İçeriğe geç

İHAM’ın Advance Pharma sp. Z o.o v. Polonya kararının çevirisi: “Yeni hakimlerden oluşan Polonya Yüksek Mahkemesinin Hukuk Dairesinin atanma sürecine yasama ve yürütme erklerinin müdahale etmesi, adil yargılanma hakkının ihlalidir.”

by 16/02/2022

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM/Mahkeme), 3 Şubat 2022 tarihli Advance Pharma sp. Z o.o v. Polonya (başvuru no.1469/20) kararında oybirliğiyle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS/Sözleşme) 6.maddesinin (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Dava, başvurucu şirket tarafından, kendisiyle ilgili bir dava hakkında karar veren Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin “kanunla kurulmuş bir mahkeme” olmadığı, tarafsızlık ve bağımsızlıktan yoksun olduğu yönündeki şikayetiyle ilgilidir.

Mahkeme özellikle, Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin yargı üyelerinin artık yargıçlar tarafından değil, Sejm (Parlamentonun alt meclisi) tarafından seçilmesini ve başka birtakım düzenlemeleri öngören yeni mevzuatın yürürlüğe girmesinden bu yana tartışma konusu olan, Polonya’da hakimlerin ve mahkemelerin bağımsızlığını korumakla yükümlü yargı bağımsızlığını koruyan anayasal organı Ulusal Yargı Konseyinin (“NCJ”) tavsiyesi üzerine Polonya Cumhurbaşkanı tarafından atanan yargıçlardan oluştuğundan şikayet etmiştir.


Dava, Polonya yargı sisteminin 2017’de yeniden düzenlenmesinin çeşitli yönleriyle ilgili olarak, çoğunlukla 2018-2022’de yapılmış olan, Polonya aleyhine derdest 94 başvurudan biridir*. Mahkeme, bugüne dek üçü kesin olmak üzere dört karar vermiştir.

Daha önceki davalarda olduğu gibi Mahkeme, görevinin Polonya yargısının yeniden düzenlenmesinin meşruiyetini bir bütün olarak değerlendirmek değil, değişikliklerin başvurucu şirketin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamındaki haklarını etkileyip etkilemediğini, şayet etkiliyorsa bunun nasıl olduğunu belirlemek olduğunu vurgulamıştır.


Mahkeme, Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesine yargıçların atanmasına ilişkin prosedürün yasama ve yürütme erklerinden gereğinden fazla etkilendiğini tespit etmiştir. Bu durum, tüm süreci olumsuz etkileyen ve başvurucu şirketin davasını inceleyen Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin meşruiyetini tehlikeye atan temel bir usulsüzlük teşkil etmiştir. Dolayısıyla Hukuk Dairesi, Avrupa Sözleşmesi bağlamında “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” değildir.

Söz konusu dava, Yüksek Mahkemenin diğer Dairelerini ilgilendiren 22 Temmuz 2021 tarihli Reczkowicz v. Polonya (no.43447/19) ve 8 Kasım 2021 tarihli Dolińska-Ficek ve Ozimek v. Polonya (no.49868/19 ve 57511/19) kararlarına benzerdir. İkinci davada olduğu gibi bu kararda da, NCJ’nin Yüksek Mahkemeye atanacak hakimlere dair önergelerini yürürlükten kaldıran nihai bir mahkeme kararına olmasına rağmen Polonya Devlet Başkanı’nın yargıç atamalarını, gerçekleştirmesi nedeniyle iç hukukun açık bir şekilde ihlal edildiği tespit edilmiştir.

Mahkeme, başvuran şirketin haklarının ihlalinin, Polonya yargısını NCJ’nin yargı üyelerini seçme hakkından mahrum bırakan ve yürütme ile yasama organlarının yargısal atama prosedürüne doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etmesini sağlayan Polonya mevzuatındaki değişikliklerden kaynaklandığını tespit etmiştir. Bu durum, belirtilen şekilde atanan yargıçlardan oluşan bir mahkemenin meşruiyetini sistematik olarak tehlikeye atmaktadır.

2017 Değişiklik Yasası ile oluşturulan NCJ’nin devam eden işleyişinin ve yargı atama prosedürüne dahil oluşunun, Mahkeme tarafından tesis edilen sistemsel işlev bozukluğunu sürdürdüğü ve Polonya’daki hukukun üstünlüğü krizinin daha da ağırlaşmasına yol açabileceği kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu nedenle, Polonya Devletinin durumu düzeltmek için hızlı bir şekilde harekete geçmesi gerekmektedir.


Bu karardan gerekli sonuçları çıkarmak, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin temelindeki sorunları çözmek için gerekli önlemleri almak ve gelecekte benzer ihlallerin yaşanmasını önlemek Polonya Devletine düşmektedir.

İngilizce olan kararın tamamına buradan, basın özetine ise buradan ulaşabilirsiniz. Kararın basın özeti çevirisi Emre Karaman tarafından yapılmıştır.

Advance Pharma sp. Z o.o v. Polonya, Başvuru no.1469/20, Karar Tarihi: 03.02.2022

Temel Olgular

Başvurucu, Advance Pharma sp. z o.o, cinsel performanslarını artırmak isteyen erkeklere yönelik bir diyet takviyesi dağıtan Varşova’da kayıtlı bir limited şirkettir. Söz konusu takviyenin satışı, şirketin 2010 yılında 20 milyon Polonya zlotisi (yaklaşık 4,8 milyon Euro) tutarındaki tek gelir kaynağıydı.

2010 yılında, ürünün bazı numunelerinin diyet takviyelerinde izin verilmeyen ve ürün etiketinde listelenmeyen aktif bir molekül içerdiğinin tespit edilmesi üzerine Ulusal Eczacılık Enstitüsü tarafından yapılan kontrollerin ardından ürün piyasadan çekilmiştir. Başvurucu firma faaliyetlerini durdurmuş ve Eczacılık Başmüfettişliğinin ürünü piyasadan çekme kararına itiraz etmiştir. Temyiz yargılaması sırasında idare mahkemeleri, Müfettişin takviyenin besin takviyesi mi yoksa tıbbi ürün mü olduğunu tespit edemediğini ve kararın iç hukuka aykırı olarak verildiğini tespit ederek bu kararı bozmuştur.

Bu esnada ilaca dair stoklarını yok eden başvurucu şirket, Devlete karşı 2014 yılında bir haksız fiil tazminatı talebinde bulunmuştur. Mahkemeler, açıkça başvurucu şirketin ürünü kendi inisiyatifiyle imha ettiğini, Müfettişin sadece ürünün piyasadan çekilmesini emrettiğini tespit etmiştir. Ayrıca şirket, ürünün ilgili düzenlemelere uygun hale getirildikten sonra piyasaya yeniden sunulmasının engellendiğini kanıtlayamamıştır. Sonuç olarak başvurucu şirket, talep edilen tazminat ile Müfettişin eylemi arasındaki illi bağın varlığını ispat edememiştir.

İki yargı düzeyinde başarısız olduktan sonra başvurucu şirket, Yüksek Mahkemeye bir temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyizi inceleyen -ve reddeden- Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin üç yargıçtan oluşan heyetinin tamamı, 2018’de kurulan yeni Ulusal Yargı Konseyini (NCJ) içeren prosedürle yeni atanan yargıçlardan oluşuyordu.

Başvurucuların Şikayetleri

Sözleşme’nin 6.maddesinin 1.fıkrasına (adil yargılanma hakkı) dayanan başvurucu, temyiz başvurusunu inceleyen Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin, bağımsızlık veya tarafsızlık garantisi sunmayan bir organ olan NCJ tarafından önerilen yargıçlardan oluşması nedeniyle “kanunla kurulmuş bir mahkeme” olmadığından şikayetçi olmuştur.  Başvurucu, davasına bakan üç yargıcın tüm atama prosedürünün ne şeffaf ne de bağımsız olduğunu ayrıca yargı denetimine tabi olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu özellikle, 19 Kasım 2019 tarihli bir kararla sonuçlanan Avrupa Birliği Adalet Divanı davasına ve Polonya Yüksek Mahkemesi ile Yüksek İdare Mahkemesinin, NCJ’yi içeren süreçle atanan Yüksek Mahkeme yargıçlarının iç hukuka uygun bir şekilde kurulan mahkeme olmadığına yönelik kararlarına atıf yapmıştır.

Başvurucu ayrıca, Polonya Cumhurbaşkanının, NCJ tarafından önerilen yargıçların atanması sürecini, Başbakanın gerekli karşı imzası olmaksızın başlattığından da şikayetçi olmuştur.

Mahkeme’nin Kararı

6.maddenin 1.fıkrası

Mahkeme davayı, Aralık 2020 tarihli Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda (no. 26374/18) davasında Büyük Daire tarafından belirlenmiş ve ayrıca Temmuz 2021 tarihli Reczkowicz v. Polonya (no. 43447/19) ve Kasım 2021 tarihli Dolińska-Ficek ve Ozimek v. Polonya (no. 49868/19 ve 57511/19) davalarda uygulanmış kriterler ışığında incelemiştir.

Mahkeme, öncelikle yargıçların Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesine atanmasına ilişkin temel usul kurallarını olumsuz yönde etkileyen açık bir iç hukuk ihlali olduğunu tespit etmiştir. Bunun nedeni ise 8 Aralık 2017 tarihli NCJ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca kurulan NCJ’nin, yasama veya yürütme erklerinden bağımsızlığı sağlayacak yeterli garantiler vermemesidir.

Mahkeme daha sonra Polonya Cumhurbaşkanının Hukuk Dairesine NCJ tarafından tavsiye edilen (330/2018 sayılı karar) yargıçları, Yüksek İdare Mahkemesinin 27 Eylül 2018 tarihli NCJ’nin önergesini askıya alan kararına rağmen, ataması iç hukukun bir başka açık ihlaline yol açmıştır. Dolińska-Ficek ve Ozimek’te olduğu gibi, bağlayıcı bir yargı kararının kasıtlı olarak göz ardı edilmesi ve yargıçların atanmasına ilişkin bekleyen bir yargı denetiminin geçerliliğini en aza indirmek için adaletin işleyişine müdahale edilmesi, sadece hukukun üstünlüğüne açık bir karşı gelme olarak nitelendirilebilir. Yukarıdaki değerlendirme ışığında Mahkeme, Cumhurbaşkanının Yüksek Mahkemedeki boş kadrolara ilişkin duyurusunun, Başbakanın karşı imzası olmaksızın yapılmış olmasından kaynaklanan ayrı bir iç hukuk ihlali olup olmadığını belirlemeye gerek görmemiştir.

Mahkeme, yargıçların atanmasına ilişkin bir usulün yasama ve yürütme erklerinden gereğinden fazla etkilenmesinin kendi içinde Sözleşme’nin 6.maddesinin 1.fıkrasıyla bağdaşmadığına ve dolayısıyla Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin meşruiyetini tehlikeye attığına karar vermiştir. Başvurucu şirketin “kanunla kurulmuş mahkeme”ye erişim hakkı zedelenmiştir.

Mahkeme, bu sonuca varırken, özellikle Polonya Yüksek Mahkemesinin, NCJ’yi içeren usulde atanan Yüksek Mahkeme yargıçlarının iç hukuka uygun oluşturulmuş bir mahkeme olmadığına ilişkin kararlarına atıfta bulunmuştur. Mahkeme bu kararların, Sözleşme’nin temel standartları ve AB hukuku perspektifinden ilgili Polonya mevzuatının kapsamlı ve dikkatli bir şekilde değerlendirdiğini ve ikna edici argümanlara dayandığını dikkate almıştır. Mahkeme ayrıca Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararlarının yanı sıra Avrupalı ve uluslararası nitelikte kurumlar tarafından yapılan çok sayıda rapor ve değerlendirmeyi de dikkate almıştır.

Mahkeme, başvurucu şirketin davasını inceleyen Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin “kanunla kurulmuş bir mahkeme” olmadığı sonucuna varmıştır. Bu nedenle Sözleşme’nin 6.maddesinin 1.fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu usulsüzlüklerin aynı zamanda Yüksek Mahkeme Hukuk Dairesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye atıp atmadığı sorusuna ilişkin olarak Mahkeme, bu sorunun, yargı atamaları için doğası gereği eksik olan usule ilişkin aynı temel sorunla bağlantılı olduğuna ve daha önce dairenin “kanunla kurulmuş bir mahkeme” özelliğinden yoksun olduğunu iddia eden şikayeti incelerken yanıtlandığına karar vermiştir. Bu nedenle konuya ilişkin bir ek inceleme gerekmediğine karar vermiştir.

46.madde (kararların bağlayıcılığı ve infazı)

Mahkeme, Sözleşme’nin ihlal edildiğini tespit ettiğinde, söz konusu Devlet, Bakanlar Komitesi’nin denetimine tabi olarak, genel ve/veya uygunsa, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlale son vermek ve durumu düzeltmek için kendi iç hukuk düzeninde kabul edilecek bireysel önlemleri seçme konusunda yasal bir yükümlülüğe sahiptir.

Başvurucu şirketin haklarının ihlali, Polonya yargısını NCJ’nin yargı üyelerini seçme hakkından mahrum bırakan ve yürütme ile yasama organlarının atama prosedürüne doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etmesine olanak tanıyan, bu şekilde söz konusu süreçle atanan hakimlerden oluşan bir mahkemenin meşruiyetine sistematik olarak zarar veren Polonya mevzuatında yapılan değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu durumda, ve hukukun üstünlüğü ile kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı ilkelerinin çıkarları doğrultusunda, Polonya Devletinin bu durumu düzeltmek için hızlı bir şekilde harekete geçmesi gerekmektedir.

Mahkeme, durumu düzeltmek için alınabilecek bireysel ve/veya genel tedbirlerin türü konusunda herhangi bir spesifik belirti vermekten kaçınmış ve değerlendirmelerini genel yol gösterme ile sınırlandırmıştır. Bununla birlikte, 2017 Değişiklik Yasası ile oluşturulan NCJ’nin devam eden işleyişinin ve yargı atama prosedürüne dahil olmasının Mahkeme tarafından tesis edilen sistemik işlevsizliği sürdürdüğü, ve gelecekte potansiyel olarak birden çok “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” hakkı ihlaliyle sonuçlanabileceği, bu noktada Polonya’da süregelen hukukun üstünlüğü krizinin daha da ağırlaşmasına yol açabileceği kaçınılmaz bir sonuçtur. Polonya Devleti tarafından düşünülmesi gereken olasılıklardan biri, Yüksek Mahkemenin 23 Ocak 2020 tarihli yorumlayıcı kararının Yüksek Mahkeme ve olağan mahkemelerin kararlarına uygulanmasına ilişkin sonuçlarını gerekli genel tedbirlere dahil etmektir.

Bu karardan gerekli sonuçları çıkarmak, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin temelindeki sorunları çözmek için gerekli önlemleri almak ve gelecekte benzer ihlallerin yaşanmasını önlemek Polonya Devletine düşmektedir.

Adil Tazmin (41.madde)

Mahkeme, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi tazminat arasında herhangi bir illiyet bağı görmemiş ve bu iddiayı reddetmiştir. Ancak, Polonya’nın başvurucu şirkete manevi tazminat olarak 15.000 Avro (EUR) ve masraf ve giderler olarak 3.000 Avro ödemesine karar vermiştir.

Muhalefet Şerhi

Hakim Wojtyczek bir müşterek görüş belirtmiştir. Bu görüş asıl karara eklidir.

From → Haberler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: