İçeriğe geç

FORUM – Dr Ahmet Mert Duygun – “Sihirli Formül” ve Kolektif Yürütme: İsviçre ve Uruguay Modelleri

by 16/03/2023

Dr. Ahmet Mert Duygun[1]

  1. Giriş

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mümtaz Soysal güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyen klasik eseri “Dinamik Anayasa Anlayışı”[2] kitabına şu sözlerle başlamaktadır: “Anayasa sözünün bıkkınlık verecek kadar sık kullanıldığı başka bir toplum bulmak herhalde çok güç. Türk toplumu, her tartışmasında, her yazısında, her söylevinde ‘anayasa’ sözünün edildiği bir toplum oldu.

Gerçekten de Osmanlı-Türk anayasacılık tarihimize bakıldığı zaman yaşanan büyük yahut küçük toplumsal ve siyasal gelişmelerin büyük bir kısmının odağında hiçbir ülkede olmadığı kadar teknik anayasa hukuku tartışmalarının yer aldığı gözlenmektedir. 1961 Anayasasının ikinci döneminden itibaren bu tartışmaların önemli bir kısmını ise hükümet sistemine ilişkin tartışmalar oluşturmaktadır. Özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinin öncesinde başkanlık sistemi ve yarı-başkanlık sisteminin benimsenmesine ilişkin kuvvetli talepler, askeri darbe sonrasında kabul edilen 1982 Anayasasının başta cumhurbaşkanlığı makamı olmak üzere oldukça güçlü bir yürütme erki öngörmesine karşın sönümlenmemiştir. 1990’larda tekrar başkanlık sistemine geçiş konusunda başlayan tartışmaları, nihayetinde 2007 anayasa değişikliği ile  yarı-başkanlık sistemine, 2017 anayasa değişikliği ile ise klasik başkanlık sisteminden büyük ölçüde bir sapmayı ifade eden “Türk tipi başkanlık sistemi” ya da resmi adıyla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine” geçiş dahi sonlandırmamış; tam aksine başta hükümet sistem değişikliği olmak üzere anayasa değişiklikleri kamuoyunda yürütülen tartışmaların  başlıca konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yazının konusunu ise esasen bu tartışmalar bağlamında kendisini artık “Millet İttifakı” olarak adlandıran kamuoyunda ise “Altılı Masa” olarak tanımlanan muhalefet bloğunun “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime (Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Rejim”)[3] Geçiş Haritasının[4]  öngördüğü bazı hususların siyasal rejimler öğretisi açısından akla getirdiği bazı sorunlar oluşturmaktadır. Bu metne göre[5] daha önce de muhalefet tarafından ifade edildiği üzere “güçlendirilmiş parlamenter rejimin anayasa değişikliği ile kabulünün ardından uygulamaya geçişine kadar olan süreçte” yürütme görevi Anayasanın 8. maddesinin öngördüğünün aksine Cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılmayacak, seçilecek olan cumhurbaşkanı üst  düzey kamu yöneticilerinin atanmasından milli güvenlik politikalarına, genel düzenleyici işlemlerden olağanüstü hal ilanına kadar  birçok önemli yetkisini cumhurbaşkanı yardımcıları ile uzlaşı içerisinde karar vererek uygulayacaktır. Anayasal tasarımın aksine tek kişilik değil kolektif bir yürütmeyi işaret eden bu durum ise akla anayasa hukuku ve idare hukuku açısından birçok sorunu getirmektedir.[6]   Bu hususta akla gelebilecek bir diğer önemli sorun ise siyasal rejimler öğretisi açısından kararların bu şekilde bir kolektif yürütme organı tarafından alınıp alınmadığı hususudur ki bu da akla ilk bakışta parlamenter sistemdeki düalist yürütmenin bir kanadını oluşturan bakanlar kurulunu getirmektedir.[7] Oysa parlamenter rejimde bakanlar kurulu her ne kadar kolektif bir organ olsa da tarihsel gelişim içerisinde “eşitler arasında birinci”  olan başbakanın konumu güçlenmiş; başbakan  Kurul’un diğer üyeleri üzerinde hiyerarşik bir statüye erişmiştir. Örneğin rasyonelleştirilmiş parlamenter rejimin en önemli örneklerinden birisi olarak gösterilen ve “şansölye demokrasisi (Kanzlerdemokratie)[8] olarak da nitelendirilen Federal Almanya Anayasasının 65. maddesi şansölyenin bakanlar kurulundaki bu özel konumunu anayasal olarak ortaya koymakta ve bakanların kendi bakanlıklarını ancak hükümetin genel siyasetini belirleme yetkisine sahip olan şansölyenin ortaya koyduğu esaslar doğrultusunda idare edebileceğini belirtmektedir.[9] Nitekim geçtiğimiz aylarda Federal Şansölye Olaf Scholz, başkanlığını yürüttüğü koalisyon hükümeti içerisindeki bakanlar arasında enerji politikasına dair yürütülen tartışmalarda bu yetkisini kullanmış ve hükümete yazmış olduğu yazılı direktifle bu hususta yasal bir düzenleme yapılması için yasa tasarısı hazırlanması talimatını vermiştir.[10]

Oysaki parlamenter rejimin aksine kabinenin gerçek anlamda kolektif olarak karar verdiği siyasal rejim örnekleri yok değildir. Bu noktada öğretide çoğunlukla erklerin yasamada birleştiği “Meclis hükümeti”[11] başlığı altında yer alsa da anayasal gerçeklikte çok farklı biçimde yürütmenin baskın olduğu İsviçre ve Uruguay modelleri ilk akla gelen örnekleri oluşturmaktadırlar. Aşağıda her iki ülkede gerçek anlamda kolektif bir yürütmenin normatif ve anlamda nasıl düzenlendiği her iki ülkenin de anayasal gerçekliği ışığında ana hatlarıyla aktarılacaktır.

  1. Uzlaşma Demokrasisi Örneği Olarak İsviçre Örneği

Fransız devriminin sonrasında Fransız ordularının İsviçre’ye müdahalesinin sonucu olarak Helvenist Cumhuriyetinin kurulmasını müteakip kantonlar arasında önemli mücadelelerin yaşandığı ve kantonların ancak özel anlaşmalarla (Sonderbündnisse) gevşek bir siyasal birlikteliğe sahip olduğu İsviçre’de siyasal birliğin sağlanması, ancak federal bir devleti öngören 1848 Anayasası ile mümkün olmuştur.[12] 1848 Anayasası esasen federalist-muhafazakar ve liberal-merkeziyetçiler arasında bir uzlaşma olarak meydana gelmiş, 1874 senesinde yapılan total revizyon ile ihtiyari halk oylaması imkânı getirilerek doğrudan demokrasi araçları genişletilmiş ve yine kantonların yetkileri arttırılmıştır.[13] Yoğun tartışma ve çalışmaların ardından yapılan 1999 Anayasası ise maddi anlamda anayasa hükmü olan bazı yasal düzenlemeleri anayasa metnine dahil etmiş ve diğer bazı önemli anayasal detayları da  anayasa metninden çıkarmış olsa da esasen 1848 Anayasası ile ortaya konan anayasal tasarımda radikal bir değişikliğe yol açmamıştır.[14]

1999 Anayasası uyarınca İsviçre’de Federal Meclis (Bundesversammlung) iki kanatlı(bikameral) bir meclis olarak Ulusal Konsey (Nationalrat) ve Kantonlar Konseyinden (Staenderat) oluşmaktadır. Bu noktada federe devlet birimleri olan kantonların temsilcilerinin oluşturduğu Kantonlar Meclisi, federalizmin “katılma” unsurunun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasanın 175. maddesine göre 7 üyeden oluşan Federal Konsey (Bundesrat) ise, Federal Parlamento’nun her iki kanadının ortak toplantısında yapılan oylama ile belirleniyor olup, her üye için ayrı ayrı oylama yapılmakta ve Federal Meclisin üye tam sayısının salt çoğunluğu ile Federal Konsey üyeleri seçilmektedir. Bu noktada Federal Konsey üyelerinin yeniden seçilebilmesine ilişkin engel olmayıp, 2003 ve 2007 istisnası haricinde Federal Konsey üyeleri kendileri çekilene kadar genellikle Federal Meclis tarafından yeniden seçilmektedirler.[15]

1999 Anayasasının 148. maddesi iki kanatlı parlamento olan Federal Meclisi (Bundesversammlung) en yüksek anayasal organ olarak tanımlamıştır. Anayasanın 169. maddesi ise Federal Meclisin Federal Konsey ve Federal Yargı üzerinde gözetim yetkisi olduğunu ifade etmektedir. Şüphesiz bütün bunların ilk bakışta, öğretide meclis hükümeti olarak ifade edilen İsviçre siyasal rejimi açısından eşyanın tabiatı gereği olduğu söylenebilmektedir. Ancak Federal Konsey’in Anayasa’nın 178.maddesi uyarınca Federal İdarenin en önemli yapı taşı olması[16] ve gerek yasa yapımı gerekse de doğrudan demokrasi araçlarının kullanımı konusunda önemli yetkilere sahip olması[17],  Konsey’in parlamentodan bağımsız ayrı bir güç olarak anayasal gerçeklikte varlığının tanınmasına yol açmıştır.[18] Yine her ne kadar kural olarak iki meclisin onayı olmaksızın önemli hiçbir siyasal kararın alınamayacağı ifade edilse de uygulamada Federal Konsey’in her iki meclisin de toplantısına katılıyor olması, hükümetin Federal Meclis’e yön verdiği ve yasama gücünü yürütmenin çıkarı doğrultusunda emdiği yönündeki eleştirilere konu olmaktadır.[19]

İsviçre Anayasasının 177. maddesine göre Federal Konsey, kararlarını oy çokluğu ile almakta ve bu durum anayasal gerçeklikte kararların çoğunlukla Konsey’i oluşturan iki büyük parti tarafından alındığı tespitine yol açmaktadır.[20]

Federal Konsey’de başkanlık görevi ise tamamen sembolik bir görev olarak   tasarlanmış olup, Federal Konsey başkanlığı görevi her bir üye tarafından 1 sene için dönüşümlü olarak üstlenilmektedir.[21]

Ancak tüm bu anayasal kurgunun İsviçre açısından özgünlüğünü ortaya koyan asıl nokta, Federal Konsey’in oluşumunda 1956’dan bu yana uygulanan ve adına “sihirli formül (Zauberformel)” denilen siyasi partilerin uzlaşması ile Federal Konsey’in çoğulcu bir yapıda oluşmasıdır. Buna göre Federal Konsey üyelikleri, her bir dönem yapılan parlamento seçimlerinden öte, ülkedeki hâkim siyasal partilerin kendi aralarında ortaya koydukları bu “sihirli formül” anlaşmasına göre belirlenecektir. Bu anlaşmaya göre Federal Konseyi oluşturan 7 üyenin, 3 siyasi partinin ayrı ayrı önereceği 2 aday arasından belirlenmesi, İsviçre Halk Partisi’nin ise 1 üye önermesi kabul edilmiştir. Nitekim bu formül, her yasama döneminde olmamakla beraber seçim sonuçları ve değişen siyasal/sosyolojik yapıya göre kısmi de olsa değişime açıktır.

Böylece yürütme organına tek bir siyasal akımın hâkim olması engellenmekte, âdeta yürütme içinde bir de facto erkler ayrılığı sağlanarak yürütme organının çoğulcu bir yapıda işlev görmesi sağlanmaktadır.[22] Böylece İsviçre hükümet sistemi, parlamenter rekabet (Konkurrenz) sistemlerinden ayrılarak bir uyum (Konkordanz) sistemine dönüşmektedir.[23]

“Sihirli formül”, şüphesiz her daim siyasal istikrarı aynı düzeyde sağlayamamıştır. Örneğin 2003 senesinde Federal Parlamento, Hristiyan Demokrat Partiden Ruth Metzler’in Konsey’e yeniden seçilmesini kabul etmemiş, onun yerine bu partiden başka bir adayı Konsey’e seçmiştir. Bu duruma Hristiyan Demokrat Partinin verdiği tepki ise, seçilen adayın bağlı bulunduğu kanton teşkilatını feshetmiş, bu teşkilat da Muhafazakâr Demokrat Parti adıyla yeni bir siyasal parti kurmuş ve böylece bir dönem için Federal Konsey’de temsil edilen parti sayısı beşe çıkmıştır.[24]

Son senelerde ise “sihirli formülün” İsviçre’de daha ne kadar uygulanabileceğine ilişkin şüpheler artmaktadır.[25] Bu kaygıyı doğuran başlıca sebep en başta Yeşiller Partisinin kamuoyu araştırmalarındaki önemli ölçüde yükselişi olmakla beraber[26], çok yakın oy almasına karşın sihirli formül sebebiyle Federal Konsey’de farklı sayıda bakanlığa sahip partilerin de bu formüle ilişkin desteklerinin eski oranda olmamasıdır.[27] Nitekim kamuoyunda yapılan önemli bir anket çalışmasına  göre de toplumun %59’u yeni bir “sihirli formül” ortaya konularak, Federal Konsey’in siyasi partilere göre üye dağılımının değişmesini desteklemektedir.[28] “Sihirli formüle” getirilen bir diğer eleştiri ise  ulusal parlamento seçimlerinin anlamsız bir formalite haline geldiği yönündedir.[29] Son olarak belirtmek gerekir ki İsviçre siyasal rejiminde anayasanın öngördüğü “yasama üstünlüğünün” hayata geçmesini engelleyen tek husus  Federal Konsey’in anayasal gerçeklikte elde ettiği bu güç değildir; ülkede yarı-demokrasi araçlarının sıklıkla uygulanması, yasamayı birçok önemli konuda asli aktör olmaktan çıkarmakta ve parlamentodaki siyasal temsilcileri “Demokles’in kılıcı” misali  birçok konuda halkoylamasında evet oyunu güvence altına alacak uzlaşmalara zorlamaktadır.[30]

İsviçre hükümet sisteminin niteliğine ilişkin gerek karşılaştırmalı hukukta gerekse de Türk anayasa hukuku öğretisinde farklı görüşlere yer verilmektedir. Karşılaştırmalı hukukta İsviçre siyasal rejiminin sert bir erkler ayrılığı ortaya koyarak ABD başkanlık sistemi ile benzerlik gösterdiği tespitinde bulunanlar dahi olmaktadır.[31] Bununla beraber İsviçre’nin parlamenter rejimde olduğu gibi konsensüs(uyum) demokrasisine yer vermesi sebebiyle parlamenter rejime daha yakın olduğunu savunanlar da bulunmaktadır.[32] Ancak İsviçre sistemi parlamenter sistemden de güvensizlik oylaması kurumunun olmaması ve yasama ve yürütme organı üyelerinin görev sürelerinden önce istifa ve ölüm dışında görevden ayrılmamalarıyla ayrılmaktadır.

Türk kamu hukuku öğretisinde ise İsviçre siyasal rejiminin “meclis hükümetinin” klasik ve dünyadaki yegane örneği olduğuna ilişkin görüşler[33] olduğu gibi, son zamanlarda yazılan eserlerin önemli bir kısmı ise haklı olarak İsviçre siyasal rejiminin “meclis hükümeti” sisteminden önemli bir sapmayı ortaya koyan kendine özgü (sui generis) bir sistem olduğunu ifade etmektedirler.[34]  Nitekim İsviçre Federal Mahkemesinin içtihadı[35] da bu ikinci görüşün haklılığını ortaya koymaktadır: Meclis hükümetinin öngördüğü erkler birliğinin aksine Mahkeme, İsviçre Anayasasının 51. maddesinde bahsedilen demokrasi ilkesinin kuvvetler ayrılığı ilkesine içkin bir prensip olduğunu açıkça ifade etmektedir.

  1. Başkanlık Sistemi ve Meclis Hükümeti Sistemi Arasında: Uruguay Modeli Ya da Diğer Adıyla “Latin Amerika’daki İsviçre Modeli”

Latin Amerika’daki birçok örneğin aksine doğrudan ABD tipi federalizmi tercih etmeyen ve üniter bir devlet modelini tercih eden Uruguay’da, 1830 senesinde yürürlüğe giren ilk yazılı anayasa, “Colorado” ve “Blancos” olarak tasnif edilen iki siyasi grup arasında kanlı bir iç savaş yaşanmasına engel olamamış; bu iç savaş nihayetinde savaşı nihayete erdiren  Jose Batlle y Ordóñez’in başkan olarak atanması ile sona ermiştir.[36] Yıkıcı iç savaşın etkileri halen ayaktayken Batlle, Uruguay toplumunun bir kez daha bu şekilde  bölünmemesi için “herkesin hükümeti” olabilecek bir yürütme organı modelini amaçlamış ve bu doğrultuda  İsviçre deneyiminden oldukça etkilenmiştir.[37] Batlle, diğer Latin Amerika ülkeleri gibi Uruguay siyasal rejiminin kronik hastalığının  devlet teşkilatında başkanlığın dominant bir rol oynaması olduğunu ifade etmiş ve  bu kadar güçlü bir yürütme mevcutken yargı ya da yasama organının kuvvetler ayrılığının gereklerini yerine getiremeyeceğini savunmuştur.[38]

 Ancak “Colorado”  partisine yakın Batlle tarafından ortaya atılan model, Blancos tarafından ilk bakışta kabul edilmemiştir; çünkü önerilen bu taslak 9 kişilik yürütmenin nisbi bir sistem ile seçilmesini değil her yasama döneminde üyelerin kısmi değişimi ile yürütmenin her daim çoğunlukçu bir şekilde değişimini esas almaktaydı.[39] Bu sebeple bu taslak kabul görmemiş; ancak  bunun yerine 1916 senesinde yeni bir anayasa yapımı için Kurucu Meclis seçimleri yapılmış ve  bu seçimi de büyük ölçüde Blancos kazanmıştır. Ancak Kurucu Meclis dışındaki diğer iki olağan mecliste ise Başkan Batlle’in taraftarları çoğunluktadır ve   bu durum Kurucu Meclis ile olağan yasama organı arasındaki bu farklı çoğunlukları bir uzlaşmaya yönelmek zorunda bırakmıştır:[40]  Bu uzlaşma da   Başkan ve Ulusal İdare Konseyi olmak üzere iki kanatlı bir yürütme organının öngörülmesidir. Bu noktada Ulusal İdare Konseyi’nin içişleri bakanlığı, milli savunma bakanlığı ve dışişleri bakanlığının doğrudan Başkan’ın idaresi altında olması kararlaştırılmışken; eğitim, kamu sağlığı, ekonomi, sanayi ve ticaret bakanlıklarının ise Konsey’in idaresi altında olması öngörülmektedir. Böylece Uruguay’da İsviçre’den bile önce sihirli formülün hayata geçtiği dahi söylenebilmektedir.[41] Ancak gerek bu uzlaşma formülünün oldukça karmaşık olması[42] gerekse de 1929 krizinin doğurduğu ekonomik krizin etkileri, bu kolektif yürütme usulüne (colegiado) karşı ciddi biçimde muhalefet edilmesine yol açmıştır.[43] Batlle sonrasında başkanlığı devralan Gabriel Terra ise güçlü bir başkanlık sisteminden yanaydı; bu durum Terra ve “colegiado” taraftarları arasında bir anayasal krize yol açmış ve en sonunda Terra, hem Ulusal İdare Konseyi’ni hem de parlamentoyu feshederek, ikinci bir kurucu meclisin önünü açmıştır.[44] 1934  Anayasası ile Uruguay siyasal rejim olarak başkanlık sistemini benimsemiş olsa da bu sistem, Anayasa’nın 163. maddesi uyarınca parlamentonun onayı ile atanan bakanların yine de seçimi kazanan 6 partinin oy oranlarına göre belirlenmesini öngörerek klasik başkanlık sisteminden bir sapma göstermektedir.[45] Hatta öyle ki bu sistemde başkanın sadece eşitler arasında birinci(primus inter pares)olarak görev yaptığı dahi ileri sürülmüştür.[46]

Uygulanan bu başkalaşmış sisteminin iktisadi açıdan önemli ölçüde başarı göstermesine karşın, başkanlık makamının karizmatik siyasetçilerin elinde otoriterleşeceği korkusu[47], 332 maddelik yeni bir anayasa tasarısının halk oylaması sonucunda kabul edilerek yürürlüğe girmesine ve devlet başkanlığı makamının ilga edilerek yürütme yetkisinin 9 üyeden oluşan kolektif bir kurula devredilmesini beraberinde getirmiştir.[48]  1952 Anayasasının 149. maddesi uyarınca “Ulusal Hükümet Konseyi (Consejo Nacional de Gobierno)” olarak addedilen  bu kolektif  yürütme organının üyeleri nisbi sistem uyarınca seçilen parlamentodaki çoğunluk ve azınlık dengesine göre belirlenmekte, altı üyeyi parlamentodaki çoğunluk listelerinden seçilen parlamenterler seçerken, üç üye ise muhalefet tarafından seçilmektedir. Böylece yüksek kutuplaşma riski olan iki partili bir sisteme sahip olan Uruguay’da muhalefet de yönetime dahil edilmiş olacaktı.[49] Tıpkı İsviçre’de olduğu üzere temsili bir konsey başkanlığı makamı öngörülmekte ise de bu temsili başkanlık görevi de her sene parlamentodaki çoğunluk listelerince seçilen Konsey üyeleri arasında dönüşümlü olarak üstlenilmektedir.[50]

Konsey’in yürüttüğü faaliyetler her daim iki kanatlı parlamentonun (Senato ve Temsilciler Meclisi) gözetiminde olup, her iki kanadın birlikte oluşturduğu Genel Kurul’da üye tam  sayısının salt çoğunluğu ile Konsey üyelerinin görevden alınması her daim mümkündür ki bu yönüyle 1951 Anayasasının İsviçre modelinden ayrıştığı ifade edilmektedir.[51]  Yine İsviçre modelinden ayrışan bir diğer önemli yön ise  Konsey üyelerinin görev sürelerini tamamladıktan sonra bir daha seçilebilme olanaklarının olmamasıdır.[52]

Ancak anayasal gerçeklikte siyasal rejim kendisinden siyasal istikrarı sağlayamamış, 1954 senesinde başlayan yüksek enflasyon ve beraberindeki ekonomik stagnasyon(durgunluk); bunun sonucu olarak bankacılık sisteminin iflas etmesi[53], ekonomik krizin uygulanan siyasal sistemin hanesine olumsuz anlamda yazılmasına yol açmıştır.[54] 1966 seçimlerinden evvel Genel Kurul, yeni bir anayasal revizyon önerisini kabul etmiş ve kabul edilen bu taslak seçimlerle aynı anda halk oyuna sunularak kabul edilmiş ve tekrar başkanlık sistemine geri dönülmesini öngören yeni anayasa 1967 senesinde yürürlüğe girmiştir.[55]   Böylece “Latin Amerika’daki İsviçre”[56] modeli ikinci denemesinde de başarısızlığa mahkûm olmuştur.

  1. Sonuç

Yukarıda belirtildiği üzere monist bir yürütme rejimine tepki olarak yürütmenin “collegial” bir şekilde işlev görmesi siyasal rejimler öğretisinde oldukça sınırlı biçimde tartışılmaktadır.[57] Bu husustaki başat iki örneği ise Türk kamu hukuku öğretisinde çoğunlukla meclis hükümeti olarak nitelendirilen İsviçre’de halen, Uruguay’da ise 1919-1933 ve 1952-1967 arasında uygulanan kolektif yürütme organları oluşturmaktadır. Her ne kadar her iki siyasal rejimde de anayasal gerçeklikte bu kurulların oluşumu, işleyişi “sihirli formül” gibi yöntemlerle farklı noktalara evrilse de her iki modelin de belirli ölçüde anayasal bir dayanağı olduğunu belirtmek gerekmektedir. Oysaki Türkiye’de her ne kadar çoğulcu bir anlayışı ifade etse de, “güçlendirilmiş parlamenter rejime geçiş yol haritasında ifade edilen” seçilmiş cumhurbaşkanının, “seçimlerin yenilenmesi, OHAL ilanı, milli güvenlik politikaları, Cumhurbaşkanlığı kararları, kararnameleri ve genel nitelikteki düzenleyici işlemler ile üst düzey atamalarda” vereceği önemli kararları cumhurbaşkanı yardımcıları ile uzlaşı içinde   hayata geçirmesine yönelik bir yükümlülüğün anayasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu noktada tasavvur edilen kollektif yürütme için her ne kadar 1 Numaralı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 3. maddesi uyarınca cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcılarına bazı yetkilerini devredebilse de yine ilgili madde uyarınca Cumhurbaşkanı devrettiği yetkiyi, gerek gördüğünde kendisi de doğrudan kullanabilecektir.[58]  Bu gerçeğin ışığında  Türkiye’de anayasal geçiş dönemi için muhalefet tarafından öngörülen kollektif yürütme, İsviçre’deki “ sihirli formül” gibi ancak  anayasal gerçekliğin bir ürünü olarak karşımıza çıkacaktır.


[1] Anayasa Hukukçusu.

[2] Mümtaz Soysal, Dinamik Anayasa Anlayışı, AÜSBF Yayınları, Ankara 1969, s.1.

[3] Güçlendirilmiş parlamenter rejimin ana hatlarının neler olabileceği hususunda önemli bir çalışma için bkz. Ekrem Ali Akartürk/ Tevfik Sönmez Küçük, Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim, Adalet Yayınevi, İstanbul 2021.

[4] Şüphesiz güçlendirilmiş parlamenter rejim ya da öğretideki adıyla rasyonelleştirilmiş parlamenter rejime geçiş, anayasa değişikliği gerektiriyor olup bu değişikliğin halk oylaması ile kabulü için dahi öncelikle anayasa değişikliği teklifi için 1982 Anayasasının 175. Maddesi uyarınca TBMM üye tam sayısının en az3/5inin anayasa değişikliğinin kabulü yönünde oy kullanması gerekmektedir.

[5] Bu hususta bkz. Serap Yazıcı Özbudun, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçişin Yol Haritası, https://www.politikyol.com/guclendirilmis-parlamenter-sisteme-gecisin-yol-haritasi/ (Erişim tarihi:14.03.2023)

[6] Bu hususta idare hukuku profesörü Prof. Dr. Ali Ulusoy’un değerlendirmesi için bkz. https://t24.com.tr/yazarlar/ali-d-ulusoy/6-li-masa-liderleri-cumhurbaskani-yardimcisi-olabilir-mi,38291 (Erişim tarihi:09.03.2023)

[7] Ömer Anayurt, Anayasa Hukuku-Genel Kısım: Temel İlkeler, Kavramlar ve Kurumlar, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara 2019, s. 367.

[8] Şansölye demokrasinin Federal Almanya’nın kuruluşundan itibaren nasıl uygulandığı hususunda bkz.  Osman Korkut Kanadoğlu/Ahmet Mert Duygun, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Oniki Levha Yayınları, 2. Bası, s.305vd.

[9]  Dieter Hesselberger, Das Grundgesetz- Kommentar für die politische Bildung, Bundeszentrale für politische Bildung, Bonn 2003, s.270vd.

[10] Bu direktifin anayasa hukuku açısından değerlendirilmesi için bkz. Alexander Thiele, Die scheinbare Richtlinie: Zur Verfassungsmäßigkeit der Entscheidung des Bundeskanzlers, auf eine gesetzliche Ermöglichung des Weiterbetriebs der noch laufenden Kernkraftwerke hinzuwirken, VerfBlog, 2022/10/17, https://verfassungsblog.de/die-scheinbare-richtlinie/,

[11] Bu konuda güncel bir çalışma için bkz. Tolga Şirin, Meclis Hükümeti: Rousseau’dan Marx’a, Lenin’den Atatürk’e Bir Ortak Kesen, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2023, s.49vd.

[12] Thomas Krumm, Das politische System der Schweiz: Ein internationaler Vergleich, Oldebourg Verlag, München 2013, s.10vd.

[13] Krumm, s.14.

[14] Şirin, s.50.

[15] Thomas Fleiner/ Alexander Misic/ Nicole Töpperwien, Constutitional Law in Switzerland, Wolters Klowers, s.98.

[16]Fleiner/Misic/Töpperwien, s.100.

[17] Nitekim uygulamada 1991 ve 1995 seneleri arasında yürürlüğe giren yasaların %94,2si Federal Konsey tarafından yasa tasarısı olarak getirilen metinlerdir.Bkz.Kanadoğlu/Duygun, s.270.

[18] R.Rhinow/M.Schefer/P.Vebersax, Schweizerisches  Verfassungsrechtsrecht, 3. Auflage, s.432. Aynı yönde bkz. Süheyl Batum/Didem Yılmaz/Serkan Köybaşı, Anayasa Hukuku- Temel Kavramlar, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2021, s.448.

[19] Mastronardi/ Schindler, Vorbemerkungen  zu Art 143-191c, in: Die Schweizerische Bundesverfassung(Ed: Ehrenzeller/Schindler/Schweizer, Vallender,: St. Haller Kommentar, Dike Verlag, Zürich/Basel/Genf2014, s. 2602.

[20] Fleiner/Misic/Töpperwien, s.99.

[21] Fleiner/Misic/Töpperwien, s.99

[22] Batum/Yılmaz/Köybaşı, s.448.

[23] Wolf Linder, Die Gundzüge des politischen Systems, in: Verfassungsrecht der Schweiz(Ed: Thürert/Auber/Müller, Schuldhess Verlag, Zürich 2001, s.997.

[24] Fleiner/Misic/Töpperwien, s.98.

[25] İsabel Pfaff, Zweifel an de Zauberformel, Süddeutsche Zeitung, 6.10.2022 s.6.

[26] Alexander Thiele, Allgemeine Staatslehre:Begriff, Möglichkeiten, Fragen im 21. Jahrhundert, Mohr Siebeck, Tübingen 2020,s.103.

[27] Pfaff, s.6.

[28] Bu çalışma için bkz. Linksrutsch im Bundesrat? 59 Prozent der Schweizer wollen neue Zauberformel, https://www.zueritoday.ch/schweiz/59-prozent-der-schweizer-wollen-neue-zauberformel-150083251 (Erişim tarihi:13.03.2023)

[29] Kanadoğlu/Duygun, s.270.

[30] Mastronardi, Vorbemerkungen zu Art. 148-173, s.2596.

[31] Bkz. U. Hafer/ W.Heller/ H.Keller, Schweizerisches Bundesstaatsrecht, 8. Auflage, s.457

[32] Rhinow/Schefer/Vebersax, s.391

[33] Örneğin Prof. Dr. Fazıl Sağlam, İsviçre’nin meclis hükümeti olarak nitelendirilebilecek bir sistemin sürekli uygulandığı ülke olduğunu belirtmektedir. Bkz. Fazıl Sağlam, Anayasa Hukuku Ders Notları, Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa 2013, s.142. Aynı yönde bkz. Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayınevi, 17. Bası, s.482-483.

[34] Bkz. Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları,11. Bası, Temmuz 2019, s.229. Prof. İbrahim Kaboğlu da İsviçre federal yönetiminin meclis hükümetinden çok, parlamenter ve başkanlık sisteminin ögelerini aynı anda yansıtan bir rejim olduğunu ifade etmektedir. Bkz. İbrahim Özden Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayınevi,16. Baskı, s.146.

[35] BGE 140, 7,394-401.

[36] David Altman, Collegial Executives and Direct Democracy in Switzerland and Uruguay, Swiss Political Science Review 14(3), s 487-488.

[37] Aynı yönde bkz. Karl Löwenstein, Verfassungslehre, Mohr Siebeck Verlag, Tübingen 1975, s. 77

[38]  Bkz. Russel H. Fitzgibbon, Adoption of a Collegiate Executive in Uruguay, The Journal of Politics, November 1952, ol 4., s.616-642. Aynı yönde bkz. Şirin, s.54.

[39] Altman, s.490.

[40] Altman, s.490.

[41] Altman, s.491.

[42] Konseyde 9 üyeliğin 6sı Colorado, diğer üç üye ise Blancos tarafından üstlenilmekteydi. Bkz. Şirin, s.55.

[43] Şirin, s.56.

[44] Altman, s.493.

[45] Bu hususta bkz. Ingeborg Richarz-Simons, Die neuen Verfassungen in Brasilien und Uruguay, Ibero-amerikanisches Archiv Vol. 9, No. 1 (1935/36), s. 8-17 https://www.jstor.org/stable/43134787

[46] Erich Kraske,Das kollegiale Staatshaupt in der Verfassung der Republik Uruguay vom 26. Oktober 1951, Zeitschrift für ausländisches öffentliches Recht und Völkerrecht (ZaöRV) 1953/1954, s. 260 vd.

[47] Altman, s.494.

[48] Bu hususta bkz. Kraske, s. 259vd.

[49] Kanadoğlu/Duygun, s.268.

[50] Kraske, s.262.

[51] Kraske, s.263.

[52] Kraske, s.264.

[53] Altman, s.496-497.

[54] Löwenstein, s.269.

[55] Altman, s.497.

[56] Şirin, yürütmeye kararname çıkarma yetkisi dahi öngören anayasal tasarımı itibariyle Uruguay sisteminin İsviçre’ye kıyasla meclis hükümetine çok daha uzak olduğu kanaatindedir. Bkz. Şirin, s.56.

[57] Bkz. Mahir Tokatlı, Auf dem Weg zum» Präsidialsystem alla Turca? «, Nomos Verlag, Baden-Baden 2020, s.72

[58] Öğretide burada söz konusu olanın yetki devrinden öte imza devrinin olduğu da ifade edilmektedir. Bkz. Mutlu Kağıtçıoğlu, Türk Hukukunda Cumhurbaşkanı Kararları, Kamu Hukukçuları Platformu VIII. Toplantısı, https://www.kamuhukukculari.org/upload/dosyalar/Mutlu_Katyolu.pdf , s.5.

From → forum

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: