İHAM’ın Jarrand v. Fransa kararının özet çevirisi: “Soruşturma kapsamında evi basılarak yakalanan başvurucunun yasanın öngördüğü usullere aykırı olarak zorla götürüldüğü karakolda ifadesinin alınması, özgürlük ve güvenlik hakkına aykırıdır.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM – Mahkeme), 9 Aralık 2021 tarihli Jarrand (başvuru no. 56138/16) kararında, oybirliği ile; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS – Sözleşme) 5. maddesinin 1. fıkrasının (özgürlük ve güvenlik hakkı) ve 5. fıkrasının (hukuka aykırı gözaltı nedeniyle tazminat hakkı) ihlal edildiğine, 8. maddesinin ise (konuta saygı hakkı) ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
Dava; başvurucunun bakmakla yükümlü olduğu, yaşlı ve son derece savunmasız annesini, bir yerleştirme emrini ihlal ederek huzurevine geri gönderememesinin ardından evine yapılan bir polis baskınına, başvurucunun gözaltına alınmasına ve resmi şekilde polis nezaretine alınmadan karakolda ifadesinin alınmasına ilişkindir.
Öncelikle başvurucu, evine yapılan polis müdahalesinin özel hayatına saygına hakkına müdahalenin gerekliliğine itiraz etmiştir. Mahkeme, “savunmasız bir kişiye kötü muamele” suçundan açılan bir ivedi polis soruşturması bağlamında, başvurucunun davranışının polis müdahalesini gerekli kıldığı görüşündedir. Bu tür davalarda davalı Devlete tanınan takdir marjını, davanın özel koşullarını ve ev baskınına yönelik acil toplumsal ihtiyacı göz önünde bulunduran Mahkeme; bunun demokratik bir toplumda gerekli olduğunu kabul etmiştir.
Dolayısıyla, Sözleşme’nin 8. maddesi (özel ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edilmemiştir.
Ayrıca başvurucu, karakolda ifadesinin alındığı koşullardan da şikayetçi olmuştur. Mahkeme, ilgili tedbirin Sözleşme’nin 5. maddesinin amaçları bakımından bir “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” hali meydana getirdiğine karar vermiştir. Bir polis memurunun önüne zorla getirilen herhangi birinin polis nezaretinde sağlanan özel güvencelerden yararlanmasına ilişkin anayasal bir gerekliliğin iç hukukta halihazırda mevcut olduğunu kaydettikten sonra Mahkeme, başvurucunun dışarıda ifadesinin alındığını gözlemlemiştir. Bu çerçevede, başvurucunun Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının gerektirdiği şekilde “yasanın öngördüğü usule uygun olarak” gözaltına alınmadığı sonucuna varmıştır.
Başvurucunun şikayetini inceleyen mahkemelerin, başvurucunun gözaltına alınmasının Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrası ile uyumlu olup olmadığını değerlendirmediği davanın çok özel koşullarında Mahkeme; ayrıca 5. maddenin 1. fıkrasının ihlali suretiyle hukuka aykırı olarak alıkonulan başvurucunun bu alıkonulmasına dayanarak tazminat talep edememesi nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasının da ihlal edildiğine karar vermiştir.
Fransızca yazılan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme tarafından yayımlanan basın özeti, Doğukan Kalınoğlu tarafından çevrilmiştir.
Jarrand v. Fransa, Başvuru No. 56138/16, Karar Tarihi: 09.12.2021
Temel Olaylar
Başvurucu Daniel Jarrand, 1954 doğumlu bir Fransız vatandaşıdır ve Fransa’nın Fontaine kasabasında ikamet etmektedir.
23 Kasım 2009’da, başvurucunun annesinin aile hekiminin talebi üzerine kabul edildiği Grenoble Üniversite Hastanesi’ndeki bir doktor; Grenoble savcısına, başvurucunun annesinin fiziksel ve zihinsel durumunun çok kötü olduğunu bildirmiştir. Annesinin hastaneye kaldırılmasının ardından başvurucu, personele karşı çok agresif davranmış ve personeli gidip bir silah getirmekle tehdit etmiştir.
26 Kasım 2009’da Topluluk Sosyal Eylem Merkezi, savcıya, başvurucunun annesinin durumunun “çok sorunlu göründüğünü”, “kabul edilemez derecede hijyenik olmayan koşullarda” yaşadığını ve oğlunun annesine herhangi bir yardımı veya gözetimi reddettiğini belirten bir rapor göndermiştir. 21 Aralık 2009’da Grenoble Vesayet Makamı, savcının yönlendirmesi üzerine, annenin mahkeme korumasına alınmasına karar vermiş ve anneye özel temsilcisi olarak bir aile derneği atamıştır.
Başvurucunun annesi 4 Mayıs 2010’da bir huzurevine kabul edilmiştir. Aynı zamanda, savunmasız bir kişinin ihmal edilmesi nedeniyle soruşturma açılmıştır. 31 Mart 2011 tarihinde başvurucu, Grenoble Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulunmuş ve altı ay tecilli hapis cezasına çarptırılmıştır. Grenoble İstinaf Mahkemesi mahkûmiyeti onamış, cezaya 2.000 Euro para cezası eklemiş ve bu cezanın toplam 1.500 Euro’sunu ertelemiştir. Ancak Yargıtay, bu kararı alt derece mahkemesine geri göndermeden bozmuştur.
10 Haziran 2010’da, huzurevi müdürü ile yaptığı anlaşmanın bir parçası olarak annesini öğleden sonra için huzurevinden çıkaran başvurucu, annesini geri götürmeyi reddetmiştir. Sonunda başvurucu, annesini temsil eden dernek personeli tarafından annesini huzurevine geri götürmeye ikna edildi. 11 Temmuz 2010’da başvurucu, annesi öğleden sonrayı aile evinde geçirdikten sonra annesini tekrar huzurevine geri göndermeyi reddetmiştir. Ertesi gün derneğin iki çalışanı aile evini ziyaret etmiştir. Saat 13.15 civarında, eve yeni gelen başvurucu ile iletişime geçmeye çalışmışlardır, ancak başvurucu kendisini annesinin yanına kilitlemiştir. Saat 14.10’da ise dernek müdürü, olanlar nedeniyle başvurucu hakkında Fontaine polis karakoluna şikayette bulunmuştur.
Grenoble Aile Koruma Biriminden kıdemli bir polis memuru tarafından “korunmasız bir kişiye kötü muamele” suçlamasıyla bir ivedi polis soruşturması açılmış ve bu durum hakkında Grenoble savcı bilgilendirilmiştir. Bir baş komiser komutasındaki beş polis ekibi, başvurucuyu kapıyı açmaya ikna etmek için olay yerine gönderilmiştir. Saat 16.45 civarında savcı ön kapının kırılması emrini vermiştir. Eve yaklaşık on polis memuru girmiştir. Silahlarını başvurucuya doğrultmuşlar, gizlediği elini kaldırmasını ve yere çökmesini emretmişledir. Başvurucu da emirlere uymuştur. Polis memurları, silah olup olmadığını kontrol etmek için bir “ev güvenlik ziyareti” veya “binada hızlı bir göz kontrolü” gerçekleştirmişlerdir. Başvurucu yakalanmış, aranmış, kelepçelenmiş ve iddiasına göre hırpalanmış; ardından Grenoble polis karakoluna götürülmüş ve burada saat 17.55’ten 18.55’e kadar kıdemli bir polis memuru tarafından ifadesi alınmıştır. Başvurucuya göre, o gece serbest bırakılmış ve eve taksiyle dönmek zorunda kalmıştır. Ayrıca başvurucu, polis karakolunda tutulduğu sırada evinin kapsamlı bir şekilde arandığını ve annesinin huzurevine geri götürüldüğünü ileri sürmüştür.
Başvurucu, başvurusunda annesinin Ocak 2011’de onunla birlikte yaşamaya geri döndüğünü ve 14 Mart 2014’teki ölümüne yanında kaldığını belirtmiştir.
15 Temmuz 2010’da başvurucu, Grenoble polisine şiddet ve zarar verme eylemleriyle ilgili şikayette bulunmuştur. Polis müdahalesinin savcı talimatı ile gerçekleştiğinden ötürü suçun meydana gelmediği gerekçesiyle dosya kapatılmıştır.
21 Ocak 2011’de başvurucu ve annesi, kimliği belirsiz kişiler hakkında, konutlarının dokunulmazlığını ihlali, şiddet eylemleri, silahla tehdit, yasadışı tutuklama, yasadışı alıkoyma, hırsızlık ve mala zarar iddiaları ile Grenoble Ceza Mahkemesi’nin en kıdemli soruşturma yargıcına şikayette bulunmuştur
18 Aralık 2014 tarihinde soruşturma yargıcı dosyayı kapatmıştır. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise reddedilmiştir.
Başvurucu, Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunmuş; Yargıtay, temyiz başvurusunu reddetmiştir.
Şikâyetler
Başvurucu, Sözleşme’nin 5. (özgürlük ve güvenlik hakkı) ve 8. maddesine (özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı) dayanarak, yakalanması ve özgürlüğünden yoksun bırakılması için yasal bir dayanak bulunmadığını ve bunu konuda herhangi bir emir veya hakkı bulunmaksızın hareket eden polis memurlarının konutuna saygı hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasına dayanarak, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fırkasına aykırı olan tutukluluğu için tazminat talep edecek bir hukuk yolunun bulunmadığını da iddia etmiştir.
Başvuru, Mahkeme’ye 22 Eylül 2016 tarihinde sunulmuştur.
Mahkeme’nin Kararı
5. maddenin 1. fıkrası (Özgürlük ve güvenlik hakkı)
Mahkeme, başvurucunun 12 Temmuz 2010 tarihinde polis tarafından evinde yakalandığını kaydetmiştir. Başvurucu kelepçelenmiş, ardından zorla Grenoble polis karakoluna götürülmüş ve burada saat 17.55 ile 18.55 arasında ifade vermiştir. Mahkeme, yakalanması ile karakoldan serbest bırakılması arasında başvurucunun Sözleşme’nin 5. maddesi anlamında özgürlüğünden yoksun bırakıldığını tespit etmiştir.
Mahkeme, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, ilgili hükümde sıralanan durumlar dışında ve “yasanın öngördüğü usule uygun olarak” hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını vurgulamıştır. Herhangi bir kişiyi hürriyetinden yoksun kılma hali, yalnızca Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının (a) ila (f) bentlerinde belirtilen istisnalardan birine girmemeli, aynı zamanda iç hukukta yasal bir temele sahip olmalı ve ilgili maddi kurallar ile usul kurallarına uygun olmalıdır.
Başvurucunun yakalanması, bu şartlar ışığında, başlı başına herhangi bir zorluk yaratmamıştır: Söz konusu yakalama; başvurucunun annesinin çıkarlarını temsil etmesi talebinde bulunulan dernek yöneticisi tarafından, Fransız Ceza Kanunu’nun 223/3 maddesinde öngörüldüğü üzere savunmasız bir kişinin ihmali suçunu oluşturan ve özellikle beş yıl hapisle cezalandırılan fiiller nedeniyle yapılan bir şikayetin ardından, bir ivedi polis soruşturması kapsamında gerçekleştirilmiştir.
Yakalamayı takiben gerçekleşen başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılması vakası ile ilgili olarak Mahkeme, Hükümet’in şu görüşünü kaydetmiştir: O tarihte yürürlükte olan Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 62. maddesine (yani 10 Mart 2004’ten 1 Haziran 2011’e kadar geçerli olan versiyona) rağmen, başvurucunun “yakalandığı, kelepçelendiği ve dolayısıyla kıdemli polis memurunun önüne zorla getirildiği [ve] bu nedenle daha sonra polis nezaretinden ve bununla bağlantılı haklardan yararlanmadan nakli sırasında hürriyetinden yoksun kılındığı” göz önüne alındığında, “başvurucunun yakalanmasının ardından özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasal prosedüre uygun olarak gerçekleştirilmemiştir”. Mahkeme, Hükümet’in gözlemlerinden, söz konusu olaylar sırasında ve hatta bu husustaki iç mevzuat değiştirilmeden önce, potansiyel olarak ciddi bir suç oluşturan fiiller nedeniyle suçüstü (in flagrante delicto) halinde yakalanan bir kişinin hapisle cezalandırılabileceği; ve daha sonra kıdemli bir polis memuru tarafından ifadesi alınmak üzere zorla alınan kişinin, sonuçta ortaya çıkan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma hali bağlamında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinde ve devamında öngörülen güvencelerinden yararlanabilmesi için resmi olarak polis tarafından gözaltına alınması gerektiği sonucuna varmıştır.
Ayrıca Mahkeme, 30 Temmuz 2010 tarihinde Fransız Anayasa Konseyi’nin Ceza Muhakemesi Kanununun suçüstü halinde yakalamalar ile ilgili bölümünün bazı hükümlerinin, 62. madde de dahil olmak üzere, anayasaya aykırı olduğunu beyan ettiğini kaydetmiştir. Bu kararı takiben 14 Nisan 2011 tarih ve 2011-392 sayılı Kanun; özellikle suç işledikleri veya işlemeye teşebbüs ettiklerine dair makul şüphelerin bulunduğu durumlarda kişilerin ifadelerinin alınmasının polis nezaretinde yapılması gerektiğini -müfettişlerin emrinde zorla tutulmadıkları sürece polis nezareti dışında kendileriyle görüşmesi olasılığını dışlamadan- belirterek, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu değiştirmiştir. Anayasa Konseyi, 18 Kasım 2011 tarihli bir kararla, bu düzenlemenin; ilgili kişilere, şüphelenildikleri suçun tarihi ve niteliği ile herhangi bir zamanda karakol veya jandarma karakolunu terk etme hakları hakkında bilgi verilmesi şartıyla savunma haklarına ilişkin anayasal ilkeye uygun olduğuna karar vermiştir. Anayasa Konseyi’nin 18 Kasım 2011 tarihli kararından; söz konusu olaylar sırasında bile kıdemli bir polis memurunun huzuruna zorla getirildikten sonra ifadesi alınan herhangi bir kişiye, polis nezaretiyle ilgili özel güvencelerin verilmesi için iç hukukta anayasal bir gerekliliğin bulunduğu sonucuna varılabilmektedir. Mahkeme; başvurucunun 12 Temmuz 2010 tarihinde polis tarafından gözaltına alınmamasına rağmen Grenoble polis karakoluna zorla götürülerek ifadesinin alınmasının, “yasanın öngördüğü usule uygun olmaksızın” kişiyi hürriyetinden yoksun kılma teşkil ettiğine hükmetmiştir.
8. Madde (Özel ve aile hayatına saygı hakkı)
Polis, “savunmasız bir kişiye kötü muamele” suçlamasıyla bir ivedi polis soruşturması kapsamında Grenoble cumhuriyet savcısının talimatı üzerine başvurucunun evine girmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümleri, bir ivedi soruşturmanın yasal çerçevesini ve ceza soruşturması görevlilerinin, gerekirse ev baskını da dahil olmak üzere bu bağlamda müdahale etme yetkilerini ortaya koymaktadır. Bu koşullar altında Mahkeme, söz konusu müdahalenin “hukuka uygun” olduğuna karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme, başvurucunun konutuna saygı hakkına yapılan müdahalenin “düzenin bozulmasını veya suçun önlenmesi” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” meşru amaçlarını güttüğünü kaydetmiştir.
Müdahalenin gerekliliğine ilişkin olarak Mahkeme, ev baskınının gerçekleştiği bağlamı göz önünde bulundurarak, başvurucunun davranışının; polisin kendisini tutuklamak ve sağlık durumu meşru bir endişe konusu olan, mahkeme koruması altındaki yaşlı ve bakmakla yükümlü olduğu annesine yardım etmek için başvurucunun evine zorla müdahale etmesini gerekli kıldığını vurgulamıştır. Mahkeme, başvurucunun annesinin son derece savunmasız durumunun ve annesinin davranışı sonucunda maruz kaldığı risklerin farkında olmasına rağmen yetkililerin herhangi bir şekilde hareket etmemesinin, davalı Devletin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğunu üstlenebileceğini kaydetmiştir.
Davalı Devlete tanınan takdir marjını, dava dosyasındaki materyali ve karşıladığı zorunlu sosyal ihtiyacı göz önünde bulunduran Mahkeme; başvurucunun konutuna saygı hakkına yapılan müdahalenin, “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu kabul etmiştir.
Dolayısıyla, Sözleşme’nin 8. maddesi (özel ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edilmemiştir.
5. maddenin 5. fıkrası (hukuka aykırı yakalama ve gözaltı nedeniyle tazminat hakkı)
Başvurucunun şikayetini ele alan yerel mahkemeler, şikayetin keyfi gözaltıyla ilgili olmasınarağmen, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasına uygunluk sorununu ele almamış; başvurucu, müteakip temyizlerinde de ihlal edildiği iddia edilen bu hükme atıfta bulunmuş, dolayısıyla başvurucunun maruz kaldığı zarar için tazminat ödemesine engel olunmuştur.
Başvurucunun şikayetini inceleyen mahkemelerin, başvurucunun gözaltına alınmasının Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrası ile uyumlu olup olmadığını değerlendirmediği davanın çok özel koşullarında Mahkeme; ayrıca Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fırkasının ihlali suretiyle hukuka aykırı olarak alıkonulan başvurucunun bu alıkonulmasına dayanarak tazminat talep edememesi nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasının da ihlal edildiğine karar vermiştir.
Adil tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Fransa Hükümetinin başvurucuya 3.000 Euro manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.
Karşı Oylar
Hakim Mourou-Vikström maddi tazminatın miktarı konusunda çoğunluk görüşüne muhalefet etmektedir. Söz konusu şerh, karara ekli halde bulunmaktadır.
Trackbacks & Pingbacks