İHAM’ın D v. Bulgaristan kararının özet çevirisi: “Türk gazetecinin iltica talebi ve kötü muamele riski incelenmeden Bulgar yetkililerce Türkiye’ye iadesi, Sözleşme’nin ihlalidir.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM – Mahkeme), 20 Temmuz 2021 tarihli D (başvuru no. 29447/17) kararında, oy birliğiyle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (Sözleşme) madde 3 (işkence ve kötü muamele yasağı) ve madde 13’ün (etkili başvuru hakkı) ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Dava; kendi ülkesindeki siyasi zulüm riskinden kaçtığını iddia eden bir Türk gazetecinin, Bulgaristan-Romanya sınırında tutuklanması ve derhal Türkiye’ye iade edilmesine ilişkindir. Olaylar, 2016 yılında Türkiye’de gerçekleşen darbe girişiminden 3 ay sonra cereyan etmektedir.
Mahkeme önünde başvurucu; Bulgar yetkililerin iltica sürecini başlatmayı reddetmelerinden ve kendisini Türkiye’ye geri göndermelerinden, böylece kendisini gerçek bir kötü muamele riskiyle karşı karşıya bırakmalarından şikayetçi olmuştur.
Özellikle Mahkeme, başvurucunun Türkiye’ye döndüğü takdirde kötü muamele ile karşılaşabileceği korkusunu ifade etmiş olması olgusuna rağmen Bulgar yetkililerin başvurucunun uluslararası koruma başvurusunu incelemediğini karara bağlamıştır.
Fransızca yazılan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme tarafından yayımlanan basın özeti, Doğukan Kalınoğlu tarafından çevrilmiştir.
D v. Bulgaristan, Başvuru No. 29447/17, Karar Tarihi: 20.07.2021
Temel Olaylar
Başvurucu D, 1985 doğumlu bir Türk vatandaşıdır. Bir gazetecidir ve daha önce her ikisi de “Gülenci” olarak görülen ve Türkiye’deki mevcut siyasi rejimi eleştiren Feza Medya Grubu’na ait Zaman gazetesi ve Cihan medya ajansında çalışmıştır.
6 Mart 2016’da grubun tüm yönetim kurulu, İstanbul’daki bir yerel mahkeme tarafından atanan üç üyeden oluşan bir komite ile değiştirilmiştir. Uluslararası basına göre, o tarihten itibaren Zaman gazetesi, hükümet yanlısı bir yayın politikası benimsemiştir. Başvurucu, bu tarihten sonra görevden alındığını ve basın kartının geri alındığını ifade etmiştir.
15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin ardından Türkiye’de uygulamaya konulan olağanüstü hal kapsamında 27 Temmuz 2016’da çıkarılan kanun hükmünde kararnamenin kabul edilmesinin ardından Zaman gazetesi kapatılmıştır. Başvurucunun açıklamalarına göre, bu olaylardan sonra, basın ve gazetecilere karşı bir dizi önlemin alındığı bir dönemde (işten çıkarma, gözaltına alınma, tutuklama ve pasaportlara el koyma) kendisi Türkiye’den ayrılmıştır.
Eylül ve Ekim 2016 arasında başvurucu ve diğer sekiz yolcu (altı Türk ve iki Suriye uyruklu) Türkiye-Bulgaristan sınırını bir adet ağır yük aracına gizlenerek geçmişlerdir. 13 Ekim 2016 gecesi araç, Bulgaristan-Romanya sınırına ulaşmıştır.
14 Ekim 2016 günü saat 01.40’ta Rumen ve Bulgar gümrük memurları ortak bir gümrük denetimi yapmıştır ve araca bağlı römorkta dokuz kaçak yolcu bulunmuştur. Başvurucunun ifadesine göre, Ruse sınır polis karakolunda gözaltına alınmışlar ve polis memurları tarafından sorgulanmışlardır. Memurlar birkaç kez değişmiştir. Başvurucu ve diğer yolcular, her seferinde, sığınma talebinde bulunmak ve bir avukat ve tercüman yardımı almak istediklerini belirtmişlerdir. İstekleri sonuçsuz kalmıştır. Ayrıca, kendilerine içeriklerinin çevirisi verilmeden formları imzalamaya zorlandıklarını iddia etmişlerdir.
Yedi Türk gizli yolcu daha sonra bir arabaya bindirilmiştir. Sofya’daki göçmen kampına götürüldükleri izlenimine kapılmalarına rağmen (saat 23.30 civarında) Türkiye sınırına yakın Lyubimets Yabancılar Kabul Merkezi’ne getirilmişlerdir. Uluslararası koruma başvurusunda bulunma ve bir avukat ve tercüman yardımı alma taleplerini tekrar etmişlerdir, fakat yine talepleri kabul edilmemiştir.
15 Ekim 2016’da, saat 05.30 sularında başvurucunun kelepçelendiği ve diğer altı Türk yolcuyla birlikte Kapitan Andreevo sınır karakoluna götürüldüğü ve burada Türk makamlarına teslim edildiği iddia edilmiştir.
Daha sonra Türk yetkililer, başvurucuyu Edirne Cezaevi’nde (Türkiye) gözaltına almışlardır. Başvurucu, terör örgütü üyeliğinden (“FETÖ/PDY”) yargılanmış ve Aralık 2017’de bu suçtan mahkûm edilerek yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Başvurucu ilgili kararı temyiz etmiştir, süreç halen devam etmektedir.
Şu anda başvurucu, Kandıra Cezaevi’nde (Kocaeli, Türkiye) tutukludur.
Şikâyetler
Başvurucu, bilhassa Sözleşme madde 3 (işkence ve kötü muamele yasağı) ve madde 13’e (etkili başvuru hakkı) dayanarak, Bulgar yetkililerin iltica sürecini başlatmayı reddetmelerinden ve kendisini Türkiye’ye geri göndermelerinden, böylece kendisini gerçek bir kötü muamele riskiyle karşı karşıya bırakmalarından şikayetçi olmuştur.
Başvuru, Mahkeme’ye 13 Nisan 2017 tarihinde sunulmuştur.
Mahkeme’nin Kararı
Madde 3 (İşkence ve Kötü Muamele Yasağı) ve Madde 13 (Etkili Başvuru Hakkı)
Başvurucunun, Bulgaristan yetkililerini, Türkiye’ye iade edilmesi halinde Sözleşme madde 3’ün ihlal edilerek kötü muameleye maruz kalacağına dair korkularından haberdar edip etmediği: Mahkeme, iltica başvurusunda bulunma isteğinin herhangi bir özel biçimde ifade edilmesi gerekmediğini yinelemiştir. Belirleyici faktör, bir ülkeye geri dönme ihtimalinde ifade edilen korkudur. Somut olayda, başvurucunun Türk makamlarına yaptığı açıklamaların “iltica” kelimesini içermemesine rağmen, başvurucunun Türkiye’de darbe girişimini takiben OHAL bağlamında işten çıkartılmış bir Türk gazeteci olduğunu belirttiği tespit edilmiştir ve başvurucunun savcılık makamları tarafından aranmaktan korktuğu açıktır.
Ayrıca Mahkeme, başvurucunun gözaltına alınmasından sorumlu makamların ve Türkiye’ye gönderilmesi emrini verenlerin, Burgaz’daki Türk Konsolosluğunun başvurucunun ve Türk yolcularının darbe girişimine karışmış olduklarının düşünüldüğünü belirttiğini öğrendiklerini kaydetmiştir. Mahkeme, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin yorumları da dahil olmak üzere uluslararası gözlemciler tarafından yayınlanan basın açıklamalarının ve görüşlerin, başvurucunun davasında yaşanan olaylara giden üç ay içinde, bu davadaki olaylarla ilgili olarak gazetecileri hedef alanlar da dahil olmak üzere OHAL sürecinde alınan tedbirlerin uygulanması konusunda ciddi endişeler uyandırdığını eklemiştir. Çeşitli raporlar gazetecilere karşı şiddet kullanımını, misillemeleri ve keyfi hapis cezalarını eleştirmiştir. Lakin başvurucunun ve diğer vatandaşlarının gözaltına alınması ve ardından sınır dışı edilmesi sırasında yetkililer, yukarıda belirtilen durum ışığında başvurucu tarafından 14 Ekim 2016 tarihinde verilen kişisel hesabın ilgili yönlerini incelemek için herhangi bir çaba göstermemiştir.
Buna göre Mahkeme, Sözleşme madde 3’ün amacı doğrultusunda başvurucunun 14 Ekim 2016 tarihinde kaydedilen açıklamalarının, Türkiye’ye iade edilmeden önce Bulgaristan sınır polisi makamlarına korkularını ifade ettiği sonucuna varmak için yeterli olduğuna karar vermiştir.
Yetkililerin, başvurucunun Türkiye’ye iade edilmesi halinde Sözleşme madde 3’e aykırı bir muameleye tabi tutulacağına dair ifade ettiği korkuları gerektiği gibi inceleyip incelemediği: Mahkeme, konuya dahil olan Bulgar makamlarının, başvurucu tarafından yapılan açıklamaların bir koruma başvurusu teşkil ettiğini tespit etmediklerini gözlemlemiştir. Bulgar Hükümeti, uluslararası korumadan sorumlu makamlar nezdinde herhangi bir işlem başlatılmadığını açıklamıştır.
Mahkeme, Sözleşme madde 3 ile güvence altına alınan hakkın mutlak doğası ve sığınmacıların sıklıkla kendilerini içinde buldukları korunmasızlık durumu göz önüne alındığında, bir Sözleşmeci Devlet, belirli bir kişiyle ilgili olarak, söz konusu ülkeye geri döndükten sonra, o kişiyi o Maddeye aykırı olarak kötü muamele riskine maruz bırakabilecek olgulardan haberdar edilmişse; Sözleşme madde 3 uyarınca Devletlere yüklenen yükümlülükler, yetkililerin böyle bir riski kendi inisiyatifleriyle değerlendirmeleri gerektiği anlamına gelmektedir. Bu, özellikle ulusal makamların, sığınmacının sistematik olarak kötü muamele uygulamasına maruz kalan bir grubun üyesi olabileceği gerçeğinden haberdar edildiği ve bu tür bir kötü muamelenin varlığına inanmak için önemli gerekçelerin bulunduğu durumlar için geçerlidir. Söz konusu uygulamada ve bireyin ilgili gruba üyeliğinde. Mahkeme; yukarıda gösterildiği gibi Bulgar yetkililerin, başvurucunun Sözleşme madde 3 açısından gerçek endişeleri olabileceğini belirtmek için yeterli bilgiye sahip olduğu göz önüne alındığında, başvurucunun özel durumunu açıkça incelememiş olmalarına şaşırmıştır.
Ayrıca, usule ilişkin güvenceler söz konusu olduğunda, başvurucuya ne bir tercüman veya çevirmen ne de ilgili prosedürler de dahil olmak üzere bir sığınmacı olarak hakları hakkında bilgi verilmediği kabul edilmelidir. Dolayısıyla Mahkeme, Bulgar yetkililerin koruma prosedürlerinde gerekli işbirliği görevlerini yerine getirdikleri sonucuna varamamıştır.
Dahası başvurucuya, koşullarının kendisine uluslararası koruma sağlayıp sağlamadığını değerlendirmesine yardımcı olacak bir avukata veya uzman kuruluşların bir temsilcisine erişim hakkı verilmemiştir. Buna ek olarak, söz konusu yabancı uyrukluların sınır dışı edilmesini denetlemek amacıyla, bu yöndeki açık yasal gerekliliğin aksine, Bulgar Ombudsmanına danışılmamıştır.Ayrıca Mahkeme, yerel yargılamaların yürütülmesinde başka eksiklikler de gözlemlemiştir. Mahkemenin görüşüne göre, bu tür hatalar, başvurucunun sınır dışı edilmesindeki aşırı acelenin yanı sıra iç hukuk kurallarını da ihlal ettiğini yansıtmaktadır. Bu tür bir acele ve bireysel koşullar incelenmeden hızla sınır dışı edilme ihtimaline karşı koruma sağlamak üzere tasarlanan ilgili yerel prosedürlere uyulmamasının bir sonucu olarak başvurucu, geri dönüşü durumunda karşı karşıya kaldığı iddia edilen riskin değerlendirilmesinden mahrum bırakılmıştır.
Üstelik Mahkeme, sınır dışı etme kararına itiraz etme olasılığına ilişkin olarak, kararın başvurucuya içeriğini anlama şansı verilmeden derhal uygulandığını ve sonuç olarak başvurucunun iç hukukta kararın yürütmesinin durdurulması için mahkemelere başvurma fırsatından mahrum bırakıldığını gözlemlemiştir. Dolayısıyla, sınır dışı etme emrinin – başvurucunun Bulgaristan-Romanya sınırında yakalanmasından sonraki 24 saat içinde – uygulanmasındaki acele, mevcut hukuk yollarının uygulamada etkisiz ve dolayısıyla erişilemez hale gelmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle başvurucu, Sözleşme madde 3 ve dolayısıyla uluslararası koruma başvurusu açısından karşı karşıya olduğu riskler önceden incelenmeden, kaçtığı menşe ülkesi Türkiye’ye gönderilmiştir.
Dolayısıyla Mahkeme, başvurucunun Türkiye’ye iade edilmesi halinde kötü muameleye maruz kalabileceğine dair korkularını ifade etmesine rağmen, Bulgar yetkililerin başvurucunun uluslararası koruma başvurusunu incelemediği sonucuna varmıştır. Bu nedenle, Sözleşme madde 3 ve 13 ihlal edilmiştir.
Adil tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Bulgaristan Hükümetinin başvurucuya 15.000 Euro manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.
Trackbacks & Pingbacks