İçeriğe geç

İHAM’ın Avşar ve Tekin v. Türkiye kararının özet çevirisi: “Ailelerinden uzak cezaevlerine nakledilen mahpusların daha yakın cezaevlerine nakil taleplerinin reddi, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ihlalidir.”

by 18/10/2019

İHAM, 17 Eylül 2019 tarihinde Avşar ve Tekin v. Türkiye kararıyla Türkiye’deki önemli sorunlardan biriyle ilgili ihlal kararı verdi. Ailelerinden uzak cezaevlerine nakledilen mahpusların hastalık sebebiyle ya da maddi sebeplerle kendilerini görmeye gelemeyen ailelerine yakın bir cezaevine nakledilme taleplerinin başvurucuların somut koşulları dikkate alınmadan reddedilmesi, Sözleşme’nin 8. maddesi altında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali olarak görüldü. 

Kararın Ata Mert Binicioğulları tarafından yapılan özet çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz. 

Avşar ve Tekin v. Türkiye, Başvuru no. 19302/09 ve 49089/12, Karar tarihi: 17.09.2019. Fransızca yazılan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Olayların Özeti:

Birinci başvurucu Abdülkerim Avşar 1996 yılında terör suçlarından ömür boyu hapse mahkum edilmiştir. Hüküm verildiğinde Çankırı E Tipi Cezaevi’nde kalmaktadır. 25 Aralık 2003’te Ankara F Tipi Cezaevi’ne nakledilmiştir. Daha sonra 15 Eylül 2007’de ise Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne nakil olmuştur. Başvurucunun ailesi Diyarbakır’da yaşamaktadır ve Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi’nin 5 Haziran 2008 tarihli raporuna göre başvurucunun annesinde Parkinson hastalığı vardır ve seyahat etmesi mümkün değildir.

Başvurucunun avukatı 12 Haziran 2008’de Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne müvekkilinin Diyarbakır veya bölgesindeki bir hapishaneye ailesinin onu ziyaret edebilmesi için nakledilmesi talebiyle başvurmuştur. Başvurucunun avukatı, daha önceki nakil başvurularına verilen doluluk cevabına karşılık olarak; zaten senelerdir başvurucunun ailesinden uzakta hapsedilmesinin, başvurucunun ailesini de cezalandırmak olduğunu ve ailenin bu zorluğun üstesinden gelmiş olsa da artık annesinin hastalığı sebebiyle Diyarbakır’dan Kırıkkale’ye seyahat edebilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. 

7 Temmuz 2008’de başvurucu Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne nakli için kendi başvurmuştur. 22 Aralık 2008’de Adalet Bakanlığı, Diyarbakır D tipi Cezaevi’nin CMK m.250 ile görevli Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılananlara ayrılmış ve diğer cezaevlerinin de kapasitelerinin dolu olması sebepleriyle nakil talebini reddetmiştir. 29 Aralık 2008’de başvurcu, nakil talepinin reddedilmesine karşı Kırıkkale İnfaz Hakimliği’ne itirazda bulunmuştur. Başvurusunda 12 yıldır ailesinden yüzlerce kilometre uzakta hapsedilmesinin ailesine çok büyük zorluk çıkardığını, annesinin parkinson teşhisinden sonra ailesinin ziyaret edememesi ile beraber son bir yıldır sıklıkla nakil talebinde bulunduğunu; ama bu talebin sürekli olarak kapasite gerekçesiyle reddedildiğini belirtmiştir.

5 Ocak 2009’da Kırıkkale İnfaz Hakimliği, mahkumun cezasının hangi cezaevinde infaz edileceğinin belirlenmesi yetkisinin 5275 sayılı kanun(CGTİK) ve Adalet Bakanlığı’nın 45/1 sayılı genelgesi ile Adalet Bakanlığı’nda olması sebebi ile itiraza yetkili olmadığı kararını vermiştir. 12 Ocak 2009’da başvurucu bu karara mahpusların nakline ilişkin meselelerin İnfaz Hakimliği’nin yetkisinde olduğu iddiası ile itiraz etmiştir. 21 Ocak 2009’da Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi, infaz mahkemesinin kararının kanuna uygun olduğuna karar vermiş ve nakil talebini Adalet Bakanlığı’na iletmiştir. Başvurucunun talebi sonucunda, 25 Mayıs 2018’de Tekirdağ F tipi Cezaevi’nden, Diyarbakır T tipi Cezaevi’ne nakledilmiştir.

İkinci başvurucu Abdülkerim Tekin, devletin egemenliği altında bulunan toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmaktan 1994 yılında müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Başvuru yapıldığı sırasında Kırıkkale F tipi Cezaevi’nde kalmakta olan ikinci başvurucunun ailesi Siirt’e bağlı bir köyde yaşamaktadır. Başvurucu, yetkililerden naklini bir çok kez talep ettiğini ve tutukluluk süresi ile beraber değerlendirildiğinde 1992 senesinden beri ailesinden çok uzakta hapsedildiğini belirtmektedir. 22 Kasım 2011’de başvurucu Adalet Bakanlığı’ndan Siirt, Batman veya Silifke’deki bir cezaevine naklini talep etmiştir. Adalet Bakanlığı 1 Aralık 2011’de ilgili cezaevlerinin kapasitelerinin dolduğu gerekçesi ile başvuruyu reddetmiştir.

12 Aralık 2011’de başvurucu, Kırıkkale İnfaz Hakimliği’nde 1992’den beri ailesinden çok uzakta hapsedildiğini belirterek itiraz etmiştir. Başvurucunun ifadesine göre, son bir buçuk senedir kaldığı Kırıkkale Cezaevi’ne nakledilmeden önce17 ay Buca Cezaevi’nde, bir buçuk sene Malatya Cezaevi’nde, 9 sene Bartın Cezaevi’nde, 7 sene Kandıra Cezaevi’nde kalmıştır. Başvurucu, çocuklarının da Siirt’teki köylerinde yaşadığını, hapsedildiği süre boyunca ailesinin kendisini nadiren ziyaret edebildiğini ve 2003’ten beri çocuklarını göremediğini de belirtmiştir. 2 Nisan 2012’de Kırıkkale İnfaz Hakimliği, Adalet Bakanlığı’nın nakil başvurusunu reddetmesinin hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. 11 Nisan 2012’de başvurucu Ağır Ceza Mahkemesi’nde bu karara itiraz etmiştir ve 17 Nisan 2012’de bu itirazı reddedilmiştir. Başvurucu, 22 Ağustos 2016’da İHAM’I Balıkesir’deki Kepsut Cezaevi’ne nakledildiğine dair bilgilendirmiştir.

Başvurucuların Şikayetleri:

Başvurucular, ailelerine yakın bir hapishaneye naklolunmaları taleplerinin reddedilmesinden şikayetçi olmuşlardır. Birinci Başvurucu (Abdülkerim Avşar), nakil talebinin reddi ile Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ilhal edildiğini ve annesinin yaşı ile hastalığı sebebiyle kendisini ziyaret edememesi ile kendisine ilave bir ceza daha verildiğini iddia etmektedir.

İkinci başvurucu (Abdülkerim Tekin) ise yirmi seneyi aşkın süre boyunca, kendisini ziyaret etmeye maddi imkanı olmayan ailesinden uzakta hapsedilmesindan ve çocuklarını yıllarca görememesinden şikayet etmektedir.

Mahkeme’nin Değerlendirmesi:

Aile hayatına bir müdahalenin olup olmadığı üzerine

Mahkeme, hapsetmenin kendisine içkin olarak hapsedilen kişinin özel ve aile hayatına bir sınırlama getireceğini ve dahası hapsedilenin hapsedildiği yeri seçme hakkı olmadığını kabul eder. Hapsetmenin tabiatında hapsedilenin ailesinden ayrılması vardır; ancak aile ziyaretinin neredeyse imkansız olacak şekilde çok zor hale gelmesinin kimi durumlarda aile hayatının müdahale olacağı da kabul edilmektedir. Ailenin, mahpusu ziyaret edebilmesi aile hayatının devam edebilmesi için temel koşullardan biridir. Mevcut dosyada başvurucular, ailelerinin ikamet ettiği yerlere çok uzak cezaevlerinde uzun süre kalmışlardır.

Birinci başvurucu (Avşar) Kırıkkale’de, Diyarbakır’dan 800 km uzakta tutulmuştur. Dahası Hükümet’in sağladığı bilgiye göre; başvurucu Diyarbakır’daki bir cezaevine nakil olmadan önce, Diyarbakır’dan 1400 km uzaktaki Tekirdağ’da bir cezaevine nakledilmiştir.  İkinci başvurucu, Siirt’te yaşayan ailesinden yaklaşık 1000km uzaklıktaki Kırıkkale Cezaevi’nde hapsedilmiştir ve daha sonra Siirt’e 1500km uzaklıktaki Kesput Cezaevi’ne nakledilmiştir. Bu şartlar değerlendirildiğinde; mahkeme, başvurucuların ailelerinin yaşadığı yerlerden yıllarca uzak tutulmasını aile hayatına müdahale olarak kabul edebilir.

İlgili müdahalenin meşruluğu

İlgili müdahalenin Sözleşme’nin 8. maddesini ihlal etmesinin meşru olup olmadığının değerlendirilmesinde, Mahkeme maddenin ikinci paragrafındaki şartların yerine getirilmediğini inceleyecektir. Bu şartlar; “yasayla öngörülmüş olma”, paragrafta belirtilmiş meşru hedeleri yerine getirmek adına yapılma ve “demokratik bir toplumda gerekli” bir tedbir olup olmadığıdır.

İlgili müdahalenin yasayla öngürülüp öngörülmediği üzerine

5275 sayılı Kanun’a (CGTİK) ve Adalet Bakanlığı’nın 45/1 sayılı Genelgesi’ne göre, Adalet Bakanlığı mahpusların hapsedileceği cezaevlerinin belirlenmesinde yetkili makamdır, ayrıca mahpusların nakil taleplerinin şekli ve hangi gerekçelerle nakil yapılacağı da bu metinlerde belirlenmiştir. Bu sebeplerle müdahale yasayla öngörülmüştür.

Meşru hedefler adına müdahale edilip edilmediği üzerine

Mahkeme, Hükümet’in güvenlik ihtiyaçları ile cezaevlerinin doluluğu üzerine iddialardan şüphe duyulması gerektiğine dair bir sebep görmediğinden; olayda da Sözleşme’nin 8. maddesinin 2. paragrafındaki anlamıyla meşru olan bir hedefe yönelik müdahalenin gerçekleştiğini kabul eder.

Müdahalenin demokratik toplumun gerekliliklerine uygun bir tedbir olup olmadığı üzerine

Mahkeme, cezaevlerinin idare edilmesindeki zorlukların farkında olup, buna bağlı olarak ulusal yetkililere geniş bir takdir yetkisi tanır. Ancak, mahpusların cezaevlerindeki dağılımı sadece idari yetkililerin takdirine bırakılamaz ve hapsedilmesine hüküm verilmiş kişilerin ailevi ve toplumsal ilişkilerini bir miktar da olsa sürdürebilmesi de dikkate almalıdır.

Bu bağlamda, 2006 Avrupa Cezaevleri Kuralları, her ne kadar bağlayıcı olmasalar da, ulusal yetkililerin dikkate alması için önemli tavsiyeler içermektedir. Mahpusların yakın aile üyeleri ile iletişimi sürdürmesine idarenin yardımcı olmasının zorunlu olduğu da mahkeme tarafından tekrar belirtilmiştir.

Mahkeme; cezaevlerindeki dağılım konusundaki Avrupa’daki düzenlemelerin ulusal yetkilileri, mahpusların -müebbet mahkumları da dahil olmak üzere- ailevi veya kişisel ilişkilerinin dağılmasını engellemekle ve mahpusların evlerine mümkün olduğunca yakın cezaevlerine yerleştirmekle yükümlü kıldığını vurgular. Mevcut dosyada Mahkeme, Hükümet’in dayandığı; mahpusun cezai profili, tehlikeliliği, suç fiillerinin soruşturulmasına dair tehlikeler, güvenlik ve hapishanenin aşırı kalabalıklaşması endişeleri gibi kriterler ile mahpusların cezaevlerine dağıtımının yapılmasının kendisinin keyfi olduğu yahut makul olmadığı söylenemeyecekse de, ailevi bağların korunmasının da dikkate alınacak bir kriter olması gerektiğinin altını çizmektedir.

Nitekim Mahkeme’ye göre; coğrafi mesafeler, özellikle de akrabaların kat etmek zorunda kaldığı mesafe çok büyük ve bu uzaklık birkaç yıl boyunca ısrarlı bir şekilde devam ediyorsa, aile ziyaretlerini ve buna bağlı olarak da aile bağlarını etkileyebilecek bir etmendir.

Mevcut dosyada; birinci başvurucu (Avşar) ailesi ile görüşme imkanındaki değişikliğe sebep olabilecek annesinin yaşı ve sağlık durumu hakkında yetkilileri bilgilendirirken, ikinci başvurucu (Tekin) aile ziyaretlerinin, özellikle de çocuklarının ziyaretlerinin, seyrekliğinden yakınmasını belirtmiştir.

Hükümet de başvurucuların uzun yıllar boyunca akrabalarının ikamet ettiği yerden uzakta hapsedildiklerini kabul etmektedir. Ayrıca Hükümet, coğrafi mesafeye rağmen aile üyeleri ile düzenli iletişimin sürdürüldüğünü de belgeleyememiştir.

Son olarak, başvurucuların nakil taleplerine verilen cevaplarda bu talebin ürettiği çakışan çıkarlar kişiye özgü bir değerlendirmeye tabi tutulmamıştır; nakil talebinin sebebi, talepte bulunanın şahsi durumu, tutukluluk süresi de dahil olmak üzere ailelerinden uzakta hapsedilmiş oldukları sürenin uzunluğu ile akrabalarının yaşa, sağlığa ya da maddi duruma bağlı ziyaret edebilme engelleri değerlendirilerek ayrıntılı bir inceleme yapıldığına dair bir bulgu dosyada bulunmamaktadır. Mevcut dosyanın şartları ve başvurucuların ailelerinden uzakta uzun süre hapsedilmeleri ile bunun aile bağlarına uzun süreli etkileri değerlendirildiğinde; Mahkeme aile hayatına bu müdahalenin, sağlanması istenen meşru hedef ile ölçülü olmaması sebebiyle demokratik toplumun gerekliliklerine uymayan bir tedbir olduğu görüşüne varmıştır.

Bu sebeplerle, Mahkeme Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Tazminat

Mahkeme, Hükümet’in başvuruculara kişi başı 6.000 Avro manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir.

Yorum bırakın