İçeriğe geç

İHAM’ın Faysal Pamuk v. Türkiye kararının özet çevirisi: “Terör davasında hazır bulunmayan tanıkların beyanlarına dayanılarak müebbet hapis cezası kararı verilmesi, adil yargılanma hakkının ihlalidir.”

by 09/02/2022

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM/Mahkeme), 18 Ocak 2022 tarihli Faysal Pamuk v. Türkiye davasında, oy birliği ile, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS/Sözleşme) Madde 6 §§ 1 (adil yargılanma hakkı) ve 3 (d)’nin (tanıkların katılımının ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme) ihlal edildiğine karar vermiştir.

Dava, Bay Pamuk’un terörizmle bağıntılı suçlamalarla yargılanması, özellikle farklı yetkiye sahip mahkemelerce, Bay Pamuk ya da müdafiinin yokluğunda talimatla dinlenen tanıkların beyanlarının delil olarak kullanılmasıyla ilgilidir.

Mahkeme, özellikle talimat istemlerinin ve farklı yargı alanlarındaki mahkemelerin tanıkları dinlemesinin, mevcut davanın koşullarında adil muhakemeyi sağlamak için yeterli bir yöntem olarak kabul edilemeyeceğine karar vermiştir.

İlk olarak, yerel mahkemelerin tanıkların mahkemede hazır bulunmamasına ilişkin geçerli nedenlerinin olup olmadığını incelemekten imtina ettiği anlamına gelmiştir. İkinci olarak, sanığın ve/veya müdafiinin tanıkların beyanda bulunacakları duruşmalara katılmak üzere, onları sorgulama hakkından yararlanabilmeleri için farklı yerlere seyahat etmeleri gerektiği anlamına gelmekte ve savunma makamına orantısız bir yük getirmiştir. Üçüncü olarak, ilgili iç hukukta, bir tutuklunun, alıkonulduğu yargı alanı dışındaki bir duruşmadan hariç tutulduğu anlaşılmaktadır. Son olarak, ilk derece mahkemesinin belirli tanıkların tutumunu ve güvenilirliğini doğrudan gözlemleme olanağına sahip olmayacağından, bu yaklaşım dolaysızlık ilkesini tehlikeye atmıştır.

Buna göre, dört tanığın duruşmada bulunmamasının, tanıklar ile başvurucu arasında bir yüzleşme gerçekleştirilememesinin ve delillerin mahkeme tarafından gerekli usuli güvenceler olmaksızın mahkumiyetin ve müebbet hapis cezasının temel taşı olarak kullanılmasının, savunmanın delillerinin güvenilirliğinin test edilmesini önemli ölçüde engellediği ve mevcut davanın koşullarında yargılamanın adilliğinin bozulduğu sonucuna varılmıştır.

Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Basın özeti çevirisi av. Deniz Yazgan tarafından yapılmıştır.

Faysal Pamuk v. Türkiye, Başvuru no. 430/13, Karar tarihi: 18.01.2022

Temel Olgular

Başvurucu, Faysal Pamuk, 1978 yılında doğmuş bir Türkiye vatandaşıdır ve başvuru döneminde Amasya E-Tipi Cezaevinde tutukludur.

Bir terör örgütü ile bağıntılı polis sorgularında, birden fazla şüpheli tarafından Diyarbakır’dan, “Avarej”, “Avareş” ya da “Avreş” kod adlı bir (veya muhtemelen birden fazla) “savaşçı”dan söz edilmiştir.

5 Kasım 2003’te mahkemeler, 1997 yılında bir polis kontrol noktasına düzenlenen ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırıya katıldıkları iddiasıyla aralarında Pamuk’un da bulunduğu 13 kişinin gıyabında tutukluluk kararı vermiştir.

7 Aralık 2009’da Bay Pamuk Cumhuriyet savcısına gidip gönüllü biçimde teslim olarak, 11 yıl boyunca, 1994’ten 2005 yılına dek PKK (Kürdistan İşçi Partisi) üyesi olduğunu belirtmiştir. Sorgu esnasında, kod adının “Avareş” değil, “Avareş Tekoşin” olduğunu açıklamıştır.

2010 yılında, Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nin özel yetkili ikinci heyetine başvurucu aleyhine bir iddianame sunulmuş ve başvurucu, tanıklar tarafından Avareş’in gerçekleştirdiği iddia edilen ve aşağıda belirtilen belirli fiiller nedeniyle ulusal toprakların bir kısmının ayrılmasını sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunmakla suçlanmıştır:

(i) 1997 yılında polis kontrol noktasına silahlı saldırı; (ii) 1995 yılında iki polise silahlı saldırı, bir gardiyanın kaçırılması ve polis lojmanına roketatarla silahlı saldırı; ve (iii) 1997 yılında PKK üyeleri ve silahlı kuvvetler arasında iki jandarmanın yaralanmasıyla sonuçlanan silahlı çatışma.

Duruşmada, Bay Pamuk’un müdafii, başvurucunun silahlı faaliyetlere katıldığını belirten tanıklarla müvekkilinin yüzleştirilmesini istemiştir. Yüzleştirme gerçekleştirilmemiştir. Mahkeme farklı yargı alanında bulunan mahkemelere diğer usuli adımlarla birlikte, tanıkların nerede olduklarının tespit edilmeleri için talimat isteminde bulunarak tanıkların katılımını sağlamakta başarısız olmuştur. Bir tanık, başka bir şehirde, Bay Pamuk veya temsilcileri olmadan dinlenmiştir.

Nisan 2011’de Bay Pamuk ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. İlk derece mahkemesi, yoğunlukla, farklı zaman ve yerlerde yapılan PKK yakalamalarının ardından verilen, başvurucuyu PKK’nın “savaşçısı” “Avareş” olarak teşhis eden tanık beyanlarına atıf yapmıştır.

Şikayetler

Başvurucu, 6 §§ 1 (adil yargılanma hakkı) ve 3 (d) (tanıkların katılımının ve dinlenmesinin sağlanması hakkı) maddelerine dayanarak, belirli tanıklarla şahsen yüzleşmesi engellendiği için adil yargılanmadığından şikayet etmiştir.

Başvuru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 5 Ekim 2012’de yapılmıştır.

Mahkeme’nin Kararı

Mahkeme, tanıkların duruşmaya katılmamasına ilişkin olarak, bu durumun özellikle ve yalnızca yargılamayı yürüten mahkemenin esnek olmamasından kaynaklandığını tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca, tanıklardan üçünün cezaevinde olduğunu ve dolayısıyla bu kişilerin Devletin kontrolü altında olduğunu kaydetmiştir. Tanıkların yerini tespit etmek için atılan adımlar yetersiz kalmıştır. Genel olarak, yetkililer tarafından tanıkların yoklukları için iyi bir sebep gösterilmemiştir.

Başka delillerin varlığına rağmen, mahkemenin duruşmada çapraz sorgusu yapılmayan dört tanığın beyanlarını merkeze alarak önem atfettiği gözlemlenmiştir.

Mahkeme’ye göre, başvurucunun mahkumiyeti genel olarak bu delile bağlıdır.

Yerel makamların, duruşmada hazır bulunmayan tanıklar tarafından verilen delilleri dengeleme yükümlülüğü vardır. Mahkeme, yargılamayı yürüten mahkemenin söz konusu delillere özel bir ihtiyatla yaklaşmadığını veya diğer delillere göre daha az ağırlık vermediğini tespit etmiştir. PKK’da birden fazla “Avareş”in olduğu gerçeği de dahil olmak üzere, bu beyanlardaki tutarsızlıkları göz ardı etmiştir.

Mahkeme, özellikle, talimat istemlerinin ve diğer yargı alanlarındaki tanıkların dinlenmesinin, mevcut davanın koşullarında adil muhakemeyi sağlamak için yeterli bir yöntem olarak kabul edilemeyeceğine karar vermiştir. İlk olarak, yerel mahkemelerin tanıkların mahkemede hazır bulunmamasına ilişkin geçerli nedenlerinin olup olmadığını incelemekten imtina ettiği anlamına gelmiştir. İkinci olarak, sanığın ve/veya müdafiinin tanıkların beyanda bulunacakları duruşmalara katılmak üzere, onları sorgulama hakkından yararlanabilmeleri için farklı yerlere seyahat etmeleri gerektiği anlamına gelmekte ve savunma makamına orantısız bir yük getirmiştir. Üçüncü olarak, ilgili iç hukukta, bir tutuklunun, alıkonulduğu yargı alanı dışındaki bir duruşmadan hariç tutulduğu anlaşılmaktadır. Son olarak, ilk derece mahkemesinin belirli tanıkların tutumunu ve güvenilirliğini doğrudan gözlemleme olanağına sahip olmayacağından, bu yaklaşım dolaysızlık ilkesini tehlikeye atmıştır.

Mahkeme, dört tanığın duruşmada bulunmamasının, tanıklar ile başvurucu arasında bir yüzleşme gerçekleştirilememesinin ve delillerin mahkeme tarafından gerekli usuli güvenceler olmaksızın mahkumiyetin ve müebbet hapis cezasının temel taşı olarak kullanılmasının, savunmanın delillerinin güvenilirliğinin test edilmesini önemli ölçüde engellediği ve mevcut davanın koşullarında yargılamanın adilliğinin bozulduğu sonucuna varmıştır.

Dolayısıyla, Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 3 (d) maddesi ihlal edilmiştir.

Adil tazmin (Madde 41)

Mahkeme, adil tazmin konusunda herhangi bir karar vermemiştir. Ancak, davanın CMK’nın 311. maddesi uyarınca yeniden açılabileceğine dikkat çekmiştir.

From → Haberler

Yorum bırakın