İçeriğe geç

İHAM Büyük Dairesi’nin Savran v.  Danimarka kararının çevirisi: “Danimarka’da yaşayan Türk uyruklu akıl hastası kişinin ceza davasındaki mahkumiyeti sebebiyle özel koşulları dikkate alınmadan sınır dışı edilmesi, özel hayata saygı hakkının ihlalidir.”

by 30/12/2021

Savran v. Danimarka kararı (başvuru no. 57467/15) ömrünün çoğunda Danimarka’da ikamet eden Türk uyruklu kişiye ilişkindir. Başvurucu, 2000 yılında işlediği şiddet suçları sebebiyle 2008 yılında verilen sınır dışı edilmesi kararı sonrasında 2015 yılında sınır dışı edilmiştir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) Büyük Dairesi, 7 Aralık 2021 tarihli kararında 16 oya karşı 1 oyla İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağına ilişkin 3. maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.

Mahkeme, başvurucunun ileri sürüldüğü gibi “sağlık durumunda ciddi, hızlı ve geri dönüşü olmayan şekilde kötüleşmeye yol açılacağı ve bunun sonucunda yoğun acı çekeceği” iddiasının kanıtlanamadığını, sonuçta tedavinin azaltılmasının yol açacağı riskin esasen herkes için geçerli olduğunu ve bu sebeple sınır dışı edilen başvurucunun 3. maddenin korumalarından yararlanamayacağına karar vermiştir.

Ayrıca Mahkeme, 11 oya karşı 6 oyla İHAS’ın özel hayata saygı hakkına ilişkin 8. maddesinin ihlaline hükmetmiştir. Mahkeme, bilhassa yerel yetkililerin başvurucunun özel durumunu yeterince incelemediği ve kalıcı yeniden giriş yasağının orantısız olduğu görüşündedir.

İngilizce ve Fransızca olan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Kararın basın özeti çevirisi ise Av. Erse Kahraman tarafından yapılmıştır.

Savran v. Danimarka, Büyük Daire, Başvuru no. 57467/15, Karar Tarihi: 07.12.2021

Temel Olaylar

1985 doğumlu olan başvurucu Arıf Savran, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ve Kütükuşağı’nda (Türkiye) yaşamaktadır.

Başvurucu, 1991 yılında, altı yaşındayken, babasıyla yaşamak için Danimarka’ya yasal yollarla girmiştir.

Diğer kişilerle birlikte işlediği ve mağdurun ölümüne yol açan ağır saldırı suçundan mahkûm olduktan sonra başvurucu, 2008 yılında akıl hastalarına yönelik güvenlikli bir sağlık kurumuna belirsiz bir süre için yerleştirilmiştir. Kalıcı olarak ülkeye giriş yasağı ile birlikte sınırdışı edilmesine karar verilmiştir.

Başvurucunun vasisi, 2012 yılı Ocak ayında savcılığın cezayı yeniden değerlendirmesi için talepte bulunmuş ve 2013 yılı Aralık ayında savcılık bu talebi yerel mahkemeye taşımıştır. Yerel mahkeme, 2014 yılı Ekim ayında tıbbi raporlara, Göç Bürosu’nun görüşlerine ve başvurucunun ifadelerine dayanarak başvurucu Savran’ın cezasını bir psikiyatri biriminde tedavi görmek olarak değiştirmiştir. Mahkeme, başvurucunun suçu ağır olsa dahi, sınır dışı edilmesi kararının orantısız olacağı görüşündedir.

Bilhassa tıbbi raporlar, başvurucunun iyileşmesini sağlamak için sürekli bir tedaviye ve takibe ihtiyaç olduğunu belirtmektedir. Başvurucu da, tüm ailesinin Danimarka’da olduğunu, Türkçe konuşamadığını, biraz Kürtçe bildiğini ve Türkiye’ye dönmesi halinde kendisi için gerekli olan tedaviyi alamayacağına ilişkin kaygısının bulunduğunu vurgulamıştır.

Savcılığın itirazı sonucunda, yerel mahkemenin kararı Yüksek Mahkeme tarafından 2015 yılı Ocak ayında bozulmuştur. Kararın sonuç kısmında, Türkiye’de ilaca erişim konusunda Avrupa Komisyonu’nun MedCOI tıbbi veritabanına ve Dış İşleri Bakanlığının bir raporuna atıf yapılarak, başvurucunun tedavisine Türkiye’de devam edebileceği sonucuna varılmıştır.  Ayrıca suçun niteliğine ve ağırlığına dikkat çekilmiştir.

Başvurucu, Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunmak için talepte bulunmuş, talebi 2015 yılı Mayıs ayında reddedilmiştir.

Başvurucu 2015 yılında Türkiye’ye sınır dışı edilmiştir. Türkiye’de yalıtışmış bir hayat sürdüğünü ve sağlık hizmetlerine erişemediğini iddia etmektedir.

Başvurucunun İhlal İddiaları

Başvurucu, Sözleşme’nin insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağına ilişkin 3. maddesi ve özel hayata saygı hakkına ilişkin 8. maddesine dayanarak, akıl sağlığı dikkate alındığında, Türkiye’ye gönderilmesinin haklarının ihlaline yol açtığı iddiasıyla şikâyette bulunmuştur. Ayrıca sınır dışı etme kararının iptalinin reddedilmesine ve kalıcı bir yeniden giriş yasağı yaratan işbu kararın uygulanmasına ilişkin şikâyette bulunmuştur.

Başvuru, 16 Kasım 2015 tarihinde İHAM’a yapılmıştır. Mahkeme, 1 Ekim 2019’da karar vermiş ve 4 oya karşı 3 oyla Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine ve başvurucunun Sözleşme’nin 8. maddesine dayanan şikâyetini incelenmesinin gerekli olmadığına karar vermiştir. 12 Aralık 2019 tarihinde Danimarka Hükümeti, Sözleşme’nin 43. maddesine (Büyük Daire’ye gönderme) dayanarak davanın Büyük Daire’ye gönderilmesini talep etmiş ve işbu talep Büyük Daire tarafından 27 Ocak 2020 tarihinde kabul edilmiştir. Duruşma, 25 Haziran 2020 tarihinde Strazburg’ta İnsan Hakları Binası’nda video konferans yoluyla yapılmıştır.

Hollanda, Fransa, Almana, Norveç, Rusya, İsviçre ve Birleşik Krallık hükümetlerinden, Uluslararası Af Örgütü’nden, sivil toplum kuruluşlarından ve Paris Nanterre Üniversitesi Temel Haklar Çalışmaları Araştırma Merkezi’nden (CREDOF) üçüncü taraf sıfatıyla görüşler alınmıştır.

Mahkeme’nin Kararı

Madde 3

Mahkeme, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağının demokratik bir toplumun temeli olduğunun altını çizmiştir. Ancak böyle bir muamelenin, eğer 3. maddenin kapsamına girecek ise, yeterli düzeyde ağır olması gerekmektedir.

Ayrıca Mahkeme, devletlerin kendi toprakları içinde girişleri ve ikameti kontrol etmek hakkının bulunduğunu ve bunun 3. madde kapsamında Mahkeme’nin yerleşik içtihatları ile belirlenen sınırlara tabi olduğunu vurgulamıştır. Ağır hasta olan yabancılara ilişkin olarak, 3. maddenin uygulanması için Paposhvili v. Belçika kararında belirlenen eşik testi dâhil ölçütler Mahkeme tarafından yinelenmiştir. Ayrıca Mahkeme, belirlenen eşiğin yüksek kalması görüşünde olduğu gibi, bu ölçütün, hastalığın ne olduğu fark etmeksizin ağır hasta kişilerin gönderilmesine ilişkin tüm olaylara uygulanabilecek şekilde yeterince esnek olduğu da görüşündedir. Büyük Daire, Daire’nin davayı bu açıdan incelemediğini tespit etmiştir.

Bunlara dayanarak, Mahkeme başvurucunun Türkiye’ye sınır dışı edilmesinin “sağlık durumunda ciddi, hızlı ve geri dönüşü olmayan şekilde sağlık durumunda kötüleşmeye yol açacağını ve bunun sonucunda yoğun acı çekeceği” ve hatta “beklenen yaşam süresinde kayda değer bir düşüşe yola açacağı” iddiasını kanıtlamadığı görüşündedir. Gerçekten de, tedavinin görülememesiyle ortaya çıkacak riskler başvurucunun kendisi için değil, çoğunlukla diğer kişiler için geçerlidir.  Bu sebeple, sınır dışı edilmesi başvurucuyu 3. maddenin kapsamından yararlanacağı ölçüde bir risk ile karşı karşıya bırakmayacaktır.

Bu kapsamda, 3. madde ihlal edilmemiştir.

Madde 8

Mahkeme, olağan uygulaması ile uyumlu olarak, asıl başvuruyu bütün yönleriyle yeniden inceleyeceğini yinelemiştir. Bu incelemeye, Daire’nin kabul edilemez bulmadığı 8. maddeye ait kısımlar da dâhildir.

Mahkeme, başvurucunun Danimarka’ya 6 yaşında geldiğine ve oturma izni aldığına dikkat çekmiştir. Ayrıca başvurucunun Danimarka’daki aile ilişkilerini ve aile üyelerine bağımlı olduğuna ilişkin iddialarını (ki bu başvurucuya göre, koşullarına bakıldığında “aile hayatını” tesis eden bir bağımlılık halidir) dikkate almıştır. Bu durum, sınır dışı edilmesi sebebiyle kesintiye uğramıştır. Mahkeme, bağımlılığa ilişkin yeterli delil olduğu konusunda ikna olmamıştır ve başvurucunun yaşamöyküsünde tutarlı bir aile ilişkisine sahip olduğuna ilişkin emare bulunmamaktadır. Bu sebeple, başvurucunun hayatına müdahalenin, “aile” hayatına değil, “özel” hayata ilişkin bir soru olarak ele alınması gerektiği görüşündedir. Bu durum göz önüne alındığında, Mahkeme, başvurucunun ülkeden çıkarılmasının, başvurucunun özel hayatına müdahale olduğuna karar vermiştir. Söz konusu müdahale hukuka uygundur ve kaosu ve suçu önleme meşru amacını gütmüştür.

Mahkeme, başvurucunun ülkeden çıkarılmasının gerekli olup olmadığına ilişkin olarak yerleşik içtihatlarında, bilhassa Maslov v. Avusturya kararında yer alan ölçüte dayanmıştır. Bu ölçütü somut olaya uyguladığında, Mahkeme başvurucunun sınır dışı edilen ortalama bir insandan daha savunmasız durumda olduğunu ve sağlık durumunun bir denge unsuru olarak dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme, davanın tıbbi boyutunun yerel mahkeme tarafından kapsamlı şekilde değerlendirildiğini kabul etmiştir.

Öte yandan, Mahkeme diğer denge unsurlarının yerel yetkililer tarafından yeterince dikkate alınmadığını tespit etmiştir. Bilhassa, başvurucunun şiddet içeren suç niteliğindeki fiili şüphesiz ağır olmasına rağmen, başvurucunun suçu işlediği tarihte büyük ihtimalle akıl hastalığı olduğuna, fiziksel saldırganlığın hastalığın belirtilerinden olduğuna ve akıl hastalığı sebebiyle sonuçta herhangi bir ceza verilemeyeceğine, ancak psikiyatrik tedavi görmesi gerektiğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yoktur. Mahkeme’nin görüşüne göre, bu olgular, ilgili Devlet’in fiilin ağırlığına dayanarak başvurucunun sınır dışı edilmesini meşrulaştırma imkânını azaltmaktadır. Ayrıca, başvurucunun suçlu bulunduğu suçu işlediği dönem ile sınır dışı edilmesi arasında geçen dönemdeki davranışı, yeniden suç işleme riskinin değerlendirilmesi açısından bilhassa önemlidir. Bu kapsamda, her ne kadar ilk başta başvurucunun saldırgan davranış örüntüleri sürse de, aradan geçen yıllarda bu hususta gelişme kaydettiği Mahkeme tarafından dikkate alınmıştır. Ayrıca Mahkeme, Danimarka ile bağları ve Türkiye ile sınırlı bağları olduğunu tespit etmiştir. Son olarak, Mahkeme eski kararları uyarınca, başvurucu hakkında kalıcı bir yeniden giriş yasağının uygulanmasının orantısız olacağına karar vermiştir.   

Özetle, yerel yetkililer başvurucunun özel koşullarını dikkate almamış ve farklı unsurlar arasında bir denge bulmamıştır. Bu sebeple, özel hayata saygı hakkı ihlal edilmiştir.

Adil tazmin (Madde 41)

Mahkeme, ihlalin tespiti sebebiyle başvurucu tarafından katlanılan manevi zararların adil tazmini için yeterli koşulların oluştuğuna hükmetmiştir. Danimarka’nın başvurucuya 20.000 Euro gider ve masraf ödemesine karar vermiştir.

Karşı Oy

Hâkim Jelić çoğunluğun kararına uyduğunu belirtmiştir. Hâkim Serghides kısmen çoğunluğun kararına uyduğunu, kısmen karşı oy verdiğini belirtmiştir. Hâkimler Kjølbro, Dedov, Lubarda, Harutyunyan, Kucsko-Stadlmayer ve Poláčková ortak bir şekilde karşı oy verdiklerini belirtmişlerdir. İşbu görüşlere ilişkin yazılar karara eklenmiştir.

Bu karar, İngilizce ve Fransızca yazılmıştır.

From → Haberler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: