İHAM, hükümlülerin telefonda Kürtçe konuşmalarının engellenmesini İHAS’a aykırı buldu
İHAM, hükümlü olan başvurucuların aile ve yakınlarıyla telefonda Kürtçe konuşmalarının engellendiği iddiasıyla yaptıkları başvuruda özel hayata saygı ve haberleşme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme’ye göre, ilgili mevzuat doğrultusunda hükümlü yakınlarının gerçekten Türkçe konuşup konuşamadığının araştırılması ve Kürtçe konuşmalarının engellenmesi demokratik bir toplumda gerekli değil. Fransızca olan Nusret Kaya v. Türkiye başvurusu buradan okunabilir.
Başvuruların özeti
– Nusret Kaya ve Ahmet Gerez
Muş E Tipi Cezaevi’nde olan iki mahpus, cezaevinde yaptıkları telefon görüşmelerinde Kürtçe konuştukları için cezaevi yetkilileri tarafından getirilen sınırlamaların kaldırılması için Erzurum İnfaz Hakimliği’ne başvuru yapmış, hakim 29 Mayıs 2006 tarihinde bu talebi reddetmiştir. Hakim kararında Anayasa’nın 22. ve İHAS’ın 8. maddesinde düzenlenen haberleşme hakkının mutlak bir hak olmadığını, kamu düzeni ve kamu güvenliği gibi sebeplerle sınırlandırılabileceğini ve cezaevi yetkililerinin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a uygun hareket ettiğini söylemiştir.
Başvurucular, 11 Mayıs 2006 tarihinde bu karara itiraz etmiş, 12 Haziran 2006 tarihinde bu itirazları da reddedilmiştir.
– Mehmet Şirin Bozcalı ve Mesut Yurtsever
Bolu F Tipi Cezaevi’nde olan iki mahpus, cezaevinde yaptıkları telefon konuşmaları sırasında Kürtçe konuşmalarının engellendiği iddiasıyla 5 Mayıs 2008 tarihinde Bolu İnfaz Hakimliği’ne başvurmuş, hakim 13 Mayıs 2008 tarihinde Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 88. maddesini gerekçe göstererek konuşmaların – kendisinin ya da görüşeceği kişinin Türkçe bilmediğini beyan ettiği durumlar hariç- sadece Türkçe yapılabileceğini söyleyerek reddetmiştir.
Her iki başvurucu da karara itiraz etmiştir. Başvuruculara göre, aileleri ile anadilleri olan Kürtçe’yi kullanarak konuşmak istemeleri normaldir ve kültürel kimliklerinin bir parçası olarak temel haklarıdır.
Başvurucuların itirazları, cezaevi yetkililerinin yasaya uygun hareket ettiği belirtilerek reddedilmiştir.
– Mehmet Nuri Özen
Özen, Bolu F Tipi Cezaevi’ndedir. O da telefon ile görüştüğü yakın akrabalarının Türkçe bilmediğini, bu yüzden Kürtçe konuştuğunu söyleyerek aynı yolları izlemiştir. O’nun başvuru ve itirazları da aynı gerekçelerle reddedilmiştir.
Özel hayata saygı ve haberleşme hakkının ihlal edildiği iddiası
Başvurucular, yakınları ile yaptıkları telefon görüşmeleri sırasında Kürtçe konuşmalarının cezaevi yetkilileri tarafından engellenmesinin İHAS’ın 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı ve haberleşme hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Mahkeme, İHAS’ın özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesine göre yasal olan her türlü alıkoyma durumunun doğası gereği özel hayatın ve aile hayatının kısıtlanmasını içerdiğinden, ancak, tutuklu/hükümlü kişinin aile hayatına saygı gösterilmesi için, kişinin yakın akrabalarıyla temasını devam ettirmesi konusunda cezaevi yetkililerinin yardımcı olmasının öneminden bahsetmiştir.
Mahkeme’ye göre, 8. madde altında böyle bir sınırlandırmaya gidebilmek için sınırlamanın yasa ile öngörülmesi, meşru bir amaç gütmesi ve dahası, demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir.
Yasa ile öngörülmüş olma şartı
Mahkeme’nin yerleşik içtihadına göre, “yasa ile öngörülmüş olma” şartı yalnızca ulusal hukukta bir dayanağın olması anlamına gelmez, ayrıca, bu yasanın ulaşılabilir ve öngörülebilir de olması gerekmektedir.
Söz konusu başvuruda sınırlamanın dayanağı Resmi Gazete’de yayımlanan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 88. maddesidir.
Meşru Amaç
Hükümet savunmasında Kepeneklioğlu v. Türkiye kararına atıf yaparak, cezaevi içerisinde düzenin sağlanması amacıyla maphusların telefon konuşmalarının kontrol edilmesinin bazı durumlarda Mahkeme tarafından meşru görüldüğünden bahsetmiştir. Bu davada da hükümet, cezaevinde suçun ve kargaşanın önlenmesi amacıyla başvurucuların telefon konuşmalarını kontrol ettiğini iddia etmiştir.
İHAM, bu davada, cezaevinde düzenin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla telefon konuşmalarının kontrol edilmesinin meşru bir amacı olduğuna karar vermiştir. Bir sonraki aşamada bu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelemiştir.
Gereklilik
Hükümet’e göre getirilen bu sınırlama, gerekli ve orantılıdır. Hükümet, başvurucuların PKK üyesi olduğunu, daha önce yakınları ile telefonda Türkçe konuştuklarını ve o sırada cezaevinde Kürtçe bilen/anlayan personel olmadığını söylemiştir. Yine Hükümet’e göre, başvurucular Kürtçe konuşmak istedikleri yakınlarının -mevzuata göre araştırmanın yapılması için gerekli olan- isim ve adreslerini vermemiş, üzerlerine düşen yükümlülüğü yerine getirmemiştir. Hükümet son olarak, sınırlamanın yasal dayanağı olan Kanun’un 88. maddesinin değiştirildiğini ifade etmiştir.
Başvurucular, Avrupa Konseyi Cezaevi Kuralları ve Birleşmiş Milletler’in bu konudaki tavsiye metnini dayanarak göstererek, bu uygulamanın kendileri ve aileleri için keyfi ve insanlık dışı olduğunu, anadillerinde konuşmanın engellenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığını, aldıkları hapis cezaları sebebiyle haberleşme özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını söylemiştir.
Mahkeme’ye göre, İHAS’ın özel hayata saygı hakkını koruyan 8. maddesi altında hakka yönelik sınırlandırmanın/müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olabilmesi için, zorlayıcı toplumsal ihtiyaç ve ölçülülük ilkelerini karşılaması gerekmektedir.
İHAM’a göre, İHAS’ın belirli maddeleri haricinde (5. maddenin 2. fıkrası ve 6. maddenin 3. fıkrasının a ve e bendi) dil özgürlüğü Sözleşme kapsamında değildir ancak bu davada konu başvurucuların dil özgürlüğü değil, aileleriyle olan iletişimleridir.
Mahkeme, her ne kadar taraf devletler için bağlayıcı olmasa da, 2006 tarihli Avrupa Cezaevleri Kuralları hakkında tavsiye kararı uyarınca cezaevi yetkililerinin mahpusların yakınları ile iletişimlerinde kolaylık sağlamasının/yardımcı olmasının önemini hatırlatmıştır. Mahkeme ayrıca yetkililerin, Kürtçe’nin Türkiye’de yaygın olarak konuşulduğunun farkında olduğunu ancak bununla ilgili cezaevinde bir çeviri sistemine ihtiyaç olup olmadığına karar verilmediğini gözlemlemiştir.
Bu doğrultuda İHAM, Kürtçe konuşmak isteyen mahpus yakınlarının gerçekten Kürtçe bilip bilmediğinin/Türkçe konuşup konuşamadığının araştırılmasının ilgili ve yeterli bir şekilde gerekçelendirilemediğini ve mahpusların yakınları ile telefon görüşmeleri sırasında Kürtçe konuşmalarının engellenmesinin gerekli olmadığını söyleyerek, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Karar, 2’ye karşı 5 oyla çıktı. Türkiye hakimi Işıl Karakaş ve 2. Daire başkanı Guido Raimondo, Kanun’un 88. maddesinde önemli bir değişiklik yapıldığını, o dönem yürürlükte olan haliyle mahpusun ve/veya konuşmak istediği kişinin Türkçe’den başka bir dil bilmediği durumlarda o dilde telefon konuşması yapabildiğini, mahpusların hükümlü olduğu da dikkate alınarak, haberleşme hakkı ile cezaevinde düzenin sağlanması-suçun önlenmesi amacıyla hakka sınırlama getirilmesi arasında bir denge olduğunu ve bunun keyfi bir şekilde uygulanmadığını söyleyerek 8. maddenin ihlal edilmediği yönünde muhalefet şerhi yazdı.