İçeriğe geç

İHAM Büyük Dairesi’nin Vavřička ve diğerleri v. Çek Cumhuriyeti kararının özet çevirisi: “Yaygın hastalıklara karşı çocukların zorunlu olarak aşılanması ve geçerli sebep sunmadan çocuklarına aşı yaptırmayan ebeveynlere para cezası verilmesi, Sözleşme’yi ihlal etmez.”

by 23/04/2021

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Büyük Dairesi 8 Nisan 2021 tarihli Vavřička ve diğerleri v. Çek Cumhuriyeti (başvuru no. 47621/13 ve beş diğer başvuru) kararında, oy çokluğuyla (bire karşı on altı), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (Sözleşme) madde 8’in ihlal edildiğine hükmetti.

Çek Cumhuriyetinde, tıbbi olarak yaygın şekilde bilinen dokuz hastalığa karşı çocukları aşılamaya yönelik genel bir kanuni yükümlülük mevcuttur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi için fiziksel zorlama kullanılmamaktadır. Geçerli sebep olmadan, bu yükümlülüğe aykırı davranan ebeveynler para cezasına maruz bırakılabilmekte ve sağlık sebeplerinden ötürü aşılanamamışlar dışında aşısız çocuklar anaokullarına alınmamaktadır.

Mevcut davada, ilk başvurucu iki çocuğu için aşılama yükümlülüğüne aykırı davranmış ve cezalandırılmıştır. Çocuk olan diğer başvurucular ise aynı sebepten ötürü anaokuluna kabul edilmemiştir.

Mahkeme içtihadında zorunlu aşının, rızasız tıbbi müdahale olarak, fiziksel bütünlüğe bir müdahale olduğunu ve Sözleşme madde 8 kapsamında korunan özel yaşama saygı hakkını ilgilendirdiğini işaret etmiştir.

Mahkeme, aşılamanın yaptıranların yanında sağlık sebeplerinden ötürü yaptıramayanlara ve dolayısıyla ciddi bulaşıcı hastalıklara karşı sürü bağışıklığına muhtaç olanlara da koruma sağladığını not ederek, bu yükümlülük politikasının başkalarının haklarını ve sağlığı koruma meşru amaçlarını hedeflediğini kabul etmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, davalı devletin geniş bir takdir payı olduğuna kanaat getirmiştir.

Mahkeme, aşılama yükümlülüğünü ulusal makamların acil toplumsal gereksinimlere, bireysel ve umumi sağlığın korunması ile çocuklarda aşılanma oranının düşmesi ihtimalinden kaçınılması, cevabı olarak kabul ettiğini ve bu yükümlülüğün ilgili tıbbi otoritelerden güçlü bir destek gördüğünü not etmiştir.

Mahkeme ayrıca kararında çocuğun yüksek yararının kendisini ilgilendiren tüm hususlarda ağır basması gerektiğini hatırlatmıştır. Aşılama anlamında, amaç her çocuğun ciddi hastalıklara karşı aşılama yahut sürü bağışıklığı yöntemleri ile korunmuş olmasıdır. Dolayısıyla Mahkeme, Çek sağlık politikasının çocuğun yüksek yararı prensibi ile uyumlu olduğunu kabul etmiştir.

Ayrıca Mahkeme, bu yükümlülüğünün aşılamanın mücadele yöntemi olarak bilimsel çevrelerce etkili ve güvenli olduğunu kabul edilen 9 hastalığı ilgilendirdiğini ve bunun sadece belirli özel emareleri gösteren çocuklara uygulanan 10. aşı için de geçerli olduğunu gözlemlemiştir.

Devamında Mahkeme aşı politikasının orantılılığını incelemiştir. Genel anlamda, Mahkeme aşılama yükümlülüğünün içerik ve kapsamının yanında istisnalarını ve mevcut usuli güvenceleri not etmiştir. Ayrıca Mahkeme, Çek Cumhuriyeti’nde uygulanan sistemin kurumsal yapısına ve olaydaki aşıların etkililik ile güvenilirliklerine ilişkin itirazların doğruluklarının ortaya konmadığını belirtmiştir (detay için karara iliştirilen “Sorular&Cevaplar” dokümanına bakınız).

Ötesinde Mahkeme, olayın kendine özgü koşullarında, ilk başvurucuya uygulanan idari para cezasının ölçüsüz olmadığını;  her ne kadar diğer başvurucuların anaokuluna kabul edilmemesi onlar için kişiliklerini geliştirme yönünde önemli bir fırsatın elden kaçması anlamına gelse de, aşı durumlarının zorunlu okul yaşı geldiğinde okula gitmelerine engel olmadığını ve haliyle söz konusu tedbirin cezalandırıcı olmayıp zaman anlamında sınırlandırılmış önleyici bir tedbir olduğunu not etmiştir.

Sonuç olarak, ulusal sistem kapsamında değerlendirildiğinde, başvurucularca şikâyet edilen önlemlerin Çek Cumhuriyeti tarafından hedeflenen meşru amaçlar (sağlık için ciddi risk oluşturabilecek hastalıklardan korunmak için) ile makul bir orantılılık ilişkisi içerisinde olduğu değerlendirilmiştir.

Son olarak Mahkeme, meselenin bazı diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi daha yumuşak tedbirlerin uygulanabilirliğinin değerlendirilmesinin olmadığına dikkat çekmiş ve meselenin, olayda yapıldığı gibi menfaatler arasında bir denge kurularak, Çek makamlarının kendilerine tanınan takdir yetkisini aşıp aşmadıklarının kontrolü olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, uygulanan tedbirlerin demokratik bir toplumda gerekli oldukları sonucuna varmıştır.

Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme’nin yayımladığı basın özetinin çevirisi Muhammed Canpolat tarafından yapılmıştır.

Vavřička ve diğerleri v. Çek Cumhuriyeti, Büyük Daire, Başvuru No. 47621/13, Karar Tarihi: 08.04.2021

Temel olaylar

47621/13 numaralı başvuru (Vavřička v. Çek Cumhuriyeti), 1965 doğumlu başvurucu tarafından 23 Temmuz 2013’te Mahkeme’ye sunulmuştur.

Başvurucu 2003 yılında, iç hukukun gerektirdiği gibi 13 ve 14 yaşındaki iki çocuğunu aşılatmadığı için, idari para cezasına çarptırılmıştır. Başvurucunun bu karar karşı itirazları yerel mahkemelerce reddedilmiştir.

3867/14 numaralı başvuru (Novotná v. Çek Cumhuriyeti) 2002 doğumlu başvurucu tarafından 9 Ocak 2014’te Mahkeme’ye sunulmuştur.

Kızamık, Kabakulak ve Rubella hastalıklarına için yapılan aşıdan (MMR aşısı) duydukları şüpheden ötürü bu aşı hariç olmak üzere, başvurucunun ebeveynleri aşının mecburi tutulduğu diğer bütün hastalıklara karşı aşı yapılmasına müsaade etmişlerdir. Başvurucu 2006’da anaokuluna kabul edilmiş, ancak MMR aşısını yaptırmadığı öğrenilince, iki yıl sonra okul müdürü tarafından kabul süreci tekrar açılmış ve başvurucunun kabul talebi reddedilmiştir. Başvurucunun yerel mahkemeler önündeki itiraz teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlanmış, anaokuluna devam etmesinin başkaları açısından öncelikli olan sağlık hakkını tehlikeye attığı ve söz konusu tedbirin temel haklarına orantısız bir müdahale teşkil ettiğinin başvurucu tarafından ispatlanamadığı ifade edilmiştir.

73094/14 numaralı başvuru (Hornychv. Çek Cumhuriyeti) 2008 doğumlu başvurucu tarafından 16 Kasım 2014’te Mahkeme’ye sunulmuştur.

Ebeveynlerinin iddiasına göre kişiselleştirilmiş aşı programı olmamasından kaynaklanan çeşitli sağlık problemlerinden ötürü, başvurucu aşılanmamıştır. Bu duruma ilişkin herhangi bir idari ceza prosedürü başlatılmamıştır.  Anaokuluna kayıt yaşına denk gelen 2011 yılında, “Kanunen gereken standart aşıların eksik olmadığı” şerhine rağmen, çocuk doktoru tarafından verilen belgede aşı olmadığının yazması sebebiyle başvurucunun kayıt talebi reddedilmiştir. Başvurucunun itirazları başarısız sonuçlanmıştır.

19306/15 ve 19298/15 numaralı başvurular (Brožík v. Çek Cumhuriyeti ve Dubský v. Çek Cumhuriyeti) 2011 doğumlu başvurucular tarafından 16 Nisan 2015’te Mahkeme’ye sunulmuştur.

Başvurucuların aileleri, düşünce ve inançları çerçevesinde, kanunen aşının zorunlu tutulduğu bazı hastalıklar için çocuklarının aşılanmasına karşı çıkmışlardır. Halk sağlığının ve başkalarının haklarının korunması için gerekli olduğundan hareketle zorunlu aşının, din veya inanç açıklama özgürlüğüne meşru bir sınırlandırma olduğunu söyleyerek, 2014’te anaokulu müdürü başvurucuların kayıt talebini reddetmiştir. Başvurucuların itirazları başarıya ulaşamamış ve başvurucular bu eğitim kurumuna kayıt yönünde tedbir talebinde bulunmuşlardır.

43883/15 numaralı başvuru (Roleček v. Çek Cumhuriyeti) 2008 doğumlu başvurucu tarafından Mahkeme’ye sunulmuştur.

Başvurucunun biyolog olan ailesi, onun için bireysel bir aşılama planı oluşturmuş ve bu plan kapsamında başvurucu aşının zorunlu tutulduğu bazı hastalıklar için olması gerekenden sonra aşı olmuş, bazı hastalıklar için ise hiç aşı olmamıştır. 2010 senesinde, iki anaokulu kanuni gereklilikler sağlanmadığı gerekçesiyle başvurucunun kayıt talebini reddetmişlerdir. Başvurucu bu kararlara itiraz etmiş ancak olumlu sonuç alamamıştır.

Şikâyetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu

Başvurucular, özellikle riayet etmemenin getirdiği değişik neticeleri sebebiyle, kanuni aşılama yükümlülüğünün Sözleşme madde 8’de korunan özel hayata saygı hakkına aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Başvurular 2013 ve 2015 seneleri arasında Mahkeme’ye sunulmuş, 7 ve 9 Eylül 2015’te Çek hükümetine tebliğ edilmiştir. 17 Aralık 2019’da ilgili daire, Büyük Daire lehine davadan çekilmiştir. 1 Temmuz 2020 tarihinde duruşma yapılmıştır.

Birkaç sivil toplum kuruluşunun yanında, yazılı prosedür aşamasında, Fransa, Almanya, Slovakya ve Polonya hükümetleri yargılamaya müdahil olmuşlardır.

Mahkeme’nin kararı

Madde 8 (özel hayata saygı hakkı)

Mahkeme incelemesine davanın konusunun, tıbbi olarak yaygın şekilde bilinen hastalıklara karşı yapılan olağan ve alışagelmiş çocuk aşılaması ve ilgili aşıların Çek Cumhuriyeti’nde zorunluluğu hususları olduğu vurgusuyla başlamıştır.

Aşılama yükümlülüğü, difteri, tetanoz, boğmaca, Haemophilus influenzae tip b enfeksiyonları, çocuk felci, hepatit B, kızamık, kabakulak, kızamıkçık aşılarını ve bunun yanında belirli tip emareleri gösteren çocuklar için pnömokok enfeksiyonlarına karşı bir aşıyı kapsamaktaydı.

Müdahalenin varlığı

Mahkeme’nin içtihadına göre, zorunlu aşı, rızasız tıbbi müdahale olarak, özel yaşama saygı hakkına bir müdahale teşkil etmektedir. Her ne kadar itiraz edilen aşıların hiçbiri yapılmamış olsa da, Mahkeme mevcut davada, anaokuluna kabul edilmemelerinin bir sonucu olarak 5 çocuk başvurucunun aşılama yükümlülüğüne uymamanın sonuçlarına doğrudan maruz kaldığını kabul etmiştir. İlk başvurucu için ise, konu kendisinin değil de çocuklarının aşılanması olsa da, ulusal hukukta tarafına yüklenen bir sorumluluk mevcuttur ve başvurucu çocuklarının sağlığından mesul olduğundan buna uymamanın sonuçlarından doğrudan, idari para cezası, etkilenmiştir. Dolayısıyla, başvurucuların tamamı özel hayata saygı haklarına getirilen bir kısıtlamaya maruz kalmıştır.

Müdahalenin kanuniliği

Mahkeme, şikâyet konusu müdahalenin iç hukukta, öncesinde yerel mahkemelerce Çek Anayasa Hukuku’nun gereksinimlerini karşıladığı teyit edilen, birincil ve ikincil seviye mevzuattan müteşekkil yeterli bir dayanağının olduğu kanaatine varmıştır.

Müdahalenin meşru amaç hedefleyip hedeflemediği

İlgili mevzuatın amacı sağlık için ciddi risk oluşturabilecek hastalıklardan korunmaktır. Bu husus hem söz konusu aşıları olanları hem de aşı olamadığı için korunaksız bir durumda olup, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için toplum genelinde yüksek bir aşılama seviyesinden medet umanlar için geçerlidir. Bu amaç, Sözleşme madde 8’de öngörülen sağlığın korunması ve başkalarının haklarının korunması amaçlarıyla eşleşmektedir.

Müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı

  • Devletlerin takdir payı

Dava zorunlu bir tıbbi müdahaleyi ilgilendirdiğinden, aşılama yükümlülüğü mahrem hakların etkili kullanımı kapsamında değerlendirilebilecektir. Ancak, bu hususun değerlendirmedeki ağırlığı, hiçbir başvurucunun rızası hilafında aşılanmamış olması ve iç hukukun güç kullanarak aşılamaya izin vermemesi karşısında azalacaktır.

Mahkeme, aşılamanın en uygun maliyetli ve en başarılı sağlık tedbirlerinden biri olduğu ve her devletin halkı için en yüksek aşılama seviyesine gelmesi gerektiği hususlarında genel bir mutabakat olduğunu not etmiştir. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için kullanılan yollara ilişkin olarak, Sözleşme’ye taraf devletler arasında tek bir metod üzerinde mutabakat bulunmadığı, aksine, çocukların aşılanması hususunda politika çeşitliliği olduğu belirtilmiştir. Çek Cumhuriyeti’nin konumunun bu çeşitlilikte daha kuralcı ve uca yakın olduğu, davaya müdahil üç hükümet (Fransa, Polonya ve Slovakya) tarafından desteklendiği belirtilmiştir. Mahkeme, gönüllü aşılamada oranındaki ve sonucunda sürü bağışıklığındaki düşüşten ötürü, bazı taraf devletlerin son zamanlarda daha kuralcı bir pozisyon almaya başladıklarını not etmiştir. Aşılamanın kanuni bir yükümlülük haline getirilmesinin uyandırdığı hassas noktaların bilincinde olarak, bu hususun aşılamayı reddedenlerin bakış açısının ötesinde, tüm toplum fertlerinin ve özellikle toplumun onlar için en düşük riski alıp aşılanmasını beklendiği kırılgan durumda olan fertlerin sağlığını koruma amacıyla, toplumsal dayanışmayı da kapsadığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak, Mahkeme mevcut davada devletin takdir payının geniş olması gerektiğine karar vermiştir.

  • Acil toplumsal gereksinim

Diğer uluslararası hukuki araçlar gibi Sözleşme de, taraf devletler için yargı yetkisi altındakilerin yaşamlarını ve sağlıklarını korumak için gerekli tedbirlerin alınması pozitif yükümlülüğünü yükler. Hükümet tarafından sunulan uzman görüşleri, Çek Cumhuriyeti’ndeki ilgili tıbbi otoritelerin aşılamanın çocuklar için kanuni bir yükümlülük olarak kalması gerektiği hususundaki kesin yargılarını belirtmiş ve aşılamanın zorlanmayıp sadece önerilmesi halinde aşılama oranındaki muhtemel bir düşüşle oluşabilecek bireysel ve toplumsal sağlık risklerin üzerinde durulmuştur. Çocukların erken yaşta söz konusu hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasının önemini vurgulayarak, müdahil hükümetler de aşılama oranındaki düşüşe bağlı risklere ilişkin kaygılarını dile getirmişlerdir. Benzeri kaygılar hem Avrupa hem de uluslararası seviyede yer almıştır.

Bu açıklamalar ışığında, Mahkeme, Çek Cumhuriyeti’nde aşılama yükümlülüğünün ulusal otoritelerce acil toplumsal gereksinimlere, mevzubahis hastalıklara karşı fert ve toplum sağlığının korunması ile çocuklar için aşılama oranında bir düşüş yaşanmasının engellenmesi, bir cevap teşkil ettiği kanaatine varmıştır.

  • Yerinde ve yeterli gerekçeler

Çek Cumhuriyeti’nde aşının zorunlu karakterinin meşruiyetine ilişkin argümanlara yönelik olarak, Mahkeme bu tercihin altında yatan sağlam halk sağlığı gerekçelerini, özellikle çocuk aşılamasının etkililiği ve güvenliğini anlamında, kabul etmiştir. Aynı şekilde, Mahkeme her devlet için olabildiğince yüksek bir aşılama oranı yakalanması hedefini destekleyen genel bir mutabakatın olduğunu da kabul etmiştir. Ayrıca Mahkeme, Çek Anayasa Mahkemesi’nin ulusal ve uluslararası uzmanlardan alınan bilgilerin bu politikayı haklı hale getirdiği yönündeki tespitini de not etmiştir. Zorunlu aşılama politikası Avrupa devletleri tarafından benimsenen tek veya en yaygın sistem olmasa da, Mahkeme, sağlık politikalarında kaynak kullanımı, toplumun ihtiyaçları ve bu konudaki öncelikleri değerlendirmek için ulusal makamların en ehil konumda olduklarını tekrar belirtmiştir. Tüm bu hususların mevcut bağlamda geçerli olduğu ve devlete tanınması gereken geniş takdir payı dahilinde olduğu belirtilmiştir.

Mahkeme ayrıca, çocuğun yüksek yararının kendisini ilgilendiren tüm kararlarda ağır basması gerektiğini hatırlatmıştır. Devamında çocuğun yüksek yararının, hem bireysel olarak hem de bir grup olarak çocuklar için, sağlıklarını ve gelişimlerini ilgilendiren tüm meselelerin merkezinde bulundurulması gerektiği yönünde devletlerin bir yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir.

Aşılama anlamında, amacın her çocuğun ciddi hastalıklara karşı aşılama yahut sürü bağışıklığı yöntemleri ile korunmuş olduğu ifade edilmiştir. Büyük çoğunlukla, bu amaç çocuklara erken yaştan itibaren programları çerçevesinde aşıların uygulanması ile ulaşıldığı ve böylesine aşılamanın yapılamadığı çocukların ise bulaşıcı hastalıklara karşı sürü bağışıklığı ile yani toplumda gerekli aşı oranı sağlandığı müddetçe, korunduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, gönüllü aşılamanın sürü bağışıklığına ulaşma ve bunu sürdürme hususunda yetersiz kaldığı düşüncesi halinde, bulaşıcı hastalıklara karşı uygun koruma seviyesine ulaşmak için ulusal makamlar tarafından zorunlu aşılama politikalarının benimsenebileceği belirtilmiştir.

Mahkeme, hükümetin sağlık politikalarının benzeri mülahazalara dayandığı görüşünde olduğunu ve haliyle bu politikaların Mahkeme’nin değerlendirmesinin temelinde yer alan çocuğun yüksek yararı prensibine uygun olduğunun söylenebileceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla, zorunlu aşılama öngören Çek ulusal mevzuatının ve başvurucular tarafından ileri sürülen kısıtlamaların yerinde ve yeterli gerekçelerle desteklendiği belirtilmiştir.

  • Hedeflenen meşru amaç anlamında müdahalenin orantılılığı

Aşılama yükümlülüğünün, aşılamanın mücadele yöntemi olarak bilimsel çevrelerce etkili ve güvenli olduğunu kabul edilen 9 hastalığı ilgilendirdiğini ve bunun sadece belirli özel emareleri gösteren çocuklara uygulanan 10. aşı için de geçerli olduğunu gözlemlenmiştir. Aşılamanın bir yükümlülük olmasına rağmen gerçek anlamda zorla aşılama yapılmadığı ve özellikle kalıcı olarak aşıya aksi tesir gösterenler için istisnaların mevcut olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi tarafından ilk başvurucunun davasında ortaya konan ve o zamandan beri geliştirilen, seküler vicdani ret (objection de conscience séculière) müessesesine dayalı olarak aşılamadan muafiyetinin mümkün olduğu belirtilmiştir.

Aşılamanın kanuni yükümlülük olmasına karşın iç hukukta bu yükümlülüğe uyulmasının kesin anlamda dayatılmadığı, aşının fiziksel zorlama ile yapılmasını öngören düzenleme olmadığı ve ilk başvurucuya uygulanan idari para cezasının görece hafif olduğunun düşünülebileceği işaret edilmiştir.

Çocuk başvurucularla alakalı olarak, Mahkeme anaokuluna kabul edilmemelerinin cezalandırıcı bir tedbirden ziyade çocukların sağlığını korumayı amaçlayan önleyici bir tedbir olduğu kanaatine varmıştır.

Mahkeme aynı zamanda, ulusal hukukta usuli güvencelerin bulunduğunu ve başvurucuların idari itiraz mekanizmalarının yanında idari yargı mercilerine ve son olarak Anayasa Mahkemesi’ne gitme imkanlarının bulunduğunu not etmiştir. Ayrıca Mahkeme, Çek Cumhuriyeti’nde uygulanan sistemin kurumsal yapısına ve olaydaki aşıların etkililik ile güvenilirliklerine ilişkin itirazların doğruluklarının başvurucular tarafından ortaya konmadığını belirtmiştir (detay için karara iliştirilen “Sorular&Cevaplar” dokümanına bakınız).

Çocuk başvurucuların anaokuluna kabul edilmemesinin, onlar için kişiliklerini geliştirme ve öğretici bir ortamda önemli sosyal kabiliyetlerin kazanılması yönünde önemli bir fırsatın elden kaçması anlamına geldiği ifade edilmiştir. Ancak bu durumun, amacı belli yaş grubundaki çocukları korumak olan düzenlemelerle getirilen yasal sorumluluğa uymayı reddeden ebeveynlerince yapılan tercihlerin doğrudan sonucu olarak ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Ötesinde, çocuk başvurucular için sonuçların zamanla sınırlandırılmış olduğu ve aşı durumlarından bağımsız şekilde zorunlu okul yaşları geldiğinde okula gitmelerine engel olunmadığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak, ulusal sistem kapsamında değerlendirildiğinde, başvurucularca şikâyet edilen önlemlerin Çek Cumhuriyeti tarafından hedeflenen meşru amaçlar ile makul bir orantılılık ilişkisi içerisinde olduğu değerlendirilmiştir.

Sonuç

Mahkeme, meselenin bazı diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi daha yumuşak tedbirlerin uygulanabilirliğinin değerlendirilmesinin olmadığına dikkat çekmiş ve meselenin, olayda yapıldığı gibi menfaatler arasında bir denge kurularak, Çek makamlarının kendilerine tanınan takdir yetkisini aşıp aşmadıklarının kontrolü olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, uygulanan tedbirlerin demokratik bir toplumda gerekli oldukları sonucuna varmıştır. Dolayısıyla, Sözleşme madde 8 ihlal edilmemiştir.

Diğer maddeler

Mahkeme ayrıca, Sözleşme madde 9 (düşünce ve vicdan özgürlüğü) altındaki şikâyetlerin kabuledilemez olduğuna ve davanın Sözleşme Ek Protokol no.1 madde 2 (eğitim hakkı) kapsamında incelenmesinin gereksiz olduğuna karar vermiştir.

Karşı oylar

Hâkim Lemmens’in kısmi ayrık görüş ve kısmi karşı oy yazıları yanında Hâkim Wojtyczek’in karşı oy yazısı karar iliştirilmiştir.

From → Haberler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: