İHAM’ın Toplak ve Mrak v. Slovenya kararının özet çevirisi: “Engelli başvurucuların referandum için önceden erişilebilir bir sandık merkezi talep edebilecekleri etkili yargı yollarının bulunmaması nedeniyle genel ayrımcılık yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakları ihlal edilmiştir.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM/Mahkeme) 26 Ekim 2021 tarihli Toplak ve Mrak v. Slovenya kararında oybirliğiyle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (İHAS/Sözleşme) Ek 12 Numaralı Protokol’ün 1.maddesi (genel ayrımcılık yasağı) ile birlikte ele alındığında Sözleşme’nin 13.maddesinin (ayrımcılık yasağı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
İngilizce yazılan kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz. Kararın kapsamlı çevirisi av. Rumeysa Budak tarafından yapılmıştır.
Toplak ve Mrak v. Slovenya, Başvuru no. 34591/19, 42545/19, Karar Tarihi: 26.10.2021
Temel Olaylar
Dava, kas distrofisi olan başvurucuların 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ve 2015 ulusal referandumunda oy kullanmalarına izin verecek yeterli tedbirlerin alınmadığı ve bu konuda etkili hukuk yollarının bulunmadığı iddiasıyla ilgilidir.
Birinci başvurucu Bay Toplak, 1937 yılında doğmuş ve Maribor’da yaşamıştır. İkinci başvuruvu Bay Mrak, 1983 doğumludur ve Ljubljana’da yaşamaktadır. 19 Temmuz 2019’da birinci başvurucu vefat etmiş Kızları Nataša Toplak ve Renata Toplak, onun yerine Mahkeme önündeki yargılamaya devam etmek istediklerini bildirmişlerdir.
Başvurucular, diğer engelli seçmenlerle birlikte, engellilerin oy verme sürecine erişimini iyileştirmeyi amaçlayan iç hukukta çok sayıda davaya dahil olmuşlardır.
2015 REFERANDUMU
2014 yılında Anayasa Mahkemesi, yasa koyucunun iki yıl içinde tüm sandıkların engellilerin erişimine açık olmasını sağlayan yasal hükümleri kabul etmesi gerektiğine karar vermiştir. 2015’te Slovenya’daki sandık merkezlerinin neredeyse %50’si fiziksel olarak engelliler için erişilebilir hale getirilmiştir. Bu sırada, Ulusal Seçim Komisyonu, 20 Aralık 2015 tarihinde Evlilik ve Aile İlişkileri Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle ilgili referandum yapılacağını duyurmuştur. Bu duyuruyla beraber kendi yerel seçim bölgelerindeki sandık merkezlerine erişilemediğini düşünen engelli seçmenlerin engellilerin erişebileceği bir sandıkta veya mevcut bir oylama makinesine sahip bir sandıkta oy kullanma niyetlerinden önce bölge seçim komisyonlarını bilgilendirmeleri gerektiğini belirtmiştir.
2015 Referandumu öncesi ilgili olaylar ve başvurucuların açtığı davalara ilişkin işlemler
Birinci Başvurucu
16 Kasım 2015 tarihinde birinci başvurucu, Seçim Komisyonu’na yerel seçim bölgesi için sandıkların engelliler için erişilebilir olmasını talep ettiği bir mektup göndermiştir. Seçim Komisyonu mektubu başvurucunun oy kullanacağı bölge komisyonuna ileterek gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep etmiştir.
21 Kasım 2015 tarihinde, birinci başvurucu, başka bir kişi olan Š. ile birlikte, Seçim Komisyonu aleyhine İdare Mahkemesi’nde yerel seçim merkezlerinde tüm engelliler için erişim sağlanması ve yaklaşan referandum sırasında o sandık merkezine erişilebilirliği sağlamak için bir geçici tedbir kararı verilmesi için dava açmıştır. Kendileri de dahil olmak üzere tüm seçmenlerin kendi yerel seçim bölgeleri için sandıkta oy kullanma hakkına sahip olduğunu savunmuş ve İdare Mahkemesi’nin Devlet’ten referandum günü (20 Aralık 2015) ve sonraki tüm referandumlar ve seçimler için ilgili sandık merkezlerinin tekerlekli sandalye erişimine uygun olmasını sağlamasını emretmesini talep etmiştir.
4 Aralık 2015 tarihinde İdare Mahkemesi, davanın ve ihtiyati tedbir talebinin reddine karar vermiştir. Gerekçe olarak Anayasa Mahkemesi tarafından engelliler için söz konusu tedbirlerin alınmasını öngördüğü iki yıllık sürenin henüz dolmadığına işaret etmiştir. Ayrıca birinci başvurucunun Seçim Komisyonu’na gönderdiği mektuba dikkat çekerek birinci başvurucunun oy kullanma hakkına herhangi bir müdahale bulunmadığını ifade etmiştir.
Birinci başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Yüksek Mahkeme, temyiz başvurusunu reddetmiş, İdari Uyuşmazlık Yasası’nın 4. maddesi uyarınca, insan haklarının yargısal korumasının, ancak farklı bir yargısal koruma biçiminin halihazırda mevcut olmaması durumunda mümkün olacağını belirtmiştir. Ancak mevcut davada, Referandum Yasası kapsamında koruma teklif edilmiştir. İdari Uyuşmazlıklar Yasası’nın 4. maddesi kapsamında sağlanan yargısal koruma, bir kişinin yasal konumuna potansiyel olarak müdahale edebilecek gelecekteki eylemlere karşı koruma sağlamayı amaçlamadığını, daha ziyade yalnızca halihazırda gerçekleşmiş eylemlerle ilgili olduğunu ifade etmiştir.
12 Eylül 2016 tarihinde birinci başvurucu ve Š. anayasa şikayetinde bulunmuştur. İdare Mahkemesi’nin kamu işlerinin yönetimine katılma haklarını kullanırken ayrımcılık yapmama haklarını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir. Yüksek Mahkeme’nin ise tek etkili hukuk yolu olarak temyiz taleplerini reddettiğini belirtmişlerdir. Aynı zamanda, birinci başvurucu, seçimle ilgili uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözümünü sağlamadığı iddia edilen birkaç kanunun anayasaya uygunluğunun gözden geçirilmesi için bir dilekçe sunmuştur.
5 Aralık 2018’de Anayasa Mahkemesi, anayasa şikayetini reddetmiş, Anayasa’nın yeniden gözden geçirilmesine ilişkin dilekçenin ayrıca ele alınacağını belirtmiştir.
İkinci Başvurucu
16 Kasım 2015 tarihinde ikinci başvurucu, Seçim Komisyonu’na kendi yerel seçim bölgesi için sandıkların engellilerin erişimine açılmasını talep eden bir mektup göndermiştir. Mektubunda, sandık merkezinin engelliler için erişilebilir hale getirilmesi için gerekli olacak değişiklikleri belirtmiş; birinci başvurucuyla benzer taleplerde bulunmuştur.
17 Aralık 2015 tarihinde, ikinci başvurucu, başka bir kişi olan A. ile birlikte Seçim Komisyonu aleyhine İdare Mahkemesi’nde yerel seçim merkezlerinde tüm engelliler için erişim sağlanması ve yaklaşan referandum sırasında o sandık merkezine erişilebilirliği sağlamak için bir geçici tedbir kararı verilmesi için dava açmıştır. Dilekçesinde birinci başvurucuyla benzer taleplerde bulunmuştur.
18 Aralık 2015 tarihinde İdare Mahkemesi, davanın ve ihtiyati tedbir talebinin reddine karar vermiştir. İkinci başvurucunun Seçim Komisyonu’na gönderdiği mektuba dikkat çekerek başvurucunun oy kullanacağı merkezin engelliler için erişilebilir olmasının sağlandığı sonucuna varmıştır.
4 Ocak 2016 tarihinde, ikinci başvurucu ve A. yine de başkasının yardımı olmadan oy kullanamadıkları ve bunun ayrımcılık oluşturduğu gerekçesiyle kararı temyiz etmiştir. Yüksek Mahkeme, birinci başvurucu ve Š tarafından yapılan itirazın reddi kararındaki aynı gerekçelerle temyiz istemini reddetmiştir.
12 Eylül 2016 tarihinde, ikinci başvurucu ve A, birinci başvurucu ve Š tarafından sunulanlara benzer argümanlar içeren bir anayasa şikayetinde bulunmuştur.
28 Ocak 2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi, anayasa şikayetini reddetmiştir.
Başvurucuların 2015 Referandumu’na katılımı
Her iki başvurucu da 2015 Referandumu’na katılım sağlayıp oy kullanmıştır. Birinci başvurucu mobilyaların konumlandırılması nedeniyle, oyunu ancak odanın ortasında, etrafında birkaç kişi varken kullanabildiğini ve bunun da oyunun gizliliğini tehlikeye attığını belirtmiştir. İkinci başvurucu ise yoldan geçen bir kişinin kendisini arka girişte bulunan rampadan yukarı itmesini isteyinceye kadar oy kullanma alanının dışında beklemek zorunda kaldığını ifade etmiştir. Ayrıca, oy kullandığı sandığın engellilerin ihtiyaçlarına göre ayarlanmadığına işaret etmiştir.
2019 AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ
2017 Değişikliği ile değiştirilen Seçim Yasası uyarınca, 1 Şubat 2018 tarihinden itibaren tüm sandıkların engellilerin erişimine açık olması gerektiği öngörülmüştür. Oy verme merkezine giriş dışında, gerekli erişilebilirlik düzeyinin ne olduğu belirsizdir. Hükümet, genel olarak, sandıkların içindeki mobilyaların (masa ve sandalyeler) standart ölçülerde olduğunu, oy verme prosedürünün gizliliğini sağlamak için tasarlanmış bölmelerin zemine yerleştirildiğini ve oy sandıklarının masaların üzerine yerleştirildiğini ileri sürmüştür.
9 Nisan 2019’da Seçim Komisyonu, Avrupa Parlamentosu’nun Sloven üyelerini seçmek için seçimlerin 26 Mayıs 2019’da yapılacağını duyurmuştur. Duyuruda, engelli seçmenlerin oy kullanmak istemeleri halinde yerel ilçe komisyonlarını posta yoluyla bilgilendirmeleri gerektiği bilgisi yer almıştır.
Birinci başvurucu, başvuru formunda bir rampanın kurulduğunu, ancak diğer tüm yönlerden oy verme merkezinin erişilebilir hale getirilmediğini belirtmiştir. İkinci başvurucu, sandık merkezinin “hiçbir şekilde erişilebilir hale getirilmediğini” ileri sürmüştür. Her ikisi de oy sandığı ve kürsünün çok yüksek ve erişilemez olduğundan ve erişilebilir oylama yöntemlerinin bulunmadığını iddia etmiştir. Birinci başvurucunun, Hükümet’e cevaben sunduğu ifadelerden, sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle artık kalem tutamadığı için oy pusulasını işaretleyemeyeceği ve başka birinin yardımıyla oy kullanmak istememesi sebebiyle 2017 değişikliği ile oy kullanma makinelerinin de kullanılma imkanı ortadan kaldırıldığı için 2019 Seçimlerine katılmadığı anlaşılmaktadır.
ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN SEÇİM MEVZUATININ DEĞERLENDİRİLMESİ
28 Eylül 2018’de, ikinci başvurucu da dahil olmak üzere bir dizi dilekçe sahibi, birinci başvurucu tarafından sunulan anayasa denetimi dilekçesine ilişkin yargılamaya katılmalarına izin verilmesini talep etmişlerdir.
Anayasa Mahkemesi’nin, tüm sandık merkezlerinin engellilerin erişimine açık olmasını gerektiren 2014 tarihli kararının, Seçim Yasası’nda yapılan değişikliklerle, sandıkların fiziksel erişilebilirliği söz konusu olduğunda uygulandığını, ancak oy verme makineleri açısından uygulanmadığını ileri sürmüşlerdir. Seçimlerle ilgili ve zamanında başlatılan işlemlerin söz konusu seçim gününden önce tamamlanması gerektiğini vurgulamışlardır. Ayrıca seçimle ilgili uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözümünü sağlamadığı iddia edilen birkaç kanunun anayasaya uygunluğunun gözden geçirilmesini talep etmişlerdir.
21 Şubat 2019’da Anayasa Mahkemesi, seçimle ilgili anlaşmazlıkların hızlı bir şekilde çözülmesi konusuyla ilgili olduğu için anayasa denetimine ilişkin dilekçeyi açıkça dayanaktan yoksun bularak reddetmiştir.
22 Ekim 2020’de Anayasa Mahkemesi, 2014 tarihli kararının uygulanmasını incelediği bir karar vermiştir. Kararda 2017 değişikliği ile değiştirilen Seçim Yasası’nın Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. 2017 Değişikliği ile Seçim Yasasına eklenen 79a bölümünün, sandık merkezlerinin engelliler için erişilebilir olması gerektiğini açıkça belirttiğini ve dilekçe sahiplerinin kendilerinin bu hususa ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’nin 2014 tarihli kararının gerektiği gibi uygulandığını düşündüklerini belirtmiştir.
Oy kullanma makinelerinin mevcudiyeti ile ilgili olarak, oy makinelerinin kullanımının 2017 değişikliği ile sona erdiğini ve bu bağlamda seçim mevzuatının Anayasa’ya uygunluğunun yeni bir değerlendirmesinin gerekli olduğunu kaydetmiştir. Anayasa Mahkemesi, dilekçe sahiplerinin temel argümanının, yasama organının, engelli herkesin gizlilik koşulları altında özerk bir şekilde ve ikametgâhına en yakın sandıkta, önceden haber vermek zorunda kalmadan oy kullanmasına izin verecek tedbirler alması gerektiği olduğunu kaydetmiştir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi başka bir kişinin yardımıyla oy kullanmanın neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde izin verilen bir oylama yöntemi olduğunu kaydetmiş ve Slovenya’da düzenlenen yardımlı oy kullanmanın makul uyumlaştırma ilkesine uygun olduğu sonucuna varmıştır.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
2015 Referandumuna İlişkin Sözleşme’ye Ek 12 Numaralı Protokol’ün 1. Maddesi(Genel Ayrımcılık Yasağı) İle Bağlantılı Olarak 13. Maddesinin(Etkili Başvuru Hakkı) İhlal Edildiği İddiası Ve 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri İle İlgili Olarak Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 3. Maddesi(Serbest Seçim Hakkı) İle Bağlantılı Olarak Sözleşmenin 14. Maddesinin(Ayrımcılık Yasağı) İhlal Edildiği İddiası
Başvurucular, önceden erişilebilir bir sandık merkezi talep edebilecekleri etkili yargı yollarının bulunmamasından şikâyetçi olmuşlardır. Ayrıca, seçimlerde veya referandumlarda oy kullanma haklarını kullanırken ayrımcılığa maruz kaldıkları için tazminat talep edebilecekleri herhangi bir etkili hukuk yolunun bulunmadığından şikayet etmişlerdir.
2015 Referandumu’na ilişkin başvurulabilecek hukuki yollar hakkında
Mahkeme, yasal yollarının, meydana gelen veya devam eden iddia edilen ihlalleri önleyebilecekleri veya halihazırda gerçekleşmiş herhangi bir ihlal için başvuruculara uygun tazmin sağlayabilecekleri anlamında etkili olması gerektiğini yinelemektedir. Bu bağlamda Mahkeme, Yüksek Mahkeme’nin görüşüne göre, İdari Uyuşmazlık Yasası’nın 4. maddesi kapsamındaki bir davanın başvurucuların haklarının olası bir ihlalini önlemeye yönelik olmadığını not etmektedir.
Yukarıda belirtilen önleyici etkiye sahip herhangi bir kanun yolunun bulunmamasını dikkate alarak Mahkeme ayrıca, tazminat imkanı olmaksızın tek amacı bir ihlal tespiti elde etmek olan bir davanın yetersiz bir hukuk yolu teşkil edeceği kanaatindedir.
Mahkeme’nin oy hakkıyla ilgili bazı davalarda parasal tazminata hükmetmemiş olması bu bulguyu değiştirmemektedir. Mahkeme, mevcut davada, davanın koşulları göz önüne alındığında hiçbir tazminata hükmedilmeyen yerel bir kararla değil, uygun bir tazminat verme yetkisi olmayan bir yerel mahkemeyle karşı karşıya olduğunu vurgulamaktadır.
Bu nedenle, 2015 Referandumu ile ilgili olarak, başvurucuların başvurabilecekleri etkili bir hukuk yolu bulunmamaktadır; her iki başvurucu için, Sözleşme’ye Ek 12 Numaralı Protokol’ün 1. maddesi ile birlikte ele alındığında 13. madde ihlal edilmiştir.
2019 Avrupa Parlamentosu Seçimi’ne ilişkin başvurulabilecek hukuki yollar hakkında
Birinci Başvurucu
Birinci başvurucu, 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanmamıştır. Dolayısıyla söz konusu mesele, sandıkta sağlanabilecek herhangi bir makul düzenleme değil, ilgili mevzuat uyarınca iddia edilen ayrımcılık örneklerinden biridir.
Buna ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi, ilgili uluslararası belgelerin yanı sıra ilgili kişilerin iddialarını da göz önünde bulundurarak, oy verme makinelerinin kaldırılmasının engelli seçmenlerin temel haklarına uygun olup olmadığını etraflıca incelemiş ve birinci başvurucu aleyhine bir sonuca varmıştır. Ancak bu durum, tek başına hukuk yolunun etkisiz olduğu anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, birinci başvurucunun 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimlerine ilişkin şikayetine ilişkin olarak Sözleşme’nin 13. Maddesi ihlal edilmemiştir.
İkinci Başvurucu
İkinci başvurucu oy kullanmış, ancak sandık merkezinde karşılaştığı engeller ve ihtiyaçlarını makul bir şekilde karşılayamaması nedeniyle bunu diğer bireylerle eşit temelde yapamadığından şikayet etmiştir.
Mahkeme, ikinci başvurucunun ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin şikayetleri için ilgili seçim organlarına başvuru yolunun açık olduğunu, nitekim bunu 2015 seçimlerinde yaptığını gözlemlemiştir. Ayrıca iç hukukta 2016 yılında yürürlüğe giren Ayrımcılığa Karşı Koruma Yasası’nın 39.maddesi uyarınca tazminat talep etme hakkının olduğunu da not etmektedir. Her ne kadar İdari Kanun’un 4. maddesi uyarınca açılan bir dava yoluyla veya Referandum Yasası kapsamında sağlanan hukuki yollarla kendi yerel sandık merkezinde özel düzenlemelerin yapılmasını isteyemediği doğru olsa da başkaca başvuru imkanları vardır.
Dolayısıyla, ikinci başvurucunun elinde etkili bir hukuk yolu olduğu için 13. madde ihlal edilmemiştir.
2015 Referandumuna İlişkin Sözleşme’ye Ek 12 Numaralı Protokol’ün 1. Maddesinin(Genel Ayrımcılık Yasağı) İhlal Edildiği İddiası Ve 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri İle İlgili Olarak Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 3. Maddesiyle(Serbest Seçim Hakkı) Bağlantılı Olarak Sözleşme’nin 14. Maddesinin(Ayrımcılık Yasağı) İhlal Edildiği İddiası
Engellilik nedeniyle hareket kabiliyeti kısıtlı olan ve tekerlekli sandalye kullanan başvurucular, 2015 Referandumu sırasında oy kullanma prosedürüne erişim sağlayamadıkları iddiasıyla 12 Numaralı Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğinden şikayetçi olmuşlardır. Ayrıca, 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri ile ilgili olarak 1 Numaralı Protokol’ün 3.maddesi ile birlikte ele alındığında 14.maddenin ihlal edildiğinden şikayet etmişlerdir.
Mahkeme, ikinci başvurucunun 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri’ne ilişkin olarak elinde etkili bir hukuk yolu bulunduğunu tespit etmiştir. Dolayısıyla, Hükümet’in bu bağlamda iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin ön itirazını kabul etmektedir. Bu nedenle, ikinci başvurucunun başvurusunun bu kısmı, Sözleşme’nin 35 § 1 ve 4. maddesi uyarınca kabul edilemez ilan edilmiştir.
Mahkeme ayrıca, her iki başvurucunun 2015 Referandumu ile ilgili şikayetlerinin ve birinci başvurucunun 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri’ne ilişkin şikayetlerinin, Sözleşme’nin 35.maddesinde sıralanan diğer gerekçelerle açıkça dayanaktan yoksun veya kabul edilemez olmadığını kaydetmektedir. Bu nedenle, bu iddialar kabul edilebilir olarak beyan edilmiştir.
2015 Referandumu
Mevcut davada, Seçim Komisyonu, başvurucuların ilgili sandık merkezlerinin erişilebilir hale getirilmesi talebine derhal ve yapıcı bir şekilde yanıt vermiştir. Birinci başvurucunun talebi üzerine, seçim bölgesi için sandık merkezine bir rampa yerleştirilmiştir. İkinci başvurucunun talebi üzerine, 2015 Referandumu gününden birkaç gün önce, seçim bölgesi için seçimin yapılacağı binaya bir ziyaret ayarlanmıştır.
Başvurucular 2015 Referandumu’na katılırken bazı sorunlarla karşılaşmış olsalar bile, bu sorunların kendileri üzerinde özellikle önyargılı bir etki yaratmadığı, ayrımcılık eşiğine ulaşmadığı ve Davalı Devlet’in ilgisiz davrandığını göstermediği görülmektedir.
Bu nedenle, 2015 Referandumu ile ilgili olarak 12 Numaralı Protokol’ün 1.maddesi her iki başvurucu açısından da ihlal edilmemiştir.
2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri
Birinci başvurucu, 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nde, kalem tutamadığı ve bu nedenle kendi oy pusulasını işaretleyemeyeceği için oy kullanmamıştır. Davalı Devletin bir oylama makinesi kullanarak oy kullanmasına izin vermesi gerektiğini ileri sürmüştür Mahkeme, 2017 Değişikliği’nden sonra oy kullanma makinelerinin kullanılmasının artık mümkün olmadığını gözlemlemektedir; bu nedenle bu imkan 2019 Avrupa Parlamentosu Seçimleri sırasında kimseye sağlanamamıştır.
Mahkeme birinci başvurucuya sunulan diğer seçenekleri göz önünde bulundurarak, Davalı Devletin, Sözleşme’nin 1 Numaralı Protokolü’nün 3.maddesi ile bağlantılı olarak, Sözleşme’nin 14.maddesi kapsamındaki hakları güvence altına almak için pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemiştir.
Mahkeme, Seçim Yasası uyarınca, birinci başvurucunun ya fiziksel olarak (2017 Değişikliği uyarınca tekerlekli sandalye erişimine uygun olması gereken) yerel sandık merkezine giderek ya da postayla ve evinden oy kullanabileceğini kaydetmektedir. Ancak, oy pusulasını tek başına işaretleyemediği göz önüne alındığında, bu seçeneklerden herhangi birini seçmiş olsaydı, birinci başvurucu oy pusulasını kendisi için işaretleyecek ve diğer işlemlerle ilgilenecek olan bir başkasının yardımına başvurmak zorunda kalacaktı. Seçim Yasası uyarınca ise kendisine yardım edecek kişiyi seçmekte özgür olan birinci başvurucuya bu tür bir yardımın sağlanmasına izin verilmiştir.
Mahkeme ilk olarak, birinci başvurucunun başka bir kişiden yardım isteyemediğini iddia etmediğini kaydetmektedir. Bu bağlamda, birinci başvurucunun bir ailesi olduğunu ve 2015 Referandumu sırasında birkaç kişiden yardım aldığını gözlemlemektedir.
Mahkeme, bu bağlamda, ilgili iç hukuku yorumlama konusunda şüphesiz en iyi konuma sahip olan Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirmesini dikkate almaktadır. Anayasa Mahkemesi, geçmişte çok az sayıda engellinin oy kullanma makinelerini kullandığını, bu tür makinelerin her türlü engeli olan kişilere yardımcı olamayacağını ve bunların sağlanmasının yüksek maliyetlerle bağlantılı olduğunu dikkate almıştır. Anayasa Mahkemesi’nin sunduğu gerekçeler ikna edici görünmekte ve oylama makinelerinin kullanımıyla ilgili geçmiş deneyimlerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesine ve yeni düzenlemenin uluslararası standartlara uygunluğuna dayanmaktadır.
Tüm bu nedenler ve birinci başvurucuya sunulan diğer seçenekler, özellikle kendi seçeceği bir kişi tarafından yardım alma imkanı göz önünde bulundurularak davalı Devletin, toplumun çıkarlarının korunması ile birinci başvurucunun Sözleşme tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlüklerine saygı arasında adil bir denge kurmada başarısız olduğu söylenemez. Dolayısıyla birinci başvurucuyla ilgili olarak 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesi ile bağlantılı olarak 14. madde ihlal edilmemiştir.
Adil Tazmin(41.Madde)
Mahkeme, birinci başvurucunun kızlarının her birine 1600 Euro manevi tazminat ve masraf ve giderler için 1500 Euro ödenmesine; ikinci başvurucuya ise 3200 Euro manevi tazminat ve masraf ve giderler için 1500 Euro ödenmesine karar vermiştir.
Trackbacks & Pingbacks