İçeriğe geç

İHAM’ın Ali Rıza ve diğerleri v. Türkiye kararının çevirisi: “Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu, tarafsız ve bağımsız değildir. Yapısal bir değişiklik için gerekli tedbirler alınmalıdır.”

by 12/02/2020

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 28 Ocak 2020 tarihli, futbol uyuşmazlıklarıyla ilgili Ali Rıza ve Diğerleri v. Türkiye (başvuru numaraları 30226/10, 17880/11, 17887/11, 17891/11 ve 5506/16) Daire kararında, oybirliğiyle:

Profesyonel bir futbol oyuncusu olan Ömer Rıza ve bir hakem olan Serkan Akal ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin karar veren Türkiye Futbol Federasyonu (“TFF”) Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olmaması sebebiyle, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) Madde 6/1’in (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bay Rıza’nın uyuşmazlığı futbolcu sözleşmesi ile ilgiliyken, Bay Akal’ınki hakem klasman gerilemesine ilişkindir. Başvurucuların uyuşmazlıklarına ilişkin verilen TFF kararları yargı denetimine kapalıdır.

Mahkeme özel olarak, TFF’nin yürütme organı olan ve neredeyse her zaman için futbol kulüplerinin yöneticilerinden oluşan Yönetim Kurulu’nun, Tahkim Kurulu’nun oluşumu ve işleyişi üzerinde ağır bir etkisi olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca TFF Kanunu, Tahkim Kurulu üyelerini dışsal baskılardan koruyacak uygun güvenceler sunmamaktadır.

Davanın Türkiye’de futbol uyuşmazlık çözümüne ilişkin yapısal bir sorunu açığa çıkardığını tespit eden Mahkeme, 46. Madde (kararların bağlayıcılığı ve yerine getirilmesi) kapsamında Devlet’in Tahkim Kurulu’nun yapısal bağımsızlığına ilişkin tedbirler alması gerektiğini belirtmiştir.

Mahkeme ayrıca üç amatör futbol oyuncusunun başvurusunu, 6. Maddenin söz konusu davalara uygulanamaması sebebiyle kabul edilemez bulmuştur.

Kararın tamamına buradan, avukat Polat Yamaner tarafından çevirisine aşağıdan ulaşabilirsiniz. 

Ali Rıza ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru numaraları 30226/10, 17880/11, 17887/11, 17891/11 ve 5506/16, Karar tarihi: 28.01.2020

Başvuruya Konu Olayların Özeti

Başvurucular Ömer Kerim Ali Rıza İngiltere ve Türkiye çifte vatandaşı ve Fatih Arslan, Şaban Serin, Mehmet Erhan Berber ve Serkan Akal Türkiye vatandaşıdır; başvurucular sırasıyla 1979, 1974, 1980, 1981 ve 1977 yılı doğumludurlar. Başvurucular sırasıyla Broxbourne (Birleşik Krallık), Muğla, Kocaeli ve Zonguldak’da (Türkiye) yaşamaktadırlar.

Bay Rıza, Türk profesyonel ligi takımlarından biri olan Trabzonspor Kulübü Derneği’ne bağlı bir futbol oyuncusudur. Başvurucu 2008’de memleketi İngiltere’ye dönmüş ve sözleşme ihlali iddiasına dayanan kulüp ilgili uyuşmazlığı TFF’ye taşımıştır. Başvurucu ise savunması adına kulübün kendisine maaş borxu bulunduğunu ve maç başı ücretlerini ödemediğini ileri sürmüştür. TFF Tahkim Kurulu 2009 yılında nihai olarak, başvurucunun sözleşmesini haksız yere feshettiğine karar vermiş ve başvurucuyu yaklaşık 61,596 Euro para cezasına çarptırmıştır. Başvurucu bu karara karşı İsviçre’de bulunan Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuş ancak başvuru yetkisizlik sebebiyle kabul edilemez bulunmuştur. Başvurucunun 2011’de İsviçre Federal Yüksek Mahkemesi’ne yapmış olduğu temyiz başvurusu da reddedilmiş ve başvurucu İsviçre’ye karşı Avrupa Mahkemesi’ne başvuruda (no. 74989/11) bulunmuştur, bu başvuru derdest haldedir.

İkinci ila dördüncü başvurucular amatör futbol oyuncularıdır. Başvurucuların 2010 yılında, takımları İçmeler Belediyespor Kulübü için önemli lig sonu maçı esnasında şike yaptıkları iddia edilmiş, uyuşmazlık TFF’ye taşınmıştır. TFF bünyesindeki Amatör Futbol Disiplin Kurulu, başvurucuların “müsabaka sonucunu etkileme” disiplin suçunu işlediğine karar vermiş ve bir yıl müsabakadan men cezası vermiştir. Bu karar oybirliğiyle Tahkim Kurulu tarafından onanmıştır.

Beşinci başvurucu Bay Akal bir futbol hakemidir. Başvurucu, üst klasman yardımcı hakem listesinden çıkartılması üzerine bölgesel yardımcı hakem olması, bu sebeple klasman gerilemesi yaşanması üzerine TFF Tahkim Kurulu’na itirazda bulunmuştur. Kurul, klasman gerilemesinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir.

Başvurucuların İhlal İddiaları

Her beş başvurucu Madde 6/1’e (adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkı) dayanarak Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olmadığını iddia etmiştir. Başvurucular özel olarak Tahkim Kurulu üyelerinin futbol kulüpleri yanlısı olduklarını, nitekim üyelerin TFF Yönetim Kurulu tarafından atandığını ve Yönetim Kurulu üyelerinin ağırlıklı olarak futbol kulüpleri eski üyeleri ya da yöneticileri olduklarını belirtmişlerdir.

Bay Rıza haricinde her başvurucu, Madde 6/1 kapsamındaki usuli eksikliklere ve aleyhlerine verilen kararın yargı denetimine kapalı olmasına ilişkin şikâyette bulunmuştur.

İkinci ila dördüncü başvurucular Ek Protokol 1 Madde 1 (mülkiyetin korunması) paralelinde 13. Maddeye (etkili başvuru hakkı) dayanarak, bir yıl boyunca men cezası almalarının kendilerini gelirlerinden mahrum bıraktığını iddia etmişlerdir.

Başvuru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne 20 Nisan 2010 tarihinde yapılmıştır.

Mahkeme’nin Kararı[1]

Tahkim Kurulu’nun Tarafsız ve Bağımsız Olmaması Sebebiyle Sözleşme’nin 6. Maddesinin 1. Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

  1. Başvurucuların hepsi Tahkim Kurulu önünde yürütülen incelemenin Sözleşme’nin Madde 6/1 hükmü uyarınca bağımsızlık ve tarafsızlık gerekliliklerini karşılamaması sebebiyle şikâyetçi olmuştur, hükmün ilgili kısmı şu şekildedir:

“Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. …”

  1. Hükümet başvurucuların iddialarını reddetmiştir.

Kabul Edilebilirlik Yönünden

Sözleşme Madde 6/1’in uygulanabilirliği hususu

Tarafların iddiaları

  1. Hükümet, Sözleşme Madde 6/1 hükmünün TFF önünde yürütülen söz konusu incelemelere uygulanamayacağını iddia etmiştir. Hükümet ilgili uyuşmazlıkların, başvurucuların medeni hak ve yükümlülüklerinin tespitini ya da kendilerine yönelik bir suç isnadı içermediğini öne sürmüştür.
  2. 30226/10 sayılı başvurucuda, başvurucu Hükümet’in iddialarının aksine ilgili uyuşmazlığın bir iş uyuşmazlığı olduğunu ve başvurucu ile eski külübü arasındaki iş ilişkisinin sonlanmasından kaynaklandığını ifade etmiştir. Ek olarak, başvurucuya Uyuşmazlık Çözüm Kurulu tarafından uygulanan sportif cezanın başvurucunun profesyonel hayatına etki ettiği, nitekim başka bir futbol kulübüyle sözleşme imzalayamadığı ve belli bir zaman için herhangi bir maçta oynayamadığı belirtilmiştir.
  3. 17880/11, 17887/11 ve 17891/11 sayılı başvurucularda, başvurucular kendilerine uygulanan disiplin yaptırımının Madde 6/1 uyarınca suç isnadı teşkil ettiğini ifade etmiş, nitekim Tahkim Kurulu önünde yapılan incelemede ceza muhakemesi kurallarının uygulanabildiğine işaret etmişlerdir. Başvurucular ayrıca disiplin incelemesi sonucunda amatör futbolcu olarak oynama haklarının risk altında olduğunu, futbol oynamaktan men edilebileceklerini belirtmişlerdir.
  4. 5506/16 sayılı başvuruda, başvurucu üst klasman yardımcı hakem listesinden çıkarılmasının profesyonel hayatını etkilediğini, söz konusu işlem sonrası artık en üst iki profesyonel futbol liginde oynanan maçlarda hakemlik yapamadığını öne sürmüştür. Söz konusu karar, ayrıca başvurucuya hatırı sayılır ölçüde gelecek zamana ait gelir kaybı yaşatmıştır.
  5. Mahkeme ayrıca hem başvurucuların hem de Hükümetin Tahkim Kurulu önünde yapılan incelemelere ilişkin bir dizi argüman ileri sürdüğünü not etmektedir. Mahkeme bu argümanların Madde 6/1’in uygulanabilirliğine ilişkin olmadığı ve söz konusu maddenin esasıyla birlikte incelenmesi gerektiği kanaatlindedir (bkz 169 ila 181. paragraflar).

Mahkeme’nin değerlendirmesi

  1. Mahkeme “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının Sözleşme’den kaynaklanan özerk bir kavram olduğunu ve yalnızca davalı Devletin yerel hukukuna bakılarak yorumlanamayacağını tekrarlamaktadır. Sözleşme’nin Madde 6/1 hükmü, tarafların statüleri, “uyuşmazlığın” nasıl tespit edileceğini düzenleyen mevzuatın karakteri, ya da söz konusu konuya ilişkin yargı yetkisi bulunan yetkili merci fark etmeksizin uygulama alanı bulmaktadır (bkz Naït-Liman v. İsviçre [BD], no. 51357/07, § 106, 15 Mart 2018).

17880/11, 17887/11, 17891/11 sayılı başvurular

  1. Söz konusu başvuruların gerek konuları gerek uygulanacak hukuk yönünden benzer olmaları sebebiyle Mahkeme bu başvuruların birleştirilerek birlikte incelenmesini uygun bulmaktadır.
  2. Mahkeme, başvurucuların TFF hukuk kurulları önünde, aleyhlerine yürütülen disiplin incelemesi neticesinde bir yıl süreyle men cezası almaları sebebiyle şikâyetçi olduklarını gözlemlemektedir.
  3. Mahkeme ilk olarak söz konusu incelemelere 6. Maddenin cezai yönünün uygulanıp uygulanamayacağını değerlendirecektir. Mahkemenin yerleşik içtihadı uyarınca, Sözleşme’nin Madde 6/1 hükmü anlamında ortada bir “suç isnadı” bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde “Engel kriterleri” olarak bilinen üç kriter incelenmektedir (bkz Engel ve Diğerleri v. Hollanda 8 Haziran 1976, § 82, A Serisi no. 22). İlk kriter söz konusu kusurlu hareketin yerel hukukta nasıl sınıflandırıldığı, ikinci kriter kusurlu hareketin yapısı, üçüncü kriter yaptırımın ağırlığı ve söz konusu kişinin maruz kaldığı risk şeklindedir. İkinci ve üçüncü kriter alternatif kriterlerdir ve bu kriterlerin kümülatif şekilde incelenmesi zorunlu değildir. Bununla birlikte her kriterin ayrı olarak değerlendirildiği kümülatif bir yaklaşımın benimsenmesiyle birlikte, ortada bir suç isnadının varlığı sonucuna net olarak varılması ihtimali ortadan kalkmamaktadır (bkz Ramos Nunes de Carvalho e Sá v. Portekiz [BD], no. 55391/13 ve 2 diğerleri, § 122, 6 Kasım 2018, daha fazla atıf için).
  1. İlk kritere –tedbirin yerel hukuktaki sınıflandırması- bakıldığında Mahkeme, söz konusu zamanda 6222 sayılı Kanun’un yürürlükte olmadığını ve Türk hukukunda müsabaka sonucunu etkilemenin yalnızca bir disiplin suçu teşkil ettiğini gözlemlemektedir. Geriye kalan kriterler olan kusurlu hareketin yapısı ve yaptırımın ağırlığı dikkate alındığında, Mahkeme müsabaka sonucunu etkilemenin adil oyuna [fair play] aykırı ve sportmenlik dışı bir hareket olduğunu ve başvurucuların risk altında olduğu azami yaptırımın, mülga Disiplin Talimatı uyarınca üç yıl süreyle men cezası olduğunu gözlemlemektedir. Bu doğrultuda Mahkeme, söz konusu kriterlerin gerek alternatif gerek kümülatif olarak yorumlanmasıyla birlikte başvurucuların aleyhlerine yürütülen disiplin incelemesinin Sözleşme’nin 6. Maddesi anlamında bir suç isnadı teşkil etmeye yeterli olmadığı kanaatindedir.
  1. Mahkeme bir sonraki aşamada, söz konusu incelemelerin 6. Maddenin medeni hukuk kapsamına girip girmediğini değerlendirecektir. Mahkeme yerleşik içtihadı uyarınca, profesyonel organlar önünde yapılan disiplin incelemelerinde kişinin mesleğini icra etmesinin risk altında olduğu durumlarda, doğrudan medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlığın ortaya çıktığını tekrar etmektedir (bkz, diğerlerinin yanı sıra, Le Compte, Van Leuven ve De Meyere v. Belçika, 23 Haziran 1981, § 45, A Serisi no. 43). Mahkeme, TFF kuralları uyarınca amatör futbolcuların herhangi bir ücret almaksızın futbol oynadıklarını gözlemlemektedir. Profesyonel futbolculara hem müsabakalar hem de idmanlar için harcadıkları zaman için ücret ödenirken, amatör futbolculara sadece yalnızca kendi yaptıkları masraflar ödenmektedir. Bu doğrultuda, amatör olarak futbol oynayan başvuruculara uygulanan men cezası başvurucuların mesleklerini icra etmelerini risk altına sokmamaktadır. Mahkeme ayrıca başvurucuların men cezası sebebiyle bir yıl süreyle maaşlarından yoksun bırakıldıklarından şikâyetçi olduklarını not etmektedir. Başvurucular, Türk gazetelerinde yayınlanan haberler ve köşe yazıları ile amatör oyuncular ile kulüpler arasında yürürlükte bulunan sözleşme örneklerini Mahkeme’ye sunmuşlardır. Mahkeme amatör futbol liginde oynayan oyuncuların, kulüplerin verdiği ücret ve diğer gelirlerden faydalanmasının Türkiye’de yaygın pratik olabileceğini kabul etmektedir. Böyle olmakla birlikte, başvurucular Mahkeme’ye kulüpleriyle yaptıkları bir anlaşma örneğini ya da ücret ve diğer gelirlerden faydalandıklarını gösteren herhangi bir belge sunamamışlardır. Mahkeme’nin görüşüne göre, başvurucular söz konusu uyuşmazlığın parasal yapısını gösterememişlerdir.
  2. Bu koşullar altında Mahkeme 6. Maddenin gerek ceza hukuku yönünden, gerekse medeni hukuk yönünden uygulanamayacağı sonucuna varmaktadır.
  3. Bu doğrultuda Mahkeme, 6. Madde kapsamında yapılan şikâyetlerin Madde 35/3/a anlamında Sözleşme’nin konu bakımından (ratione materiae) yargı yetkisi ile bağdaşmaması sebebiyle, söz konusu şikâyetleri Madde 35/4 uyarınca kabul edilemez bulmaktadır.

30226/10 ve 5506/16 sayılı başvurular

  1. Söz konusu başvuruların konuları itibarıyla benzer olmaları sebebiyle Mahkeme bu başvuruların birleştirilerek birlikte incelenmesini uygun bulmaktadır.
  1. 30226/10 sayılı başvuru ile ilgili olarak Mahkeme başvurucunun, sözleşmenin hukuka aykırı olarak sonlandırıldığı gerekçesiyle Kulübe zararın ödenmesi yönündeki 16 Nisan 2009 tarihli Tahkim Kurulu kararını şikâyet konusu yaptığını gözlemlemektedir. Söz konusu haklar açık bir şekilde parasal konulara ilişkindir ve özel kişiler arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Mahkeme bu sebeple söz konusu hakların Sözleşme’nin 6. Maddesi anlamında “medeni” haklar olduğu kanaatindedir  (see, mutatis mutandis, Mutu ve Pechstein v. İsviçre, no. 40575/10 ve 67474/10, § 57, 2 Ekim 2018).
  1. 5506/16 sayılı başvuru ile ilgili olarak Mahkeme başvurucunun, “üst klasman” hakemlikten “bölgesel” hakemliğe sınıf düşürülmesine ilişkin Merkez Hakem Kurulu kararının, 30 Temmuz 2015 tarihinde Tahkim Kurulu tarafından onanması kararını şikâyet konusu yaptığını not etmektedir. Mahkeme bu kararın başvurucunun, bir yardımcı hakem olarak profesyonel hayatını şüpheye yer bırakmayacak şekilde etkilediği görüşündedir. Ek olarak, başvurucu tarafından sunulan belgeler göz önüne alındığında, Mahkeme söz konusu kararın başvurucunun kazanç kaybı yaşamasına sebep olduğunu gözlemlemektedir. Anılan görüşler söz konusu hakların “medeni” yapısını ortaya koymak adına yeterli mahiyettedir.
  1. Bu sebeple, Mahkeme başvurucuların taraf olduğu TFF incelemeleri ile uyuşmazlıklara 6. Maddenin konu bakımından uygulanabilir olduğunu tespit etmektedir.

İlk başvurucunun iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususu

Tarafların iddiaları

  1. Hükümet, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketememesi sebebiyle 30226/10 sayılı başvurunun kabul edilemez olduğunu öne sürmüştür. Tahkim Kurulu kararlarının kesin ve yargı denetimine kapalı olduğunu kabul etmiş olmakla birlikte, Hükümet başvurucunun medeni usul kuralları uyarınca yeniden inceleme talebinde bulunabileceğini ifade etmiştir. Bu argümanı desteklemek adına Hükümet, TFF’nin yeniden inceleme talebini kabul ettiği bir dizi kararı Mahkeme’nin dikkatine sunmuştur (bkz yukarıda 128 ila 130. paragraflar).
  1. Başvurucu yeniden inceleme talebinde bulunmanın etkili bir başvuru yolu olarak görülemeyeceğini iddia etmiştir. Başvurucu söz konusu taleplerin, yalnızca yeniden inceleme için meşru temeller bulunduğunda kabul edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun davasında söz konusu temeller var olmadığından, bu yol başvurucunun işine yaramayacaktır.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

  1. Mahkeme, yeniden inceleme taleplerinin kural olarak, Sözleşme Madde 35/1’in uygulanması maksatları ile değerlendirilemeyeceği yönündeki yerleşik içtihadını tekrar etmektedir (bkz, diğelerini yanı sıra, Korzeniak v. Polonya, no. 56134/08, § 39, 10 Ocak 2017). İşbu dava için Mahkeme, Tahkim Kurulu kararlarının kesin olduğunu ve yeniden inceleme talebini gerektiren herhangi bir koşul bulunmadığını tespit etmektedir. Söz konusu koşulların varlığı halinde, yeniden inceleme başvurusu olağanüstü bir başvuru yoludur ve başvurucuların bu yolu tüketmesi gerekmemektedir (bkz Merter ve Diğerleri v. Türkiye, no. 2249/03, § 33, 23 Mart 2010).
  2. Mahkeme ayrıca Sözleşme Madde 35/1’in bir ispat yükü dağılımı sağladığını tespit etmektedir. Başvuru yolunun ilgili zaman dilimi içinde teori ve pratikte etkili olduğu, bunun yanı sıra erişilebilir olduğu, başvurucuların şikâyetleri için bir onarım sağlayabildiği ve makul bir başarı oranı sunduğu yönündeki ispat yükü, iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasında bulunan Hükümete aittir (bkz Vučković ve Diğerleri v. Sırbistan (ilk itirazlar) [BD], no. 17153/11 ve 29 diğerleri, § 74, 25 Mart 2014).
  3. İşbu davaya dönüldüğünde, Mahkeme Hükümet tarafından sunulan kararlarda TFF hukuk kurullarının yeniden inceleme taleplerini kabul ettiğini, nitekim kişilere uygulanan yaptırımlara ilişkin kurallarda, yaptırımların asgari ve azami sürelerinde lehe değişiklikler yapıldığını gözlemlemektedir (bkz yukarıda 129 ve 130. paragraflar). Bununla birlikte başvurucunun davasına bakıldığında, başvurucunun yeniden inceleme talebinde bulunabileceği, geçmişe yürürlüğü olan (ex post facto) lehe bir TFF mevzuat değişikliği bulunmamaktadır.
  4. Bu koşullar altında Mahkeme Hükümet’in iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazını temelsiz bulmaktadır ve bu sebeple itiraz reddedilmelidir.

Netice

  1. Mahkeme 30226/10 ve 5506/16 sayılı başvurularda, Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şikâyetlerin, Sözleşme Madde/3/(a) uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. Bu şikâyetler başka bir kabul edilemezlik temeline de sahip değildir. Bu sebeple başvurucu şikâyetleri kabul edilebilir olduğu açıklanmalıdır.

Esas Yönünden

Tahkim Kurulu önündeki incelemelerin yapısı

Tarafların iddiaları

  1. Başvurucular Tahkim Kurulu incelemesinin zorunlu tahkim yolu olduğunu öne sürmüşlerdir. Bunu yanı sıra Anayasa ve TFF mevzuatı, futbol ile ilgili bütün uyuşmazlıkların Tahkim Kurulu önüne götürüleceğini öngörmektedir. Başvurucular ayrıca, mesleklerinin futbol olması sebebiyle, herhangi bir istisnası bulunmaksızın, kendilerine uyuşmazlıkları ile ilgili Tahkim Kurulu yargı yetkisini kabul edip etmedikleri hiçbir aşamada sorulmadan TFF kurallarının kendilerine uygulandığını ifade etmişlerdir. Bu anlamda başvurucular, Tahkim Kurulu’nun, Suda v. Çek Cumhuriyeti (no. 1643/06, 28 Ekim 2010) ve Mutu ve Pechstein (yukarıda alıntılanmıştır) davalarında olduğu gibi bir zorunlu tahkim yargı yolu olarak görülmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
  1. Hükümet, FIFA ve UEFA gereklilikleri doğrultusunda, Tahkim Kurulu’nun TFF yapısı içinde zorunlu tahkim yolunu teşkil ettiğini ve futbol ile ilgili uyuşmazlıkları hızlı ve uygun maliyetli şekilde çözme amacını taşıdığını belirtmiştir. Hükümet ayrıca futbol uyuşmazlıklarının sui generis (kendine has) yapısı göz önüne alındığında, 6. Madde güvencelerinin Tahkim Kurulu önünde yapılan incelemelere uygulanmayacağını ifade etmiştir.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Genel ilkeler

  1. Mahkeme, Sözleşme Madde 6/1’in, bir mahkeme ya da hâkimlik önünde medeni hak ve uyuşmazlıklar ile ilgili herhangi bir iddiası bulunan herkesin haklarını koruduğunu tekrarlamaktadır. Bu vesileyle Madde, “mahkeme hakkı”nı ve bu mahkemeye erişim hakkı ile birlikte bu hakkın yalnızca bir boyutu olan, medeni hukuk konularında mahkeme önünde inceleme başlatabilme hakkını vücuda getirmektedir (bkz Lupeni Greek Catholic Parish ve Diğerleri v. Romanya [BD], no. 76943/11, § 84, 29 Ekim 2016 ve Golder v. Birleşik Krallık, 21 Şubat 1975, § 36, A Serisi no. 18).
  2. Madde 6/1 tarafından korunan mahkeme erişim hakkı mutlak bir hak değildir ve kısıtlamalara tabi tutulabilir; bu duruma izin verildiği olgusu, erişim hakkının tabiatı gereği Devlet düzenlemesine tabi olması ile görülebilmektedir. Söz konusu düzenlemelerin yapılması ile birlikte Sözleşmeci Taraf belli bir takdir marjından faydalanmaktadır. Sözleşme gerekliliklerine riayet edilip edilmediği yönündeki kesin karar Mahkeme’ye aittir ve bireye tanınan erişim hakkına uygulanan kısıtlamanın, hakkın özüne dokunmayacak bir şekilde yerine getirildiği yönünde Mahkeme’nin ikna olması gerekmektedir. Ek olarak, bir kısıtlamanın meşru bir amaç taşımaması ya da meşru amaç ile kullanılan araçlar arasında bir orantılılık ilişkisi bulunmaması durumunda, kısıtlamanın Madde 6/1 ile bağdaşmadığı söylenebilecektir (bkz Lupeni Greek Catholic Parish ve Diğerleri, yukarıda alıntılanmıştır, § 89; Eiffage S.A. ve Diğerleri v. İsviçre (karar), no. 1742/05, 15 Eylül 2009; Osman v. Birleşik Krallık, 28 Ekim 1998, § 147, Karar ve Hükümler Derlemeleri 1998-VIII; ve Waite ve Kennedy v. Almanya [BD], no. 26083/94, § 59, İHAM 1999-I).
  3. Söz konusu erişim, yalnızca ülkenin yargı sistemine entegre olmuş klasik anlamdaki mahkemeler olarak anlaşılmamalıdır; “mahkeme” ayrıca, her zaman için uygun güvenceleri sağlamak şartıyla, bir dizi sınırlı sayıdaki özel konu hakkında değerlendirme yapması için kurulan bir organ da olabilir (bkz Lithgow ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 8 Temmuz 1986, § 201, A Serisi no. 102).
  4. Ek olarak, zorunlu tahkim ile ihtiyari tahkim arasındaki farkın ortaya konulması zorunludur. Eğer tahkim yolu kanuni anlamda bir zorunluluk ise, tarafların uyuşmazlıklarını tahkim kuruluna götürmek haricinde bir seçenekleri bulunmamaktadır, bu sebeple söz konusu organın Sözleşme Madde 6/1 usuli güvencelerini sağlaması zorunludur (ibid., § 49).

İlkelerin işbu davaya uygulanması

  1. Başlangıç olarak, Mahkeme Tahkim Kurulu önünde yapılan incelemelerin zorunlu yapısına ilişkin taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına işaret etmektedir.
  1. İlk başvurucu ile ilgili olarak Mahkeme, ilgili zamanda uygulanabilir hukukun mülga TFF Kanunu’nun olduğunu, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar için Tahkim Kurulu’nun zorunlu yargı yetkisinin söz konusu kanunda düzenlendiğini gözlemlemektedir. Dolayısıyla Mutu ve Pechstein kararındaki ilk başvurucunun aksine, uygulanabilir kurallar başvurucuya ya da Kulübe sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için yargı merci (forum) belirleme konusunda seçim hakkı tanımamakta, TFF hukuk kurulları önünde yürütülecek tahkim sürecini öngörmektedir.
  1. Beşinci başvurucu ile ilgili olarak Mahkeme, Anayasa Madde 59/3’ün spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabileceğini ön gördüğünü not etmektedir. Futbol özelinde, uygulanabilir TFF kuralı mahiyetindeki mevzuat mülga Merkez Hakem Kurulu Talimatı olup, Merkez Hakem Kurulu kararlarına karşı yalnızca Tahkim Kurulu’na başvurulabileceğini düzenlemektedir.
  1. Bu bağlantı itibariyle Mahkeme, işbu başvurunun Kolgu davasından ayrıldığını, nitekim söz konusu davada başvurucunun kulübü ile ek bir protokol imzalandığını ve uyuşmazlığını ister TFF önüne götürerek, ister hukuk mahkemelerine başvurarak çözme özgürlüğüne sahip olduğunu ve uyuşmazlık çözümünde TFF tarafından sunulan sistemin gönüllü bir şekilde kabul edilebileceği bir durumun söz konusu olduğunu tespit etmektedir (Kolgu v. Türkiye (karar), no. 2935/07, 27 Ağustos 2013, § 44).
  1. Mahkeme, profesyonel sporlar bağlamında ortaya çıkan uyuşmazlıkların, hızlı ve ucuz şekilde çözülebilmesi için özelleşmiş organlara önüne götürüldüğü yönündeki Hükümet iddialarını not etmektedir. Tek ve özelleşmiş bir tahkim yargı organına başvurulmasının belirli bir usuli yeknesaklık ve hukuk güvenliği sağlayacağı, ayrıca FIFA ve UEFA ile ilgili kurallar dikkate alındığında, bu alan özelinde Devlet dışı bir mekanizmanın uyuşmazlık çözümünde uygun olacağı doğrudur.
  1. Bununla birlikte, Mutu ve Pechstein davasındaki tespitler ışığında, Mahkeme futbol uyuşmazlıklarının sui generis yapısının ve Tahkim Kurulu uyuşmazlık çözüm mekanizmasının diğer özelliklerinin, Sözleşme 6/1 kapsamında koruma altına alınan adil yargılanma hakkından başvurucuların mahrum bırakılması için yeterli olmadığı kanaatindedir.
  1. Sonuç itibariyle, Mahkeme Tahkim Kurulu önünde yürütülen tahkim incelemesinin zorunlu tahkim yolu niteliğinde olduğunu ve bu sebeple Sözleşme Madde 6/1 kapsamındaki güvenceleri sağlaması gerektiği kanaatindedir (bkz, mutatis mutandis, Mutu ve Pechstein, yukarıda alıntılanmıştır, § 123). Mahkeme ayrıca Spor Tahkim Mahkemesi’nin (“CAS”) aksine, Tahkim Kurulu kararlarının kesin olduğunu, dolayısıyla herhangi bir mahkeme tarafından yapılacak yargısal denetime tabi olmadığını vurgulamaktadır.

Tahkim Kurulu “bağımsız” ve “tarafsız” mıdır?

Tarafların iddiaları

Birinci başvurucunun iddiaları (başvuru no. 30226/10)

  1. Genel Kurul’un oluşumuna ilişkin kuralları düzenleyen TFF Statüsü’ne atıf yapan beşinci başvurucu, üyelerin yalnızca küçük bir kısmının futbol oyuncularının menfaatlerini temsil ettiğini, üyelerin büyük bir kısmının futbol kulüpleri adına hareket ettiklerini iddia etmiştir. Beşinci başvurucu, Hükümet’in iddiasının aksine, Genel Kurul’un oyuncular ya da diğer futbol paydaşları için değil, kulüplerin menfaatleri lehine karar verdiğini öne sürmüştür. Başvurucu ayrıca Genel Kurul’un Yönetim Kurulu üyelerini seçtiğini, böylece dolaylı olarak Tahkim Kurulu üyelerini de seçtiğini ve oyuncular ile kulüplerin Tahkim Kurulu’nun oluşumu üzerinde eşit etkisi bulunduğunun düşünülemeyeceğini ifade etmiştir. Başvurucunun görüşüne göre, kulüp temsilcileri Genel Kurul’un geniş bir kısmını oluşturduğundan Yönetim Kurulu kulüplerin etkin kontrol ve yönetimi altındadır ve bu sebeple Tahkim Kurulu kulüplerin menfaatlerini korumaktadır.
  1. Başvurucu ayrıca, FIFA ve UEFA Statülerinin neyin “bağımsız ve tarafsız bir tahkim yargılaması” teşkil edeceğini öngörmediğini, bu sebeple TFF hukuk kurullarının FIFA ve UEFA kurallarıyla bağdaştığı ve bağımsız olduğu yönündeki Hükümet iddiasına katılmamaktadır. FIFA’nın 1010 sayılı Sirkülerine atıf yapan başvurucu, tahkim yargılaması ile ilgili yerine getirilmesi ilkelerin FIFA tarafından açık bir şekilde ortaya konduğunu ileri sürmüştür (bkz yukarıda 136 ve 137. paragraflar). Bu bağlamda, başvurucu ayrıca UEFA ile Fédération internationale des associations de footballeurs professionnels (FIFPro) Avrupa divizyonu arasında imzalanan mutabakat bildirisine işaret etmiş, bildirinin futbol ile ilgili uyuşmazlıklarda izlenmesi gereken uygun tahkim usulünün uygulanmasına ilişkin bir tavsiye niteliğinde olduğunu belirtmiştir (bkz yukarıda 141. paragraf).
  1. Başvurucu ek olarak 27 Temmuz 2018 tarihli kararına ve Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu ile Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olup olmadığına ilişkin bir akademisyen görüşünün ilgili alıntılanan parçalarına dayanmıştır. Hükümet görüşünün aksine, başvurucu Obdusman’ın Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olmadığını belli eden belirli göstergeler bulunduğunu belirttiğini ve Tahkim Kurulu önünde görülen incelemelerin bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanabilmesi için TFF mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmasını Hükümete tavsiye ettiğini ileri sürmüştür.

Beşinci başvurucunun iddiaları (başvuru no. 5506/16)

  1. Başvurucu, Merkez Hakem Kurulu üyelerinin, Başkan’ın tavsiyesi üzerine Yönetim Kurulu üyeleri tarafından atandığını ve Yönetim Kurulu’nun Merkez Hakem Kurulu üyelerini askıya alma ya da üyelikten çıkarma yetkisi bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Merkez Hakem Kurulu görev süresinin Yönetim Kurulu üyeliği süresine eşit olduğunu ve Merkez Hakem Kurulu’nun tamamıyla Yönetim Kurulu’na ve nihayetinde Başkan’a bağlı olduğunu ifade etmiştir. Başvuru bunun yanı sıra, Merkez Hakem Kurulu üyelerinin mevkilerini Yönetim Kurulu sayesinde edinmeleri sebebiyle, üyelerin Yönetim Kurulu ve Başkan’a karşı bir tür borçluluk hissettiğini belirtmiştir. Merkez Hakem Kurulu Talimatı’na atıf yapan başvurucu, hakem listelerinin Yönetim Kurulu’ndan ön onay alması gerektiği olgusunun, Merkez Hakem Kurulu’nun başvurucunun kendi uyuşmazlığına konu olan yardımcı hakem klasmanlarının belirlenmesinde bağımsız bir şekilde davranmadığı argümanını desteklediğini öne sürmüştür.
  1. Başvurucu aynı iddiaların Tahkim Kurulu için de uygulanacağı kanaatindedir. TFF Statüsü’nün ilgili maddelerine atıf yapan başvurucu, Tahkim Kurulu üyelerinin de aynı şekilde Başkan’ın tavsiyesi üzerine Yönetim Kurulu tarafından atandığını belirtmiştir. Tahkim Kurulu üyelerinin görev süresi Yönetim Kurulu ile aynı olup, Tahkim Kurulu’nun iç işleyişine ilişkin usul kuralları da Yönetim Kurulu tarafından belirlenmektedir. Başvurucu, Tahkim Kurulu üyelerinin dış bakışlara karşı korunabilmesi için kendilerine mevzuatta hiçbir güvence sağlamadığına dikkat çekmiş, başvurucu ayrıca Tahkim Kurulu üyelerinin Yönetim Kurulu ve Başkan’ın gayri resmi talep ve istekleri doğrultusunda davranmak dışında hiçbir seçenekleri olmadığını eklemiştir.
  1. Başvurucu ayrıca Tahkim Komitesi’nin TFF ile aynı merkez binasında bulunması, TFF idari personelinin Tahkim Kurulu’nun sekreterlik ve idari işlerini yürütmesi ve Tahkim Kurulu’nun ayrı bir tüzel kişiliği ya da bütçesi bulunmaması sebeplerine dayanarak, Tahkim Kurulu’nun bağımsız bir şekilde karar vermesinin makul olarak beklenemeyeceğini iddia etmiştir.

Hükümetin iddiaları

  1. Hükümet ilk olarak, Tahkim Kurulu üyelerinin atanması ve görev sürelerinin detaylı şekilde düzenlendiği TFF Statüsü’nü kabul etme ve değiştirme yetkisinin Genel Kurul’da bulunduğuna dikkat çekmiştir. Genel Kurul’un oluşuma ilişkin ilgili TFF maddelerine atıf yapan Hükümet, futbol camiasındaki birçok birey gibi futbol oyuncularının da Genel Kurul tarafından temsil edildiğini öne belirtmiştir.
  1. Hükümet, Tahkim Kurulu üyelerinin atanması, üyelerin sahip olması gereken nitelikler, görev süresi ve Tahkim Kurulu’nun yetkilerinin düzenlendiği TFF Kanunu ve TFF Statüsü’nün ilgili maddelerine işaret ederek devam etmiştir. Hükümet TFF Kanunu’nun, Tahkim Kurulu’nun görevlerini yerine getirirken bağımsız ve tarafsız olma zorunluluğunu açıkça belirttiğini ifade etmiştir. Tahkim Kurulu’nun TFF merkez binasında bulunması ya da ayrı bir tüzel kişiliği bulunmaması hususları, kurul önündeki incelemelerin bağımsız ve tarafsız yapılmadığı konusunda önyargı bulunduğu yönünde anlaşılamaz.
  1. FIFA ve UEFA Statülerine işaret eden Hükümet, TFF’nin merkez oluşumunun büyük ölçüde FIFA ve UEFA hukuk ve disiplin organları baz alınarak düzenlendiğini öne sürmüştür. Hükümet ayrıca FIFA ve UEFA Statülerinin tahkim yargılaması oluşumu ve tertibine ilişkin katı ve değişmez kurallar içermediğini eklemiştir. Statüler “bağımsız ve tarafsız bir tahkim mahkemesi” ibaresini içermekle birlikte, yerine getirilmesi gereken kriterleri ortaya koymamaktadır. Bu doğrultuda TFF, Tahkim Kurulu’nun tasarımı ve yapısına ilişkin belli bir takdir yetkisinden yararlanmaktadır.
  1. Hükümet, spor ile ilgili uyuşmazlıkları çözmede yetkili tahkim mahkemelerinin bağımsızlığına ilişkin, CAS da dahil olmak üzere, çokça tartışma olduğunu belirtmiştir. Hükümet Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili her iki taraf için de argümanlar bulunduğunu öne sürmüştür. Hükümet’in görüşüne göre bu argümanlar, Mahkeme halihazırda Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin kesin kararını vermesi sebebiyle pek önem taşımamaktadır. Mahkeme’nin Kolgu kararındaki ilgili kısımlara dayanan Hükümet, Tahkim Kurulu’nun bağımsız ya da tarafsız olarak görülemeyeceği yönündeki Mahkeme’nin kesin kararının ardından başvurucunun şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ifade etmiştir.
  1. Hükümet ayrıca Mahkeme’nin Sramek v. Avusturya (no. 8790/79, §§ 37-38, 22 Ekim 1984) ve Campbell ve Fell v. Birleşik Krallık (no. 7819/77 ve 7878/77, §§ 77-74, 28 Haziran 1984) kararlarındaki tespitlerine dayanmıştır. Hükümet, Tahkim Kurulu üyelerinin ne şekilde atandığı hususunun, Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığı için kuşku uyandırmaya tek başına yeterli olamayacağını belirtmiş, önemli olan hususun Tahkim Kurulu’nun karar verirken Yönetim Kurulu’nun talimatları ile bağlı olup olmadığı olduğunu ileri sürmüştür. Hükümet, Tahkim Kurulu’nun görevlerini icra ederken bağımsız ve tarafsız olma zorunluluğunu düzenleyen TFF Kanunu’nun ilgili maddelerine atıf yapmıştır. Hükümet ek olarak, üyelerin TFF’nin başka kurul ve organlarında görev alamama ve TFF üyesi herhangi bir kulüp ya da diğer bir özel hukuk tüzel kişisi bünyesinde de görev alamama yönündeki kısıtlamaya atıf yapmıştır. Son olarak Hükümet, üyelerin istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yeni üye görevlendirilemeyeceği ifadesi ile birlikte TFF Statüsü’nün üyelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvence altına aldığını iddia etmiştir.
  2. Son olarak Hükümet, beşinci başvurucunun öne sürmüş olduğu hakem listelerinin Yönetim Kurulu’ndan ön onay alması gerektiği iddiasına katılmamaktadır. Hükümet hakem listeleri için herhangi bir ön onaya ihtiyaç olmadığını, ancak itiraz edilmesi halinde Merkez Hakem Kurulu’nun listeyi açıklamasından önce listenin Yönetim Kurulu tarafından incelendiğini ifade etmiştir.

Mahkeme’nin değerlendirmesi

Genel ilkeler

  1. Mahkeme, Madde 6/1 kapsamında, bir “mahkeme”nin her zaman “yasayla kurulmuş” olma zorunluluğunu tekrarlamaktadır. Bu ifade hukukun üstünlüğü ilkesini yansıtmakta olup, Sözleşme ve Protokolleri ile kurulan koruma sistemine içkin haldedir. Yasamanın iradesi doğrultusunda kurulmamış bir organ, bireylerin davalarını görmek için demokratik bir toplumda gereken meşruiyetten mahrum olacaktır. “Yasayla kurulmuş” ifadesi yalnızca “mahkeme”nin varlığı için hukuki bir temel olmasını değil, her davada heyetin ne şekilde oluştuğunu da kapsamaktadır (bkz Lavents v. Letonya, no. 58442/00, § 114, 28 Kasım 2002). Bu sebeple bu maddede yer alan “yasa” ibaresi yalnızca yargı organlarının kurulması ve yetkileri ile ilgili mevzuatı değil, ayrıca ihlal edildiği takdirde bir ya da daha fazla hâkimin hukuka aykırılık değerlendirmesi yapabileceği her tür yerel hukuk kuralını da kapsamaktadır.
  2. Mahkeme ek olarak, Devlet’in mahkemeleri kategorisine girmeyen yetkili bir organın da, Madde 6/1 kapsamında “mahkeme” ifadesinin maddi anlamı sebebiyle bu kavramın kapsamına girebileceğini tekrarlamaktadır (see Sramek v. Austria, yukarıda alıntılanmıştır, § 36). Bir mahkeme ya da hakimlik, yargısal fonksiyonu anlamında maddi olarak nitelendirilmektedir; bu fonksiyon, tam yargı yetkisi ile birlikte mahkemenin görevi kapsamındaki konuları, kurallarla belirlenmiş usule bağlı olarak, hukuk kuralları temelinde karara bağlamasıdır (bkz ibid., ve Cyprus v. Turkey [BD], no. 25781/94, § 233, İHAM 2001-IV). Karar verme yetkisi bizzat “mahkeme” kavramına içkin haldedir. Mahkemenin usulü, Madde 6/1’in gerektirdiği üzere “uyuşmazlığa konu hususların karara bağlanmasını” sağlamak zorundadır (bkz Benthem v. Hollanda, 23 Ekim 1985, § 40, A Serisi no. 97). Madde 6/1 maksatları uyarınca, bir mahkemenin standart yargı mekanizmasına entegre durumda bir mahkeme olması şart değildir. Bir mahkeme, olağan mahkeme sistemi dışında uygun şekilde yönetilerek, özelleşmiş bir dava konusunu ele almak üzere kurulmuş olabilir (see Rolf Gustafson v. İsveç, 1 Temmuz 1997, § 45, Derlemeler 1997-IV). Ek olarak, yalnızca tam yargı yetkisi bulunan ve yürütmeden ve dava taraflarından bağımsızlık gibi, bir dizi koşulu yerine getiren bir kurum Madde 6/1 anlamında “mahkeme” olarak belirlenebilir (bkz Beaumartin v. Fransa, 24 Kasım 1994, § 38, A Serisi no. 296-B, ve Di Giovanni v. İtalya, no. 51160/06, § 52, 9 Temmuz 2013).
  3. Bir mahkemenin Madde 6/1 anlamında “bağımsız” olarak nitelendirilebilmesi için, mahkeme üyelerinin atanma usulü ve görev süreleri, dış baskılara karşı güvencelerin bulunup bulunmadığı ve söz konusu organın bağımsız bir görünümünün bulunup bulunmadığı hususları, diğer hususların yanı sıra (inter alia) değerlendirilmelidir (bkz Findlay v. Birleşik Krallık, 25 Şubat 1997, § 73, Derlemeler 1997-I, ve Brudnicka ve Diğerleri v. Polanya, no. 54723/00, § 38, İHAM 2005-II).
  1. Tarafsızlık normalde ön yargı ya da taraflılık halinin bulunmaması olarak ifade edilir. Mahkeme’nin yerleşik içtihadı doğrultusunda, tarafsızlığın Madde 6/1 maksatları uyarınca belirlenebilmesi, tekil bir hâkimin vicdani kanaatinin ve tutumunun dikkate alınarak, hakimin kişisel bir önyargı ya da tarafgirlik barındırıp barındırmadığının değerlendirildiği sübjektif test; ayrıca, diğer hususların yanı sıra, bir mahkemenin tertibinin tarafsızlığa ilişkin meşru şüpheleri gidermede yeterli güvenceleri sağlayıp sağlamadığının değerlendirildiği objektif test uyarınca mümkündür (bkz, diğerlerinin yanı sıra, Fey v. Avusturya, 24 Şubat 1993, §§ 27, 28 ve 30, A Serisi no. 255-A, ve Wettstein v. İsviçre, no. 33958/96, § 42, İHAM 2000‑XII).
  2. Bununla birlikte, dışardan bir gözlemcinin bakış açısına göre bir hâkim tarafsızlığa ilişkin kuşku yaratmakla kalmayıp (objektif test), ayrıca kişisel bir önyargı da barındırabilir (sübjektif test); bu sebeple bu iki kavram arasında sıkı sıkıya bir ayrım bulunmamaktadır (bkz Kyprianou v. Kıbrıs [BD], no. 73797/01, § 119, İHAM 2005-XIII). Ek olarak, birtakım davalarda hâkimin sübjektif tarafsızlığının aksine delil temin etmek zor olabileceği için, objektif tarafsızlık koşulu önemli bir ek güvence sağlamaktadır (bkz Pullar v. Birleşik Krallık, 10 Haziran 1996, § 32, Derlemeler 1996-III).
  3. Bu bağlantıyla, görünümlerin dahi belirli bir önem taşıdığı söylenebilir, diğer bir ifadeyle “adaletin yerine getirilmesi yetmez, yerine geldiğinin görünür olması da gereklidir.” Burada risk altında bulunan değer, mahkemelerin demokratik bir toplum düzeni içinde kamuda tesis etmesi gereken güvendir (bkz Morice v. Fransa [BD], no. 29369/10, § 78, İHAM 2015 ve Oleksandr Volkov v. Ukrayna, no. 21722/11, § 106, İHAM 2013).
  4. Son olarak, bağımsızlık ve tarafsızlık kavramları birbiriyle sıkı sıkıya ilişkilidir ve dava koşullarına bağlı olarak birlikte değerlendirmeyi gerektirebilir (bkz Sacilor-Lormines v. Fransa, no. 65411/01, § 62, İHAM 2006-XIII).

Söz konusu ilkelerin işbu davaya uygulanması

  1. Mahkeme ilk olarak, Madde kapsamında ve yukarıda belirtilen paragraf anlamında başvurucuların şahsi davalarının görüldüğü zaman diliminde Tahkim Kurulu’nun “yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini belirlemelidir (bkz Mutu ve Pechstein, yukarıda alıntılanmıştır, § 148).
  2. Mahkeme, ilk başvurucunun davası için yürütülen incelemelerin yapıldığı zamanda, Tahkim Kurulu’nun hukuki çerçevesinin, Meclis tarafından tanzim edilen birincil mevzuat niteliğindeki mülga TFF Kanunu ile yürültüldüğünü gözlemlemektedir. Mülga TFF Kanunu Tahkim Kurulu’nun görev ve yetkisi, Kurul üyelerinin atanması, görev süresi ve üyelerin sahip olması gereken nitelikler gibi farklı hususlara ilişkin yeterli detayları içermektedir. Kanun maddeleri, Tahkim Kurulu usul kurallarını detaylıca düzenleyen mülga Tahkim Talimatı ile tamamlanmış vaziyettedir.
  3. Mahkeme ayrıca 5506/16 sayılı başvurunun dava konusu ile ilgili incelemelerin yapıldığı zaman yürürlükte olan Anayasa Madde 59/3’ uyarınca, sporla ilgili uyuşmazlıkların çözülmesinde tahkim kurullarına açıkça yetki verildiğini gözlemlemektedir. Güncel TFF Kanunu, her ne kadar mülga TFF Kanunu’nda olduğu kadar detaylı olmasa da, Tahkim Kurulu’nun TFF’nin en üst hukuk kurulu olduğunu düzenlemiş, futbol ile uyuşmazlıklarda bağlayıcı ve nihai karar verdiğini belirtmiştir. Genel Kurul tarafından kabul edilen TFF Statüsü, Tahkim Kurulu’nun oluşumu, görevleri, üyelerin atanması ve görev süresi gibi Tahkim Kurulu temel niteliklerinin geniş bir şekilde tarif etmekte ve Tahkim Kurulu’nun çalışma esas ve usulleri Yönetim Kurulu tarafından çıkarılacak bir talimatla belirleneceğini düzenlemektedir.
  4. Başvurucuların şahsi davalarının incelendiği zaman diliminde, birincil ve ikincil mevzuatın birleşik etkisi ile birlikte Tahkim Kurulu Madde 6/1 anlamında “yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” görünümündedir ve bu husus başvurucular tarafından açıkça uyuşmazlık konusu yapılmamıştır. Bu anlamda geriye Tahkim Kurulu’nun madde kapsamında “bağımsız” ve tarafsız” olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.
  5. Mahkeme başlangıç olarak, başvurucuların uyuşmazlıklarını karara bağlayan Tahkim Kurulu üyelerinin sübjektif tarafsızlığına ilişkin bir sorguda bulunmadıklarını, daha çok bağımsızlık ve objektif tarafsızlık ile ilgili iddiaları olduğunu not etmektedir. Başvurucular, Tahkim Kurulu üyelerinin atanma şekli, görev süreleri ve ücretleri itibariyle Yönetim Kurulu’ndan bağımsız olmadıklarını ve Yönetim Kurulu talimatları doğrultusunda karar verdiklerini iddia etmişlerdir.
  6. Mahkeme, davaya konu tarafsızlık ve bağımsızlık iddialarının birbirinden ayrılmasının güç olduğu, nitekim başvurucular tarafından öne sürülen Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve objektif tarafsızlığı ile ilgili iddiaların aynı maddi olgulara dayandığı kanaatindedir. Bu doğrultuda Mahkeme bu iki konuyu birlikte değerlendirecektir (see, mutatis mutandis, Langborger v. İsveç, 22 Haziran 1989, § 32, A Serisi no. 155).
  7. Tahkim Kurulu’nun bağımsızlığı ve tarafsızlığı konularında Mahkeme’nin daha önce karar verdiğine dair Hükümet itirazı ile ilgili olarak Mahkeme, işbu başvuru ile Kolgu davası arasında bir ayrım yapılması gerektiğine ilişkin hâlihazırda ifade etmiş olduğu tespitini tekrarlamaktadır. Dava konusu incelemelerin yapıldığı zaman diliminde Tahkim Kurulu’nun futbol uyuşmazlıklarına ilişkin münhasır yargı yetkisi bulunmaktadır ve başvurucuların kurul yetkisini kabul etmeme gibi bir şansları yoktur, bununla birlikte Kolgu davasındaki başvurucu uyuşmazlığına TFF organlarına gönüllü olarak götürmüştür. Bu itibarla Mahkeme ayrıca, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde olağan Devlet mahkemelerinin görevli olmasının yolunu açan 18 Ocak 2018 tarihli Anayasa Mahkemesi [iptal] kararının,[2] 3 Mart 2019 tarihine kadar yürürlüğe girmediğini, bu karardan birinci başvurucunun hiçbir şekilde yararlanamadığını not etmektedir. Bu sebeple Hükümet’in bu iddiası reddedilmeli ve Tahkim Kurulu’nun futbolla ilgili farklı uyuşmazlıkların çözümü için zorunlu bir yargı merci olarak, ilgili zaman diliminde Sözleşme’nin 6. Maddesi kapsamında bağımsızlık ve tarafsızlık koşullarını sağlayıp sağlamadığına ilişkin yeni bir değerlendirme yapılmalıdır.
  8. Mahkeme sırasıyla Tahkim Kurulu’nun farklı özelliklerini inceleyecektir.
  9. Tahkim Kurulu üyelerinin, Başkan’ın tavsiyesi üzerine Yönetim Kurulu tarafından atandığı görülmektedir. Üye adaylarının TFF mevzuatında belirtilen niteliklere sahip olması durumunda, Tahkim Kurulu’nda kimin görev yapacağının seçilmesinde Yönetim Kurulu’nun sınırsız bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte Mahkeme, üyelerin Yönetim Kurulu tarafından atanması olgusunun tek başına objektif tarafsızlığa ilişkin şüphe uyandırmak için yeterli olmadığı görüşündedir. Bu itibarla Mahkeme, üyelerin görevlerini yerine getirirken bir baskıya maruz bırakılmaması, hiçbir talimat almaması ve görevlerini tam bir bağımsızlıkla yerine getirmesi şartları sağlandığı takdirde, bir mahkemenin üyelerinin atanması şeklinin tek başına o yargı organının bağımsızlığına ve tarafsızlığına zarar vermeyeceğini tekrarlamaktadır (bkz Zolotas v. Yunanistan, no. 38240/02, § 24, 2 Haziran 2005). Mahkeme, başvurucuların şahsi davalarını karara bağlayan Tahkim Kurulu üyelerinin Yönetim Kurulu’ndan talimat aldığı ya da baskıya maruz bırakıldığı yönünde bir şikâyet bulunmadığını not etmektedir. Böyle bir talimat ya da baskı durumu dava dosyasından da anlaşılmamaktadır. Mahkeme bu sebeple, Tahkim Kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirirken gerekli bağımsızlık mertebesine sahip olup olmadığını değerlendirebilmek için yeterli güvencelerin bulunup bulunmadığını inceleyecektir.
  10. Mahkeme ilk olarak Genel Kurul ve Yönetim Kurulu oluşum ve tertibini, mülga ve güncel hukuki çerçeve uyarınca değerlendirecektir. İlk başvurucu ile ilgili olarak Mahkeme, mülga TFF Kanunu’nun bütün emekli futbolcu ve hakemlerin, gerekli niteliklere sahip oldukları müddetçe, herhangi bir sayı sınırlaması olmaksızın Genel Kurul üyesi olabileceğini düzenlediğini not etmektedir (bkz yukarıda 56. paragraf). Bununla birlikte, mülga TFF Kanunu’nun öngördüğü kriterlerin katılığı sebebiyle emekli futbolcu ve hakemlerin, futbol kulübü temsilcilerine oranla Genel Kurul’da çok daha az sayıda bulunduğu görülmektedir. Beşinci başvurucunun davasına dönülürse Mahkeme, 29 Haziran 2011 tarihinde değiştirildiği haliyle TFF Statüsü’nün TFF Kanunu’nda öngörülen kriteri tadil edildiğini, ancak Genel Kurul oluşumuna katılabilecek emekli futbolcu ve hakemlerin ikisinin de beşer delege ile sınırlandığını gözlemlememektedir (bkz yukarıda 60. paragraf). Dolayısıyla, beşinci başvurucu ile incelemelerin yapıldığı zaman aralığında futbol kulübü temsilcileri Genel Kurul’un çoğunluğunu oluşturmaya devam etmiştir. Ek olarak, her iki başvurucu ile ilgili incelemelerin yapıldığı zaman diliminde yürürlükte olan TFF kuralları uyarınca, emekli futbolcu ve hakemlere ek olarak futbolcu ve hakem dernekleri başkanlarının da Genel Kurul toplantılarına katılması ve oy kullanması mümkündür.
  11. Mahkeme aynı değerlendirmelerin Yönetim Kurulu’na da uygulanacağı kanaatindedir. Gerek güncel gerek mülga hukuki çerçevenin, futbol kulübü eski üyeleri ya da yöneticilerinin Yönetim Kurulu’nda görev almasını engelleyen bir kural barındırmadığı görülmektedir. Aksine, TFF Statüsü uyarınca, futbol kulüplerinde başkanlık veya yönetim kurulu üyeliğinde bulunanların, Yönetim Kurulu üyesi olarak atanmadan önce görevlerinden istifa etmesi gerektiği düzenlenmiştir (bkz yukarıda 65. paragraf). Mahkeme’nin görüşüne göre söz konusu madde, her ne kadar futbol kulüplerinde geçmiş deneyimi bulunma halinin hiçbir zaman ön şart olarak kabul edilmemiş olmasına rağmen, Yönetim Kurulu’nun her zaman ağırlıklı olarak futbol kulübü üyelerinden ve yöneticilerinden oluştuğunu tasdik etmektedir. Kulüpler haricinde futbolun menfaatini temsil edebilecek kişiler, Yönetim Kurulu’nda her zaman için azınlıkta kalmıştır.
  12. Tahkim Kurulu’nun oluşumuna dönülecek olursa, Mahkeme, Tahkim Kurulu’nun en az beş yıllık mesleki tecrübeye sahip ve hukuk eğitimi olan yetkin kişiler arasından seçildiğini not etmektedir. Sonuç itibariyle Tahkim Kurulu’nda görev yapan kişiler çoğunlukla, spor hukuku alanında uzmanlaşmış hukukçulardan ve akademisyenlerden oluşmaktadır. Mahkeme, işbu dava kapsamında inceleme yapan diğer kurulların oluşumu için de aynı durumun geçerli olduğunu gözlemlemektedir. Mahkeme, dava konusu uyuşmazlık konusunda özel bilgi ve deneyimleri olan yetkin kişilerin, söz konusu meselelerin anlaşılmasına katkı sağladığını ve özel uyuşmazlıklar için hüküm kurulması için yüksek vasıflı kişiler olduğunu daha önce tespit etmiştir (bkz AB Kurt Kellermann v. İsveç, no. 41579/98, § 60, 26 Ekim 2004). Tahkim Kurulu’nun yalnızca yetkin kişilerden oluşması olgusu Mahkeme için tek başına bir sorun teşkil etmemektedir. Bununla birlikte Mahkeme, Tahkim Kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirmeleriyle ilgili sorumluluklarına gidilmesinden bağışık olmadıklarını ve profesyonel meslek ilkeleriyle bağlı olmadıklarını not etmektedir. Üyeler göreve başlamadan önce yemin etmemekte ya da resmi bir bildiride bulunmamaktadır (kıyaslama ve karşılaştırma için Engel ve Diğerleri, yukarıda alıntılanmıştır, § 30).
  13. Mahkeme sırada Tahkim Kurulu üyelerinin görev süresini inceleyecektir. Mahkeme, TFF mevzuatının görev süresi için belirli bir süre öngörmediğini ve görev süresinin Yönetim Kurulu ve Başkan ile aynı olduğunun belirtildiğini not etmektedir. Mahkeme ayrıca, Tahkim Kurulu üyelerinin görev sürelerinin bitiminden önce yerlerine yeni üye görevlendirilmesini ya da görevden alınmalarının, üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça TFF kuralları uyarınca yasaklandığını not etmektedir. Üyeler her ne kadar görev süresine ilişkin güvenceden yararlansalar da, üyelerin görev süresi Yönetim Kurulu üyelerinin süresi ile sınırlanmıştır ve bu durum Tahkim Kurulu’nu bir yürütme organı olan Yönetim Kurulu’nu haksız şekilde aynı hizaya sokmaktadır, bu sebeple Sözleşme’nin 6. Maddesi ile öngörülen bağımsızlık ve tarafsızlık konusu gündeme gelmektedir.
  14. Mahkeme, TFF’nin uygulanabilir kurallarının Tahkim Kurulu üyelerine bir ücret verilmesini öngördüğünü, bunun yanında seyahat ve kalma masraflarının da TFF tarafından karşılandığını ve üyelere ödenecek ücretin Yönetim Kurulu tarafından belirlendiğini not etmektedir. Mahkeme Mutu ve Pechstein’da belirtmiş olduğu üzere, her zaman Devlet bütçesi ile finanse edilen yerel mahkemeler ile bir analoji kurarak, CAS’ın yalnızca finansal düzenlemeler sebebiyle bağımsızlık ve tarafsızlık eksikliği olduğunun söylenemeyeceğini belirtmiştir (yukarıda alıntılanmıştır, § 151). Mahkeme işbu davada Mutu ve Pechstein tespitinden sapmak için bir sebep görememektedir. Tahkim Kurulu üyelerinin katıldıkları her müzakere başına ücret almaları ve masraflarının TFF yürütme organı tarafından karşılanması olgularının, özleri itibariyle, Tahkim Kurulu’nun bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğunu sonucuna varılmasında yeterli değildir.
  15. MAhkeme ayrıca TFF uygulanabilir kuralları uyarınca, Tahkim Kurulu üyelerinin bağımsız şekilde karar verme yükümlülüğü altında olduğunu not etmektedir. Kurallar ayrıca Yönetim Kurulu üyelerinin Tahkim Kurulu üyesi olamayacağını düzenlemektedir. Kurallar ek olarak, ilgili hukuk ve ceza muhakeme kurallarına atıf yaparak, tarafların Tahkim Kurulu üyelerinin reddi talebinde bulunabileceğini belirtmektedir. Bununla birlikte Mahkeme, uygulanabilir kurallar uyarınca üyelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyebilecek koşulların üyelerce açığa çıkarılmamasının gerekmediğini gözlemlemektedir. Daha da önemlisi, taraflarca bir Tahkim Kurulu üyesinin bağımsızlığı ve tarafsızlığına karşı çıkılması durumunda, izlenmesi gereken özel bir usulün TFF tarafından düzenlenmemiş olduğu görülmektedir. Ayrıca kurallar bu durumda hangi organın konuya ilişkin karar vereceğini belirtmemektedir (kıyaslama ve karşılaştırma için, Mutu ve Pechstein, yukarıda alıntılanmıştır, § 36).
  16. Yukarıdaki tespitler ışığında, Mahkeme Yönetim Kurulu ve Tahkim Kurulu arasında bir dizi güçlü organizasyonel ve yapısal bağlantının bulunduğunu fark etmektedir. Bu her ne kadar iki organ arasında hiyerarşik bir ilişki bulunduğunu ifade etmese de, Yönetim Kurulu’nun Tahkim Kurulu’nun işleyişi üzerinde belirgin bir etkisi olduğunu göstermektedir.
  17. Spor için Tahkim Kurulu örneğinde olduğu gibi, zorunlu tahkim organlarının bağımsızlık ve tarafsızlığının değerlendirilmesi için Mahkeme sırada, Tahkim Kurulu üyelerinin, gerek objektif gerek sübjektif olarak, ilgili incelemelerin kaçınılmaz şekilde bir tarafı olan profesyonel spor organizasyonlarına karşı (vis-à-vis) bağımsız ve tarafsız olarak görülüp görülemeyeceğini inceleyecektir.
  18. Sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak, Mahkeme ilk başvurucunun iddialarının kritik noktasının, Genel Kurul ve Yönetim Kurulu içinde kulüpler ve oyuncular arasındaki yapısal eşitsizlik sebebiyle Tahkim Kurulu üyelerinin futbol kulüplerine yönelik örtük bir yanlılık barındırması olduğunu not etmektedir.
  19. Genel Kurul ve Yönetim Kurulu’nun oluşumuna ilişkin tespitler dikkate alındığında (yukarıda 210 ve 211. paragraflar) Mahkeme, Tahkim Kurulu tarafından sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar için verilen kararlarda oyuncuların kulüplerle aynı seviyede temsilden yararlanmaması durumunun kulüpler lehine karar sonucunu değiştirebileceği yönünde görülebileceği kanaatindedir. Bu itibarla Mahkeme ilgili zaman dilimi içinde, başvurucunun davası için karar veren bütün Tahkim Kurulu üyelerinin Yönetim Kurulu tarafından atandığını ve Yönetim Kurulu’nun ağırlıklı olarak futbol kulübü eski yöneticileri ve üyelerinden oluştuğunu vurgulamaktadır.
  20. Bunun yanı sıra, birbirleriyle rekabet içinde olan ve kademe ve güç bakımından aynı konumda bulunmayan kulüplerin esasen menfaatleri her zaman için aynı doğrultuda olmasa da, bir kulüp ve oyuncu arasında sözleşmeden kaynaklanan bir uyuşmazlığın neticesi benzer nitelikteki diğer uyuşmazlıklara da etki edebilecektir ve oyuncu lehine verilen bir karar, kulüpleri ile uyuşmazlık yaşayan diğer oyuncuların dayanabilecekleri bir içtihat teşkil edecektir.
  21. Düzenleyici nitelikteki uyuşmazlıklar ile ilgili olarak, Mahkeme beşinci başvurucunun, Merkez Hakem Kurulu tarafından düzenlenen hakem listesine yapılan itirazı inceleyen Tahkim Kurulu’nun neden bağımsız ve tarafsız bir şekilde karar vermesinin beklenemeyeceğine dair iki esas sebep sunduğunu görmektedir: birincisi, gerek Merkez Hakem Kurulu, gerek Tahkim Kurulu Yönetim Kurulu’nun kayda değer ölçüde etkisi altındadır ve ikincisi, Merkez Hakem Kurulu tarafından hazırlanan liste ön onay için Yönetim Kurulu’na sunulmaktadır. Mahkeme Merkez Hakem Kurulu’nun TFF’nin daimi kurullarından olduğunu ve üyelerin Başkan’ın tavsiyesi üzerine Yönetim Kurulu tarafından atanan, ağırlıklı olarak emekli hakemlerden oluştuğunu gözlemlemektedir. Ayrıca üyelerin görev süresi Yönetim Kurulu ile aynıdır ve ücretleri de aynı şekilde belirlenmektedir. Ek olarak Yönetim Kurulu, Merkez Hakem Kurulu’nun oluşumunu, ilkelerini, usulünü ve işleyişini düzenleyen kuralları belirlemektedir. Ek olarak, TFF uygulanabilir kuralları uyarınca Merkez Hakem Kurulu’nun hazırladığı hakem listelerini onay için Yönetim Kurulu’na sunması gerekmektedir. Merkez Hakem Kurulu hakem listelerine karşı bir itiraz, ya da Merkez Hakem Kurulu’nun TFF uygulanabilir kurallarına uygun davranıp davranmadığı Tahkim Kurulu tarafından çözümlenmektedir.
  22. Yukarıdakiler ışığında, Yönetim Kurulu’na Tahkim Kurulu’nun oluşumu ve işleyişi üzerinde tanınan geniş yetkiler temelinde Tahkim Kurulu’nun yukarıda resmedilen yapısal eksiklikleri göz önüne alındığında, Mahkeme, Tahkim Kurulu üyelerini dış baskılardan, özellikle Yönetim Kurulu’ndan koruyacak uygun güvencelerin bulunmaması sebebiyle, başvurucuların Tahkim Kurulu üyeleri tarafından davalarına gerekli bağımsızlık ve tarafsızlıkla yaklaşabileceklerine ilişkin makul bir şüphe duyabilecekleri kanaatindedir.
  23. Sonuç itibariyle Sözleşme’nin 6. Maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiştir.

Diğer Şikâyetler

Mahkeme 6. Madde kapsamında yapmış olduğu değerlendirmeler ışığında, başvurucuların diğer şikâyetlerini incelemeye gerek görmemektedir.

Sözleşme’nin 46. Maddesinin Uygulanması

  1. Mahkeme, Sözleşmenin 46. Maddesi uyarınca, bir ihlal kararının davalı Devlet üzerinde yalnızca 41. Madde kapsamında karar verilen tazminat miktarını ödeme yükümlülüğünü getirmediğini; bunun yanı sıra Mahkeme’nin tespit ettiği ihlalin giderilebilmesi ve olası etkilerinin telafi edilebilmesi için Bakanlar Komitesi’nin denetimi altında, yerel hukuk düzeninde genel ve/ya, uygun düştüğü takdirde bireysel tedbirlerin benimsenmesinin gerekebileceğini tekrar etmektedir (bkz, diğerlerinin yanı sıra, Oleksandr Volkov, yukarıda alıntılanmıştır, § 193, ve Broniowski v. Polonya [BD], no 31443/96, § 192, İHAM 2004-V).
  2. Mahkeme ayrıca kendi kararlarının esas itibariyle beyan edici nitelikte olduğunu ve genel itibariyle, Bakanlar Komitesi’nin denetime tabi olarak, 46. Madde kapsamındaki yükümlülüklerin hangi vasıtalarla yerine getirileceğinin seçiminin, ilgili vasıtaların Mahkeme kararının sonucuyla bağdaşır nitelikte olması şartıyla, temel olarak ilgili Devlet’e ait olduğunu tekrarlamaktadır (bkz, diğerlerinin yanı sıra, Assanidze v. Gürcistan [BD], no 71503/01, §§ 201-203, İHAM 2004-II, ve Öcalan v. Türkiye [BD], no. 46221/99, § 210, İHAM 2005-IV).
  3. Mahkeme işbu davanın Türkiye’de futbol uyuşmazlık çözümüne ilişkin sistematik bir problemi açığa çıkardığını not etmektedir. Özel olarak, bulunan ihlal Tahkim Kurulu’nun Yönetim Kurulu’ndan bağımsız bir yapısının bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca TFF Kanunu, Tahkim Kurulu üyelerinin gereken bağımsızlık seviyesinde görevlerini yerine getirebilmeleri için kendilerini dış baskılardan koruyacak uygun güvenceleri sağlamamaktadır.
  4. Mahkeme bulunan ihlalin yapısı itibariyle, kararının uygun bir şekilde infaz edilebilmesi için davalı Devlet’in TFF himayesindeki futbol uyuşmazlık çözüm sistemini reforme edecek bir dizi genel tedbir alması gerektiği kanaatindedir. Halihazırda yapılan yasal değişikliklerin yapısı ve kapsamına ilişkin bir görüş belirtmeksizin, Mahkeme söz konusu tedbirlerin Tahkim Kurulu’nu kurumsal temelde yeniden yapılandırmasını, böylece Tahkim Kurulu’nun Yönetim Kurulu’ndan yapısal ve işlevsel anlamda ayrılarak yetkilerine ile bağdaşır, uygun düzeyde bir bağımsızlık statüsünden yararlanması gerektirdiği görüşündedir.

Adli Tazmin (41. Madde)

Mahkeme, Türkiye’nın Bay Rıza ve Bay Akal’a kişi başı 12,500 Euro manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir. Bay Rıza’nın 6,975 Euro olan masraf ve giderlerinin ödenmesine hükmedilmiştir. Mahkeme altı oya karşı bir oyla bu iki başvurucunun kalan adli tazminat taleplerini reddetmiştir.

Ayrık Görüş

Hakim Marko Bošnjak kısmi mutabık kısmi ayrık görüşünü ifade etmiştir. Bu görüş kararın ek kısmında belirtilmiştir.

[1] Metnin kalan kısmında birebir çevrilen paragrafların yanlarında kararda geçen paragraf numaralarına yer verilmiştir.

[2] Anayasa Mahkemesi, 2017/136 Esas, 2018/7 Karar sayılı, 18.01.2018 tarihli karar.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: