlik hakkını, Anayasa’nın 20 § 4 maddesinde yer alan adil yargılanma hakkını ve 32 § 1 ve 2 ve 269 § 3 maddesi maddelerinde güvence altına alınan usuli hakları ihlal etmediğine karar vermiştir.

Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesine yaptığı itirazda başvurucunun şikâyette bulunduğu, Yüksek Mahkemenin 19 Eylül 2012 tarihli kararında yukarıda bahsi geçen hükme ilişkin yaptığı yorumun değil, daha çok Aralık 2011’de Kurul kararından elde ettiği yorum olmuştur. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin de belirttiği gibi, Yüksek Mahkemenin yorumu çok daha geniş olmuştur, çünkü olası ceza belirtilmese bile, bu cezanın iddianameye konu olaylardan anlaşılabileceği öne sürülmüştür.

Dolayısıyla, alt mahkeme, bu spesifik olayda Yüksek Mahkeme, tarafından yapılan şikâyet konusu normatif yorumun anlamını açıkça belirtmemekle, Başvurucunun başvurusunun bahsi geçen yerel hükümlerdeki gereklilikleri sağlamadığını Anayasa Mahkemesinin içtihadı uyarınca da teyit etmiştir.

İkincil bir değerlendirme olarak Mahkeme, Yüksek Mahkeme’nin kararını dikkate alarak, Başvurucunun başvurusunu geçerli bir şekilde sunmak için gerekli unsurlara sahip olduğunu değerlendirmiştir. Dahası, Anayasa Mahkemesi söz konusu maddelerinin normatif yorumlarının anayasaya aykırılığına karar vermiştir. Bu nedenle, Yüksek Mahkeme’nin 19 Eylül 2012 tarihli kararında uyguladığı şekliyle, maddelerin normatif yorumunun anayasaya aykırılığı sorununu gündeme getirmek aslen Başvurucunun görevidir.

Nihayet Mahkemeye göre, bu davada Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kabul edilmezlik kararının aşırı biçimcilik sergilediği ileri sürülemeyecektir. Aksine, Mahkeme, bunun yasal kesinlik ve adaletin düzgün bir şekilde tesis edilmesini garanti ettiğini değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu nedenle, Başvurucunun usule ilişkin hatalı bir adım atmasıyla bağlantılı olarak hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmiştir. Başvurucuya getirilen kısıtlamaların mahkemeye erişim hakkının özüne zarar vermediği ve bu nedenle bu husus uyarınca Sözleşme’nin 6 § 1 maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Madde 6 (adil yargılanma hakkı)- Disiplin soruşturmalarına ilişkin şikâyet

Mahkeme, Anayasa Mahkemesinin yerel mevzuatın ilgili bölümünde belirtilen koşulu yerine getirmediği gerekçesiyle Başvurucunun itirazını kabul edilemez bulduğuna dair tespitini yinelemiştir. Bu nedenle mahkeme, maddenin normatif yorumunun anayasaya aykırı olduğu iddiasına ilişkin sorunun esasına girerek karar vermemiştir. Dolayısıyla Başvurucunun, Sözleşme’nin 35 § 1 maddesi uyarınca, gereken hukuk yolunu tüketmediği sonucuna varılmıştır ve bu şikâyet, 35 § 4 maddesi uyarınca reddedilmiştir.

From → İnsan hakları

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: