İçeriğe geç

İHAM’ın J.D. ve A. v. Birleşik Krallık kararının çevirisi: “Devletin kira yardımını azaltması nedeniyle şiddet mağduru bir kadını korunaklı bir evden çıkıp daha küçük/az odalı bir ev tutmaya zorlamak mülkiyet hakkıyla bağlantılı ayrımcılık yasağı ihlalidir”

by 06/11/2019

İHAM, 24 Ekim 2019 tarihli J.D. ve A. Birleşik Krallık kararında, ‘yatak odası yasası’ olarak bilinen yeni vergi yasasıyla devletin kira yardımını azaltması nedeniyle ev içi şiddet mağduru bir kadını ve çocuğunu korunaklı bir evden çıkıp daha küçük/az odalı bir ev tutmaya zorlamanın mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı ihlali olduğuna karar verdi. İstanbul Sözleşmesi’ne de referans verilen kararda özetle “her devletin, şiddet mağduru kadınları fiziksel ve psikolojik şiddete uğrama riskiyle karşı karşıya kalmayacakları bir evde oturmalarını sağlama yükümlülüğü var” deniyor.

Bu önemli kararı Polat Yamaner çevirdi. Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz.

J. D. ve A. v. Birleşik Krallık, Başvuru no. 32949/17 ve 34614/17, Karar tarihi: 24.10.2019

Dava, başvurucuların sosyal konut sektörü kapsamında aldıkları konut kira yardımları için öngörülen yeni kuralların (gayri resmi adıyla “yatak odası vergisi”), başvurucuların özel durumları sebebiyle ayrımcılık teşkil ettiği iddiasına dayanmaktadır: birinci başvurucu engelli kızına bakmakta, ikinci başvurucu ise ev içi şiddet mağdurudur. Her iki başvurucu da kullanıcı tanımlı evlerde yaşamaktadır.[1]

Mahkeme, yeni düzenleme ile birlikte eğer kiracılar kanun kapsamında hakları olan yatak odası sayısından daha fazla yatak odası olan bir evde kalıyorlarsa aldıkları kira yardımında düşüş olacağını, böylece evlerinden taşınmaları için teşvik edilerek başvurucuların söz konusu düzenlemeden özel olarak etkilendiğini tespit etmiştir.

Mahkeme, İhtiyari Kira Yardımları (DHP)[2] ile birlikte kira yardımında yaşanan açığın kapatılması itibariyle birinci başvurucu için yapılan farklı muamelenin haklılaştığına karar vermiştir.

Bununla birlikte ikinci başvurucunun davasında bunun yaşanmadığı, nitekim başvurucunun ev içi şiddet mağdurlarının korunaklı evlerinde kalmaya devam etmelerini amaçlayan ayrı bir rejime tabi olduğu ve İhtiyari Kira Yardımlarının, söz konusu amaç ile yatak odası vergisi arasında yaşanan çatışmayı gidermeye elverişli olmadığı ve başvurucunun taşınmaya teşvik edildiği yönünde karar verilmiştir.

Başvuruya Konu Olayların Özeti[3]

Başvurucular, J.D. ve A, iki Birleşik Krallık vatandaşıdır.

Birinci başvurucu, J.D.

  1. Başvurucu J.D. yetişkin, engelli kızıyla beraber üç yatak odalı bir sosyal konutta 1993 senesinden beri yaşamaktadır. Başvurucunun kızının oksijen yoksunluğu kaynaklı beyin hasarı, ileri düzeyde fiziksel engeli ve öğrenme güçlüğü bulunmakta, kendisi kalıcı olarak tekerli sandalye kullanmakta ve görme engeli bulunmaktadır. J.D. tam zamanlı olarak kızının bakımını üstlenmiştir ve evleri, tekerli sandalye geçişini sağlamak için geniş kapılar, dahili kaldırma lifti, giriş ve arka kapıda az eğimli rampa bulundurmakta, banyo ve yatak odasında tavan kaldıracı ve değiştirebilir yatak barındırmaktadır.
  2. 2012’de Hükümet Kira Yardım Regülasyonu’nda değişiklikler yapmıştır. Yeni regülasyon kapsamında, başvurucu hakkı olan yatak odasından daha fazla yatak olası olan bir evde kaldığı için (2 kişi için 3 yatak odası) Kira Yardımı %14’lük kesintiye uğramıştır. Başvurucunun Kira Yardımı kesinti sonrasında kirasını ödemeye yetmemeye başlamıştır.
  3. Başvurucu İhtiyari Kira Yardımı’na aradaki farkın giderilmesi adına başvurmuştur ve geçici bir süre için bu yardımdan yararlanmıştır. Başvurucunun söz konusu yardımdan son yararlanışı 31 Mart 2017 tarihli olup, bu tarih itibariyle, kızının ihtiyaçlarını karşılayacak daha küçük bir konut için yaptığı başvuruya cevap verilmemiştir.

 

İkinci başvurucu, A

  1. Başvurucu A, sosyal konut sektöründen kiraladığı üç yatak odalı bir evde, oğluyla beraber yaşamaktadır. Başvurucu söz konusu konutta 25 seneden uzun süredir yaşamaktadır. Başvurucunun üç yatak odalı bir eve atanmasının sebebi, iki yatak odalı evlerin hepsinin dolu olması olarak görülmektedir.
  2. Başvurucunun, X olarak bilinen, son derecede tehlikeli ve önceden insan öldürme suçuna teşebbüsten uzun süreli hapis cezası alan bir adamla geçmişte kısa bir ilişkisi olmuştur. 2002 yılında salıverilmesinin ardından X başvurucunun evine girerek başvurucuya vahşice saldırmış ve tecavüz etmiştir. Başvurucu tecavüz sonrasında hamile kalmış ve oğlunu dünyaya getirmiştir. 2012 yılında X’in A ile tekrar irtibata geçmesi üzerine yapılan başvurulan neticesinde A, “Sığınma Evi Tasarısı”na dâhil edilmiştir. Tasarı, ev içi şiddetin en ciddi formlarına maruz kalma riski altındaki kişileri korumayı hedeflemektedir. Yerleşim tasarısı kurallarında geçtiği üzere, başvurucunun evinde X’ten gelecek bir saldırı teşebbüsünde kendisinin ve oğlunun çekilebilmesi için tavan arasında bulunan bir “panik odası”nın kurulması gibi kullanıcı tanımlı değişiklikler mevcuttur.
  3. Başvurucu kirasını ödeyebilmek için Kira Yardımı almaktadır. 2012’de yapılan mevzuat değişikliği sonrasında, başvurucu hakkı olan yatak odasından daha fazla yatak olası olan bir evde kaldığı için (2 kişi için 3 yatak odası) Kira Yardımı %14’lük kesintiye uğramıştır. Başvurucu Kira Yardımı kesinti sonrası kirasını ödeyememeye başlamıştır. Başvurucu aradaki farkın giderilmesi adına İhtiyari Kira Yardımı’na başvurmuştur ve geçici bir süre için bu yardımdan yararlanmıştır.
  4. 2015’in ilk aylarında başvurucunun yararlandığı İhtiyari Kira Yardımı yerel yetkililer tarafından kesilmiştir ve başvurucu evi tahliye etmesi için kendisini tehdit eden bir mektup almıştır. Durum Şehircilik Bakanlığı’nın dikkatine sunulmuş ve Bakanlık, A adına yerel yetkililere itirazda bulunarak İhtiyari Kira Yardımı ile ilgili kararı bozmuştur. Şehircilik Bakanlığı, “ilgili işlemlerde sorun yaşanması” sebebiyle yerel yetkililerin başvurucunun evinin kendisine özel olarak tanımlandığı hususunu dikkate almadığını ve bu sebeple yardımda kesinti yapıldığı yönünde başvurucuyu bilgilendirmiştir.

Yerel Yargı Süreci

Her iki başvurucu da, kira yardımlarında yapılan kesintilerin kendilerini güvenceden yoksun bıraktığını, bu durumun İhtiyari Kira Yardımı rejimi ile giderilmediğini ve ayrımcılık teşkil ettiğini iddia ederek yargı yoluna başvurmuştur. Davalar temyiz yoluna ve ardından Yüksek Mahkemeye gitmiş ve Kasım 2016 tarihli Yüksek Mahkeme kararıyla başvurucuların iddiaları kesin olarak reddedilmiştir.

Yüksek Mahkeme, derece mahkemelerinin başvurucuların maruz kaldığı ayrımcı muamele için “açıkça dayanaktan yoksunluk” testini doğru bir şekilde uyguladığını ve İhtiyari Kira Yardımı rejiminin söz konusu davalardaki açıklığı kapatmaya temel olarak uygun olduğu yönünde karar vermiştir.

Başvurucunun İhlal İddiaları

Birinci başvurucu, kızının engelliliği temelinde Madde 14 (ayrımcılık yasağı) paralelinde, Madde 8 (özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı) ve Ek Protokol 1 Madde 1 (mülkiyetin korunması) hükümlerine dayanarak şikâyetçi olmuştur.

İkinci başvurucu, cinsiyet temelli şiddet mağduru olarak cinsiyet temelli ayrımcılık sebebiyle Madde 14 paralelinde Madde 8’e dayanarak şikâyetçi olmuştur.

Başvurular İHAM’a sırasıyla 27 Nisan 2017 ve 5 Mayıs 2017 tarihlerinde ulaşmıştır.

İlgili Uluslararası Hukuk ve Avrupa Hukuku Kaynakları

  1. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi
  2. Birleşik Krallık, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ni 30 Mart 2007 tarihinde imzalamış ve 8 Haziran 2009 tarihinde onaylamıştır. Sözleşme’nin amacı, engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik ve temin etmek ve insanlık onurlarına saygıyı güçlendirmektir. (ayrıntılar için bkz. Guberina v. Hırvatistan,23682/13, §§ 34-37, 22 Mart 2016).
  3. Sözleşme’nin 28. Maddesi şu şekildedir:

  “1. Taraf Devletler, engellilerin yiyecek, giysi ve barınma dahil kendileri ve aileleri için yeterli yaşam stveardı hakkını ve yaşam koşullarının sürekli olarak iyileştirilmesi hakkını tanır. Taraf Devletler bu hakkın engelli olmaları nedeniyle ayrımcılığa uğramaksızın tanınmasını temin etmek için gerekli adımları atar.”

  1. Birleşik Krallık’ın Engelli Hakları Sözleşmesi uyarınca 3 Ekim 2017 tarihinde sunduğu ilk rapor üzerine hazırlanan Nihai Gözlem Raporunda (CPRD/C/GBR/CO/1), Engelli Hakları Komitesi, 28. Madde kapsamında; 2008/9 ekonomik krizi sonrası alınan kemer sıkma politikaları ile yoksullukla mücadele programlarının “engelli bireyler ve aileleri üzerinde ciddi ekonomik kısıtlamalara yol açtığından” bahisle kaygı duyduğunu ifade etmiştir.

 

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (“İstanbul Sözleşmesi”)

 

  1. Birleşik Krallık İstanbul Sözleşmesi’ni 8 Haziran 2012 tarihinde imzalamıştır. Devlet Sözleşme’yi ne onaylamış ne de yürürlüğe sokmuştur. Sözleşme, kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak amaçlarını taşımaktadır. Sözleşme ayrıca kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında eşitliği önemli ölçüde yaygınlaştırmayı da amaçlamaktadır.
  2. “Koruma ve destek” başlıklı Bölüm IV, 18. Madde şu şekildedir:

“2. Taraflar, iç hukukları uyarınca, bu Sözleşmenin 20 ve 22’nci maddelerinde belirtilen genel ve uzman destek hizmetlerine sevk de dahil olmak üzere, mağdurları ve tanıkları bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemine karşı korur ve desteklerken; yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla etkili bir işbirliği için uygun mekanizmaların mevcudiyetini temin etmek üzere, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

  1. Taraflar bu bölüm uyarınca alınan tedbirlerin:
  • kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olmasını ve mağdurun insan haklarına ve emniyetine odaklanmasını,
  • mağdurlar, mağduriyete neden olanlar ve çocuklar arasındaki ilişkileri ve bu unsurların daha geniş toplumsal ortamını da göz önüne alan bütüncül bir yaklaşıma dayalı olmasını,
  • ikincil mağduriyetten kaçınılmasını amaçlamasını,
  • şiddetin kadın mağdurlarının güçlendirilmesini ve ekonomik bağımsızlığını amaçlamasını …”

Mahkemenin Kararı

Madde 14 paralelinde Ek Protokol 1 Madde 1

Mahkeme başvurucuların şikâyetlerinin esasının Madde 14 paralelinde, Madde 8 hükmünden ziyade Ek Protokol 1 Madde 1 kapsamında değerlendirilmesine karar vermiştir.

Kabul Edilebilirlik

  1. Hükümet’in başvurucuların şikâyetlerinin konu bakımından (ratione materiae) kabul edilemez olduğu argümanında, Mahkeme Hükümet’in engelli bireylere muameleye ilişkin davalara atıf yaptığına işaret etmektedir. Mahkeme bu sebeple bu argümanların birinci başvurucunun şikâyetine ilişkin olduğu düşüncesindedir. Mahkeme bu hususta bir dizi kabul edilmezlik kararına dayanmıştır: Botta v. Italy, 24 Şubat 1998, Karar ve Hüküm Raporları 1998-I, Zehnalová ve Zehnal v. Çek Cumhuriyeti (kar.), no. 38621/97, Sentges v. Hollvea (kar.), no. 27677/02, 8 Haziran 2003 ve Farcas v. Romanya, no. 32596/04, 14 Eylül 2010. Mahkeme söz konusu başvuruların, ya plaj tesislerine ya da kamu binalarına ulaşım gibi genel yapıya ilişkin başvurular olmaları (bkz. Botta ve Zehnalová ve Zehnal) ya da temellendirilmemiş başvurular olmaları sebebiyle kabul edilmez bulunduklarını tespit etmektedir. Bu itibarla işaret edilen davalar ele alınan davalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır ve görülmekte olan davaların kabul edilebilirliği ile ilgisi bulunmamaktadır.
  2. Mahkeme’nin yerleşik içtihadına göre, Madde 14 kapsamında korunan ayrımcılık yasağı, Ek Protokol 1 Madde 1 paralelinde genellikle bir Yüksek Sözleşmeci tarafın yürürlükteki bir mevzuatının, mevzuat şartlarını karşılayan kişilere bir sosyal yardım sağladığında, bu durumun Ek Protokol 1 Madde 1 kapsamında mülkiyete ilişkin bir çıkar (proprietary interest) sağladığı ölçüde uygulama alanı bulmaktadır (bkz. Vrountou v. Kıbrıs, no. 33631/06, § 64, 13 Ekim 2015). Söz konusu duruma dair kabul edilebilirlik değerlendirmesinde, başvurucunun şikâyet konusu çıkarı elde edebilmek adına yerel hukukta ileri sürülebilir/icra edilebilir bir hakka sahip olması, başvurucu şikâyeti kapsamında söz konusu maddeyi uygulanabilir kılmaktadır (bkz. Stec ve Diğerleri v. Birleşik Krallık (kar.) [BD], nos. 65731/01 ve 65900/01, § 55, İHAM 2005-X). Bu doğrultuda başvurucuların şikâyetleri Ek Protokol 1 Madde 1 kapsamına girmektedir ve Sözleşme’nin Madde 14 hükmünün uygulanabilmesi için yeterli koşullar mevcuttur, bu sebeple şikâyetler konu bakımından kabul edilmelidir.
  3. Mahkeme ayrıca başvurucuların Sözleşme Madde 34 hükmü uyarınca mağdur olmadıkları yönündeki Hükümet savunmasını reddetmektedir. Başvurucunun lehine bir tedbir, kural olarak, başvurucuyu Madde 34 maksatları doğrultusunda başvurucuyu “mağdur” statüsünden mahrum bırakmak için yeterli değildir, ancak yerel makamların açıkça ya da örtük olarak Sözleşme ihlalini kabul ettiği ve ardından ihlal için bir giderim sağladığı ölçüde başvurucunun mağdur statüsü ortadan kalkabilecektir (bkz. Scordino v. İtalya (no. 1) [BD], no. 36813/97, § 180, İHAM 2006-V; Gäfgen v. Almanya [BD], no. 22978/05, § 115, İHAM 2010; Nada v. İsviçre [BD], no. 10593/08, § 128, İHAM 2012).  Mahkeme, başvurucuların İhtiyari Kira Yardımı yoluna başvurulmasına cevaz verilmesini, bu bağlamda başvurucuların lehine bir tedbir olarak görmemektedir. Mahkeme ayrıca yerel makamların açıkça ya da örtük olarak bir ihlal kabulünde bulunmadığını ve ihlal için bir giderim sağlamadığını görmektedir. Dolayısıyla, Mahkeme başvurucuların Madde 34 kapsamında mağdur olarak görülebileceği görüşündedir.
  4. Madde 35 § 3 (b) doğrultusunda bir kabul edilebilirlik ölçütü olarak başvurucuların “önemli bir zarar” görmüş olması hususuna ilişkin Mahkeme, bir hak ihlalinin, tamamıyla hukuki bir perspektiften gerçek olarak, uluslararası bir mahkemenin dikkatini gerektirecek asgari şiddet düzeyine ulaşılmasını ifade ettiğini belirtmektedir. Bu asgari şiddet düzeyinin değerlendirilmesi, tabiatı itibarıyla değişkendir ve davanın bütün koşullarına dayanmaktadır. Bir ihlalin şiddeti, hem başvurucunun öznel algıları, hem de ele alınan davada nesnel olarak tehlikede olan değerin dikkate alınması ile değerlendirilmelidir. Ayrımcılık iddiaları özelinde, başvurucu için neyin “önemli bir zarar” teşkil edeceği hususuna özel olarak incelik gösterilmesi gerekmektedir. Ek olarak, Sözleşme ihlali iddiası ilkesel sorunlar barındırması itibariyle önemli önemli bir zarar teşkil edebilirken, başvurucunun parasal çıkarlarını etkilemeyebilir. Bu sebeple, “önemli bir zarar” olmasa dahi, başvuru kapsamında genel nitelikteki ilkesel bir soruna işaret eden ve böylece Sözleşme’ye riayet hususunu ilgilendiren bir dava, Madde 35 § 3 (b) hükmünün ikinci unsuru doğrultusunda ”Sözleşme … ile güvence altına alınan insan haklarına saygı ilkesi başvurunun esastan incelenmesini gerektirmektedir” (bkz. Daniel Faulkner v. Birleşik Krallık, no. 68909/13, § 26, 6 Ekim 2016, daha fazla atıf için bakınız).
  5. Ele alınan davada, tehlikede olan değer ile başvurucuların öznel algıları ve söz konusu ayrımcılık iddiası dikkate alındığında, Mahkeme’nin dikkatine sunulmaya değer, genel nitelikteki ilkesel sorunların mevcut olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, başvurucuların “önemli bir zarar” gördüğü hususunda bir değerlendirme yapılması gerekmeksizin, Mahkeme Madde 35 § 3 (b) hükmünün ikinci unsuru temelinde Hükümet savunmalarını reddetmektedir (bkz. Daniel Faulkner, yukarıda atıf yapılmıştır, § 27).
  6. Mahkeme, Sözleşme’nin Madde 35 § 3 (a) hükmü kapsamında başvurunun dayanaktan açıkça yoksun olmadığını gözlemlemektedir. Başvuru diğer temellerde de kabul edilmez değildir. Bu sebeplerle başvurunun kabul edilebilir olduğu açıklanmalıdır.

Esas

  • Genel İlkeler
  1. Mahkeme, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanılması kapsamında, Madde 14 hükmünün benzer durumda olan kişilere oranla, nesnel ve makul bir haklılaştırma zemini olmaksızın yapılan farklı muamelelere karşı koruma sağladığını tekrarlamaktadır (bkz. diğerlerinin yanı sıra, Burden v. Birleşik Krallık [BD], no. 13378/05, § 60, İHAM 2008).
  2. Mahkeme, Yüksek Sözleşmeci tarafların belirli bir kategori ya da bir grup kişi için diğerlerinden farklı davranılmasını öngören mevzuat tedbirlerinden kaynaklı genel bir politikanın alınmasının, söz konusu yasal kategori ya da grubun tamamının haklarına uygulanan müdahalenin Sözleşme kapsamında haklılaştırılması şartı ile, Sözleşme tarafından engellenmediğini belirtmektedir (bkz. Verejeva v. Letonya [BD], no. 55707/00, § 83, İHAM 2009 ve Ždanoka v. Letonya [BD], no. 58278/00, § 112, İHAM 2006-IV). Bakıldığında ekonomik ve sosyal politika tedbirleri, genellikle kategoriler ve kişi grupları arasında ayrım yapılmasına dayalı belirli başvuruda bulunma kriterleri içermektedir.
  3. Ek olarak, görece benzer durumlarda olan kişiler arasında yapılan her farklı muamele Madde 14 ihlali anlamına gelmemektedir. Yalnızca söz konusu hükümde sayılan temellerde yapılan farklı muameleler Madde 14 ihlali teşkil etmeye uygundur (bkz. Carson ve Diğerleri v. Birleşik Krallık [BD], no. 42184/05, § 61, İHAM 2010 ve Clift v. Birleşik Krallık, no. 7205/07, §§ 56-57, 13 Haziran 2010). Ayrıca, Madde 14 hükmü ile koruma altına alınan yasaklama, tanımlanabilir özellikler ya da “statüler” temelindeki farklı muameleleri kapsamaktadır (bkz. Fábián v. Macaristan [BD], no. 78117/13, § 113, 5 Eylül 2017, daha fazla atıf için bakınız). Bu anlamda, Mahkeme hâlihazırda bir kişinin sağlık statüsünün, engelliliği ve çeşitli sağlık bozukluklarını da kapsayacak şekilde, Madde 14 lafzındaki “herhangi bir başka durum” terimi kapsamına girdiğini belirtmiştir (bkz. Guberina, yukarıda atıf yapılmıştır, § 76 daha fazla atıf için bakınız). Mahkeme ayrıca kişinin yakın kişisel bağlarının bulunduğu ve bakımını üstlendiği çocuğunun engelliliği sebebiyle gördüğü ayrımcı muamelenin de, Sözleşme’nin Madde 14 hükmü kapsamında engellilik temelli ayrımcılık sayılacağını ifade etmiştir (ibid., § 79). Mahkeme ek olarak toplumsal cinsiyet temelli şiddet mağdurlarının, Sözleşme’nin mevcut hükümleri beraberinde Madde 14 korumasından yararlanabileceğini tespit etmiştir. (bkz. Opuz v. Türkiye, no. 33401/02, İHAM 2009; Bălșan v. Romanya, 49645/09, 23 Mayıs 2017).
  4. Madde 14 maksatları doğrultusunda, yasaklanmış bir temelde yapılan farklı muamele, “nesnel ve makul bir haklılığa sahip değilse”, eğer “meşru bir amaç” izlemiyorsa veya “kullanılan araçlar ile gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmuyorsa” ayrımcılık söz konusudur (bkz Mazurek v. Fransa, no. 34406/97, §§ 46 ve 48, İHAM 2000-II).
  5. Ayrıca, Yüksek Sözleşmeci taraflar kişileri ya da grupları yukarıdaki ilkeler doğrultusunda ayrımcılık vasfı taşıyacak bir muameleye maruz bırakmaktan kaçınmak zorundadır. Bununla birlikte, Madde 14 hükmündeki ayrımcılık yasağının tek veçhesi bu değildir. Sözleşme’de tanımlanan haklardan yararlanmada ayrımcılığa uğramama hakkı, ayrıca, Devletlerin belirgin şekilde farklı durumlarda olan kişilere karşı, nesnel ve makul bir haklılaştırma olmaksızın farklı davranmaması durumunda da ihlal edilmektedir (bkz. Thlimmenos, yukarıda alıntılanmıştır, § 44; Runkee ve White v. Birleşik Krallık, nos. 42949/98 ve 53134/99, § 35, 10 Mayıs 2007; H. ve Diğerleri v. Çek Cumhuriyeti, yukarıda alıntılanmıştır, § 175; Eweida ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, no. 48420/10, 15 Ocak 2013; ve Kurić ve Diğerleri v. Slovenya [BD], no. 26828/06, § 288, İHAM 2012). Madde 14’ten kaynaklı yasaklama, bu sebeple Yüksek Sözleşmeci Devletlere, ilgili olduğu ölçüde ve belirgin biçimde durumları farklı kişiler arasında gerekli ayrımların yapılması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklemektedir.
  6. Mahkeme ayrıca, bir politika ya da tedbirin belirli bir grup üzerinde orantısız şekilde zarar verici etkiler doğurması durumunun da ayrımcılık sayılabileceğini, politika ya da tedbirin özel olarak söz konusu grubu hedef almasının önem arz etmediğini belirtmiştir. Ek olarak, Madde 14 kapsamında yasaklanan dolaylı ayrımcılık; bir politika ya da tedbirin belirli kişiler üzerinde, cinsiyet, engellilik gibi söz konusu durum ile bağlantılı ve koruma altındaki özelliklerine dayanarak zararlı etkiler doğurması durumunda söz konusu olabilmektedir. Ayrımcılık yasağına ilişkin genel ilkeler ile aynı doğrultuda, söz konusu durum yalnızca politika ya da tedbir “nesnel ve makul” bir haklılaştırmaya sahip değilse ortaya çıkmaktadır (bkz. diğerlerinin yanı sıra, A.S. v. Fransa [BD], no. 43835/11, § 161, İHAM 2014 (ekstrakt), ve D.H. ve Diğerleriv. Çek Cumhuriyeti yukarıda alıntılanmıştır, §§ 175 ve 184-185).
  7. Ayrıca Madde 14 hükmü, farklı gruplar arasında mevcut “olgusal eşitsizliklerin” giderilmesi adına, yasaklanmış temellere dayanarak olsa dahi, Devletlerin gruplara farklı davranmasına engel olmamaktadır. Hatta belirli durumlarda, farklı muamele aracılığı ile eşitsizliği giderememe durumu kendi başına Maddenin ihlali anlamına gelebilmektedir (bkz. Thlimmenos, yukarıda alıntılanmıştır, § 44; Stec ve Diğerleri, yukarıda alıntılanmıştır, § 51; H. ve Diğerleri v. Çek Cumhuriyeti, yukarıda alıntılanmıştır, § 175).
  8. Ek Protokol 1 Madde 1 hükmü tek başına ele alındığında, Mahkeme ekonomik ve sosyal strateji gibi alanlarda Devletlerin Sözleşme kapsamında sıklıkta geniş bir takdir marjından yararlandığını hatırlatmaktadır (see Fábián, yukarıda alıntılanmıştır, § 115; Hämäläinen v. Finlveiya [BD], no. 37359/09, § 109, İHAM 2014; Verejeva, yukarıda alıntılanmıştır, 83). Toplumunun ve kendisinin ihtiyaçlarına dair doğrudan bilgi sahibi olan yerel yetkililer, sosyal ve ekonomik temellerde neyin kamusal önem arz ettiğini değerlendirmede kural olarak uluslararası bir yargıçtan daha iyi konumdadır ve Mahkeme genellikle yasamanın bu yöndeki tercihlerine, “açıkça makul bir dayanaktan yoksun” olmadığı müddetçe saygı duymaktadır.
  9. Bununla birlikte, Mahkeme’nin Madde 14 paralelinde Ek Protokol 1 Madde 1 hükmü bağlamında vurguladığı üzere; her ne kadar ekonomik ve sosyal politikalara dair genel tedbirler için tanınan takdir marjı kural olarak geniş olsa da, söz konusu tedbirlerin yine de Sözleşme ile belirlenen ayrımcılık yasağını ihlal etmeyecek şekilde uygulanması gerekmekte ve uygulama orantılılık gerekliliği ile bağdaşmalıdır (bkz. Fábián, yukarıda alıntılanmıştır, § 115, daha fazla atıf için bakınız). Bu itibarla, ayrımcılık yasağını ihlal edecek hukuk kurallarının ya da pratiklerin benimsenmesi, ekonomik ve sosyal politikalar alanındaki geniş takdir marjı ile haklılaşmamaktadır. Dolayısıyla Mahkeme bu yüzden bir eşitsizliğin giderilmesi adına şekillenen bir plan kapsamında, farklı muamele öngören bir geçiş tedbirinin (transitional measure) benimsenmesi yönündeki yasama politikasına duyduğu saygıyı, “açıkça makul bir dayanaktan yoksun” olmama şartına bağlamıştır  (bkz. Stec ve Diğerleri, yukarıda alıntılanmıştır, §§ 61-66; Runkee ve White, yukarıda alıntılanmıştır, §§ 40-41 ve British Gurkha Welfare Society ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 44818/11, § 81, 15 Eylül 2016).
  10. Tarihsel eşitsizlikleri gidermek adına öngörülen geçiş tedbirlerinin dışında, Mahkeme, engelli kişilere karşı ayrımcılığın giderilmesi ve engellilerin topluma tam katılımının ve entegrasyonunun sağlanması için, Devletlerin engellilere yapılan farklı muamelelerde yararlandığı takdir marjının daraldığını belirtmektedir (bkz. Glor v. İsviçre, no. 13444/04, § 84, İHAM 2009) ve engelli kişilerin özel kırılganlıkları sebebiyle, söz konusu farklı muamelenin haklılaşabilmesi oldukça güçlü nedenlere dayanmalıdır (bkz. Guberina, yukarıda alıntılanmıştır, § 73). Mahkeme ayrıca cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesini, bugünün Avrupa Konseyi üyesi Devletlerinde başlıca hedeflerden biri olduğunu belirtmekte, bu sebeple yapılacak farklı muamelenin Sözleşme ile bağdaşabilmesi için oldukça güçlü nedenlere dayanması gerektiğini ifade etmektedir (Konstantin Markin v. Rusya [BD], no. 30078/06, § 127, İHAM 2012).
  • İlkelerin işbu davaya uygulanması
  • Söz konusu sorun
  1. Mahkeme öncelikle, yukarıda paragraf 32’de belirtildiği üzere Kira Yardım Regülasyonu’nda yapılan değişikliklerin, bir konutta bulunan yatak odası sayısının ilgili hüküm kapsamında kiracının hakkı olandan fazla olması durumunda, kiracının aldığı kira yardımlarında kesinti yapılacağını içerdiğini tespit etmektedir. Bu tasarı, engellilik ya da cinsiyet gibi özelliklere ilişkin hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün hak sahiplerine karşı uygulanmaktadır. İşbu davada, başvuruculara Kira Yardımından faydalanan herkesle aynı davranılarak, yardımlarda aynı sebeplerle kesinti yapılmış ve yardımdan yararlanan diğer kişilere uygulanan kriterlerin aynıları kullanılmıştır. Bu sebeple, bu davada söz konusu sorun dolaylı ayrımcılık iddiasıdır.
  2. İncelenmesi gereken mesele, başvurucuların, Kira Yardımından yararlanan ve anlaşmazlığa konu politikadan olumsuz etkilenen diğer kişilerden ilgili konumları temelinde belirgin şekilde farklı olmaları sebebiyle, Devlet yetkililerinin başvurucular lehine bir ayrım yapıp yapmadığı, böylece ayrımcılığı önleyip önlemediği hususudur. Daha özel olarak söz konusu mesele, bir ayrım yapılmamasının sonucu olarak, Kira Yardımından yararlanan kişileri etkileyen bir yasama değişikliği formundaki genel tedbirin, başvurucular üzerinde özel konumları sebebiyle orantısız şekilde zarar verici etki doğurup doğurmadığıdır; bu özel konumlar birinci başvurucu açısından kızının engelliliği ile bağlantılıyken, ikinci başvurucu açısından cinsiyettir.
  • Başvuruculara yapılan muamele
  1. Söz konusu tedbirin sonuçları açısından Mahkeme, Kira Yardımında kesinti yapılmasının yardımdan yararlanan ve kesintiye uğrayan herkes açısından evlerini kaybetme riskini ortaya çıkardığını gözlemlemektedir. Bakıldığında Hükümet de bu güvencesizliğin tasarının asıl niyeti olduğunu ve aileleri taşınmaya teşvik ettiğini belirtmiştir (bkz. yukarıda paragraf 74 ve öncesi). Mahkeme bu anlamda başvurucuların belirgin ve farklı özellikleri sebebiyle politikanın özel olarak kendileri üzerinde zarar verici etki doğurduğu, nitekim kendi kullanıcı tanımlı evlerinde kalmak için, direkt olarak statüleri ile bağlantılı özel ihtiyaçları bulunduğunu ve bunları açıkça gösterdikleri yönündeki başvurucu iddialarını kabul etmektedir. İlk başvurucu açısından, başvurucunun evini kaybetmesi kızının ileri düzeydeki zihinsel ve fiziksel engelliliği sebebiyle olağanüstü bir zorluğa sebep olacaktır. İkinci başvurucu açısından, başvurucunun evini kaybetmesi kişisel güvenliğini riske atacaktır. Bu sebeplerden ötürü söz konusu tedbir, başvurucular yönünden Kira Yardımından yararlanan ve kesintiye uğrayan diğer kişilere göre çok daha ağır sonuçlar barındırmaktadır.
  2. Söz konusu yasama tasarısı ayrıca Kira Yardımında kesintiye uğrayan kişilerin evlerine kiracı alarak ve/ya çalışarak aradaki farkın azaltılabileceğini öngörmektedir (bkz. yukarıda paragraf 36). Hükümet, Kira Yardımında yapılan kesintinin giderilmesi için sunulan bu imkânların engelli ve engelli olmayan kişilere eşit olarak erişilebilir olduğunu iddia etmiştir (bkz. yukarıda paragraf 75). Bununla birlikte Mahkeme, Kira Yardımından faydalanan diğer kişilere göre kiracı alma ya da çalışma olasılıklarından faydalanmada başvurucuların kırılgan statüleri sebebiyle belirgin şekilde daha az muktedir olduklarını tespit etmektedir (bkz. yukarıda paragraf 8 ve 71). Bu doğrultuda, başvurucular kayıplarını gidermek için Kira Yardımından faydalanan ve kesintiye uğrayan diğer kişilerle aynı imkânlara sahip değildir.
  3. Mahkeme yukarıdaki bilgiler ışığında, başvurucuların Kira Yardımından yararlanan ve yardımları kesintiye uğrayan diğer kişilerle aynı muameleye maruz bırakıldıklarını; birinci başvurucu açısından engellilik ve ikinci başvurucu açısından cinsiyet temelli, diğer kişilerden belirgin şekilde farklı sebepler temelinde, söz konusu tedbirden özel olarak zarar verici etki gördüklerini tespit etmektedir.
  4. Hükümet, başvuruculara Kira Yardımından faydalanan diğer kişilerle aynı davranılmasının önlenmesi adına, kendilerine İhtiyari Kira Yardımına başvurma ve yardımdan yararlanma seçeneği sunulduğunu savunmuştur. Mahkeme İhtiyari Kira Yardımı hükümlerinin bu açıdan değerlendirilebileceği görüşündedir. Bununla birlikte, yerel mahkemelerin bu hususu farklı muamelenin haklılaşması bağlamında incelemeyi uygun bulması sebebiyle Mahkeme de bu yaklaşımı takip edecektir.
  • Farklı muamelenin nesnel ve makul şekilde haklılaşıp haklılaşmadığı hususu
  1. Kendi konumlarının belirgin bir şekilde farklı olmasına rağmen başvurucuların Kira Yardımından faydalanan diğer kişilerle aynı muameleye maruz bırakıldığı, başvurucuların söz konusu tedbirden özel olarak zarar aldıkları, nitekim başvurucuların doğrudan kırılgan statüleri ile bağlantılı kullanıcı tanımlı evlerinde kalmak için özel bir ihtiyaç içinde oldukları ve Kira Yardımında yapılan kesintinin giderilmesinin kendileri için daha az muhtemel olduğu hususlarının tespiti ardından; Mahkeme söz konusu farklılıkların dikkate alınmamasının ayrımcılık teşkil edip etmediğini inceleyecektir. Söz konusu muamele nesnel ve makul bir haklılığa sahip değilse, başka bir deyişle eğer meşru bir amaç izlemiyorsa veya kullanılan araçlar ile gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmuyorsa ayrımcılık söz konusu olacaktır (bkz. Guberina, yukarıda alıntılanmıştır, § 69).
  2. İşbu davanın koşullarında, engellilik ve cinsiyet temelli ayrımcılığın, bir eşitsizliği ortadan kaldırmak adına iyi niyetle yürütülen bir geçiş tedbirinden kaynaklanmadığı söz konusu durumda, başvurucular aleyhine olan tedbirin haklılaşması için oldukça güçlü nedenler gerekmektedir (bkz. paragraf 89 ve yukarısı).
  3. Söz konusu yasama işleminin meşru amacı, yerel mahkemelerin kabul ettiği üzere, sosyal konutlardan yararlanan kiracıların sahip olmaları gerekenden daha fazla yatak odasına sahip olduğu durumlarda, uygun olduğu ölçüde, daha küçük konutlara taşınmalarının sağlanmasıyla kamu giderlerinin azaltılmasıdır. Başvurucular da ayrıca genel hatlarıyla bu amacı meşru kabul etmişlerdir (bkz. paragraf 71 ve yukarısı). Bu sebeple başvuruculara yapılan muameleye ilişkin olarak, kullanılan araçlar ile gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
  4. Başvurucular söz konusu tedbirin kendilerini orantısız şekilde etkilediğini, böylece tedbirin meşru amacı ile bağdaşmadığını ileri sürmektedirler. Başvuruculara söz konusu tedbirlerin uygulanmasıyla; sosyal yardım ödeneklerinin azaltılması, yerel toplu konut idaresi varlıklarının yönetimi ve istihdamın teşvik edilmesi amaçlarının nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin Hükümet’in hiçbir detaylı sebep sunmadığı doğrudur. Başvurucuların kullanıcı tanımlı evlerinde kalmaya devam edebilmeleri için İhtiyari Kira Yardımından yararlanmaya devam etmesi gerekliliği, üzerinde anlaşılan bir husustur (bkz. yukarıda paragraf 25 ve 26). Bu sebeple yasama işleminin öngördüğü meşru amaçlara ilgili tedbirlerin başvuruculara uygulanmasıyla ulaşılamayacağı görülmektedir.
  5. Bununla birlikte, sosyal yardım ya da emeklilik sistemine ilişkin yapılan ayrımcılık iddiaları özelinde Mahkeme sistemin bir bütün olarak Madde 14 koşullarına uygunluğunu incelemektedir; belirli başvurucular, ya da yasama işleminden etkilenen ya da etkilenebilecek diğer kişilerle ilgili bireysel olgular ya da olaylar tek başına yeterli değildir. (bkz. British Gurkha Welfare Society ve Diğerleri, yukarıda alıntılanmıştır, § 63). Bu sebeple sisteme bir bütün olarak bakılması uygundur.

(α) Birinci başvurucu

  1. Tasarıya bir bütün olarak bakıldığında, birinci başvurucu açısından taşınma ihtimalinin inanılmaz yıkıcı ve bir hayli istenmeyen bir durum olduğunun kabulüyle birlikte Mahkeme, engelli kişilerin ihtiyaçlarının karşılandığı, kullanıcı tanımlı evde kalmaya devam edildiği ancak ‘ekstra’ bir yatak odası için medikal bir ihtiyaç olmaksızın, uygun şekilde ihtiyaçları karşılayacak daha küçük bir konuya taşınılması ihtimaline karşı değildir.
  2. Bu doğrultuda Mahkeme, İhtiyari Kira Yardımına başvurusu için Regülasyon’da düzenlenen istisna hallerine giren kişiler haricinde, kişilere Hükümet kararı ile yardımda bulunulduğunu dikkate almaktadır. Mahkeme, İhtiyari Kira Yardımlarının yerel mahkemeler tarafından tanımlandığı üzere belirgin dezavantajları olduğunu kabul etmektedir; İhtiyari Kira Yardımları yapısal olarak tamamıyla yetkililerin takdirine bırakılmıştır, süreleri belirsizdir, yardımlar üst sınırlı fondan[4] ödenmektedir ve yardımların miktarı kesintinin tamamını karşılamaya yetmemektedir (bkz. yukarıda paragraf 41). Diğer yandan, tasarının yerel yetkililere bireyselleşmiş karar alma imkânını vermesi gibi belirli avantajları mevcuttur, Mahkeme bu durumun orantılılığın sağlanması adına önemli bir husus olduğunu belirtmiştir. (bkz. mefhum-u muhalifinden Guberina¸ yukarıda alıntılanmıştır, § 93). Ayrıca, İhtiyari Kira Yardımı belirli güvenceler içermektedir; özellikle yerel yetkililerin kararlarını İnsan Hakları Kanunu (Human Rights Act) ve Kamu Sektörü Eşitlik Ödevi (Public Sector Equality Duty) doğrultusunda alması gerekliliği, Mahkeme’nin kanaatince, başvurucunun kullanıcı tanımlı ev kaynaklı ihtiyaçlarının uygun şekilde karşılanmadığı durumlarda İhtiyari Kira Yardımı taleplerinin reddedilmesinin önüne geçmektedir. Mahkeme, birinci başvurucunun Kira Yardım Regülasyonu’nda yapılan değişiklik sonrası birkaç yıl boyunca İhtiyari Kira Yardımından yararlandığını gözlemlemektedir. Her ne kadar yeni İhtiyari Kira Yardımı tasarısı bir öncekinin sağladığı kesinlik ve istikrarı sağlamıyor olsa da; azaltılmamış Kira Yardımı, Kira Yardımına ilişkin hükümler ve bunlara hâkim güvenceler, Mahkeme’yi uygulanan tedbirde kullanılan araçlar ile gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunduğu konusunda ikna etmek için güçlü sebepler mahiyetindedir. Bu sebeple, birinci başvurucu için uygulanan farklı muamele haklılaşmaktadır.

(β) İkinci başvurucu

  1. İkinci başvurucunun davasına ilişkin olarak Mahkeme, uyuşmazlığa konu tasarıda izlenen meşru amacın –‘ekstra’ yatak odası olan kiracıların daha küçük konutlara taşınması için teşvik edilmesi- Sığınma Evi Tasarısı ile izlenen amaç çatışma halinde olduğunu tespit etmektedir, söz konusu amaç, ev içi şiddete maruz kalmada ciddi risk altında bulunan kişilerin istedikleri sürece kendi evlerinde güven içinde kalabilmeleridir (bkz. yukarıda paragraf 19-20).
  2. Çatışma halindeki bu iki meşru amaç karşısında Mahkeme, ikinci başvurucunun ya da Sığınma Evi Tasarısına dâhil diğer kişilerin, Kira Yardımından faydalanan ve bahsi geçen değişiklerden etkilenen kişilerle aynı muameleye tabi tutulmasının tedbirin amacı ile bağdaşmayarak orantısız olduğunu tespit etmektedir. Hükümet, uyuşmazlığa konu tasarı ile öngörülen amacın, neden Sığınma Evi Tasarısı koruması altındaki ev içi şiddet mağdurlarının evlerinde güven içinde kalabilmeleri yönündeki amaca önceliklendirildiğini gösteren herhangi bir güçlü sebep göstermemiştir. Bu bağlamda, İhtiyari Kira Yardımı hükümleri; tedbirde kullanılan araçlar ve tespit edilen dezavantajlar ile birlikte alındığında (bkz. yukarıda paragraf 102) kiracıların evlerinden taşınmalarının teşviki şeklinde gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi barındırmamaktadır.
  3. Bu doğrultuda, B13 Regülasyonu’nun bu küçük ve kolayca tanımlanabilecek gruba uygulanması herhangi bir haklılık taşımamaktadır ve ayrımcıdır. Mahkeme sonuca varırken, ev içi şiddet özelinde Devletlerin kişileri diğer kişilerin tehditlerine karşı, kişinin evinden şiddet tehlikesi olmaksızın faydalanması da dâhil olmak üzere, mağdurların maddi ve manevi bütünlüğünü koruma yükümlülüğü bulunduğunu hatırlatmaktadır (bkz. Kalucza v. Macaristan, no. 57693/10, § 53, 24 Nisan 2012).
  • Sonuç
  1. Açıklanan sebepler ışığında, birinci başvurucu bakımından Sözleşme’nin Madde 14 hükmü paralelinde Ek Protokol 1 Madde 1 hükmü ihlal edilmemiştir.
  2. İkinci başvurucu bakımından Sözleşme’nin Madde 14 hükmü paralelinde Ek Protokol 1 Madde 1 hükmü ihlal edilmiştir.

Adli Tazmin (Madde 41)

Mahkeme, Birleşik Krallık’ın ikinci başvurucuya 10,000 Euro manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir.

Ayrık Görüşler

Hakim Pejchal ve Wojtyczek Kısmi Ayrık Görüşü

Hakimler kaleme aldıkları görüşlerinde ikinci başvurucunun haklarının ihlal edildiğine katılmadıklarını belirtmişlerdir.

[1] Ç.N: “Adapted home” şeklinde kullanılan terim, Birleşik Krallık’ta yürütülen sosyal konut projelerinden yararlanan kişilerin özel ihtiyaçlarına göre tasarlanmış evleri ifade etmektedir, bu sebeple “kullanıcı tanımlı ev” tabiri tercih edilmiştir.

[2] Ç.N: Metnin kalan kısmında kolay anlaşılmayı sağlamak adına “DHP” şeklinde kısaltılan ibare (Discretionary Housing Payments) “İhtiyari Kira Yardımı” olarak anılacaktır.

[3] Ç.N: Metnin kalan kısmında birebir çevrilen paragrafların yanlarında kararda geçen paragraf numaralarına yer verilmiştir.

[4] Ç.N: “Capped fund” şeklinde geçen tabir, bir üst sınırı bulunan ve işletme ücretlerinin yıllık olarak hissedarlara yükletildiği bir fon türünü ifade etmektedir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: