İçeriğe geç

İHAM’ın Navalnyy v. Rusya (2) kararının çevirisi: “Muhalif bir siyasetçiyi, iletişim ve haberleşme imkanları kısıtlanarak, kaçma şüphesi olmadan ev hapsinde tutmak, demokrasiyi ve çoğulculuğu boğma amacı taşır.”

by 31/03/2019

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 9 Nisan 2019 tarihinde verdiği Navalnyy v. Rusya (No. 2) kararında, muhalif bir lider olan başvurucunun Sözleşme’nin 5. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının, 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün ve 18. maddesinde düzenlenen hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de öngörülen amaçlar dışında kullanması yasağının ihlal edildiğine karar verdi. 

Dava, Navalnyy’nin hakkında yürütülen bir ceza soruşturması sırasında ev hapsinde tutulması ve bu sırada kendisini kısıtlayıcı önlemlerin uygulanmasına ilişkindir Mahkeme, Navalnyy’nin kaçması ya da soruşturmaya engel olması riskinin ortada bulunmamasını özellikle dikkate alarak, ev hapsinin meşru bir gerekçeye dayanmadığına hükmetmiştir.

İletişimi üzerinde uygulanan sıkı kısıtlamalar da dahil olmak üzere, kendisine uygulanan sınırlandırmaların, isnat edilen suçların niteliği göz önünde bulundurulunca orantısız olduğunu, meşru bir amacı olmadığını belirtilmiştir. Ayrıca başvurucuya bu şekilde davranılmasının esasında kamusal faaliyetlerini engellemek amacı taşıdığının açık olduğu belirtilmiştir.

İHAM Büyük Daire, geçtiğimiz yıl 13 Kasım’da Navalnyy’nin ev hapsine konulmasına neden olan eylemler sırasında tutuklanmasının Sözleşme’nin 5., 11. ve 18. maddelerine aykırı olduğuna karar vermişti. Bu kararı da detaylı bir şekilde çevirmiştik. Buradan okuyabilirsiniz.

Mahkeme, 13 Kasım 2018 tarihli kararın devamı olarak ilk kararda belirlediği ilkeler üzerinden bu kararı verdi, biz de, stajyer avukat Polat Yamaner ile birlikte bu kararı neredeyse bire bir çevirdik. 

Navalnyy v. Rusya (No. 2), Başvuru no. 43734/14, Karar tarihi: 09.04.2019 

Olayların Özeti

Başvurucu, Aleksey Anatolyevich Navalnyy, 1976 Moskova doğumlu bir Rus vatandaşıdır ve Moskova’da (Rusya) yaşamaktadır. Kendisi bir yolsuzluk karşıtı eylemcisi ve politik aktivisttir.

Başvurucu Şubat 2014 tarihinde, hakkında yürütülen ceza soruşturması sebebiyle kardeşiyle beraber ev hapsi altına alınmıştır; isnat edilen suçlar, Multidisciplinary Processing Ltd ve Yves Rocher Vostok Ltd ismindeki iki şirketle ilişkili olarak dolandırıcılık ve kara para aklamadır.

Başvurucu soruşturma sırasında, uygun izinler olmaksızın Moskova Bölgesi’ne seyahat ettiği için bir uyarı almış ve Mayıs 2012’de birlikte politik mitinglere katıldığı kişiler hakkında verilen kararları dinlemek için Moskova’da bir mahkeme duruşmasına katılmasının ardından ve verilen kararların akşamında bir oturma eylemine katılmasını takiben iki kez tutuklanmıştır. Başvurucu Şubat 2014’te ev hapsinde altına alınmış ve bu durum birkaç defa uzatılmıştır. Uzatma kararları, soruşturma esnasında başvurucunun kaçma riski, tanıkları tehdit edebileceği veya isnat edilen suçlara devam edebileceği gerekçelerine dayanmıştır.

Karar sınırlandırmalar da içermektedir. Başvurucu; ailesi ve avukatı haricinde herhangi biriyle iletişim kurmaktan, her türlü yazışma tesliminden ya da gönderiminden, İnternet üzerindeki herhangi bir iletişim kanalını kullanmaktan ve medyaya ceza davası hakkında beyanda bulunmaktan yasaklanmıştır. Başvurucuya bir takip bilekliği verilmiştir ve başvurucunun işe gitmesi, yürüyüşe çıkması, gündelik işlerini yerine getirmesi ya da adli işlemlere katılım ya da rutin doktor ziyareti haricinde dairesinden herhangi bir şekilde ayrılması mümkün olmamıştır.

Ağustos 2014’te Zamoskvoretskiy Bölge Mahkemesi, yasaklamayı ceza davasına tanık olarak dahil olan kimseyle iletişim kurulmaması yasağına çevirerek, yasaklamayı daraltmıştır. Aynı mahkeme Ekim ayında, kamusal açıklamada bulunma yasağını Ceza Muhakemesi Kanunu’na uygun olmadığını belirterek kaldırmıştır. Mahkeme ayrıca iletişim yasağının mahkeme kararından itibaren radyo ve televizyonu da kapsadığını hükmetmiştir.

Aralık 2014’te Navalnyy ve kardeşi MPK ve Yves Rocher Vostok ile ilişkili isnatlardan ötürü suçlu bulunmuştur. Başvurucu üç buçuk yıl hapis ve adli para cezasına çarptırılmış ve hapis cezası ertelenmiştir, adli para cezası kararı sonraki kanun yolu sürecinde bozulmuştur.

Başvurucu Ocak 2015’te ev hapsi kararına riayet etmeyeceğini kamuya duyurmuş, bilekliğini kesmiş ve ofisine gitmiştir. Başvurucu ev hapsinin uzatıldığına ilişkin kararın yasal süresi içinde kendisine yazılı olarak verilmediğini belirtmiştir. Başvurucu durdurulmamış ya da cezalandırılmamıştır.

Başvurucunun İhlal İddiaları

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 5. maddesinin, 1. fıkrasının (a), (b), ve (c) bentlerine ve 3. ve 4. fıkralara dayanarak (özgürlük ve güvenlik hakkı / makul süre içinde yargılanma ya da yargılanma süresince serbest bırakılma hakkı / tutukluluk işleminin hukuka uygunluğu hakkında mahkeme tarafından ivedi şekilde kararı verilmesi hakkı), başvurucu on ay boyunca ev hapsi altında tutulmasından şikayetçi olmuş, uygulanan tedbirin gereksiz ve keyfi olduğunu belirtmiştir.

Başvurucu ayrıca Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) kapsamında da şikayette bulunmuş, uygulanan tedbirlerin esasen kendisini kamusal ve politik faaliyetlerini yürütmekten alıkoyma amacı taşıdığını ve 18. madde kapsamında (haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlandırılması) bu tedbirlerin politik saikler taşıdığını iddia etmiştir.

Başvuru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 6 Haziran 2014 tarihinde ulaşmıştır.

Mahkeme’nin Kararı

5. Madde

Mahkeme’nin ev hapsi üzerine içtihadı dikkate alındığında, derece ve yoğunluk ve bakımından ev hapsinin Sözleşme’nin 5. Maddesi kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakma anlamına geleceği belirtilmiştir. (bkz. Buzadji v. Moldova Cumhuriyeti [BD], başvuru no. 23755/07, § 104, İHAM 2016) Bu bakımdan, başvurucunun 28 Şubat 2014 ila 5 Ocak 2015 tarihlerinde, on ayı aşkın bir süre boyunca söz konusu tedbire maruz bırakılmasını Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakma olarak değerlendirmiştir.

Başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılması, ancak 5. maddenin 1. fıkrasının (a) ila (f) bentlerinde sayılan izin verilebilir gerekçeler yerine getirildiğinde meşru hale gelebilir, ele alınan davada bu bentler (b) ve (c)’dir. Mahkeme 30 Aralık 2014 ila 5 Ocak 2015 tarihleri arasında uzatılarak uygulanan ev hapsinin, bir koruma tedbiri olarak uygulandığını, nitekim yerel mahkemenin de uzatma kararını “tutukluluğun devamı” kararı olarak tanımladığını belirtmiştir.

Mahkeme, ev hapsinin gerekli görüldüğünü çünkü Navalnyy’nin, iddialara göre, soruşturma sırasında Moskova’dan ayrılmama şeklindeki geçmiş tarihli adli kontrol tedbirine uymadığını ve bu durumun yetkililerin başvurucunun kaçmasından endişe ettiği anlamına geldiğini belirtmiştir.

Bununla birlikte başvurucu soruşturmadan kaçma amacını taşıyan hiçbir emare göstermemiştir, kendisi bütün gerekli soruşturma işlemlerine katılmıştır. On dört ay boyunca süren seyahat sınırlandırması, Moskova Bölgesi’ni ziyaretten önce ya da sonra soruşturma yetkililerine haber verilmesine ilişkin hiçbir ibare taşımamasına rağmen, başvurucu Aralık 2013 ve Ocak 2014’te yapmış olduğu ziyaretlere ilişkin soruşturmacılara haber verme yönünde inisiyatif almıştır. Dosya içeriğindeki hiçbir bilgi, başvurucunun bu seyahatleri yapmakta kaçma ya da soruşturma sürecini engelleme amacını taşıdığını göstermemektedir, nitekim yapılan ziyaretler aile ziyareti niteliğinde olup dava ile ilgisi bulunmamaktadır. Mahkeme ayrıca başvurucunun ev hapsi altına alınmasından önce maruz kaldığı istihbaratın yoğunluğuna da işaret etmiştir.

Mahkeme, Basmannyy Bölge Mahkemesi’nin bütün olayların farkında olarak, başvurucunun ne şekilde tedbirlere uymadığına ya da başvurucunun eylemlerinin özgürlükten yoksun bırakmayı gerektiğine ilişkin hüküm kurmasında mantıklı bir açıklama görememektedir. Mahkeme, dosya içeriğindeki bütün materyallerin ışığında, yerel mahkemelerin ev hapsi kararına hükmetmesinde hiçbir ceza hukuku gerekçesi göremememiştir. Bu sebeple hükmedilen ev hapsi kararları hukuka aykırıdır. Mahkeme, hukuka aykırı durumun uzatma kararlarıyla birlikte bütün bir sürece yayıldığına da ayrıca işaret etmiştir. Başvurucunun alıkonulması, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasındaki “hukukilik” ve “yasanın öngördüğü usule uygunluk” gerekliliklerini karşılamamaktadır.

Mahkeme bu sebeple Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine ve 5. maddenin 3. ve 4. fıkraları altında yapılan şikayetlerin değerlendirilmesinin gerek olmadığına hükmetmiştir.

10. Madde

Mahkeme, 28 Şubat 2014 tarihinde Basmannyy Bölge Mahkemesi’nin başvurucunun ev hapsine ilişkin koşulları ortaya koyduğunu gözlemlemektedir. Başvurucunun; (i) dairesinden ayrılması, (ii) yakın ailesinden kişiler haricinde herhangi biriyle iletişime geçmesi, (iii) İnternet üzerindeki herhangi bir iletişim kanalını kullanması ve (iv) beyanda ya da açıklamada bulunması, kamuya seslenmesi ya da medyaya ceza davası hakkında herhangi bir yorumda bulunması yasaklanmıştır.

İnternet kullanımı ve ceza davası hakkında kamusal açıklama yapma yasaklamaları, başvurucunun bilgi alma ve verme yetisini kuşkusuz ki kısıtlamıştır. Bu durum, başvurucunun yayınladığı bir makale ve kendisi yerine yayına açılan blog gönderilerinden bahisle Hükümet’in diğer iletişim kanallarının hala başvurucuya açık olması argümanı fark etmeksizin, başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale teşkil etmektedir. Mahkeme bu sebeple, söz konusu müdahalenin “kanunla öngörülme” şartını taşıyıp taşımadığına, 10. maddenin 2. fıkrasında listelenen meşru amaçlardan bir ya da birkaçını sağlayıp sağlamadığına ve müdahalenin “demokratik toplum düzeninde gerekli” olup olmadığını incelemeye geçmektedir.

Mahkeme, Rusya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 107. maddesinin 7. fıkrasında izin verilen tedbirlerin, sınırlı sayıda bulunduğunu ve mahkemelerin ev hapsiyle bağlantılı başka bir tedbir uygulayamayacağına işaret etmiştir. Mahkeme birinci ve üçüncü tedbirlerin bu hükümde yer aldığını, diğer iki tedbirinse yer almadığını gözlemlemektedir. Özellikle, başvurucunun “yakın ailesinden kişiler haricinde herhangi biriyle” iletişime geçmekten alıkonulması, bu Madde’de geçmekte olan “belirli kişiler” kavramını gözle görülebilir şekilde aşmaktadır.

21 Ağustos 2014 tarihinde Basmannyy Bölge Mahkemesi söz konusu koşulu “ceza davasında tanık statüsü verilen kimseyle” iletişim kurulmaması yasağına çevirmiştir. Böylece yasaklamanın kapsamı “belirli kişiler” kavramını karşılayacak şekilde yeterli oranda daraltılmıştır. 10 Ekim 2014 tarihinde aynı mahkeme, ceza davasıyla ilgili kamusal açıklamada bulunma yasağını, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırmıştır.

Böylece, Bölge Mahkemesi tarafından da ayrıca kabul edildiği üzere, 10 Ekim 2014 öncesi süreç bakımından başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin kanunla öngörülmediği sonucuna varılmaktadır.

Sonraki süreç bakımından ise Mahkeme, hukuka aykırı iki sınırlandırmanın kaldırıldığını ancak mahkemenin yeni bir sınırlandırma eklediğine işaret etmektedir-iletişimin yasaklanması yöntemleri arasına radyo ve televizyon kullanımı da eklenmiştir. Yeni koşulun getirilme şekli, başvurucunun televizyon izlemekten ve radyo dinlemekten mi alıkonulduğunu yoksa sadece yayına çıkmaktan mı alıkonulduğunu belirsiz bırakmaktadır. Her hâlükârda yeni kısıtlama, ceza davasıyla ilgili beyanda bulunmama şeklindeki önceki yasaklamadan daha da geniştir, çünkü başvurucunun beyanda bulunacağı konu ne olursa olsun yayın araçlarına erişimi kısıtlanmıştır. Mahkeme, 107. maddenin 7. fıkrasının lafzı ve bir bütün olarak mantığına bakıldığında, ayrıca bu davada verilen diğer yargı kararları da dikkate alındığında, televizyon ve radyo kullanımı yasaklamasının “iletişim araçlarının kullanılması” kısıtlamasına getirilecek uygun bir eklenti olup olmadığı konusunda kuşkuludur. Bununla birlikte bu kısıtlamanın yerel hukuka uygun olup olmadığının incelenmesi şart değildir, çünkü aşağıda açıklanacağı üzere söz konusu kısıtlama meşru amaç taşımamaktadır.

Mahkeme, yukarıda belirtildiği üzere, ev hapsinin resmi gerekçesinin kaçma riski olduğunu tespit etmiştir. Yerel mahkemeler ve Hükümet de ayrıca tanıkların etkilenmesi ve yargı sürecine engel olunması riskinden bahsetmişlerdir. Bununla birlikte Mahkeme, bu risklerin tamamıyla dayanaksız olduğuna ve koruma tedbirine hükmedilmesinde hiçbir rolleri olmadığına halihazırda hükmetmiş durumdadır. Ek olarak, başvurucunun ifade özgürlüğüne uygulanan sınırlandırmalar ve gösterilen riskler arasında da hiçbir bağlantı bulunmamaktadır. Kaçma riskine bakıldığında, başvurucunun kaçma ihtimali ile, radyo ve televizyonu iletişim araçları olarak kullanmaktan yasaklanması arasında ne şekilde bir bağlantı olabileceğini görmek zordur. Başvurucu apartman dairesiyle sınırlandırılmış, yoğun istihbarat altına alınmış ve elektronik takip cihazı takmıştır; dairesinden çıkmasına, yürüyüş yapmak için dahi olsa izin verilmemektedir. Bu koşullar altında, başvurucunun radyo veya televizyon aracılığıyla bir kamu açıklamasında bulunmasının kaçma olarak değerlendirilmesi olanaksızdır. Kamu açıklaması ile tanıkların etkilenmesi ya da soruşturmanın engellenmesi ihtimali de, oldukça soyut ve radyo ve televizyon kullanımı ile ilişkisi aynı şekilde belirsizdir.

107. maddenin 7. fıkrasında listelenen sınırlandırmalar, belirli durumlarda uygun bir ceza soruşturmasının yürütülmesi adına meşru görülebilir, böylece Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında geçen “suç işlenmesinin önlenmesi” amacı altında düşünülebilir. Fakat görülmekte olan davada, bu sınırlandırmalar ceza soruşturması gereklilikleriyle görünürde hiçbir bağlantı kurulmadan uygulanmıştır. Başvurucunun ev hapsi altına alınmasının, hiçbir ceza hukuku gerekçesiyle bağlantılı olmaması gibi; iletişim araçlarına ulaşımının ev hapsi kararı ile yasaklanmasını da, kendisinin soruşturma sırasında ya da mahkemede mevcut bulunmasını garanti altına alma amacı ile hiçbir bağlantısı yoktur.

Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğünün 10 Ekim 2014 tarihine kadar geçen süreç bakımından kanunla öngörülmeksizin kısıtlandığını, sonraki süreç bakımından ise Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında listelenen meşru amaçlardan hiçbirini taşımadan kısıtlandığı sonucuna varmaktadır.

Bu sebeple, Sözleşme’nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.

18. Madde

Başvurucu, siyasi sebeplerle, susturulmak ve kamuoyunun gündeminden çıkartılmak amacıya tutuklandığını ve ev hapsine alındığını iddia etmiş ve Sözleşme’nin 18. maddesine dayanmıştır.

Mahkeme, Sözleşme’nin 18. maddesine ilişkin genel ilkeleri Merabishvili v. Gürcistan kararında belirlemiş (para. 287-317) ve bu ilkeleri daha sonra Navalnyy v. Rusya davasında tekrarlamıştır. 

Mahkeme, bu başvuruda yukarıda da belirtildiği üzere, başvurucunun ev hapsinde tutulmasının kanuna aykırı olduğunu, iletişim araçlarına erişiminin yasaklanmasının meşru bir amacı olmadığına karar vermiştir. Bu sonuçları dikkate alarak Mahkeme, birden çok amacın var olup olmadığını incelemek yerine, meşru bir amacın olmadığı durumlarda, belirlenebilir gizli bir amacın olup olmadığına odaklanacaktır.

Başvurucunun Moskova’yı terk edememesi için ev hapsine alınması gerektiğine yönelik teklif, 26 Şubat 2014 tarihinde, başvurucunun 24 Şubat 2014 tarihinde iki kez izinsiz bir eyleme katıldığı gerekçesiyle tutuklanmasının hemen ardından yapılmıştır ki Mahkeme, bu eylemlere katıldığı için başvurucunun tutuklanmasının Sözleşme’nin 5. ve 11. maddelerine aykırı olduğuna ve bir tanesi için de ayrıca Sözleşme’nin 18. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Dahası Mahkeme, başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılmasına karşı gösterilen gerekçelerin gittikçe daha da mantıksız bir hale geldiğini, başvurucunun özellikle ve şahsi olarak tanınan bir aktivist olması sebebiyle hedef haline geldiğini kabul etmiştir. Başvurucunun bu davada özgürlüğünden alıkonulması da bu olaylar silsilesi çerçevesinde görülmelidir.

Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik sınırlandırmalarla birlikte, ev hapsinin on aya yakın sürdüğünü gözlemlemektedir. Özellikle, esas suçlanan kişinin başvurucunun kardeşi olduğu ve kardeşine karşı böyle bir tedbir uygulanmadığı dikkate alındığında, bu süre, söz konusu suçlamaların doğasına aykırıdır. Başvurucuya yönelik sınırlandırmalar, özellikle yerel mahkemeler tarafından bile kanuna aykırı bulunan iletişim yasağı, bu süreç içerisinde giderek daha da yersiz bir hale gelmiştir.

Mahkeme, yukarıda da değinilen Navalnyy kararında 18. maddenin 5. ve 11. maddelerle bağlantılı olarak ihlal edilip edilmediğini tartışırken, yetkililerin başvurucuya ve diğer aktivistlere yönelik giderek artan ciddiyetteki yaptırımlarına, bağlamsal delillere ve daha genel olarak, yetkililerin kamusal eylemlere yönelik yaklaşımlarına dayanmıştır. Mahkeme ayrıca Rus yetkililerin muhalefetin siyasi faaliyetlerini kontrol altına alma girişimlerine de dayanmış ve muhalif bir siyasetçi olarak başvurucunun, demokrasinin inşasında oynadığı önemli rolü dikkate almıştır.

Mahkeme, Navalnyy davasında dayandığı delillerin bu başvuru için de geçerli olduğuna, başvurucunun internet kullanımına, iletişim ve haberleşme hakkına yönelik sınırlandırmalarla birlikte ev hapsinde tutulmasındaki amacın başvurucunun eylem organize etmek ve eylemlere katılmak dahil, toplumsal faaliyetlerini azaltmak olduğuna karar vermiştir.

Bu bağlamda Mahkeme, başvurucunun özgürlük hakkına yönelik sınırlandırmaların, Navalnyy davasındaki ile aynı amaçla, yani siyasi çoğulculuğu boğma amacıyla yapıldığını söylemiş ve Sözleşme’nin 5. maddesiyle bağlantılı olarak 18. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Adil Tazmin (41. Madde)

Mahkeme, Rusya’nın Başvurucuya 20,000 Euro manevi tazminat, ve 2,665 Euro olan masraf ve giderleri ödemesine hükmetmiştir.

Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: