İHAM’ın Miniscalco v. İtalya kararının özet çevirisi: “Görevi kötüye kullanma suçundan kesinleşmiş mahkumiyet kararı nedeniyle başvurucunun İtalya bölgesel seçimlerinde aday olmaktan men edilmesi, serbest seçim hakkını ihlal etmez.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM), Miniscalco v. İtalya kararı 2011 yılında kesinleşen görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyeti nedeniyle 2013 bölge seçimlerinde aday olmaktan men edilmesinden şikayet eden bir başvurucuyla (Marcello Miniscalco) ilgilidir. Bu adaylıktan men kararı, 235/2012 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ocak 2013’te yürürlüğe girmesinden kaynaklanmıştır.
Bay Miniscalco, bu kararnamenin hükümlerinin adaylığına uygulanmasının, 2011’deki nihai mahkûmiyetinin gerektirdiği cezaya ek olarak yeni bir ceza verilmesi anlamına geldiğini ve daha katı bir ceza yasasının geriye dönük uygulamasını temsil ettiğini savunmuştur. Bu bağlamda, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 7. maddesine (kanunsuz ceza olmaz) ve Sözleşme’nin 1 Numaralı Ek Protokolü’nün 3. maddesine (serbest seçim hakkı) dayanmıştır.
Mahkeme, 7. madde (kanunsuz ceza olmaz) kapsamındaki şikayeti kabul edilemez bulmuştur. Bölgesel seçimlerde aday olmaktan men edilmenin, Sözleşme’nin 7. maddesi anlamında bir ceza yaptırımına eşdeğer sayılamayacağı kanaatine varmıştır.
Mahkeme ayrıca, oybirliğiyle, bölgesel seçimlerde aday olmaktan men edilmenin, İtalyan makamları tarafından izlenen meşru amaçla (genel olarak kamu makamlarının düzgün işleyişini sağlamak) orantısız olmadığı sonucuna vararak 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinin (serbest seçim hakkı) ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Mahkeme, özellikle, bu ulusal bağlamda, bölgesel seçimlerde aday olmaktan çıkarmanın derhal uygulanmasının, yasama organının belirtilen amacı olan ciddi suçlardan hüküm giymiş kişileri seçim prosedürlerinden hariç tutmak ve böylece demokratik sürecin bütünlüğünü korumak ile tutarlı olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, İtalyan yasama organının, suçların işlendiği tarih yerine ceza mahkûmiyeti kararının kesinleştiği tarihi men edilme uygulamasının temeli olarak kullanma kararını yerinde bulmuştur. İtalyan yasama organı, 235/2012 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girmesinden sonra bu Kanun Hükmünde Kararname’de sıralanan suçlardan hüküm giymiş tüm bireylere tedbiri uygularken, açık bir şekilde, kamu makamları içindeki yasadışı faaliyetlerle mücadeleye yönelik yasal çerçeveyi tamamlamayı ve güçlendirmeyi amaçlamıştır.
Fransızca olan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Kararın basın özeti çevirisi Av. Rumeysa Budak tarafından yapılmıştır.
Miniscalco v. İtalya, Başvuru no. 55093/13, Karar Tarihi: 17.06.2021
Temel Olaylar
Başvurucu Marcello Miniscalco, 1965 doğumlu ve Rocchetta a Volturno’da (İtalya) yaşayan bir İtalyan vatandaşıdır.
2013 yılında Bölgesel Seçim Komisyonu, Bay Miniscalco’nun adının yer aldığı 2013 bölgesel seçimleri için aday listesini incelemiştir. Bay Miniscalco’nun, kendisini aday olmaktan alıkoymanın hiçbir gerekçesi olmadığına dair yazılı beyanının doğru olmadığını kaydetmiştir, sabıka kaydının görevini kötüye kullanmaktan üç kez mahkûm edildiğini gösterdiğini ve üçüncü mahkûmiyet kararının Aralık 2011’de kesinleştiğini belirtmiştir. Bölgesel Seçim Komisyonu, 235/2012 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (yürürlük tarihi: 5 Ocak 2013) özellikle diğer suçların yanı sıra, görevi kötüye kullanma (Ceza Kanunu’nun 323. Maddesi) nedeniyle nihai bir kararla mahkûm edilen herkesin, bölgesel seçimlerde aday olmaktan men edilmesini şart koşan 7. maddesi uyarınca Bay Miniscalco’nun adını bölge seçimleri aday listesinden çıkarmaya karar vermiştir. Bay Miniscalco bu karara itiraz etmiş, ancak İtalyan mahkemeleri onun itirazını reddetmiştir.
2017 yılında ıslah sonrası Bay Miniscalco, bölgesel seçimlerde yeniden aday olabilmiştir.
Şikayetler
Bay Miniscalco, 7. maddeye dayanarak (kanunsuz ceza olmaz), iddiasına göre daha şiddetli bir kuralın geriye dönük uygulanması anlamına gelen 235/2012 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin uygulanmasıyla 2013 seçimlerinde aday listesinden isminin çıkarılmasından şikâyetçi olmuştur.
1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesine (serbest seçim hakkı) dayanarak, seçimlere katılma hakkının kısıtlanmasının pasif seçim haklarını yasa dışı bir şekilde sınırladığından şikâyet etmiştir.
Başvuru, 2 Ağustos 2013 tarihinde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılmıştır.
Mahkeme’nin Kararı
Madde 7 (kanunsuz ceza olmaz)
Bay Miniscalco, özünde 235/2012 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin uygulanmasının, 2011 yılında görevi kötüye kullanmaktan mahkûm edilmesinin gerektirdiği cezaya ek olarak yeni bir ceza verilmesi anlamına geldiğini iddia etmiştir.
Mahkeme, ilke olarak, siyasi ve seçim hakları alanının Sözleşme’nin 6 § 1 (adil yargılanma hakkı) ve 7. maddelerinin kapsamına girmediğini yinelemiştir. Bu nedenle, seçimlere katılma hakkının kısıtlanması veya seçim yetkisinin kaybedilmesi ile ilgili olarak ele alınan davaların çoğunda, Sözleşme kurumları ne 6. maddenin ne de 7. maddenin ceza hukuku yönüne göre uygulanabilir olduğuna karar vermiştir.
Mevcut davada Mahkeme, Bay Miniscalco’ya uygulanan tedbirin ön koşulunun, kendisinin görevi kötüye kullanmaktan dolayı Aralık 2011’de kesin olarak mahkûm edilmesi olduğunu kaydetmiştir. 190/2012 Sayılı Kanun ve 235/2012 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili açıklayıcı notlarda, yolsuzluk ve yasadışı faaliyetlerle mücadele amacının multidisipliner bir yaklaşımla takip edilmesi gerektiğinin ve cezaların kullanılan yöntemlerden sadece biri olacağının açıkça belirtildiğine dikkat çekmiştir. Seçilerek gelinmiş görevden men edilme gerekçesi olarak önceden tanımlanmış suçlar için nihai mahkûmiyet kararının seçilmesi, yasama organının meseleyi soyut kıstaslara dayandırma isteğine dayanmıştır. Bu tür mahkûmiyetler, ilgili kişilerin, kamu makamlarının düzgün işleyişini ve şeffaflığını ve seçilmiş organların özgür karar verme sürecini korumayı amaçlayan geri dönülemez biçimde görevden alınmaya uygun olmadıklarına ilişkin bir bulguya tekabül etmektedir. Görevi kötüye kullanmanın söz konusu men edilmeyi haklı kılan unsurlardan biri olarak dahil edilmesi, organize suçların kamu makamlarına sızması sorunuyla mücadeleyi güçlendirmeyi amaçlamamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 236/2015 sayılı kararında da vurguladığı gibi, bu Kanun Hükmünde Kararname’den önce, seçim haklarına yönelik kısıtlamalar zaten yürürlüktedir.
Mahkeme ayrıca, itiraz konusu tedbirin ne bir ceza ne de mahkûmiyetin cezai bir etkisi olduğunu tespit eden İtalyan Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımına ağırlık vermiştir. Seçimle gelinen göreve ve görevin icrasına erişime izin veren öznel koşulun kaybından kaynaklanmıştır. Pasif seçim haklarını kaybettikten sonra adları aday listesinden silinen adaylar, ceza mahkemeleri tarafından isnat edildikleri ve mahkûm oldukları suçların ciddiyeti nedeniyle cezalandırılmamışlardır; temsilcilik seçimlerinde görev alabilmeleri için gerekli olan ahlaki kapasitelerini kaybettikleri için listeden çıkarıldılar.
Ayrıca, bölgesel seçimlerde aday olmaktan çıkarma, men edilme olmasına rağmen yapılan bir adaylığın ilgili seçim komisyonu tarafından aday listesinden çıkarılacağı ölçüde, yalnızca “pasif” seçim haklarının kaybedilmesine neden olmuştur. Ancak oy hakkının aktif yönü hiçbir şekilde ihlal edilmemiştir. Ek olarak, Bay Miniscalco, Seçim Komisyonu önünde ve ardından idari mahkemeler önünde çekişmeli yargılamalarda görevden alınmasına itiraz edebilmiştir.
Son olarak, bölgesel seçimlerde aday olma hakkının kaybedilmesinin Bay Miniscalco için siyasi sonuçları olmuştur. Ancak bu durum, özellikle 2017’de ıslahını sağladıktan sonra müteakip bölgesel seçimlerde aday olabildiğinden ceza yaptırımı olarak sınıflandırılması için yeterli değildir; ayrıca aktif seçim hakları etkilenmemiştir.
Sonuç olarak Mahkeme, bölgesel seçimlerde aday olmaktan men edilmenin Sözleşme’nin 7. maddesi anlamında cezai bir yaptırıma eşdeğer görülemeyeceği kanaatindedir. Dolayısıyla bu şikayet, konu bakımından Sözleşme hükümleriyle bağdaşmadığı için kabul edilemezdir.
1 Numaralı Protokol’ün 3.maddesi (serbest seçim hakkı)
Mahkeme, itiraz edilen tedbirin, Bay Miniscalco’nun 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesi ile güvence altına alınan seçim haklarını kullanmasına müdahale ettiğini kaydetmiştir.
Adaylıktan men edilmenin amacı, seçim hakları üzerindeki yerel düzeyde zaten mevcut olan ve kamu malının yönetiminden sorumlu kamu makamlarının genel olarak düzgün işleyişini sağlamak için acil ihtiyaca karşılık gelen kısıtlamaların kapsamını genişletmektir. Kamusal yaşama erişimi ve seçilmiş organların özgür karar verme sürecini düzenlemiştir. Bu amaç, hukukun üstünlüğü ve Sözleşme’nin genel amaçları ile uyumludur.
Ayrıca bu tedbir teminatlarla çevrelenmiştir. Her şeyden önce, men edilmenin ön koşulu olarak örneğin kanunla kesin olarak tanımlanmış bir dizi ciddi suç için öngörülenler gibi kesin bir ceza mahkûmiyetinin varlığı söz konusudur. Bu özel ön koşulun seçimi, soyut bir değerlendirme temelinde yapılmıştır; nihai bir mahkûmiyet, seçim adayı olmaktan men edilmeyi yöneten koşuldur. Bu men edilme otomatiktir, bireysel durumları tartmak veya takdir yetkisini kullanmak için herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Şikâyet edilen tedbir, sadece mahkûmiyetleri nedeniyle ayrım yapılmaksızın tüm hükümlülere uygulanamaz, önceden tanımlanmış bir kişi kategorisine uygulanabilirdir ve suçların niteliğine bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu tedbir Bay Miniscalco’ya resmi makamlara karşı bir suç işlemekten 2011 yılında kesin olarak mahkûm edilmesi nedeniyle uygulanmıştır.
Yasanın öngörülebilirliğine ilişkin olarak (itiraz edilen Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girmesinden önce işlenen suçlardan dolayı Bay Miniscalco’nun mahkûm edilmesinden sonra men edilmenin uygulandığı göz önüne alındığında), Mahkeme, bireylerin pasif seçim haklarına getirilen sınırlamalarla ilgili olarak Devletlerin sahip olduğu geniş takdir yetkisini (“takdir payı”) göz önünde bulundurarak, 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinin gerekliliklerinin Sözleşme’nin 7. maddesi ile ilgili olanlardan daha az katı olduğunu kaydetmiştir. Mevcut davada Devletin kaygısı, kendi sistemini kamu makamları içindeki yasadışı faaliyet ve yolsuzlukla mücadeleye yönelik olarak düzenlemek olmuştur.
Mahkeme, bu ulusal bağlamda, bölgesel seçimlerde aday olmaktan çıkarmanın derhal uygulanmasının, yasama organının belirtilen amacı ile yani ciddi suçlardan hüküm giymiş kişileri seçim prosedürlerinden hariç tutmak ve böylece demokratik sürecin bütünlüğünü korumak tutarlı olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, İtalyan yasama organının men edilmeyi uygularken, tedbiri suçların işlendiği tarih yerine ceza mahkûmiyetinin kesinleştiği tarihe dayandırma kararını yerinde bulmuştur. Tedbirin yürürlüğe girmesini müteakip 235/2012 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de sayılan suçlardan hüküm giymiş tüm kişilere uygulanırken, İtalyan parlamentosu, Yolsuzlukla Mücadele Yasası’nın (no. 190/2012) yürürlüğe girmesine yol açan parlamento işlemlerinin temel amacı olan, kamu makamları içindeki yasa dışı faaliyetlerle mücadeleye yönelik yasal çerçeveyi açıkça tamamlamayı ve güçlendirmeyi amaçlamıştır.
Son olarak Mahkeme, bölgesel seçimlerde adaylıktan çıkarmanın herhangi bir süre sınırlamasına tabi olmadığının doğru olduğuna, mevcut davada Bay Miniscalco’nun ıslah için başvurduğuna, ardından 2013 seçimlerinden önce “Kanun Kararnamesi henüz yürürlüğe girmediği gerekçesiyle” başvurusunu geri çektiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca, başvurucu daha sonra yeni bir talepte bulunmuş ve ıslahı ile 2017 yılında yapılacak yeni bölgesel seçimlerde aday olma hakkını güvence altına almıştır.
Sonuç olarak, başvurucunun bölge seçimlerinde aday olmaktan men edilmesini engelleyen tedbirin orantısız olmadığını dikkate alan Mahkeme, 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Trackbacks & Pingbacks