İçeriğe geç

İHAM’ın F.O. v. Hırvatistan kararının özet çevirisi: “Başvurucunun öğretmeni tarafından sözlü tacize uğraması ve yerel makamların taciz şikayetine etkili bir şekilde cevap verememesi özel hayata saygı hakkının ihlalidir.”

by 04/05/2021

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 22 Nisan 2021 tarihli F.O. v. Hırvatistan kararında (başvuru no. 29555/13) oy çokluğuyla İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 8. maddesinin ihlaline hükmetmiştir.

Dava, başvurucunun devlet okulundaki öğretmeni tarafından sözlü tacize uğradığını iddia etmesine ve devletin söz konusu taciz şikayetlerine karşı etkili bir şekilde cevap verememesine ilişkindir.

Başvurucu ile birkaç sınıf arkadaşı matematik derslerine geç kalmış, bunun üzerine dersin öğretmeni öğrencilere hakaret etmiş, ayrıca başvurucuya iki haftalık bir zaman dilimi içerisindeki iki farklı olayda daha benzer söylemlerde bulunmuştur. Bunun üzerine başvurucunun babası okuldaki yetkililere haber vermiş ve idari süreç başlatılmıştır ancak söz konusu öğretmen herhangi bir yaptırıma tabi tutulmamış, tarafların sorunu anlaşmaları sağlanarak çözülmeye çalışılmıştır. Ayrıca söz konusu olaya ilişkin cezai soruşturma başlatılmış ancak savcılık şikâyeti reddetmiştir.

Mahkeme, başvurucunun maruz kaldığı hakaret içerikli söylemlerin kendisinin psikolojik sağlığına ve manevi bütünlüğüne olumsuz etki ettiğine karar vermiştir. Bu noktada söylemlerin sıklığı, şiddeti ve zarar verme niyetinin eğitim alanındaki şiddetin tanımlanmasında ön koşul teşkil etmediğinden hareketle özel hayata saygı hakkına kabul edilemez bir şekilde müdahale edildiğine karar verilmiştir. Devlet yetkililerinin olaya gerekli araştırmayı yaparak cevap verememesi Hırvatistan’ın Sözleşme’nin 8. maddesinde yer alan pozitif yükümlülükleri ile bağdaşmamıştır.

İngilizce olan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Kararın basın özeti çevirisi ise Emre Karaman tarafından yapılmıştır.

F.O. v. Hırvatistan, Başvuru no. 29555/13, Karar Tarihi: 22.04.2021

Temel Olaylar

Başvurucu, 1993 doğumludur. 2008 ile 2012 yılları arasında bir devlet lisesinde öğrenci olmuştur.

19 Eylül 2011’de başvurucu ve birkaç arkadaşı, öğretmenleri R.V.’nin matematik dersine geç kalmıştır. Sınıfa girdiklerine R.V. öğrencilere bağırmaya başlamış, başvurucuya karşı “moron, salak, budala, hödük ve aptal polis (başvurucunun babası polis olduğu için)” ifadelerini kullanmıştır. R.V., başvurucu söz konusu hakaretleri müdüre bildirdikten sonra, 20 Eylül 2011’de derste müdürün kendisiyle öğrencilere hakaret ettiğine dair konuştuğunu ve asıl hakareti şimdi göreceklerini dile getirmiştir. 28 Eylül 2011’de R.V. başvurucudan kitaptan bir sayfa açmasını istemiş ve başvurucu yanlış sayfayı açınca ona “aptal” demiş ve kendisine hakaret etmeyeceğini çünkü aksi halde başvurucunun durumu babasına bildireceğini söylemiştir.

Başvurucu Eylül-Aralık 2011 tarihleri arasında psikolojik tedavi görmüş, kendisinde travma sonrası stres ve endişe bozukluğuna rastlandığı saptanmış, bunun nedeni olarak R.V.’nin sözlü tacizleri gösterilmiştir.

Başvurucu, R.V. ile arasındaki sorunun matematik sınavlarını etkilediğini öne sürmüşse de sınav sürecinin anonim bir şekilde yürütüldüğüne ve başvurucunun kötü performansının olaydan bağımsız olduğu Harici Eğitim Değerlendirme Merkezi’nce saptanmıştır.

21 Eylül 2011 tarihinde başvurucunun babası okul yetkililerini, Çocuklar ile İlgili Ombudsmanı, eğitim müfettişini, polisi ve yetkili savcılığı bilgilendirmiştir. 3 Ekim 2011’de okul psikoloğu R.V. ile görüşmüş, R.V. uygunsuz sözler sarf ettiğini kabul etmiş ve bir daha yapmayacağını dile getirmiştir. Başvurucu sınıf değiştirmek istemesine rağmen psikolog başvurucunun R.V. ile konuşarak sorunu çözmesi gerektiğini belirtmiştir.

7 Ekim 2011’de başvurucunun babası Eğitim Bakanlığını bilgilendirmiş ve Bakanlık konuyu Eğitim Dairesine (Daire) iletmiştir. Daire durumu incelemiş, R.V.’nin iyi niyetli iyi bir öğretmen olduğundan ve durumu başvurucunun babası ile çözmeyi istediğinden bahsetmiş, söz konusu durumun başvurucunun gelişimine zarar verdiği sonucuna varmıştır. Daire, sorunun okul yetkilileri ile başvurucunun babası arasında çözülmesi gerektiğine karar vermiştir. Birkaç başarısız deneme sonucunda 14 Aralık 2011’de taraflar bir araya gelmiş ve başvurucunun babası oğlunun şu anda R.V. ile ilişkisinden memnun olduğundan bahsetmiştir. 

4 Kasım 2011’de başvurucu şikâyette bulunmuş ve cezai soruşturma başlatılmıştır. Polis ve ilgili savcılık olayla ilgili kişileri sorgulamış, 18 Haziran 2012’de başvurucunun şikayeti reddedilmiştir. Ret kararında R.V.’nin hakaret içerikli sözleri ile herhangi bir öğrenciyi hedef almadığından bahsedilmiş, söz konusu söylemlerin fiziksel ve zihinsel zarara sebep olabilecek ağırlıkta olmadığı sonucuna varılmıştır.

Başvurucu, Ağustos 2012’de Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş, tacize uğradığını ve şikayetlerine karşı yetersiz cevap aldığını öne sürmüş, final sınavına dair değerlendirmeye itiraz etmiştir. Anayasa Mahkemesi, 18 Ekim 2012 tarihinde savcılığın kararını ve final sınavındaki değerlendirmenin esasen herhangi bir hak bakımından anayasal bir şikâyette bulunulmasını sağlayacak nitelikte olmamasını gerekçe göstererek davayı kabul edilemez bulmuştur.

Başvurucunun İhlal İddiaları

Başvurucu, bir öğretmen tarafından devlet okulunda sözlü tacize uğradığını ve bu tacize karşı yerel makamların etkili şekilde cevap verme konusunda yetersiz olduğunu söyleyerek Sözleşme’nin 3., 8. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvuru, 15 Nisan 2013 tarihinde İHAM’a yapılmıştır.

Mahkeme’nin Kararı

Madde 8 (özel hayata saygı hakkı)

Mahkeme, 8. maddenin kişiyi kamu yetkililerinin keyfi müdahalelerine karşı koruduğuna değinmiş ancak etkili bir özel hayatın sağlanabilmesi için devlete yüklenen pozitif yükümlülükler ışığında onları tamamen müdahaleden yoksun bırakmayacağını belirtmiştir. Bu bağlamda, kişi ile toplumun genel menfaatleri arasında bir denge bulunması gerektiğinden ve her iki durumda da (müdahale ve pozitif yükümlülük) devletlerin bir takdir marjından yararlanacağından söz etmiştir.

Mahkeme, Ek 1 numaralı Protokol’ün 2. maddesi uyarınca devletlerin eğitim hakkını sağlaması gerektiğini, bir çocuğun okulu gönderilmesinin 8. madde kapsamında korunan özel hayatına bir noktada müdahale teşkil edeceğini kabul etmiştir. Ayrıca disiplinin eğitim hakkının ve sürecinin içsel bir parçası olduğu da eklenmiştir. Buna rağmen, öğretmenler ya da diğer yetkililer tarafından uygulanan herhangi bir şiddet ya da istismarın eğitim yahut özel hayata saygı hakkı ile bağdaşmayacağı kabul edilmiştir. Mahkeme ayrıca, genç yaşlarından dolayı savunmasız olan öğrencilerin sağlığının eğitimcilerce korunması gerektiğini de eklemiştir.

Mahkeme, başvurucunun maruz kaldığı hakaret içerikli söylemlerin kendisinin psikolojik sağlığına ve manevi bütünlüğüne olumsuz etki ettiğine değinmiş, söz konusu muamelenin meşru olup olmadığını incelemiştir. R.V.’nin ilk olaydaki söylemlerinin başvurucuyu ve arkadaşlarını disipline etmeyi amaçladığı ancak sonraki iki olaydaki söylemlerinin sadece başvurucuyu küçük düşürmeyi amaçlayan sözlü istismardan ibaret olduğu belirtilmiştir. Bu noktada R.V.’nin bir öğretmen olarak başvurucu üzerinde yegâne otorite sahibi olduğu bir pozisyonda olmasının, kendisinin davranışlarını başvurucunun sağlığı ve zihinsel gelişimi açısından önemli bir konuma taşımakta olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle de söz konusu sözlü istismar çok yoğun olmasa da R.V.’nin bir öğretmen olarak söz konusu sözlü kışkırtmanın etkilerinin farkında olması ve davranışlarının özellikle hassas öğrencileri derinden etkileyebileceğini bilmesi gerektiği söylenmiştir. Mahkeme, bir eğitim ortamında öğrencilere yönelik sözlü yahut fiziksel, ağırlığı fark etmeksizin hiçbir türlü şiddetin kabul görmeyeceğini ve öğretmenlerin öğrencilere saygıyla yaklaşması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme söylemlerin sıklığı, şiddeti ve zarar verme niyetinin eğitim alanındaki şiddetin tanımlanmasında ön koşul teşkil etmediğine dair düşüncelerini yinelemiş, R.V.’nin neden olduğu sözlü istismarın 8. madde ile korunan özel hayata saygı hakkına kabul edilemez derecede müdahale ettiğine ve devletin bundan dolayı sorumlu olduğuna karar vermiştir.

Daha sonrasında yerel makamların başvurucunun iddialarına verdiği cevabın etkililiğini inceleyen Mahkeme, çocukların eğitim sahasında her türlü şiddete ve istismara karşı korunabilmesi için yetkililerin gerekli yasal, idari, sosyal ve eğitimsel önlemleri şiddetin hiçbir türlüsüne müsamaha göstermeksizin alması gerektiğini belirtilmiştir. Bu bağlamada bir takdir marjı olduğundan söz edilmiş, Hırvat hukuk düzeninin gerekli korumayı sağladığını belirtmiştir.

Mahkeme, savcılığının başvurucunun şikayetini reddetmesindeki gerekçesine eğitim ortamındaki şiddetin ağırlığı üzerinden bir değerlendirme yapması nedeniyle tam anlamıyla katılmamış olsa da cezai yolun takip edilmemiş olmasının başlı başına devletin 8. madde kapsamındaki sorumluluğunu ihlal ettiği anlamına gelmeyeceğini söylemiştir. İncelemesine idari ve profesyonel açıdan devam etmiştir.

Bu bağlamda söz konusu incelemenin görevli eğitim dairesince yapılması uygun kabul edilmiş, Daire’nin gerektiğinde ilgili pedagojik değerlendirmeyi yapmakla yükümlü olduğundan söz edilmiştir. Mahkeme, başvurucunun babasının ileride meydana gelebilecek başka istismarlardan oğlunu korumak için mektup göndermesine kadarki sürede okul yetkililerinin somut bir önlem almadığına kanaat getirmiştir. Alınan tek önlemin okul psikoloğunun R.V. ile konuşması olduğunu, ancak R.V.’nin davranışları için herhangi bir resmi karar çıkmadığını belirtmiştir.

Mahkeme, yerel makamların R.V.’nin -başvurucu yanında başka öğrencileri de etkileyen- davranış sorunu ile yüzleşmek yerine kendisinin başvurucu ile arasını düzeltmek için uğraşmasını hatalı bulmuştur. Ayrıca Bakanlığın sadece başvurucunun babasının mektubundaki özellikli talebi üzerinden hareket etmesini ve bunun devamında öğrencileri korumak için öğretmenlere bir eğitim sağlamamasını ve onları herhangi bir pedagojik eğitimden geçirmemesini etkisiz bulmuştur. Daire’nin pedagojik değerlendirmesinde R.V.’nin öğrencilere yönelik davranışları yerine eğitimdeki başarısının merkeze alınmasını hatalı bulmuştur.

Mahkeme, tek başına uzlaştırma sürecinin işletilmesinin etkisiz olduğuna, okul yetkilileri ile başvurucunun babası arasında bir konuşmanın sağlanmasının başvurucunun ihlal edilen haklarına dair yeterli bir önlem olmadığına karar vermiştir. Bu olayı takip eden noktada başvurucunun okuldaki mevcut durumuna dair gerek Bakanlığın gerekse Daire’nin herhangi bir takip yapmamasının da başvurucunun şikayetlerine verilen cevabın yeterli kabul edilemeyeceğinde etkili olduğu belirtilmiştir.

Mahkeme, devlet yetkililerinin gerekli araştırma ışığında cevap veremediğine ve sürecin Sözleşme’nin 8. maddesince biçilen görevleri yerine getirecek şekilde yürütülmediğine karar vermiştir.

Sonuç olarak Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Adil Tazmin (Madde 41)

Mahkeme, Hırvatistan Hükümetinin başvurucuya 7.500 Euro manevi tazminat ödemesine ve 650 Euro’luk yargılama masraf ve giderlerini karşılamasına karar vermiştir.

Karşı Oy

Hâkim Wojtyczek ve Paczolay’ın müşterek muhalafet şerhi ve Hâkim Ktistakis’in muhalefet şerhi karara ekli bulunmaktadır.

From → Haberler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: