İçeriğe geç

İHAM’ın Vinks ve Ribicka v. Letonya kararının özet çevirisi: “Sabah saatlerinde özel harekat tarafından yapılan ev baskını ve aramada usuli güvencelerin bulunmaması, 8. madde ihlali”

by 19/02/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 30 Ocak 2020 tarihli kararında özel harekat polislerinin sabah saatlerinde ev halkında travma yaratan ve maddi kayıplara yol açan ev baskını ve aramalarda yetkililerini kötüye kullanmalarına karşı usuli güvencelerin olmamasını, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına aykırı buldu.

Kararın tamamını buradan, İdil Özcan tarafından yapılan kapsamlı çevirisini aşağıdan okuyabilirsiniz. 

Vinks ve Ribicka v. Letonya, Başvuru no. 28926/10, Karar tarihi: 30.01.2020

Başvuruya konu olaylar

Letonya vatandaşı olan başvurucular Vladimirs Vinks ve Jeļena Ribicka birlikte yaşamaktadırlar. Bir iş adamı olan ilk başvurucu daha önceden hüküm giymiştir. 18 Mart 1999’da mülkün kasten tahrip edilmesi suçundan hüküm giymiş ve 2 yıl ertelemeli 3 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 5 Mart 2008’de vergi kaçırma ve para aklama suçlarından hüküm giymiş ve kamu hizmeti cezası verilmiştir. Belirlenmemiş ticari faaliyetler yürütmesi üç yıllık bir süreyle kısıtlanmıştır.

İki polis memuruna karşı cezai takibat

İlk başvurucu bir vergi kaçırma ve para aklama şebekesini ortaya çıkarmak için Yolsuzluğun Önlenmesi ve Yolsuzlukla Mücadele Bürosu’nun (‘VID FPP’) başlattığı operasyonel bir soruşturma kapsamında Devlet Gelirleri İdaresinin Finans Polisi Departmanı’ndan iki memur olan A.P. ve I.V. ile onların “yardımını” almak üzere buluşmuştur. İlk başvurucunun dahil olduğu bu operasyon sonucunda A.P. ve I.V. yakalanmış ve haklarında yolsuzluk ve vergi kaçırma ile bağlantılı suçlardan cezai takibat başlatılmıştır. İlk başvurucu bu iki memurun dahil olduğu iddia edilen vergi kaçırma ve para aklama şebekesi hakkında ifade vermiştir. İlk başvurucu 16 Haziran 2009’da evindeki aramadan ve VID FPP binasına götürülmesinden sonra A.P. ve I.V. hakkındaki ifadesini, bazı VID FPP memurlarının huzurunda yazdığı bir şikayet dilekçesiyle geri çekmiştir. İlk başvurucu daha sonra Başsavcı’yı VID FPP memurlarının kendisini ifadesini geri çekmeye zorladığı konusunda bilgilendirmiştir ve ilk ifadesinin arkasında durmuştur. Başvurucunun ifadesi daha sonra A.P.’nin hüküm giymesi için kullanılmıştır.

16 Haziran 2009 tarihli arama           

Taraflar arasında ihtilaflı olmayan olaylar

16 Haziran 2009 sabah saat 7’de, silahlı dört adamdan oluşan terörle mücadele ekibi, önceden bir uyarıda bulunmadan, birinci ve ikinci kattaki pencerelerden başvurucuların evine girmiştir. Olay sırasında evde başvurucular, arkadaşları ve genç kızları bulunmaktadır. VID FPP biriminden memurlar başvuruculara arama kararını göstermiş ve saat 7.30’da aramaya başlamıştır. Başvurucular ve arkadaşları arama tutanağını imzalamış ve tutanağa herhangi bir şerh düşmemiştir.

Olayların başvurucuların gözünden anlatımı

İkinci başvurucunun genç kızı, özel harekat polisinden iki memur tarafından yataktan çıkarılmış, giyinmesine izin verilmeden alt kata indirilmiştir. İkinci başvurucu ve kızı da dahil olmak üzere evde bulunan herkes yüzleri yere dönük olacak şekilde yere yatırılmıştır. İlk başvurucunun elleri arkadan bağlanmıştır. Bir kişi ikinci başvurucunun kafasını botuyla yere bastırmış ve kafasına silah dayamıştır. VID FPP’den bir memur daha sonra ilk başvurucuyu yatak odasında kenara çekmiş ve bunun A.P. ve I.V. aleyhinde verdiği ifadenin intikamı olduğunu söylemiştir. İlk başvurucu, A.P. ve I.V.’ye karşı yürütülen cezai takibat kapsamında verdiği ifadesini geri çekmesi için “etkilenmiş ve zorlanmıştır”. Başvurucuların evinin aranması sırasında arama kararında yer alan şirketlerle ilgili herhangi bir şeye el konmamıştır. İlk başvurucunun, arama kararında listelenmiş olan şirketlerle hiçbir bağlantısı yoktur.

Olayların Hükümet’in gözünden anlatımı

16 Haziran 2009 tarihinde VID FPP, büyük çapta vergi kaçırma ve para aklamaya ilişkin cezai takibatla bağlantılı olarak arama yapmak üzere terörle mücadele biriminden destek istemiştir. Silahlı direnişle karşılaşacaklarına ve önemli delillerin (belgeler, dijital şifreler, elektronik deliller ve veri taşıyıcıları) yok edilebileceğine inanmak için sebepleri vardır. Hükümet, gerçekleştirilen on dokuz aramadan yalnızca ikisinin -bunlardan biri başvurucunun evinin aranmasıdır- özel harekatın desteğiyle olduğunu belirtmiştir.

Memurlar başvurucular ve arkadaşları A.G.’ye yere yatmalarını söylemiş ve ilk başvurucu ve A.G.’nin ellerini bağlamıştır. Herhangi bir fiziksel güç uygulanmamıştır. İlk başvurucunun arama tutanağını imzalaması için elleri daha sonra çözülmüştür. Memurlar ikinci katta ikinci başvurucunun kızını bulmuşlardır. Kızın giyinmesine izin verilmiştir ve oturma odasına götürülmüştür. Kız koltuğa oturtulmuştur. Herhangi bir fiziksel güç kullanılmamıştır.

Evdeki arama sırasında, bankalarla yazışmalar içeren yasal dokümanlar ve muhasebe dokümanları içeren birkaç plastik dosya, dijital şifreler, birkaç dizüstü bilgisayar ve sabit disk, CDler ve USB bellekler, farklı şirketlere ait on sekiz mühür, birkaç telefon ve sim kart, kağıt defterler, posta makbuzları ve yeni şirketlerin kaydı için ilgili ulusal sicile yapılmış birkaç başvuru da dahil olmak üzere birçok nesneye el konulmuştur. Bu nesneler, hazırda bulunan herkes tarafından imzalanan arama kaydında listelenmiştir. Herhangi bir şikayet veya yorumda bulunulmamıştır. İkinci başvurucuya bu kaydın bir kopyası verilmiştir.

Aramadan sonra ilk başvurucu VID FPP’nin Riga’daki binasına götürülmüştür. İlk başvurucu yakalanmış ve yakalama tutanağı aramaya katılmamış olan bir VID FPP soruşturmacısı tarafından hazırlanmıştır.

İlk başvurucu A.P. ve I.V.’ye karşı yürütülen cezai takibat kapsamında verdiği ifadeyi geri çekmesi için “etkilendiği ve zorlandığını” ileri sürmüştür. Hükümet bu iddiayı reddetmiştir.

İlk başvurucu, VID FPP memurlarının ona daha önceki ifadesini geri çekmek için Başsavcı’ya yapacağı şikayette “ne yazması gerektiğini” söylediklerini ileri sürmüştür. Hükümet buna katılmamıştır.

Riga Şehri Ziemelu Bölge Mahkemesi başkanı başvurucunun arama kararına dair şikayetlerini incelemiştir. İlk başvurucu, bu cezai takibatta kendisini töhmet altında bırakacak herhangi bir hukuki dayanak veya gerekçe olmadığını ve aramanın haksız olduğunu ileri sürmüştür. İlk başvurucu ayrıca aramayı gerçekleştiren VID FPP memurlarının alaycı, kaba ve şiddet içeren tavırlarını da eleştirmiştir. Arama kararı hukuka uygun bulunmuş ve başvurucunun tüm şikayetleri reddedilmiştir.

İlk başvurucu farklı makamlara şikayette bulunmuştur. Başvurucu tutulduğu sırada, VID FPP memurlarının hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği davranışları hakkında Başsavcı’ya şikayette bulunmuştur. Başvurucu, VID FPP’nin onun aleyhinde attığı adımların intikamdan kaynaklandığını ileri sürmüştür. Arama sırasında memur S.S. başvurucuya tehditler savurmuş ve tutuklu olan VID FPP memurlarından “selam” söylemiştir. Başvurucu ifadesini çekmeye zorlanmıştır; S.S. yazının içeriğini dikte etmiş ve başvurucunun kendisini ve ailesini tehdit etmiştir. Başvurucu şikayetinde iki memura karşı verdiği ifadeyi geri çekmek istemediğini belirtmiştir. Başvurucunun bu şikayeti VID FPP’nin memuru olan S.S. ile ilgili olduğundan savcılık tarafından incelenememiş ve şikayet VID FPP’ye gönderilmiştir. VID FPP memurlarının davranışlarında ihlal bulmamıştır.

Başvurucunun savcılara yaptığı başka şikayetler de reddedilmiştir. Savcılar; aramaya bir hakim tarafından izin verildiğini, özel harekat polisinin dahil olmasının meşru olduğunu, başvurucuların ve arkadaşları A.G.’nin hazırda bulunduğu, arama tutanağını imzaladığı ve herhangi bir itirazda bulunmadığını, arama tutanağının bir kopyasının başvurucuya verildiğini, VID FPP memurlarının davranışlarının meşru ve hukuka uygun olduğunu belirtmişler ve Ceza Usul Kanunu’nun ihlal edilmediğine karar vermişlerdir. İkinci başvurucu da aramaya dair benzer şikayetlerde bulunmuştur ve şikayetleri reddedilmiştir.

İkinci başvurucu ayrıca kendisine ait olan, arama sırasında el konulan eşyaların iadesi için talepte bulunmuştur. Eşyaların delil olarak gereksiz olduğu henüz belirlenmediğinden başvurucunun talebi reddedilmiştir. Başvurucunun yaptığı itiraz da reddedilmiştir.

Aralık 2009’dan Nisan 2010’a kadar iki polis memuruna karşı yürütülen cezai takibattan sorumlu savcı, ilk başvurucunun aramanın yaşandığı güne dair şikayetlerine ilişkin çeşitli araştırma faaliyetlerinde bulunmuştur. Başvurucuları, arkadaşları A.G.’yi ve VID FPP’den çeşitli memurları sorgulamış ve VID FPP’den bilgi talep etmiştir. İlk başvurucu ve memur S.S. çapraz sorguya alınmıştır. Yalan testi (poligraf) ikisinin de yalan söylemediğini göstermiştir. 7 Mayıs 2010’da savcı, iki polis memuruna karşı yürütülen ceza davasını ayırmış ve ilk başvurucunun iddialarına ilişkin olarak yeni bir cezai takibat başlatmıştır. Başvurucu bu cezai takibatta mağdur olarak beyan edilmiştir.

Hükümet’e göre bu süreç savcılık makamları önünde, dava öncesi aşamada halen derdesttir. Başvuruculara göre on yıllık zamanaşımına uğradığından süreç sona ermiştir.

8. Maddenin İhlal Edildiği İddiaları

Başvurucular 16 Haziran 2009 tarihli aramanın hukuka aykırı olduğundan ve ikinci başvurucunun çocuğunun menfaatleri gözardı edilerek vahşi bir biçimde yürütüldüğünden şikayetçi olmuştur. Başvurucular, (gönüllü olarak karara uymalarına izin vermeksizin) aramanın önceden bir uyarı olmadan gerçekleştiğini ve maddi zarar verdiğini ileri sürmüştür. Ayrıca usuli güvencelerin eksikliğine dikkat çekmişlerdir.

Başvurucular özel hayatlarına, aile hayatlarına ve konutlarına müdahale olduğu üzerinde durmuşlardır. Bu müdahalenin Ceza Usul Kanunu’nda kanuni bir dayanağı olduğunu inkar etmemişlerdir. Kanunun niteliğine dair bir argüman ileri sürmemişlerdir. Ancak arama kararını tam olarak inceleyemediklerini ve arama kaydının bir kopyasının kendilerine verilmediğini belirtmişlerdir. Bu belgeleri imzalaması için ilk başvurucuya “baskı yapılmıştır”.

Esasen başvurucular 8. madde haklarına yapılan müdahale için meşru bir amaç olmadığını savunmaktadır. Başvuruculara göre arama, ilk başvurucunun iki VID FPP memuru aleyhine verdiği ifadenin intikamını almak için yapılmıştır. Aramanın altında yatan gizli amaç ilk başvurucuyu korkutmak ve ifadesini değiştirmeye zorlamaktır–ki sonunda başvurucu ifadesini değiştirmiştir.

Başvurucular aramanın haksız olduğunu savunmaktadırlar. İlk başvurucunun soruşturma altındaki vergi kaçırma ve para aklama şebekesine dahil olan şirketlerle hiçbir bağı bulunmamaktadır. Arama kararı ilk başvurucuya karşı bir makul şüpheye dayanmamıştır.

İlk başvurucu, memur S.S. hakkında yaptığı şikayetin aynı kurumun direktörü tarafından incelenmiş olmasını eleştirmiştir. İkinci başvurucunun eşyaları ona geri verilmemiş ve bu konudaki talepleri reddedilmiştir.

Hükümet aramanın özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Müdahalenin kanunla belirlenmiş olduğunu, meşru bir amaç güttüğünü ve demokratik toplumda gerekli olduğuna inanmaktadır.

İlk olarak aramaya soruşturma hakimi tarafından Ceza Usul Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca izin verilmiştir. Bu karar Bölge Mahkemesi başkanı tarafından onanmıştır. Başvurucuların herhangi bir şikayet veya beyan olmadan imzaladığı arama kararı ve arama tutanağının kopyaları da bu argümanı desteklemek için sunulmuştur. Dolayısıyla aramaların yürütülmesi için ulusal usuli gerekliliklere uyulmuştur.

İkinci olarak, söz konusu müdahale vergi kaçırma ve para aklamaya ilişkin cezai takibat bağlamında yapıldığından suçun önlenmesi meşru amacını gütmüştür. Hükümet ilk başvurucuya karşı cezai takibatın VID FPP’den iki memur aleyhine verdiği ifadelere karşılık olarak başlatıldığını reddetmiştir.

Üçüncü olarak Hükümet, soruşturma hakiminin VID FPP tarafından kendisine sunulan dava materyalini inceledikten sonra arama kararını verdiğini kaydetmiştir. Önemli deliller elde edilebileceğini düşünmek için yeterli gerekçe vardır. Vergi kaçırma ve para aklama gibi suçların geniş boyutu, ciddiliği ve genel olarak bütçeye olan olumsuz etkileri göz önüne alındığında, başvurucuların evinin aranmasını haklı kılacak zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç vardır.

Hükümet özel harekat polisinin desteğinin yalnızca özellikle karmaşık olan davalarda talep edildiğini belirtmiştir. Hükümet VID FPP’nin özel harekat desteği talep ederken şu etkenleri dikkate aldığını iddia etmiştir: (i) suçların ciddiliği, (ii) ilk başvurucunun kişiliği (daha önceden hüküm giymiş olması), (iii) arama yerinin özellikleri (uzak bir bölge, yüksek çit ve bekçi köpekleri), (iv) başka kişilerin muhtemel varlığı, (v) muhtemel silahlı veya fiziksel direniş ve (vi) ateşli silahların mevcut olması. Hükümet özel harekat polisinin aramaya katılmasının ve arama sırasında memurların fiillerinin meşru, haklı ve orantılı olduğu sonucuna varmıştır.

Hükümet ikinci başvurucunun kızına yapılan muameleye ilişkin iddiaları reddetmiştir. Hükümet başvuruculara katılmamış ve ilk başvurucunun arama kararında yer alan şirketlerle bağlantıları olduğunu ileri sürmüştür.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Taraflar başvurucuların evinde yapılan aramanın Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan “özel hayat”larına bir müdahale teşkil ettiği ve bu aramanın kanuni bir dayanağı olduğu konusunda hemfikirdir. Mahkeme başvurucuların arama kararını inceleyemedikleri ve kendilerine arama tutanağı verilmediğine ilişkin iddialarını reddetmiştir. Mahkeme müdahalenin Sözleşme Madde 8 § 2 anlamında hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Taraflar meşru amaç konusunda anlaşamamaktadır. Sunulan bilgiler ışığında Mahkeme müdahalenin suçu önlemeyi ve başkalarının haklarını korumayı amaçladığını kabul etmiştir.

Demokratik toplumda gereklilik

Genel ilkeler

Özellikle de binaların aranması ve el koymalar bakımından, Mahkeme tutarlı bir şekilde Âkit Devletlerin bazı suçlar bakımından maddi delil elde edilmesi için bu gibi tedbirlere başvurmayı gerekli görebileceğine hükmetmiştir. Mahkeme bu gibi tedbirleri haklı kılmak için gösterilen nedenlerin “ilgili” ve “yeterli” olup olmadığını ve orantılılık ilkesine uyulup uyulmadığını değerlendirecektir.

Mahkeme öncelikle ilgili mevzuat ve uygulamanın kötüye kullanıma karşı bireylere yeterli ve etkili güvenceler verdiğinden emin olmalıdır. İkinci olarak Mahkeme, somut olayda söz konusu müdahalenin güdülen amaçla orantılı olup olmadığını belirlemek için her bir davanın kendine özgü koşullarını değerlendirmelidir. Mahkeme’nin bu meseleyi belirlerken dikkate aldığı kriterler arasında şunlar yer alır: arama ve el koymanın bağlantılı olduğu suçun ağırlığı; kararın verilme biçimi ve kararın verildiği koşullar–özellikle de o tarihte daha fazla maddi delil olup olmadığı; özellikle de aramanın yapıldığı yerin niteliği ve tedbirin etkisini makul sınırlar içinde tutmak için konulan güvenceler göz önünde bulundurularak, kararın içeriği ve kapsamı; ve aramadan etkilenen kişinin itibarı üzerindeki muhtemel etkilerin boyutu (bakınız Buck v. Almanya, no. 41604/98, § 45, ECHR 2005-IV; Smirnov v. Rusya, no. 71362/01, § 43, ECHR 2007-VII,, § 44; ve K.S. and M.S. v. Almanya, no. 33696/11, § 44, 6 Ekim 2016).

Dahası, bir aramanın hakim tarafından verilmiş bir karara dayanıyor olması yeterli bir güvence teşkil etmeyebilir. Yargısal denetimin düzgün bir şekilde yapılıp yapılmadığı, hakimin arama kararının etkisinin makul sınırlarda tutulacağı şekilde arama kararını vererek, aramayı haklı kılacak makul bir şüphenin varlığını yeterli şekilde inceleyip incelememiş olması ve hakkında karar çıkarılan yerde yapılacak bir aramanın ilgili deliller sunabileceği konusunda tatmin olmuş olması (bakınız Posevini v. Bulgaristan, no. 63638/14, § 70, 19 Ocak 2017) da önemlidir.

İlkelerin olaya uygulanması 

Arama Riga Şehri Ziemelu Bölge Mahkemesi tarafından verilmiş bir karara dayanarak yapılmıştır. Yani önceden bir yargısal denetime tâbi tutulmuştur. Riga Şehri Ziemelu Bölge Mahkemesi hakimi bir resmi makamın, yani VID FPP’nin, başvurusu üzerine bir arama kararı vermiştir. Karar ilk başvurucunun geniş çaplı vergi kaçırma ve para aklama şebekesine dahil olduğu şüphesine dayanmıştır. Bu şüphenin dayandığı ceza davası materyalleri soruşturma hakimi tarafından da gözden geçirilmiştir. Arama kararının hukuka uygunluğu da aynı mahkemenin başkanı tarafından değerlendirilmiştir; başkan başvurucuların evinde arama yapılması için yeterli dayanak olduğunu teyit etmiştir. Ancak ilk başvurucunun temel argümanını -başvurucunun olaydaki şirketlerden hiçbiriyle bir ilişkisi olmadığından ötürü aramanın haksız olduğunu- doğrudan ele almamıştır. Mahkeme tarafların ona sunduğu materyale dayanarak ilk başvurucunun iddialarının esaslı olup olmadığına karar verecek bir konumda değildir. Her ne kadar Mahkeme ilk başvurucuya karşı bir ceza soruşturması olduğunun bilincinde olsa da, bu soruşturma on yıldan fazla süredir dava öncesi aşamada, aramayı gerçekleştiren makam olan polis birimi önünde derdesttir. Mahkeme bu gibi durumlarda kötüye kullanıma karşı, başvurucunun iddialarının ulusal makamlar tarafından yeterince ele alınıp alınmadığı da dahil olmak üzere, yeterli ve etkili güvenceler olup olmadığını inceleyerek devam edecektir. Bu değerlendirme, terörle mücadele biriminin desteğini talep eden polis biriminin memurlarına karşı bir ceza davasında birinci başvurucunun bilgi verdiği ve aynı polis biriminin aramayı gerçekleştirdiği mevcut dava gibi bir davada özellikle önemlidir.

Arama kararının kapsamının makul şekilde sınırlı olup olmadığı sorusu bakımından, Mahkeme kararın nispeten geniş şekilde ifade edildiği görüşündedir. Her ne kadar arama kararı altmış altı şirkete ait belirli eşyalar bakımından çıkartılmış olsa da, “davada ilgili delil olabilecek diğer belge ve eşyaların” aranması ve bunlara el konulmasına da izin vermektedir.

Mahkeme soruşturma kapsamındaki suçların (vergi kaçırma ve para aklama) niteliği ve birçok şirketin soruşturma altındaki geniş şebekeye dahil olduğu iddiaları göz önüne alındığında, vergi kaçırma ve para aklama suçlarının niteliğine ve el konulacak eşyaların türüne referansla arama kararı sınırlandırılmış olduğundan, arama kararının kapsamının yeterince makul olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla Mahkeme aramayı gerçekleştiren memurların takdir yetkisinin arama kararı tarafından yeterince sınırlandırılmış olduğunu kabul etmiştir.

Aramanın yapılma biçimi bakımından Mahkeme, terörle mücadele ekibinin desteğinin eş zamanlı on dokuz aramayı içeren daha büyük operasyonun parçası olarak talep edildiğini gözlemlemiştir. Ancak bu özel olarak eğitilmiş ve silahlı adamların desteği yalnızca iki arama için talep edilmiştir, bunlardan biri de başvurucunun evine yapılandır. Yalnızca önemli nedenler başvurucunun özel alanına bu gibi ciddi bir müdahaleyi (silahlı adamların başvurucunun evine pencereden girmesi, sabahın erken saatlerinde onlara silah doğrultulması gibi) haklı kılabilir.

Yetkinin kötüye kullanılması ve insan onurunun ihlal edilmesi mevcut davada ortaya çıkan durum gibi durumlara içkindir. Aramayı yürüten memurlar, yolsuzlukla bağlantılı suçlar nedeniyle ilk başvurucunun aleyhinde ifade verdiği memurların iş arkadaşlarıdır. Mahkeme’ye göre bu gibi durumlarda muhtemel bir kötüye kullanımı önlemek ve Sözleşme’nin 8. maddesi altında kişilerin haklarını etkili şekilde korunmasını temin etmek için güvenceler olmalıdır. Bu gibi güvenceler, özel harekatın kullanılmasını olağan polis müdahalesinin güvenli ve yeterli olmayacağı durumlarla sınırlayan ve ek teminatlar koyan düzenleyici tedbirlerin benimsenmesini içerebilir.

Mahkeme Letonya hukukunda özellikle de soruşturma hakiminden önceden izin alınması ve bunun daha sonra ilgili mahkemenin başkanı tarafından incelenmesi gibi bazı güvenceler yer aldığını kaydetmiştir. Mevcut davada, soruşturma hakimi kendisine sunulan dava materyalini incelemiş olsa da, ilk başvurucunun soruşturma altındaki şirketlerle bağlantısını kuran etkenleri belirtmemiştir. İlgili mahkemenin başkanı da, ilk başvurucu bu açıdan endişelerini dile getirmiş olsa da bunları ele almamıştır. Dolayısıyla Mahkeme, arama için verilen yargısal iznin ve bunun daha sonraki incelemesinin mevcut davada etkili bir koruma sağladığı görüşünde değildir.

Hiyerarşide farklı seviyelerdeki savcılar tarafından yapılan inceleme bakımından, Mahkeme savcıların dava materyalini incelediğini ve VID FPP ve polis makamlarından ek bilgi talep ettiğini kaydetmiştir. Ancak bu makamlardan bilgi geldikten sonra savcılar tarafından herhangi bir değerlendirme yapıldığına dair çok az bilgi mevcuttur. Başvuruculara verdikleri cevaplarda savcılar, büyük ölçüde fiillerini denetlemeleri gereken makamların bizzat sunduğu sonuçlara dayanmıştır ve özel harekat polisinin desteğinin meşru olduğuna ve Omega memurlarının iç düzenlemelere uygun ve “koşulları dikkate alarak” davrandığına karar vermiştir. Başvurucuların spesifik iddialarına cevap veren nedenlerin yokluğunda, Mahkeme ancak özel harekat polisinin desteğine ilişkin savcılar tarafından yapılan denetimin mevcut davada etkili koruma temin etmediği sonucuna varabilir.

Özel harekat polis biriminin olaya dahil olmasına ilişkin yasal düzenleme bakımından Mahkeme, aramayı yürütürken özel harekat polisi desteği alma talebinde bulunanın aslında VID FPP olduğunu kaydetmektedir. Mahkeme, yalnızca Devlet makamları arasında koordinasyonu düzenleyen genel hükümlere veya kolluk güçlerine zor durumlarda destek sağladığı ölçüde Omega terörle mücadele biriminin iç düzenlemelerine yapılan salt referansların kötüye kullanıma ve keyfiliğe karşı yeterli ve etkili güvenceler sunmaya muktedir bir yasal çerçeve kurmak için yeterli olmadığını düşünmektedir.

Özetlemek gerekirse Mahkeme, Devletlerin suçu önlemek ve başkalarının haklarını korumak için tedbirler alırken, özel ve genel koruma amacıyla, suçlu kişiyi teşhis etmenin başka türlü imkansız olacağı bir alanda bazı suçlar bakımından delil elde etmek için arama ve el koyma gibi tedbirlere başvurabileceğini tekrar etmektedir. Buna ek olarak, özel harekat birimlerinin dahli bazı durumlarda gerekli addedilebilir. Ancak bu gibi tedbirlerden etkilenen kişilerin özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin ağırlığı dikkate alındığında, kötüye kullanıma karşı yeterli ve etkili güvenceler konmalıdır. Bu davaya özgü koşullar değerlendirildiğinde, Mahkeme mevcut güvencelerin başvurucuların özel hayata saygı hakkının etkili şekilde korunmasını temin edemediğine karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucuların özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, güdülen amaçla orantılı kabul edilemez.

Her iki başvurucu bakımından Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.

Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiği iddiası

Mahkeme, Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiği iddiasını ayrıca değerlendirmeye gerek görmemiştir.

Adil tazmin

Her bir başvurucuya 1500 Euro manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. İkinci başvurucunun maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: