İHAM Büyük Daire’nin S.M. v. Hırvatistan kararının özet çevirisi: “Bir kadını insan ticaretiyle fuhuşa zorlamak, kölelik ve zorla çalıştırma yasağının ihlalidir.”
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 25 Haziran 2020 tarihinde S.M. v. Hırvatistan (Büyük Daire) kararında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 4. maddesinin (kölelik ve zorla çalıştırma yasağı) ihlal edildiğine oybirliği ile karar verdi.
Hırvat bir kadının insan ticaretine ve fuhuşa zorlandığına ilişkin şikayetiyle ilgili başvuruda Mahkeme, başvurucunun şikayetini incelerken fuhuş amacıyla insan ticaretine ilişkin içtihadını netleştirdi. Mahkeme, özellikle Sözleşme’nin 4. maddesi kapsamında hangi fiil ve durumların insan ticareti oluşturacağını ve bir başvuruda bu maddenin uygulanıp uygulanamayacağını uluslararası hukukun tanımlarına dayandırdığını ifade etti.
Mahkeme ayrıca Sözleşmenin 4. maddesindeki “zorla çalıştırma” ifadesinin, somut olayda insan ticareti bağlamının bulunmasından bağımsız olarak fuhuşa zorlama gibi ciddi sömürü olaylarına karşı koruma sağlama amacı taşıdığını açıklığa kavuşturdu.
Mahkeme, insan ticareti ve fuhuşa zorlamanın yaralanabilir bir kişi üzerindeki gücün sömürülmesi, baskı, kandırma, yataklık etme gibi ayırt edici özelliklerini taşımasa bile başvurucunun olayında 4. maddenin uygulanabileceğini kabul etmiştir. Özellikle, 10 yaşından itibaren çocuk esirgeme sisteminin içinde olan başvurucuyu sömüren kişi bir polis memurudur ve başvurucuyla Facebook üzerinden iletişime geçip ona iş bulacağına inandırmıştır. Bunun yerine bu kişi, kendi kiraladığı evde veya müşterilerle buluşmaya götürerek başvurucunun cinsel hizmetlerde bulunmasını ayarlamıştır.
Bu durum, soruşturma makamlarının başvurucunun iddialarını araştırma yükümlülüğü altında olduğu anlamına gelmektedir. Buna rağmen soruşturma makamları, soruşturmanın açık kurallarına uymamışlardır; özellikle tüm muhtemel tanıklar dinlenmemiş ve bu sebeple duruşmalar esnasında başvurucunun ifadesiyle sanık ifadesi karşı karşıya gelmiştir. Bu eksiklikler, başvurucu ve sanık arasındaki ilişkinin doğasına ve başvurucunun gerçekten sömürülmüş olup olmadığına ilişkin yerel makamların karar verme yetilerini azaltmıştır.
Kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme’nin yayımladığı basın özeti Dicle Demir tarafından çevrilmiştir.
S.M. v. Hırvatistan, Büyük Daire, Başvuru No: 60561/14, Karar tarihi: 25.06.2020
Başvuru Konusu Olaylar
Başvurucu S.M., 1990 yılında doğmuş ve Z şehrinde yaşayan bir Hırvatistan vatandaşıdır.
Başvurucu, Eylül 2012’de T.M. isimli bir erkeğin, 2011 ortalarında birkaç ay boyunca onu fuhuşa zorladığı iddiasıyla şikayetçi olmuştur. Başvurucu, eski bir polis memuru olan T.M.’nin, ebeveynlerinin bir arkadaşı olarak ve iş bulma sözü vererek onunla Facebook üzerinden iletişime geçtiğini aktarmıştır. Buna karşın ilk buluşmalarında, onu cinsel hizmet sunması amacıyla bir erkeğin evine götürmüş ve bunun yalnızca iş bulana kadarki süre için olduğu konusunda başvurucuyu ikna etmiştir. Bu durum başvurucunun, bu erkeğin yaşamaları için ayarladığı evde veya evlerine giderek düzenli müşteriler edinmesi sonucunu doğurmuştur. Başvurucu, T.M.’nin kontrolü altında olduğunu, cinsel hizmet sunmaktan kazandığı paranın yarısını bu erkeğe verdiğini, bu kişinin kendisini tehdit ettiğini ve dediklerini yapmadığı takdirde onu cezalandırdığını iddia etmiştir.
En sonunda başvurucu bir arkadaşına telefon etmiş ve bu arkadaşının erkek arkadaşı onun kaçmasına yardım etmiş ve daha sonra başvurucu, sonraki 6 ay boyunca bu arkadaşı ve arkadaşının annesiyle yaşamıştır. T.M., Facebook üzerinden tehdit mesajları göndererek tekrar iletişime geçtiğinde başvurucu, polise gitmeye karar vermiştir.
Polis soruşturmasında T.M.’nin fuhuşa zorlama ve nitelikli cinsel saldırı suçlarından daha önce ceza aldığı çıkmıştır. Polis, T.M.’nin ev ve arabasını aramış ve prezervatifler, iki otomatik tüfek, bir el bombası ve birkaç cep telefonu bulmuştur.
2012 yılının sonunda T.M. aleyhine iddianame düzenlenmiş ve başvurucuya insan ticareti suçu mağduru sıfatı resmi olarak verilmiştir.
Soruşturmadan sonra T.M. 2013 yılında duruşmaya çıkarılmıştır. Buna karşın, başvurucuyu fuhuşa zorlama suçundan beraat etmiştir. Mahkeme; başvurucunun ifadesini, kaçmasına yardım eden arkadaşının sunduğu delillerle çeliştiğinden bahisle tutarsız ve güvenilmez bulmuştur. Bu sebeple mahkeme, soruşturmanın mahkûmiyet için yeterli delil sunmadığına ve başvurucunun cinsel hizmetleri gönüllü olarak verdiğine karar vermiştir.
Savcılığa yapılan başvuru Ocak 2014’te reddedilmiş ve bu esnada yapılan anayasal şikâyet de aynı yılın Haziran ayında kabul edilemez bulunmuştur.
Şikayetler, Usul ve Mahkeme’nin Oluşumu
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 27 Ağustos 2014’te başvuru yapılmıştır.
Başvurucu, Sözleşme’nin 4. maddesine (kölelik ve zorla çalıştırma yasağı) dayanarak, iddialarına karşı resmi makamların verdiği cevabın yetersiz olduğundan şikâyet etmiştir.
19 Temmuz 2018 tarihli Daire kararında İHAM, Sözleşme’nin 4. maddesinin ihlal edildiğine 6’ya karşı 1 oyla karar vermiştir.
3 Aralık 2018 tarihinde Büyük Daire Paneli, davanın Büyük Daire’ye gönderilmesine ilişkin Hırvat Hükümeti’nin talebini, 43. madde kapsamında kabul etmiştir.
Şu kuruluşlar, üçüncü taraf olarak yazılı yargılamaya katılmışlardır: Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylemle ilgili Uzmanlar Grubu (GRETA), Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Doktoral Kliniği (Aix-en-Provence Hukuk Fakültesi), L’altro Diritto Onlus Araştırma Merkezi (Floransa Üniversitesi), Benedicte Bourgeois Araştırmacılar Grubu (Michigan Üniversitesi), Marie-Xaviere Catto (Paris 1 Pantheon- Sorbonne Üniversitesi) ve Michel Erpelding (Usul Hukuku için Lüksemburg Max Planck Enstitüsü).
Büyük Daire duruşması, 15 Mayıs 2019 tarihinde Strazburg’ta bulunan İnsan Hakları Binası’nda gerçekleştirilmiştir.
Karar, 17 hakimli Büyük Daire tarafından verilmiştir.
Mahkeme’nin Değerlendirmesi
Öncelikle Mahkeme, başvurucunun davası vesilesiyle fuhuş amacıyla insan ticaretine ilişkin içtihadını netleştirme şansı elde etmiştir.
Mahkeme, insan ticaretinin Sözleşme’nin 4. maddesi kapsamında olduğunu vurgulamıştır. Buna karşın Mahkeme, maddenin tanımlarını ve insan ticareti yönünü belirtmeden, şu üç konsepte işaret etmiştir: kölelik, kulluk ve zorla çalıştırma.
Bu sebeple Mahkeme, bu kavramlarla ilgilenirken öncelikle uluslararası hukukta rehberlik aramıştır. Uluslararası hukuk özetle, insan ticareti suçunu şu üç unsurun birleşimi olarak tanımlamıştır: fiil (toplama, ulaştırma, sevk etme, yataklık etme ve talep etme), yöntem (güç kullanımı veya tehdidi veya başka baskı yöntemleri, kaçırma, hile, yanıltma, kırılgan bir durumdan kaynaklanan otoritenin kötüye kullanımı, bir kişi üzerinden para veya başka kazanç alışverişi) ve amaç (fuhuş sömürüsü veya diğer türlü cinsel sömürü gibi.).
Bu uluslararası tanımın üç unsuru da bulunmadığı takdirde Mahkeme, bir fiilin veya durumun 4. madde kapsamında insan ticareti olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığına hükmetmiştir.
Bundan sonra Mahkeme; insan ticaretinin, organize suçla bağlantısı olsun veya olmasın ulusal ve uluslararası düzeyde insan ticaretini kapsadığını açıklığa kavuşturmuştur. Bunun dışında, somut olayda insan ticareti bağlamı olsa da olmasa da, 4. maddenin “zorla çalıştırma yasağı” ibaresi kişileri, zorla fuhuş gibi, ağır sömürülere karşı koruma amacı taşımaktadır.
Somut bir olayda “insan ticaretinin” bütün unsurlarının ve/ya ayrı bir fuhuşa zorlama durumunun bulunup bulunmadığı, o olayın tüm koşulları göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
Hükümet; başvurucunun olayında tehdit, güç kullanımı veya başka bir zorlama türü bulunmadığından bahisle uluslararası tanımda yer alan insan ticaretinde “yöntem” unsurunun gerçekleşmemiş olduğu savunmasında bulunmuştur. Hükümet ayrıca şu sebeplerle diğer unsurların da gerçekleşmemiş olduğunu eklemiştir: T.M., başvurucunun evraklarına el koymamıştır; onu hürriyetinden yoksun kılmamıştır; başvurucunun telefonu kendisindedir ve başkalarıyla iletişim olanağı bulunmaktadır ve başvurucu, gelirini T.M. ile paylaştığına göre geliri bulunmaktadır. Bu sebeplerle Hükümet, başvurucunun olayında 4. maddenin uygulanamayacağını iddia etmiştir.
Buna karşın Mahkeme, iddiaya göre T.M.’nin başvurucuyla Facebook üzerinden iletişime geçtiğini ve Facebook’un yöntem olarak insan ticareti yapan kişilerce mağdur toplamada kullanıldığını belirtmiştir. Bu durum ayrıca, başvurucunun endişelenmesine gerek olmadığını düşünmesine neden olan işe alma sözü verme açısından da geçerlidir. Bundan başka, başvurucunun cinsel hizmetlerde bulunmasını sağlamak için T.M.’nin konaklama ayarlaması iddiası da insan ticaretinin esaslı “fiil”lerinden yataklık etmeyi işaret etmektedir. Ayrıca başvurucunun kişisel durumu, kırılgan bir gruba ait olduğunu açıkça işaret ederken T.M.’nin konumu ve geçmişi, onun başvurucu üzerinde baskın bir pozisyonda bulunmasının ve başvurucuyu sömürmesinin mümkün olduğu anlamına gelmektedir.
Özetle, başvurucu dikkate değer bir iddiada bulunmuştur ve Sözleşme’nin 4. maddesine aykırı bir muameleye, ismen insan ticareti ve/ya fuhuşa zorlama, maruz kaldığına ilişkin prima facie (ilk bakışta) deliller bulunmaktadır. Bu sebeple Mahkeme, Sözleşme’nin 4. maddesinin uygulanabilirliğine ilişkin Hükümet’in savunmasını reddetmiştir.
Mahkeme, başvurucunun iddialarına karşılık ulusal makamların Sözleşme kapsamındaki soruşturma yükümlülüklerin doğduğuna karar vermiştir. Mahkeme’nin içtihadında da açıklanmış olduğu gibi bu durum, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını ve -gerektiği takdirde- sorumluların yargılanmasını mümkün kılan bir soruşturmanın başlatılıp yürütülmesi anlamına gelmektedir. Bunun için, otoritelerin delil toplamak için gerekli bütün adımları atması gerekmektedir.
Soruşturma makamları, polis ve yetkili Savcılık bürosu, başvurucunun T.M. hakkındaki iddiaları üzerine derhal harekete geçmiş olsa da soruşturmaları bazı bilinen adımlara uygun değildir.
Soruşturma makamları, insan ticareti yapan kişilerce mağdur toplamak için kullanıldığı bilinen yollardan biri olmasına rağmen başvurucu ve T.M. arasındaki Facebook iletişimini incelemek için çaba sarf etmemişlerdir. Makamlar, başvurucunun ebeveynlerinin ve özellikle daha önce T.M. ile tanışan ve sorun yaşamış olan annesinin ifadesine delil olarak başvurmamıştır. Başvurucu ve T.M.’nin yaşamış olduğu evin sahibini veya komşuları tespit etmemiş ve sorgulamamıştır. Başvurucu ve arkadaşının ifadelerindeki tutarsızlıkları açıklığa kavuşturmak için arkadaşının annesinin ve erkek arkadaşının ifadelerini de almamışlardır.
Böylelikle soruşturma makamları, bilinen soruşturma adımlarını takip etmek yerine ağırlıklı olarak başvurucunun ifadesine dayanmış ve duruşmalar esnasında başkaca deliller sunulmadan, özünde T.M.’nin inkarına karşılık başvurucunun ifadesinin irdelenmesiyle yetinilen bir durum yaratmışlardır.
Gerçekten de GRETA ve diğer uluslararası organlar, insan ticareti suçunun etkin soruşturulmasının bir gereğinin de yalnızca ve ağırlıkla mağdurun ifadelerine dayanmaktan kaçınılması ve ifadeyi açıklığa kavuşturmak ve desteklemek amacıyla başka delillerin de kullanılması olduğunu vurgulamıştır. Bunun dışında, mağdurun psikolojik travması ve otoritelerle iş birliğine çekinmeye sebep olacak diğer birçok sebep de dikkate alınmalıdır.
Mahkeme, soruşturma makamları tarafından olayın ele alınışının -mahkemeler de dahil- ulusal makamların başvurucu ve T.M.’nin ilişkisinin gerçek doğasına ve başvurucunun iddia ettiği şekilde sömürülmüş olup olmadığına ilişkin karar verme olanaklarını azalttığına hükmetmiştir.
Buna göre, ceza yargılamasının olaydaki şekilde yürütülmüş olması, taraf Devletin Sözleşme’nin 4. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine aykırıdır.
Adil Tazmin
Mahkeme, Hırvatistan’ın başvurucuya 5.000 Euro manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir.
Karşı Oylar
Yargıçlar Turkovic, Pastor Vilanova ve Serghides’in her biri ayrı mutabık görüş belirtirken yargıçlar O’Leary ve Ravarani ortak mutabık görüşte bulunmuşlardır. Bu görüşler, kararda bulunmaktadır.
Trackbacks & Pingbacks